Bulgar-Yunan çetelerine karşı… Son Osmanlı akıncıları |
Balkanlarda 1800’lü yıllarda yayılan Milliyetçilik hareketi etnik kökenli eşkıyalıkla beraber yürümüştür. Eşkıya çetelerinin baskısıyla, Müslüman ahali göç etmeye başlamıştır. Sırp, Yunan, Karadağlı milliyetçilerin oluşturduğu çeteler; bulundukları bölgelerde çoğunluğu oluşturmak, Müslüman halkı bölgeden uzaklaştırmak için katliamlara başladılar. Çeteler girdikleri köylerde hayvanları ve değerli eşyaları gasp ettikten sonra köyde yaşayanları cami ve samanlıklara doldurup köyle beraber yakarlardı. Yunan işgalinde küçük çocuklar ve kadınların bir kısmı köle olarak sağ bırakıldılar. İkinci Mahmut devrinde Balkanlarda ve Anadolu’daki yerel derebeyleri kaldırıp, yönetim sistemini değiştirdi. Yeni ordunun kurulması, eğitim alanında yapılan reformlar merkezi hükümeti güçlendirdi. Tanzimat dönemi, bu gelişmelerin üstünde yükseldi.
Çetecilik faaliyeti 1870’lerde Bulgaristan’da hızla yayıldı. Rus Çarlığının desteklediği çeteler bölgeye yerleştirilen Çerkeslere saldırdılar. Çerkeslerin karşılık vermesi, üzerine Bulgaristan’da karşılıklı katliamlar başladı. 1876 yılında Bosna-Hersek’te başlayan isyana Karadağ’ın karışmasını istemeyen Osmanlı Devleti isyana geç müdahale etti. İstanbul’da toplanan Tersane Konferansı kararlarını Sadrazam Mithat Paşa reddetti. Meşrutiyet ilan edilmiştir. Osmanlı Devleti’ni yönetenler 1850’lerde Çarlığa karşı yeni bir ittifak oluşturacaklarını sanıyorlardı. Oysa Bulgaristan’da yaşayanlar İngiliz, Fransız ve Avusturya basınına çok olumsuz yansımıştı. Avrupa kamuoyuna Müslümanların Bulgarları katlettiği fikri yerleşmiştir. Gazeteler hükümetleri müdahaleye çağırıyordu. Önce Karadağ Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti. Çarlık Rusya’sı müdahale öncesi Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna Bosna-Hersek Eyaletinin işgalini teklif etti. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tarafsız kalınca, İngiltere hükümeti kamuoyu baskısı karşısında sessiz kalınca Rus Çarlığı savaş ilan edip Tuna Nehrini aşarak Bulgaristan’a girdi.1830’da Edirne’ye kadar gelen Rus orduları, 93 HarbindeYeşilköy’e kadar geldi. Tarih kitaplarında bu olaylar ayrıntılarıyla yazılı. Osmanlı toprakları paylaşılır. Osmanlı Devleti’nin elinde Balkanlar’da Arnavutluk dışında Üsküp, Manastır ve Selanik Vilayetleri kaldı.
Avrupa’da Osmanlı Devleti’nin sonunun geldiği topraklarının nasıl paylaşılacağı tartışılmaya başlanmıştı. Bugünkü Kosova, Makedonya ve Arnavutluk’a kimin hâkim olacağı kavgası başlamıştı. Karadağ, Sırbistan, Yunanistan, Bulgaristan ve bağımsız Makedonya Devleti kurmak isteyen Makedon milliyetçilerinin oluşturduğu “komita” adlı çeteler ortalığı kapladı. Bu çeteler sadece Müslüman köyleri değil kendilerine rakip gördüğü diğer halklara da saldırıyorlardı. Avrupalı konsoloslar bu komutanların manevi destekçileriydi, sonrası malum.93 Harbi’nin üzerinden otuz beş yıl gibi kısa bir süre sonra Osmanlı Devleti Balkanlardaki tüm topraklarını kaybetti. Bulgar orduları Çatalca’da güçlükle durduruldu.
