Ayaş Aşireti ve Ayaşlılar – Ankara Ayaş’a Bağlı Bayram Köyü |
Ayaş: Öz Türkçedir ve de bir Türkmen oymağının adıdır. Aydınlık, parlaklık anlamındadır. Ay sözcüğünden türetilmiştir. Ay sözcüğüne as, az, aş takılarının eklenmesiyle Ayaş, Ayaz, Ayaş sözcükleri oluşmuştur. Ayaş oymağı, Oğuzların Bozok Kolu’nun, Gün Han Oğulları, Bayat Boyu, Barak Obasına bağlı bir aşirettir. Kısaca Oğuz Türklerinin Bayat Boyunun Barak Obasından türemiştir. Bayat Boyunun anlamı devleti ve nimeti bol demektir. Sembolü şahindir
Sultan Alparslan 1071’de Türklere Anadolu’nun kapısını açtıktan sonra, Anadolu hızla Türkleşmeye başladı. Melik Şah zamanında Süleyman Bey 1073 yılında Ankara’yı, sonra da Mnizos’u[1] fethetti. Selçuklu Ordusu hiçbir direnmeyle karşılaşmadan batıya geçti. Hızla Anadolu’ya yerleşmeye başlayan Oğuz Türkleri bu arada da Mnizos’a da yerleşti. Mnizos’a yerleşen aşiretlerin çoğu Ayaş aşiretine mensuptu. Bunlar Karakaya mevkiini kendilerine yurt edindiler[2]. Bugünkü Karakaya Ayaşlıların ilk yerleşim yeridir. Ayaşlılar bu mevkie hemen bir kale inşa ederek çeşitli bayındırlık faaliyetlerine giriştiler. Şifalı sıcak suyu da Kırkevler’de kullanarak zemin katı hamam şekline getirdiler[3]. Bu arada da Mnizos’lu Rum’larla mücadele etmeyi elden bırakmadılar. Bu mücadelelerde Ayaş Oymağına mensup aşiretlerin hep galip gelmesi Rumların bir gece topluca Mnizos’u terk etmelerini sağladı. Rumların Mnizos’u terk etmesi (1073) sonunda Ayaşlılar şehre kendi adlarını vererek hâkimiyetlerini ilan ettiler. O günden bu yana da adı geçen yerleşim biriminde varlıklarını korumaktadırlar.
Cevdet Tukay’a a göre Ankara ve çevresinde Ayaş Oymağına bağlı aşiretlerin yanında çok çeşitli Türk aşiretleri de bulunmaktadır. Bunlar: Anitanl, Badili, Battal Beg, Bozulus (Tabanlı Türkmanı), Börnik, Cihangeğli, Haremeyn, Herdili, Kuşdoğanlı, Karamusa, Koybanlı, Koyuncu, Köşne, Madanlı, Mahmadlı, Mikaili, Musa, Muzatlı, Nallı, Omahyanlı, Osman, Peçenek, Türkman, Sarkıntılı, Sincan, Tabanlı, Tirikan, Topraklı, Türkkanlı, Türkiyanlı, Türkman, Uğurluşeyh oğulları (Şeyhlu), Yadigar, Yambeğli, Yıva, Yörükan-ı Ankara, Yörükan-ı Çapan, Zeyvelü aşiretleri Ankara, Haymana, Koçhisar, Keskin, Kırıkkale, Çubuk ve Sivrihisar yörelerinde dağınık olarak yerleşen aşiretler olarak sayılabilir. Ayaş çevresine Celali Aşiretinin de yerleştiği bilinmektedir.
Ayaş ve çevresinde Oğuz boylarının adını taşıyan Bayat, Afşar, Peçenek, Kargın gibi köyler de bulunmaktadır. 1571 yılında Ankara Livası (Osmanlı döneminde il ve ilçe arasında mülki bir idare) Mufassal (Ayrıntılı şekilde açıklanmış, izah edilmiş kayıt defteri) Defteri’ne kayıtlı Ayaş Köylerinin adlarından bazıları Afşar, İlhan, Ilıca, Yüreğil, Kınık, Kayı, Dastarlı, Oğuz Çayırı, Karkın, Kızık olarak kayıtlara geçmiştir. Bugün, Ayaş Oymağına bağlı köyler Ayaş ilçesinden başka Güdül, Beypazarı, Kızılcahamam, Çamlıdere, Polatlı, Yenimahalle, Sincan ve Etimesgut ilçeleri sınırları içinde de bulunmaktadır.
