Quantcast
Antik Çağlardan Günümüze Gelen Bir Kavim: Sahalar – Belgesel Tarih

Ekrem Hayri PEKER
Ekrem Hayri  PEKER
Antik Çağlardan Günümüze Gelen Bir Kavim: Sahalar
  • 17 Nisan 2020 Cuma
  • +
  • -
  • Ekrem Hayri PEKER /

Loading

 

Antik Çağda yaşamış, adı yazıya ve efsanelere geçmiş birçok kavimin günümüze sadece adı kalmıştır. Asırlarca hükmetmiş kavimler diğer kavimlerin içinde erimiş ya da hastalık ve katliamlarla yok olup gitmiştir. İklim değişiklikleri de birçok medeniyetin çökmesine sebep olmuştur.

Bazı kavimlerin torunları günümüzde de yaşıyor. Bunlardan Kafkasya’da yaşayan Osetler/Aslar, Alanların soyundan gelmektedir. İskitler/Skitler olarak Avrasya bozkırına hâkim olan İskitlerin torunları da yaşadıkları bölgeden çok uzaklarda, Saha adıyla Sibirya’nın uzak bir köşesinde Yakutistan da yaşamaktadırlar.

Sakaların sığındığı bölgeye çok sayıda Türk ve Moğol asıllı kavimler de sığınmıştır. Sakalar, kısa zamanda iklime uyum sağlamışlar ve Sakalar, at yerine ren geyiklerini kullanmaya başlamıştır.

Arkeolojik araştırmalara göre Yakut ülkesinde ilk insan izleri erken taş devrine kadar gider.

Sibirya’da buluna balbalların bir kısmı Hakasya müzesinde sergilenmektedir.

Sibirya bölgesinde en eski arkeolojik kalıntılar 300.000 yıl öncesine aittir. Bölgeye ilk insanların Buzul çağı sonlarında yerleşmeye başladığı anlaşılmıştır. O dönemde Bering Boğazı henüz oluşmadığından Sibirya ve Kuzey Amerika’nın oluşturduğu büyük coğrafya insan az olduğu bir bölgeydi.

Buzul çağının hemen sonrasında ırmak boylarında ilk yerleşme yerleri görülür. Lena havzasında yarı göçebe hayatı süren balıkçı ve avcı gruplar yaşamıştır. Geyik avını yansıtan kaya resimlerinin mevcudiyeti bunu kanıtlar. Maden devriyle birlikte Baykal çevresine has mezarlar bu bölgede yaygınlaşır. VI. yüzyılda Türk kökenli ve Proto-Moğol kabileler bölgeye gelmeye başladılar. Sahalar kalıcı konut yapımını, atlı hayvancı kültürünü, hayvan besiciliğini, demirciliği, çömlekçiliği ve kuyumculuğu bölgeye getirdiler; böylece ekonomik hayat gelişti. Bazı araştırmacılar İslâm kaynaklarında geçen Furi/Kuri topluluğunu Kurikanlar’la özdeşleştirmektedir. Çin kaynaklarında görülen Ku-li-kan ve Orhon yazıtlarındaki Kurikanlar Yakutlar’ın ataları kabul edilmektedir.

Sahalar, XVII. yüzyıldan beri Rus ve Avrupa literatüründe Yakutlar diye anılmakta, dolayısıyla onların yaşadığı bölgeye Yakutistan (Yakutya) denilmektedir. Ruslar’ın Sahalar için kullandığı Yakut adı Tunguzlar’ın onlara verdiği Yako adının +t ekiyle yapılmış çoğul halidir. Günümüzde burası Rusya Federasyonu içinde özerk bir cumhuriyettir. Yakutistan’dan başka Taymır, Evenki, Magadan, Sahalin ve bunların yöresinde de Yakutlar yaşamaktadır. Ayrıca Yakutlar’a bağlı Dolgan adlı bir topluluk vardır. Kuzey Yakutları ile Güney Yakutları arasında kültürel farklılıklar bulunmakta, kuzeydekiler daha çok avcı balıkçı bir hayat sürdürürken güneydekiler Tunguz ve Yukagirler’le benzer kültür özellikleri taşımaktadır.

