Ahi Evran’ın Hayatı ve Yaşadığı Ortam:
Ahi Evran 1771(72)- 1261(62) yılları arasında 93 yıllık bir ömür sürmüştür. Azerbaycan’ın Hoy kentinde dünyaya gelmiş Kırşehir’de (Gülşehri) Moğol ordularına karşı savaşırken şehit düşmüştür. Asıl adı Ahi Nasirüddin Mahmut’tur. Ahi Evran lakabıdır. 1199 yılında Herat’ta Fahreddin Razi’den din ilimleri tahsil etmiş 1204 yılında ise Bağdat’ta Fahreddin Razi’nin öğrencisi Türkmen Şeyhi Evadüddin Kirmani’den tasavvuf öğretisini almıştır. Selçuklu sultanı I. Gıyasettin Keyhüsrev’in ikinci defa tahta çıkması nedeniyle Malatyalı Şeyh Mecdüddin İshak’ı Bağdat’a göndermesinden sonra onunla birlikte Anadolu coğrafyasına gelmiştir. Mecdüddin İshak Sadreddin Konevi’nin babasıdır aynı zamanda Muhiddin Arabi’nin arkadaşıdır. Halife El Nasır Fütüvvet teşkilatı için Suhreverdi ve arkadaşlarını Anadolu’ya göndermiş ve Sultanın bu teşkilata dâhil olması istemiştir. Abbasi Halifesi en-Nasır Harzemşahlar Devleti ile iyi ilişkiler yerine Moğollarla diplomasini sürdürmüştür. Harzemşahlar zayıflamış ve Moğol Devleti karşısında üstünlüğünü kaybetmesi ile birçok şehirli Türk esnafı Anadolu’ya akın etmiştir. Daha önce Oğuz Yabgu devletinin Büyük Selçuklu Devleti karşısında mensupları olan Türkmenler Anadolu’ya göç etmişler ve kırsal alanları tercih etmişlerdir. Harzemşahlar’la gelen şehirli Türkmenlerin şehirlerde Hıristiyan esnaf karşısında varlıklarını idame ettirmelerinde ahilik kurumu çok önemli bir vazifeyi ifa etmiştir. Zümrüt Hatun isminde bir Türk annenin evladı olan Abbasi Halifesi en-Nasır li-Dinillah Ortadoğu coğrafyasında siyasi gücünü artırmak için Fütüvvet Teşkilatına destek vermiş ve Suhreverdi başta olmak üzere birçok mutasavvıf ve bilgini Anadolu’ya göndermiştir. Sultanlara şed (kuşak) bağlatma geleneğini başlatmıştır. O dönemde Eyyübü Türk devleti, Mısırdaki et-Devlet-ül Türkiye ve Atabeklerden Muzaffereddin Gökbörü çok güçlü bir siyasi hakimiyete sahiptir. Abbasi Halifesi en-Nasır li-Dinillah Bağdat-Basra bölgesine sıkışmış ve otoritesini Fütüvvet sayesinde genişletmeyi düşünmüştür. Fütüvvet Teşkilatının özelliklerinden de Anadolu Ahiliği şüphesiz Fütüvvetnameler vasıtasıyla faydalanmıştır.
Ahi Evran Evhadüddin Kirmânî ile birlikte Anadolu’da önce Kayseri’ye 1205’te yerleşmiş bir debbağ(dericilik) atölyesi kurmuştur. Evhadüddin Kirmânî’nin kızı Fatma Hatun yahut Kadıncık Ana ismi ile Maruf kızı ile evlenmiştir. Daha sonra Fatma Hatun’un Bacıyan-ı Rum ismindeki Anadolu Bacılar teşkilatını kurduğu bilinmektedir. 1227-1228 yılından sonra Konya’ya yerleşmiş ve Alaaddin Keykubat’ın ölümüne kadar burada ahiler saygı görmüşlerdir. Fakat Alaaddin Keykubat’ın ölümünden sonra II. Gıyaseddin’in ahilere tavrı olumlu olmamıştır. Kösedağ mevkiinde de II. Gıyaseddin’in Moğollar’a 1243 yılında yenilmesiyle Anadolu Moğol hakimiyetine girmiştir. Bu dönemde Kayseri’deki ahiler Moğollarla savaşmış Fatma Bacı da esir düşmüştür. II Gıyaseddin in ölümünden sonra Saltanat naibi (Sultan olmadığı zamanlarda yerine geçen yönetici) Celaleddin Karatay ahileri serbest bırakmıştır. Ahi Evran da dâhil olmak üzere serbest kalanlar hapisten çıktıktan sonra Denizli’ye gitmişlerdir. Orada bir süre çalışan Ahi Evran daha sonra arkadaşı Konevi’nin daveti üzerine Konya’ya yeniden gelmiştir. Sadrettin Konevi ile İbni Sina’nın eserlerini tartışmışlardır. Sadrettin Konevi Şehristani’nin eserleri ile İbni Sina’nın görüşlerini eleştirmeye çalışmış fakat Ahi Evran bu reddiyelere bilimsel cevaplar vermiştir. Sadrettin Konevi ve Mevlana ile dostluğu devam kayıtlarda bulunmaktadır. Mevlana’nın öğrencileri arasında birçok Ahi bulunduğu da bilinmektedir Hatta Mesneviyi söylerken kaleme aldırdığı Hüsamettin Çelebi’nin babası Ahi Türk Muhammed de tanınmış bir ahidir. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled ve Ariflerin Menkıbelerinin yazarı Eflaki’nin eserinde bu ahilerden bahsedilmektedir.
