Bu Yazıda - Konu İçi Ara Başlıklar
Cumhuriyetin kuruluşunun üzerinden henüz 2 yıl geçmemiştir. Osmanlı geleneksel el zanaatlarını yaşatan bir meslek olan haffaflar/kavaflar[1] halkın ayakkabı, çizme, sandalet ve terlik gibi giyeceklerini geleneksel yöntemlerle üretmeye ve halkın bunlara olan ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyorlardı.
Bunların yanı sıra, ülkemizde henüz “lastik” üreten sanayi kuruluşları olmadığından, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde üretilerek, ithal edilen lastik ayakkabı ve bunlara benzer giyecekleri de satıyorlardı.
1925 yılı ağustosunda, Bursa-Tuzpazarı’ında, bir haffaf dükkânınında bulunan bütün eşyanın başka iki haffafa devir ve satışında tutulan (Dükkânda bulunan malların cins ve fiyatları yazılı olan tutanaktan.) listeden bir haffaf dükkânında nelerin bulunduğunu tam olarak anlayabiliyoruz.
Osmanlı döneminde Anadolu’da, ayakkabı tamircilerine ve yemenicilere (Basit ve ucuz ayakkabı yapıp satanlara.) köşker/kevşger denilirdi. Farsçadan dilimize girmiş bir kelime olan köşker sözü, unutulmuş olsa da içinde köşker adı geçen ve günümüze kadar ulaşan bir deyim kalmıştır:
“Deli terzi kör köşker, iğne ipliği yitirmezse günde bir pabuç diker.”
Bu deyim şöyle de söylenirdi:
“Deli terzi kör köşker, iğne-ipliği yitirmezse günde bir kaftan diker.”
Anadolu’da, haffaflarla aynı işi yapanlara çapulacı da deniliyordu. Yemeniciler de aynı işi yapan zanaatkârların sınıfına girmektedir. Ortak özellikleri; çarıkçılığın devamı olan ve halk arasında kaba ayakkabı denilen ucuz ve basit ayakkabılar yapıyor ve satıyor olmalarıdır. Bu meslekler çarıkçılığın devamıdır.
Aslında, aynı işi yapan bütün bu meslek sahiplerine ve ticaret erbabına; haffaf, kavaf, yemenici, çapulacı, başmakçı ve köşker gibi adlar verilse de başmakçı dışındakilerin adlarının kökenleri Arapça ve Farsçadır. Başmak, Türkçedir ve adı ayakla yere basmaktan gelmektedir. Hepsinin ortak özelliği; ürettikleri çarık, yemeni, terlik, çizme ve ayakkabı gibi şeyleri kendilerinin yapmaları ve satmalarıdır. Bir de dikiciler vardır. Dikiciler, ayakkabının sayasını dikerlermiş. Bunlar, daha sonra ayakkabı ve benzerlerini kendileri yapıp satmaya başlamışlar. Bunların satmalarına engel olunmasıyla ilgili 16. ve 17. yüzyıllarda, Bursa Kadı Sicilleri’nde birçok kayıt vardır.
19.yüzyıl başlarında Avrupa’da makineleşme başlayınca, aynı asrın sonlarına doğru Osmanlı Coğrafyasında da durum değişmeye başlamıştı. Bütün bu ayağa giyilen şeyleri dikmek için makineler kullanılmaya başlanmış, bunun yanında haffaflar ithal ayakkabı, çizme ve terlik gibi ürünler de satmaya başlamışlardı.
1341 senesi (1925 yılı) ağustosunda, Bursa-Tuzpazarı’nda, Yağhane kurbunda (yakınında), 76 Numarada bulunan haffaf dükkânının mallarının satışı için yapılan sözleşmedeki listeden, bütün bunları anlayabiliyoruz.
Haffafların sattıkları ayakkabılar, büyüklüklerine göre; patik, filet (filar), garson, merdane gibi adlarla anılırdı. Bütün bu ayakkabıların ortak özellikleri siyah renkli olmalarıdır.
Kadınlar, genellikle iki cins böyle basit ayakkabılardan giyerlerdi. Bunlar kova ve kapalı modellerin çeşitleriydi.
