Koç, koyun, at ve insan üsluplu mezar taşı geleneğinin ilk örneklerinin M. Ö. 3000’de Hakasya Özerk Cumhuriyeti’nde görüldüğü ve Türk geleneği olduğu Rus uzmanlar tarafından yazılmaktadır.
Tunceli âdeta bir açık hava etnografya müzesini çağrıştırmaktadır. Örneğin en otantik mezarları, halı-kilim örneklerini Tunceli merkeziyle ilçelerindeki yerleşim yerlerinde görmek mümkündür.
Bu bağlamda Türkiye’deki en otantik halı, kilim, koç-koyun başlı ve insan üsluplu (balbal) mezar taşlarını Tunceli’de görmek mümkündür. Mesela ilk koç-koyun başlı mezar taşları Hakasya’da son koç-koyun başlı mezar taşları ise Tunceli’dedir.
Türk kilimlerindeki en yaygın damga örneği de koç boynuzu ya da koç başı olarak bilinen damgadır.
Mezar taşları, toplulukların ruhsal kimliklerini gösteren çok önemli belgelerdir. Bir mezarlığa bakarak; orasının hangi millete ait olduğunu kolayca tespit edebilirsiniz. Bu nedenle Tunceli’de bulunan eski mezarlar; o bölgenin milli kimliğini gösterirler.
Tunceli bölgesi ile buranın batıdaki uzantısı Koçgiri alanlarında, mezar taşlarının koç biçiminde ya da koçbaşı biçiminde dikildiği görülüyor. Karakoyunlu ve Akkoyunlu (Bayındırlılar) Türklerinin İran’da ve Doğu Anadolu’da yerleştiklerini; devletler kurduklarını; bunların koyun-koç sembollerini mezar taşlarına işlediklerini biliyoruz. Koç biçimli veya koçbaşı biçimli sembollerin Türkler tarafından kullanılması binlerce yıl eskiye gitmektedir. Hun Türklerinde koç, en makbul kurban sayılıyordu. At ve koç heykelleri mezar taşı olarak dikiliyordu. Altaylar-da VIII. ve X. yüzyıllara ait bir mezarda erkeğin yanında at, kadının yanında da koç bulunmuştur. Değişik Türk halkları koç-başını çeşitli eşyalarına süs olarak işlemişlerdir. Kırgız, Oğuzlar, Avar, Karakalpak, Çuvaş, Bulgar Türk halkları gibi…
Altaylardan Anadolu’ya uzanan geniş Türk coğrafyasındaki bu geleneği dağlık Tunceli ve Bingöl bölgelerinde de aynen görmekteyiz:
“Bingöl dağlarının eteklerinde kurulan bütün köylerin mezarlarında, eskiden yapılmış koç heykelleri vardır. Bu heykellerin Varto, Hınıs, Karlıova ve Şuşar bölgelerine yerleşen Ak ve Karakoyunlu oymaklarına ait olduğu sanılmaktadır. Varto ilçesinde bu heykeller en faza Aleviliği kabul eden halkın köylerinde ve Bingöllerin yamacında olan Kuzik (Görgü), Caneseran (Dağcılar), Şaman (Taşlı yayla), Siğiren (Dik tepeler), Köşkar (Yarlısu), Keçan (Seki), Gülükler köylerinde göze çarpar. Bu koç heykellerinin göğüs ve yanlarında at, kılıç, kargı resimleri kabartma şeklinde yapılmıştır.”
Bu koç biçimli heykellerin Tunceli bölgesinde çok daha eski dönemi temsil ettiğini tespit etmiş bulunuyoruz. Çünkü bu koç biçimli mezar taşlarının üstüne aynı zamanda güneş piktog-ramları da işlenmiştir. Bu sembol; Gök Tanrı inancının açıkça işaretidir. Mezar taşında (Bengütaş) bulunan Güneş sembolü, ölünün Gök Tanrı’nın yarlıgamasına (esirgemesine) bırakıldığını; ruhunun Gök Tanrı’ya çıkmasının istendiğini gösterir. Bu mezar taşlarına konulan Gün-Ay piktogramları; Tunceli yöresinin Türk kültürünü en ilk dönemlerine yaraşır biçimde yaşattığının kanıtıdır. İngiliz Misyoner H. Riggs’in 1911 yılında Dersim’deki incelemeleri de bölgedeki mezar taşlarında yoğun biçimde koyun fi-gürünün bulunduğunu gösteriyor. Sünni kesimin de bu durumu utanılacak (putçuluk, RZ) saydığı anlaşılıyor.
