Quantcast
Bağlamanın Devi Göçtü! İşte O Ekrem Çelebi idi… – Belgesel Tarih

Dr. Halil ATILGAN
Dr. Halil  ATILGAN
Bağlamanın Devi Göçtü! İşte O Ekrem Çelebi idi…
  • 19 Kasım 2024 Salı
  • +
  • -
  • Dr. Halil ATILGAN /

Loading

EKREM ÇELEBİ (1952 – 2023)

60’li 70’li yıllarda plakçılık çok yaygında. Altın dönemini yaşadı.  İyi de bir iletişim aracıydı. Plaklar önce gramofonlarda dönerken, 1960’lı yıllarda pikaplarda dönmeye başladı. Musikiye meraklı olanların evinde muhakkak pikap, özellikle radyolu pikaplar bulunurdu. Bazı pikaplar tek tek, bazıları da 10lu sistemle çalışırdı. Pikaba 10 plak dizilir. Otomatik pikap plakları tek tek atar hepsini çalardı. Tek tek çalan pikaplar pratik olmasına rağmen bittikten sonra değiştirmesi zaman alırdı. Ekonomik durumu iyi olanlar 10’lu sistemle çalışan pikapları tercih ederlerdi. Benimde o yıllarda çok hoş bir radyolu pikabım vardı. Aldığım plaklar o pikapta yıllarca döndü.  Bodrum Hâkimi- Sevda yüklü Kervanlar –Kader böyle imiş – Artık arama beni çok dönen plaklar arasında ilk sıralarda yer aldı.

Türkü çalıp söylemem plaklarla yoldaş olmamı sağladı. Onun için de yeni çıkan plakları hemen almak isterdim. Aldığım plakları dinler, öğrendikten sonra saza ve söze dökerdim. Tabi köylerde öğretmen olarak çalıştığım zamanlarda plak alma şansım yoktu.( 1965 – 1970 ) Alacağım plakların listesini yapar. Şehir merkezine gittiğimde listede olan plakları tek tek dinleyerek alırdım. O zamana göre plaklar çok pahalıydı. Tanesi 10 TL. 10 plak 100 TL. Çok para. Ama ben plağa verdiğim paraya hiç acımaz, koleksiyonuma dâhil ederdim. Plak reklâmları Saklambaç gazetesinde yayınlanırdı. Hatırımda kaldığı kadar Sakbambaç ya Günaydın gazetesinin, ya da Hürriyet Gazetesinin eki olarak verilirdi. Ben köyde olduğum için gazetelere ulaşma şansım yoktu. Ama ilçeye gidenlere sipariş eder arada bir de olsa getirtirdim. Gazetedeki plak reklâmlarını keser dosyada biriktirir, şehir merkezine gittiğimde listedeki plaklardan seçmeler yapar seçtiğim plakları da alırdım.

