Quantcast
Açılım-Yorum-Sanat ve Sanatçı (Hangisinden Yad’eyleyim Gönlümü) – Belgesel Tarih

Dr. Halil ATILGAN
Dr. Halil  ATILGAN
Açılım-Yorum-Sanat ve Sanatçı (Hangisinden Yad’eyleyim Gönlümü)
  • 03 Aralık 2022 Cumartesi
  • +
  • -
  • Dr. Halil ATILGAN /

Loading

Ülkemizde açılım sözcüğü dilimize tespih oldu. Bilen de bilmeyen de açılım diyor. Varsa yoksa açılım… Bir açılımdır gidiyor. Hem de doludizgin. Geçtiğimiz günlerde bir de sanatçı açılımı yapıldı. “Ali, Veli, dört de ondan eveli” hepsi orada. Başbakanın açılım festivali yapacağını düşündüm. Zira festivalci zevat hazır ve nazır, emre amade bekliyordu. (Festivalci olmayanlar tenzih edilir)

Gerdan kırıp racon kestiler. Hatta içlerinden biri başbakanın ve bağlı belediyelerinin yapacağı festivallerde parsayı kapabilmek için açılım bestesi yapacağını söylemiş. Deveye demişler ”Neden boynun eğri.” Deve cevap vermiş “nerem doğru ki”… Evet, neremiz doğru ki…

Efendim biz de sanatçıyız. Sanatçı kimliğimiz olduğu halde festivalci olmadığımız için okunmadık. Evet, ben ve benim gibiler davet edilmedi. Hazırlanan listede imimiz timiz yok… Ama nota öğretmeye çalıştığımız. Nota değerlerini anlayamadığı için değerleri elmaya, portakala, paraya benzeterek zihinlerine yerleştirmeye çalıştığımız muhteremler oradaydı. Evet, öğrenemediği için: İki dörtlük nota iki lira /  Bir dörtlük nota bir lira / Bir sekizlik nota 50 kuruş / Bir onaltılık nota 25 kuruş diyerek anlatmaya çalıştığımız, buna rağmen anlamayarak nota öğrenmeyi terk eden muhteremler de oradaydı. Kimler yoktu ki… Feleği taştan indirenler, temrene derman, “haslete” hasret, “kaddi” ne kadrin diyenlerin hepsi oradaydı. “Eyvallah Şah’ım eyvallah, Hak Lâ İlâhe İllâllah” diyerek kadeh kaldıran, semah dönen, imparatorlar, devler, starlar, kırklar yediler… Çoğu oradaydı. Sadece kimliğinde sanatçı yazılanlar yoktu. Aman Allah’ım… Yüzüm kızardı…

Ali bizim Şah’ımız
Kâbe Kıblegâhımız
Miraç’taki Muhammed
O bizim padişahımız

Dörtlüğündeki türkü sözünde “Miraç” yerine “bedraşepraş” sözcüğünü kullanarak “Bedraş’taki Muhammed ya da Epraştaki Muhammed şeklinde okuyanlar da oradaydı. İki ünlü isim.  Sanatçının sanatçısı… Ünlülerin ünlüsü… Hayret ettim. “Miraç” sözcüğünü bilmeyen muhteremler açılım konusunda fikir beyan edecekler, devletin kaderiyle ilgili yorum yapacaklar. Vay benim Türkiye’m vay. Hor görmedim. Sadece festivalci olmadığıma üzüldüm.

Açılımda ahkâm kesenleri gördükçe burnumun direği sızladı. Acaba gerçek anlamda açılım sözcüğünün anlamını muhteremlerden kaçı biliyordur diye düşündüm. 100 kişiden kaçı size istediğiniz cevabı verebilir. Ben bir tahmin yürütemiyorum. Birkaç kişinin dışında doğru dürüst kimsenin cevap veremeyeceği kanaati var içimde. İşte buradan hareketle önce açılım sözcüğünün anlamından başlamak istedim…

Türk Dil Kurumu sözlüğünde açılım: 1- Açma, açılma işi. 2- Bakış açısı: (Hüzünlü bir açılım yerine, yer yer gülümseten bir anlatımı koydum). 3- (Gök bilimi) Sağ açıklık: güneş’in bir yıldaki açılımı–23 derece 27 dakikadan+23 derece 27 dakikaya kadar değişir. 4- (Matematik) bir kısaltma veya formülün açık biçimi…

