•Cevdet AKÇAKOCA* /
1945 yılında Bulgaristan’da, Rusçuk (Ruse) ilinin Bele kazasına bağlı Batin köyünde doğdum. 1950 yılında ailece Türkiye’ye göç ettik ve Bursa’ya yerleştik. 1989 yılında bir kısım akrabalarımız Tükiye’ye geldi ve geri döndüler. O zamandan beri Bulgaristan’a birçok defa gittiğim halde doğduğum köye gitmedim.
Oysa rahmetli annem ve babam, Batin köyü ile ilgili birçok şeyler anlatıyordu. 1877-78 harbinde büyük dayılarımın şehit olduğunu, köyden Türkiye’ye ilk göçün o zamanlarda olduğunu gibi bir çok şeyler anlatıyorlardı. Ama maalesef anlattıklarının ne kadar kıymetli konular olduğunu o zamanlar anlayamıyorduk.
2018 yılında doğduğum köy olan Batin köyüne gittim. Köyü, köyde yaşayanların fakirliğini gördüm. Tıpkı Makedonya’da 500 yıllık yörüklerin yaşadıkları gibi yaşadıklarını gördüm. Bu konudaki birkaç paylaşımımı facebook sayfamdan görebilirsiniz.
Batin köyünün inişli çıkışlı yollarında ve çevresinde köye gitmeye çalışırken tarihteki 1806-1812 Osmanlı-Rus harbi ve bu harbin bir bölümünde devam eden Batin savaşları da aklıma geldi. Burada paylaşayım istedim.
1806-1812 Osmanlı-Rus savaşları tarihte çok önemli olan savaşlardandır. Osmanlı donanması 1770 de Çeşme’de Ruslar tarafından yakılmış, yeni donanma yapılmaya çalışılıyor. Yeniçeri isyanları çok ve kötülükleri son derece artmış. Balkanlarda kıpırdanmalar başlamış.
Balkanlarda Bölgedeki Rumlar, da Yunanistan‘ın kurulmasına yol açacak olan bağımsızlık hareketlerinin temelini o yıllarda atmaya başlamışlardı. Filiki Eterya ve benzeri dernekler kurarak Osmanlı’dan bağımsızlıklarını kazanmaya çalışan Rumlar’ın bu hareketlerini Tepedelenli Ali Paşa çok şiddetli bir biçimde bastırdı. Ayrıca 1798 yılında Napolyon‘un donanmasına karşı kazandığı zafer ve Rumeli‘de bastırdığı Pazvandoğlu isyanları sayesinde bölgedeki siyasi ve askeri nüfuzunu da arttırdı. Ancak Balkanları demir yumrukla idare eder hale geldi.
Tam bu sıralarda yani 1806 yılında Ruslar Osmanlıya harp ilan ettiler. Savaş 1806 yılından 1812 yılına kadar devam etti. Bu harp esnasında da Doğuda ilk Kürt isyanı meydana gelmiştir. Bu yıllarda Napolyon Mısır’ı işgal etmeye çalışmış, Rusların ve İngilizlerin yardımı ile Napolyon belası önlenmişti. Maalesef Fransızlar Osmanlıyı Ruslar aleyhine kullanmaya, Rus yanlışı Eflak ve Boğdan beylerini görevden aldırmışlardır. Bu defa Ruslar Balkan halklarını kışkırtmaya başlamışlar, Eflak ve Boğdan beylerinin görevden alınmanı bahane ederek Osmanlıya savaş ilan etmişlerdir.
Savaş başladığında Osmanlı’da büyük karışıklıklar meydana gelmiştir. Sanki Osmanlı savaşa girmemiş gibi 28.Mayıs.1807 tarihinde Boğaz kaleleri muhafızı Kabakçı Mustafa önderliğinde bir isyan başlamış ve yenilik yanlısı Padişah III. Selim tahttan indirilmiş, IV. Mustafa padişah yapılmıştı.