Sahalar’ın tarihî rivayetlerine göre yapılan göçlerden sonra Omogoy, Elley ve Uluu Koro adlı üç ana grup bir topluluk oluşturdu. XVIII. yüzyıla ait kayıtlara göre Sahalar, Baday Toyon’un liderliğinde Baykal bölgesinden Yakutistan’a geldiklerini kabul ederler. XVI. yüzyılda bölgeye güneyden yeni bir nüfus hareketi gerçekleşti. Atla gömme geleneğini temsil eden topluluklar Saha kültürüne son şeklini verdi. Bu gelişmelerden hareketle, Baykal gölü civarından göç ederek tedricen Lena boyuna yerleşen Yakutlar’ın Doğu Sibirya’nın en eski kavimlerini teşkil ettiği ileri sürülür. Yakutlar’ın dili diğer Türk lehçelerinden epeyce farklı olduğundan onların ana Türk kitlesinden çok erken ayrıldığı ve Sibirya’nın diğer unsurlarıyla karışarak bir Yakut kavmi meydana getirdiği kaydedilmektedir. Yakutlar eski Türk yurdundan hayvanlarıyla (at, sığır) birlikte geldikleri için Sibirya’nın şiddetli iklim şartlarına bakmadan ehlî hayvan beslemeyi sürdürdüler. Böylece Sibirya’nın kuzeyindeki diğer kavimlerden farklı bir ekonomik hayat kurdular.

Türkolojinin Öyküsü ve Rusya’da Türkoloji

İlk Türkoloji Kürsüsü 1795’te Paris’te “Ecole des Languages Orientales Vivantes”da kurulmuştur. Bunu Şarkiyat ve Türkoloji ile ilgili enstitüler takip etmiştir. Moskova’da (1814) Paris’te (1821) ve Londra’da (1906) kurulan bu tür kuruluşların yayımladığı çok sayıda bilimsel eser, dergi, makale ve bültenler mevcuttur

Altınordu Devleti’ne bağlı Rus Çarlığı genişledikçe Tatarları bünyesine katmış, asillerini asil sınıfına eklemiştir. Çarlık, kendini Altınordu’nun varisi görüyordu diyebiliriz. Kazan (1552) ve Astrahan (15569 hanlıklarını bünyesine katan Ruslar Müslümanlara zaman zaman baskı uyguladılar, zorla din değiştirmeye çalıştılar. Genelde işlerine karışmadılar. Eğitim yönünden zayıf bıraktılar.

Rusya’da 1725 yılında Rus Bilimler Akademisi kuruldu. Daha sonra da Türkoloji konusunda çalışmalar hızlandı. Bu alanda en büyük çalışmayı W.Radlof (1837-1918), N.A. Aristov (1847-1903) yapmıştır.

Radlof, Orta Asya ve Sibirya’nın az tanınmış dillerini kendisine çalışma sahası olarak seçmiş, Türkçe ile birlikte Moğolca, Mançuca ve Çinceyi de araştırmıştır.

Radlof, Türkoloji biliminin öncüsü sayılır. 81 yıllık ömrünün 60 yılını adadığı Türkoloji bilimi ile ilgili olarak, “Ben, hayatım boyunca yeni bir ilmin, Türkolojinin kuruluş ve gelişmesini yaşadım ve gücümün yettiği kadar bu ilmin ilerlemesine hizmet ettim. Bu yüzden benim çalışmalarım, başkalarının da yardımını gerektiren bu ilim dalının tamamlanması ve Türkolojinin devam etmesi için birer yapı taşı olmaktan başka bir şey ifade etmez” demiştir.

1866 yılında yayımladığı ilk eserinin ön sözünde Türkçe için, “Yeryüzündeki hiçbir dil ailesi Türkçe kadar geniş sahalara yayılmış değildir. Afrika’nın kuzeydoğu bölgesinden Türkiye’ye ve Rusya’nın güneydoğusundan Sibirya’nın güneyine ve Gobi Çölü’nün içlerine kadar Türkçe konuşan kavimler yaşamaktadır”.

***

Sahalar üzerine en ayrıntılı çalışmayı V.L. Seroşevsky yapmıştır. Seroşevsky, yazdığı kitapta (SAHA YAKUTLAR, Selange yayınları İstanbul – 2007), Sahalar için şu bilgileri vermiştir:

“Dış görünüş itibarıyla Sahalar üç gruba ayrılabilir: 1) Rus kanının belirgin biçimde fark edilebildiği grup; 2) Moğol tipi olup, Tunguslara daha yakın olan grup; 3) Öz Türk ya da Saha grubu; ki bu grubun Kuzey kızılderilileriyle benzerliğini A.C. Middendarf da kaydetmiştir.

Üçüncü gruba ait kişilerin burnu kemerli, yüz eğrisi çok hoş olup, dudakları belirgin, gözleri kara ve parlaktır; bu grubun temsilcileri her tarafta yaşamaktadırlar. Yer yer kalabalık koloniler, oymaklar ve boylar oluşturuyorlar. Bu grup, sayı itibarıyla diğer iki gruba nazaran daha küçüktür ve anlaşılan diğer gruplara karışarak yok olmak üzeredir. S.59 -60

Yerleşim yerlerine ait ilk izler Lena, Yana, İndigmka, Kolima, Anabara, Olenek ve bunların kolları olan Alden, Vilyüy, Olekna nehirleri havzalarında bulunmuştur.