Açılım sözcüğü dillere tespih olmadan önce ben bir kısaltma veya formülün açık biçimi olarak düşünürdüm. Aklıma TBMM, SSK, MEB’in açılımı gelirdi. Hatta bu kısaltmaların açılımları TV programlarına bile konu oldu. Çok iyi hatırlıyorum. TBMM’nin açılımını mikrofon uzatılanların çoğu bilemedi. Hiç kimsenin bilemediği ise İETT’nin açılımı olmuştu.

Bu vesile ile internete açılım için söylenenlere şöyle bir baktım. Tabir yerindeyse gezindim. Dolaştım. Tespit ettiklerimi sizlerle de paylaşmak istedim. Benim çok hoşuma gitti, sanırım siz de beğenirsiniz. İlk tespitim MAFİA… Bu sözcük günlük hayatın bir gerçeği olarak her gün karşımıza çıkıyor. Yapısı ve kaynağı itibarıyla İtalyanca olduğunu biliyoruz, fakat anlamını bilmiyoruz. İtalyanca sözlüğe baksak da sözcüğün gerçek anlamını öğrenmemiz zor. Zira birkaç sözcüğün birleşmesinden MAFİA meydana gelmiş. Yani tek başına bir sözcük değil. Üstelik de kısaltma. Efendim 13.yüzyılda İtalya Fransızlar tarafından işgal edilmiş. İtalyan halkı bu işgale karşılık bir örgüt kurmuş, örgütün adını da MAFIA koymuş. Açılımı ise:

  1. Morte
  2. Alla
  3. Franca
  4. Italia
  5. Anelia yani: Zalim Fransızlara ölüm, yaşasın İtalya.

Bir başka açılım da hepimizin kullandığı üç W. Yani WWW. WWW‘nin İngilizce açılımı World, Wide, Web. Türkçe karşılığı: Dünyayı saran ağ, örümcek ağı. Örümcek dalda ağını örmeye başlar, sonra diğer dala, sonra da başka bir ağaca gider… Örümcek sayesinde ağaçlar ve dallar arasında bir köprü oluşur. Bu köprü sayesinde de her dal birbiriyle ilintilidir. İşte internette bilgisayarlar da üç w ile örümceğin ağı gibi birbiriyle ilintilidir.

Üçüncü tespitim de FİAT. Fiat arabası olanlara sorsak desek ki; “FİAT ne demek”. Sanırım çok az kişi FİAT’ın açılımını bilecektir.
FİAT: Fabbrica, Italiana Automobili, Torino demekmiş. İfade ettiği anlamı söylemek için hayli temrin yapmak gerek. Ama FİAT’ı söylemek hem kolay hem de basit.

Biz bu kadar bilgiyi neden aktarma gereği duyduk. Dilimize tespih olan “açılım” sözcüğünü daha iyi anlatmak, anlamına oturtmak için. Açıklamalara ve de Türk Dil Kurumu sözlüğündeki ifade ettiğimi anlama baktığımızda demode olan “açılım” sözcüğü sözlük anlamıyla özdeşleşmiyor. Öyle ise kıble yanlış. Kıblenin doğru olabilmesi için sözcüğün yerinde ve anlamına uygun kullanılması gerekir. Zira açılım bir gazoz kapağı değil, hele tencere kapağı hiç değildir. Öyle ise sanatçı; açılımın gazoz kapağının açılması gibi kolay olmadığını bilmesi gerekir. Eğer bilmiyorsa sanat dediğimiz dergâhın kapısından içeri girmesin, sanatçı sıfatını kullanmasın. Zira sanat ve sanatçı kutsaldır. Sanatçı açılımını da bu kutsallığı bilenlerle yürütmek gerekir. Buna rağmen yürütülmeye çalışılırsa gemi karaya oturur. Hele de bilmeyenlere siz sanat ve sanatçı özelliklerine sahip değilsiniz. (Olanlar tenzih edilir) Piyasanın popülerisiniz. Popülistle sanatçıyı karıştırmamak gerek diyerek ayıbını yüzüne vurursanız onlar bu sefer de yorumcu olarak karşınıza çıkar. “Ben yorumcuyum, ustayım” der… ‘’Hem de iyi bir ustayım. Konserlerimi seyretmiyor musunuz?  Kendilerini bıçaklayanlar, jilet atanlar hep orada değil mi? Evet orada… Öyle ise ben de buradayım’’