Yıl 1968. Halit Arapoğlu’nun ününe ün katan plakları plakçılarda dönmeye başlamıştı.  Özür diliyorum senden ve Sevda yüklü kervanlar adlı plağı satış rekorları kırdı. Ben bu plağı ilk defa Diyarbakır da duydum. O zaman Diyarbakır’ın Hazro ilçesinin Bayırdüzü (eski adı Bazmar) köyünde er öğretmen olarak çalışıyordum. Yaz tatili dönüşü. Diyarbakır’dan Hazro’ya oradan da Bayırdüzü’ne gideceğim. Hazro’ya giden tek bir otobüs var. O da Melik- Ahmet’ten kalkıyor. Otobüse binip Hazro’ya gitmek üzere Melik -Ahmet Caddesi’nden otobüsün hareket edeceği yere doğru gidiyorum. Bir plâkçı dükkânının önünden geçtim. Hızlı hızlı yürüyorum. Plakçı dükkânını 4- 5 metre geçmiştim ki, arkadan kulağıma tatlı bir bağlama sesi geldi. Adımlarımı yavaşlattım. Bağlamanın sesi tanıdıktı. Durdum. Dinliyorum. Çalgısal bölüm bitti. Şan bölümü başladı. Ben kenara çekildim plağı dinliyorum. Yıllarca bekledim seni / Yaktın sevgilim sen beni / Aşkınla ben yaşıyorum / Neden terk ettin sen beni / Ne kötülük gördün benden / Ölürüm vazgeçmem senden / Affet beni sen sevgilim / Özür diliyorum senden diye solist birinci dörtlüğü bitirdi. Ben geri döndüm yavaş yavaş plakçıya yaklaştım. Plak dönmeye devam ediyordu. İkinci dörtlük başladı. Dükkâna yakın yerde oyalanarak plağın tamamını dinledim. Okuyan sesi tandım. Evet, yanlış değildi. Bu Adana da Emirgan Çay Bahçesinde yazları saz çalıp türkü söylerken beraber çalıştığımız Halit Arapoğlu’nun sesiydi. Evet oydu. Ben de Adanalıyım. Diyarbakır’da bir Adanalıyı dinlemek benim için çok önemeliydi. 10 TL vererek hemen plağı aldım. Pikabımda o plak defalarca döndü. Adı geçen plak Halit Arapoğlu’nun hayatında bir dönüm noktası oldu. Bu vesileyle ona tüm plakçıların kapısı aralandı. Plaklar aracılığıyla Halit Arapoğlu da çok ünlendi.

Diyarbakır’daki plakçı ile zaman içinde dost olduk. Şehir merkezine geldiğimde hep ondan plak almaya başladım. Günlerden bir gün Diyarbakır’a yolum düştü. Sur Palas otelinde kalıyorum. Bir takım ihtiyaçlar var. Onları temin edip döneceğim. Fiyatı uygun bulursam taksitle bir de teyp almayı planlıyorum.  Olursa…  Paranın para olduğu dönemde plak çok pahalı… Teybi alırsam sevdiğim türkülerin kaydını yapar istediğim zaman dinlerim diye düşünüyorum.

Ekrem Çelebi Sevgili Sazıyla.
1952- 2023

Teybi almadan önce plakçıya uğradım. Onun referansıyla teybi almaya gideceğim. Hoşbeşten sonra plakçı; “Çok seveceğin yeni plaklar geldi” dedi. Haydi, bakalım dedim. Benim listeye bakmadan gelen yeni plakları döndürmeye başladı. Bir,  bir daha. Dönen plak Mühür gözlüm seni elden. Arkası; Hapishanelere güneş doğmuyor. / Yârim konak yaptırmış – Bir yavru kaybettim. Her iki plağı da Ekrem Çelebi okuyordu. Plakta çalınan bağlama hemen dikkatimi çekti. Gerçekten de müthişti. Ekrem Çelebi adını ilk defa duyuyordum. Dönen plakların ikisini de aldım. Ve böylece Ekrem Çelebi’yle de tanışmış olduk. Diyarbakır’dan Bayırdüzün’e döndüğümde elimde hem plaklarım, hem de bir philips teybim oldu. Ne kadar çok sevinmiştim. Teybi aldım amma, plak sevdam hiç tükenmedi. Aldım… Hep aldım. Binlerce plağım oldu. Halâ da almaya devam ediyorum. Ankara’da Ayrancı Pazarında plak görünce dayanamıyorum. Onun için pazara gitmeyi de bıraktım. Ama plak sevdam devam etti. Şu anda da devam ediyor.

Sonuçta Hazro’nun Bayırdüzü köyünde askerlik bitti. Hayat yeniden başladı. Gün gördük günler gördük. Yıllar su gibi aktı. Adana,  İstanbul, Mersin, Şanlıurfa, Ankara derken su aka aka duruldu. Son durak Ankara oldu.  Yıllar bizi acısıyla tatlısıyla hamur gibi yoğurdu. Az gittik uz gittik. Kendimizi halk müziği ve folklor camiasının içinde bulduk. Bu camia beni bilimsel çalışmalara götürdü. Yaptığımız araştırmaları, derlediğimiz türküleri, hazırladığımız kitaplarda yayımlama fırsatı bulduk. Kitaplarla birlikte radyo ve televizyonlarda sayısız programlar yaptık. Gün geldi devran döndü. Yaptığımız programların birine de 1969 yılında Diyarbakır’da plaklarıyla tanıdığım Ekrem Çelebi konuk oldu. Programda hayatını anlattı, plaklarını söyledi. Türkülerini çaldı okudu. 15 Haziran 2023 tarihinde aramızdan ayrılması da bu yazıyı kaleme almamıza vesile oldu. Bu kadar açıklamadan sonra ve işte Ekrem Çelebi:

Ekrem Çelebi – İlk yıllarda yaptığı plak kapağı.