Yine Ahi Evran’ın, Hac-ı Bektaşi Veli ve Şeyh Edebali ile dostlukları çok önemlidir. Şeyh Edebali ve Bektaşi geleneğinin Osmanlı Devleti’nin kuruluşu sırasında üstlendiği görevler hatırlanmalıdır. Ahi Evran 32 iş kolunun üstadı olmasının yanında felsefi boyutları hatta Prof. Dr. Mikail Bayram gibi akademisyenlere göre tıbbi konularda bilgisi olduğundan bahsedilen bir âlimdir. Her ne kadar tartışmalı da olsa Letaif-i Gıyasiye eseri tıp, ahlak ve siyaset alanına aittir. Letaif-i Hikmet ise ahiliğin amaçları ve teşkilat hakkında bilgiler verir. İbn-i Sina’dan tercümeleri bilinmektedir.
Ahi kelimesi Arapça “kardeşim” anlamına gelirken Türkçe Akı kelimesi ise “eli açık, cömert” anlamlarına gelmektedir. Ahi isminin Akı kelimesinden gelebileceği göz ardı edilmemelidir. Divan-ı Lügati’t Türk, Kutadgu Bilig ve Atabetü’l Hakayık gibi eserlerde Akı kelimesi geçmektedir. Arapça feta kelimesi ise “cömert, misafirperver yardımsever vb.” anlamları kapsamaktadır. Türkistan coğrafyasında geniş bir ticaret ağına sahip şehirli Türklerin Ahiliği bu coğrafyanın mirası olarak taşıdığı bilinmektedir. Üstelik o dönemde Ortadoğu coğrafyasında Türk nüfusunun yoğunlaştığı, Türk bilim adamlarının arttığı ve birçoğu Türk Devletleri kurulduğu ortadadır.
Ahilik Geleneği:
Kuzey Afrikalı İbn-i Batuta Tancaî Anadolu coğrafyası başta olmak üzere Kırım’a kadar Ahi teşkilatlarına şahit olmuş ve onlar hakkında takdire şayan ifadeler kullanmıştır. Evliya çelebi Seyahatnamesi de bu hususta önemli bir kaynaktır. Ahilik geleneği insan olma sanatıdır kısaca bir ahlak nizamı şeklinde tanımlanabilir. İyi insan olmanın özelliklerinden Bektaşilikte de bilinen:
“Eline, Beline, Diline sahip ol (kapalı tut)
Elini açık(cömert), Kapını açık (misafirperver), Sofranı açık tut.
İşine, aşına ve eşine saygılı ol”. Düsturları esas alınmıştır.
Erdemli insan oluşturma açısından özet olarak şu kurallar ortaya konmuştur
Ahilik Mesleğinde bir ahi için şu hususiyetler önemlidir:
İnsan odaklı Ahilik Kurumu
Ahilik teşkilatının, batıdaki loncalar ile benzerlikleri olmasına rağmen farklılıkları da kapsamaktadır. Loncalarda kan bağı ve siyasi otoritenin etkisi ve yetkisi söz konusudur. Ahilik tam bir sivil toplum kuruluşudur. Siyasi otoritenin hakimiyetini tercih etmemiş tam tersine gerektiğinde siyasilere danışmanlık yapmışlardır. Hatta siyasi otoritenin zayıfladığı XIII. asırda Ankara’da ahiler yönetimi ele almışlardır. Millî Mücadelede Ankara’nın tercih edilmesinin de bu hatıraya bağlı olduğu da söylenmektedir
Ahilik teşkilatının güçlü olduğu dönemlerde mensupları arasında:
Ahiliğin şehir ve kasabalara göç etmesi hatta sığınma dönemlerinde yaranlık şeklinde devam ettiğine şahit olunmaktadır. Urfa’da sıra geceleri, Çankırı, Akşehir, Konya ve birçok kentte yaran geceleri gençler arasında günümüze kadar devam etmiştir. Bir Kerkük ziyaretimizde gençlerin yüksük oyunu oynamaları da o günlerin hatırasıdır. Çünkü yüksük oyunu yaren gecelerinde dikkati artırmak, tekerlemelerde Türkçemizi zenginleştirmek için bir eğitim aracı olarak kullanılmıştır. Gaziantep, Kilis esnafının haftada bir gün dinlenmesini yolunuz düşerse görülmektedir. Gaziantep’te lokantalarının bir gün işe ara verdiği nöbetçi esnaf bıraktığına şahit olunabilir. Esnaf sahresi(sahrası) denilen o gün aileleri ile lokanta esnafı kırlara çıkmakta dinlenmektedir.
Günümüzde İktisadî ilkeleri arasında vurgulanan:
Prof. Dr. Sabri Ülgener’in “İktisadi Çözülmenin Ahlak ve Zihniyet Dünyası” ile “Zihniyet ve Din: İslam, Tasavvuf ve Çözülme Devri İktisat Ahlakı” isimli eserleri ahilik geleneğinden kopuşu analiz eden iktisat sosyolojisi ve tarihi açısından değerli kaynaklardır. Weber’in “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” gibi çalışmalar Türk müellifler tarafından Ahilik Geleneği açısından yorumlanarak medeniyetimize uygun bir şekilde kaleme alınmalıdır. Aksi halde çağa ahilik geleneğini çağımıza okutmak mümkün olmamaktadır. Hâlbuki felsefî disiplinler antik çağlardan itibaren günümüze ışık tutmaktadır. Batı felsefe geleneğinin bugünü yorumlamadaki işlevlerinin benzerleri hatta onlardan daha da ötesi doğu hikmeti ve irfanından elde edilebilir.
Kaynaklar ve İleri Okumalar