Quantcast
Bursa Yerel Basınında Nazım Hikmet (1901-1963) – Belgesel Tarih

Ekrem Hayri PEKER
Ekrem Hayri  PEKER
Bursa Yerel Basınında Nazım Hikmet (1901-1963)
  • 11 Eylül 2021 Cumartesi
  • +
  • -
  • Ekrem Hayri PEKER /

Loading

Bu çalışmamda 1950 ve 1960 (dahil) yılları arası Bursa yerel basında yayınlanan ANT, Hakimiyet Milletindir ve Yeni Ant gazetelerini taradım. Millet Yolu gazetesine ulaşmadım.

Ayrıca Hakkın Sesi gazetesinin 1934-36 yılları arasındaki az sayıda nüshasına ulaşabildim.

                                                               ***

İstiklal Harbinin uzamasını en büyük nedeni olarak İngiliz, Fransız ve Yunanlıların yerli işbirlikçileri olduğunu söyleyebiliriz. Bunun dışında askeri yardım aldığımız Sovyetler Birliği’nin örtülü olarak destek verdiği oluşumlar dışında Ekim Devrimi’nden esinlenen gruplar da vardı.

İsmet İnönü’nün Mustafa Kemal Paşa’ya çektiği telgraf buna örnektir.

Kurtuluştan sonra yönetim kademesinde oluşan ayrılık, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kurulması (17 Kasım 1924-5 Haziran 1925), eski rejim destekçilerinin bu partiye yönelmesi ve akabinde Şeyh Sait İsyanı (Şubat 1925-Nisan 1925) yeni rejimi muhalefete karşı set davranmaya itmiştir.

Muhalefet susturulduktan sonra geride sadece illegal faaliyet göstermeye devam eden TKP (Türkiye Komünist Partisi) kalmıştı. Lenin’in ölümünden sonra Sovyetler Birliği’nde yönetime gelen Stalin süreç içinde diğer ülke Komünist partilerini deyim yerindeyse Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin şubesi haline dönüştürme siyaseti izledi.

Bu politika değişikliği TKP içinde bir sarsıntıya sebep olmuş, dağılan partiyi toparlamak Nazım Hikmet’e kalmıştı.

Nazım Hikmet çalışmalarıyla, yazılarıyla ve şiirleriyle aydınları ve askeri öğrenciler dahil öğrencileri etkiliyordu. Rejimin dışa bağlı akımlar konusunda tutumu belliydi. Mason locaları bu yüzden kapatılmıştı. Doğal olarak TKP’nin ve onun etkileyici liderlerinden Nazım Hikmet’in hedef seçilmesi kaçınılmazdı.

Gerek TKP gerekse Nazım Hikmet için ardı ardına davalar açılmakta gecikmedi.

Nazım, Bursa mahpusunun yabancısı değildir. 1933-34 yılları arasında da yaklaşık iki yıl Bursa cezaevinde yatmıştır.

“Nazım Hikmet’in ilk gelişi bir ceza davası içindir. Nâzım Hikmet, 22 Mart 1933’te, gizli örgüt kurmak ve komünizm propagandası yapmaktan tutuklanmış, ardından Bursa’ya gönderilmişti.

1933’te Bursa Ağır Ceza Mahkemesi’nde gizli örgüt kurmak, İstanbul, Bursa ve Adana gibi, amelenin yoğun olarak bulunduğu illerde bildiri dağıtmak, duvarlara yazı yazmak gibi iddialar öne sürülerek; devleti yıkmaya çalışıp, ama sadece yıkmakla da kalmayıp komünist bir düzen kurmaya çalışmak suçlarından idam istemiyle yargılanır

Nazım, 1 Haziran 1933 yılında, Bursa Cezaevinden Piraye’ye yazdığı mektupta, sağ salim Bursa’ya ulaştığını, mahkemenin ne zaman başlayacağını bilmediğini belirttikten sonra şunları yazıyor:

“Hapishane penceresinden, yığın yığın yeşillikler akasında Bursa’nın beyazlıkları ve Keşiş’in dumanlara karışan etekleri görünüyor. Ben seni düşünüyorum. Senin çocukluğun bu yeşillikler arasında, bu kocaman, karlı dağın yamacında geçmiş.”

