Quantcast
Bursa Beg-Sarayı’nın Yapılış Târihi ve Orhan Gâzî Döneminde İnşâ Edilen İlk Bölümleri – Belgesel Tarih

Hakan YILMAZ
Hakan  YILMAZ
Bursa Beg-Sarayı’nın Yapılış Târihi ve Orhan Gâzî Döneminde İnşâ Edilen İlk Bölümleri
  • 31 Ocak 2021 Pazar
  • +
  • -
  • Hakan YILMAZ /

Loading

Yeni Kaynaklara Göre Bursa Beg-Sarayı’nın Yapılış Târihi ve Orhan Gâzî Döneminde İnşâ Edilen İlk Bölümleri[i]

Kuruluş dönemi Osmanlı mimarisi ve müessese ve medeniyet tarihini aydınlatabilecek nitelikte günümüze çok az sayıda çağdaş kaynak ve materyal ulaşabilmiştir. Bu soruna bağlı olarak, Osmanlılar’ın Yenişehir ve Bursa’da kurdukları ilk Osmanlı sarayları hakkında da birkaç bilgi kırıntısı dışında pek bir şey bilinmektedir.

Yenişehir Sarayı hakkında, sonraki asırlara ait kaynak ve belgelerde yapılan birkaç küçük atıf ve topografik birkaç kanıt dışında neredeyse hiçbir bilgi mevcut değildir. Osmanlı müverrihlerinden Âşık Paşa-zâde ve Neşrî’nin “Beg-sarayı” olarak adlandırdığı Bursa sarayı hakkında da şimdiye kadar hiçbir çağdaş kaynak ya da belge ele geçmemiş ve sonraki pâdişahlar tarafından yaptırılan ek binalarla zaman içinde iyice genişletilen sarayın Orhan Gâzî döneminde tasarlanan ilk şekli ve hangi bölümlerden meydana geldiği konusunda bugüne dek herhangi bir bilimsel araştırmaya yer verilmemiştir.

Bu makalede Osman Gâzî’nin Yenişehir’de kurduğu ilk saray hakkındaki veriler toplu bir şekilde incelendikten sonra, Orhan Gâzî’nin Bursa’da yaptırdığı Beg-sarayı hakkında günümüz araştırmacıları tarafından bilinmeyen çağdaş kaynaklardaki kayıtlar ilk kez gündeme getirilerek, bu tam teşekküllü ilk Osmanlı sarayının yapılış tarihine ilişkin yeni tespitlere ve inşâ edilen ilk bölümleri hakkında ayrıntılı tasvirlere yer verilecektir.

Osman Gâzî’yi Yenişehir’deki tahtgâhında, nökerlerinden Akça Koca ve Konur Alp’le bir arada gösteren bir resim. Ârif Paşa, Osmanlılar’da Resmî Kıyâfetler, nr.: 1.

Osman Gâzî’nin Yenişehir’de Kurduğu İlk Osmanlı Sarayı:

Osman Gâzî’nin, 700/1300 yılı civârında Bursa yakınlarında Yenişehir’i kurduğu zaman burada küçük bir saray inşâ ettirdiği tarihî ve topografik delillerden açıkça anlaşılmaktadır. Osmanlı müverrihlerinden ‘Âşık Paşa-zâde, Orhan Gâzî’nin imamı İshak Fakih’in gözlemlerine dayanarak, Osman Gâzî’nin Yenişehir’i kurunca burayı kendisine karar yeri edindiğine işâret eder[1]; yine onun çağdaşı olan Mehmed Neşrî de kroniğinde Sultan Osman’ın burayı beyliğinin “taḫtgāh”ı hâline getirdiğini söyler[2]. Kroniklerde yer alan bu gibi ifâdelerle müverrihlerin, aslında Osmanlı Devleti’nin Yenişehir’de inşâ edilen ilk Osmanlı sarayının varlığına işâret etmiş oldukları, bölgede yer alan topografik ve toponomik veriler doğrultusunda kesin olarak ortaya çıkmaktadır.

Nitekim Yenişehir’de bulunan Saray hamamı, bu saraydan günümüze intikâl etmiş yegâne ve en önemli topografik delil olduğu gibi[3]; buraya çok yakın noktada bulunan bir mevkiinin asırlardır Saray-önü adını taşıyor olması[4] ve Matrakçı Nasuh’un 1533 yılı civârında Beyān-ı Menāzil-i Sefer-i ʿIrāḳeyn adlı eserinde çizdiği Yenişehir minyatürüne saray kalıntılarını açıkça yansıtması[5], Osmanlı Devleti’nin kurucu hükümdarının inşâ ettirdiği ilk sarayının Yeni-şehir Sarayı olduğunu kesinleştirmektedir.

Matrakçı Nasuh tarafından 1533 yılı civârında çizilen Yenişehir minyatüründe Saray kalıntıları ve Saray hamamı. Beyān-ı Menāzil-i Sefer-i ʿIrāḳeyn, İÜ Ktp. TY, nr.: 5964, vr. 14b.

700/1300 târihinde Yenişehir’in kuruluşu sırasında yapıldığında şüphe olmayan bu ilk Osmanlı sarayı, Orhan Gâzî’nin Bursa’yı fethine kadar 20 yılı aşkın bir süre Osmanlı Uç Sultanlığı’nın idâre merkezi olmuş; fetihten sonra iç kalede Beg-sarayı’nın inşâ edilişinden ve devlet merkezinin Bursa’ya nakledilişinden sonra ise çabucak önemini yitirerek harâbeye dönmüş ve varlığı neredeyse tamâmen unutulmuştur.

Osman Gâzî’nin Yenişehir’deki sarayını, inşâ edilişinden iki buçuk asrı aşkın bir süre sonra görmüş olan Bursa’lı şâir Rahmî Çelebi (ö. 975/1567), 970/1562-63’ten sonra müderris olduğu dönemde Yenişehir hakkında yazdığı Şehrēngīz-i Yeñi-şehr adlı eserinde sarayın kendi zamanındaki durumunu şöyle tasvir etmiştir:

“Naẓar eyleñ ol Eyvān-ı nigūne              Olupdur ṭāḳ-ı Kisrī’den nümūne

Baṣub baġrına ʿāşıḳ gibi ṭaşı                  Aḳar gözden kesilmez ḳanlı yaşı

Başından ayaġa dek göz göz olmış        Ve-lī her bir gözi yaş-ile ṭolmış

Göz açub niçe yirden şöyle bī-cān          Diler kim eyleye ol şehri seyrān

Ya bir örendürür kim anda ṭurmış          Zemīne niçe yirden pençe urmış

Çözülmiş ḥalḳasından ḳaldurub ser        Göz ne irişmesün dir şehri gözler

| Civārında var bir cāmiʿ-i pāk               Olupdur ḳubbesi mānend-i eflāk

Mücellā ṣaḥn-ı pāki cümle mermer        Bir dilber gibi raʿnā vü ḫōş-ter

Sütūn üstinde ṭāḳ-ı ʿanber-ekīn              Olub ebrū-yı ḫūbān gibi pür-çīn

Baş egmez miḥver-i ḥırfe sütūnı             İrişmiş ʿarşa her ṭāḳ-ı nigūnı…”[6]

Rahmî Çelebi’nin bu dizeleri, Yenişehir Sarayı’nın vaktiyle görkemli bir yapıya sahipken XVI. yüzyılın ortalarında tamamen harap bir hâle geldiğini, duvarlarının açılan gediklerden göz göz olduğunu, yıkılan odaları içine taşların dolduğunu ve sulama kanallarının bozulması nedeniyle duvar deliklerinden suların akıp durduğunu mükemmel bir teşbihle gözler önüne sermiştir. Sarayın durumunu yakından görmüş olan müellif, ilâveten ana binânın yanında bir de ören yeri bulunduğunu, ancak tıpkı saray binâsı gibi, yaşadığı asırda onun da altı üstüne dönmüşçesine yıkık ve perişan bir hâlde olduğunu haber vermiştir.

Şemseddîn Sâmî Ḳāmūsü’l-Aʿlām’ında XX. yüzyıl başlarında Osman Gâzî’nin sarayının harâbelerinin hâlâ mevcut olduğunu bir görgü şâhidi olarak bize bildirmiştir[7]. Onun bu izlenimi, yukarıda sözünü ettiğimiz Hamam hâriç olmak üzere[8], sarayın aslını teşkil eden binâların beş yüz yıla yakın bir süre harap hâlde kaldığını göstermektedir.

Osmanlı Beyliği’nin Bursa’nın fethinden sonra, öncekine nisbetle daha faklı bir büyüme, gelişme ve devletleşme süreci içerisine girdiği devrin kaynak ve belgelerine yansıyan bazı kayıtlardan anlaşılmaktadır. Bu büyüme ve gelişme sürecinin söz konusu materyallerde işâret edilen en önemli delili; Orhan Gâzî’nin Bursa’yı fethettikten hemen sonra Bursa kalesi içinde, bugün Tophâne adıyla anılan mevkiide tam teşekküllü bir saray inşâ ettirmiş olmasıdır. Osmanlı Devleti’nin saray teşkilâtı ve ilk bürokratik devlet sisteminin teşekkülü bu sarayın inşâsı sâyesinde ortaya çıkacaktır.