Pekiyi “yorumcu” sıfatını kullananlara göre yorum nedir? Yorumcu nedir? Bence yorum; “kendini entel” zannedenlerin yerli yersiz çokça kullandığı sözcüklerden biridir. O da “olay” gibi moda sözcükler arasına girmiştir. Anlamını bilen de bilmeyen de kullanmaktadır 

            Yorum (is):
Türk Dil Kurumunun Türkçe sözlüğünde: “1-Bir yazının veya bir sözün anlaşılması güç yönlerini açıklayarak aydınlığa kavuşturma, tefsir. 2- Bir olayı belli bir görüşe göre açıklama değerlendirme. 3- Gizli veya hayali olan bir şeyden anlam çıkarmak. 4- (Müzik – Tiyatro) Bir müzik parçası veya tiyatro oyunun orijinal bir teknik veya duyarlılıkla sunulması” denmektedir.

Müzik Ansiklopedisinde[1] yorum: “Bir müzik yapıtının anlamını, stilini, karakterini, genel niteliğini icra sırasında aktarabilmek. Aslında icra yapıtın yorumlanmasıdır.

Yorum: Bestecinin yaratıcı müzikal fikirlerini dinleyicilere iletmek, olduğu gibi icranın da kişilikli tavrını da ortaya koymasıdır.

Bir tiyatro yazarı yapıtını kaleme alırken oyunculara nasıl oynayacağını belirtme durumda değildir. Besteci de yapıtlarını seslendiren sanatçıya ayrıntısıyla nasıl icra edeceğini açıklamaz. Dolayısıyla sanatçıların yorumları farklılıklar gösterir. Yorum farklılığı buradan kaynaklanır.

Yorumda esas olan bütünlüğünü bozmama ve çalınan yapıtın stilini hep aynı bağlam da verebilmektir. Üstün teknik bir yapıtın yorumlanmasına yetmez, ama sağlıklı yorumun ilk koşuludur” denmektedir.

Müzikte yorum: Bir eserin bütünlüğünü, stilini bozmadan, yapısında hiç değişiklik yapmadan icra etmektir. Her iki sanatçıdan biri diğerine göre eseri daha tatlı, daha duygulu çalar. İşte yorum eserin müzikal yapısını hiç değiştirmeden tatlı çalmak ya da söylemektir. Yorumlanacak eser türkü ise, yakılış hikâyesini, sözlerinin ifade ettiği anlamı, yöre ağzını, tavır ve üslubunu çok iyi bilmek gerekir. Bu özellikler türkülerimizin yorumlanmasında önemli unsurlardır. Onun için TRT – THM sanatçıları türküleri daha iyi yorumlayabilmek için bu özellikleri dikkate alarak repertuvarlarını genelde kendi bölgelerinin türkülerinden oluştururlar. Ama maalesef piyasadaki sözüm ona yorumcuların yorum anlayışı; eseri değiştirerek yeni boyutlar kazandırıp arabeskleştirmektir. (İstisnalar hariç – Yusuf Harputlu’nun Ahucan adlı kasetindeki Muğla’nın Ormancı türküsü bahsettiğimiz Arabeskleşmeye güzel bir örnektir.) Bu anlayış sanırım dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Sözlüklerdeki yorum tarifine de aykırıdır. Adı geçen türkünün nasıl yorumlandığını görmek için Yusuf Harputlunun “Ahucan[2] kasetini dinlemeniz ya da Halil Atılgan’ın “Medyada Arabeskleşen Türküler” adlı tebliğini okumanız gerekir[3]. Eğer okumazsanız adı geçen kaseti muhakkak dinlemelisiniz. Dinlediğiniz de Muğlalı Ormancıya yakılan ağıtın nasıl arabeskleştiğini görecek, yorumu, sanatı ve sanatçıyı daha yakından tanıyacak, onlar gibi düşünmediğiniz için sanat ve sanatçı nedir diye bir arayış içine gireceksiniz.