“1933 yılında toplam 25 mahkûm jandarma gözetiminde ve ikişerli kelepçeli olarak Bursa Adliye binasına girerler. Heykel’deki Bursa Adliyesi’nin (şimdiki Kent Müzesi) önü ana baba günüdür. Nâzım, bir başka şairle, Nail Vahdeti Çakırhan ile aynı kelepçeyi paylaşır. Bursa’daki mahkemeyi o yıllarda henüz lise öğrencisi olan ve sonraki yılların ünlü gazetecisi olarak karşımıza çıkan İsmet Bozdağ da izler.

31 Ocak 1934’te Bursa Ağır Ceza Mahkemesi Nâzım Hikmet, Nail Vahdeti, Tosun Ömer ve Yonga Ömer hakkında beş yıl mahkûmiyet kararı verir. Hapis cezası alan bu dört kişi 5 Ağustos 1934’te Cumhuriyet’in onuncu yılı dolayısıyla çıkarılan af sonucu serbest bırakılır” Kemankaş, İsmail, NOT DEFTERİ: Bursa’da ilk yasak yayın ve Nazım Hikmet, 19 Ocak 2020.

27 Ağustos 1933’te, Bursa Ağır Ceza Mahkemesi’nde idam talebiyle başlayan dava, 31 Ocak 1934’te, şaire 5 yıl ağır hapis cezası verilmesiyle son buldu.

Temyiz verilen kararı bozdu ancak Bursa Ağır Ceza Mahkemesi cezada ısrar ederek 4 yıl verdi. Cumhuriyet’in kuruluşunun 10. Yılı münasebetiyle çıkarılan af yasasından yararlanarak cezasının 3 yılı silindi. 1,5 yıldır tutuklu bulunduğu için 6 ay fazladan yatmış olarak 1934 yılında tahliye edildi.

Hapishane, yüksek duvarlarından ötürü “Bursa Kalesi” diye de anılmaktadır. Şair bir şiirinde, “Memleket toprağındadır kökü / Bedrettin gibi taşır yükü / yatar Bursa kalesinde” diyecektir. Bu kentte, bu cezaevi avlusundan bu hapishane pencerelerinden izleyecektir meşhur Uludağ’ını da:

Yedi yıldır Uludağ’la göz göze bakışır dururuz
Ne o kımıldanır yerinden, ne de ben
Lakin birbirimizi yakından tanırız
Gerçekten yaşayan her şey gibi
Kızmasını ve gülmesini bilir
Bazan,
Hele kışın, hele geceleri,
Hele rüzgar kıbleden estiği zaman…

İnsanların ne zaman kiminle yolları kesişeceği hiç belli olmaz. 1936 yılında Nazım ile Piraye kiralık yer ararken Nuri Demirağ’ın Cihangir Güneşli sokaktaki Mühürdaroğlu apartmanındaki yedinci kattaki daireyi tutarlar. Bu daire, Nuri Demirağ’ın yurt dışından gelen yabancı mühendislere tahsis ettiği bir yerdi. Emlakçı, Nazım’a “Öyle bir durum olursa birkaç ay önceden haber veririz, çıkarsınız” demişler. Nuri Demirağ, Nazım’a çok yakınlık göstermiş, istenildiğinde daireyi terk edeceğine dair belge imzalatmak gereğini görmeyerek, “Bu memlekette sizin kadar dürüst kaç insan var?” diyerek iltifat edip kirada indirim yapmıştı. (Yaşam öyküsü, www.mehmetfuat.com, Aktaran: Fatih M. Dervişoğlu, Nuri Demirağ Türkiye’nin Havacılık Efsanesi, s:134)

 Nazım’ın Bursa’da sinema öyküsü

Nazım Hikmet, şiir, resim ve düz yazı alanlarında eserler vermiştir. Nazım’ın kalemi sinema alanına büyük yatırım yapmış olan İpekçi ailesinin de dikkatini çekmiştir. Nazım Hikmet senaryo yazmış, seslendirme yapmış ve aynı zamanda İpek Film hesabına üç kısa film çekmiştir: Düğün Gecesi / Kanlı Nigar (1933), İstanbul Senfonisi (1934), Bursa Senfonisi (1934). Maalesef bu filmler kayıptır.