Osman Gâzî’nin Yenişehir saray hamamının elli yıl önceki görünümü. E. H. Ayverdi, Osmanlı Mîmârîsinin İlk Devri, I, 16.

Bursa’nın Gerçek Fetih Târihi Meselesi:

Bursa Beg-sarayı’nın Bursa’nın fethinden sonra yapıldığı bilinmekle birlikte, kaynak yetersizliği ve özellikle çağdaş kaynakların yokluğu nedeniyle, tam olarak hangi tarihte inşâ edildiği çözümlenememiştir. Şu kadar var ki, Bursa’nın fethi konusunda da Osmanlı müverrihlerinin çelişkili tarihler vermeleri, ister istemez öncelikle Bursa’nın fetih tarihi konusunu aydınlatma zarûretini gündeme getirmektedir.

Büyük çoğunluğu XV. yüzyılın ortalarında ve ikinci yarısında yazımış olan ilk Osmanlı kroniklerinde, Osmanlılar’ın Bizans’tan aldıkları ilk büyük şehir olan Bursa’nın hangi yıl fethedildiği konusunda birbirinden oldukça farklı tarihlere işaret edildiği görülür. En eskisi Bursa’nın fethinden bir buçuk asır sonra yazılmış olan bu kronikler, Bursa’nın fethi hakkında 1310 ilâ 1327 yılları arasında değişen çok farklı tarihlere yer vermişlerdir[9]. Bunlar arasında yalnız, tenkidî tarihçilik anlayışı ve rivâyetleri seçmedeki titiz yaklaşımı ile dikkati çeken en güvenilir Osmanlı müverrihi olduğunu bildiğimiz Mehmed Neşrî, Kitāb-ı Cihān-nümā’sında diğerlerinden farklı olarak 722/1322 târihini verir ve hattâ: “Burūsa’nuñ fetḥi bu tārīḫden idügine hiç nizāʿ yoḳdur.” diyerek[10] doğruluğunu da kesin bir dille te’yid eder.

Bursa Beg-sarayı’nın 1834 yılındaki durumunu gösteren Charles Texier’in Seyahatnâme’sindeki gravür.

Orhan Gâzî’nin beylik topraklarını 732/1332 yılında gezmiş olan ünlü Tanca’lı seyyah İbn Battuta’nın, Seyāḥat-nāme’sine: ووالده هو الذي استفتح مدينة برصا من ايدي الروم وقبره بمسجدها “Onun (Orhan’ın) babası Rūm’un elinden Burṣa şehrini fetḥetmiş, ḳabri oradaki bir mesciddedir.” şeklinde düştüğü kayıttan[11] Bursa’nın Osman Gâzî hayatta iken fethedildiğini kat’î olarak tespit edebilmekteyiz. Nitekim gerek Eylül 1323 tarihli Asporça Hâtûn vakfiyesinde Osman Gâzî’nin gelinine vakfettiği yerler arasında bulunan “Balıḳlı çiftlük” mezra‘asının “Bursa kazâsı” sınırları içinde gösterilmesi[12]; gerekse varlığına ve tarihî önemine daha önce bir makalemizde ve tebliğde[13] işâret ettiğimiz, 1324 yılı Haziran’ında Orhan Gâzî’yi Bursa’da ziyaret eden Seyyid Kâsım el-Bağdâdî’nin (ö. 750/1350), Arapça Seyāḥat-nāme’sinde Sultan Orhan’ın Bursa’yı وأخذها من يد الكفار بسنتين “Kâfirlerin elinden alalı henüz iki yıl olduğunu” açıkça belirtmesi[14], Bursa’nın gerçekten 722/1322 yılı ortalarında fethedildiğini göstermekte ve Neşrî’nin yukarıda verdiği bilgiyi tarihî açıdan kesinleştirmektedir[15].

1324 yılı Haziran-Aralık ayları arasında Bursa Beg-sarayı’nda kalmış olan Seyyid Kâsım el-Bağdâdî’nin (ö. 1350) saraya ilişkin izlenimlerini aktardığı satırlar. Seyāḥat-nāme, Rulo nüsha, st. 146-157.

Bursa Beg Sarayı’nın Yapılış Tarihine İlişkin Yeni Tespitler:

Beg sarayı’nın Bursa’nın fethinden sonra, kale içindeki Bithynler’den Romalılar’a intikâl eden eski Tekfur sarayının üzerine inşâ edildiği bilinmekle birlikte, kesin olarak hangi tarihte tamamlandığı, iç ve dış dizaynının ne şekilde sağlandığı ve özellikle ilk plânda içerisinde hangi bölüm ve birimlerin yer aldığı bilinmediği gibi; bu konuda Osmanlı müverrihleri arasında yalnız Âşık Paşa-zâde ve Neşrî’nin yaptığı bâzı atıflar da çağdaş hiçbir yazılı kaynak tarafından te’yid edilememiştir.

Şimdi bu konu üzerine eğilerek, Orhan Gazi’nin Bursa Beg Sarayı’nı hangi tarihte inşâ ettirdiğini ve şimdiye kadar tam olarak bilinmeyen ya da dikkati çekmeyen fiziksel özelliklerini tespit etmeye çalışacağız.

Celâl-zâde Salih Çelebi, günümüze TOEM Arşivi’nden intikâl etmiş bir mikrofilmi ulaşan Ḥadīḳatü’s-Selāṭīn adlı eserinde, Orhan Gâzî’nin biyografisini verirken Menāḳıb-ı Orḫānī adını taşıyan çok eski bir kronikten[16] Sultan Orhan’ın vasıfları ve Bursa’daki sarayının inşâ ediliş zamanına ışık tutan şu cümleleri nakletmiştir:

“Menāḳıb-ı Orḫānī’de meẕkūrdur ki;

Bu dārü’l-fenāda seksen yıl ʿömr devrānı sürdi, …Bu heştād sāl ʿömr içinde eks̱eriyā kār u bārı fī sebīli’llāh cihād idi. Ne ġazā ʿibādetinde taḳṣīr iderdi ve ne sāyir ʿibādātda; hemīşe muʿtādı evāmir-i Ḥaḳḳ’a inḳıyād ve ʿibādına şefḳat ü merḥamet ve vidād-ile ʿadl ü dād idi. …Tamām ḳırḳ bir yıl dergāhında kös-i salṭanat dögüldi.”[17]

Orhan Gâzî’nin monografisini içeren bu eski kronikte verilen bilgilerin tarihî açıdan tenkidi, Bursa Beg-sarayı’nın inşâ tarihi hakkında bizlere ilk kez yegâne nitelikte tespitlere ulaşabilme imkânı vermektedir. Orhan Gâzî’nin 1362 Mart’ında (Cemâziye’l-evvel/763) bir vebâ salgını sırasında öldüğü, çağdaş bir Eratna takvimi ile bir Bizans kısa kroniğinde yer alan kayıtlardan tespit edilebilir[18]. İşte onun en geç bu yılın sonunda yazılmış olması gereken kayıp monografisinde “tamām ḳırḳ bir yıl dergāhında kös-i salṭanat dögüldü”ğünün belirtilmesi; ölüm tarihi olan 763’ten, sarayında saltanat kösünün çalındığı 41 yıl çıkarıldığında bize 722/1322 yılını verir ki, bu önemli kayıt, Orhan Gâzî’nin Beg Sarayı’nı Bursa’yı fethettiği 722/1322 yılının ikinci yarısında tamamladığını ve “Orhan tablı” adıyla meşhur olan saltanat kösünün de sarayda bu tarihten itibaren çalınmaya başlandığını gösterir.

Orhan Gâzî’yi Beg-sarayı’ndaki taht odasında, çektiği bir oku Kalo-Ioannes’e hediye ederken gösteren minyatür. Seyyid Lokman, Ḥüner-nāme, I, TSMK, Hazîne, nr.: 1523, vr. 72a.

Dolayısıyla Bağdâdî’nin yukarıdaki kaydı ve yine çağdaş bir kaynak olan Menāḳıb-ı Orḫānī’deki bu satırlara dayanarak, Orhan Gâzî’nin Bursa kalesi içinde inşâ ettirdiği sarayının en geç 722/1322 yılı sonlarında tamamlandığını söylemek mümkündür.

Bursa Sarayı’nın Fiziksel Özellikleri ve Orhan Gâzî Döneminde İnşâ Edilen İlk Bölümleri:

Orhan Gâzî’nin Bursa’da, Kaleiçi’nde inşâ ettirdiği Beg-sarayı’nın bugüne kadar ne şekilde inşâ edildiği ve nasıl bir görünüm arzettiği bilinmemekle birlikte[19], hâl-i hazırda iç kale duvarları ve saray bina kalıntılarının hâlâ mevcut olduğu 1278/1861’de Subhi Bey tarafından çizilen Bursa haritasından anlaşıldığına göre; saray 17 kule ile çevrelenmiş kale duvarları[20], 150 x 110 m. ölçülerinde dikdörtgen plânlı bir ana bina, bir sancak burcu, cephanelik, yuvarlak bir havuz ve etrafını çevreleyen bahçelerden meydana gelmekteydi. Bithynler’den Romalılar’a, Romalılar’dan Bizans’a geçen saray, fetihten önce son olarak Osmanlı kroniklerinde “Barsak” adıyla anılan Bursa tekfurunun oturduğu, bugün “Tophâne” adıyla anılan bölgede kurulmuştu ki, bu alan Bursa Şehâdet Câmii’nin tam karşısına denk düşmekte; vaktiyle Sultan Orhan’ın buraya çok yakın bir noktada “Orhan Câmii” adıyla anılan bir camii inşâ ettirdiği bilinmektedir.

