Başlık sizi yanıltmasın. Sözünü ettiğim Bursalı Karamanlılar, son yıllarda Karaman’dan Bursa’ya göçenler değil. Karamanoğullarının Osmanlı’ya yenilmesinden sonra Balkanlara sürülen fakat Osmanlı’nın son yıllarında ve Cumhuriyet döneminde Anadolu’ya göç etmek zorunda kalan ve Bursa’ya yerleşen Karaman kökenli göçmenler.
Önce şunu belirtmekte yarar var. Anadolu tarihine baktığımızda Karamanlılar ve Karamanoğulları adıyla iki ayrı topluluğun varlığını görürüz. Bunlar çoğu kez karıştırılır ya da aynı halkmış gibi düşünülür. Oysa değildir. Karamanlılar, Roma döneminde Niğde, Ereğli, Aksaray, Karaman, Konya, Akşehir dolaylarında yaşayan Türkçe konuşan ama inançları Ortodoks olan Balkanlardan gelip Anadolu’ya geçen Türk boylarından biri. Büyük Mübadele (1923) sırasında Rum yurttaşlarımızla birlikte yaşadıkları topraklardan koparılıp Yunanistan’a gönderilen Anadolu’nun kadim topluluklarından biri.
Karamanoğulları ise Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’ya gelen önce Sivas yöresini yurt edinen, sonra Ermenek’in Kamışlı yaylasına yerleşen, daha sonra büyük bir beylik kuran bir Türkmen boyudur.
Bursalı Karamanlılar diye sözünü ettiğim işte bu Türklerdir. Yıllar önce öz yurdundan koparılıp Balkanlara sürülen yıllar sonra Anadolu’ya dönen ve Bursa’yı mesken tutan göçmen yurttaşlarımızdır. Bu hüzün dolu öykünün özneleri onlardır.
Arkamıza yaslanıp 7-8 yüzyıl öncesine şöyle bir baktığımızda neler görüyoruz? Bu tarihsel süreçte neler yaşanmıştır?
Malazgirt Savaşı (1071) sonrası akın akın Önasya’ya gelen Türkmen boyları Anadolu’nun değişik yörelerinde “beylik” ler kurmuş, sonra bunlardan biri, Osmanoğulları tüm beylikleri birleştirip büyük bir imparatorluk kurmuş. Öyle mi? Değil elbette. Bu böyle kolayca kotarılan bir iş olmamış. Kardeş kavgalarının en çetini bu coğrafyada yaşanmış, etnik kavgaların en serti, inanç çatışmalarının en kanlısı bu coğrafyada olmuştur. Bu topraklar ana kız, baba oğul, çoluk çocuk, genç, binlerce insanın kanıyla sulanmış. Anadolu’nun sarı bozkırları kızıla kesmiş. Bu kardeş kavgalarının en büyüğü, en uzun süreni aynı soydan, aynı boydan gelen Osmanoğulları ile Karamanoğulları arasında yaşanmıştır. Aşağı yukarı 200 yıl sürmüştür bu kavgalar. Tarih bilgilerimizi biraz yoklayalım.
Osmanoğulları, Selçuklu’nun son dönemlerinde uç beyi olarak Bilecik-Söğüt dolaylarını yurt edinir. Beyliğin kurucusu Ertuğrul Beydir. Ölünce yerine oğlu Osman geçer. Osman Bey Bizans’ın elinden Bursa’yı alarak orayı başkent yapar. Oğlu Orhan Bey İznik ve çevresini alarak beyliğin topraklarını genişletir. Orhan Bey kendi adına para bastırır. Medreseler açar. Beylik, bir devlete dönüşür.
XIII.yüzyılın ilk çeyreğinin sonlarına doğru Doğu’dan gelip Sivas yöresini mesken tutan bir Türkmen boyu daha vardır. Bunlar yazları Sivas’ta, kışları daha güney ve doğuda geçiren, göçer olarak yaşayan bir boydur. Boyun beyi Sadettin’dir. Sadettin Bey ölünce yerine oğlu Nureddin Sofi Bey geçer. Nureddin Sofi Bey daha çok Sivas, Niğde, Ereğli yörelerinde konaklamaktadır. Bir fırsatını bularak Kilikya Ermenilerinin elinde bulunan Ereğli Kalesi’ni ele geçirir. Bu cesur ve başarılı hareket Selçuklu Sultanının hoşuna gider. Nureddin Sofi Bey, bir süre sonra Sivas Kalesi’ni de ele geçirerek kalenin anahtarını bir bağlılık mektubuyla birlikte Sultan’a gönderir. Bundan büyük mutluluk duyan Sultan Alâeddin Keykubat onu uçbeyi olarak Ermenek ve Mut yöresine gönderir. Ayrıca beyliğini onaylayan bir hi’lat belgesi, kılıç ve alem verir. Nureddin Bey bir süre sonra beyliğinden feragat ederek oğlu Karaman’ı beyliğin başına geçirir. Kendisi de Sivas’taki Baba İlyas’ın yanına gider, ona intisap eder, Vefai tarikatına girer. Baba İlyas’ın müridi olur.