Evet, o zaman sanat nedir. Sanatçı nedir. Nasıl olmalıdır? Ülkemizde sanat alanında herkesin kendine göre değerlendirdiği üç önemli sözcük var. Bu sözcüklerin sözlüklerde ifade ettiği anlamlar kayıt altına alınmış olsa da herkes kendine göre yorumlar, tarif eder. Tarifine göre de yaşamaya çalışır.

Bu sözcükler;
1- Sanat
2- Sanatçı
3- Yorum

Yorumu konuya girmeden kısmen de olsa anlatmaya çalıştık. Şimdi sanat ve sanatçı sözcüklerinin üzerinde duralım. Sanat nedir? Sanatçı kimdir? Nasıl olmalıdır? Özellikleri nelerdir?  Bu soruların karşılığını bulmak için yine Türk Dil Kurumu sözlüğüne başvuralım.

Sanat:

1-‘’Bir duygu, tasarı, güzellik vb.nin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı ve

ya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık: Selimiye Camii yüksek bir sanat eseridir. Bir oyunun on beş gün sürmesi bir sanat hadisesi olduğunu gösterirdi”.- T. Buğra.

2-‘’Belli bir uygarlığın veya topluluğun anlayış ve zevk ölçülerine uygun olarak yaratılmış anlatım: Türk sanatı Caz ve caz havaları ne yazık ki bizim çok verimli o milli halk sanatımızı da baltaladı”. R. H. Karay

3-‘’Bir şey yapmadan gösterilen ustalık: Konuşma sanatı.’’

4-‘’Bir meslekte uyulması gereken kuralların tümü: Askerlik sanatı.’’

5-‘’Zanaat. Enstitüsü endüstrinin türlü dallarına ve küçük alanına bilgili usta işçi teknisyen yetiştirmek amacını güden öğretim kurumu. Filmi (Kazanç düşünmeden) salt sanat gaygısıysa yapılmış film’’.

Sanatçı:

1- “Güzel sanatların herhangi bir dalında yaratıcılığı olan, eser veren (kimse) sanatkâr’’.

2- ‘’Sinema, tiyatro, müzik gibi sanat eserlerini oynayan, yorumlayan, uygulayan (kimse): Türk tiyatrosunun en önde gelen kadın sanatçıları arasında yerini alıverdi”.-

Osmanlıca Türkçe sözlükte sanat: Ustalık hüner marifet. Sanatkâr ise: Usta, sanatçı… Bugün ise Türkçede iyi yapılan her iş sanat sözcüğü ile ifade ediliyor. Hâlbuki sanat sözcüğü içerik bakımından kapsamlı bir anlam ifade etmektedir.   Sözcük etimolojik olarak Osmanlıcaya dayanır. Osmanlıcanın sözcük kaynağı da Arapça ve Farsçadır.

“Sanat: Arapçada amel ve iş yapma anlamına gelen “san’a” kökünden gelmektedir. Alet yardımıyla, el maharetiyle yapılan marangozluk, duvarcılık gibi meslek dallarını kapsamaktadır. Sözcük Arapçada insanın akıl ve zekâsını kullanarak yaptığı işleri anlatmaktadır. Bugünkü Türkçede kullandığımız sanat sözcüğü ise Osmanlıcada değişikliğe uğramış, yeni kazandığı anlam ve içerikle birlikte benimsenmiştir”.

Sanatı; “insanlar arasında anlaşmayı sağlayan bir araç” olarak düşünürsek, yapılan tüm güzel işler sanatla ifade edilir. Öğretmenlik sanatı, güzel yazma sanatı, konuşma sanatı gibi. O halde yapılan bir iş, güzel ve etkileyici biçimde ortaya konmuşsa, onu sanat olarak tanımlamamız gerekir. Kişi yaptığı işi yücelttikçe, ona yeni boyutlar kazandırıp birini beş yapmışsa sanat olgusuna biraz daha yaklaşır.

