Alanlar için ünlü Romalı Tarihçi ve Komutan Marcellinus (*), Res Gestae, şunları yazmıştır:
“Başkalarının mülklerini yağmalamak için karşı konulmaz bir dürtünün heyecanıyla hareket eden bu etkin ve barbar ırk (Hunlar) kendilerine komşu olan tüm kavimleri kılıçtan geçirip yerle bir ettiler ve eskiden Massagetae olarak bilinen Alanlara kadar ulaştılar.”
“Hemen hemen bütün Alanlar uzun boylu ve yakışıklıdırlar, saçları sarıya yakındır, bakışlarının gaddarlığıyla korkutucu gözükürler. Silahlarının hafifliği sayesinde rahat hareket ederler. Her bakımdan Hunlara benzerler ancak yaşam şartları ve tabiatları bakımından daha az barbardırlar.”
“Yalnızca sakin ve barışsever insanlar dinlenmede huzur bulurlar. Alanlar tehlike ve savaştan haz duyarlar. Savaşta hayatını kaybedeni mutlu sayarlar, aralarında yaşlanıp doğal yollar ile hayatını kaybedenleri soysuzlaşmış ve ödlek olarak sert suçlamalarla anarlar, adam öldürmekten daha fazla gurur duydukları bir şey yoktur ve öldürdüklerinin kafalarını kesip, derilerini yüzerek ganimet olarak savaş atlarının üzerlerine sererler.”
“(Alanlar) esaretin anlamını bilmezler, hepsi asil bir kandan gelirler ve kendilerine lider olarak savaşlar gibi uzun deneyimlerde dikkat çeken kişileri seçerler.”
*
…Kaldı ki kökenlere ve soya ilişkin işlenmiş bir mitoloji oluşturmak daha çok modern çağda milliyetçi entelektüeller tarafından yapılan bir iştir.(S:48)
*
Umut Üren’in yazdığı “Avrasya’nın bozkır halkları Alanlar ve Aslar” Kitabı Orta Çağ Türk Tarihinde önemli bir boşluğu doldurmuştur. Yazar, Alanların ne zaman duyulduğundan, tarihe karıştıkları dönem kadar olan süreci çok çeşitli kaynaklardan faydalanarak kaleme almıştır.
Orta Avrupa ve Balkan topraklarına ciddi bir Alan nüfusu yerleşmiştir. Batılı kaynaklarda bölgedeki Alan adına IV. Yüzyıl sonlarından XIV. Yüzyıla kadar rastlanmaktadır. (S:14) “Kralların Kralı Tarihi” Gürcü kronoğinden bize aktarır. “Kralların Kralı Tarihi” adlı kronik, 1072-1125 yılları arasındaki olayları anlatır. Bu dönemde Gürcü kralı David’in 45.000 Kuman ailesinin topraklarına yerleşmesi ve bölgede Alan-Kuman münasebetlerinin başlaması anlatılır.
Yazar, Alanların yaşadığı alanlarda yapılan kazılardan elde edilen buluntuları inceler.
Alanlara ait olduğu düşünülen kazı sahalarından elde edilen materyaller arasında İrani kimliğini vurgulayacak kuvvetli deliller yoktur. Konuyla ilgili olarak daha sonra yapılan çalışmalar ise Alan sahasında açılan kurganlardaki Orta Asya bağlantılarına açık bir biçimde vurgu yapmaktadır. (S:44)
… İlk büyük göç hareketlerinin müsebbipleri olan İskitlerin MÖ 800 yılı civarında Kimmer yurdunu istilası ve onları batıya kovalamaları Karadeniz’in kuzeyi, Anadolu ve Ortadoğu’da bütün dengeleri altüst etmiştir. M.Ö. VIII. yüzyıldaki bu hareketlenmelerin temelinde, Orta Asya’da oldukça uzun süren kuraklık ve Proto Hun boylarının hareketliliği gösterilmiştir.( S: 50) (Durmuş, İlhami “İskitler?”, Doğu Avrupa Türk Tarihi)
Çin kaynaklarından takip edilebildiği kadarıyla otlakları oldukça daralan Hunların, Çin’e baskıları arttıkça imparator Suan (MÖ 827-782) büyük bir sefer hazırlığına girmiştir. Bu savaşlar sonra Çin’in batı sınırlarına kadar çekilen Hunların burada meskûn kavimleri yerinden etmeleri büyük hareketlenmeye yol açmıştır. Bu hareketlilik esnasında İskitlerin önünden kaçan Kimmerler, Karadeniz’in kuzeyindeki geniş araziyi boydan boya denetimleri altına alarak, bölgede hâkimiyet tesis eden ilk bozkır halkı olmuştur.