İpek Film hesabına yazdığı senaryolar: Aysel Bataklı Damın kızı, Söz bir Allah Bir, Düğün Gecesi/Kanlı Nigar, Tosun Paşa, Leblebici Horhor Ağa, Kahveci Güzeli, Balıkçı Güzeli, İstiklal Madalyası ve Kızılırmak Karakoyun. Kızılırmak Karakoyun iki defa filme alınmıştır;1947 Muhsin Ertuğrul ve Yılmaz Güney

Senaryolarında Ercüment Er ve Mümtaz Osman takma adlarını kullanmıştır.

Nazım Hikmet’in tutuklanıp Bursa’ya gönderilmesi üzerine “Aysel Bataklı Damın kızı” filmi Bursa’nın Çalı nahiyesinde çekilmiştir. Bu film, çekimine özel bir çaba gösterilmiştir. Film, basında büyük bir ilgi görmüştür.

4 Ağustos 1934 Akşam gazetesi sinema sayfasında filme geniş yer verir.

Filmin çekilirken İktisat Vekili Celal Bey, 25 Ağustos 1934 tarihinde Çalı’ya gelerek film ekibini ziyaret etmiştir.

Nazım Hikmet Ran, bu kez farklı bir amaçla Bursa’ya gelir. Bursa sanki ölümsüz şair için bir çekim merkezi olmuştur. Araştırmacıların kaynakları bu olayı aynen şöyle verir:

“1936 Mayıs’ının son pazar günü Nâzım, bu kez Akşam Gazetesi’nin bir muhabiri olarak Bursa’dadır.

Bursa’da yoksul bir emekçi ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen ve geçirdiği sıkıntılı yılların ardından Akşam Gazetesi’nde çalışmaya başlayan Amcabey tiplemesinin yaratıcısı Cemal Nadir’in sergi açılışı yapılacaktır. Haber yapmayı hem arkadaşlık hem gazetecilik görevi olarak gören Nâzım, soluğu Bursa’da alır. Bu, onun Bursa’ya kelepçesiz olarak gelip kelepçesiz olarak gittiği son yolculuktur.”

*

Burada kendi şiirlerini ve Maksim Gorki’yi okuduğu için beş yıl hüküm giymiş, hapis yattığı Kayseri’den Bursa Cezaevi’ne gönderilmiş Reşat Kemal yatmaktadır. Kemal, okumuş olduğu için hapishane kaleminde çalışmakta, bir yandan da şiir yazmaktadır.

Yıllar sonra Orhan Kemal, “Nazım Hikmet’le Üç Buçuk Yıl” adlı kitabında şunları yazar; “1940 yılının kışı bir sabah kâtip, ‘Ooo, gözün aydın, üstadın geliyor’ der. Kemal, ‘Benim üstadım yok ki’ der. Kâtip, ‘Canım, Nazım Hikmet işte…Senin de üstadın sayılır’.

Nazım Hikmet 5 Aralık 1940’ta Çankırı Cezaevi’ne gelir. Burada 9,5 ay yatar. Koğuş arkadaşları Donanma Davası’ndan hüküm giymiş Doktor Hikmet Kıvılcımlı ve davada tanıştığı Kemal Tahir’di. İklim şartlarından olumsuz etkilenen şair doktor rapor alır, Raporda “Romatizma ağrıları yüzünden kaplıcalı bir yerde cezasını çekmelidir” yazmaktadır. Dayısı Ali Fuat Cebesoy’un girişimiyle Çankırı Cezaevi’nden Bursa’ya getirilir.

Bursa’ya gelişinin ertesi günü Kemal Tahir’e bir mektup yazar. Mektubunda, “Sana burasını birçok defa anlatmıştım, tayyare biçimi bir bina, benim oda kuyrukta, üçüncü katta, sol tarafta. Oradaki odadan küçük. İçinde iki kişi yatıyoruz. Oda arkadaşımız adı Kemal. … Şiire meraklı, heyecanlı (Ayşegül Parlayan, Bir Yolcunun Ayak İzi)

Ayakta ortada Orhan Kemal ve Nazım Hikmet. Öndeki genç Gazeteci Necati Akgün

Şair Baba, burada da çok faaldir. Koğuş arkadaşı Reşat Kemali’ye şiiri bıraktırır, düz yazıya yönlendirir. Sonra edebiyatımızda bir “Orhan Kemal” doğar.  O da Kemal Tahir’le mektuplaşır. Orhan Kemal ve şair Baba arasında yaş farkı 12’dir.