Sanat: Aşk, iş ve duygu üçgeninin birleşerek ortaya koyduğu eserdir. Bunu vücuda getiren de sanatçıdır. Sanatta sevgi, dostluk, barış ve nezaket vardır. Aşksız sanat olmaz. Sanat insanları birbirine bağlayan, ortak müşterekler sağlayan, yeni dostluklar oluşturan duygular bileşiğidir. İçerdeki güzelliklerin dışa yansıması, dışarıda renk, şekil ve biçim bulmasıdır. Sanat: dünyaya gönül penceresinden bakan, yaratılanı Yaradan ötürü seven, (Başbakan gibi değil) engin gönüllere ışık tutan, mecliste arif olmayı bilen, “Kim ki gönül kırmış ise / İki cihan bedbahtı“ diyen bir anlayıştır.  Engin oldukça insanı yücelten duyguların en yücesidir. “Sanat: İnsanların karşı karşıya kaldığı psiko-sosyal sorunlara çözüm olan, insan özgürlüğünün hakkını arayan, birleştiren, bağlayan, savaşsız yaşamayı amaç edinen duyguların tümüdür”. Bilimde, ilimde doğruyu arayan insan ruhu ve zekâsı,  insanın kendini anlaması, araması demektir. Sanat: Kadir kıymet bilme, yardımlaşma, paylaşma, iyilik, güzellik ve dayanışmanın sembolüdür. Kültürdür. Okumaktır. Toplumun önde gelen insanlarını yaratan güçtür… Karacaoğlan’ın aşkı, Yunus’un sevdası, Köroğlu’nun mertliğidir. Kerem’in Aslı’sı, Erzurum’un Dadaş’ı, Egenin zeybeği, Karadeniz’in horonudur.

Sanatçı: Doğruluk, dürüstlük, erdemlilik, şahsiyet, güzellikler bileşkesidir. Yalaka ve yağcılığa karşıdır… Hiçbir zaman karakterinden ödün vermez. Nokta kadar menfaati için virgül kadar eğilmez. Adam gibi adamdır. Duyguludur. Sevecendir.  Toplumun aynası, lideri, öğretmeni, hacısı hocasıdır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk sanatçıdaki tüm bu özellikleri çok iyi bildiği için: “Efendiler! Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta reisicumhur olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız. Hayatlarını büyük bir sanata vakfeden bu çocukları sevelim…” demiş. Tolstoy: “İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştır” diyerek düşüncelerini dile getirmiş.  Aristophanes ise: “Sanat ekmek peşinde koşarsa alçalır” demiş.

Şimdi açılıma katılanlara Tolstoy’un, Aristophanes’in sanatla ilgili söylediğini değil, Tolstoy’un, Aristophanes’in adını duyup duymadığını sormak gerekir. (Duyanlar tenzih edilir) Hayatınızda bu isimleri hiç duydunuz mu? Kimdir bu isimler diye sorduğunuzda… Ne cevap vereceklerdir? Boş zamanlarında kitap okuyan yorumculara… En son okuduğunuz kitap hangisi desek ne der acaba…

Çok ünlü bir sanatçımız Başbakana eskisi gibi festivallere gidemediğini beyan etmiş. Ben olsaydım: Başbakanı bulmuşken: “Bu ülkenin müziğini uluslararası bir seviyeye getirmek için ne yapmak gerekir? Bununla ilgili Kültür Bakanlığının özel bir çalışması var mı? Müzikolojide uluslararası kabul edilen 440 frekanslık Lâ sesine Klasik Türk Müziğinde “neva”(Re), Halk Müziğinde “Do” deniliyor. Geleneksel müziğimizdeki nota yazım sistemi hâlâ belirli bir standarda oturmadı. Türk Halk Müziğinde, gerekse Klasik Türk Müziğinde terminoloji sıkıntısı hat safhada. Bu sıkıntıları gidermek için neler yapmayı planlıyorsunuz? Türk Müziği Devlet Konservatuvarları bu terminoloji sıkıntısından yetiştirdikleri öğrencileri yanlış bilgilerle donatıyor. Klasik Türk müzikçilerinin hicaz makamına, Türk Halk Müzikçileri Garip Ayağı diyor. Ege Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı makamı – ayak karşılığı kullanırken, Gaziantep Devlet Konservatuvarı (THM’de) makamı dizi olarak ifade ediyor. Bunların hepsi sorun Sayın Başbakanım. Bu konuda hükümetimiz ne gibi çalışmalar yapıyor. Türk Müziğinin bu tür sorunlarını çözmek için ne gibi projeler uygulayacaksınız” diye sorar, cebimi düşünmediğimi ülkenin sanatını düşündüğümü ifade ederdim. Ama açılıma katılanların bu tür sorunlar nesine gerek. Onların böyle bir gailesi yok. (Olanlar tenzih edilir) Onların gailesi her gün ekranda görünmek, belediyelerin düzenlediği festivallere katılarak aldığı parayla öğünmek.