Ekrem Çelebi: 1952 yılında Kırşehir’in Akçakent ilçesine bağlı Ömeruşağı köyünde dünyaya gelir[1].  Baba adı Ferit, anne adı Saniye’dir. Ferit ve Saniye evliliğinden sırayla 3 erkek biri de kız olmak üzere dört çocuk olur. Sırayla; Tevfik, Tembiye, Ekrem ve Fahri. Kendisi ailenin üçüncü çocuğudur. İlkokul eğitimini Ömeruşağı köyünde tamamlayan Ekrem Çelebi maddi zorluklar sebebiyle eğitimine devam edemez. 9 yaşındayken bağlama çalmaya başlar. Babasının da desteğiyle kendisini çok iyi yetiştirir. Kısa bir süre sonra düğünlerde, yöredeki çeşitli eğlence merkezlerinde, çevre il ve ilçelerde saz çalıp türkü söylemeye başlar. 16 yaşına geldiğinde Mühür gözlüm seni elden. Hapishanelere güneş doğmuyor. / Yârim konak yaptırmış – Bir yavru kaybettim adlı plakları kayıtlara geçer. Daha sonra yaptığı Nuh’un Gemisi plağı satış rekorları kırar. Çok iş yapar. Plağın çok iş yapması Ekrem Çelebi’nin de art arda plak yapmasına vesile olur. Plakların çok ses getirmesiyle ünü yurda dalga dalga yayılır. Artık Ekrem Çelebi rüştünü ispat etmiş, sesini ve sazını da bütün yurda duyurmuştur. Askere gitmeden önce: Dane dane benleri var yüzünde / Bir ay doğdu Samsun’dan / 1971’de Dağlar Alaca, 1972’de Kışlada hasret / Bir Mektup Aldım adlı plaklara imza atar. 1969 yılında Kırşehir merkeze bağlı Karakuyu köyünden, Hasan ve Kiraz Koca’dan olma Fatma Hanım’la evlenir. Bu evlilikten: 1970 yılında Coşkun, 1972’de Ferit, 1974’de Serap (Çelebi Erkal) , 1981 yılında da Özlem ( Çelebi Şimşek ) dünyaya gelir.

1972 yılında askerlik münasebetiyle plak ve sahne çalışmalarına ara verir… Aynı yılda İzmir Bornova’da askere alınır. Bu kutsal görevi Tekirdağ Ordu Evinde tamamlayarak 1974 yılında Tekirdağ Ordu Evinden terhis olur. Askerlik bittikten sonra aynı tempo ile çalışmalarını sürdürmeye başlar.  Askere gitmeden önce yaptığı plak çalışmaları askerlik bittikten sonra da devam eder. Yurt içinde ve yurt dışında sayısız konserler vererek Avrupa’daki vatandaşlarımıza da sesini duyurmayı başarır. Ekrem Çelebi halk müziği dalında okuduğu bozlaklar ve bağlamasında olağan üstü gösterdiği performans sayesinde çok ünlenir. Özellikle bozlaklarda yaptığı açışlar ülkede bağlama çalanlar arasında ilk sıraya oturmasını sağlar. Bu sırada plak dönemi biter, kaset dönemi başlar. Çeşitli eserlerden oluşan yaklaşık 35 kaset yapar. Unutma dost / Can cana / Duydun mu Anam / Dinek Dağı / Küstürdün Gönlümü / Sevgi Pınarı / Kardeşlik Türküsü  / Dağlar Bizim Dağlarımız / Gitme Bülbül kayıtlara geçen kasetlerinden sadece birkaçıdır.