Haffafların ve benzer zanaatkârların yaptıkları ve sattıkları ayakkabıların yüzleri/sayası yağsız keçi derisinden olurdu. Yağlı keçi derisi ise genellikle çocuk ayakkabılarının yapımında kullanılırdı. Bu deriye vidala da deniliyordu. Vidala adı dilimize İtalyancadan girmiş bir kelimedir. Aslı İtalyanca “vittola”dır. Böyle deriler, çeşitli çantaların yapımında da kullanılırdı. Sahtiyân ise tabaklanmış ve cilalanmış derinin adıdır. Dilimize Farsçadan girmiştir. Yine iskarpin cinsi ayakkabı yapımında kulanılan bir başka kaliteli deri daha vardı. Bu deriye de glâse denirdi.
Kalıp olmadan ayakkabı yapılamazdı. Her kalıbın büyüklüğü ve küçüklüğüne göre numaraları olduğundan, birçok kalıp çeşidi olurdu. Bütün bu ayakkabı yapımında kullanılan kalıplar, İstanbul’dan Anadolu’daki bütün bu ayakkabı yapan esnaflara satılırdı.
Plastik, kauçuk ve lastik tabanlar çıkmadan önce, çarık dışında, neredeyse bütün ayakkabıların tabanları “kösele”den yapılırdı. Kösele, büyükbaş hayvanların, bilhassa manda derilerinin tabakhanelerde/debbağhanelerde işlenmesiyle elde edilirdi. Adı Farsça “gosale”den gelmektedir.
Belgenin çevirisi:
“1341 senesi (1925 yılı) ağustosunda, Bursa’da, Tuzpazarı Pazarı’nda, Yağhane kurbunda, 76 Numarada dükkânımda mevcut malları Haffaflar (Çarşısı)’da 21 Numarada, Haffaf Abdülvahid’e 1/2’si(ni), 1/2’sini de ve pederi Subay Kadri Ağa’ya satdım.”
Sözleşmede dükkânda bulunan ayakkabı vs.nin cinsleri çiftinin fiyatları ve tutarları şöyledir:
1’inci Sayfa:
1) 3 çift büyük lastikli potin, sahtiyandan, çifti 115 kuruştan toplam 345 kuruş. 2) 2 çift büyük lastikli potin, glâseden, çifti 165 krş. Top. 330 kuruş. 3) 3 çift büyük lastikli potin, sahtiyandan, çifti 150 krş. Top. 450 krş. 4) 1 çift büyük lastikli potin, sahtiyandan, çifti 195 krş. Top. 195 kuruş. 5) 1 çift büyük lastikli potin, dana derisinden, çifti 240 krş. Top. 240 krş. 6) 6 çift çamurluk, 2’si büyük, 4’ü küçük, top. 720 krş. 7) 5 çift çivili siyah terlik, ökçeli çifti 93 krş. Top. 465 krş. 8) 5 çift dikolte (dekolte?) sahtiyandan, çifti 85 krş. Top. 510 krş. 9) 6 çift çarık-u bağcıklı, çifti 85 krş. Top. 510 krş. 10) 4 çift zenne, yedi kat? pullu, top. 600 krş. 11) 6 çift merdane tulumbacı kundura, çifti 200 krş. Top 1.200 krş. 12) 5 çift tulumbacı, sivri, çifti 125 krş. Top. 625 krş. 13) 2 çift tokalı tulumbacı, çifti 120 krş. Top. 300 krş. (Burada bir yanlışlık olduğu anlaşılıyor. Çifti 150 kuruştan toplam 300 kuruş veya çifti 120 kuruştan olursa, toplamı 240 kuruş olmalıdır.). 14) 18 çift tulumbacı merdane, çifti 120 krş. Top. 2.160 krş. 15) 10 çift tulumbacı kuşane, çifti 55 krş. Top. 550 krş. 16) 15 çift merdane, ulu ayak yemeni, çifti 125 krş. Top. 2.100 krş. 17) 2 çift merdane yemeni çifti 110 krş. Top. 220 krş. 18) 11 çift zenne tulumbacı çifti 75 krş. Top. 820 (825 krş. olmalı) krş. 1’inci sayfa toplamı: 12.460 kuruş.