Horoza sormuşlar: “Tavuk yumurtadan mı çıkar / Yumurta tavuktan mı”? Horoz cevap vermiş. “Böyle inceliklere aklım ermez. Ben sadece işimi yaparım.” Evet, onların Lâ’ya, Do’ya, nevaya – makama – ayağa aklı ermez. Sadece işlerini yaparlar. Tıpkı Ağustos böceği gibi…

Sonuç: Yukarıda Açılım – Yorum – Sanat ve Sanatçı terimlerini aklımızın erdiği, dilimizin döndüğü kadar açıklamaya, sanat ve sanatçı ölçütü çizmeye çalıştık. Bu ölçütlere göre kendini sanatçı kabul edenler başımızın tacı… Kul oluruz. Kabul etmeyenlere…

 

DİPNOTLAR

[1]Başkent Yayınevi, Senem Matbaası Ankara 1985 4. Cilt sayfa 1269–70.

[2]Yusuf Harputlu Ahucan Kaseti / Yapım, Esen Shop Müzik 1999.

[3]VI. Milletlere Arası Türk Halk Kültürü Kongresi – Medya ve Geleneksel Kültür Seksiyon Bildirileri- TC Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma Geliştirme Genel Müdürlüğü (2931) Yayınları, 2002 Ankara.)

 