Osmanlı askerlerinin zayıflığı, her savaşı kaybetmesi yüzünden İngiltere-Fransa bloğu bizi müttefik olarak kabul etmediler.1912’de perişan olan Osmanlı ordusu önce Çanakkale’de sonra diğer cephelerde büyük başarı gösterdi. Bu başarının sırrı neydi? Gerek 2.Meşrutiyet’in ilanını sağlayan, Osmanlı Devleti’nin son döneminde ve İstiklal Savaşı’nda göze çarpan komutanların hemen hepsi Makedonya’da eşkıya/komitacı takibinde yetişmiş insanlar olması bir rastlantı değildir. Bu tecrübelere sahip komutanlar yönetimi ele alınca ordunun yapısını değiştirdiler.
Harbiye Nazırı Enver Paşa ve Harbiye Müsteşarı olan İsmet Paşa beş binden fazla alaylı subayı emekli ettiler. Binlerce subayın rütbesi indirildi. Orduyu eğitmek amacıyla Almanya’dan subaylar getirildi. Redif sistemi kaldırıldı. Ordunun lojistik sistemi düzeltildi. Bu yeni ordu birçok cephede başarılar kazandı.
Osmanlı Devleti’nin ve ordusunun komitacılarla mücadelede başarısızlığının temelinde mücadeleyi zaptiye adı verilen düzenli birliklerle yapmasıydı, Batı Trakya’da büyük mücadele veren subaylarımızdan Fuat Balkan anılarında onlarla aynı metotlarla mücadele etmeliydik diye yazar.
Balkan Savaşı’nın sonunda bize teklif edilen sınır Midye-Enez hattıydı. Edirne Bulgarlara bırakılıyordu. Anlaşmaya karşı çıkan İttihat ve Terakki Cemiyeti Başkanlığı(Bab-ı Ali) basıp iktidarı değiştirir. Sıra Edirne’nin kurtarılmasına gelmiştir. Askeri bir harekâta cesaret edilemez. Böyle bir teşebbüs başarılı da olsalar Avrupa devletlerinin tepkisini çekerdi. Başka bir yol bulunmalıydı. Çözüm Akıncı Müfrezesi oluşturmaktı. Kısacası Bulgarlar geçmişte kullandıkları silahlarla vurulacaktı.
1911’de İtalyanlar Osmanlı Devletine bağlı olan Libya’yı istila ederler. Bölgedeki zayıf kuvvetlerimizi dağıtırlar. Donanması olmayan Osmanlı Devleti bir şey yapamaz. Makedonya’da eşkıya kovalayan ve ikinci Meşrutiyet’in ilanını sağlayan Enver paşa, Mustafa Kemal, Nuri Conker, Kuşçubaşı Eşref, Reşit ve Tevfik Beyler, Süleyman Askeri, Fethi Okyar gibi subaylar Mısır üzerinden Libya’ya ulaşarak büyük bir direniş örgütlerler. Sunusi Ailesinin desteğiyle, Arap gönüllülerle İtalyanlara adım attırmazlar. Ancak Balkan Savaşı’nın patlaması ve yenilgi sonucu üzerine anavatana dönüp tekrar orduda görev alırlar. Ancak mücadele devam eder.
