Quantcast
Bursa’nın Pastaneleri-Bozahaneleri – Belgesel Tarih

Ekrem Hayri PEKER
Ekrem Hayri  PEKER
Bursa’nın Pastaneleri-Bozahaneleri
  • 23 Mart 2022 Çarşamba
  • +
  • -
  • Ekrem Hayri PEKER /

Loading

Osmanlıda pastane kültürü daha çok gayrimüslim reaya, İstanbul, İzmir ve Selanik gibi Levantenlerin ve yabancıların yaşadığı yerlerde gelişmişti. Bugün adları geçen Markiz, Lebon, Baylan ve Nisuaz gibi isimler yabancı kelimeler kime hitap ettiklerini göstermektedir.

Osmanlıda muhallebi, baklava, kadayıf, unlu tatlılar, sütlaç, aşure ve şimdi adını unuttuğumuz yerel tatlılar vardı.

Kırım Savaşı ve sonrası İstanbul Beyoğlu’nda pastaneler yayılmaya başlar. Kısa bir süre sonra Osmanlı aydınları buraları mesken tutar. Buralar aynı zamanda sansürün olduğu yıllarda özgür basılan yabancı gazetelerin okunduğu yerlerdi. Pastanelerden sonra servisi gayrimüslim hanımların yaptığı kafeler açılır.

İstanbul’da pastane patlamasını Rusya’daki iç savaştan kaçan Beyaz Ruslar yaşatmıştır. İstanbul’a gelen ‘Beyaz Rus’ akını sırasında, Pera’da birçok pastane ve kafe açılır, kapanır. Cumhuriyetten sonra da pastacılık uzunca bir süre gayrimüslimlerin uğraşısı olarak kalır.

Anadolu’da pastacılık 93 Harbinden (1877-78) sonra Rus Çarlığı İran’daki bazı Kürt aşiretlerini kışkırtarak İran-Trabzon ticaret yolunu Batum’a çevirir. Bölgenin fakirleşmesiyle Rusya’ya göç başlar. Göç edenler içinde Hemşinliler ön plandadır. Kısa bir sürede Kırım’dan Polonya’ya kadar uzanan bölgede Karadenizliler fırıncılığa daha sonra da pastacılığa başlarlar. Memleketlerine dönenler kısa bir sürede pasta kültürünü Anadolu’ya yayarlar.

Bursa’da yabancı tüccarların çokluğu ve gayri Müslim reayanın oluşu pasta kültürünün yayılmasına yol açmıştır. Ancak Bursa’da pastacılığı yayanların İstanbul’da olduğu gibi yabancılar değil Hemşin kökenli Karadenizliler tarafından yayılmıştır.

Yusuf Oğuzoğlu’nun hazurladığı Bursa tarihi kitabında Bursa tatlıcıları anlatılır.

“Bursa sicillerinde kadayıfçıların ayrı bir esnaf grubu olarak kaydedildiği dikkati çekiyor. Günümüzden 120 yıl önce Marie de Loung Bursa’da tatlıcı dükkânını şöyle tanımlamıştı; “Önceden tabaklar içine konan üzerine şeker ve gülsuyu serpilmiş, sapının ucu kuşlu, üç köşeli bir kaşık ile muhallebi veya kaymaklı kadayıfı afiyetle yiyebiliriz. Yuvarlak tepsi içinde sunulan kaymaklı baklavanın lezzetini çok uzun süre unutamazsınız.

Marie de Loung’un kaymaklı baklava olarak tanımladığı Bursa’ya özgü “Cendere tatlısı” olmalıdır. Bu tatlı Paul Ruhban’ın Anadolu seyahatnamesinde de geçer.

Günümüz de de hala yapılan Cendere tatlısı Samanlı köyünde şu şekilde hazırlanmaktadır; “Önce yufka açılır. Yufkalar buluşturuyor. Yağlanmış tepsiye tereyağı ile konulur. Fırında pişirilir. Üstüne şerbet dökülür. Yufkaların içine kaymak doldurulur. Yuvarlak biçimde kesilir.” (Oğuzoğlu, Yusuf, 8500 Yıllık Uygarlığın İzinden Bursa Tarihi, Bursa-2013)

Ellili yıllardan günümüze doğru gelirsek Emirsultan-Altıparmak arterinde çok sayıda tatlıcı ve pastane vardı. Tatlıcıların büyük bir bölümünde boza da bulunurdu.