Bölgeye yerleşen halklar, doğayla uyum içinde diğer bölgelerden farklı bir uygarlık oluşturdular. Bu uygarlığı yaratanlar bölgenin yerli halkı olan Sahalar, Evenkler, Evenler, Yugagirler, Çukçiler ve Dolgarlar bu bölgenin uygarlaştırılmasına büyük katkıda bulundular.

Bu halklar kürk hayvanları avcılığı, geyik besiciliği ve hayvancılık yöntemlerini başarıyla uyguladılar.

Eski taş devri insanlarının yerleşim yerine ait işler Lena nehrinin yukarı ve aşağı boylarında, Alden vadisinde görülmüştür. Saha ülkesinin güney bölgesinde ağırlıklı olarak geyik avını yansıtan kaya resimleri yaygındır. MÖ II bin yılının sonlarına tarihlenen demir ve pirinç silahlar bulunmuştur. MÖ I. Binyıl başlarında bölgede demircilik yayılmıştır.

Tungusca konuşan Evan ve Evan ve Evenkler M.S. Bininci yıl ortalarında yerleşmeye başlamışlardır. Sahaların bölgeye gelişi birkaç dalga halinde olmuştur. Son göç dalgası M.S.III–XIV yüzyıllarda gerçekleştiği bilim adamlarınca kabul edilen görüştür.

Bölge nüfusunun az oluşunun yanı sıra bölgede kullanılan eşyaların ahşap oluşu, nehir yataklarının değişmesi, buzların ilerleyip gerilemesi yüzünden eski çağlara ait kalıntılar az sayıdadır. Bunlara bir de bölgede yapılan kazıların azlığı eklenirse bölge tarihinin daha uzun bir süre karanlıkta kaldığını söyleyebiliriz. Bölge tarihi üzerine araştırma yapanlar bölge halklarının desteklerinden faydalanmaktadır.

Sahaların M.S. VII – VIII yüzyıldaki ikinci göçlerine ait bilgiler Çin yıllıkları ve Orhun anıtlarında Gülika ve Kurikan halkı olarak geçer.

Günümüz tarihçileri Sahaların etnik kökenlerini İskit ve Hunlara dayandırırlar. Saha kültürü Güney Sibirya ve Orta Asya erken kültürü üzerinde gelişmiş ve onun Kuzey Sibirya şartlarında devamı niteliğindedir.

Sahaların ataları, Kuzey Sibirya’nın aşırı soğuk iklim şartlarında, atlı hayvancı kültürü muhafaza etmeyi başardılar, bölgeye kalıcı konut yapımını ve demircilik, kuyumculuk, çömlekçilik… gibi yeni zanaatlar getirdiler. Hayvan besiciliği bölgede ekonomik hayatın esaslı biçimde değişmesine sebep oldu. (Saka Yakutlar, S.260, V.L. Seroşevsky)

Ruslar bölgeyi işgal ettiklerinde yerli halkın ana kitlesini sahalar oluşturmaktaydılar. Sahalar, büyük baş hayvanları ve atları bu iklime uygunlaştırmayı başarmış, demirciliği geliştirmiş, bölgede egemen konuma gelmişlerdi.

Bölge 1632 yılında Rus Çarlığı’na katılmıştır. Bu tarihten itibaren Rus araştırmacılar bölgeye gelmişlerdir. Büyük Petro’nun 1720’de Rus Bilimler Akademisini kurduktan sonra bölgeye çok sayıda araştırma heyeti gönderildi ve araştırmalar kayda geçirildi.

Birçok saha boyunun tamgası Kuğu kuşudur. Kaya resimlerinde daire halinde dizilmiş insanlar çizilmiştir. Bu göç eden Sahaların son grubu olan Kırıkan geleneğidir.

S.M. Akincanov, Kıpçaklar adlı kitabında Kıpçaklar ve Sahalar arasında ortak kültür öğelerine işaret eder. Sahaların Elleyada destanı ile İdil Tatarlarının destanları arasında benzerlikler vardır. Elleyada tabir edilen Saha destanlar dizisi, Altaylardan Tuna’ya kadar olan geniş topraklarda Kıpçak kökenli Türk toplulukları arasında yaygın olan “Edige ve Toktamış” destanıyla önemli ölçüde yakınlık sergilemektedir. (S.279))

At bilimci I.P. Guryev’e göre Saha boylarından Nam oymağı atlarının Moğol ve Türkmen Ahalteke atlarına yakınlık arzetmektedir. (S.274)

Saha dili, dilbilgisi açısından Oğuz grubuna, sözcük darağacı açısından Oğuz – Uygur alt grubuna ve kısmen de Kıpçak grubuna aittir.