Makedonya’nın paylaşılamaması, Bulgaristan’ın işgal ettiği Osmanlı topraklarının fazlalığı diğer Balkan ülkelerini rahatsız etmiştir. Sırbistan, Romanya, Karadağ ve Yunanistan ile savaşa tutuşan Bulgaristan; Trakya’dan kuvvetlerinin çoğunu çekip diğer cephelere gönderir. Osmanlı sınırında Bulgarların zayıf kıtaları kalmıştır. Çatalca’daki Hurşit Paşa’nın desteğiyle bir harekât planlanır. Harekâtı asker takviyeli gönüllüler yapacaktır. Kuşçubaşı Eşref Bey, Makedonya’da çok görev yapmış bir subaydır. Gerilla harbini çok iyi biliyordu. Kardeşi Sami Beyle birlikte Ödemiş ve Aydın yöresinden gelen zeybekler, Kafkas, İranlı, Afganlı gönüllüler ve gönüllü askerlerden oluşuyordu. Müfreze ateşkes hattını aşan Bulgar kuvvetleri dağıtıldı. Edirne kurtarıldı. Bulgarlar şaşkındır. Karşılarında saldıran Osmanlılar farklıdır. Daha üstün kuvvetlerle aniden saldırıp dağıtmaktadırlar. Harekâta devam eden gönüllüler Batı Trakya’yı kurtarıp, Batı Trakya Cumhuriyeti’ni ilan ederler. Bulgar taburlarını, alaylarını bozguna uğratırlar. Bölgede “Sizin soyunuz Bulgar’dı” diye zorla vaftiz edilen üç yüz bine yakın Müslüman’ı zulümden kurtarırlar. Köy meydanlarına kilise çanları asılmıştır. İskeçe’nin Şahin köyün asılan 300 kiloluk en büyük çan İstanbul’a gönderilmiştir. Bulgarların Batı Trakya’da Müslüman halkı zorla Hristiyan yapmaları üzerine Enver Paşa harekâta devam edilmesini istedi. Bunun için Trabzon fırkası kurmay başkanı Süleyman Askeri Bey Akıncıların başına getirildi. Bu akınlara Fuat Balkan ve Yakup Şevki Beyler de katıldı.
Fransızların ve Yunanistan’ın tanıdığı bu cumhuriyet Batılı devletlerin tepkilerinden çekinen Cemal Paşa ve diğer yöneticilerin baskısıyla Bulgarlara bırakılır. Osmanlı idarecilerini korkutan bir unsur da devlet kontrolü dışındaki grupların bağımsız devlet kurabilmeleriydi. Akıncılar bölgeyi Bulgar kuvvetlerine teslime derler. Her cephede yenilgiye uğrayan, Makedonya’dan sökülüp atılan Bulgarlar için tek dost Osmanlı Devleti kalmıştır. Bulgar Devleti Müslümanlar üzerindeki baskıyı azaltır. Din değiştirme zorlaması ortadan kalkar, dostluk başlar. Bölgeden seçilen Müslüman milletvekilleri batılı devletlere karşı olan Makedon ittifakını destekleyerek hükümet kurmalarını sağlarlar.
Cumhuriyet sona erer ama akıncıların görevi sona ermez. Enver Paşa Sultan Abdülhamit’in kurduğu haber alma teşkilat üzerine Teşkilat-ı Mahsusa’yı kurar. Birinci Dünya Savaşı başlar. Teşkilat-ı Mahsusa’nın örgütlediği akıncılar Libya’dan Kafkasya’ya, Arap çöllerinden İran’a, Türkistan’dan Hindistan’a kadar uzanan coğrafyada emperyalist ittifakla çarpışırlar. Avrupa devleti olarak büyümüş, imparatorluğa dönüşmüş olan Osmanlı Devleti, Balkanların kaybından sonra yüzünü doğuya çevirir.
Sultan Abdülhamit’in Pan-İslamizim çalışmaları belli bir temel oluşturmuştur. Enver Paşa bu mirası alarak Edirne’den Türkistan’a, Yemen’den Kafkasya’ya uzanan bölgede Pan-İslamist ve PanTürkist imparatorluk oluşturarak bölge halklarını emperyalist saldırılardan korumak, geliştirmek istiyordu. Savaşın sonlarına doğru Kafkasya kurtarılmış, İran içlerinde büyük bir bölge kontrol altına alınmıştı. Ancak savaş mağlubiyetimizle neticelendi, kuvvetlerimiz geri çekildi. Ama Teşkilat-ı Mahsusa’nın akıncıları Kars, Batum, Ardahan illerinde bağımsız cumhuriyetler kurdular, Azerbaycan’ın bağımsızlığını sağladırlar.
Akıncılarımızın Birinci Dünya Savaşı sırasında Batı Trakya’da ve Yunan topraklarında faaliyetlerini sürdürürler. Bu eylemlerinde Bulgarlardan yardım görürler.