2’inci sayfa:
19) 11 çift terlik, sahtiyandan, çifti 70 krş. Top. 770 krş. 20) 17 çift zenne pandufile, çifti 95 krş. Top. 1.675 krş. 21) 5 çift çorap terliği, sahtiyandan, çifti 50 krş. Top. 250 krş. 22) 3 çift zenne sarı iskarpin, tela kağıtlı, çifti 120 krş. Top. 360 krş. 23) 3 çift pandufile zenne çifti 65 krş. Top. 195 krş. 24) 2 çift pandufile çifti 95 krş. Top. 190 krş. 25) 3 çift şipşik terlik çifti 40 krş. Top. 120 krş. 26) 3 çift terlik mercan, çifti 50 krş. Top. 150 krş. 27) 7 çift bebeler, çocuklar için çifti (yazılmamış) top. 280 krş. 28) 3 çift kabaralı kundura, 2 çifti 120, biri 220 krş. Top. 460 krş. 29) 7 çift kundura kuşane, çifti 120 krş. Top. 840 krş. 30) 1 çift zenne lastikli kundura 165 krş. 31) 1 çift zenne yazlık keten lastik 170 krş. 32) 3 çift bebeler (için) rugandan çifti 120 krş. Top. 375 krş (Toplamı 360 krş. Olmalı.). 33) 2 çift rugandan kova kundura çifti 205 krş. Top. 410 krş. 34) 1 çift rugandan tek askılı 165 krş. 35) 1 çift yazılsa da ne olduğu yazılmamış. Çifti 225 krş. Top. 450 krş. 36) 1 çift dana derisinden kundura zenne 165 krş. 37) 4 çift rugan mabeyn kundura zenne çifti 265 krş. Top. 1.060 krş. 2’inci sayfa toplamı: 8.460 krş.
3’üncü sayfa:
38) 3 çift potin, çivili İstanbulişi çifti 250 krş. Top. 750 krş. 39) 2 çift potin çivili, İstanbulişi küçük, çifti 250 krş. Top. 500 krş. 40) 1 çift kuşane sahtiyandan 155 krş. 41) 2 çift bağcıklı kuşane kundura, çifti 120 krş. Top. 240 krş. 42) 2 çift rugan sandal, çifti 100 krş. Top. 200 krş. 43) 4 çift lastikli sandal, çifti 80 krş. Top. 320 krş. 44) 10 çift tokalı sandal, çifti 85 krş. Top. 850 krş. 45) 3 çift kamarçin, çifti 65 krş. Top. 195 krş. 46) 3 çift patik, çifti 35 krş. Toplam 105 krş. 47) 5 çift patik sandal (Çift fiyatı yazılmamış.), top. 260 krş. 48) 1 çift glâse patik 95 krş. 49) 50) 1 çift sandal büyük 75 krş. 51) 2 çift merdane basık ökçeli terlik, çifti 100 krş. Top. 200 krş. 52) 15 çift zenne basık ökçeli terlik, çifti 75 krş. Top. 1.175 krş. 53) 8 adet pare ceviz daneli 170 krş. 54) 6 adet mantar, kundura içine va’z olunur, 45 krş. 55) 4 çift çarık âlâ kısmından 400 krş. Ara toplam: 5.855 krş. 56) 9 çift çarık küçük, çifti 50 krş. Top. 450 krş. 57) 6 çift çarık büyük, çifti 80 krş. Top. 480 krş. 58) 5 çift çarık, büyük, çifti 70 krş. Top. 350 krş. 59) 1 çift basık kuşane terlik 75 krş. 60) 575 dirhem kınnap 275 krş. Beş kalemin yekûnu: 1.630 krş.
4’üncü sayfa:
61) 17 çift 5 numaralı merdane lastik 17 çifti 200 krş. 62) 4 çift 11 numaralı lastik, çifti 170 krş. Top. 680 krş. 63) 11 çift 4 numaralı merdane lastik keçeli çifti 215 krş. Top. 2.365 krş. 64) 5 çift 8 numaralı merdane lastik, sarı fanilalı çifti 125 krş. Top. 625 krş. 65) 8 çift 10 numaralı filet lastik, çifti 140 krş. Top. 1.120 krş. 66) 21 çift 6 numaralı merdane lastik, çifti 200 krş. Top. 4.200 krş. 67) 3 çift 7 numaralı filet lastik fanilalı, çifti 150 krş. Top. 600 krş. 68) 2 çift İsveç lastik keçeli, çifti 300 krş. Top. 600 krş. 69) 1 çift 10 numaralı lastik 140 krş. 70) 1 çift 12 numaralı lastik 170 krş. 71) 10 çift 3 numara Avusturya lastiği, çifti 220 krş. Top. 2.200 krş. 72) 26 çift 2 numaroda Kartal markalı (Alman malı olmalıdır.) lastik, çifti 220 krş. Top. 5.200 krş. 73) 3 çift Horozlu Fransız lastik keçeli, çifti 275 krş. Top. 825 krş. 74) 7 çift 14 numaroda pasık (basık?) lastik, çifti 115 krş. Top 705 krş. 4’üncü sayfa toplamı 119 çift; toplam 22.780 krş.