Hayvancılıkla uğraşan Sahalar, geçmüşte bir tür etek giydiklerini, bu kıyafet Kıpçakların Doğu Avrupa bozkırlarında yaşayan Ortaçağ Kıpçaklarının kullandığı kıyafetin aynısıdır.

Ortaçağ gezginlerinden G.Rubruk, Kıpçaklarda zengin birisi öldüğünde Piramitler, yani sivri çatılı evcikler yaparlarmış. Sahalar arasında da mezarlar üzerinde sekiz köşeli kütük mozole yapılması bir gelenektir. Bu yapı çatısı genellikle sekiz köşeli piramit biçimindeydi. (S.277)

Rus bilgin, Sahaların atayurdunun “Aral Gölü’nün doğu ve kuzeydoğu yönünde” yer alabileceğini öne sürmüştür. D.A. Koçnev, 1899 yılında Sahaların atayurdunun Türkistan olduğunu öne sürmüştür.

Antik yazarlar, Orta Asya bozkırlarının eski göçebe boylarını “Sak” adıyla tanımlamaktaydılar. XVIII. Yüzyılda esir düşen ve Sibirya araştırmacısı olmak zorunda kalan İsveçli subay, Sahaların atalarının Orta Asya Sakları olabileceğini ilk dile getiren insandır. Rus bilim adamı N. A. Aristov da aynı sonuca varmıştır. Ancak Sovyet döneminde eski Sakların Doğu İran kökenli bir halk olduğu görüşü bilim adamlarına empoze edilmiştir.

1632 yılında Çarlık Lena nehri kıyısında bir kale kurdular ve bölge halklarını vergiye bağladılar. Bu yüzden birçok sayıda Saha farklı bölgelere göç ettiler. Bu da bölgenin demografik yapısını değiştirmiştir.

İşgal, bir müddet sonra Hıristiyanlaştırmayı getirdi. XVIII. Yüzyıl başlarında 160 bin insan hıristiyanlaştırıldı.

Rus araştırmacıların raporlarında 1883’de Kohma bölgesinde mezarların üzerine yemek, at başları, silah, kapkacak ve günlük eşya koyarlarmış. Kuzey bölgelerinde eski mezarlar üzerinde paslanmış kırık tencere, bıçak, mızrak ucu, üzengi, koşum ve eyer halkaları bulunmuştur. (S.204)

Şamanlar için şunlar yazılmıştır; “Erkek ve kadın şamanlar ölünce, şamanlar ile ruhların özellikle çok sevdikleri ormanlık bir tepeye defnederler. Kilisede ayin yapmazlar. Ölen şamanın giysilerini mezarın yakınlarında bir ağaca asarlar. Onları geceleyin ya da akşam üzeri defnederler ve defnedikleri yerlere bir daha uğramazlarmış.

Şamanlar, Hristiyanlık sonrası büyük bir baskı görmüşler. Şamanların uçtuğuna inanılır. Şamanlar sınıflandırılır. Zayıf ve korkak olan şamanlar köpek, en güçlü şamanlar boğa, aygır, kartal, geyik, siyah ayı olan şamanlardır. Şamanın koruyucu bir ruhu vardır.

Nam oymağında Mırçılla adlı bir şamanın yaptıkları 1888 yılındaki bir raporda şöyle anlatılıyor; (s.215)

20 yaşındaki şaman kadını Prof. Miller davet eder. Kadının marifetlerini sergilemesi için bir tarih belirlenir. Belirlenen tarih ve saatte, gelen şaman kadın şaman kostümünü giyer, davulunu çalarak sıçramaya, atlamaya başlar. Davul sesine karışan haykırışları kâh ayı böğürtüsüne, kâh aslan kükremesine, kâh köpek havlamasına, kedi miyavlamasına benziyordu. Davuluna binerek kâh havadaki, kâh yerdeki cinlerle konuşuyordu.

Şaman giysisi, işlenmiş sığır derisinden yapılma bir kaftan olup, ön tarafı öylesine kısa ki dizlerini kapatamaz. Arka tarafı ise yerlerde sürünür. Bu kaftanın yan taraflarında; keza yüzeyin tamamını kapsayan biçimde ince deri şeritlerinden yapılmış bir tür püskül dikilmiştir. Bu püskülleri oluşturan deri şeritlerine ziller ve değişik biçimli demir parçaları tutuşturulmuştur. Bunlardan her birisinin özel adı, yeri ve simgesel anlamları vardır.

Küngela (Güneş): Yuvarlak, pürüzsüz ve çay tabağı büyüklüğünde parlak bir levha. Sırt kısmının tam ortasına asılmış haldedir. Ortasından geçen kayışla tutturulmuş olup, serbestçe sallanmaktadır.

