Geçmiş zaman olur ki…
Bazı sözcüklerin ifadesi öyle yerleşmiş ki dilimize, anlamı ters gelse bile kullanmaya devam ediyoruz. Nedir gelin almak? Pazardan elma armut mu alıyoruz!
Kız istemek istemeye gitmek de komşudan tuz şeker istemek gibi bir anlam taşımıyor zaten ama adet olmuş. Giderek değişen çok şey gibi bu söylemler de gün gelip değişecektir.
Her neyse biz gelelim eski zamanların Bursa’sındaki adetlerden “gelin alma” faslına; Çatalfırın’dan Hocahasan’a, Hocailyas mahallesine, oradan Altıparmak ve hatta Fomara ve Kiremitçi mahallelerine uzanan, tanık olduğum zamanların geleneksel düğünlerine…
Sene altmışlı ve yetmişli yıllar. O devrin düğünleri bir hafta sürerdi. Çeyiz asmadan, gelin hamamına, çengili kınasına, salon ya da bahçe düğününden tavuk almasına, paça denilen düğün ertesine varıncaya kadar türlü adetlerin sırasıyla uygulandığı düğünlerdi…
Her düğün ritüeli kendi içinde kurallarla düzenlenirdi fakat burada sadece Pazar günlerine denk getirilen gelin alma seremonisinden söz etmek istiyorum. Pazar sabahı kız evinde hummalı bir telâşe vardır. Kuaför, gelinin evine gelir gelini süsleme işi öğleden önce bitirilirdi. Bu arada kız evinde misafirler için öğle yemeği kazanları kurulmuş olur. Gelen misafirlerin yemek yemesi sağlanırken oğlan evinin kız evine gelmesi beklenirdi.
Oğlan evi de tüm tantanası davul zurnasıyla yola çıkmıştır. O devrin uçak gibi geniş cadillac, chevrolet ve impala taksileri gelin arabası olurdu. Konvoyda da her türlü model otomobil tutulmuş olup otomobillerin aynasına havlu bağlanırdı. Erkek evinin varidatına göre sıralanırdı damalı taksiler. 10 – 20 kadar taksi tutulur damadın akrabaları bu otomobillere doluşmuş olduğu halde kornaları dattara daat dat bağırtarak gelin evinin sokağına girerlerdi. Asıl merasim işte bu noktada başlardı.
Sokaktaki ağır abi delikanlılar ceketleri omuzlarında damada türlü zorluklar (pirinç ayıklama şeker dövme, traş etme vs. gibi) çıkartıp imtihandan geçirirlerdi. Bahşiş işinden ziyade uyguladıkları zorluklarla damadın dayanma gücünü ölçerlerdi. Mesaj; “zordur almak bizden kızı” misali.
Oğlan evinden gelen kadınlar, kız evine girip kendi aralarında gelin ile irtibata geçmek isterler fakat gelinin oda kapısı önündeki arkadaşları bahşişlerini almadan kapıyı açmazlar. Adetler usulünce gerekenler yapılır, gelin erkek kardeşleri ve babasının şu kırmızı kurdela faslından sonra damada teslim edilir fakat burada damada eziyetli şakalar devam eder. Süslenmiş bebekli gelin arabası gelin evinin tam kapısındadır fakat o arabaya girmek ne mümkün! İki adımlık mesafe için türlü engeller konmuştur. Herkesin gönlü edilir tatlılıkla pirinç bulgur ve kağıtlı şekerler atılarak gelin yuvadan uçurulur. Bu aşamada damat ve damadın akrabaları havaya bozuk para da atarlar.
Gelin bu kalabalık güruh içinden çabucak gelin arabasına bindirilir. İki yanına gelinin kendi yengeleri otururdu.
Buraya kadar her şey tamam. Asıl zorluk bundan sonra başlardı; gelin arabasının önünde davul zurnayla oynayan erkekler içki içmeye başlarlar. Bu erkekler kimi zaman hem kız hem de oğlan evinin delikanlılarıdır, damadın sağdıcı baş roldedir. Bu sarhoş merasimini sağdıç yönetir. Sağdıç damada her istediğini yapabilir. Arabanın önünden çekilmedikleri için gelin arabası bir türlü yola çıkamaz. Konvoy adım adım ilerler. Sarhoş gönlü yapmak zor. Tepsiler içinde haşlanmış yumurtalı piyazlar, köfteler, turşu, peynir ve yoğurtlu mezelerin biri gider diğeri gelir. Aileden aklı başında içki içmeyen biri gidişatı ve alkol miktarını kontrolünde tutup asayişi de ayarlarlardı sanki!
Davul vurdukça zurna öttükçe sarhoşlar daha bir coşarlar gelin alayının yolunu açmak için bazen canlı horoz, baklava, cantık, bazen kınalı koç, bazen de deve, at, eşek isterler! Bir keresinde bu gözler deve isteyeni de gördü. (Devenin özellikle isteneceği çok önceden bilindiğinden önceden temin edilmişti, çocuk aklımla deveden çok korkmuştum.)
Bunu bilen düğün sahibi günler önceden her türlü tertibatı aldığından zorlanmaz; “denizi geçtik derede mi boğulacağız deyip kesenin ağzını açmış olurlardı.
Küçüktüm ve bütün bu olup biteni hayretler içinde izlerdim. Kız eviyle oğlan evi bazen çok yakın olurdu aynı mahallede iki sokak ötesi gibi, fakat gelinin oğlan evine indirilmesi çoğu zaman akşam ezanını bulurdu. Gelin alayı çok ağır giderdi, sarhoşlar gelin arabası ve ardındaki konvoyun önüne çöktü mü kalkmazlar düğün sahibini yalvartırlardı. Ben hep merak ederdim, onca saat gelinin çişi gelse ne yapardı diye!
Nihayetinde oğlan evinin kapısına gelindiğinde yine birçok ritüel uygulanır alkışlar arasında yine şekerler hububatlar havaya bereket için fırlatılır bozuk paralar etrafa saçılırken yine kapıların önü kesilirdi. Eşikten ayakbastı simgesi alınarak gelin yaşayacağı eve indirilmiş olurdu. Burada kayınpeder ve kayınvalide devreye girer geline takılar takardı. Onlar ererdi muratlarına biz çıkardık kerevetlerine…