Ekrem Çelebi – Türkülere Can Verirken.

Onun, bağlama çalmadaki ustalığı, bozlak ve uzun havaların icrasında gösterdiği performans müzik camiasında adının altın harflerle yazılmasına vesile olur.  Her gün bağlamadaki ustalığını biraz daha ileri götürerek ülkenin en iyi bağlama çalan, bozlak açışı yapan kişisi olarak kayıtlara geçer. Bende onun açışlarına, bozlak ve uzun havalardaki gösterdiği ustalığa, yaptığım programlarda bizzat şahit olanlardan biriyim. Ben onun bağlama çalarken yaptığı açışları, açış yapmaktaki hünerini anlatamıyorum. Bağlama çalmasını ringde boksörün rakibini evire çevire dövmesine benzetiyorum. Bağlama rakibinden hep korkuyor. Parmaklarının bağlama perdesinde sekişi, o aciliyet tarif edilemez. Ben de zaten tarif edemiyor. Herkes bağlamada açış yapar. Herkes bağlama çalar. Ama Ekrem Çelebi tatlı çalar. İllaki bağlama çalarken onunla sevişir. Zaman gelince bir güreşçi gibi alaşağı eder. Bazen de onunla konuşur. Dertleşir. Bazen de birlikte türkü söylerler. Bezende deli gönlü bağlamasının kapısında kul olur. Hâsılı bağlama onun yoldaşı, sırdaşı, gönüldaşıdır. Kısaca o bağlamasına âşıktır. Aşkını hep zirvede tutar. Şair Ali Akbaş’ın dediği: Bağlama dediğin üç tel bir tahta / Ne şaha baş eğmiş ne taca tahta prensibine hep sadık kalır ve sadakatini gösterir. Kısaca herkes bağlama çalar. Ama o tatlı çalar. Sonuç olarak onun bağlama çalışı, uzun havalardaki açışı anlatılmaz. Ancak yaşanır. Onun için de diyorum ki… Bir daha bu dünyaya Ekrem Çelebi gibi birisi zor gelir. Çünkü o, ustaların ustası, bağlamanın kara sevdalısı, türkülerin de pusulası… Üstatların da üstadır…

Biliyorsunuz o üstat, 14 Haziran 2023 tarihinde göçüp gitti bu dünyadan.  Sevenlerin yürekleri yandı. Yaktı yüreklerimizi Ekrem Çelebi. Kırıkkale de İsra Camisinde kılınan ikindin namazından sonra Yahşihan Mezarlığında toprağa verildi. Ben cenazesini geç duyduğum için katılamadım. Ama sevgili Gürsoy Babaoğlu[2] katıldı. Katıldıktan sonra internet ortamında duygularını da dile getirdi. İşte Gürsoy’un dedikleri:

Ekrem Çelebi Üstadı tanıyanlar iyi bilir. Eşsiz bir bağlama icracısı ve bölge sanatçısıdır. Üniversitelerin ilgili bölümleri, sivil toplum kuruluşları ve  Halk Müziği icracıları bu ayıpta size yeter. Bir çelenk, ya da kurumları temsilen bir görevli ile üstadın bu son yolculuğunda yanında olmalıydılar. Rahmetli Ekrem Çelebi’nin arşiv kayıtlarını izleyin, dinleyin ve acizliğinizden utanın.” Bu Görsoy Babaoğlu’nun dedikleri.