Mahalle ve köyleri dolaşan tatlıcılar” Şam tatlı” dediğimiz tatlıyı satanlar, macuncular ve “sütsal” denilen çubuklu dondurmayı satanlardı.

Yeşil Caddesi’nde müzenin hemen karşısındaki iki katlı binanın alt katı pastaneydi. Biraz ilerisinde Burayı geçince önce, Ender Tatlıcısı karşılar sizi.

Necmettin Usluy Bey’den sonra şimdi kızı sürdürmekte aile mesleğini.

Mahfelin arada Bursa’da memur ve antrenör olarak çalışan Fenarbahçeli ünlü futbolcu Halit Deringör’ün anılarında bahsettiği Rodop Köftecisi ve yanında bir tatlıcı bulunuyordu.

Mahfel karşısında Pasajda Nurettin Aşan’ın pastanesi, üstünde, Milliyetçi Öğretmenler Derneği vardı. Kapalı Çarşı yangınından sonra buraya sarraflar ve kuyumcular taşındı. Kapalı Çarşı yapılınca sarraflar taşında.

Setbaşı’nda Vergi dairesinin karşısında Turan Pastanesi bulunuyordu. Frigosu (eğlence yerlerinde satılan, dondurmaya benzer bir tür dondurulmuş krema) meşhurdu. Uludağ gazozu bulunurdu.  Mavi Köşe’nin vişneli dondurması harikaydı.

Caddenin üzerinde Setbaşı’nda Vergi dairesini geçince Bursa’nın ünlü bozacılarından Şaban Sirkeci’nin yeri bulunuyordu. Sirkeciler Kosova göçmeniydiler. Babaları Celalettin Bey, Prizren’de dondurmacıydı. Sirkecilerin sattıkları salamlı sandviçin tadı bir başkaydı.

Burada Cumhurbaşkanı celal Bayar’da boza içmişti. Yetmişli yılların sonunda Altıparmak Caddesinde de bir şube açtı. En son yeri Namazgâh’a çıkan caddenin başındaydı.

Kafkasyalıların milli içkisi olan bozanın tüketimi oldukça yaygındı. Orta Asya’dan Balkanlara geniş bir coğrafyada farklı isimlerle benzer malzemeler kullanılarak boza yapıldığı bilinmektedir

17.yüzyılda Bursa’yı ziyaret eden Evliya Çelebi, şehirde çok sayıda bozahane olduğunu yazmıştır. Bunun sebebi şarap içmenin yasaklandığı için insanlar ekşitilmiş bozayla kafayı bulurlardı.

Cumhuriyet döneminde bozahanelerin sayısı hızla azalmış daha ziyade kış aylarında tatlıcılarda ve bazı kahvelerde içilen bir içecek olmuştur. Kış aylarında yaygın olarak tüketilen boza seyyar satıcılar tarafından mahalle aralarında satılırdı.

Akşam saatlerinde bozacılar sokaklarda gür sesleriyle bağırarak, ellerinde güğümleri, bellerinde tarçın kutusu ve bardakları ile mahalle aralarında, boza satarlardı.

Bursa’nın tanınmış simalarından GÜMÇED Başkanı Adnan Önürmen gençlik yıllarının Setbaşı Semtini şöyle anlatıyor: “Mahfel’i geçince geç saatlere kadar açık olan bir börekçi bulunuyordu. Setbaşı Köprüsü’ne varmadan bozası ve tava yoğurduyla meşhur Şaban Sirkeci gözde bir yerdi. Kardeşi Nurettin’in dükkânı Altıparmak Caddesi’ndeydi. Sirkecilerde ve diğer bozacılarda bozalar, lezzetleri bozulmasın diye mermer küplere konurdu.

1 Kasım 1955 Yeni Ant

O zamanlar yeni ünlenen sosisli sandviç bize ilginç geliyordu. Dükkândaki uzun taburelere tüner, dar tezgâhta gazoz veya fruko eşliğinde sandviçlerimizi yerdik. Sirkeci Şaban’ın leblebili ve atom denilen bozası meşhurdu. Tavuk göğsü de gözde tatlılar arasındaydı. Sucuklu sandviç ve yaz aylarında dondurma bulunurdu”.

Zafer Ünver, Sirkeci Şaban’ı şöyle anlatıyor: “Atatürk Caddesi üzerinde, Atatürk İlkokuluna çıkan sokağın başında bulunan “Sirkeci Şaban” sütlü tatlıları, bozası ve yoğurdu ile Bursalılarca tercih edilen muhallebicilerindendi. Özellikle bozası tiryakilerince aranırdı. Yoğurt evden kap götürülerek belli miktarda tartılır, kabın darası da dikkate alınır ve istenilen yoğurt getirdiğimiz kaba konulurdu. Yekpare mermerden büyük boza teknesi mermer tezgâhın üstünde vitrinde yer alırdı. İsteyenlerin bozasına tarçın serpilirdi.