Ayaş oymağına bağlı aşiretlerin bir kısmı da Toroslar’da, Gaziantep’te, Suriye’nin Halep şehrinde ve Akdeniz sahillerinde yaşamaktadırlar. Akdeniz sahilinde Mersin ve Silifke yolu üzerinde Kızkulesi civarında Kızılviran, Artıklı, Çavdarlı, Kabaşa, Kizılbağ, Paşabeyli ve Çukur Köyleri ile Bulgar dağının Pınarbaşı yaylasında konaklamaktadırlar. Pınarbaşı çevrenin en mümtaz yaylasıdır ve Ayaş aşiretleri yüzlerce çadır ve binlerce nüfusla burada eğlenmektedirler. Toroslar’da yaşayan Ayaşlılar kışı Erdemli ve Silifke civarında geçiren yazları Bolkar dağlarına çıkarak hayvancılık yapan Türkmenlerdir. Erdemli Silifke sahil yolunda Ayaş Beldesi de bahsettiğimiz Ayaş Aşiretine mensup Türkmenlerden oluşan bir yerleşim birimidir. Gaziantep’te yaşayan Ayaşlılar ise daha çok Nizip civarında hayatlarını sürdüren Barak Obası’na mensup olan Türkmenlerdir.
Ayaşlılar Yağda[4] nahiyesinin en eski aşiretidirler. Çiftçilik, davarcılık ve arıcılıkla uğraşırlar. Ankara’nın Ayaş İlçesi’ne de Ayaşlılar tarımla ilgili olarak hala çiftçilik, davarcılık, arıcılıkla uğraşmaktadırlar. Ayrıca 921 yıllık yerleşik düzenlerine rağmen kışın ilçede kışlar, yazın ise bağ evlerine ve yaylalara göçerler ki bu uygulama geleneğin hâlâ canlı olarak yaşaması, milli yapının kendini en güzel bir şekilde muhafaza ettiğinin ifadesidir.
Ayaş ismi bugün Akdeniz sahillerinde; bucak, köy ve mahalle olarak da karşımıza çıkmaktadır. Sözgelimi; Silifke ilcesine bağlı ve merkezi Mağara Köyü olan Kırobası bucağının diğer bir adı da Ayaş olup bu bucağın Ayaş Türkmenili adlı bir köyü ve Silifke merkez bucağına bağlı Tosmurlu köyünün Ayaşlılar adlı bir mahallesi vardır. Erdemli ilçesi merkez bucağına bağlı köylerden birisinin adı da Ayaş’tır. Ankara’nın Ayaş ilçesine, Silifke’nin Ayaş {Kırobası) Bucağına, Ayaş Köyü’ne, Ayaş mahallesine, Suriye’nin Halep vilayeti çevresindeki Ayaşlı cemaatine bu ortak adı verenlerin Ayaş oymağına mensup Oğuz Türkleri olduğundan hiç şüphe yoktur. Osmanlı imparatorluğu zamanında ise resmi kayıtlarda ilk Ayaş adına 1462 tarih, 9 numaralı Ankara Tahrir Defterinin Vakıf kayıtlarında rastlanmaktadır. 1473 tarihli Fatih Mutbah Defteri’nde Ayaş adı yer almaktadır. Bu defterde 1473 yılının Şaban Ayında sarayda Ayaş üzümü (Üngür ez Ayaş) yenildiği yazılmaktadır. 1571 tarihli Ankara Livası Mufassal Defterinde kayıtlı Ayaş Köyleri, ev sayılan ve vergi hasılı belgelerine rastlanılmaktadır.[5]
Ayaş’ta Şubat ve Mart aylarında Türkiye’de pek rastlanılmayan ve yöreye has yeşil lale çıkmaktadır. Ayaş Aşiretine Ait Eski Bir Efsane Ayaş aşiretinden Beratlı Hasan Ağa anlatıyor: “Ayaş aşiretinin yaylası olan Pınarbaşı’nın güneyinde iki tarafı kayalık sarp bir vadi vardır. Bu vadinin karşılıklı iki yakasında da birer mağara bulunmaktadır. Bunlar, açkısız, kurgusuz, anahtarsız, kilitsiz birer dede mağarasıdır. Doğudaki mağara Bozoğlan batıdaki mağara da Karaoğlan yatırıdır. Bu dedeler kardeştir. Her sene bunların mağaralarında top atılır. Onlar harp zamanlarında harbe gider. Kimseye Ayaş aşireti için hainlik yaptırmazlar. Bize