“Bu cedvelin bir nüshası da aynısunda müdde-i aliyyededir. İbraz itsinler. Birinci sahifeden yekûn: 12.460, ikinci sahifeden yekûn: 8.460, üçüncü sahifeden yekûn 5.855, dördüncü sahifeden (3’üncü sayfadaki beş kalemin toplamı) yekûn: 1.230, beşinci yekûndan 4’üncü sahife: 22.780, (toplam) 51.185 (krş.) Beş yüz on bir lira 85 kuruşdur.”
Sayfa kenarına düşülen not: “Dükkânda mevcud malı devren teslim ve tesellüm zamanı yazılan cedveldedir. Ağustos 23, sene (1)925 tarihinde, şu tarih takribidir. Ağustosun kaçı olduğunu yazmamışım.”
Listeden anlaşıldığına göre, dükkânda 399 çift çeşitli pabuç bulunmaktadır. Bunların içinde İsveç, Avusturya ve Fransız lastiklerinin bulunduğu görülmektedir. Listenin 72. sırasındaki Kartal markalı lastiğin de Alman lastiği olma ihtimali çok yüksektir. Çünkü o yıllarda kartal, Almanların simgesiydi.
Listeden anlaşıldığına göre; ithal lastik ayakkabılar, yerli ayakkabılardan daha pahalıymış. Dervişlerin giydiği kamarçinin çifti sadece 65 kuruş iken, lastik ayakkabıların çifti 220 ile 300 kuruş arasında değişiyordu. En kaliteli çarığın fiyatı ise sadece 100 kuruş değerindedir. Bir çift İsveç lastiğine ödenen parayla 3 çift çarık alınabiliyordu. Yine, en pahalı yerli ayakkabı olan İstanbul işi çivili potin, İsveç lastiğinden daha ucuz olup, çifti 250 kuruş değerindeydi.
Listede en dikkat çekici şeylerden biri de kınnap fiyatıdır. Ayakkabı dikim ve tamirinde kullanılan çok sağlam ve dayanıklı bir ip çeşidi olan kınnap, üçüncü sayfada 60. sırada kayıtlıdır. 575 dirhem (yaklaşık 730 gram) kınnapın değeri 275 kuruş olup, 1 kilogramının fiyatı neredeyse en kaliteli 2 çift ayakkabı fiyatından fazladır.
Haffaf dükkânındaki malların satış fiyatları, maliyet veya toptan satış fiyatları olmalıdır. Bu malların üzerine ortalama kâr hadlerinin eklenmesiyle, 1925 yılında halkın satın aldığı pabuçların gerçek fiyatları belirlenebilecektir. O tarihlerde kâr hadlerinin fazla yüksek olmadığı bir gerçektir. Çünkü enflasyon yüksek değildi. Bu fiyatların üzerine en fazla %10-15 gibi bir fark konulursa, gerçek fiyatlara yaklaşırız sanırım…
Osmanlı Dönemi ve Cumhuriyet Dönemi’nin ilk 50 yılına kadar, köylerde yaşayan nüfus -kararname ve kanunlarla büşükşehirler kurulunca, köyler de şehirin mahallesi sayıldı- şehirlerde yaşayanlardan daha fazlaydı. Osmanlı Dönemi’nde de durum farklı değildi. Çünkü ülke ekonomisi tarıma dayanıyordu. Tarım ürünlerini üretmek için toprağa ihtiyaç vardı. Üretim yapmak ve üretim yapılacak toprağa yakın olmak için köylerde ve çiftliklerde yaşamak gerekiyordu. İşte, buralardaki tarla, bağ-bahçe ve çiftlik işlerini yaparken, bu işlere en uygun ayakkabılar, çarık denilen basit ve ilkel ayakkabılardı.