…Kimmerlerin Anadolu topraklarına girişlerine dair elimizdeki en eski kayıt Asur yıllıklarındadır. MÖ 715 yılına ait olan bir Asur kapağında Gimirrai olarak kaydedilen kimselerin Kimmerler olduğu hususunda görüş birliği mevcuttur. (S: 50)
Bu bize Kimmerlerin, İskitlerin, Hunların Anadolu coğrafyası hakkında bilgi sahibi olduğu gösterir.
İskitler, MÖ. 800 civarında Tuna’dan Çin seddine kadar yaklaşık 7000 km’lik bir alanın hâkimi durumuna gelmiştir. İskitler sadece savaşçı değildir. Büyük bir medeniyet kurmuşlardan Bozkırın kuyumcularıdır.
Çinliler Asya İskitleri için “Sai” ismini kullanmışlardır. İskitlerin Turancı olduğunu öne sürenlerin başında gelen B. G. Niebuhr’un tezinin dayanağı İskit gelenekleridir. Masagetlerin de İskitlere yakın bir dil konuştukları Antik çağ Grek yazarları tarafından belirtilmiştir.
İki toplulukta kadınlar özgür ve liderlerdir, eşlerini kendileri seçerlerdi. İnanç sistemlerinde her iki topluluğun büyük tanrının güneşidir.
Herodot, Sarmatların İskitçeyi bozuk bir biçimde konuştuklarını yazar. Bunun sebebini ise amazonlarla? Yaptığı evliliğe bağlar. (S:60)
İrani bir dile sahip olduğu öne sürülen Sarmatlarla ilgili olarak eskiçağ kaynaklarının bu hususta sessiz kaldıklarını görüyoruz. Persler arasında yaşamış? Romalı Subay Amnianus ve Mercellinus, Alanlar hakkında oldukça ayrıntılı bilgiler sunmaktadır. Ancak bu kaynakta, Sarmat halkların arasında gösterilen Alanların İrani bir dil kullandığı yönünde hiç bir ifade bulunmaktadır.(S:66)
(Öte yandan) Sarmat dönemi Kurganlarını inceleyen Minns de burada bulguların İskit-Sibir kurganlarına benzerliğine dikkat çekerek Sarmat hâkim unsurunun Ural-Altaylı olabileceğini belirtmiştir. Kurat, bu oluşumun içerisinde bulunan Yazığların Türk kökenli olduğunu düşünmektedir. (Akdes Nimet Kurat, IV-VIII. yüzyıllarda Karadeniz kuzeyindeki Türk kavimleri ve Devletleri)
STRABON VE AORSLAR
Ticaret Aorslar geniş tarım arazilerini ellerinde tutuyorlardı. Strabon’un yukarı Aors olarak kaydettiği topluluklar aynı zamanda o dönemin ticari faaliyetlerinde oldukça aktif rol üstlenmekteydiler. Babil ve Hindistan’dan gelen tüccarların merkezi Aorsların hakimiyeti altındaki Don Nehri boylarında ve bu zenginlik onların kıyafetlerine kadar yansımıştı. Strabon, onların altın gibi madenleri giysilerinde kullandıklarını dahi kaydetmiştir. (Strabon, The Geographhyot Strabo, XI, s.239) (S: 71)
Strabon- Roksalanların yine Sarmat birliği içinde anılan Yazığlar gibi arabalarda yaşadıklarını kaydeder. (S: 75)
Roma İmparatorluğu Marcel Aurelius tarafından mağlup edilen Yazığlardan 5500 kişilik bir birlik İngiltere’ye yerleştirilmiştir. (S:78)
Romalı Flavius Arrinus, Alanları İskitler olarak anar. (S:81)
Lucianİ Alanlar ve İskitlerin kıyafet ve geleneklerinin benzediğini, tek farkın İskitlerin daha uzun saçlı olduğudur (Özen, Emine Sonnur, İskit-Türk Aynılığı, s.150) (S: 82)
İKLİM
Biruni, Alanların Harzem’de gerçekleşen kuraklık nedeniyle bilinmeyen bir tarihte daha batıya göç ettiklerinden söz etmektedir.
