-Gelenekten geleceğe uzanan köprü-
Mehmet Barış Manço 2 Ocak 1943’te İstanbul’da doğmuştur. Aslen Konyalı olup Selanik’e yerleşen ve Mançozadeler lakabıyla anılan ailesi Birinci Dünya Savaşındaki bunalımlı dönemde İstanbul’a göçmüş, aile İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesine duyduğu özlem nedeniyle de çocuklarına ‘Barış’ adını koymuştur.
Müzisyen bir annenin oğlu olan Manço, şarkı söylemeye çok küçük yaşlarda başlamış, ilk müzik grubu Kafadarlar’ı 1958’de Galatasaray Lisesi öğrencisiyken kurmuştur. Harmoniler, Kaygısızlar, Moğollar gibi gruplarla müzik çalışmaları yapmış, 1962’de ilk 45’liğini çıkarmıştır.
Barış Manço, 1963’te Türkiye’den ayrılıp salyangoz yüklü bir kamyonun tercümanı ve şoför yardımcısı olarak İstanbul’dan Lion’a oradan da otostopla Paris’e, daha sonra da Belçika da yaşamakta olan abisi Savaş Manço’nun yanında kalmak için Liege kentine gitmiştir.
Barış Manço, üniversite eğitimi gördüğü Belçika’nın Liege kentinde kendine bir ev tutmuş, Belçika Kraliyet Akademisi’nde resim, grafik ve iç mimarlık eğitimi görürken bir yandan da; Türk işçilerine tercümanlık, garsonluk, otomobil bakıcılığı işlerinde çalışmış, Türkiye’den getirttiği filmleri orada yaşamakta olan Türk işçilerine göstererek okul masrafını ve geçimini sağlayıp 1969’da akademiyi birincilikle bitirmiştir.
Kısa süren ilk evliliğini 1967’de Belçikalı Maria Claude ile gerçekleştiren Barış Manço’nun yakın arkadaşları Hulusi Tunca ve Arda Uskan bu evlilik seramonisini şöyle kaleme almışlardır:
“Tarih 31 Ocak 1970. Belçika’nın Liege kentindeyiz. İlginç bir nikah törenine davetliyiz. Damat, genç bir Türk müzisyen: Barış Manço. Gelin ise Belçikalı bir fotomodel: Marie Claude. Belçika’lı nikah memuru şaşkın.
Karşısında adeta Türk masalından fırlamış gibi duran bir çift bulunuyor.
Barış Manço’nun üzerinde, dededen kalma 175 yıllık, üzeri gümüş işlemeli mor bir kaftan var. Marie Claude ise beyaz bir gelinlik yerine, üzerinde turkuaz işlemeler bulunan siyah bir gelinlik giymiş, başına yörük işi bir gelin başlığı takmış.
Barış Manço ve Marie Claude, nikah sonrasındaki üç günü birlikte geçirir. Sonra ikisi de işlerine döner. Barış Manço bir plak doldurmak üzere Londra’ya giderken, Türk dergilerindeki Fruko reklamlarında da yer alan Marie Claude, yeni bir kampanya için İstanbul’a uçar.
Genç çift çok mutlu, her şey çok güzeldir. Daha doğrusu görüntü öyledir. Nikahın üzerinden henüz 40 gün geçmiştir ki, Barış Manço eşinden boşanmak üzere mahkemeye başvurur.
Masallardaki düğünler 40 gün 40 gece sürerken, Barış Manço’nun masal gibi başlayan bu evliliği, sadece 40 gün 40 gece sürmüştür. Hukuki boşanma ise 6 ay sonra, 16 Temmuz 1970’te gerçekleşmiştir.”[1]
Barış Manço, Kol Düğmeleri ve Gülpembe gibi unutulmaz bestelerin ardından 1970’te kendi gitarı ve kemençe sanatçısı Cüneyd Orhon’un kemençesi ile kaydedilen:
Ellerimle büyüttüğüm
Solarken dirilttiğim
Çiçeğimi kopardın sen
Ellere verdinDağlar dağlar
Kurban olam yol ver geçem
Sevdiğimi son bir olsun
yakından göremKuşlar ötmez güller soldu
Yüce dağlar duman oldu
Belli ki gittiğin yerden
Kara haber varDağlar dağlar
Kurban olam yol ver geçem
Sevdiğimi son bir olsun
Yakından görem…
biçimindeki Dağlar Dağlar şarkısıyla müzik yaşamında çok büyük bir çıkış yapmıştır.