Orhan Gâzî’nin Beg-sarayını yaptırdığı ilk yıllara ilişkin çağdaş kaynaklar yok denecek kadar azdır. 1330’lu yıllarda Orhan Gâzî vesilesiyle Bursa’dan söz eden, hatta onu “Bursa ḥākimi” olarak tavsif eden Şihâbüddîn el-Ömerî ve yine bu târihten 2 yıl sonra şehre gelip onu “Bursa sulṭānı” diye vasıflandırarak; Bursa’nın kaplıcasından akarsularına, çarşılarından geniş caddelerine ve Ahî tekkelerine varıncaya kadar geniş tasvirlere yer veren İbn Battuta, Orhan Gâzî ile bir kez olsun karşılaşamadıkları ve eserlerinde tamâmen farklı konulara odaklandıkları için, onun burada inşâ ettirdiği Saltanat sarayından hiç söz etmezler. Beg-sarayı’nın inşâ tarihi hakkında olduğu gibi, fiziksel özelliklerine ilişkin yegâne çağdaş izlenimler de yine, yukarıda Orhan Gâzî’yi bu iki seyyahtan çok daha önceki bir tarihte ziyaret ettiğine işaret ettiğimiz sûfî seyyah Seyyid Kâsım el-Bağdâdî’den gelmektedir.

1324 yılı Haziran ayı gibi oldukça erken bir tarihte Bursa’ya gelmiş olan Bağdâdî, Seyāḥat-nāme’sinde Orhan Gâzî’nin fetihten sonra inşâ ettirdiği, ancak bugüne kadar mimârî dönüşümünün ne şekilde gerçekleştiği tespit edilemeyen, faaliyete geçirilen ilk birimleri ve özellikleri hakkında hiçbir şey bilinmeyen, sadece geç dönemde çizilmiş bâzı gravürleri ve kalıntılarına dayanılarak üzerinde farklı tahminler yürütülen “Beg-sarayı”nın mimarî yapısı ve fiziksel özellikleri hakkında da, sarayı bizzat içine girerek yerinde gözlemlemiş bir göz tanığı olarak oldukça ayrıntılı betimlemelere yer vermiştir.

Ünlü Osmanlı müverrihlerinden Âşık Paşa-zâde ve Neşrî’nin, kroniklerinde “Beg sarayı” diye adlandırdıkları[21] Orhan Gâzî’nin Bursa’daki sarayının fizikî yapısı ve mimarî özellikleri hakkında Evliyâ Çelebi’nin XVII. yüzyıla, 1834’te buraya gelen Charles Texier’in ise XIX. yüzyıla ait gözlemlerinin tenkidi, ilk plânda birbiriyle tamamen çelişkili bir görüntü vermektedir. Evliyâ Çelebi Seyāḥat-nāme’sinde yaşadığı yüzyılda, sarayın dar ve sıkışık bir alan üzerine inşâ edildiği için önünde bahçesi olmadığını söylerken[22], Texier bir asır sonrasına ait gezi notlarında sarayın yıkıntıları arasına girip dolaştığını, mevcut binanın ön tarafında geniş bir bahçe, avlusu içinde bir ana bina bulunduğunu; sarayın bu kısımlarla, bahçe içerisinde yer alan bâzı köşklerden oluştuğunu belirtmekteydi[23].

İşte Orhan Gâzî’yi sarayında ilk inşâ ettirdiği yıllarda ziyâret eden ve kısmen onun fiziksel bâzı özelliklerine de işâret eden tek görgü şâhidi olan Seyyid Kâsım el-Bağdâdî, ziyâreti sırasında kaleme aldığı notlarında; Orhan Gâzî’nin Bursa’daki sarayı ve içindeki müştemilâtının 724/1324 yılı ortalarındaki durumu hakkında, oldukça önemli noktalara ışık tutan şu bilgileri vermiştir:

فلما بلغ خبر ذهابى اليه هجم من على كرسي السلطنة واقبل وتوجه الي اعزازاً واكراماً لاداء حق اجدادى وصادفنا عرصهٔ سرير السلطنة ، فقبلنا الرأس واليد بعضاً من بعضٍ وذهبنا معاً الي كرسي السلطنة ، فقال لى : قدم اليه … والسلطان اورخان فى ديوان السلطنة وحيداً ووزير الأعظم ابراهيم پاشا وشيخ الاسلام قاﺋمين خلف الباب فى تلك الوقت .

“(Sulṭān Orḫān) kendisine geliş ḫaberim ulaşınca salṭanat tahtından ileri atılıp hemen beni karşıladı; ecdādımın ḥaḳḳına riʿāyet için bana ʿizzet ü ikrāmda bulundu. Salṭanat sarayının avlusunda karşılaştık, baş ve el ile kimimiz kimimizle selâmlaştık. Berâberce salṭanat tahtının bulunduğu yere doğru yürüdük. Bana: ‘Buyurun, ona çıkın!’ dedi. …Sulṭān Orḫān salṭanat dīvānında tek başına bulunuyordu. Bu esnâda Vezīrü’l-aʿẓam İbrāhīm Paşa ve Şeyḫü’l-İslām ise kapının arkasında, ayakta duruyorlardı[24].”

Seyyid Kâsım el-Bağdâdî, Orhan Gâzî’nin Bursa’da inşâ ettirdiği “Beg-sarayı”nı burada açık bir biçimde سرير السلطنة = “Salṭanat sarayı” olarak tavsif etmiş ve daha sonra عرصه “῾Arṣa” tâbirini kullanarak, önünde bir dış avlu ve bahçenin bulunduğunu, Sultan Orhan ve yanındaki devlet erkânı ile ilk kez bu avluda buluştuğunu açıkça belirtmiştir[25]. O, huzûruna çıktığı Sultan Orhan’ın kendisini كرسي السلطنة “Salṭanat tahtı”na götürüp ona oturmasını teklif ettiğini söyleyerek, sarayda Sultân’a mahsus bir “Taht odası”nın bulunduğuna dair önemli bir ipucu verdiği gibi; ديوان السلطنة “Salṭanat Dīvānı”nda onunla görüştüğünü ifâde edip, o sırada: ووزير الأعظم ابراهيم پاشا وشيخ الاسلام قاﺋمين خلف الباب “Vezīrü’l-aʿẓam İbrāhīm Paşa ile Şeyḫü’l-İslām’ın kapının arkasında, ayakta durduklarını” belirtmek suretiyle, Rebî‘u’l-âhir 749/Haziran 1348 târihli Lâla Şâhîn Paşa Vakfiyesi[26] ve Âşık Paşa-zâde’nin eserinde verilen bilgileri doğrulayacak şekilde, çağdaş bir göz tanığı olarak 1324’te sarayın içinde bir Dîvân-ı Hümâyûn dairesinin de var olduğuna işâret etmiştir.

Bursa/İç kalede yer alan Beg-sarayı’ndaki bahçe, kasır ve binaların 1861’de Subhi Bey tarafından çizilmiş olan plânı.

Bu sarayda bir “Harem” dâiresinin de mevcut bulunduğu, Seyyid Kâsım’ın Bursa ziyaretinden 3 ay önce, Mart 1324’te Tavâşî Şerefü’d-dîn Mukbil adına tanzim edilen Mekece Vakfiyesi ve Şa‘bân 761/Haziran 1360 tarihli İznik Hacı Karaoğlan Zâviyesi Vakfiyesi’nden anlaşılmaktadır. İlk vakfiyede Sultan Orhan’ın Mekece ve çevresini verdiği Şerefü’d-dîn Mukbil’in taşıdığı طواشى “Ṭavāşī” unvânı[27] Harem ağalarına mahsus bir unvan olduğu gibi; diğer vakfiyenin şâhidleri arasında altıncı sırada adı geçen: اورنقوش خادم “İvranḳōş-ı Ḫādım”ın varlığı ise[28], Şerefü’d-dîn’den 36 yıl sonra sarayda “Vrankos” adında Sırp ya da Macar asıllı hıristiyan bir Harem ağasının mevcut olduğunu göstermektedir.

Beg Sarayı’nın Orhan Gâzî döneminde mevcut olan diğer birimleri, onun saltanatı zamânında düzenlenmiş vakfiyelerdeki diğer kayıtlardan tespit edilebilir. Nitekim 1348 Haziran’ında düzenlenen Lâla Şâhîn Paşa Vakfiyesi’nin sonunda, şâhidlerden üçüncüsü olan: عمر بن عبد الله الحازين “ʿÖmer bin ʿAbdu’llāh el-Ḥāzīn”in adına eklenen الحازين “el-Ḥāzīn” unvânı[29], bu târihte sarayda bir Hazîne Odası bulunduğunun ve adı geçen Abdullah oğlu Ömer’in Orhan Gâzî’nin saray hazînedârı olduğunun bir delilidir[30]. Yine vakfiyede altıncı şâhid olarak ismi kaydedilen: محمد بن احمد الٳمام “Muḥammed bin Aḥmed el-İmām”ın[31] ise Saray mescidinin[32] imamı olduğu tahmin edilebilir.