Bursa Hapishanesinin Yıkılmadan Önceki Hali

Şair Baba, yani Nazım Hikmet bir yandan da geçinmek için dokumacılık yapmaktadır. Ailesini geçindirmek ve arkadaşlarına maddi yardımda bulunmak ister. Üstelik bu faaliyetiyle Bursa’ya çıkmakta ve esnafla görüşmektedir.  Nazım, boş zamanlarında resim yapmaktadır. Bazen mahkûmlarında resimlerini yapmaktadır.                                                                 ….

Bülent Akkurt anlatıyor: Nazım’ın Şiirleriyle Tanışma

Nazım Hikmet kendi deyimiyle “Bursa Kalesi”nde yatarken bir yandan ailesinin ve arkadaşlarının geçimleri için dokumacılık yapar; Orhan Kemal ve İbrahim Balaban gibi mahkûmlardaki yetenekleri açığa çıkarır ve eğitir, diğer yandan da mahkûmlara sahip çıkardı. Bir havlucu dostumun bana aktardığı gibi “Mahkûmların babasıydı”.

Nazım bu faaliyetlerinin yanı sıra şiir yazmayı sürdürür. Gelen ziyaretçilerle bu şiirler dışarı çıkarılır ve el yazısıyla çoğaltılırdı.

1940 yılı ilkbaharında bir gün öğle tatilinde Edebiyata meraklı olan Akkurt’ta Doğan Avcıoğlu ağzı kapalı, sarı bir zarf uzatır. Akkurt, yazdığı şiirleri okuması için erkek Lisesi’nde okumakta olan Doğan Avcıoğlu’na vermiştir.

Avcıoğlu, zarfı uzatırken her zamanki ciddiyetiyle şunları der; “Yazdıklarını okudum. Üzerlerine gerekli notları koydum. Daha önemli olan bu zarfın içinde bazı şiirler bulacaksın; onları en kısa zamanda oku ve ne düşündüğünü bana söyle. Bir ricam var! Bunları hiç kimseye gösterme ve hakkında kimseye bir şey söyleme”

Her zamanki gibi sırtında sütlü kahverengi bir takım elbise ve boynunda da ona uygun koyu kahve bir kravat vardı. O her gün okula değişik renk takım elbiseyle gelirdi. (S:149)

Akkurt, kargacık, etütte burgacık yazıları okur. Zarfta serbest vezinle yazılmış ve en az iki-üç kişi tarafından çoğaltılmış altı-yedi şiir vardır. “Okudukça hayrettim artıyor ve okumakta zorlandığım yerleri aştıkça, şiirler daha da güzelleşiyordu. Yalnız olsam ve uyarılmış olmasam hepsini yek tek ve bağıra bağıra okumak geliyordu içimden”.

Ertesi gün D. Avcıoğlu’yla öğlen vakti konuşur ve şiirleri mükemmel bulduğunu iletir. Şairin im olduğunu soran Akkurt’ta Avcıoğlu, “Rahat biz zamanda anlatacağım” der. Akkurt’ta “Şiirlerden kopya çıkartabileceğini ama kimseye göstermemesini” söyler. Savaş şartlarından okul nisan ayı ortalarında bir ay erken tatile girer.

Akkurt, Doğan Avcıoğlu’yla ekim başında okullar açılınca görüşebilir. Aynı sınıftadırlar. Akkurt, şiirlerin Nazım’a ait olduğunu öğrenir. Doğan ona yeni şiirler veriri. Akkurt, böylece Nazım’ı tanır ve ne çektiğini öğrenir.

Akkurt’un Nazım’a ait şiirlerden ilk okuduğu ve Çankırı Hapishanesinde yazdığı “Beş Dakika” başlıklı şiirden çok etkilenir.

“Ben Hans.
Ben Mafeo.
Ben Jilber.
Ölüler açık konuşur.
Yalan söylemez ölüler.
Ne lüzumundan fazla korkak.
Ne lüzumundan fazla cesurduk.
Daha bir gün yaşasaydık
ve her şeye rağmen
nefes alsaydık
bahtiyar olurduk…”

Nazımın yazdığı şiirlerden Akkurt’u en fazla etkileyen şiiri “Kuvayi Milliye Destanı”dır. Ayrıca, Nazım’ın  1939 yılı Şubatında İstanbul Tevkifhanesinde yazdığı şiirde onu çok etkiler.