Bu şarkı, Barış Manço’nun sadece rock ile sınırlı kalmayan kendi müzik tarzının başlangıcı, müzik hayatının da dönüm noktası olmuş, 4 Aylık bir sürede 700.000’den fazla satan “Dağlar Dağlar” plağı, Manço’ya Platin Plak Ödülü’nü kazandırmıştır.
1972 yılında uzun yıllar birlikte çalışacağı Kurtalan Ekspres adlı grubu kurmuş, Anadolu Rock türünde ürettiği şarkılarla büyük ün yapmıştır. 1978’de Lale Çalar ile evlenmiş ve iki oğlu olmuştur.
“Geçmişini bilmeyen bugününü anlayamaz ve yarınını kuramaz.” İlkesiyle hareket edip müzik yaşamının yanı sıra 1988’de 7’den 77’ye adlı televizyon programına başlamış, programın ‘Adam Olacak Çocuk’ köşesinde bir milletin geleceği olan çocukları ciddiye almış, onların sevgisini kazanmıştır.
Umay Günay, Barış Manço’yu bizim de katıldığımız doğru bir saptama ile ‘Ozan-Baksı edebiyat geleneğinin devamı olan âşık tarzının, yeni bir oluşumunun temsilcisi’ olarak işaret etmiştir.[2] Manço’nun, Kalk Gidelim Küheylan adlı şarkısında “Barış böyle belledi bir çaldı binbir söyledi” dizesiyle gezgin kamlardan, baksılardan, ozanlardan devraldığı geleneği ifade etmiştir diyebiliriz.
Necati Gedikli de bir konuşmasında ‘Sanatçı kurduğu Kurtalan Ekspres adlı grubu ile birlikte yalnızca ezgi ve üslup açısından değil, sözlere ve konulara kadar tümüyle halk kültürümüzün öğelerini içeren parçalar yapmıştır.’[3] diyerek konuya açıklık getirmiştir.
Barış Manço’nun şarkılarının sonunda adını kullanması, âşık edebiyatına yakınlığının ve mahlas kullanma geleneğinin açık işaretlerinden biridir.
Türk kültürünü bir bütün olarak görüp Orta Asya’dan Anadolu’ya taşınan gelenek, görenek ve töre bünyesinde varlığını çağdaş kalıplar içerisinde sürdüren, Türk milli kültürüne ait unsurları bestelerine yerleştirip kendine özgü söylemle icra eden Barış Manço, gelenekten geleceğe uzanan sağlam bir köprü konumundadır.
Tarihsel ve toplumsal süreç içerisinde edebiyatın ve kültürün bir parçası olup halkın ortak hafızasını oluşturan bir bellek konumundaki müziği önemli kılan, nağmelerin güfteyi ustaca taşımasıdır.
Özde ulusal, söylemde evrensel bir çizgide görülen Barış Manço, Halk kültürü bünyesindeki atasözü ve deyimleri alıp şarkılarına ustaca yerleştirerek kültürel köklerini irdeleyip anlam derinliğini arttırmıştır. O, kendi yazdığı şarkı sözlerinin dışında çeşitli türküleri ve Klasik Türk Müziği eserlerini de yorumlamıştır: Türkülerden Kızılcıklar Oldu Mu, Urfanın Etrafı Dumanlı Dağlar, Aman Avcı Vurma Beni, Kirpiklerin Ok Ok Eyle, Gönül Dağı, Burası Muştur, Geçti Dost Kervanı; klasik eserlerden ise Gamzedeyim, Bir Bahar Akşamı Rastladım Size, Ham Meyvayı Kopardılar Dalından, Yine Bir Gülnihal, gibi eserleri kendi tavrı içinde sunuşunu “Bugün yaptığımız müzikte Nasreddin Hoca’nın mizahı, Hacı Bektaş-ı Veli’nin felsefesi, Dede Korkut’un töre, gelenek ve dinamizminin etkilerini görebiliyorsanız bu da bir rastlantı değildir…”[4] biçiminde dile getirmiştir.