Oybon – Künge (Buz deliği – Güneş): ilk levha büyüklüğünde ve aynı biçimde bir levhadır. Yalnız ortasındaki delik daha büyüktür. Sırt kısmında, ilk levhanın üstüne tutturulmuş ya da onun altına bir kayışla bağlanmıştır.

Kızılderililerle Olan Kültürel Benzerlik

Saha şamanı

Eskiden bahadırlar savaşmaya giderken şarkı söylerlerdi. Destanlarda kahramanlar savaş öncesinde mutlaka şarkı söyler, düşmanlarını yener, kendilerini överler… Bütün bunlar kâh İlyada kahramanlarını, kâh da Amerikan kızılderililerini hatırlatmaktadır. S.158

Ural dilleri ile Atabask ve onlara akraba ama daha güneyde bulunan Apaçi ve Navajo kızılderililerinin dili arasındaki akrabalık günümüz bilim literatüründe kanıtlanmış bir olgu durumundadır. Dolayısıyla, sahaların Kuzey Amerika kızılderililerine yakınlığı daha fazla fantastik bir iddia değildir. (A.N. Alekseev, Drevnyaya A. N. Alekseev, Drevnyaya Yakutiya, Jelezniy veki epokha Srednevekovya Novosibirsk 1996 S.66 – 67)

Menşei Üzerine Görüşler

Öncelikle “saha” kavim adına bakarak Sahaların tarihî Saka kavimleriyle alakası olduğu öne sürülmüş, sonra da Sahaların güneyden kuzeye göç ettiklerini belirtmek için şimdi Minusinsk bölgesinde yaşayan Sagay Türkleri Sahaların ataları olarak gösterilmiştir. Bu görüşler Poppe ve Caferoğlu tarafından reddedilmiş, daha sonra İnan da bu fikrinden vazgeçmiştir. İnan ve Hayit Sahaların ana Türk kitlesinden tarihten önceki zamanlarda ayrıldığını ve Çin kaynaklarında Guligan olarak geçen kavmin Tunguzlarla karışmasından meydana geldiklerini tahmin etmektedirler. Orhun Âbideleri’nde Üç-Kurıkan olarak zikredilen Guliganların Baykal gölünün çervesinde, Selenga ırmağının aşağı kıyılarında Angara ve Lena nehirlerinin yukarı bölgelerinde yaşadıkları tespit edilmiştir. Ögel, antropoloji âlimlerine de dayanarak bu Kurıkanların Sahaların ataları olmadığını, sadece Altay ve Sayan dağlarından Yakutistana kadar Türkçe konuşan kavimler arasında münasebet kuran ortadaki bir Türk kavmi olduğunu belirtmiştir. Kafesoğlu’nun İ. Ö.700’lerden itibaren Minusinsk havalisinde Androva kültüründen farklı olarak bir “Karasuk” kültürünün doğduğunu ve Güney Sibirya’yı, Baykal bölgesini, Moğolistan’ı ve Yedi-Su havzasını tesirine alan bu kültürün Çin ile Rusya arasında teması sağlayan kavimler kitlesine âit olduğunu hatta, bu coğrafî ayrılığın lehçelerin doğmasına yol açtığını belirtmesi, dil tarihî açısından da dikkat çekici bir noktadır.

Saha şamanı

Sahaların menşei konusunda en yaygın görüşlerden biri Reşidüddin’in Camiü’t-tevârih’te zikrettiği Uryankıtların Sahaların ataları olduğudur. Bu da Sahaların kendilerine “Uraanxay Saxa” demeleriyle alakalıdır. Caferoğlu, Moğolistan’ın batısında oturan Türk halklarına “Uranhay” denildiğini ve Tuvalardan bahsederken Yenisey ırmağının kollarından Kem nehri havzasının vaktiyle Uranhay Ovası adıyla tanındığını belirtmiştir. İnan, Tuba (Tuva) Türklerinin Uranhay adıyla anılmalarını komşuları Moğolların isimlendirmelerine bağlar. Poppe de, Sahalarla Tuvaların aynı soya mensup olduklarını yazar. Sahaların, Tuvaların ve Telengitlerin Uranhaylar diye anılmaları muhtemelen yer ismiyle alakalıdır. Aslında bu bölgede “uryankıt” adıyla iki kavim yaşadığı, bunlardan birinin Moğol asıllı, diğerinin Türk asıllı olduğu kaynaklarda belirtilmiştir. Bugün Uraanxay adını Vilyuy ırmağı kıyısında Tunguzlarla karışmış olan Sahalar taşımaktadır. Ayrıca Mançurya’da Uranhay adılı bir Tunguz boyu vardır. Antropoloji âlimleri de Sahaları Moğollardan ayırarak Orta-Asya ve Sibirya Kırgız-Kazak grubuna dahil etmişlerdir. Ayrıca son yıllarda yapılan çalışmalarla Sahaların etnik menşeinde 5 dönem olduğu ileri sürülmüştür. Bu dönemler: 1- Eski Türk Dönemi, 2- Kurıkan Dönemi, 3- Moğol Dönemi, 4- Eski Saha Dönemi, 5- Geç Saha Dönemi’dir. Bugün sahalar hakkındaki en sağlam bilgi onların yurtları konusundadır. Buna göre, Baykal Gölü ve civarı, İrkutsk havalisi ve Yenisey boyları bunların yurtları olmuştur”.