Yukarıda Menāḳıb-ı Orḫānī’den nakledilen parçada, Orhan Gâzî’nin sarayında 1322’den beri Saltanat kösü vurulduğuna işâret edilmesi ve “Orḫān ṭablı” adıyla anılan bu büyük saltanat davulunun o dönemde gazâlarda da çalındığının bilinmesi[33]; Beg Sarayı’nın ilk kurulduğu anlardan itibâren burada bir Ṭabl-ḫāne/Mehter-ḫāne odasının da var olduğunun açık bir göstergesidir.

1354 yılı mart ayında meydana gelen Marmara depreminde Orhan Gâzî Türkmenleri’ne esir düşen Hıristiyan din adamı Gregory Palamas’ın, ciğerlerinden hasta olan Orhan Gâzî’nin doktoru olarak, yanında Ermeni asıllı meşhur hekim Taronites (Ταρωνείτης)’in de hazır bulunduğunu belirtmesi[34], bu tarihlerde sarayın içinde bir Hekim-hâne (Tabip odası)nın da mevcut olduğuna delil kabul edilebilir.

Haziran 1360 tarihli İznik Hacı Karaoğlan Zâviyesi Vakfiyesi’nin sonunda, yine şâhidler arasında, beşinci sırada saray aşçıbaşısı: الياس المطبخى “İlyās el-matbaḫī”nin adı geçmekte[35] ve bu kayıt, saray mutfağının Orhan Gâzî devrinde de sonraki asırlarda olduğu gibi “Ṭabḫ-ḫāne” ya da “Matbaḫ-ḫāne” adını taşıdığını gözler önüne sermektedir.

Vakfiyenin şâhidlerinden sekizincisi olan: سگبان قره جه “Segbān Ḳaraca”nın ise, sarayda Sultân’ın av köpeklerinin beslendiği ve yetiştirildiği çiftliğin sorumlusu olarak belgede adının geçtiği dikkati çekmektedir[36].

Murad Hüdâvendigâr’ın 787/1385 tarihli vakfiyesinin şâhidlerinden otuzaltıncısının حاجى پولاد بن امير آخور “Ḥacı Pōlād bin Emīr-i Aḫūr” olması[37]; bu tarihten önce sarayda pâdişâha mahsus Has ahırların da mevcut bulunduğuna işâret etmektedir. At ahırlarının sarayların vazgeçilmez bölümlerinden biri olduğu ve adı geçen şâhidin Emīr-i Aḫūr’un oğlu olduğu dikkate alınırsa, bu kısmın da saray içerisinde Orhan Gâzî zamanından beri yerleşik bulunduğu düşünülebilir.

Tüm bunlara ilâveten; Osman Gâzî’nin küçük hacmine rağmen Yenişehir’deki sarayına bile bir hamam yaptırmış olması, ayrıca Orhan Gâzî’nin Bursa ve İznik’i fethettikten sonra buralarda hamam inşâsına büyük özen göstermesi, daha inşâ ettirdiği ilk sıralarda onun sarayında bir hamam da inşâ ettirmiş olması gerektiğinin yeterli delilini vermektedir.

Orhan Gâzî asrından kalma bu çağdaş kaynak, kanıt ve belgelerden hareketle; Bithynler’den Romalılar’a ve son olarak Sultan Orhan’a intikâl eden Bursa sarayının, tam teşekkülü bir Osmanlı sarayına dönüştürüldüğü 1322 yılından, Sultân’ın vefat ettiği 763/1362 Mart ayına kadarki 41 yıllık süreçte başlıca şu birimlerden oluştuğunu söylemek mümkündür:

Orhan Gâzî Döneminde (1324-1362) Bursa/Beg-Sarayı’nın Mevcut Bölümleri
Birim:Atıf Yapılan Hicrî Târih/ler:Milâdî Târih/ler:
İç AvluReceb 724 / Muharrem 725Haziran / Aralık 1324
Taht OdasıReceb 724 / Muharrem 725Haziran / Aralık 1324
Saltanat DîvânıReceb 724/ Rebî‘u’l-evvel 749Haziran 1324 / 1348
Hazîne OdasıRebî‘u’l-evvel 749Haziran 1348
Harem DairesiRebî‘u’l-evvel 724/Şa‘bân 761Mart 1324 / Haziran 1360
Saray MescidiRebî‘u’l-evvel 749Haziran 1348
Hekim-hâne (Tabip Odası)Mart / Temmuz 1354
Matbah-hâne (Saray Mutfağı)Şa‘bân 761Haziran 1360
Tabl-hâne (Mehter-hâne)722 sonrası1322’den sonra
Sekban ÇiftliğiŞa‘bân 761Haziran 1360
Has AhırlarCemâziye’l-evvel 787Temmuz 1385
Saray Hamamı722 sonrası1322’den sonra

Bu tablo, Osman Gâzî’nin ölümünden 1,5 yıl önce, 1322 yılı gibi erken bir tarihte Bursa’da Orhan Gâzî tarafından inşâ ettirilen ikinci Osmanlı sarayı olan Beg-Sarayı’nın, küçük bir alan üzerine de olsa, tam teşekküllü bir saray özelliklerine sâhip ve sonraki asırların gelişmiş saray husûsiyetlerinin neredeyse hepsini bünyesinde toplayacak bir tarzda inşâ edildiğini göstermektedir.

Beg-sarayı ana giriş kapısının 1847 yılında Fransız bir ressam tarafından çizilmiş olan resmi.

Seyyid Kâsım el-Bağdâdî’nin yukarıda aktardığımız parçada, Sultân Orhân’ın cülûs yılı olan 1324 yılı sonlarında “Vezīr-i aʿẓam”ı ile birlikte bir “Şeyḫü’l-İslām”ı da olduğunu, hattâ Saltanat Dîvânı’nda sohbet ettkileri sırada her ikisinin de Dîvân-ı Hümâyûn dairesinin kapısının arkasında durduklarını haber vermesi, ilk Osmanlı saray bürokrasisinin teşekkül tarihini tespit konusunda da bilimsel açıdan büyük bir önem arz etmektedir.

Bursa Sarayının, Orhan Gâzî’nin Ölümünden Günümüze Kadar Geçirdiği Târihî Değişim ve Dönüşüm: 

Osman Gâzî’nin Yenişehir’deki sarayından sonra, Osmanlılar’ın geniş bir formatta inşâ ettikleri saltanat saraylarının ilki olduğu için Beg-sarayı Murâd Hüdâvendigâr döneminde de önemini korumaya devam etmiş; bu sarayı kullandığını, hattâ içine gümüşten bir havuz dahi yaptırdığını çağdaşı kaynaklardan öğrendiğimiz Yıldırım Bâyezîd döneminde, siyâsî hâkimiyet mücâdelelerinde Bursa’nın ön plâna çıktığı Fetret ve Çelebi Sultan Mehmed devirlerinde, hattâ saltanattan ferâgatinde itikâf için Bursa’ya çekildiğini bildiğimiz II. Murad döneminde de eski önem ve değerinden bir şey kaybetmemiştir. Evliyâ Çelebi Seyāḥat-nāme’sinde: “Tā Ebū’l-Fetḥ Sulṭān Muḥammed Ḫān’a gelince pādişāhlaruñ sarāyı bu idi.” diyerek[38], sarayın 1322’de Orhan Gâzî tarafından inşâ ettirilişinden XV. yüzyılın ortalarına kadar aktif bir şekilde kullanılmaya devam ettiğini bize bildirmektedir.

Dolayısıyla Bursa sarayı Osmanlı Devleti’nin tam teşekküllü olarak inşa edilmiş ilk sarayı olmasına karşın, Edirne Sarayı’nın inşâsı ile bir süre değerini korumaya devam etmişse de İstanbul’un fethinden sonra Topkapı Sarayı’nın yapımı ile büsbütün önemini yitirmiş ve âtıl bir hâlde yalnızlığa terkedilmiştir. Gerçekten de Fatih devrinden hemen sonra kaleme alınmış bazı eserlerde, sarayın daha II. Bâyezid döneminde metruk bir hâlde bırakılıp, tamir ve bakımının ihmâl edildiğine işaret eden kayıtların yer aldığı görülür.

Fâtih Sultan Mehmed ve II. Bâyezîd döneminlerini görmüş olan Âşık Paşa-zâde ve Neşrî, kroniklerinde Geyikli Baba’nın Orhan Gâzî’nin haberi olmadan Beg-sarayı’nın giriş kapısının iç tarafındaki avluya fidan dikmesi kıssasını aktardıktan sonra, XV. yüzyılın ikinci yarısında asırlık devâsâ bir ağaca dönüşen bu ağacın dallarının zamânının pâdişahları tarafından düzenli olarak budandığını haber vermişlerdir[39].