İşte burada yine Rumeli ayanlarından beylerinden Alemdar Mustafa Paşa ve arkadaşları devreye girerek 15.000 kişilik bir kuvvetle İstanbul’a gelerek II. Mahmut’ u tahta çıkarırlar. Daha sonra maalesef Alemdar Mustafa Paşa da bir baskında köşkünde asilerle mücadele eder ve kendisi ile birlikte birçok asiyi havaya uçurur.
Bu sırada savaş devam etmektedir. Alçaklığı, karışıklıkları görüyor musunuz?
Avrupa’da ise menfaatleri doğrultusunda Fransa ile Rusya Tilsit Antlaşmasını imzalayıp aralarında Osmanlı topraklarını paylaşmışlardır (1807).
Fransa’nın ikiyüzlülüğü Osmanlı’yı İngiltere’ye yaklaştırmış ve İngiltere ile Osmanlı arasında Kale-i Sultaniye (Çanakkale) Antlaşması imzalanmıştır.
Bu antlaşmaya göre barış zamanında hiçbir savaş gemisi boğazlardan geçemeyecektir.
Bütün bu olaylar olurken savaş devam etmektedir.
1809 yılında Dobruca’nın denetimini eline geçiren Rus ordusu 1810 yılında, ordu kumandanlığını Pyotr Bagration’dan devralan Nikolay Kamenski’nin emriyle Bulgaristan’a yöneldi. Nikolay Kamenski, Silistre kuşatması görevini Fransız göçmeni kolordu komutanı A.F.Langeron’a vermiş, kendisi de bizzat Rusçuk kuşatmasına katılmaya karar vermiştir. 1810 Mayıs’tan itibaren üç kol halinde ilerleyen Rus birliklerinin bir kısmı da Hacıoğlu Pazarcık’da bulunan Pehlivan İbrahim Paşa üzerine yürüdü. Bunun üzerine karşı ilerleyişe geçen üç dört bin kişilik Pehlivan Paşa kuvvetleri, çarpışa çarpışa geri çekilmek zorunda kaldılar. Piletof adındaki bir kumandanın emrindeki on beş bin kişilik özel bir Rus birliği, en sonunda Pehlivan Paşa’yı Hacıoğlu Pazarcık’da kuşatma altına aldılar. Türk ordusunun 10 Mayıs 1810’da Hacıoğlu Pazarcık Muharebesi’nde Rus ordusuna mağlup olmasının ardından, 18 Haziran 1810 tarihinde Hacıoğlu Pazarcık’ın işgal edilmesine değin çarpışan Pehlivan İbrahim Paşa hasta ve yaralı bir halde esir düştü. 30 Mayıs’ta yardım alma olanağı kalmadığı için teslim olan Silistre ve 1.Haziran’da Razgrad Rusların eline geçti. İleri harekâtını sürdüren Rus ordusu Haziran başında Rusçuk ve Şumnu’yu kuşattı.
Batın Meydan Savaşı
Burada bir saplama yaparak Batin Meydan Savaşını anlatmak istiyorum. Batin köyü Tuna kıyısında bir takım tepecikler arasında kurulmuş bir Türk köyüdür. Şimdi çoğunluğu Bulgarlardan meydana gelmektedir. Annem ve babamın anlatışı ile köy ve tarlalar bir takım banarlar (vadiler ve çukurlarla) ayrılmıştır. İşte bu köyde 1810 yılında korkunç ve kanlı savaşlar meydana gelmiştir.
Rus kuvvetleri 26 Haziran 1810’da Ruscuk’u kuşattı ve 6 Ağustos sabahı taarruza geçen Rus kuvvetleri, Türk kuvvetleri karşısında yenilgiye uğradı ve birçok kayıp verdikten sonra geri çekildi. Ruslar, Varna, Razgırad, Kozluca bölgelerinde önemli sayıda kuvvet bıraktıktan sonra, 10 000 kişilik bir kuvvetle tekrar Rusçuk’a ilerlemeye başladılar.