Karaman Bey güçlü ve hırslı bir beydir. Bir türlü ele geçirilemeyen Ermenek’teki Firan Kalesini alır (1258). Arkasından Larende’yi (Karaman) ele geçirir (1260). Böylece İç Anadolu’nun güneyinde bir beylik ortaya çıkmış olur. Larende’nin ele geçirilmesi Konya’daki Selçuklu Sultanı’nı korkutmuşsa da, Ermenilere karşı savaşta Karaman Bey kendine destek verdiği için Sultan sesini çıkarmadı.
XIV ve XV. yüzyıllar Anadolu’nun zor yıllarıdır.
1299’da kurulan Osmanlı Beyliği egemenlik alanlarını genişletiyor, Anadolu’daki beyliklerin varlığına birer birer son veriyordu. Öte yandan Karamanoğulları da güçlü bir beylik haline gelmiş, bir yandan Selçuklulara karşı ve onları koruyup destekleyen İlhanlılara karşı savaşıyor, öte yandan Babai hareketine destek veriyordu. Bir yandan da Osmanoğullarına karşı savaşım veriyordu.
İki beylik arasında Selçuklu’nun mirası üzerinden büyük bir rekabet yaşanıyordu. Bu rekabet kız alıp vermeyle bir ara sıcak bir ilişkiye dönüşmüş ve yararlı olmuşsa da daha sonra ilişkiler kopmuş, sertleşmiş ve savaşa dönüşmüştü. Her iki taraf da Anadolu’nun tek egemeni olmak istiyordu.
Aralıklarla süren bu savaşların kimisinde Osmanlılar, kimisinde Karamanlılar üstün geliyor, kimi kentler ve yöreler iki beylik arasında el değiştiriyordu.
Bu egemenlik savaşları 1471 yılına dek sürdü. Fatih Sultan Mehmet, uzun süredir kendisine sürekli baş kaldıran Karamanoğulları’ndan kurtulmaya karara verdi. Bunu için en güvendiği komutanlardan biri olan Gedik Ahmet Paşa’yı Karaman’a gönderdi. Gedik Ahmet Paşa iyi bir askerdi, deneyimliydi. Önce Alanya’yı aldı (1471). Sonra Silifke, Mohan ve Gülek’i ele geçirdi. Daha sonra Karaman Beyi Pir Ahmet ve kardeşi Kasım’ı yenilgiye uğrattı. İshak Bey’in karısı ve çocuklarını tutsak aldı. Bu yenilgi üzerine Pir Ahmet Bey Toroslara çekildi. Kardeşi Kasım’la Ermenek yakınlarındaki Sultanalanı’nda karargâh kurdu. Niyeti burada güç toplayıp Osmanlı’ya kaptırdığı toprakları yeniden ele geçirmekti. Gedik Ahmet Paşa bu planı anlayınca Pir Ahmet Bey’e son darbeyi vurmayı ve onu ortadan kaldırmaya karar verdi. Ama bunun savaş yoluyla zor olacağını ve uzun süreceğini düşünerek hileye baş vurdu. Ona elçi gönderip barış önerdi. Pir Ahmet Bey, öneriyi kabul etti. Fakat konuklarını ağırladığı sırada birden Gedik Ahmet Paşa’nın gönderdiği askerlerin baskınına uğradı. Bunu beklemiyordu. Çevresindeki askerleri direnç göstermediler. Pir Ahmet Bey oradan kaçmayı başardı. Baskından kurtulmuştu. Ama gücünü ve moralini yitirmişti. Karısını ve çocuklarını alıp Ermenek’in en sarp, alınması en güç kalelerinden biri olan Mennan Kalesi’ne gönderdi. Kendisi de kalenin tam karşısındaki Bergüm’e geçerek beklemeye başladı. Ama Gedik Ahmet Paşa kimsenin aklına gelmeyen bir yola başvurdu. Kalenin arkasından kızaklarla topları kaydırarak kaleyi arkadan bombalatmaya başladı. Kale komutanı Yusuf Bey’in dayanma gücü kalmamıştı. Kaleyi Osmanlı askerlerine teslim etmek zorunda kaldı.
Karşı tepeden durumu gören Pir Ahmet Bey acı içinde kıvranarak kendini kayalıklardan aşağı attı. Fakat bir sakız ağacına asılı kaldığı için ölmedi. Karısı ve kızları Konya’ya götürüldü. Kendisi de bir süre sonra iyileşti. Önce Tarsus’a sonra da dostu Uzun Hasan’ın yanına gitti. Uzun Hasan kendisine dirlik verdi. Ama çok yaşamadı. 1474’te öldü. Bu arada Ermenek, Mut, Gülnar tümüyle Osmanlı’nın eline geçti (1475).
Bundan sonraki yıllar Karamanoğulları için tam bir yıkım oldu. Binlerce Karamanlı Türkmen önce İstanbul’a, sonra Balkanlara sürüldü. İstanbul’a sürülenlerin bir bölümü Fatih semtine, bir bölümü Aksaray’a yerleştirildi.