Nitekim Beg-sarayı’nın daha XVI. yüzyıl gibi erken bir tarihte devrin sultanlarının itibâr etmediği; bakımsız, harap ve içler acısı bir durumda kaldığı, asrın ünlü âlim ve şâirlerinden Bursa’lı Lâmi‘î Çelebi tarafından Şehrēngīz-i Burūsa’da, “Der-Medḥ-i Sarāy-ı bī-Hemtā-yı Sulṭānī” başlığı altında şöyle dile getirilmiştir:

“Sarāy-ı Şāh’ı nice eyleyem yād?      Ki ol ṣaḥn-ı şerīf ü cennet-ābād

Firāḳ-ı pādişāhdan oda yanmış        Serāpā dūd-ı miḥnetden boyanmış

Ḫarāb olmış dil-i ῾uşşāḳa beñzer     Yıḳılmış sīne᾿-i müştāḳa beñzer

Elemden çeşmeler her yaña gīryān   Dil-i ῾uşşāḳ gibi mürgānı nālān

Kemerler ḫasta-ḫāṭır ḥāle-girdār      Sütūnlar serv gibi vāle vü zār

Nücūm-āyīn ser-ā-ser cümle manẓer  Açub çeşmin ḳudüm-i Şāh’ı gözler

Felek-vār ol serālardan nişāne          Hemīn bir köşk var ῾arş-ı āşiyāne

Muḥīṭ ḥavżı gerdūn gibi dā᾿ir           Ulü’l-ebṣār eyler seyri ḥā᾿ir

Dıraḫşān ṭal῾atı sīmāya beñzer        Ṣafā-yı cismi sīm-i nāba beñzer

Beyāż çeşmdür ol ḥavż-ı pür-zīn       Bu rūşen ḳaṣr içinde ḳurretü’l-῾īn

Meẕheb-i tāḳ-ı bezm-ārāsı anuñ       Muṭallā ferş-i gerdūn-sāsı anuñ

Hüner gülgīn ṭutub itmiş hüner-kār  Derūnı gibi ṭāşın dāḫı zir-kār

Münbit ḥaṭṭları mihr-i zerandūd       Derūnı lāciverdden göñül dūd

Fuṣūṣ-ı ferşi ḳılmış encümī-reng       Felek ṣān naḳşınuñ ḫayrānı irteng

İdüb her kūşesinden çeşmeler cūş     Muḥīṭüñ cānını ḳılmışdı medhūş.”[40]

Lâmi‘î Çelebi’nin yukarıdaki dizeleri Beg-sarayı’nın fiziksel görünümü hakkında önemli ayrıntılara ışık tutmakta; ünlü şairin yaşadığı asırda yıkık ve perişan bir görüntü sergileyen sarayın, geniş bahçeleri arasında yüksek bir kasrın bulunduğunu, bu kasrın önünde görünümüne ihtişam katan, beyaz mermerden yapılmış fıskiyeli yuvarlak bir havuzun mevcut olduğunu, dış yüzeyinin üzerinde altın sarısı, altında ise lâcivert renkle bezenmiş süslemeler bulunduğunu ve her tarafını sarmış olan çeşmelerin, sulama kanallarının bozulması nedeniyle boşuna akıp durduğunu olağanüstü bir tasvirle ortaya koymaktadır.

IV. Mehmed’in 13 Ağutos 1659’da Bursa sarayını genişletmek için, ‘İsâ Beg mahallesindeki 15 ‘avârız hânesinin saray arazisine dâhil olunması emrini bildirmek üzere dönemin Bursa kadısına gönderdiği hüküm. Bursa Şerʿiyye Sicilleri, D. nr.: B.131, vr. 66b, sicil: 290.

Bursa sarayının Fâtih dönemine kadar mâmur bir saray olduğunu haber veren Evliyâ Çelebi, Seyāḥat-nāme’sinde Beg-sarayı’nın kendi yaşadığı dönemde kullanılmayıp âtıl halde bırakıldığını, yalnız içinde sakaların, binâ ustalarının ve bostancıların yer aldığını söyler[41]. Nitekim Bursa Şerʿiyye Sicilleri’nde yer alan bir kayıttan anlaşıldığına göre; henüz 910/1504 gibi erken bir tarihte, Beg-sarayı’nda sadece “Ḫayrü’d-dīn” adında bir Saray yetkilisi ve sarayın güvenliğini sağlamakla görevli az sayıda yeniçeri istihdam edilmekteydi. Sicil Defteri’ndeki söz konusu kayıtta: “Burūsa’da saraydār olan Ḫayrü’d-dīn bin ʿAbdu’llāh sarāyda ḫidmet iden yeñiçerileri ḫidmete yaramaduḳları ecilden ḳapuya gönderüb, şimdi üç nefer oġlān ister; ʿarż yazıla.” denilerek, kadıdan görevden alınan yeniçerilerin yerine 3 yeni askerin tâyini için arz göndermesi talep edilmiştir[42].

Beg-sarayı bu ıssız ve harâbe hâlini daha sonraki devirlerde de devâm ettirmiş; IV. Mehmed saltanatı zamanında saray alanını genişleterek, içine süslü dîvân-hâneler, hademe koğuşları gibi binalar ilâve ettirerek kısmen sarayın ihyâsına çalışmışsa da[43], yapılan bu gibi eklentiler saraya eski önem ve değerini kazandırmaya yetmemiştir. Sultan IV. Mehmed bu konuda 25 Zî’l-ka‘de 1069/14 Ağustos 1659 tarihinde Dârü’s-sa‘âde ağası Mehmed Ağa’ya gönderdiği bir Hatt-ı hümâyûnda, yenilenmiş olan sarayın Harem kapısı yönünde bulunan, vaktiyle Selçuk Hâtûn’un vakfettiği 3 odanın genişletme sırasında yıkılması nedeniyle, vakıf çalışanlarına kirâ bedeli olarak 15 akça bedelin ödenmesini emretmektedir[44]. Bu tarihten bir gün önce, 24 Zi’l-ka‘de 1069/13 Ağutos 1659 günü Bursa kadısına gönderdiği diğer bir hükümden anlaşıldığına göre; sıkışık halde kalan sarayın mevcut alanının genişletilebilmesi için ‘İsâ Beg ‘İmâreti mahallesindeki 30 avârız hânesinin de yarısı saray arazisine dahil edilmişti[45].

1082/1671’de yeni bir Ḫaṣ-oda, hamam, 6 ahır ve Serrāciyān-ı ḫāṣṣa odası inşâ edilerek tümüyle restore edilen sarayın bu tarihten sonra varlığı tamamen unutulmuş; zamanla iyice yıpranıp tahrip görerek yine büyük ölçüde yıkık ve perişan bir hâlde bırakılmıştır. 1675 yılında Bursa’yı ziyaret eden İngiliz seyyah Wheler Lubenau, bu tarihlerde harâbeye dönüşen Eski Saray binalarının tamamen terk edilmiş olduğunu, sonradan inşâ edilen binâların ise buğday öğütmek ve Topkapı Sarayı’na ekmek yapımı için kaliteli un elde etmek amacıyla kullanıldığını ifâde eder[46].

Beg Sarayı Cumhuriyet’in ilânından sonra Bursa’da kurulacak olan Jandarma Bölge Komutanlığı ve İl Jandarma Komutanlığı binalarına inşaat alanı olarak tahsis edilmiş ve buradaki mevcut kalıntıların üzerine orduevi inşâ edilmiştir.

2004-2008 yılları arasında gerçekleştirilen zemin araştırmaları sonrası ortaya atılan Beg Sarayı’nı yeniden ihyâ projesi kapsamında, 2014 yılı itibâriyle Tophane’de bulunan saray bölgesinde arkeolojik kazı çalışmaları başlatılmış olup, saray kalıntıları ile birlikte eski çağlara ait Bazilika ve zindanların da ortaya çıkarılmasına vesile olan bu kazı çalışmaları, sarayın kurulu olduğu alan ve çevresinde hâlâ devam etmektedir.

XIX. yüzyıl sonlarında Beg-sarayı kalıntıları.

Sonuç:

Orhan Gâzî döneminden kalma, şimdiye kadar gündeme getirilmeyen çağdaş kaynak ve belgeler, Osman Gâzî’nin Yenişehir’deki ilk sarayından sonra onun Bursa’da inşâ ettirdiği Beg-sarayı’nın, ilk kez Bursa’nın fethini müteâkiben 722/1322 yılı sonlarında inşâ edildiğini ve Orhan Gâzî’nin 41 yıllık saltanatı müddetince sarayın, -tam teşekküllü bir saltanat sarayı geleneğini yansıtacak şekilde-; İç avlu, Taht odası, Saltanat Dîvânı, Hazîne odası, Harem dairesi, Saray Mescidi, Hekim-hâne, Matbah-hâne, Tabl-hâne, Sekbân çiftliği, Has Ahırlar ve Saray hamamı gibi kısımlardan meydana geldiğini göstermektedir.