“ …

Bugün Pazar
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün benden uzak
Bu kadar mavi
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak
Kımıldamadan durdum.

Sonra saygıyla toprağa oturdum.
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım
Toprak, güne. Ve ben…
Bahtiyarım”.

Bülent Akkurt Bursa Askeri Lise sınavlarına girer ve sınavı kazanarak 1941yılında askeri liseye devam eder. Doğan Avcıoğluyla irtibatı kesilir.

Babasının görev yaptığı ve Konya’da olan 5. Kolordu Bursa’ya taşınmıştır. Beklenen Alman istilasına karşı Güney Marmara’da konuşlandırılmıştır. Askerliğimi yaptığım bu kolordu NATO’ya girdikten sonra Tekirdağ’ın Çorlu kasabasına taşınmıştır.

Askeri okulda okuyan Akkurt, Nazım’ın şiirlerini okumaya ve biriktirmeye devam eder. Nazım’a hayranlığı bir tutkuya dönüşür. Şiirleri yazdığı defteri evdeki küçük kütüphanesinde saklar. Babası subaydır. Ondan çekinir.

Akkurt’un ezberi kuvvetlidir. Kendine gelen şiirlerin çoğunu ezberler. Akkurt’aiki-üç haftada bir sekiz-on şiir gelmektedir. Şiirleri arkadaşı Tekin getirmektedir.  İzin günlerinde beraberdirler. Evde şiirleri temize çeker.

Akkurt son sınıftadır. Bir pazar günü akşamüzeri Tekin kendisine bir tomar şiir verir. Şiirleri eve bırakmaya gönlü el vermez. Mecburen şiirlerle okula çıkar. Hafta içinde fırsat buldukça şiirleri birer birer gizlice okur. Cumartesi gecesi sınıf tenha iken bir boş sıraya oturup şiirleri temize çekmeye başlar. İyice dalmıştır. Yanına bir subay geldiğini fark etmez.

Yanına gelen sınıf amiri Binbaşı Kemal Özer’dir. Binbaşı, Akkurt’a “Ne yaptığını” sorar. Akkurt, “Erzurum Hasankale’de askerlik yapan dayıoğlundan gelen bir mektubu okuduğunu” söyler.  Binbaşı şiirleri alıp okumaya başlar. Akkurt’a, “dayı oğlunun yazısının çok kötü olduğunu söyler”. Akkurt, “evet, ilkokulu zor bitirdi” diye cevap verir

Kemal Özer babasının yakın arkadaşıdır. Şiirleri kimin yazdığını anlamıştır; “Senin dayıoğlunun okuması yazması yok denilecek kadar berbat ama şiirleri çok güzel. Hayret ulu tanrı kimlere ne yetenekler bahşediyor. Sen yine de, dayıoğlunun şiirlerini bir daha sınıfa getirme der ve sınıftan çıkar (s:209-210).

Binbaşı Kemal, on yıl sonra kendini ziyarete gelen Bülent Akkurt’a takılır, “Senin dayıoğlu hala şiir yazıyor mu?”. Akkurt gülerek kendisine teşekkür eder.,
*

Nazım’ın şiirlerine meftun olan bir öğrenci de İsmet Bozdağ’dır. Niyazi Menteş’in anılarına göre “Bozdağ’ın bu şiir merakı başına dert açar. Bir süre sonra İsmet Bozdağ askeri okuldan uzaklaştırılır. İsnat edilen suç ise komünistlik. Edebiyat hastası olan Bozdağ’ın düzeyli dizeleri vardır.”

*

Nazım Hikmet, Bursa Cezaevi’nde açlık grevine başladığında Balaban yanındadır. Açlık grevi uluslararası edebiyat camiasında da karşılık bulur. Türkiye üzerinde bir baskı kurulur. Ülke aydınları da af kampanyası açtılar.