Kısa Saha Tarihi

Sahaların Rus istilasından önceki tarihleri hakkında az sayıda yazılı kaynaktan sağlıklı bilgi edinmek mümkün olmamaktadır. Sahalar, güneyde Baykal gölü civarında Lena ve Vilyuy nehirlerinin aşağı kısımlarında eski kavim hayatlarını devam ettirirlerken bugüne kadar tespit edilemeyen büyük bir tarihî hadise sonucunda yurtlarından göçerek kuzeye doğru hareket etmişlerdir. Türkologların tetkiklerine göre bugünkü vatanlarına 13-14. asırlarda gelmişlerdir. Bu bölgede 16. asrın sonlarına kadar kendi günlük hayatları ile meşgulken Sibirya’da yayılmakta olan Rusların Obi ve Yenisey nehri civarına kadar geldiklerinden habersizdirler

Bu bölgede 16. asrın sonlarına kadar kendi günlük hayatları ile meşgulken Sibirya’da yayılmakta olan Rusların Obi ve Yenisey nehri civarına kadar geldiklerinden habersizdirler. Sahalar o zamana kadar Kangalas, Megin, Borogon, Betun, ve Baturus boylarının teşkil ettiği bir toyonluk sistemi içinde yaşıyorlardı. Her boyun damgası, bayrağı, askerî parolası ve mukaddes saydıkları bir kuşu vardı. Hakanları Ulu Toyon da Kangalas boyunun beyi Tığın Toyon idi.

Toyon/toyun eski bir Türkçe lakaptır, Avarlar ve Hazarlar tarafından da kullanılmıştır; bunun Hazarlar vasıtasıyla Rusça’ya geçtiği ve XVII. yüzyıla kadar geldiği bilinmektedir. Ruslar’ın Sibir’e girmesi esnasında Yakutlar’ın bir kısmının Tigin adlı bir toyonun idaresinde yaşadığı rivayet edilir; tigin/tegin adı da Türkler’de bilinen adlardan olup “prens” mânasına gelir. Bütün Yakutlar’ın başındaki idareciye ulu toyon denir.

Ruslar, 1552’de Kazan Hanlığı’nı işgal ettikten sonra, 1577’de Sibir Hanlığı’na girdiler ve 1598’de Sibir Hanlığı’nı yıktılar. Rus ordusu Obi nehri etrafında 1594’te Surgut, 1596’da Narım, 1602’de Ket ve 1604’te Tom (Tomsk) gibi istihkâmları kurduktan sonra Vah Elaguy, Tım Sım ve Kati nehirleri yoluyla Yenisey’e ulaştılar. Ruslar, Sahaların varlığını kendilerine esir düşen Evenkilerden öğrenmişlerdir.

Ruslar, 1630 yılında Lena nehri kıyısında bir koruma kalesi inşa ettiler. Sahalar bu kaleyi ortadan kaldırdılar. Bunun üzerine Ruslar İvan Galkin komutasında askerî birlik gönderdilerse de başarılı olamadılar. Ruslar 1632’de İ. Galkin’in yerine Peter Betekov komutasında yeni bir askerî birlik gönderdi. Bu birlikler, çok zor şartlar altında ve büyük bir direnişe rağmen Yakutsk’da bir kışla kurmayı başardılar. Buna rağmen Sahalar uzun yıllar boyunca kendilerinden kat be kat kuvvetli ve ateşli silahlarla teçhiz edilmiş Ruslarla savaşmışlardır. Rusların Yakutistan’ı tamamen işgali 18. asrın sonuna kadar sürmüştür.

Ruslar 1638’de Yakut Askerî İdaresini kurdular ve aynı yıl Yakutistan’ı Rusya’nın bir vilayeti olarak ilan ettiler. Eski toyonlar yeni idarenin alt basamağında vazife aldılar.