Yavuz Zırhlısını etkisiz hale getirmek isteyen Rus Çarlığı Odessa’da yaptırdığı 30 bin tonluk zırhlının Selanik limanına gelen toplarını Sırbistan’dan Romanya üzerinden tren yoluyla getirmek ister. Bunu haber alan Teşkilat-ı Mahsusa bu topların gidişini engellemek için harekete geçer ve Yüzbaşı Çolak İbrahim Bey’i bu iş için görevlendirir. Bulgar destekçileriyle Sırbistan’a geçen İbrahim Bey Sırplarca iyi korunan Valandova Köprüsü’nü yanında getirdiği ekibe takviye olarak bölgedeki Türk köylerinden topladığı gönüllülerle tahrip eder, Sırp muhafızları imha eder. Köprü uzun bir süre kullanılamaz. Sırplar öfkelerini bölgedeki Türk ve Bulgar köylerinden çıkarırlar. Binlerce köylü Bulgar topraklarına sığınır. Rus donanması da misilleme olarak Bulgaristan’ın Varna ve Burgaz limanlarını bombalar. Köprünün havaya uçurulmasıyla doğan süreç, Bulgaristan’ın yanımızda savaşa girmesiyle noktalanır.
Akınlar devam eder ve Batı Trakya’nın Yunan işgalindeki Mesta-Karasu ve Struma-Karasu arasındaki topraklarda ikinci Türk idaresi kurulur. Bu konuyu burada kapatıp(Bu bölgesel yönetimle ilgili olarak ayrı bir yazı yazdım), Mondros Mütarekesi sonrasındaki akıncılarımızın faaliyetlerini inceleyelim.
Savaş biter. İttihat ve Terakki Cemiyeti kendini fesheder, Teşkilat-ı Mahsusa’nın Umumi Şarkiye Müdürlüğü lağvedilir. Subaylar kolordulara gönderilir. Osmanlı Devleti’nin son dönem yöneticileri arasında kurtuluş için iki ayrı görüş vardır. Bir grup İngiliz ve Fransızları memnun ederek imparatorluğu kurtarmak ister. Diğer görüş ise Anadolu ve Kafkasya’da direnmektir. Trakya’da Cafer Paşa komutasında bir kolordumuz vardır. İngilizler Bulgar yönetimi altındaki Batı Trakya bölgesini Yunanlılara bırakmak istemektedir. İngiliz desteği ile Yunanistan kralını sürgüne gönderip başbakanlığı devralan Venizelos, sadece Bulgaristan’ın elindeki toprakları değil, Ege bölgesiyle beraber İstanbul dâhil tüm Trakya’yı Yunan topraklarına katmak istemektedir. Yunanlılara bu konuda en büyük destek İngilizlerden gelmektedir. Osmanlı yöneticileri İngilizlerin desteği ile imparatorluğu yaşatmayı düşlerken İngilizler imparatorluğu yok edip Türkleri Anadolu bozkırına hapsetmeye karar vermişlerdi.
Yurtseverler boş durmaz. Batı Trakya’dan bir heyet Yunan işgaline karşı Fuat Balkan Beyi teşkilat kurması için göreve çağırır. Fuat Bey Harbiye Nezareti Müsteşarı İsmet(İnönü) Beyi ziyaret eder, konuyla ilgili bilgi verir. İsmet Bey düşünür ve üç ün sonra Kara Vasıf Bey’in evine öğleden sonra gelmesini söyler.
Üç gün sonra Kara Vasıf Bey’in evine gider. Burada hepsi albay rütbeli beş kişi onu beklemektedir. Albay Kara Vasıf Bey, Albay İsmet Bey, Albay Galatalı Şevket Bey, Albay Çolak Kemal ve Albay Seyfi Bey. İsmet Bey: ‘İtilaf Devletleri; Bulgarları, Batı Trakya’yı Yunanistan’a terke mecbur kılacaklar. Bizi Sevr’e müzakereye çağırdıklarında Edirne sınırlarına gelmiş bir Yunanistan istemiyoruz. Yunanlılara karşı Bulgarlarla iş birliği yapılıp bir teşkilat kurmak icap eder’ der. Bunun için Teşkilat-ı Mahsusa’nın gizli ödeneği kullanılacaktır.