Evlerde bozanın ağzı kapatılmaz, aralık bırakılırdı. Aldığım boza bitmemiş, evde buzdolabının üstünde uzunca bir süre kalmış. Gün ortası salonda otururken patlama sesi ile irkildik. Mutfağa koştuğumuzda buzdolabının üstünde unutulan şişe içindeki kalan bozanın ekşime sırasında oluşan gazın etkisiyle kapağını gürültü ile fırlatmış, bu da bizde heyecan yaratmıştı. Mutfakta biraz temizliğe yol açan bu patlamaya rağmen bir ekşi boza sever olarak bozayı ekşiterek içmeyi hala çok severim. Tabii şimdi önlemimi alıyorum”.

Bursa’da marka olan ve günümüzde de varlığını sürdüren Kafkas Pastanesi için Şinasi Çelikkol, “Kafkas Pastanesi’nin ilk yeri bugün Atatürk Caddesi’nde, Akbank’ın olduğu yere yakın bir yerdeydi. Şimdiki yerindeyse Turan Pastanesi vardı. Daha sonra yer değiştirdiler. Turan Pastanesi daha sonra Mavi Köşe yakınlarına taşındı. Uzun Çarşı’da Dörtyol’a yakın bir yerde şubesi vardı”.   Turan Pastanesi’nin Altıparmak Caddesi’nde, İTİA’nin karşısında ve Santral Garaj’da bir şubesi vardı. Santral Garaj’da Kafkas Pastanesi’nin de büyük bir yeri vardı.

Genelde pastanelerdeki masaların üstü çabuk temizlenmesi açısından mermer konulurdu.

Altmışlı ve seksenli yıllarda Bursa’nın ana arteri olan Emirsultan-Altıparmak Caddesi üzerinde Çamlık, Turan, Çınar (1968 yılında açıldı), Şardağ, Ulus, Uzay ve Akgün pastaneleri bulunuyordu. Daha sonra Rıhtım Pastanesi açıldı.

Bu Pastaneleri beraber gezelim. Atatürk Caddesi’nde Vakıfbank’ın olduğu yerde bir tatlıcı Mecit’in dükkânı vardı. Cadde üzerinde Kafkas, Çakırhamam’da Şardağ ve solda itfaiyeye inen yolda Ulus pastaneleri vardı.

1975 Hürses gazetesi

Kestane şekerinin eşsiz lezzetini Bursa’ya getiren şirket kurucusu merhum Ali Şakir Tatveren, şekerleme konusundaki bilgi ve tecrübelerini ilk kez Bursa’ da Bursalılara sunar.

Kafkas Pastanesi (Resim: Nezaket Özdemir)

Şekerleme ve pastacılık mesleğini babasının yanında öğrenen Yugoslavya Manastır doğumlu Ali Şakir Tatveren, aile mesleğini bir süre Kars Sarıkamış ve Kafkasya’da sürdürdükten sonra 1930 yılında Kafkas Kolektif Şirketi’ni kurar. İlk dükkanını Bursa’da Atatürk Caddesi’nde bugün Akbank’ın olduğu yerde açan Tatveren, ürünleri, sunduğu hizmeti ve eşinin de desteğiyle Bursalıların gönlünde taht kurar. Ali Şakir Tatveren’in 1957 yılında vefatı üzerine şirket yönetimine eşi Nedret Tatveren ve çocukları Alparslan, Atilla ve Yüksel Tatveren geçer.

16 Aralık 1957 tarihli Hakimiyet gazetesi Kafkas Pastanesi ürettiği Erden sütlü şekerin reklamını yapıyordu. Severek yediğim şekerlerdendi.

Babaları Ali Şakir Tatveren’den görevi devralan Atilla ve Yüksel Tatveren, uzun yıllar kestane şekeri ve diğer ürünlerde önemli atılımlara imza atar. Bu süreç içerisinde Karyoka (üzeri çikolata kaplı kestane şekerlemesi) üretimi ilk kez Yüksel Tatveren tarafından gerçekleştirilir.