Dr. Halil ATILGAN

Dr. HALİL ATILGAN 1946 yılında Adana'nın Karaisalı ilçesinin İncirgediği köyünde doğdu. (İncirgediği 1993 yılında Mersin ilinin Tarsus ilçesine bağlandı.) İlkokulu köyünde bitirdikten sonra Düziçi İlköğretmen Okuluna girdi. 1964–1965 öğretim yılında Düziçi İlköğretmen Okulundan mezun oldu. Çeşitli illerde öğretmenlik, Halk Eğitimi Merkezi Müdür, Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulundu. 1973–1975 yıllarında Çukurova Radyosunun açmış olduğu saz sanatçılığı sınavlarını kazandı. 1984 de Çukurova Üniversitesine Müzik Uzmanı olarak atandı. Çukurova Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümünde Halk Müziği ve Bağlama Dersleri Öğretim Görevlisi, Kültür Sanat Merkezi Müdürlüğü yaptı. 1990 yılında Kültür Bakanlığı Şanlı Urfa Devlet Türk Halk Müziği Korosuna Kurucu Şef olarak atandı. 1993 yılında Ankara'ya alınan Dr. Atılgan koro şefliğinin yanında Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğünde (HAGEM) müzik danışmanlığı, repertuvar kurulu başkanlığı görevlerinde bulundu. Zaman içinde Anadolu Üniversitesi AÖF’nin İktisat Bölümünü bitirdi. Adana Valiliği adına yaptığı Geçmişten Günümüze Çukurova Türküleri kaset setinde yörenin özellikli türkülerini beş kasette toplayarak Türk kültür tarihinde bir ilki gerçekleştirdi. Değişik illerde çeşitli görevlerde bulunan Dr. Atılgan; İçel, Yozgat, Adana, Gaziantep, Kıbrıs, Hatay, Muğla, Niğde, Tarsus, Şanlıurfa, Osmaniye, Mersin illerinde folklor derlemeleri yaptı. Derlediği türküleri TRT, TV programlarında kitaplarında yayımladı. Folklorla ilgili araştırmalarını ise; Sivas Folkloru, Türk Folkloru, Anadolu Folkloru, Erciyes, Karaisalı, Güneyde Kültür, İçel Kültürü, Ozan, Türkiye İş Bankası Kültür Sanat, Tarla, Güney Su, Folklor Edebiyat, Ana Yurttan Ata Yurda Türk Dünyası, Ceyhan, Çağrı, Maki, Harran, Türksoy, Çukurova Lobisi, Size, Yörtürk, Turunç, Ardıç Kuşu, Türksözü, Folklar, Türk Yurdu, Düziçi, Işınsu, Türküg, Şehir, Alkış dergilerinde, Karaisalı, Sonsöz, Yeniçağ, Adana Ekspres gazetelerinde Aralık 2021 itibariyle 205 makalesi yayımladı. TRT Çukurova Radyosunda yapımı gerçekleşen Dilde Telde Çukurova, Dadaloğlu Karacaoğlan Yurdundan, Yöremiz Folklorundan programlarının yapılmasında çeşitli katkılar sağlayarak, folklor ve halk müziği konularında konuşmalar yaptı. Üniversitelerde müzikle ilgili konferanslar verdi. TRT, özel televizyon ve radyolara Dilde Telde Anadolu, Ezgi Kervanı, Sanatçı Politikacılar, Kültür Kürsüsü, Anadolu’nun Dili, Türkü Deryasında Bir Damla programlarını hazırlayıp sundu. Yaklaşık 300'e yakın Türk halk ezgisini derleyen, notaya alan Atılgan, bu ezgileri TRT, TV'nin çeşitli programlarında çaldı okudu. Çoğunluğunu Çukurova türkülerinin oluşturduğu yaklaşık 100'e yakın halk ezgisini de TRT repertuvarına kazandırdı. Şefliğini yaptığı halk müziği korolarıyla yurdun çeşitli bölgelerinde konserler veren Halil Atılgan millî ve milletler arası folklor, müzik, halk edebiyatı ve halk oyunları dalında kongre, bilgi şöleni ve seminerlere katılarak Aralık 2020 itibariyle 54 tebliğ sundu. Türk kültürüne hizmetlerinden ötürü 3 Ocak 2004 tarihinde Azerbaycan Vektör İlimler Merkezinden doktora aldı. MESAM- İLESAM-Türk Folklor Araştırmaları Kurumu üyesi olan Dr. Halil Atılgan şiirlerden ve türkülerden hareket ederek sahneye koyduğu Kurtuluş Savaşı Destanı, Türkülerin Dili, Türkülerde Ana, Sevelim Sevilelim, Urfa Kurtuluş Savaşı Destanı müzikal programlarıyla halk müziğine değişik bir sunum kazandırdı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünden 01 Ocak 2010 tarihinde Devlet Türk Halk Müziği Korosu Şefi olarak emekliye ayrıldı. Dr. Atılgan Türk kültürüne hizmetlerinden dolayı çeşitli kurum ve kuruluşlarca Aralık 2021 itibariyle 17 kez ödüle layık görüldü, geçmişten günümüze 35 kitabı yayımlandı. 2015 yılının Mayıs ayında Tarsus’un İndirgediği köyü – Kaşoba mezrasında Halil Atılgan Toroslar Kültür ve Sanat Evinin (Halil Atılgan Toroslar Yörük Müzesi) açılışını yaparak toplumun hizmetine sunan Atılgan, halen TRT Türkü’de Toprak Kokan Türküler ve Dilde Telde Anadolu programlarını hazırlayıp sunmaktadır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Dr Halil Atılgan

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ
“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

Ekrem Hayri PEKER, 20 Kasım 2024
Türkülerde Felek

Türkülerde Felek

Dr. Halil ATILGAN, 19 Kasım 2024
Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Atilla SAĞIM, 17 Kasım 2024
Romanlarda Sosyal ve Kültürel Yaşam

Romanlarda Sosyal ve Kültürel Yaşam

Emel ÖRGÜN, 2 Kasım 2024
“İki Kasım 1943” Karaçay Sürgünü

“İki Kasım 1943” Karaçay Sürgünü

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 2 Kasım 2024
Bir Zamanlar Kültürpark

Bir Zamanlar Kültürpark

Haber Merkezi, 2 Kasım 2024
Söğütlülü Destancı Aşık Ali Şahin

Söğütlülü Destancı Aşık Ali Şahin

Haber Merkezi, 2 Kasım 2024