yan gözle bakanı Bozoğlan, Karaoğlan dedemiz çarpar. Biz sene de bir gün kardeş dedelere davar keser, kurban adarız. Eğer bir sene davar boğazlamamış olursak bir tek ekin alamayız, hayvanlarımız kırılır, obada hastalık olur, doğan çocuklarımız yaşamaz. Eskiden davar boğazladığımız gün, burası bir yeri olurdu. Kadın-erkek, davul ve kaval çalar, birlikte oynar, eğlenirdik. Ama beş on senedir şu Koyuncu Aşireti bizi bu oyunlardan ayırdı. Günahtır, yasaktır dediler; bize leke sürdüler, saflığımızı bozdular. Şimdi ahali oynamaz oldu. Oyunları, dernekleri bıraktığımız günden beri Allah beti bereketi kaldırdı, bizi durgunlaştırdı[6] demektedir.
Yaptığım araştırmalar Türkiye’de diğer Ayaşlıların Ankara’nın Ayaş ilçesinden Akdeniz’e ve Gazi Antep’e yayıldığı tahminini güçlendirmiştir. Ancak Akdeniz yöresindeki Ayaşlıların Ankara Ayaş’a daha sonra yerleştiği kanaati vardır ki bu farazi bir karardır. Çünkü Türklerin Anadolu’ya girmesiyle Ayaşlılar da Ankara Ayaş’a yerleşmişlerdir.
AYAŞ / BAYRAM KÖYÜ
Bayram nedir. Bayram Türkçe bir sözcüktür. Divan-ü lügati Türk’ de bayram: Bedhrem olarak ifade edilmektedir. Bedhremin: Bayram, sevinç ve eğlence günü olarak da açıklaması yapılmış, Beyremin Oğuzca olduğu bunun da sevinç, eğlence günü anlamına Bedhrem sözcüğünden bozularak türediği ifade edilmiştir. Farsça da bayram eyd, Arapça’da iyd dir. Kazan, Kırım, dilinde Bedhrem, Oğuzcada Beyrem, Türkmence de Bayram, Özbek dilinde ise mayram, Uygur Türkçe’sinde toy, Kırgızlarda Tuy olarak ifade edilmiş. Bedhrem, mayram, beyrem sözcüğü küçük değişikliklere uğrayarak bayrama dönüşmüş ve günümüze kadar da ulaşmıştır.
Bayramlar bir topluluğun bütünü için düzenlenen törenlerin bileşimidir. Bayram bir sıra gösteri ve uygulamalardan meydana gelir. Bu gösteri ve uygulamaların biçimlerini, kurallarını gelenekler belirler. Bayramlar dini içerikli ise bu gelenekler dine uygun olarak gelişir. En büyük özelliği de yılda bir defa kutlanmasıdır. Bayramlar ister resmi ister dini olsun bir veya birkaç gün sürer. Ramazan Bayramı dini bayramlarımızdan biridir. Kameri takvime göre belirlenen bu bayram her yıl on gün önce kutlanır. Bu kutlamalar uzun yıllardır devam eden geleneklerimizin de korunmasına uygulanmasına da vesile olur. Türklerdeki bayramlardan söz edelim. Türk topluluklarının İslamiyet i kabul etmeden önce baharla ilgili gelenekleri ve türleri oldukça çeşitlidir. Ancak bahar bayramı geleneğinin Türklerde tarihin en eski dönemlerine indiği görülmektedir. Özellikle mevsimleri esas alan bayramlar ilkbahar, yaz ve güz mevsimlerinde, mevsimlerin başında sonunda büyük törenlerle kutlanılırdı. Türklerde baharın gelişi, tabiatın canlanışı, destanlarda, türkülerde, masallarda, şiirlerde, âşıkların kopuzlarında, terennüm edilirdi. Onun için de ilk Türk sözlüğü olan Divanı Lügat-ü Türk, baharın gelişini suların çoğalması, karların eriyip dağ başlarının görünmeye başlaması, havanın ısınması, türlü çiçeklerin açılması, yeryüzüne yemyeşil bir ipek kumaşın serilmesi, hayvanların çoğalmaları olarak değerlendirmektedir.