Atatürk Caddesi üzerinde bulunan Karlıdağ Muhallebicisi

Şardağ pastanesini kuranlar Prizren’den gelen Arnavutlardı. İlk dükkân bugünkü kaymakamlığa yakın yerde açılmış, daha sonra Çakırhamam’a taşınmıştı. Pastaneyi açan Mehmet Aksoy, Prizren yakınlarındaki Şardağ’ın adını pastanesine vermiş. Yine oralarda bir bölgeye Gora denirmiş. Ali Şen, Talat Şalk, Zeynep Oral, Ece Temelkuran ülkemize gelen ünlü Goralılardanmış.

Ulus şekerleme ve Pastaevi’nin kurucusu Rasim Öztat da Prizrenlidir.

Atatürk Caddesi üzerinde yer alan ULUS ŞEKERLEME ve PASTA EVİ 1928 yılında Rasim Öztat tarafından kurulmuştur. Rasim Öztat’ın babası İsmail Efendidir. İsmail Efendi’nin Yemen Harbi’nde şehit düşmesiyle, çok küçük yaşta olan oğlu Ünlü şekerci Hakkı Efendi’nin yanında çırak olarak işe başlamıştır.

Ulus Şekercisi-1959 (Resim: İnternet)

Çalışkanlığına ve yeteneğine hayran kalan varlıklı Tosun dayısının desteği ile bugünkü kapalı çarşının üst girişinde olan zamanın Şekerciler Çarşısı’nda ilk dükkanını açmıştır. Asıl şöhreti, daha önceleri evlerde yapılan kestane şekerlemesini ikişer üçer halde tülbentlere sararak kırılmadan duble halde imal edip satışa sunarak bir ilki gerçekleştirmesiyle kazanmıştır. Rasim Öztat’ın sayesin de kestane şekeri daha sonraları Bursa’nın bir sembolü haline gelmiştir. O günlerde Ankara’dan gelen meclis heyetleri dönüşlerinde Atatürk’e de kestane şekeri götürürlermiş.1958 yılında büyük kapalı çarşı yangınında dükkanını kaybedince bugünkü yeri olan Atatürk caddesindeki yerine taşınmıştır.

Ulus Pastanesi (Resim: www.bursadakultur.org)

Rasim Öztat’ın 1991 yılında vefat etmesiyle bayrak oğul Hilalettin Öztat’a geçmiştir. Hilalettin Öztat 1983 yılında dünya kalite ödülü yarışmasına (monde selection) yaptıkları damla sakızlı lokumla katılarak altın madalya kazanmıştır. Bu değerli ödüle daha sonra Dakar’da kazandığı altın madalyayı da ekleyerek şöhretini perçinlemiştir. Bu değerli ödüllerin yanında 1984-85 yılların da yurt dışında katıldığı çeşitli fuarlardan ve birçok kuruluştan aldığı meslek ödülleri de vardır.

Hilalettin Öztat’ın 2005 yılında vefat etmesiyle bayrağı oğlu 4. kuşak. Nazif Celal Öztat’ devralmıştır

Çatalfırından aşağıya inerken içinde bir çınar olan bir kahve, bitişiğindeki Mehtap işkembecisini Arap Şükrü ailesinden Doğan Değişmez işletirdi. İşkembeciden sonra bir kısmı bugün de açık olan bir sıra ayakkabıcı dükkânları vardı. Mehtap çorbasından aşağıya inerken ahşap binayı geçince Totrakan İş Hanı ve birkaç dükkân sonra Bursa’nın ünlü pastanelerinden Akgün Pastanesi bulunuyordu. Cadde üzerinde Uzay pastanesi de vardı.

Emrah Akın, Gurmex sitesinde Bursa pastanelerini şöyle anlatıyor: “…Bursa Heykel’deki Turan Pastanesi’ni unutamam…Uzay Pastanesi, Ulus Pasta Evi, Rıhtım Pastanesi, Ülkü Pastanesi ve Kafkas Pastaneleri’nde çok mutlu hissederim kendimi ve bütün yüzümle gülümserim dünyaya…

Bursa’da müthiş bir pastane geleneği hüküm sürer. Mavi Köşe’de şimdiki yerinde bir butik olan yerde eskiden Çamlık Pastanesi vardı. Elma şekerleri göz alıcı kırmızılık ve parlaklıktaydı.

Bir de şemsiye çikolata… Canım babam, neredeyse her akşam bana Eski Bursa Pastaneleri arasında en bilinenlerinden olan Çamlık’tan elma şekeri ve şemsiye çikolata getirirdi. Ama öyle mutena bir ruha sahipti ki, alelade torbalara koydurmaz, şık bir paket yaptırır, rafya kağıdıyla da kurdelettirmeyi ihmal etmezdi. Ruhu şad olsun.