Fuat Bey ne yapılması gerektiğini anlatır. Harbiye Nezareti Fuat Bey’i Trakya’daki 1.Kolordu’da görevlendirir. Ancak, Cafer Tayyar Bey Fuat Bey’i kabul etmez. Fuat Bey başka bir yol arar. Görevinden istifa eder. Bu sırada İttihat ve Terakki Cemiyeti karşıtı, Milli kuvvetlerce Bursa Valiliğinden ayrılma haberi Gümülcineli İsmail Bey’e ulaşır. İsmail Bey Gümülcine Cemaati Reisliği’ni ele geçirmiştir. Fuat Bey İsmail Beyle temasa geçer ve Cemaatin Osmanlı temsilcisi olur. Trakya’da görev yapacak müfrezeyi hazırlar. Müfrezeye Kafkas kökenli Ali Fetgeri ve kardeşi Hikmet Bey’de katılır.
Kırklareli Belediye Başkanı ve Yarbay Şükrü Naili Bey de silah ve mühimmat yardımı yapar. Müfreze Meriç Nehrini geçip Gümülcine yakınındaki ormanlık alana ulaşır. Bölge valiliğini Fransız General Charpy yapmaktadır. Fuat Bey kısa zamanda bölgede teşkilatlanır, kurulan müfrezler İskeçe nin doğusunu işgal eder. Bu sırada Yunan işgali başlamıştır.
Yunanlılar işgal ettikleri İskeçe’de her evin penceresinde siyah bayrak asılı buldular. Trakya Paşaeli Cemiyeti üyeleri Fransız desteğiyle bir yönetim kurmak isterler ama General Desparey bunlardan Yunan işgalini kolaylaştırmalarını ister. Fuat Bey bu konuda propaganda yapmak için Gümülcine’ye gelen heyeti bölgeden uzaklaştırır. Ve Mayıs 1920 günü Gümülcine’nin Himmetli Bucak merkezinde Batı Trakya Bağımsız Hükümeti’ni ilan edip, Yunanlılarla savaş halinde olduklarını ilan ederler. Geçici hükümet Peştreli Tevfik, Gümülcine Müftüsü Bekir Sıtkı, Edirneli Mahmut Nedim ve Hasan Tahsin, Sabri ve Mustafa Beylerden oluşuyordu. Silahlı kuvvetler kumandanlığına Fuat Balkan, yardımcılığına Fahri(Özdilek) getirilir.
Yunan kuvvetleri kısa zamanda Meriç Nehrine ulaşır. Hükümet üyeleri Bulgaristan, İtalya ve Edirne’ye giderek propagandaya başlarken müfrezeler Yunan kuvvetlerine baskın yapmaya başlar. Fuat Beyin akıncı müfrezeleri bölgede eylem yaparken Yunan kuvvetleri Edirne’yi aşar. Kolordu komutanı Cafer Paşa keşfe çıkmışken Yunanlılara esir düşer. Bunun üzerine başsız kalan 1.kolordu savaşmadan silahlarıyla beraber Bulgaristan’a sığınır ve enterne edilir. Bölgede akıncılarımızdan başka bir kuvvet kalmamıştır. Fuat Bey Bulgarların yardımıyla İstanbul’a gelir. Oradan Ankara’ya geçer. Burada, Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşalarla görüşür. Kendisine Yunan kuvvetlerini oyalama ve Anadolu’ya geçmesini önleme görevi verilir. Fuat Bey bin bir macerayla İstanbul üzerinden Bulgaristan’a ulaşır. İstanbul’da Muharip Grup Şefi Kurmay Albay Seyfi Beyle görüşüp Ankara’dan gelen talimatları iletir. Fuat Bey Sofya’ya gider. Bulgar siyasetinde ağırlığı olan Makedonya komitesiyle temasa geçer. Bulgar siyasetine hâkim olan Makedonyalılar Sırbistan, Romanya, Yunanistan ve Batı devletlerine öfkeliydiler. Bulgar Subaylar Cemiyeti de Fuat Bey’e yardıma karar verir. Bölgedeki Bulgar köylerinde yaşayanlar da Yunan işgali karşısında endişeleniyorlardı. Bölgede Türklere olumsuz bakan tek grup Balkan Savaşı’ndan sonra Doğu Trakya’dan Bulgaristan’a sürülen Bulgarlardı. Ancak bunlar da dağınık yerleştikleri için fazla bir ağırlığa sahip değillerdi. Fuat Bey’in komutasındaki çetelerin faaliyet göstereceği Meriç ile Struma arasındaki bölge 19binkm2 genişliğindeydi. Bölgede yaşayan 747bin nüfusun 120 bini Rum,110 bini Bulgar ve 500 bin Türk bulunuyordu. Az sayıda Yahudi, Arnavut ve Ulah vardı.
