Sinema bize farklı bir dünyanın kapısını açardı. Perdede seyrettiğimiz sadece görüntü değildi. Çoğu zaman filmin içine girer, efe olurduk, korsan olurduk, kovboy olurduk. Malkoçoğlu, Karaoğlan, Tarkan’la akınlara çıkardık. Herkül veya Masis’le Antik Çağ yaratıklarıyla dövüşürdük.
Ankara, İstanbul, İzmir ve Uludağ gibi ismini duyduğumuz ama gidemediğimiz yerleri filmler ayağımıza getirirdi. Sadece buralar mı? Paris, Roma, Londra, Newyork… Balta girmemiş ormanlar, uçsuz bucaksız çöller, okyanuslar filmlerle bize gelirdi. Kitaplarda okuduğumuz aslan bize kükrer, balina içine çektiği suyu fışkırtırdı.
Kemal Burkay’ın o güzel şiirinde olduğu gibi
Bazen şehre bir film gelir
Bir güzel orman olur yazılarda
iklim değişir Akdeniz olur gülümse…
Günlerce konuşulan tek konu o hafta seyrettiğimiz film olurdu.
Bizimle dış dünya arasında köprü olan sinemacılar da doğal olarak yörenin önde gelen insanları arasına girerlerdi. Çoğu sinema aynı zamanda tiyatro ve konser salonuydu. Siyasi parti kongreleri, dernekler kongrelerini buralarda yaparlardı.
Anlatan Fatma Yaşar Oral (1974 Doğumlu-20 Eylül 2015):
Doğduğumda sinemamız açıktı. Yazlıktan Kışlığa çevrilmiş. Kapandığında dört yaşındaydım. Sinema makinemiz ve aparatları bir odaya konmuştu. Bu odaya girip, oyun oynardım. Sinemanın girişi fırının yanındaydı. Balkona çıkan merdivenlerin altında büfe bulunuyordu. Makine dairesi üst kattaydı. Küçük bir giriş bölümü vardı.
Sinema kapandıktan sonra bir müddet boş kaldı. Depo olarak kiraya verdik. Fırını modern hale getirince biz kullanmaya başladık.
Ortaokulu Geçit’te bitirdim. Sonra liseyi Bursa’da okumaya başladım. Bursa’da Burç Sineması’nda oynayan filmleri kaçırmazdım.
Babam sinemayı çok seviyor. Televizyonda film seyrederken duygusallaşır, ağlar. Eski filmleri seyrederken bize dönüp, ‘Bu filmi ben oynattım’ der, biraz daha hüzünlenir.
Halil Yaşar’ı dinleyelim:
Geçit, altmışlı yıllarda Mudanya Yolu üzeri küçük bir köydü. Çevrede çok sayıda tuğla ocağı bulunuyordu. Tuğla için uygun toprak çoktu sanırım. Has Tuğla fabrikası da buraya açılmıştı.
Çevredeki tek eğlence kaynağı bizim sinemaydı. Köydekilerden başka tuğla ocaklarından, tarla çalışanlarından, çevre köylerden; Doğanköy, Aksungur, Nilüfer, Balat’tan çok sayıda insan geliyordu.
Tayyare’deki makinistlerden Mustafa Ali dostumdu, bana çok yardımcı oldu.
Gidiş yolu üzerinde solda ekmek fırını bulunuyordu, eski kara fırınlardan birisi. 24 saat, ailecek çalışmayla ancak 400-500 ekmeğin pişirilebildiği bir fırın. Fırından ekmek almak için bekleyen at arabaları solda biraz ilerdeki köy merasında beklerlerdi. Merada yağlı güreşler yapılırdı. Derenin içilebilecek berraklıktaki sularında köyün kadınları çamaşır yıkarlardı.
Tuğla ocaklarına çalışmaya dışarıdan çok sayıda insan gelirdi. Ayrıca dağ yöresinden tarlaları bellemeye, çapalamaya gelenler de çoktu.
Seyyar sinemacılar bu potansiyeli çabuk keşfettiler. Altmışlı yılların ortalarında buradaki kahvelerde, uygun boş alanlarda film oynatırlardı.
Bu potansiyeli gören bir Geçit’li fırının biraz ilerisinde, caddenin solundaki bahçesinde 1970 yılında bir sinema açtı. 16mm’lik bir film makinesi vardı. Çevrede seyirci çoktu. Tuğla ocaklarında, tarlalarda çalışanlar akın ediyorlardı.
Geçit’teki fırını Babam Ramazan Yaşar’la 1959 yılında açtım.
Film izlemeyi seviyordum. Bursa’da makinistlik yapan arkadaşım vardı. Babamı da ikna ettim. Fırının arkasındaki bahçemize yazlık bir sinema açtım. İstanbul’dan 55 bin liraya çok güzel İtalyan malı Provost marka 35mm’lik bir film oynatıcısı aldım. Yeşilçam Sokağı girişinde dükkânı olan Refik Usta bana çok şey öğretti. Makinemin sesi, ekosu çok güzeldi. Dışarıya koyduğum hoparlörün sesi Nilüfer’den duyulurdu.
Yazlık sinema 300–400 kişilikti. İki günde bir film değiştiriyordum. Seyirci bana akmaya başladı. Seyyar sinemacılar ayağını kesti. 16mm’lik makinesi olan arkadaş sinemacılığı bıraktı.