Cürcan ile Hazar arasındaki çöl eski zamanlarda bir göl gibiydi. Zira Ceyhun’un yani Belh Nehri’nin mecrası eskiden bu çölde Belhân beldesinden Hazar Denizine doğru akardı. Batlamyus coğrafya eserinde bu nehrin Arkanyu yani Cürcan Denizine aktığını söyler…
Cürcan ile Hazar arasında Hazar denizine dökülürdü. Fakat bu mecra zamanla tıkandı… Nihayet burası da harap oldu. Bu mecrada oturanlar Hazar deniz sahiline göçtüler. Bunlar Ellan ve AS kavimleridir. (S:96, Şeşen, Ramazan, İslam Coğrafyalarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri. S: 201)
Kafkasya’da Hunlarla ilgili ilk bilgiyi Ermenistan Kralı Büyük Tridat’ın hizmetinde olan Agathangelos, Ermenistan kralı 1.Hüsrev’in (222-238) Sasani hanedanının kurucusu olan Ardeşir’e karşı giriştiği savaşta Alanlardan bahsetmektedir. Bu savaşlar esnasında Hüsrev’in Hunlardan yardım aldığı kaydedilmiştir. (S:100)
Prokopiun, anlatımlarından Hun ordusunda adı geçen Massaget (Hun) komutanlarının isimlerinin birçoğunun açık bir şekilde Türkçe kökenli olduğunu görürüz. (S: 120)
Tarihi Alban arazisi, kuzeyde Kafkas Dağları ve güney de Aras Nehri ile sınırlandırabiliriz. Bu arazi günümüzde Azerbeycan topraklarına (Arran) denk düşmektedir.
***
(*)Ammianus Marcellinus, Antakya doğumlu Romalı tarihçi. 322-400 yılları arasında yaşamış olan Marcellinus imparator Iulianus ile birlikte Pers seferine katılmıştır. 31 kitaptan oluşan bir Roma tarihi (Res Gestae) yazan Marcellinus’un eserinden 353-378 yılları arasındaki olayları anlattığı 14-31. kitaplar günümüze kalmıştır.
Ammianus genç yaşlarda orduda muhafız (protector domesticus) subayı olarak görev aldı. Görevi gereği ordu komutanı (magister militum) Ursicinus’a kişisel olarak eşlik etmek ve onu korumaktı. Ammianus 357 yılına kadar Ursicinus’un maiyetinde Galya’da kaldı. Daha sonra Ammianus Ursicinus ile beraber imparatorluğun doğusuna yöneldi ve burada Pers İmparatoru II. Şapur’a karşı savaşa katıldı. Bu savaşlar sırasında üstünlük kuran Persler 359 yılında Roma’nın doğu bölgelerini içine alan geniş çaplı bir işgal harekâtı yürüttüler.
Amida’nın kuşatılması sırasında Persler’in elinden güçlükle kaçabilmişti. Amida’nın kuşatılması ve şehrin düşüşünü ayrıntılı ve canlı biçimde eserinde anlatır. Julian’ın 363 yılındaki felaketle sonuçlanan Pers seferine katıldı. 363 yılında ordudan ayrıldı ve Yunanistan, Trakya ve Mısır’a seyahat etti. 380 yılında Roma’ya gitti. Aynı şehirde daha sonra tarihi eseri olan (icraatlar) Res Gestae’yi kaleme aldı.
Res Gestae 31 kitaptır Latince olarak kaleme alınmıştır. Bir Roma tarihi olarak yazılan eser Tacitus’un eserinin devamı niteliğindedir. İmparator Nerva’nın ölümünden İmparator Valens’in öldüğü zamana (Hadrianapolis Savaşı) kadar meydana gelen olayları anlatır. 353 yılından sonraki olayları konu alan 18 eser günümüze ulaşabilmiştir. Eserini Tacitus, Heradotos, Srabon, Xenophon, Josephus ve Karrhai’li Magnus gibi antik çağın önemli yazarlarının eserlerinden, resmi belgelerden ve kendi gözlemlerinden yararlanarak kaleme almıştır. Eserin bir diğer önemi de Türk tarihi açısından son derece önemli bilgilere yer vermesidir. Hunların Avrupa önlerinde ilk kez görülmelerinden, Hunların Alanları hâkimiyetleri altına alarak Don Nehri üzerinden Avrupa içlerine ulaşmasına, Gotları mağlup etmelerine, kültürlerine adetlerine ve sosyal yaşamlarına dair birçok enteresan bilgi ihtiva etmektedir. (Kaynak Vikipedi)