Makineleşme, dolayısıyla hayvanların yerini traktörler almadan önce, tarla sürme, ekim ve taşıma işleri; at, eşek ve öküzlerle olurdu. Köylerde hayvan varlığı bir hayli çok olduğundan, hayvan ölümleri de çok oluyordu. Ölen at ve eşekler sürüklenerek, orman içlerine veya ıssız bir yere, yaban hayvanlarının yemeleri için bırakılıyordu.
O yıllarda: Ayılar, kurtlar, çakallar, tilkiler ve köylülerin andık kurdu dedikleri sırtlanlar, Bursa köylerinde sıkça görülüyordu. Bütün bunlardan başka; kuzgunların ve günümüzde nesilleri neredeyse tükenen akbabaların başlıca yiyecekleri, bahsettiğimiz yerlere bırakılan hayvan leşleriydi. Bir at veya eşeğin öldüğünü duyan ve çarığa ihtiyacı olan fukara bir köylü–bahsi geçen hayvanlardan önce- sağrısının derisinden çarık yapılacak kadarını yüzerek alır, sonra da çarıklarını kendisi yapardı. Bugün masal gibi gelen bu olaylar, 1950’li yılların ortalarına gelinceye kadar bu şekilde devam ediyordu.
At ve eşek gibi hayvanların sağrısının derisi de –Osmanlı Dönemi’nde bu derileri toplayan görevliler vardı- kalın ve sağlam olsa da en iyi çarıklar, güneşte kurutulmuş camız/camış/manda derisinden yapılan çarıklardı. Ancak, manda derilerinin ticari değeri yüksek olduğu için, bunlar debbağlara/tabaklara satıldıklarından, bunları bulmak zordu.
Ağız kısmına çepeçevre geçirilmiş ince şeritlerle, ayağa ve bileklere sıkıca bağlanarak giyilen çarık, köylüler tarafından tercih edilen en ucuz ve en kullanışlı bir pabuç cinsiydi. Ayağa sıkıca bağlandığı için, tarlada çalışırken içine toz-toprak giremezdi.
Denilebilir ki çarık, yüzlerce yıldır hiç değişmeden 20. yüzyılın ortalarına kadar gelmiş, Anadolu ve Rumeli halkının çoğunluğunun giymeyi tercih ettiği en kullanışlı pabuç çeşidi olmuştur.
Fabrikasyon ayakkabılar piyasaya çıkmadan önce, yani hazır ayakkabılar yokken, “ısmarlama” denilen ayakkabılar vardı. Müşteri kavafa gider, kavaf tıpkı bir terzinin müşterisine dikeceği elbisenin ölçülerini aldığı gibi ayak ölçülerini alırdı. Aldığı bu ölçülere göre müşterisinin ayağına uygun sağlam ayakkabılar yapardı. Bu ayakkabılar çok sağlam ve kaliteli olduğundan, yıllarca giyilebilirdi. Sadece, geçen yıllar içinde, köseleden yapılmış ayakkabının ökçesi biraz aşınırsa, eskici yenisiyle değiştirirdi.
Evvelce sun’i deriler yoktu! Sun’i ayakkabı tabanları hiç yoktu! Her şey doğaldı! Ayakkabı tamirinde kullanılan metal çiviler de yoktu. Bu çivilerle aynı işi gören, ayakkabı yapımında ve tamirinde kullanılan, kürdan gibi ince, küçük, ağaç çiviler vardı. Bunlar ayakkabı yapımında kösele tabanları tutturmak ve eskiyen ökçeleri tamir etmekte kullanılırdı. Ayakkabılarda küçük metal çiviler; sadece topukları çakmak veya ökçelerinin aşınıp eskimesini geciktirmek için, nalça çakmakta kullanılırdı. O yıllarda ayakkabı ve benzeri şeyleri yapmak; çok emek, bilgi, beceri, tecrübe, ustalık, dikkat ve uzun zaman isteyen bir işti. Günümüzde ayakkabı fabrikalarında bir günde binlerce ayakkabı yapılabiliyor.
[1]Belgede haffaf yazmaktadır.