Balkanlara gidenlerin sayısı Karaman tarihçisi olarak bilinen Şikari’ye göre 30 binin üstündedir. Aşıkpaşazade Tarihi’ne göre savaş sonrasında binlerce Karamanlı Türkmen, Osmanlı Rum Mehmet Paşa tarafından öldürülmüştür.
Osmanlı, böylece Karaman yöresindeki Türkmenlerin yeniden toparlanıp güçlenmesini önlemiş, Anadolu’nun tek egemeni olmuştu. Öte yandan Bakanların Türkleşmesi ve İslamlaşması yolundaki emellerinde önemli kazanımlar elde etmişti.
XVIII.yüzyıla gelindiğinde artık Osmanlı’nın eski gücü kalmamıştı, sürekli savaş ve toprak yitiriyordu. 1789 Fransız Devrimi ile birlikte tüm Dünya’da ve Balkanlarda ulusal akımlar güçlenmiş, bağımsızlık savaşları başlamıştı. 1829 Yunanistan’ın bağımsızlığını ilan etmesinden sonra Balkanlarda Bulgarlar, Sırplar da bağımsızlığını elde etmek için silaha sarıldı. Kanlı çatışmalar yaşandı. Balkan Türkleri için tehlike büyüktü. Bu kez buralardan Anadolu’ya doğru büyük göçler başladı.
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası bu göç dalgası hızlandı. Romanya ve Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesiyle 1,5 milyon Balkan Türk’ü Anadolu’ya göçmek zorunda kaldı. Bu göçler aralıklarla 1910 yılına dek sürdü. Bunlardan 162.028’i de o zamanki adı Hüdavendigar olan Bursa’ya geldi. Gelenler Bursa’da 17 köy ve 15 yeni mahalle oluşturdu.
Balkan Savaşları Osmanlılar için tam bir felaket oldu. Osmanlı Balkanlardaki topraklarının büyük bir bölümünü yitirdi. Bu savaşlardan sonra Bulgaristan’dan 200 bin kişi daha Anadolu’ya göç etti. 1920’ye dek süren bu göçlerin sonunda 413.922 göçmen Anadolu’ya geçti. Bunlarda 8 bini Bursa’ya geldi. Bazı kaynaklar bu sayının 18 binin üstünde gösterir. (1)
Balkanlardan özellikle Bulgaristan’dan gelen göçlerin arkası kesilmedi. 1934’ten sonra Bulgarların Türk arazilerine zorla el koymaları sonunda 1939’da 200 bin dolayındaki Türk Anadolu’ya göç etmek zorunda kaldı. 31 Mayıs 1947’de Bulgaristan’ın isteği üzerine yeni bir göç dalgası başladı. Anadolu’ya geçenlerin sayısı 400.000’i bulunca Bulgaristan isteğinden vazgeçti ve sınırı kapatma kararı aldı. 2 Aralık 1951’de sınır kapıları yeniden açıldı. Ancak 1950, 1951 ve Ocak, Şubat-1952 tarihlerinde 37.851 aileye mensup 154.000 kişi göç etti.(2)
Anadolu’ya gelen göçmenlerin çoğu İstanbul, Bursa ve İzmir’i istiyorlardı. Bursa’ya en çok göçmen Rodoplardan geldi. Onun dışında Kırcaali, Eğridere, Mestanlı ve Koşukavak bölgelelerinden gelmişlerdi. Bunların büyük bir bölümü Bursa’da Adalet, İstiklal, Hürriyet mahallelerinde yeni yapılan konutlara yerleştirildiler. Bunların dışında Kiremitçi, Karaman, Uluyol, Papazçeşme, Elmasbahçe, Ortayol, Sinandede, Davutkadı, Ortabağlar, Kovukçınarı gibi mahallelere yerleştiler.
Göçlerin sonu gelmedi. 1971’de Bulgaristan “Bulgarlaştırma” politikalarıyla yeni bir dönem başlattı. Arkasından “ad değiştirme” politikasıyla yeni bir göç dalgasının kapısını açtı. 2 Haziran 1989 – 22 Ağustos 1989 tarihleri arasında 311.867 göçmen daha Türkiye’ye geldi(3). 1989 göçmenlerinin tahminen 90-100 bini Bursa’ya yerleşti.
Göçmen yurttaşlarımızın çoğu soyunu, sopunu, kökenini Karaman’a dayandırır. Atalarının Karaman’dan Balkanlara göç ettiğini söyler. Konuşma sırasında Karaman doğumlu olduğumu söylediğimde pek çok göçmen yurttaşımız gözlerinin içi parlayarak “biz de Karamanlıyız” derler içtenlikle : “Bizim de kökümüz Karaman” diyerek anlatmaya başlarlar.
Kaynaklar
1-Bursa’nın Göç Tarihi, Kaplanoğlu Raif, Ozan, Nilüfer Belediyesi Akkılıç Küt.Yay., Bursa, 2014
2-Arı, Kemal, Büyük Mübadele, Tarih Vakfı Yurt Yay.,İst.