Bahar bayramı deyince Nevruz gelir akla. Nevruz yeni gün anlamındadır. Kaş karlı Mahmut Divan-ü lügat-ü Türk’te Türklerde yıl başlangıcının Nevruz olduğunu, bunun da 21 marta rastladığını ifade etmektedir. Türk dünyasında 12 hayvanlı Türk takvimini kullanan Türk cumhuriyetler yılbaşını 21 Mart olarak kabul eder. Kutlamalarını da buna göre yapar. Türk’lerde Nevruz kutlamalarının 21 Mart olarak değerlendirilmesi, işte 12 hayvanlı Türk takviminin başlangıç günü olan 21 Marttan kaynaklanmaktadır. Hatırlayacaksınız. Kayı boyuna mensup Karakeçili aşireti, Söğütteki Ertuğrul Gazi Türbesini ziyaret ederek Yörük Bayramı adında çeşitli kutlamalar gerçekleştirirler. İşte Karakçililerin Ertuğrul Gazi türbesini ziyaret ederek çeşitli şenlikler yaptıkları tarihte 21 marta rastlamaktadır. Bugün dış Türklere baktığımızda Kazakların, Azerilerin, Özbeklerin, Kırgızların, Uygurların, Irak, İran, Suriye ve Balkanlardaki Türklerinin çok ihtişamlı bir şekilde 21 martta nevruz bayramını kutlamaktadırlar. Azeri kaynaklar Nevruz için, Eski Doğu geleneklerinin devamıdır der. Çin kaynakları ise milattan yüzlerce yıl önce Hunların 21 Mart tarihinde bahar şenlikleri yaptıklarını, yemekler yiyip eğlendiklerini yazar. Bugünkü nevruz kutlamalarında da hala o geleneklerin uygulandığı karşımıza çıkar.
XI.yüzyılın tanınmış siması El- Biruni’de Nevruzun Yılbaşı olduğunu söylemiş, Türklerle beraber bütün Orta Asya topluluklarında canlı olarak kutlandığını ifade etmiştir. Yine XI. yüzyılda Fas asıllı Selçuklu Devlet adamı Nizam’ül Mülk da Siyaset namesinde nevruzdan bahsederek Türkler arasında yaygın olarak kutlandığını yazmıştır. Prof. Dr. Abdül haluk Çay Tarih Boyunca Türkler’de Bayramlar adlı yazısında konuyla ilgi şöyle demektedir. “Bütün bayramların dini veya milli bir inanıştan, o toplumu ilgilendiren ortak bir hatıradan, geleneklerden, duygulardan ve tabiattan doğduğu bilinmektedir. Her dinin özellikle Türklerde milli bir din haline gelen İslamiyet in eski bayram ve ayinleri pagan dönemi gelenekleri olarak kabul etmesi tabiidir. Ancak İslamiyet i sathî bir biçimde kabul etmiş olan ilk Müslüman konargöçer Türk toplulukları; sürgün avı, toy, şölen, yuğ ve buna benzer adetleri İslamiyet’e rağmen, bu dinin yeni bir unsuru olarak devam ettirmişlerdir. Bu gelenekler çeşitli Türk topluluklarında birbirlerinden çok az farklarla Türk dünyasına bir kültür mirası olarak intikal etmiştir. Özellikle yeni-yıl, Yıl-başı, yeni-gün gibi adlarla ifade olunan bahar bayramları ve adetleri Türkler arasında coşkunlukla kutlana gelmiştir.”