Fuat Bey Bulgar çetecilerle ittifak kurar, yardımcısı Bulgar Gürcikof ve Tane Nikolof’dur. Beraber üzerinde ”Trakya Trakyalılarındır.” yazılı bir bayrak hazırlarlar.
Bu beraberliğin sonunda Yunan ordusunda askerlik yapan binlerce Bulgar askerden kaçarak Bulgaristan’a gelir. Çeteler Dedeağaç’tan Karaağaç’a uzanan demiryolu ve telgraf hatlarında büyük zarar verirler. Yunanlılar askerden kaçan Bulgar askerlerinin ailelerini adalara sürmeye başlayınca bölgede yaşayan halk isyan noktasına gelir. Bunun üzerine Yunanlılar yöredeki Bulgar kökenli halkı Bulgaristan’a sürdüler.
Akıncı müfrezelerinde görev alanlar sıkı bir eğitimden geçiriliyordu. Yürüyüşler gece yapılıyor, müfreze mensupları tuvaletlerini gece yapmaya, içinden öksürmeye alıştırıyordu. Sigara içmek yasaktı. Ancak çukur içinde içebilirdi. Yürüyüşler tenha yollarda, emniyet tertibatı alınarak yapılırdı. Beş dakika yürünüp, yarım dakika durulurdu. Haberleşme için kuş sesi taklidi yapılırdı. Komutanın izni olmadan hiç kimse ateş açamazdı.
Fuat Beyin müfrezelerine gerekli patlayıcıları Şakir Zümre temin ediyordu. Fuat beyin Genel Kurmay’dan gemilerden sökülmüş seri atışlı iki top ister, toplar gelir. Toplar İstanbul’dan gizlice kaçırılıp, Bulgaristan üzerinden (11 Eylül 1921’de) Kırcaali’ye getirilir.
Akıncılar (11 Eylül 1921’de) Kule Burgaz-Karaağaç arasındaki tren geçerken uçururlar, telgraf hatlarını tahrip ederler. Aynı yılın ekim ayında Mesta-Karasu ve Drama arasındaki demiryolu ve karayolu köprüleri uçurulur. Bölgedeki yunan karayolları saldırıya uğrar. Havai fişekten bozma füzelerle köylere korku verilir.
Akıncılar tamir edilen demiryolu köprülerini tahribe, trenlere saldırmaya devam ederler. Yunanlıların işbirlikçi Türklerden oluşturdukları çeteler yok edilir. Akıncılar Ankara’nın verdiği görevi başarıyla yaparken Kurtuluş savaşımız başarıyla sonuçlanır. Mareşal Fevzi Çakmak müjdeyi telgrafla verir.
Akıncılar saldırılarına 1922 yılı kasım ve aralık ayında devam ederler. Bir yandan da Batı Trakya’nın bağımsızlığı için propagandaya devam ederler.
Yunan yenilgisinden sonra Batı Trakya’ya kaçan doğu Rumeli Rumları, asker kaçakları ve bozulmuş yunan kıtalarının Türk ve kalan Bulgar köylerine yaptıkları / yapacakları saldırılara karşı Akıncılar mücadeleye atıldılar. Yunan trenlerine, askeri kamplarına karşı saldırılarına devam ettiler. Türk köylerine yerleştirilen Yunan göçmenlerini korkutup uzaklaştırdılar. Bu sayede Türk köyleri çoğunluğu korudu. Erişemedikleri yerlerdeki köylere yerleştirilen Yunan göçmenler çoğunluğu sağladı ve zamanla Türkler köyleri boşaltıp gittiler.
Akıncılar Yunanları yıldırıp bir an önce barışı kabul etmesi için akınlarına devam ettiler. Trenler havaya uçuruldu, askeri birliklere saldırıldı, Gümülcine topa tutuldu.