Rusçuk’taki Türk kuvvetleri, takviye beklemekteydiler. Rusçuk seraskerliğine atanan Halil Paşa, 40 000 kişilik ordusunu takviye alarak kuvvetlendirdikten sonra ilerledi ve Bele köyü {Tırnova ile Rusçuk arasındadır-İstiklal Harbi kahramanlarından Refet Bele bu köydendir diye biliyorum) yakınında 7-8.000 kişilik bir Rus kuvvetini mağlûp etti.
16 Ağustos 1810’da taarruza geçen General Uvarov komutasındaki Rus birliği, Türk garnizonu karşısında yenilgiye uğradı ve geri çekildi. Kuşatma halindeki Rusçuk garnizonu takviye beklerken, Rusçuk seraskerliğine atanan Goşancalı Halil Paşa 40.000 kişilik ordusuyla Tırnova ile Rusçuk arasında Bele Muharebesi’nde Rusları mağlup etti.
Bundan sonra Halil Paşa kuvvetleri 28 ağustos’ta Rusçuk batısındaki Batin deresinin batı sırtlarını işgal ederek savunma düzenine geçti.
Ruscuk’u kuşatmış olan Rus kuvvetlerine Silistre ve Çirnavut bölgesinden yardım geldi ve Rus ordusunun sayısı 34.000’i buldu. Razgırad bölgesinden Türk ordusuna takviye kuvvetleri gelmekte olduğunu öğrenen Ruslar, bir an önce sonuca ulaşmak için 8.500 kişilik bir kuvvetle Batın köyü güneyinde tertiplenmişlerdi.
Rusçuk’un batısındaki Batın deresinde savunma düzenine geçen Türk ordusu 25 Ağustos’ta Bâtın Muharebesi’nde, Rus ordusuna komuta eden Nikolay Kamenski tarafından, Rus nehir filosunun da desteği ile, ağır bir yenilgiye uğratıldı. Rus süvarileri tarafından 15 km kadar takip edilen Muhtar Paşa’nın Arnavutları ve ayanların Goşancalı Halil Paşa emrindeki birlikler 7 Eylülde tamamen yenildiler, hatta neredeyse yok edildiler. 21 bin asker ve 140 toptan oluşan düşmanın üstün gücü karşısında 8 bin Türk hayatını kaybetti. Rus General İlovaitzki ile birlikte 3 general ve 78 subay da Rus kayıpları arasında idi. Muharebede Goşancalı Halil Paşa da vurularak şehit oldu
Bunun üzerine diğer kumandanlar Halil Paşanın ölümünü saklayarak, Ruslar ile geri çekilmek için bir anlaşma yaptılar. Ancak Ruslar, daha sonra Halil Paşanın ölümünü öğrenince, anlaşmanın onun adına yapıldığını ileri sürerek tanımadılar. Bu suretle Ruscuk’u kurtarmakla görevlendirilen Türk ordusu dağıldı. Alınan mağlubiyette, komuta kademesinin yerinde karar alamaması ve hızlı hareket edememesinin de etkisi vardı. Öyle ki Osmanlı Serdar-ı Ekremi Kör Yusuf Ziyaüddin Paşa, Goşancalı Halil Paşa’ya zamanında yardıma gitseydi ağır bir yenilgi yerine parlak bir zafer kazanılabilirdi.
Batin yenilgisinden sonra 2 hafta içinde Ruslar, Bâtın Muharebesi’nin ardından önce harabeye çevrilen Ziştovi’yi, daha sonra da kahraman savunucusu Boşnak Ağa tarafından gerek kendi adına, gerekse Karslı Ali Paşa adına 27 Eylül’de teslim edilen Rusçuk ve Yergöğü’nü işgal ettiler. Ekim ayı başlarında önce Turnu, daha sonra da Niğbolu üzerinde Rus bayrağı dalgalanıyordu. Ayan Pehlivan Süleyman Paşa, Voronzov’un askerleri karşısında Plevne’den kaçtı, Selvi’ye ise Kazaklar yerleşiyordu.