Bu tespitler, Osmanlılar’ın ilk büyük sarayı olan Beg-sarayı’nın Orhan Gâzî döneminde yapılan ilk şekli hakkında, yüzeysel de olsa bizlere iyi bir fikir verebilecek niteliktedir. Buna göre, şimdiye kadar hakkında neredeyse hiçbir şey bilinmeyen Bursa Sarayı’nın, daha bu devirde birimleri ve fiziksel özellikleri itibâriyle Edirne ve Topkapı saraylarından herhangi bir farkı olmadığı, henüz kurulurken her iki sarayın da inşâsına ilham verecek ve model teşkil edecek bir tarzda tasarlandığı sonucuna ulaşılabilir.

 

KAYNAKLAR

Arşiv Belgeleri:

  • Ankara Millî Ktp. Bursa Şer‘iyye Sicilleri, nr.: 4121, vr. 82-83.
  • BOA, MAD, nr.: 162/5.
  • Bursa Şerʿiyye Sicilleri, D. nr.: A.19.
  • Bursa Şerʿiyye Sicilleri, D. nr.: B.131.
  • İBB Atatürk Ktp. Yzm., Muallim Cevdet, Fr. nr.: 7.
  • İBB Atatürk Ktp. Yzm., Muallim Cevdet, Fr. nr.: 10.
  • Millet Ktp. Ali Emîrî, Arabî, nr.: 4469.
  • TSMA, nr.: E-7792.
  • VGMA, nr.: 1891/1, s. 1-4.
  • VGMA, nr.: 590/181, s. 207-208.
  • VGMA, nr.: D. 732/59, s. 74-75.

Kaynak Kitaplar ve Araştırmalar:

  • ‘Âşık Paşa-zâde, Tevārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān, İstanbul Arkeoloji Müzesi Ktp. nr.: 1504.
  • Ayverdi, E. H., Osmanlı Mimarisinin İlk Devri. 630-805 (1230-1402), I, İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları, İstanbul 1966.
  • Bostân-zâde Yahyâ Efendi, Tuḥfetü’l-Aḥbāb, Terakkî Matba‘ası, İstanbul 1287.
  • Celâl-zâde Sâlih Çelebi, Ḥadīḳatü’s-Selāṭīn, TTK Ktp., nr.: 21.
  • Celâl-zâde Sâlih Çelebi, Ḥadīḳatü’s-Selāṭīn, haz. H. Yüksel – H. İ. Delice, TTK, Ankara 2013.
  • Elbas, A., “Bursa Sarayını Bekliyor”, Bursa’da Zaman (Bursa Büyükşehir Belediyesi süreli yayını), sy.: X (Nisan 2014).
  • Emecen, F., Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi (1300-1600), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2015.
  • Enverî, Düstūr-nāme, nşr. M. Halil Yınanç, İstanbul 1928.
  • Evliyâ Çelebi, Seyāḥat-nāme, TSMK, Bağdat, nr.: 304.
  • Giese, F., Die Altosmanischen Anonymen Chroniken, Breslau 1922.
  • İbn Battuta, Tuḥfetü’n-Nüẓẓār fī Ġarāʾibü’l-Emṣār ve’l-ʿAcāʾibü’l-Esfār, Beyrut, Dârü’s-Sâdır, ts.
  • Karamânî Mehmed Paşa, Tevārīḫu’s-Selāṭīni’l-ʿOs̱māniyye, Süleymâniye Ktp. Ayasofya, nr.: 3204.
  • Lâmi‘î Çelebi, “Şehrēngīz-i Burūsa”, Hüdâvendigâr Vilâyet Mtb. H. 1288.
  • Lütfi Paşa, Tevārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān, ‘Âlî Beg neşri, İstanbul 1341.
  • Matrakçı Nasuh (Nasûh es-Silâhî), Beyān-ı Menāzil-i Sefer-i ʿIrāḳeyn, İÜ Ktp. TY, nr.: 5964
  • Mehmed bin Hacı Halîl el-Konevî, Tārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān ve’s-Selçūḳ, Bibliotheque Nationale, Supp. Persian, nr.: 1394.
  • Mehmed Neşrî, Kitāb-ı Cihān-nümā (I-II), I, haz.: F. Reşit Unat – M. Altay Köymen, TTK, Ankara 1949.
  • Oruç bin ‘Âdil el-Edrenevî, Tevārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān, Manisa İl Halk Ktp. Yzm. Genel, nr.: 5506/2.
  • Philippis-Braat, A., “La captivite de Palamas chez les Turcs. Dossier et commentaire” (edition critiqué), Travaux et Mémoires, VII, Paris 1979, pp. 109-221.
  • Rahmî Çelebi, Şehrēngīz-i Yeñi-şehr, Berlin Staatsbibliothek, MS Diez A.O., nr.: 57
  • Rûhî Çelebi, Tevārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān, Tübingen MS Or. Quart, nr.: 821.
  • Rûhî Çelebi, “Ruhi Tarihi”, Belgeler, XIV/18, s. 359-472 (+ 466 s. tıpkıbasım), haz.: Y. Yücel – H. E. Cengiz.
  • Schreiner, P., Die Byzantinischen Kleinchroniken, II: “Chronica Byzantina Breviora”, Österreichiscen Akademie der Wissenschaften, Vienna, 1977
  • Seyyid Kâsım el-Bağdâdî, Seyāḥat-nāme, 1098/1686 istinsah tarihli rulo nüsha.
  • Şehsuvaroğlu, H., “Bursa Sarayı”, TTOK, sy.: 183 (Nisan 1957).  
  • Şemseddîn Sâmî, Ḳāmūsü’l-Aʿlām (I-VI), VI, İstanbul 1316/1898,
  • Şükrullâh Çelebi, Behcetü’t-Tevārīḫ, Nuruosmaniye Ktp. nr.: 3059.
  • Texier, C., Küçük Asya (Asie Mineure), I, trc.: A. Su‘ad, Ankara 1339.
  • Turan, O., İstanbul’un Fethinden Önce Yazılmış Tarihî Takvimler, TTK, Ankara, 1954, s. 72-73
  • Yılmaz, H., “Bursa Fethine Yönelik Yeni Yaklaşımlar ve Bursa’nın Gerçek Fetih Tarihi”, Şehir & Toplum, sy.: II / Haziran 2015, s. 61-73.
  • Yılmaz, H., “Orhan Gâzî’yi Sarayında Ziyaret Etmiş Bir Seyyah/Sûfî: Seyyid Kâsım el-Bağdâdî ve Seyāḥat-nāme’sinin Kuruluş Devri Osmanlı Tarihi Açısından Önemi”, Uluslararası Osmanlı Araştırmaları Kongresi, Sakarya Ünv. Kültür ve Kongre Merkezi’nde 14 Ekim 2015’te sunulan tebliğ metni.
  • Zeynü’l-Müneccim bin Süleymân el-Konevî, Ẕikr-i Tevārīḫ-i Ba‘ż ez-Selāṭīn-i Moġol, Nuruosmaniye Ktp. nr.: 2782.

 

 DİPNOTLAR

[1]    ‘Âşık Paşa-zâde, Tevārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān, İstanbul Arkeoloji Müzesi Ktp. nr.: 1504, vr. 8b: “Kendü Yeñi-şehr’e vardı. Yanında olan ġāzīlere evler yapdurdı, anda ṭuraḳlandı. Anuñ adını ‘Yeñi-şehr’ ḳodılar.”

[2]    “Kendü Yeñi-şehr’e varub taḫtgāh idindi, yanında olan ġāzīlere evler buyurdı, maʿmūr itdi. Andan ötüri aña ‘Yeñi-şehr’ dinildi.” Mehmed Neşrî, Kitāb-ı Cihān-nümā, I, haz.: F. Reşit Unat – M. Altay Köymen, Ankara 1949, s. 112, st. 11-12.

[3]    Ekrem Hakkı Ayverdi, Osmanlı Mimarîsinin İlk Devri: 630-805 (1230-1402), I, İstanbul 1966, s. 15-16. Osman Gâzî’nin eşinin Bilecik’e yerleştiği ve Yenişehir Sarayı’na ait olan bu küçük hamamda kadınlar ve erkekler için ayrı bölümler bulunduğu dikkate alınırsa, onun bugün mevcut olmayan bu sarayında bir Harem dairesinin mevcut olduğu düşünülebilir.

[4]    Yenişehir Saray Hamamı’na çok yakın bir noktada bulunan bu mevkiinin paralelinde, şimdilerde depo olarak kullanılan bir alanda saray harabelerinden arta kaldığı tahmin edilen bazı kalıntılara rastlanması, Yenişehir Sarayı’nın ortaya çıkarılması konusunda arkeologlar için küçük de olsa bir ümit ışığı olmuştur.

[5]    Matrakçı Nasuh (Nasûh es-Silâhî), Beyān-ı Menāzil-i Sefer-i ʿIrāḳeyn, İÜ Ktp. TY, nr.: 5964, vr. 14b.

[6]    Rahmî Çelebi, Şehrēngīz-i Yeñi-şehr, Berlin Staatsbibliothek, MS Diez A.O, nr.: 57, vr. 4b-5a.

[7]    Şemseddîn Sâmî burada Osman Gâzî’ye atıfla: “Pādişāh-ı müşārun-ileyh ḥażretleriniñ sarayınıñ baʿżı ḫarābeleri el-yevm mevcūddur.” der. Krş. a.mlf., Ḳāmūsü’l-Aʿlām, VI, İstanbul 1306-1316, s. 4805.