Bu açıklamalardan sonra Ayaş’a bağlı Bayram köyünün adının nereden geldiği konusunu değerlendirelim. Yukarıdaki açıklamalardan anlaşıldığına göre Bayram Öz Türkçe bir sözcüktür. Arapça Farsça olmadığına göre bu adı Türklerin verdiği kesindir. Bayram adını alması bilindiği gibi yerleşim birimine bayram günü sahip olunmasından kaynaklandığıdır. Ancak oraya ilk yerleşen kişinin adının Bayram olması ve de yerleştiği yere kendi adını vermesi daha akılcıdır.
Yurdumuzda benim tespitlerime göre:
Bolu Dörtdivan ilçesine bağlı Bayram köyünün adının nereden geldiği konusunda: “Köyün içinde bulunan çeşmenin yerinde su kaynağı varmış. Bayram isminde bir şahıs ailesi ile göç ederken bu su kaynağına rastlamış, orada mola vermiş. Bir müddet burada eğlendikten sonra buraya yerleşmek için ev yapmış ve burada kalmış. Çevre yerleşim yerlerinden insanlar Bayram isimli kişinin yanına gelip gittikçe, “Nereye gidiyorsun? Nerden geliyorsun?” sorulan sorulara Bayramın yanına veya Bayramın yanından gibi yanıtlar verdiklerinden dolayı ve zaman içinde başka ailelerinde gelip yerleşmesiyle kaynak suyu çevresinde Bayramlar köyü kurulmuş. Zaman içinde Bayramın Köyü, Bayram Köyü olarak varlığını sürdürmüştür.” Denilmektedir. Doğrusu Ayaş’a bağlı Bayram köyünün adı da buna benzer bir hadise sonunda verilmiş olabilir. Bu ihtimal kuvvetlidir. Bu ihtimalin üstünde durmak gerekir.
DİPNOTLAR
[1]Bazı tarihçi ve araştırmacılar, İstanbul-Ankara yolu üzerinde bulunan eski piskoposluk merkezlerinden Mnizos’u bugünkü Ayaş ilçesinde aramışlardır. Bu görüşü savunan Teurrefort, Kiepert ve Perrot gibi araştırmacılar, bu görüşün kanıtı olarak Ayaş ilçesinin birçok binasında kullanılmış olan eski büyük taşları göstermişlerdir. Tarihçilere göre Mnizos, bugünkü Ayaş ilçesidir. Tarihi Mnizos kentinin Bizanslılar döneminde, hem şifalı su kaynaklarına sahip olan, hem de korunması daha kolay olan karakaya mevkiine doğru yayıldığı sanılmaktadır. Mnizos 5 büyük piskoposluk merkezinden biridir.
[2]Bugün Ayaş ilçesinin yukarı kesimi Karakaya olarak bilinmektedir. Bu bilinen yer Ayaş aşiretinin ilk yerleşim yeri olarak kayıtları geçmiştir.
[3] Selçuklu Türkleri buraya geldiklerinde hem şifalı suyu ve hem de müdafaası kolay olduğu için Karakaya mevkiine yerleşmiş ve bir kale ile kaplıca inşa etmişlerdir. Kaplıcanın yanında Kırkevler adı verilen ve halen yıkıntısı bulunan bina Erken Osmanlı dönemine ait bir Ayan yapısıdır. Restorasyonu yapılmaktadır. Karakaya Kaplıcası bin yıldan beri insanlığa şifa dağıtmaktadır.
[4] Mersin iline bağlı Erdemli ilçesinin yayla köyüdür. Rakım: 1300 metre. Erdemli’ye mesafesi 47 km’dir. Nüfus: 471, (2000 yılı nüfus sayımına göre). Hane sayısı 200’dür.
[5] Bahsedilen defterler incelendiğinde muhakkak Sarıkaya sülalesiyle ilgili bir takım bilgi ve belgeler bulunacaktır.
[6] Belgesel münasebetiyle ta o mağaralara kadar gidildi ve çekimi de yapıldı.