1670’den itibaren Rus Sömürgeci siyaseti tarafından Sahaların toyonlarına şayet Hıristiyanlığı kabul ederlerse Rus idaresinde memur olabilecekleri bildirilmiş, toyonluk idare ve hukuku yasak edilmiştir. Buna rağmen Sahalar din ve törelerini hiçbir zaman bırakmamışlardır. Rus Çarı I. Petro, 1720’de bir emirle Hıristiyan olan Sahalara 6 yıl vergi muafiyeti tanımıştır. Ayrıca bununla kalmayarak Sahaların din adamları olan erkek ve kadın şamanlar sistematik bir şekilde katledilmişlerdir. İlk defa 1731’de İrkutsk şehrinde Hıristiyan Dinî İdaresi kurulmuştur. 1859’da Yakutsk şehrindeki kiliselerde Saha Türkçesiyle ibadet yapılmaya başlandı. Sahaların çoğunluğu bu baskılar neticesinde 19. asrın sonunda şeklen Hıristiyanlığı kabul etmelerine rağmen eski din âdetlerinden vazgeçmemişlerdir.

Rusya’daki 1905 İhtilali Sahalara biraz hürriyet ve millî kültür alanında çalışma imkânı verince 1906 Ocak ayı başlarında “Yakut Millî Birliği “kuruldu. Saha aydınları, Rus Hükümeti’ne bir deklarasyon vererek, toprak ıslahatı, yeni idare yapısı ve vergiler konusunda Petersburg’un iç işlerine karışmamasını ve Yakutistan’ın muhtar bir eyalet olarak idare edilmesini istediler. Sahalar 27 Nisan 1906’da ayaklandılar fakat, hepsi tutuklanarak ağır cezalara çarptırıldılar.

Ekim 1917 İhtilali’nden sonra, Nikiferov başkanlığındaki Saha aydınları “Yakut Millî Komitesi”’ni kurdular. Komite, Sovyet yönetimini tanımayınca 1 Temmuz 1918’de İrkutsk şehri kızıl ordu birliklerince işgal edildi. Bunun üzerine Saha milliyetçileri 1918 Şubat’ında Yakutistan Hükümeti’ni ilân ettiler. Bunun üzerine kızıl ordu birlikleri Yakutistan’ı 1921 yılına kadar ülkeyi tamamen işgal ettiler.

Milliyetler Komiserliği dış etkileri de göz önüne alarak 16 Şubat 1922’de muhtariyet kararı verdi. 27 Nisan 1922’de Yakut Avtanom Sovyet Sosyalist Respublikası (YASSR) resmen kuruldu. 21 Ocak 1923’te bu Sovyet Muhtar Cumhuriyeti’nin hükümeti teşkil ettirildi. Devlet Başkanlığı vazifesine Sahalardan Platon Alekseyeviç Oyunskiy, başbakan olarak da yine Sahalardan I. N. Barahov seçildiler.

Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde 27 Eylül 1990 tarihinde “Yakut-Saha Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Devlet Egemenlik Deklarasyonu” ilan edilmiş, 20 Aralık 1991’de de doğrudan başkanlık seçimi olmuştur. Cumhuriyetin adı önce “Yakut-Saha Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti”, sonra 27 Aralık 1991’de “Saha Cumhuriyeti” oldu ve “Yakutya” kelimesi de parantez içinde verilmeye başlandı. Mevcut sistem bir başkanlık sistemi olup, 200 kişiden müteşekkil İl Tümen adlı bir de parlamento vardır. Hükümet cumhurbaşkanı, yardımcıları ve cumhurbaşkanının atadığı 14 bakandan oluşmaktadır.

1991’de doğrudan başkanlık seçimi yapıldı ve M. Y. Nikolavyev ilk cumhurbaşkanı seçildi, devletin adı Saha Cumhuriyeti olarak değiştirildi. Saha Cumhuriyeti anayasası 27 Nisan 1992’de yürürlüğe girdi. Hükümet cumhurbaşkanı ve onun yardımcılarından oluşmaktadır. Halen Saha Cumhuriyeti’ndeki on dört bakanlıktan on ikisi Saha Türkleri’nin yönetimindedir. Ülkenin parlamentosu (il tümen) 200 kişiden meydana gelir; bunların %83’ü Saha asıllıdır. Cumhuriyetin sembolü beyaz turnadır. Ülkede Yakutsk, Aldan, Verhoyansk, Mirnıy, Olyokminsk adlı eyaletlerin (oblas) dışında otuz iki “rayon” vardır. Resmî dil Sahaca ve Rusça’dır. Saha Cumhuriyeti Rusya Federasyonu topraklarının beşte birini oluşturur.

Sahac/Yakutça, Türk dillerinin kuzey öbeğine bağlı bir dildir. Çoğunluğu Saha Cumhuriyeti’nde olmak üzere, bu dili yaklaşık 456.000 kişi konuşur. Yakutça, Magadan, Sahalin bölgelerinde, Taymir ve Evenk özerk bölgelerinde de konuşulur. Sahaların dili, aynı zamanda kuzey Sibirya’nın küçük halklarının ticarî dilidir. 1960 ve 70’lerde kültürel ve manevi bir canlanma Saha dili ve edebiyatının yeniden doğmasını sağlamıştır. Yakutlar’ın ana Türk kütlesiyle bağları eski devirlerde koptuğundan Saha Türkçesi, Türkiye Türkçesi’nden ve diğer Türk lehçelerinden çok uzaktır.