[8]    Ekrem Hakkı Ayverdi, a.g.e., s. 16. Müellif burada hamamın Yunan işgâline kadar kullanılmaya devâm ettiğini söylemektedir.

[9]    Krş. Şükrullâh Çelebi, Behcetü’t-Tevārīḫ, Nuruosmaniye Ktp. nr.: 3059, vr. 159b, st. 11-14; Mehmed bin Hacı Halîl el-Konevî, Tārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān ve’s-Selçūḳ, Bibliotheque Nationale, Supp. Persian, nr.: 1394, vr. 17a-18a; Lütfi Paşa, Tevārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān, ‘Âlî Beg neşri, İstanbul 1341, s. 27, st. 1; Enverî, Düstūr-nāme, nşr.: M. Halil Yınanç, İstanbul 1928, s. 82, beyit 9-10; Rûhî Çelebi, Tārīḫ-i Rūḥī, Berlin Staatsbibliothek, Tübingen, MS Or. Quart, nr.: 821, vr. 25a; Y. Yücel- H. E. Cengiz neşri, Belgeler, XIV/18, s. 383; Karamânî Mehmed Paşa, Tevārīḫu’s-Selāṭīni’l-ʿOs̱māniyye, Süleymâniye Ktp. Ayasofya, nr.: 3204, vr. 4a; Âşık Paşa-zâde, a.g.e., vr. 13b; Friedrich Giese, Die Altosmanischen Anonymen Chroniken, Breslau 1922, s. 13, st. 8-10; Oruç bin Âdil el-Edrenevî, Tevārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān, Manisa İl Halk Ktp. Yzm. Genel, nr.: 5506/2, vr. 158a, st. 1-2.

[10]  Mehmed Neşrî, a.g.e., I, s. 134.

[11]  İbn Battuta, Tuḥfetü’n-Nüẓẓār fī Ġarāʾibü’l-Emṣār ve’l-ʿAcāʾibü’l-Esfār, s. 308-309, st. 22; 1-4. Dârü’s-Sâdır, Beyrut, ts.

[12]  “ والمزرعة المدعوة الچفتلكى بالقلى الكائنة بقضاء بروسه ”, Bursa Şer‘iyye Sicilleri, Ankara Millî Ktp., nr.: 4121, vr. 83(b), st. 10 vd.; VGMA, nr.: 590/181, s. 207, st. 28-29; nr.: 1891/1, s. 2, st. 11.

[13]  Krş. Hakan Yılmaz, “Bursa Fethine Yönelik Yeni Yaklaşımlar ve Bursa’nın Gerçek Fetih Tarihi”, Şehir & Toplum, sy.: II / Haziran 2015, s. 61-73; a.mlf., “Orhan Gâzî’yi Sarayında Ziyaret Etmiş Bir Seyyah/Sûfî: Seyyid Kâsım el-Bağdâdî ve Seyāḥat-nāme’sinin Kuruluş Devri Osmanlı Tarihi Açısından Önemi”, Uluslararası Osmanlı Araştırmaları Kongresi, 14 Ekim 2015’te sunulan tebliğ metni.

[14]  Seyyid Kâsım el-Bağdâdî, Seyāḥat-nāme, rulo nüsha, st. 146-147.

[15]  Prof. Dr. Feridun Emecen son çalışmasında, Bursa’nın fetih tarihinin 722/1322 olduğu konusunda Osmanlı Araştırmaları Kongresi’nde Seyyid Kâsım el-Bağdâdî Seyāḥat-nāme’sine dayanarak yaptığımız değerlendirmelere kısaca işâret etmiş ve mevcut verilerden hareketle 1322’de Bursa’nın dış kesimlerinin, 1326’da ise iç kalenin düşmüş olabileceği ihtimâline dikkati çekmiştir. Krş. a.mlf., Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi (1300-1600), İstanbul 2015, s. 49, dn.: 8.

[16]  Orhan Gâzî’nin ölümünden kısa bir süre sonra, Sultan I. Murad (Hüdâvendigâr)’ın ilk cülûs yıllarında, Bursa sarayında 41 yıl saltanat sürmüş olan merhum Sultân’ın hâtırasını yâd etmek için 763/1362 yılı sonlarında yazılmış olması kuvvetle muhtemel bulunan bu eski kronik hakkında ayrıntılı bilgi, “Kuruluş Devri Osmanlı Târih Yazıcılığının Ortaya Çıkışı: İlk Kronikler” başlıklı makalemizde verilecektir.

[17]  Krş. Celâl-zâde Sâlih Çelebi, Ḥadīḳatü’s-Selāṭīn, vr. 43b-44a; Hasan Yüksel-H. İbrahim Delice nşr., TTK, Ankara 2013, s. 48.

[18]  Zeynü’l-Müneccim bin Süleymân el-Konevî, Ẕikr-i Tevārīḫ-i Ba‘ż ez-Selāṭīn-i Moġol, Nuruosmaniye Ktp. nr.: 2782, vr. 8a; O. Turan, İstanbul’un Fethinden Önce Yazılmış Tarihî Takvimler, TTK, Ankara 1954, s. 72-73; Peter Schreiner, Die Byzantinischen Kleinchroniken, II: “Chronica Byzantina Breviora”, 290, Österreichiscen Akademie der Wissenschaften, Vienna, 1977.

[19]  Haluk Şehsuvaroğlu, konu ile ilgili ilk bilimsel araştırmalardan birini teşkil eden makalesinde, Bursa Beg-sarayı’nın mimarî yapısı ve XVII. asırdan önceki durumu hakkında herhangi bir bilgiye rastlanmadığını özellikle belirtir. Krş. a.mlf, “Bursa Sarayı”, TTOK, sy.: 183 (Nisan 1957).

[20]  Kaledeki ana kapının 1847’de Fransız bir ressam tarafından çizilmiş olan resminde, kapı üstündeki kemerin yukarısında ve sağ ve sol kenarlarında, Bizans döneminde yapılan haç kabartması, kartal armaları ve heykellerin yerlerinde bırakılıp üzerlerinin sıvandığı, kapı üzeri ile kemeri arasındaki boşluğun sonradan tuğla ile örülerek kapatıldığı ve giriş kısmının ön tarafında biri harabeye dönmüş iki çeşmenin yer aldığı görülmektedir.

[21]  “Ol zamānda bir Aḫī Ḥasan varıdı kim, anuñ tekyesi de var Burūsā ḥiṣārında, Beg-sarāyı’na yaḳın yirde.” ‘Âşık Paşa-zâde, a.g.e., vr. 21a. “Burūsā ḥiṣārında, Beg-sarāyı’na yaḳın yirde zāviyesi vardur.” Neşrî, a.g.e., I, 146, st. 11-12; “Ḥacı Aḥmed hemān ‘Beg-sarāyı’ ḳurbında bir mescid binā itdi, ‘İl-eri Ḫvāce-oġlı Mescidi’ dirler. Burūsa ḳalʿasında evvel binā olan mescid budur.” a.g.e., I, 134, st. 17-19, vb.

[22]  Evliyâ Çelebi burada, İç kaledeki yapılardan söz ederken Beg-sarayı’nı “Selef pādişāhlarına maḫṣūṣ Sarāy-ı müfīd ü muḫtaṣar” olarak nitelendirmekle beraber; başka bir yerde sarayı 3 hamam, 600 odadan oluşan büyük ve geniş bir yapı olarak zikretmekte, ancak inşâ edildiği alan dar olduğu için bahçesi bulunmadığını öne sürmektedir: “Cümleden mükellef Sarāy-ı ʿaẓīm ü ‘ālī, yuḳaru iç ḳalʿada pādişāhlara maḫṣūṣ sarāy-ı kebīrdür kim; üç ḥammāmı ve altı yüz müteʿaddid hücresi vardur, ammā teng maḥallde olmaġla baḫçesi yoḳdur.” Krş. Evliyâ Çelebi, Seyāḥat-nāme, II, TSMK, Bağdat, nr.: 304, vr. 222b, 223a.

[23]  Charles Texier, Küçük Asya (Asie Mineure), I, trc.: Ali Su‘ad, Ankara 1339, s. 220-233.

[24]  Bağdâdî, Seyāḥat-nāme, rulo nüsha, st. 148-149, 156-157.

[25]  Bursa’da inşâ edilen Beg-sarayı’nın ana giriş kapısının önünde bir iç avlu ve bahçenin mevcut olduğu, Âşık Paşa-zâde’nin Orhan Gâzî’nin imamı İshak Fakih’e dayandırdığı gelenekte, Geyikli Baba’nın saray avlusuna kavak ağacı dikmesi rivâyetinin içinde de son derece belirgin bir şekilde yer alır. Krş. Âşık Paşa-zâde, a.g.e., vr. 37b-38a. Âşık Paşa-zâde’yi tâkiben rivâyeti aktaran Neşrî, Kitāb-ı Cihān-nümā’da saray avlusundan şu cümlelerle söz eder: “Bir gün ol dervīş bir ḳavāḳ aġacın alub, omuzına götürüb, Burūsā ḥiṣārında, Beg Sarāyı ḥavlısınuñ ḳapusınuñ iç yanında bu ḳavāġı dikmege başladı…” a.g.e., I, s. 168-170.