Şimdi de dostumuz Savaş Akbıyık Ekrem Çelebi’nin son yolculuğundaki kimsesizliğiyle ilgili düşüncelerine bakalım: Bakalım ne diyor Savaş Akbıyık[3]: “Ne yaparsan yap ve geride ne bırakırsan bırak, popüler kültür senden bir şekilde nemalanmıyor, seni reklam etmiyorsa eğer, hiçbir kıymetin ve haber değerin de olmuyor demek ki… Ancak üzücü olan şey, kültür sanatın mutfağındaki kurumlar, kurullar, üniversitelerin güzel sanatlar fakülteleri, konservatuarlar… vs, vs… onlar neredeler… Hatta bir tane de Kırıkkale’de yok mu onlardan… Bak buraya yazıyorum Gürsoy, ( Gürsoy Babaoğlu kastediliyor) o cenazeye çiçek bile yollamayan kurumlardan, yakındı. Ekrem Çelebi türkülerinden oluşan konserleri, o okullarda da pek yakında: “Ekrem Çelebi türkülerinin söz ve müzik uyumu açısından analizi”, “Ekrem Çelebi’nin yöre müziğindeki yeri ve öneminin  analizi”, … vs. vs.  süslü süslü başlıklarla 3 – 5 tane yüksek lisans tezi yazarlarsa hiç şaşırmam… Asıl o tezlerin içinde zaten yazılmış notaların, yeniden yazıldığını görmezsem ve de sahiden üstat hakkında araştırılmış dişe dokunur bir bilgi kırıntısı görürsem çok şaşırırım.” Savaş Akbıyık’da işte bu cümlelerle duygularını dile getirmiş. Gürsoy Babaoğlu ve Savaş Akbıyık’ın dışında da konuyu ele alan birisine rastlamadım. Onun için bu dostlar sağ olsunlar. İyi bir vefa örneği gösterdiler.

Evetttt. Şimdi de sıra bende. Ey devlet!…  Ey millet!… Eyyy Kültür Bakanı… Eyyy Kırşehir, Kırıkkale Milletvekilleri…  Kırşehir… Akçakent, Çiçekdağı, Kaman,  belediye başkanları, Kırşehir Valisi, Kırşehir ve Kırıkkale İl Kültür Müdürleri… Onun türküsüyle büyüyen, türküleriyle ünlenen, türkülerini söyleyenler. Ustaların Ustası Ekrem Çelebi öldü… Biliyor musunuz? Evet öldü… Ekrem Çelebi öldü… Duydunuz mu?  Sessiz sedasız Bağlamanın Devi göçtü gitti bu dünyadan. Bağlamasına yıkılmayan Ekrem Çelebi, maalesef ölüme yıkıldı.

Onu ben çok iyi tanıyanlardanım. O, ölüme yıkıldığına üzülmez.  Hem de hiç üzül

mez.  Devletinin ve milletinin, Kırşehirlilerin, Kırıkkalelilerin ona sahip çıkmayışına üzülür. Bağlamasına yıkılmayan ustayı işte bu yıkar. Un ufak eder.  Perişan eder.  O sırtı yere gelmeyen bir güreşçi.  Sırtı yere gelmedi ama onun varlığından haberdar olmayan yetkililer yıktılar. Sırtını yere getirdiler. Ne acıdır ki… Küçük Pamir[4] için ayağa kalkan Türkiye, Ekrem Çelebi’nin ölümünden bile haberdar olmadı. Müslüm Gürses için devlet töreni düzenleyen, hastane borçlarının silinmesini sağlayan, Neşen Ertaş ve Zeki Müren için devlet töreni düzenleyen yetkililer nerede. Kültür Bakanı nerede? Üniversite rektörleri nerede? Ben ne küçük Pamir için gösterilen feryat ve figanın,  ne de Neşet Ertaş, Müslüm Gürses ve Zeki Müren için yapılan devlet töreninin karşısında değilim. Olamam da. Üstelik beni de mutlu eder. Ancak beni mutlu etmeyen yetkililerin duyarsızlığıdır. Onlara gösterilen sadakatin Ekrem Çelebi’ye gösterilmeyişidir. Günde saatlerce magazin programlarıyla meşgul olan, kuyuya düşen kedinin haberini yapan televizyon kanallarının duyarsızlığıdır.

Nedir Yarabbi bu duyarsızlık. Türk Halk Müziğinin ölümsüz isimlerinden birinin ölümü kuyuya düşen kediden daha mı önemsiz? Vay benim ülkem vay… İçim yanıyor. Kahroluyorum.