Venizelos İngilizlerin verdiği yeni top ve silahlarla donatılan ve bölgeye konuşlandırılmış 6. tümene akıncıları temizlemesi için harekât emri verir. Savaşmak istemeyen askerler, bilhassa Bulgar kökenli beş binden fazla asker firar ederler. Yunan Koministleri savaş istemiyoruz diye gösteriler düzenler. Yunan hükümetinin ve Yunan kilisesinin çabaları sonuç vermez. Akıncılar Yunan birliklerine saldırılarını sürdürür. Bu sırada Bulgaristan’da cemiyeti ve Makedonya komitesi’nin düzenlediği Makedon göçmeni Bulgarlar ve bir kısmı askerler 9 Haziran 1923 yılında ihtilal yaparlar. Bulgar başbakanı Stemboliyski öldürülür.
Bu sırada Lozan antlaşması imzalanır. Fuat Bey Filibe’de İsmet İnönü’nün bulunduğu trene gizlice biner. Burada paşayla görüşür. Harekâta son vermesi için karar alınır. İsmi açığa çıkmamışlar silahlarıyla köylerine gönderilirler. Düşman tarafından bilinenler Trakya’ya geçerler ve Mareşal Fevzi Çakmak’ın emriyle Edirne ve Kırklareli’ne yerleştirilirler.
Akıncıların iki korumasıyla Batı Trakya’nın kırk köyünde yaşayan elli bin Bulgar köylü malları ve hayvanlarıyla kan kaybına uğramadan Bulgaristan’a geçer. Fuat Bey Filibe’ye geçer. Mübadeleye tabi tutulan Drama ve Serez bölgelerinde yaşayan dört köyden bin kişinin hayvanlarıyla Bulgaristan üzerinden Türkiye’ye ulaşmasını sağlar, Trakya’da silahlar susar.
Yaklaşık 600 yıl Türk hâkimiyetinde yaşayan Türk ve Müslümanların çoğunluğunu oluşturduğu bu bölge Yunanistan’a terk edilir. Yüz yılın başında %85’i Türk olan nüfus zamanla azınlığa düşer ve bölge bugünde sorun olmaya devam eder.
Kaynakça:
1)Trakya’da Milli Mücadele Tevfik Bıyıklıoğlu Ankara 1992
2) Makedonya Eşkiyalık Tarihi ve Son Osmanlı Yönetimi Tahsin Uzer Ankara 1999
3) Bir Komitecinin Anıları Fuat Balkan İstanbul
4 Batı Trakya’nın Dünü Bugünü Ümit Kurtuluş İstanbul 1973
5) Teşkilat-ı Mahsusa’dan Hacı Sami Bey
6) Ekrem Hayri Peker İstanbul 2012)
7) Türkiye Üzerine Tezler V.cilt Prof. Dr. Yalçın Küçük İstanbul
8) Sırlar -Yalçın Küçük İstanbul
9) Tarihte Girit ve Osmanlılar Dönemi N. Ahmet Benguoğlu İstanbul
10) Balkan Savaşı İbrahim Artunç İstanbul
11)Enver Paşa’nın Anıları (19-1908) Hazırlayan: Halil Erdoğan Cengiz İstanbul
Fuat Balkan
Türk asker ve kurtuluş savaşı döneminde Komita’dan Beşiktaş Jimnastik Kulübünün 1 numaralı üyesi ve başkanıdır. Osmanlı ordusunun bir subayı olarak Birinci Dünya Savaşında, Batı Trakya’da Bulgar Komitacıları ile Sırp ve Yunanlılara karşı mücadele etti. 1908 -1923 yılları arasından aralıksız olarak önemli ve gizli görevlerde bulunmuştur. Batı Trakya’da, Yunanlıların Anadolu’ya Sevk edecekleri kuvvetleri Rumeli’de oyalamakla görevlendirilmiştir.
Lozan Antlaşması’ndan sonra Mareşal Fevzi Çakmak kendisine takdirname göndermiş ve Sonsuz hizmetleri için kendisine Teşekkür etmiştir. TBMM’nde VI ve VII Dönem Edirne VIII Dönem Kocaeli Milletvekilliği yapan Fuat Balkan cepheden Meclise girenlere verilen Yeşil -Kırmızı Kurdeleli İstiklal Madalyası sahibidir.