Nazım ve Piraye Kükürtlü Bahçesi’nde

Nazım’a Özgürlük

1949 ortalarına doğru Ahmet Emin Yalman’ın “Vatan” gazetesinde yazdığı bir dizi yazı ve gazetenin, avukatı Mehmet Ali Sebük’e yaptırdığı on yazıdan oluşan bir inceleme sonucunda, kamuoyunda Nâzım Hikmet’in bir “adli hata” yüzünden cezaevinde olduğu görüşü ağırlık kazandı. Ankara’da avukatlar, İstanbul’da aydınlar topluca imzaladıkları dilekçelerle cumhurbaşkanına başvurdular.

Yurt dışında da sanatçıların, hukukçuların öncülüğü ile benzer girişimler yapıldı. Bu arada Birleşmiş Milletler Örgütü’nün danışma organlarından olan Uluslararası Hukukçular Derneği 9 Şubat 1950’de Nâzım Hikmet’in serbest bırakılması dileğiyle Büyük Millet Meclisi başkanına, milli savunma ve adalet bakanlarına birer mektup gönderdi.

Bütün bu girişimlerden bir sonuç alınamadığını gören Nâzım Hikmet 8 Nisan 1950’de açlık grevine başladı.

14 Nisan 1950 seçimlerini kazanan Demokrat Parti’nin çıkardığı af yasası, Büyük Millet Meclisi’nde tartışılırken, Nâzım Hikmet’in bağışlanmaması için, çok tatsız, çok üzücü konuşmalar yapıldı.

Sonuçta gergin bir ortamda çıkarılan yasa onu doğrudan bağışlamıyor, yalnızca cezasının üçte ikisi indirilenler kapsamına alıyordu. 12 yıl 7 ay yatmıştı. 28 yıl 4 aylık cezasının geri kalanı bağışlanıyordu.

15 Temmuz 1950’de, Cerrahpaşa Hastanesi’nde, artık serbest olduğu kendisine avukatlarınca bildirildi.

             Yerel Basında Açlık Grevi Haberi 29 Mart 1950 Hakimiyet

                                                                                             

Nazım Hikmet Bursa hapishanesinden İstanbul’a sevk edilir. Üsküdar’daki hapishaneye gönderilir.

Nazım Hikmet açlık grevini burada da sürdürür. Af ihtimali ortaya çıkınca Nazım Hikmet açlık grevine son verir. 4 Mayıs 1950 tarihli ANT gazetesi şairin açlık grevinden vazgeçtiğini duyurur.

Nâzım Hikmet cezaevindeki çıkınca İpek Film Stüdyosu’nda çalışmaya başladı. 26 Mart 1951’de, Münevver Hanım’dan bir oğlu oldu. Adını Mehmet koydular.

Ulusal Basında Açlık Grevine Katılan Yazar ve Şairlerle İlgili Haber Ülkesinde hapisten çıkmıştı ama sürekli gözetim altındaydı ve sonrasında askere çağırıldı.

1951 yılında askerlik görevini tamamlamadığı gerekçesiyle yeniden askere alınması kararlaştırılınca, şair bir sabah Refik Erduran’ın yardımıyla 20 Haziran 1951’de boğazdan bir gemiye binerek Romanya’ya, oradan da Moskova’ya kaçtı. Henüz 11 aydır serbestti ve geride bıraktığı çocuğu 3 aylıktı.

Yerel basında Nazım Hikmet yurtdışına çıktıktan sonra fazla bir haber çıkmaz. 1 Mart 1952 tarihli Hakimiyet gazetesinde “Kızıl şair Nazım Hikmet propagandaya devam ediyor” başlıklı bir haber çıkar.

Nazım Hikmetle ilgili son haberi 13 Ekim 1954 tarihli ANT gazetesinde okuyoruz: “Nazım Hikmet’in yeni melaneti”.

25 Temmuz 1951 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Hayatının geri kalan kısmını Sovyetler Birliğinde geçiren, bu arada sık sık çeşitli Avrupa ülkelerinde toplantılara katılan şair 3 Haziran 1963 sabahı, bir kalp krizi sonucu Moskova’daki evinde yaşama veda etti ve Yazarlar Birliği’nin düzenlediği bir törenle Novodeviçiy Mezarlığı’na defnedildi.