Kurtulabilen 6 000 kişilik bir kuvvet Şumnu’ya çekildi. Ama neye yarar ki?
Vidin’i kurtarmak için Tepedelenli Ali Paşa’nın Sofya’ya kadar ilerlemeyi başarmış diğer oğlu Veli Paşa, Mora’nın genç valisi ve babasının vekili olarak yönettiği 10 bin Arnavut’tan 2 binini buraya gönderdi. Daha Haziran ayında birkaç bin Sırp, General Tzukatos’un emrindeki Rus birlikler ile Olt bölgesinde birleşerek, Birsa-Palanka’yı aldılar.
Serbest Sırbistan’a akın eden Niş Paşası, geri çekilmek zorunda kaldı.
General Orurk, Sırplara Serez Paşası İsmail Bey’i ve Ahmed Reşat’ı Eylül ayı başlarında yenmeleri için yardım etti. Drina Nehri kenarında ise Olt bölgesindeki Eflak Pandorlarından oluşturulan Nikitiç süvari bölükleri bekliyordu. Kladova’nın müdafaa kıtaları artık Hristiyanlardan oluşuyordu. Kara Yorgi, Ekim ayında tekrar akın eden Boşnakları geri püskürttü.
26 Ekim 1810 tarihinde, Nikolay Kamenski Vidin Muharebesinde Serasker Vezir Hacı Osman Paşa komutasındaki 40.000 kişilik Osmanlı ordusunu mağlup etmiş, bu savaşta Osmanlı ordusu 10.000 kayıp verirken Kamenski yönetimindeki Rus ordusu sadece 1.500 kayıp vermiştir.
Ruslar, bu zaferleri amansız hastalıklara yakalanan ve batıdaki savaşın yönetimini General Zay’a bırakan generaller Tzukatos ve Isayev’in ölümü ile ödemişti.
Kışın yaklaşması ve ikmal hattının giderek uzaması nedeniyle güvenliğini tehlikede gören Kont Sergei Kamenski Rus ordusunu Tuna kıyılarına geri çekti. 4 Şubat 1811 tarihinde ciddi bir hastalığa yakalanan Kamenski, yerine Çar I. Aleksandr (Rusya) tarafından General Mihail Kutuzov’un Rus ordularının yeni kumandanı olarak tayin edilmesinin ardından, 4 Mart 1811’de 35 yaşında hayata veda etti. Tarihler 1806-1812 Osmanlı Rus savaşları ve bu savaşın içindeki beni de benim köylülerimi de ilgilendiren BATİN SAVAŞLARINI böyle yazmaktadır.
Savaşı kaybeden Osmanlı Devleti barış istemiştir. Bükreş anlaşması ile Eflak – Boğdan Ruslar tarafından Osmanlıya geri verilecek, Beserabya bölgesi Ruslara bırakılacak, Prut Nehri Osmanlı – Rus sınırı olacak ve Sırbistan’a imtiyaz verilecektir.
Bu antlaşma ile ilk kez bir azınlık (Sırplar) imtiyaz kazanmıştır. Bu durum Osmanlıdan ayrılmak isteyen diğer azınlıkların iştahını kabartmıştır.
İşte size doğduğum topraklara ziyaretin sonucu bir tarih gezisi.
*Yazar Hakkında:
Cevdet Akçakoca (1945), Yeminli Mali Müşavir
Bele-Bulgaristan doğumlu olup, ailesiyle 1950’de Türkiye’ye gelmiştir. Bursa Ticaret Lisesi, İstanbul İTİA ve İşletme İktisadi Enstitüsü mezunu olup, 2 çocuk ve 5 torun sahibidir.