1918-23, 1926-28 yılları ve 1930 -31 yılları arasında üç dönem Beşiktaş’ta Başkanlık yapmıştır. BJK kulüp sicilinde bir numaralı kurucu olarak yer almaktadır. Aynı zamanda 1903 yılında faaliyete başlayan Beşiktaş Kulübü Divan Kurulunun Üye listesinde de Bir numaralı üyedir.
Beşiktaş’ın kurucularından olan Fuat Balkan ve Mazhar Kazancı 31 Mart 1909’daki siyasi olaylardan sonra Edirne’den İstanbul’a geldiler. Siyasi olayların yatışmasının ardından başarılı bir Eskrimci ve Eskrim hocası olan Fuat Balkan ile başta güreş ve halter sporlarını yapan Mazhar Kazancı, Serencebey ‘de Jimnastik yapan gençleri topladı ve birlikte spor yapma fikrini onlara kabul ettirdi. Beşiktaş’ın ıhlamur semtindeki evinin altındaki yeri kulüp merkezi yaptı. Fuat Balkan’ın kendisi tarafından kaleme alınan anıları, ölümünden 38 yıl sonra Turgut Güneş tarafından Komitacı adıyla yayımlanmıştır.
Şakir Zümre
(D.1885 Varna – ölümü 16 Haziran 1966 )
Cumhuriyet döneminin ilk sanayicisi, İstiklal Savaşı’nın ilk Türk Özel Uçak Bombası fabrikasının kurucusu ve hukukçusudur.
İlköğrenimini Varna’da tamamlandıktan sonra Cenevre’ye gitti Lise Eğitiminden sonra 1908 yılında Cenevre’de hukuk fakültesinden mezun oldu.1. Dünya savaşı sırasında, Varna Türk milletvekili olarak Bulgar Parlamentosu’na 17 Türk temsilciden biri olarak girdi. Mareşal Fevzi Çakmak’ın yakın akrabası olan Şakir Zümre, aynı yıllarda Sofya’da Yarbay rütbesiyle Türk Askeri Ateşeliği görevinde bulunan Mustafa Kemal ile tanıştı ve yakın arkadaşlık kurdu. Kurtuluş Savaşı’na destek vermek üzere yurt dışından Anadolu’ya silah ve cephane gönderdiği gibi, savaş sanayisinde değerlendirilmek üzere Türkiye’ye usta ve teknisyen bulunmasında da yardımcı oldu. Bu üstün hizmetleri nedeniyle İstiklal Madalyası aldı. İstiklal Savaşı’ndan sonra Türkiye’ye dönen Şakir Zümre, Atatürk’ün onayıyla Türkiye’nin savunma sanayisinin ilk özel sektör fabrikasını kurdu. İlk üretimler Bulgaristan’dan getirilen yabancı teknik kadro ile yapılırken zamanla yetiştirilen Türk işçiler 1930’lu yıllarda Bulgar Teknisyenlerin yerini aldı. Türk Hava Kuvvetleri’nin ve Türk Kara Kuvvetleri’nin ihtiyacı olan ilk silah ve cephaneler , ilk deniz altı su bombaları Şakir Zümre Fabrikası’nda üretildi.
Şakir Zümre Fabrikası, yalnızca yurt içi ihtiyacı olan üretimle yetinmeyerek, 1937 yılında yurt dışına, hatta Yunanistan’a silah ve cephane ihraç etmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda ABD’nin yaptığı silah yardımı sebebiyle Şakir Zümre Fabrikaları, silah ve cephane üretimini terk ederek, Türkiye’de büyük isim yapacak olan Şakir Zümre Marka sobalarını üretmeye başlamıştır. Sanayicilere tanınan hakların geliştirilmesi amacıyla yapılan ve Türkiye’nin 2. büyük iktisat kongresi olan ‘1948 Türkiye İktisatı ‘ Kongresine katılanlar arasındadır. Şakir Zümre’nin 1970 ‘de ölümünden sonra faaliyetini ancak 4 yıl daha sürdürebilen fabrika 1974 yılında kapanmıştır.