Seyirci sayısını görünce sinemayı kapalıya çevirdik. Üstte kadınlar için balkon, balkonun yanında sinema dairesi bulunuyordu, altı büfeydi.
Geçit işlek bir yerdi. Yanımdaki kahvede günde bir kamyon gazoz satılırdı. Uludağ Gazoz fabrikasının sahibi merak edip, gelmişti.
Bursa’da üç büyük film dağıtıcısı bulunuyordu; Ferruh Nayman (babası), Bahri Akkuşoğlu’nun firması, Selahattin Abi (Aytaç). Bir de Necati Çamoğlu vardı.
Ferruh Nayman daha ziyade Türkçe dublajlı filmler getirirdi. Ben Tayyare Sineması’ndaki Selahattin Abi’den alırdım. Yazıhanesi girişte sağdaydı. Filmler perdenin arkasında duruyordu. Ali diye bir adam istediğimiz filmi oradan alıp bize getirirdi.
Tayyare’den önce filmler bende oynardı. İki gün oynattığım için benden başlatırlardı.
Renkli filmler 250, siyah-beyaz filmler 125 liraydı. İlk gece filmin parası çıkar, ikinci akşam bana kalırdı. Orhan Gencebay’ın filmleri daha pahallıydı, 350 liraydı. Vizyondan kalkan, ikinciye oynayan filmlerin ücreti yarı yarıya düşerdi.
En çok Ayşecik, Orhan Günşıray, Yıldıray Çınar be bilhassa Nuri Sesigüzel’in filmleri çok tutuluyordu. Aksiyon filmlerinde Yılmaz Güney ve Yılmaz Köksal seyirci çekerdi. Renkli Türk filmlerinden Hülya Koçyiğit’in “Hıçkırık”, “Kadın Asla Affetmez”, Türkan Şoray ve Kadir İnanır’ın başrollerinde oynadığı “Dönüş” çok seyirci çekmişti.
Kovboy filmlerini çok seviyordum. Sinemamda da oynattım. John Wayne, Burt Lancester ve Alain Delon’un filmleri de çok tutuluyordu. Sean Connery’nin James Bond filmleri serisinden “İnsan İki Kere Yaşar” filmini bende, seyirci de çok beğenmişti.
Bir filmin fon müziği Klarnet sesiydi. Hala unutamam.
Bursa’dan sinemaya seyirci gelirdi. Bursa’da film oynatılırken bazı sinemacılar erotik diyeceğimiz yerleri çıkarırlardı. Ben tam oynattığım için benim sinemaya gelirlerdi. Mesela Mine Mutlu’nun “Kadınım” filmini seyretmeye Bursa’dan geldiler.
Önce TV’ler yaygınlaştı, sonra açık-saçık film furyası başladı. Yeşilçam’da klasik Türk filmi çeviren firma sayısı azaldı. Sinemaları besleyemedi. 1978 yılında üzülerek sinemamı kapattım. Makinemi birkaç yıl sonra Beşiktaş’ta bir sinemaya sattım.
İki film hiç oynatmadım. Oynattığım filmler kısaysa bol fragman koyardım. Yakında, çok yakında diye fragmanları sıralardım. Bazen milli maç özetleri dağıtılırdı, onları oynatırdım
Sinema dünyasıyla ilgili anılarıma gelince; Bursa’da film çevrildiği zaman setlere giderdik. İnegöl’de Yılmaz Güney ve Hülya Koçyiğit “Zeyno” filmini çeviriyorlardı, oraya gittim.
Uludağ’da Türkan Şoray ve Kadir İnanır’ın başrollerinde oynadığı “Nene Hatun” filminin çekimine gittim. Filmin oyuncularından Yıldırım Gencer’i arabamla Bursa’ya getirdim. Kadir İnanır’ın kendi arabası vardı. Türkan Şoray Rüchan Adlı’nın arabasıyla dağdan ayrıldı.
Sophia Loren, Brigitte Bardot’u, Kleopatra rolündeki “Liz” Elizabeth Taylor’un filmlerini unutamam. Unutamadığım diğer bir film, “Makkennanın Altınları” filmiydi. Ne zaman televizyonda oynasa seyrederim. Arkadaşlarımdan birisi sırf bu filmi seyretmek için 16’mm’lik bir oynatıcı aldı, filmin kopyasını alıp, defalarca seyretti.
Kimya mühendisi, araştırmacı, yazar.
Bursa Mustafakemalpaşa’da (1954) doğdu. Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümü mezunu.
TUBİTAK veri tabanına kayıtlı “Teknoloji tabanlı Başlangıç Firmalarına Özel İş Geliştirme” mentörü, C Grubu iş Güvenliği uzmanı olarak Nano kimyasalların tekstil materyallerine uygulamalar konusunda üniversitelerde konferanslar verdi.
Yayınlanmış kitaplarından bazıları:
"Kuşçubaşı Hacı Sami Bey",
"Özbek Mektupları",
"Yeşim Taşı - Ön Türkler ve Türk Tarihinden Kesitler",
"Kafkasya'dan Anadolu'ya - Zekeriya Efendi".
Belgeseltarih.com kurucu ortağı ve yazarıdır.
E-Posta: [email protected]