*

Türk sosyalistlerinin önderlerinden Mihri Belli, 1955 yılında İstanbul’dan Adana Merkez Cezaevi’ne gönderilir. Burada iki Sovyet üsteğmeni ile karşılaşır. Batı Karadeniz’de yakalanan bu iki subay Azeri kökenliydi. Yusuf ve Eyüp adındaki bu casuslara önce idam cezası verilir. Sonra çıkan aflarla cezaları 24 yıla düşer.

Bu iki mahkûmdan Yusuf, bir ara Bursa Cezaevi’ne gönderilmiş. Burada kendisine Nazım Hikmet sahip çıkmış. Yusuf, Nazım Hikmet sayesince daha insanca şartlara kavuşur. Mihri Belli’ye, şaire olan hayranlığını belirtir. (Mihri Belli Anılar İnsanları Tanıdım II, s, 42-43, İstanbul-1999, Doğan Kitap)

KAYNAKÇA:

  • Akkılıç, Yılmaz, Bursa’da Yakın Zaman, Bursa-2006
  • Akkuş, Mine, Bursa Halkevi ve Uludağ Dergisi, Bursa-2011
  • Akkurt, Bülent, Bir Zamanlar Bursa’da, Bursa-1998
  • Aydemir, Şevket Süreyya, Suyu Arayan Adam
  • Balaban, Şair Baba ve Damdakiler, İstanbul-1968, Can Yayınları
  • Belli, Mihri, Mihri Belli’nin Anıları İnsanları Tanıdım II, İstanbul-1999
  • Hikmet, Nazım, Bursa Cezaevi’nden Vanû’lara Mektuplar, İstanbul-1998
  • Kemankaş, İsmail, NOT DEFTERİ: Bursa’da ilk yasak yayın ve Nazım Hikmet, 19 Ocak 2020, http://www.enbursa.com
  • Menteş, Niyazi, Vefasız Olsa da Zaman Gönül Kahvesi, Bursa-1997
  • Menteş, Niyazi, Vefasız Olsa da Zaman (Gönül Kahvesi Serisinden:2) Bursa Hikâyeleri, Bursa-1999
  • Menteş, Niyazi, Sonbahar Yaprakları, Bursa-2006
  • Nesin, Aziz, Bir Sürgünün Anıları, İstanbul-2015
  • Özkılınç, Güney, Nazım’ın Bursa Yılları, İstanbul-2013
  • Parlayan, Ayşegül, Bir Yolcunun Ayak İzi, Atlas Tarih, s:59, İstanbul-2019
  • Vanu, Vala Nureddin, Bu Dünyadan Nazım Geçti, İstanbul-1965

Ekrem Hayri PEKER

Kimya mühendisi, araştırmacı, yazar. Bursa Mustafakemalpaşa’da (1954) doğdu. Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümü mezunu. TUBİTAK veri tabanına kayıtlı “Teknoloji tabanlı Başlangıç Firmalarına Özel İş Geliştirme” mentörü, C Grubu iş Güvenliği uzmanı olarak Nano kimyasalların tekstil materyallerine uygulamalar konusunda üniversitelerde konferanslar verdi. Yayınlanmış kitaplarından bazıları: "Kuşçubaşı Hacı Sami Bey", "Özbek Mektupları", "Yeşim Taşı - Ön Türkler ve Türk Tarihinden Kesitler", "Kafkasya'dan Anadolu'ya - Zekeriya Efendi". Belgeseltarih.com kurucu ortağı ve yazarıdır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Ekrem Hayri Peker

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ
“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

Ekrem Hayri PEKER, 20 Kasım 2024
Türkülerde Felek

Türkülerde Felek

Dr. Halil ATILGAN, 19 Kasım 2024
Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Atilla SAĞIM, 17 Kasım 2024
Romanlarda Sosyal ve Kültürel Yaşam

Romanlarda Sosyal ve Kültürel Yaşam

Emel ÖRGÜN, 2 Kasım 2024
“İki Kasım 1943” Karaçay Sürgünü

“İki Kasım 1943” Karaçay Sürgünü

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 2 Kasım 2024
Bir Zamanlar Kültürpark

Bir Zamanlar Kültürpark

Haber Merkezi, 2 Kasım 2024
Söğütlülü Destancı Aşık Ali Şahin

Söğütlülü Destancı Aşık Ali Şahin

Haber Merkezi, 2 Kasım 2024