Onun ‘Nazar eyle nazar eyle / Gel kapıma pazar eyle’ biçimindeki deyişi Türk tarihine ve halk bilimine ne denli vakıf olduğunun göstergelerinden biridir. Çünkü bu şarkıda Orta Asya’daki Türk yaşayışından ve tarihinden bazı kültürel unsurlara vurgu yapılmakta, Türk kültüründe bir sembol olan ‘hakan’ sözü ile tarihte yaşamış bütün Türk kağanları işaret edilmekte, II. Göktürk devletinin kurucusu Kutluk Kağan’ın sembol olarak bilinen eşi Bilge Hatun anılarak da tarihteki bütün Türk kağanlarının eşlerine telmih düşürülerek temsil edilmektedir.
‘Nazar eyle nazar eyle’ deyişinde dikkat çeken önemli hususlardan biri de Barış Manço’nun vurguladığı sayılardır. Bu sayılar sıradan bir sayı olmayıp Türk kültürü ve sosyal yaşamında önem arzeden sayılardır. Bazı sayıların kültürümüzdeki işlevi İslamiyet öncesi sosyal hayatımıza dayanmakta, kimi sayılar da destan ve masallarımızda önemli ölçüde yer almaktadır.
Türklerde kutsal sayılan sayılardan birisi dokuz sayısıdır. Bu sayıya geleneksel kültürümüzün her aşamasında rastlamak mümkündür. Altay Yaratılış Destanı’na göre Tanrı yerden “dokuz dallı” bir ağaç bitirerek her dalın altında bir insan yaratmıştır. Bunlar dokuz insan cinsinin ataları olmuştur. Ayrıca Tanrı Ülgen’in yedi oğlu, dokuz kızı olduğuna inanılır.
Halk takviminde “Mart dokuzu” deyimi olarak görülen dokuz sayısı atasözleri ve deyimlerimizde de sıkça kullanılmıştır. Bunlardan bazıları: ‘Dokuz at bir kazığa bağlanmaz, Boğaz dokuz boğumdur’. Barış Manço’nun kullandığı ‘kırk yiğit’ ve ‘kırk güzel’ sözleri de çokça geçenlerdendir.
Türkler tarafından, ilk çağlardan bu yana kırk sayısının kutsallığına inanılmaktadır. İslamiyet’te de önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Örneğin, Kırk Erbain Kur’an’da bir çok kez geçmektedir. Alevi ve Bektaşilerde Hz. Ali’nin başkanlık ettiği kırk kişinin meclisine “Kırklar meclisi” denmektedir. Bu sayı geleneksel kültürümüzde de değişik biçimlerde görülmektedir. Bunların bazılarını şu şekilde belirlemek mümkündür:
* İnanışa göre, çocuk ayaklarını basmazsa ve gelişmezse buna “kırk bastı” denir.
* Kırklı çocuğun elbise ve bezlerinin suyunun dışarı atılmayacağına inanılır.
Barış Manço’nun:
Levent boylu kırk yiğide varmış
Düğün dernek kırk gece sürmüş
dediği kırk gün kırk gece süren düğünlerin, toyların, eğlencelerin Türk kültüründe önemli bir yer tuttuğu koyun, koç gibi hayvanların kesildiği ve yemekler dağıtıldığı bilinmekte, bu eğlence anlayışının ve kültürel unsurların varlığı Oğuz Kağan Destanı’nda da sergilenmektedir. Barış Manço’nun eserlerinde milli destan özelliklerinin barındırıyor olması yeni kuşaklarda hamasi duyguların canlı tutulması açısından önemlidir. Hakanın sefere gitmesi ve dokuz oğlunun beş yaşına gelince kılıç kuşanması da yüksek bir coşkunluk ifadesi katmaktadır.
Barış Manço’nun, “Âşıklar, bizim duygularımızı, sazlarını kâğıt, mızraplarını kalem kabul ederek söylemişlerdir. Benim yaptığım âşık edebiyatının bir devamı, âşıklarla çok sıkı bağlarım var, onlardan esinleniyorum Şeref Taşlıova, Murat Çobanoğlu… Onlarla benim aramda pek fazla fark yok yaptığımız iş açısından” deyişi bizim Manço’ya çağdaş âşık deyişimizin kanıtıdır.