Milattan öncesinden başlayarak Tunceli coğrafyasına ulaşan değişik Türk halkları olmuştur. Bunların önemlileri şunlardır:
– İskitler: MÖ 7. yy’da devletleşen İskitler; MÖ 5. ve 4. yüzyıllarda Kafkaslar üzerinden aşarak Orta Anadolu’ya kadar uzanmışlardır.
– Hunlar (Ağaçeri kolu): MS 396’dan başlayarak değişik tarihlerde Doğu Anadolu’yu hatta Suriye’yi bile istila etmişlerdir. Ağaçeriler Bizans’la anlaşmalı olarak buralardan başlayarak Toroslara kadar yerleşmişlerdir.
– Sabırlar: 516’da Kafkaslar üzerinden bu bölgelere ve Orta Anadolu’ya kadar uzanmışlardır.
– Hazarlar (Batı Gök Türkleri): 7. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Hazar Türkleri Kafkasya üzerinden güneye inmişler ve bölgede etkili olmuşlardır.
– Kıpçaklar (Kumanlar): 10. yy Bizans askeri olarak Doğu Anadolu’da yer aldılar. Bunlar daha sonra da bu bölgelere indiler ve Karadeniz hattına yerleştiler. Beyaz tenli, yeşil gözlü, sarı veya kumral Türkler, işte bu Kıpçakların torunlarıdır. MÖ bölgeye inen İskitler de Sarı ve esmer diye iki gruba ayrılmışlardır.
– Guzlar (Oğuzlar): 11. yy’dan başlayarak büyük kütleler halinde geldiler. Büyük Selçukluların bölgeyi ele geçirmesinden sonra Türk boyları dalga dalga gelerek Doğu Anadolu’da çoğunluğu ele geçirdiler. Oğuz boyları; 16. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Asya’dan Anadolu’ya akmayı sürdürdüler. Bunların önderlerine de Horasan Erenleri deniliyordu. Horasan erenleri; Alevilerde, en ulu yol büyükleri olarak kabul edilir ve Anadolu’nun Kızılbaş önderleri; kendilerini Horasan erenlerinin devamı sayarlar.
Bu yüzdendir ki Dersim Zazaları; kendilerini Kürt değil Horasan soyundan (Türk) saymışlardır. Özellikle okumamış ve geleneksel eğitimle (Alevilik okulu) yetişmiş olan geniş halk tabakaları böyle düşünmektedir.
– Karakoyunlular-Akkoyunlular: 14. yüzyıldan itibaren İran ve Irak hattında devlet kuran bu Türk boyları 63 da Dersim’de çok etkili olmuşlardır. Bunların; bölge nüfusuna kuvvetli biçimde hâkim oldukları devam eden kültürel benzerlikten de anlaşılmaktadır.
Şunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz:
Tunceli mezar taşlarında görülen diğer bir olgu da kün-ay piktogramıdır. İslami dönemde bile bazı mezar taşlarının üst kısımlarında; güneş simgesinin yalınlaştırılmış biçimi olan yıldız işlenmiştir. Davut Yıldızı biçimindeki bu yıldızlar; sadece Tunceli’de değil, Niksar’daki Danişmentli Türklerinin mezarlığında da bol bol görülmektedir. Eski Türklerdeki Kün-Ay sembolünün bir devamı olan bu çizim; Tunceli’nin ruhunun Türk olduğunu gösteren başka bir örnektir.
Bu sembollerden gün (kün) Güneş’i, ay da Ay’ı gösterir. Ta ön Türklerden Chou Türklerinde (MÖ 1. bin, Kuzey Çin) Güneş ve Ay tanrıları gösteren bu sembollerin Tunceli bölgesinde mezar taşlarında karşımıza çıkmış olması; buradaki inancın reddedilemez biçimde eski Türk inancının devamı olduğunu göstermektedir. Yani Gök tanrı inancı, Türkler arasında en fazla Tunceli bölgesinde yaşamıştır ve hala da yer yer bu inanış sürmektedir.
Güneş ve ay inanışının Tunceli ve Bingöl Alevilerinde çok önemli bir yer tuttuğunu geçen yüzyıldaki saptamalar da ortaya koymaktadır:
Kaynak Yeniçağ:
Altaylar’dan Anadolu’ya uzanan gelenek: Tunceli’de Türk’ün damgası, koç başları