Radikal-2’de yazan Tijen İnoltong “Geçmişe Yolculuk” adlı yazısında Bursa’nın pastanelerine anlatır. (03/01/2004, Radikal-2)

Bursa’ya doğru yola çıktığımda, zihnim çoktan çocukluğumdaki Bursa’ya varmıştı bile. Çocukluk ve ilk gençlikte hemen her tatili Bursa’da geçirirdik. Annemin gençliğinin geçtiği Bursa, bizim de ikinci memleketimizdi bir anlamda. Yol boyunca ‘Bursa benim için ne anlam ifade ediyor?’ diye düşündüğümde aklıma Kültürpark, Heykel, Tophane, Uludağ, o yıllarda her Bursa’ya gidişimizde mutlaka ziyaret ettiğimiz İskender Kebapçısı, İnegöl Köftecisi ve tabii ki kestane şekeri geliyor.

Kestane şekeri deyince de Altıparmak’taki Uzay Pastanesi. Bir akrabamızın yeriydi ve yaz tatillerinde onun yanında çalışır, ne iş verilirse yapardık. Bir çocuk için pastanede çalışmaktan daha olağanüstü ne olabilir ki? Şeker kavanozları, pasta dolu raflar ve dondurma dolabının arasında cenneti yaşar, eve asla aç dönmezdik. Kimi gün işimiz kestane şekeri paketlemekse (ki bunların bir kısmı da acilen mideye indirilirdi) başka bir gün dondurma satmak olabilirdi. Mutlu çocukluk anılarım arasındaki yeri özeldi Uzay Pastanesi’nin.

Bu sefer Bursa’ya giderken Uzay Pastanesi’ni değil de Ulus Pastanesi’ni görmekti niyetim. Başta Anjelika Reçeli alacaktım ya, diğer ürünlere de göz gezdirip kimilerini tadacak, mümkünse eli kolu dolu dönecektim oradan. Eh, olmadı da değil hani. Biri bana, biri Füsun’a iki kavanoz Anjelika Reçeli, bir kutu kestane şekeri ve pastanenin açıldığı 1928 yılından beri yapılan Marşal Pasta’yla dolu bir kutuyla döndüm. Üstelik bunların hepsi de son derece kibar bir hanımefendi olan, pastanenin kurucusu Hacı Rasim Öztat’ın güleryüzlü gelini Akile Hanım’ın hediyesiydi.

Ulus Pastanesi’ne gitmek için Ulucami’ye yürümüş, kalabalığı yararcasına hızla pastanenin bulunduğu caddeye doğru seğirtmiştim. Vaktim azdı ve ben oranın havasını mutlaka solumak istiyordum Bursa’dan ayrılmadan. Dükkânı bulup kapısından içeriye girdiğimde artık bambaşka bir dünyadaydım. O eski, o çocukluğumuzun temizlik ve şefkat duygusu vardı içeride. Birkaç hanım çay içiyor, birileri alışveriş yapıyor, ailenin delikanlı oğlu da tezgâhta istenilenleri paketliyor. Sessizce işleyen bir saat gibi huzur veren bir havası vardı mekânın. Raflarda reçeller, şerbetler dizili, camekânın içi kestane şekerleri, incir ve portakal şekerlemeleri, lokumlarla dolu. Vitrindeki badem ve fıstık ezmeleri, pastanenin en eski ürünlerinden Marşal Pasta ve akide şekerleri sizi çocuklaştırıyor istemeden. Hangisini seçeceğinizi bir türlü bilemiyor, çaresizce etrafınıza bakınıyorsunuz. Hepsinden yeseniz, hepsinden paketlenip günlerce bayramlık çocuklar gibi başucunuzda kutular, paketlerle uyansanız…”

*

Güllaç: Ramazan aylarının unutulmaz tatlısı olan güllacı unutmamak lazım. Güllaç, mısır nişastası, gül suyu, süt ve şeker ile hazırlanan geleneksel Türk tatlısı. Kitâb-ı Me’kûlât’da Gülac olarak tarifi verilmiştir.