[26]  Vakfiyede saray Dîvân’ından söz edilirken, Bağdâdî’nin ديوان السلطنة “Salṭanat Dīvānı” ifâdesine paralel olarak الديوان سلطان “Sulṭān Dīvānı” ibâresinin kullanılmış olması kayda değerdir. Krş. VGMA, D. nr.: 732/59, s. 74, st. 30.

[27]  İBB Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet, Fr. nr.: 10. Bursa sarayında Farsça inşâ geleneğine göre düzenlenmiş olan bu vakfiye, Orhan Gâzî’nin Harem ağası Tavâşî Şerefü’d-dîn Mukbil ve evlâtları adına, Bilecik’e bağlı Mekece ve tevâbi‘ini temlik maksadıyla hazırlanmıştır.

[28]  TSMA, nr.: 7792, sıra: 6.

[29]  VGMA, Defter nr.: 732/59, s. 75, sıra: 3.

[30]  Krş. VGMA, D. nr.: 732/59, s. 75. Menāḳıb-ı Orḫānī’de çok cömert bir Sultan olan Orhan Gâzî’nin, “vezīrleri ve begleri-aġaları”nın Bursa ve çevresinde fakir biri olduğunu işitince bunu derhâl kendisine ilettikleri, onun ise Ḫazīne’den” o kimseye bol miktarda sadaka ihsan edilmesini emrettiği belirtilir. Krş. Celâl-zâde, a.g.e., vr. 44b; Yüksel-Delice nşr., s. 48-49. XVII. yüzyıl Osmanlı müverrihlerinden Bostan-zâde Yahyâ Efendi’nin Tuḥfetü’l-Aḥbāb’ında yine çağdaş kaynaklardan aktardığı anlaşılan kayıtlarına bakılırsa; Orhan Gâzî’nin Bursa’daki sarayında, tıpkı Topkapı Sarayı’ndaki gibi bir İç Hazîne odası ve sarayın giriş kapısı yanında bir Dış Hazîne odası bulunuyordu: Ḫazīneyi ve ṭaşra kāġıd ve defterler ṭuran ḫazīneyi kendi mühürlemek bunlardan olmışdur. Ve ḫarāc ve iʿşār-ı Şerʿiyye aḳçalarını ki, Beytü’l-māl’dür, ṭaşra ḫazīneye ḳodırurlar imiş, kendi māl-ı ḫelāli olmayınca iç ḫazīneye ḳomazlar imiş.” a.mlf., Tuḥfetü’l-Aḥbāb, Terakkî Matba‘ası, İstanbul 1287, s. 23-24.

[31]  VGMA, Defter nr.: 732/59, s. 75, sıra: 6.

[32]  Subhi Bey’in 1862’de çizdiği haritada, kuzey yönünde Tophane Bahçesi alanı içerisinde gerçekten bir Saray mescidinin bulunduğu açıkça görülür. Bu mescidin, sarayın Orhan Gâzî tarafından 1322’deki ilk inşâsı sırasında yaptırılmış olduğu vakfiyedeki bu atıftan açıkça anlaşılmaktadır.

[33]  Bostan-zâde Yahyâ XVII. yüzyıl başlarında Orhan Gâzî’nin bu büyük Saltanat davulunu yerinde teşhis etmiş; Sultan Orhan’ın bu davulu devrin diğer sultanlarından daha ihtişamlı oluşu nedeniyle büyük olarak yaptırıp gazâlarda çaldırdığını ve onun bu göz kamaştırıcı görüntüsüyle o zamanlar hâlâ türbenin kubbesinde asılı bulunduğunu belirtmiştir: Kendilerüñ heybet ü iḥtişāmlarından ṭablı sā᾿ir selāṭīn ṭablından büyük idüb, ġazālarda ḍarb itdürürler idi. Ḥattā mezār-ı şerīf’lerinde ḥālā ism-i sāmīlerine mensūb olub, ‘Orḫān ṭablı’ dimekle maʿrūf olan ṭabl muʿallaḳ ṭurur.” Bostan-zâde, a.g.e., s. 23. Evliyâ Çelebi de aynı yüzyılın sonlarında İç-kale’de yer alan Orhan Câmi‘i hakkında bilgi verirken, Sultan Orhan’ın burada asılı bulunan büyük kösünün dış görünümünü tasvir ederek şöyle demektedir: Orḫān Ġāzī bunda medfūn olup, ‘Orḫān Davulı’ didikleri ḳırmızı ḳılıflı ṭabl-ı kebīr bu cāmiʿüñ bir ṭāḳında aṣılıdur. Devlet-i Āl-i ʿOs̱mān’da ibtidā bu ṭabl çalınmışdur.” Krş. Evliyâ Çelebi, a.g.e., II, vr. 222b.

[34]  Krş. Anna Philippis-Braat, “La captivite de Palamas chez les Turcs. Dossier et commentaire” (edition critiqué), Travaux et Mémoires, VII/109-221, Paris 1979, p. 148 vd.

[35]  TSMA, nr.: E-7792, sıra: 5.

[36]  TSMA, nr.: E-7792, sıra: 8. Sultan I. Murad adına kaleme alınan ve Neşrî’nin son kısımlarını Cihān-nümā’sına aynen aktardığı çağdaş bir Menāḳıb’da, Sultân’ın vasıfları aktarılırken onun Bursa sarayındaki av köpeklerine ve doğanlarına yapılan şu atıflar, saraydaki Segbān çiftliğinin bu dönemde epeyce büyük, gelişmiş ve kapasitesi oldukça geniş bir birim olarak faaliyet gösterdiğini ortaya koymaktadır: “Avı, şikārı ġāyet severdi ve niçe biñ altun-gümiş ḫalḳalu itleri varidi; ṭoġānları yine eyle idi…” Neşrî, a.g.e., I, s. 308, st. 3-4.

[37]  BOA, MAD, nr.: 162/5; İBB Atatürk Kitaplığı, Yzm. Muallim Cevdet, Fr., nr.: 7. sıra: 36.

[38]  Krş. Evliyâ Çelebi, a.g.e., II, vr. 222b.

[39]  “Ol ḳavāḳ aġacı, şimdiki ḥīnde | sarāy ḳapusınuñ içinde ġāyetde büyümişdür; her gelen pādişāhlar ol aġacuñ ḳurusını giderürler.” Âşık Paşa-zâde, a.g.e., vr. 37b-38a; Krş. Neşrî, a.g.e., I, s. 171.

[40]  Lâmi‘î Çelebi, Şehrēngīz-i Burūsa, Hüdâvendigâr Vilâyet Mtb., 1288, s. 10-11.

[41]  Krş. Evliyâ Çelebi, a.g.e., II, vr. 222b.

[42]  Krş. Bursa Şerʿiyye Sicilleri, D. nr.: A.19, vr. 79b.

[43]  Ekrem Hakkı Ayverdi, a.g.e., I, s. 117.

[44]  Krş. Bursa Şerʿiyye Sicilleri, D. nr.: B.131, vr. 65b/286.

[45]  Krş. Bursa Şerʿiyye Sicilleri, D. nr.: B.131, vr. 66b/290.

[46]  Aziz Elbas, “Bursa Sarayını Bekliyor”, Bursa’da Zaman, sy.: X (Nisan 2014), s. 14.

[i] Bu makale daha önce TAÇ Mimarlık Arkeoloji Kültür Sanat Dergisi, sy.: VII (Sonbahar-Kış / 2015-2016), s. 54-65’te yayımlanmıştır. Hakan Yılmaz – Araştırmacı-Yazar & Yeniçağ Tarihi Uzmanı | e-posta: [email protected]

Hakan YILMAZ

Hakan YILMAZ / Araştırmacı-Yazar & Yeniçağ Tarihi Uzmanı 21 Şubat 1977’de İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde dünyaya geldi. Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı’nda başladığı Yüksek Lisans (Master) eğitimini “İbn Kemâl (Kemâl Paşa-zâde): Tārīḫ-i İbn Kemāl / VI. Defter (İnceleme-Transkripsiyon-Tıpkıbasım)” başlıklı teziyle tamamladı. Kuruluş devri Osmanlı tarihi ve Yeniçağ tarihi ile ilgili yeni bulgular ve bilimsel tartışmalara yönelik makaleleri 2004 yılından beri farklı akademik ve popüler dergilerde yayımlanmakta olup, uzmanlık alanı ile ilgili farklı sahalarda araştırma ve çalışmalarını sürdürmektedir. e-posta: [email protected] | [email protected] | [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Hakan Yılmaz

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ
Tekrarsız Süslemeler

Tekrarsız Süslemeler

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 3 Aralık 2024
Sistematik Hatalar Bahçesi

Sistematik Hatalar Bahçesi

Ekrem Hayri PEKER, 3 Aralık 2024
Merdiven

Merdiven

Haber Merkezi, 21 Kasım 2024
“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

Ekrem Hayri PEKER, 20 Kasım 2024
Türkülerde Felek

Türkülerde Felek

Dr. Halil ATILGAN, 19 Kasım 2024