  • Ekrem Hayri PEKER

KAYNAKÇA:

  • Aristov, N.A.,Türk Halklarının Etnik Yapısı, İstanbul-2014, Selenge Yayınları
  • Chavannes, Edouard, Çin Kaynaklarına göre Batı Türkleri, İstanbul-2012, Selenge Yayınları
  • Doğan, İsmail, Kafkasya’daki Göktürk (Runik) İşaretli Yazıtlar, Ankara-2000, TDK yayınları
  • Doğan, İsmail, Doğu Avrupa’daki Göktürk (Runik) İşaretli Yazıtlar, Ankara-2002, TDK yayınları
  • Durmuş, İlhami, İskitler, İstanbul-2007, Kaynak Yayınları
  • Durmuş, İlhami, Sarmatlar, İstanbul-2007, Kaynak Yayınları
  • Firudin Ağasıoğlu, Taşbaba, İstanbul-2014, Bilgeoğuz Yayınları
  • Gumilev, L. N., Eski Türkler, İstanbul-1999, Selenge Yayınları
  • Gumilev, L. N., Hazar Çevresinde Bin Yıl, İstanbul-2009, Selenge Yayınları
  • Gumilev, L. N., Hunlar, İstanbul-2013, Selenge Yayınları
  • Heredot, Histories, s, 407, İstanbul-2012, İş Bankası Kültür Yayınları
  • İslam Ansiklopedisi, Yakutlar maddesi, Dr.Fatih Kirişçioğlu
  • Kazak İlimler Akademisi, Kazakistan ve Kazaklar, İstanbul-2013, Selenge Yayınları
  • Mişan, Kazım Türklerin Kaybolan Ataları, Bursa-2011
  • Karatay, Osman, Türklerin Kökeni, Ankara-2009, Kripto
  • Özcan, Emine Sonnur, Kültür Tarihi Açısından İskit-Türk Ayniliği, İstanbul-2016, Selenge Yayınları
  • Peker, Ekrem Hayri, Taş Anıtlar, Balballar-taş Babalar ve Balballar, belgeseltarih.com
  • Radlof, Wilhem, Türkler, İstanbul-2008, Ergün Yayınevi
  • Rasonyi, Laszlo, Tarihte Türklük, Ankara-1971, TTK yayınları
  • Seroşevsky, V.L., İstanbul – 2007, Selenge Yayınları
  • Sevin, Veli, Hakkâri Taşları Gizemi Peşinde, Ankara-2015, TTK yayınları
  • Somuncuoğlu, Servet, Saymalı Taş, Gökyüzü Atları, İstanbul-2011, AC Yapı
  • Togan, Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul-1970, İstanbul Ün. Edebiyat Fakültesi Yayını
  • Tomilov, N. A, Batı Sibirya Türkleri, İstanbul-2013, Selenge Yayınları
  • Tuncay, Bahtiyar, Ön Türk Tarihi Araştırmaları, İstanbul-2017, Ankara-2013, TTK yayınları
  • Zekiev, Nurfatih Z., Türklerin ve Tatarların Kökeni, İstanbul-2007, Selenge Yayınları

Ekrem Hayri PEKER

Kimya mühendisi, araştırmacı, yazar. Bursa Mustafakemalpaşa’da (1954) doğdu. Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümü mezunu. TUBİTAK veri tabanına kayıtlı “Teknoloji tabanlı Başlangıç Firmalarına Özel İş Geliştirme” mentörü, C Grubu iş Güvenliği uzmanı olarak Nano kimyasalların tekstil materyallerine uygulamalar konusunda üniversitelerde konferanslar verdi. Yayınlanmış kitaplarından bazıları: "Kuşçubaşı Hacı Sami Bey", "Özbek Mektupları", "Yeşim Taşı - Ön Türkler ve Türk Tarihinden Kesitler", "Kafkasya'dan Anadolu'ya - Zekeriya Efendi". Belgeseltarih.com kurucu ortağı ve yazarıdır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Ekrem Hayri Peker

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ
Tekrarsız Süslemeler

Tekrarsız Süslemeler

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 3 Aralık 2024
Sistematik Hatalar Bahçesi

Sistematik Hatalar Bahçesi

Ekrem Hayri PEKER, 3 Aralık 2024
Merdiven

Merdiven

Haber Merkezi, 21 Kasım 2024
“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

Ekrem Hayri PEKER, 20 Kasım 2024
Türkülerde Felek

Türkülerde Felek

Dr. Halil ATILGAN, 19 Kasım 2024