IV.Murad devrine yani 1400’lü yıllara ait kayıtlarda güllacın Osmanlı mutfağına girdiği ve kitaplarda yer aldığı görülmektedir. Bu tarihe kadar uzanan güllaç tarifleri arasında güllaç, yumurtalı güllaç ve tava güllacı şeklinde üç tarife rastlanmaktadır. Halk arasında da 15. yüzyıl ortalarına kadar mısır nişastasından yufka açıp stoklar ve havayla temas halinde olduğu için kuruyan bu yufkaları süt ve şekerle ıslatıp yerdi. Zamanla içine gül suyunun da eklenmesiyle ortaya “güllü aş” ismi verilen tatlı çıktı ve tıpkı “sütlü aş”ın “sütlaç”a dönüşmesi gibi bu tatlının ismi “güllaç” olarak anılageldi.

Bici Bici tatlısı: Bici bici muhallebisi, yaz dönemlerinde yenilen] bir tür tatlı. Halk arasında kısaca bici bici adıyla anılır. En bilinen şekliyle rendelenmiş buz, pişmiş nişasta, pudra şekeri ve şerbetten oluşur. Bursa’da evlerde de yapılan tatlı, aynı zamanda seyyar satıcılarda satılmaktadır.

Bici bici dört temel malzemeden oluşur:

-Su ve nişasta kaynatılarak kalın bir muhallebi karışımı elde edilir. Karışım bir tepsiye aktarılıp soğutulur. Bu tepsi seyyar arabada servise hazır olarak bulundurulur.

-Servis için arabadaki büyük buz kalıbından elde edilir.

-Tat veren sıvılar. Bunlardan en bilinenleri seyreltilmiş kızılcık şerbeti, meyan kökünden elde edilmiş bir boya ile hazırlanan şurup ve gül suyudur.

-Genelde pudra şekeri kullanılır, havanda dövülmüş toz şeker de kullanıldığı olur.

Normal boy bir kase içine küp küp doğranmış bir miktar bici konur. Özel hazneli bir kürekle kazınan buz, bicinin üzerine kaseden neredeyse taşan bir tepe oluşturacak şekilde eklenir. Buzun üzerinden şerbetler dökülür, en sonunda şeker serpilir. Şerbet ve şeker nedeniyle eriyen buz, dipteki bicilerin üzerine akar ve bicinin etraflarında inceltilmiş bir şerbet birikir.

Mahalle aralarında gezen pamuk helvacıları unutmamak gerekir.

KAYNAKÇA:

  • Akkılıç, Yılmaz, Bursa’da Yakın Zaman, Bursa-2006
  • Akkurt, Bülent, Bir Zamanlar Bursa’da, Bursa-1998
  • Akyüz, Yüksel, Mahfel, Yenişehir-2002
  • Bubik, Yavuz, Bir Avuç Bursa, İstanbul-2012
  • Bursa Ansiklopedisi, BCG Yayın
  • Oğuzoğlu, Yusuf, 8500 Yıllık Uygarlığın İzinden Bursa Tarihi, Bursa-2013
  • Özdemir, Nezaket, Bursa’nın Anısal Tarihi, Bursa-2009
  • Peker, Ekrem Hayri, Emirsultan-Heykel Arasında Nostaljik Bir Gezi, Bursa-2020
  • Peker, Ekrem Hayri, Altıparmak-Muradiye-Çekirge Arasında Nostaljik Bir Gezi, Bursa-2020

GAZETELER-DERGİLER

  • ANT
  • Bursa Araştırmaları Vakfı Dergisi
  • Bursa Defteri
  • Bursa’da Yaşam
  • Yeni ANT

SİTELER

  • Bursadakultur.org
  • belgeseltarih.com
  • Eski Bursa Pastaneleri, Gurmex-Emrah Akın

SÖZLÜ ve GÖRSEL KAYNAKLAR

  • S. Zafer Ünver
  • Şinasi Çelikkol
  • Yavuz Bubik
  • Y. Kenan yetişen

Ekrem Hayri PEKER

Kimya mühendisi, araştırmacı, yazar. Bursa Mustafakemalpaşa’da (1954) doğdu. Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümü mezunu. TUBİTAK veri tabanına kayıtlı “Teknoloji tabanlı Başlangıç Firmalarına Özel İş Geliştirme” mentörü, C Grubu iş Güvenliği uzmanı olarak Nano kimyasalların tekstil materyallerine uygulamalar konusunda üniversitelerde konferanslar verdi. Yayınlanmış kitaplarından bazıları: "Kuşçubaşı Hacı Sami Bey", "Özbek Mektupları", "Yeşim Taşı - Ön Türkler ve Türk Tarihinden Kesitler", "Kafkasya'dan Anadolu'ya - Zekeriya Efendi". Belgeseltarih.com kurucu ortağı ve yazarıdır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Ekrem Hayri Peker

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