Evettt… Koca Ekrem Çelebi. Büyük Usta. Koca Türkiye senin öldüğünden, günlerce hastanede yattığından haberdar olmadı. Hala da haberleri yok. Vah! Vah! Neşet Ertaş’ın cenazesini paylaşamayanlar senin öldüğünden bile haberleri olmadı. Kılları kıpırdamadı. Düşünmediler… Ekrem Çelebi gibilerini her ana doğuramaz diyemediler. Ne acı… Ama üzülme… Hadise ne olursa olsun sen bizim gönlümüzün bağlama kralısın. Bozlak ustasısın. Bağlama çalanların devisin. Sen Ömeruşağı’nın, Akçakent’in, Kırşehir’in, Türkiye’nin bağlama ustasısın. Seni sevenler üç gün değil, beş gün değil ilelebet yasını tutacaktır. Türkülerinle, plaklarınla insanlık var oldukça sen de var olacaksın. Rahat ol… Bin rahmet olsun sana koca Ekrem Çelebi… Herkes ettiğinden utansın… Bin defa utansın. Yüz bin defa utansın…

DİPNOTLAR

[1] Ömeruşağı köyü daha önce Çiçekdağı’na bağlı idi. Akçakent’in ilçe olmasıyla Ömeruşağı’da adı geçen ilçeye bağlandı.   Bazı kaynaklarda Ömeruşağı köyünün Çiçekdağı ilçesine bağlı olduğu yazılı.  Bu bilgiler Akçakent ilçe olmadan önce kayıtlara geçmiş bilgiler. )

[2] Görsoy Babaoğlu Ankara Radyosunda Türk Halk Müziği Ses Sanatçısı.

[3] Savaş Akbıyık Kültür Ve Turizm Bakanlığı Ankara Devlet Türk Halk Müziği Korosu Bağlama Sanatçısı.

[4] Yanılmıyorsam 2014 yılında İstanbul Sarıyer’de annesi ve babası uyurken evden çıkıp, kaybolan ve bulunması için tüm İstanbul’un seferber olduğu 3,5 yaşındaki küçük Pamir Dikdik.

 