Dilaver Düzgün’ün de işaret ettiği gibi: “Barış Manço’nun eserleri farklı enstrümanlar eşliğinde, farklı biçim ve türlerde sunulsa da âşık tarzındaki şiir söyleme geleneğinden izler taşır. “Halhal” adlı şarkısında bir köylü güzeli olan Nazo Gelin’i “yavru ceylan gibi kaçar”, “seke seke çaydan geçer”, “bir bakışı canlar yakar” gibi Türk saz şiirinde sıkça karşımıza çıkan ifadelerle sunarken dinleyiciye Karacaoğlan’ın güzellerini hatırlatır.”
Manço’nun masalsı, destansı tavrını Binboğa’nın Kızı, Küheylan ve Seher Vakti adlı parçalarında görmek mümkündür. Ayrıca Aynalı Kemer, Söyle Zalim Sultan parçalarında halk hikâyesi, âşık hikâyesine benzer bir üslupta âşık ve sevgili karşımıza çıkmaktadır.
Barış Manço’nun, Şarkının genelinde sabırlı, temkinli olmayı ve acele etmemeyi önerdiği “Aman Yavaş Aheste’’ şarkısını irdeleyince Ziya Gökalp ve Firdevsi’nin bariz etkisini görmek mümkündür. Örneğin şarkıda geçen “Erişir menzil-i maksuda aheste giden” deyişi Ziya Paşa’ya aittir. Yine Barış Manço, Firdevsi’nin Şehnâme’sinde geçen ‘’Perdedâri mikoned der kasr-ı kayzer ankebut” dizesine yer vererek Örümceğin İran hükümdarının sarayında perdedârlık görevini yerine getirip sırların gizlendiğini işaret ederek şarkısındaki anlam derinliğini arttırmıştır.
Barış Manço’nun tasavvuf inancını işlediği, nefsi terbiye etmenin, az ile yetinmenin, tok gözlü olmanın, kadir kıymet bilmenin önemi üzerinde durduğu ‘Dört Kapı’ şarkısı da halk kültürü açısından dikkat çekicidir.
Bazı dizeler. ‘Tuz ekmek hakkı bilene’, ‘Bana bir harf öğret yeter’, ‘İdris biçmiş der giyerim’, ‘Dört kapı önünde durdum’ biçiminde bazı tasavvufi terimlerle kırk ve dört gibi formel sayılara yer vermenin yanında terzilerin piri İdris Peygambere telmih yapmıştır.
Eserlerinden Halil İbrahim Sofrası’nda Türk töresini, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’da (Kıbrıslı olan ve vefatında mezarını Barış Manço’nun yaptırdığı) Anadolulu insan tipini, Estergon Kalesi’nde kahramanlık temini işleyerek Türk müziğine milli bir ruh katan ve 01 Şubat 1999’da vefat eden Barış Manço’nun şarkılarında Türk kültürüne ait unsurların bir tesadüf eseri olmayıp şuurlu bir kullanım sonucu olduğunu gören Hacettepe Üniversitesi tarafından kendisine onur doktorası verilmiştir. Ruhu şad olsun.
KAYNAKLAR / DİPNOTLAR
[1] Hulûsi Tunca, Barış Manço: Uzun Saçlı Dev Adam/O Bir “Masal”dı, Epsilon Yayınları, İstanbul, 2005.
[2] Umay Günay, ‘’Cumhuriyet Terkibi ve Barış Manço’’, Milli Folklor, Bahar 1992, S. 13, s. 2-3
[3] Necati Gedikli,’’Türk Pop Müziğinin Gelişim Sürecinde Geleneksel Halk Musikimizin Öğelerinin Payı ve Önemi’’, V. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi, Halk Müziği, Oyun, Tiyatro, Eğlence, Seksiyon Bildirileri, Ankara, 1997, s. 154.
[4] Hulûsi Tunca, Barış Manço: Uzun Saçlı Dev Adam/O Bir “Masal”dı, Epsilon Yayınları, İstanbul, 2005, s. 251.