Dr. Halil ATILGAN

Dr. HALİL ATILGAN 1946 yılında Adana'nın Karaisalı ilçesinin İncirgediği köyünde doğdu. (İncirgediği 1993 yılında Mersin ilinin Tarsus ilçesine bağlandı.) İlkokulu köyünde bitirdikten sonra Düziçi İlköğretmen Okuluna girdi. 1964–1965 öğretim yılında Düziçi İlköğretmen Okulundan mezun oldu. Çeşitli illerde öğretmenlik, Halk Eğitimi Merkezi Müdür, Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulundu. 1973–1975 yıllarında Çukurova Radyosunun açmış olduğu saz sanatçılığı sınavlarını kazandı. 1984 de Çukurova Üniversitesine Müzik Uzmanı olarak atandı. Çukurova Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümünde Halk Müziği ve Bağlama Dersleri Öğretim Görevlisi, Kültür Sanat Merkezi Müdürlüğü yaptı. 1990 yılında Kültür Bakanlığı Şanlı Urfa Devlet Türk Halk Müziği Korosuna Kurucu Şef olarak atandı. 1993 yılında Ankara'ya alınan Dr. Atılgan koro şefliğinin yanında Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğünde (HAGEM) müzik danışmanlığı, repertuvar kurulu başkanlığı görevlerinde bulundu. Zaman içinde Anadolu Üniversitesi AÖF’nin İktisat Bölümünü bitirdi. Adana Valiliği adına yaptığı Geçmişten Günümüze Çukurova Türküleri kaset setinde yörenin özellikli türkülerini beş kasette toplayarak Türk kültür tarihinde bir ilki gerçekleştirdi. Değişik illerde çeşitli görevlerde bulunan Dr. Atılgan; İçel, Yozgat, Adana, Gaziantep, Kıbrıs, Hatay, Muğla, Niğde, Tarsus, Şanlıurfa, Osmaniye, Mersin illerinde folklor derlemeleri yaptı. Derlediği türküleri TRT, TV programlarında kitaplarında yayımladı. Folklorla ilgili araştırmalarını ise; Sivas Folkloru, Türk Folkloru, Anadolu Folkloru, Erciyes, Karaisalı, Güneyde Kültür, İçel Kültürü, Ozan, Türkiye İş Bankası Kültür Sanat, Tarla, Güney Su, Folklor Edebiyat, Ana Yurttan Ata Yurda Türk Dünyası, Ceyhan, Çağrı, Maki, Harran, Türksoy, Çukurova Lobisi, Size, Yörtürk, Turunç, Ardıç Kuşu, Türksözü, Folklar, Türk Yurdu, Düziçi, Işınsu, Türküg, Şehir, Alkış dergilerinde, Karaisalı, Sonsöz, Yeniçağ, Adana Ekspres gazetelerinde Aralık 2021 itibariyle 205 makalesi yayımladı. TRT Çukurova Radyosunda yapımı gerçekleşen Dilde Telde Çukurova, Dadaloğlu Karacaoğlan Yurdundan, Yöremiz Folklorundan programlarının yapılmasında çeşitli katkılar sağlayarak, folklor ve halk müziği konularında konuşmalar yaptı. Üniversitelerde müzikle ilgili konferanslar verdi. TRT, özel televizyon ve radyolara Dilde Telde Anadolu, Ezgi Kervanı, Sanatçı Politikacılar, Kültür Kürsüsü, Anadolu’nun Dili, Türkü Deryasında Bir Damla programlarını hazırlayıp sundu. Yaklaşık 300'e yakın Türk halk ezgisini derleyen, notaya alan Atılgan, bu ezgileri TRT, TV'nin çeşitli programlarında çaldı okudu. Çoğunluğunu Çukurova türkülerinin oluşturduğu yaklaşık 100'e yakın halk ezgisini de TRT repertuvarına kazandırdı. Şefliğini yaptığı halk müziği korolarıyla yurdun çeşitli bölgelerinde konserler veren Halil Atılgan millî ve milletler arası folklor, müzik, halk edebiyatı ve halk oyunları dalında kongre, bilgi şöleni ve seminerlere katılarak Aralık 2020 itibariyle 54 tebliğ sundu. Türk kültürüne hizmetlerinden ötürü 3 Ocak 2004 tarihinde Azerbaycan Vektör İlimler Merkezinden doktora aldı. MESAM- İLESAM-Türk Folklor Araştırmaları Kurumu üyesi olan Dr. Halil Atılgan şiirlerden ve türkülerden hareket ederek sahneye koyduğu Kurtuluş Savaşı Destanı, Türkülerin Dili, Türkülerde Ana, Sevelim Sevilelim, Urfa Kurtuluş Savaşı Destanı müzikal programlarıyla halk müziğine değişik bir sunum kazandırdı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünden 01 Ocak 2010 tarihinde Devlet Türk Halk Müziği Korosu Şefi olarak emekliye ayrıldı. Dr. Atılgan Türk kültürüne hizmetlerinden dolayı çeşitli kurum ve kuruluşlarca Aralık 2021 itibariyle 17 kez ödüle layık görüldü, geçmişten günümüze 35 kitabı yayımlandı. 2015 yılının Mayıs ayında Tarsus’un İndirgediği köyü – Kaşoba mezrasında Halil Atılgan Toroslar Kültür ve Sanat Evinin (Halil Atılgan Toroslar Yörük Müzesi) açılışını yaparak toplumun hizmetine sunan Atılgan, halen TRT Türkü’de Toprak Kokan Türküler ve Dilde Telde Anadolu programlarını hazırlayıp sunmaktadır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Dr Halil Atılgan

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ
Tekrarsız Süslemeler

Tekrarsız Süslemeler

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 3 Aralık 2024
Sistematik Hatalar Bahçesi

Sistematik Hatalar Bahçesi

Ekrem Hayri PEKER, 3 Aralık 2024
Merdiven

Merdiven

Haber Merkezi, 21 Kasım 2024
“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

Ekrem Hayri PEKER, 20 Kasım 2024
Türkülerde Felek

Türkülerde Felek

Dr. Halil ATILGAN, 19 Kasım 2024