1960’lı yılların sonuna kadar, haftada veya 15 günde bir, Çalı’ya karagözcü (hayali) gelirdi. Eskiden karagözcülere (oynatanlara) hayali denilirdi. Karagöz oynattıkları perdeye de “Hayal perdesi” denilirdi. Hayali; köydeki en büyük kahvehaneyi kiralayıp, kahvenin uygun bir köşesine perdesini kurardı. Sonra, kahvenin pencerelerini de siyah bir perde ile kapatırdı. Oyununu, ”Karagözüm, bana bir eğlence medet” diyerek oyununu oynatmaya başlardı. Oyuna ara verdiğinde, lüks lambası yakılır ve karagözcü yaptığı gösterinin emeğinin karşılığının ücreti olan parasını toplardı. Her yerde olduğu gibi “beleşçi” denilen bedava geçinenler olsa da, bunları görüp bildiği halde, göz yumardı. Gösteri, “Sürçü lisan ettiysek affola” diye sona ererdi.
Ülkemizin son karagözcülerinin en büyüğü olan Hayali Küçük Ali, karagöz oynatıcılığını bırakacağını Çalı’da açıkladı. Bu günün deyimiyle “jübilesini yaptı”. Çalı’da 1969 yılında yazlık sinemada son oyununu oynadı. Burası; Ali Efe’nin bahçesindeki 3. yazlık sinemadır ve o gün burada film oynatılmamıştır. Okullarda oynatılanlar hariç, bir daha Çalı’da karagöz oyunu da oynanmadı. Seyredilmedi (temaşa edilmedi).
***
Çalı Nahiyesi’nin film ve sinema ile tanışması, 1934 yılında başladı. 1934 yılında Türkiye’de ve Bursa’da çekilen ilk sinema filmi olan ve Türkiye’nin ilk köy filmi , “AYSEL, Bataklı Damın Kızı” filmi Çalı köyünde çekildi. Filmin yönetmeni, Muhsin Ertuğrul’du. Cezmi Ar’ın görüntü yönetmenliğini, Nazım Hikmet’in senaristliğini yaptığı bu filmde; Hazım Körmükçü, Müfit Kiper, Sami Ayanoğlu, Hadi Ün, Talat Artemel, Cahide Sonku, Sait Köknar, Feriha Tevfik ve Behzat Butak, Mahmud Moralı, Nafia Arcan rol aldı. Dram türündeki bu filmde; çocuğundan gencine, yaşlısına, hatta keçileri, koyunlarıyla, inekleri, öküzleriyle, tozlu yollarıyla, değirmeniyle, çeşmeleriyle, mısır tarlalarıyla, ekin harmanıyla, evleriyle, camisiyle, minaresiyle, dağlarıyla, bataklığı ve mandalarıyla bütün Çalı halkı rol aldı. Filmin ses mühendisi çok önemli bir görev üstleniyordu. Yeşilçam’ın 1960’lı yılara kadar başaramadığını bu filmi çekenler başardı. Bu filmde, dublaj yoktu. Bütün oyuncuların kendi orijinal sesleri vardı.
Sanatçılar, rollerinde senaryonun gereği bütün konuşmaları dudaklarını kıpırdatarak değil, gerçek sesleriyle konuşuyorlardı. İşte, bütün bunları Alman ses mühendisi W. Hormenn’e borçluyuz.
Çalı’da halkın sinema tutkusu böyle başladı. Otobüs kiralanıp Bursa’ya sinemaya gidilmesi bile hep bu filmle başlamıştı. 1960’lı yılların başında, köye haftada bir seyyar sinemacı gelmeye başladı.
Bahçeli kahvede, jeneratör çalıştırılır, kahvenin duvarına beyaz perde asılırdı. Kahvenin pencerelerine siyah perde çekilirdi. Bu defa lüks lambası yakılmazdı. Sinemacının seyyar jeneratörü vardı, ampuller yanar, kahvehane ışıl ışıl olurdu.
Işıklar söner ve film oynamaya başlar. Filmin yarısı olan, birinci makara bitince, ampuller yanar, paralar toplanırdı. Sonra, ikinci makara oynatılmaya başlardı. Film biter, ışıklar tekrar yanardı. Herkes mutlu bir şekilde, yavaş yavaş kahveyi (o akşamlık sinema) boşaltıp, evlerinin yolunu tutardı.
Karagöz oyunu ve sinema seyretmek erkeklere mahsustu. Kadınlar seyredemezlerdi. Ta ki 1967 yılına kadar. 1961 yılında Osmanlıdan kalan ve 1933’te ilave yapılıp, büyütülen köy ilkokulu, yıkılma tehlikesi gerekçesiyle tahliye edildi. 2,5 yıl öğrenim köy muhtarlığı ve bahçeli kahvede yapıldı. Nahiye halkı sinemada film seyretmek için Bursa’ya gidiyorlardı. Öğrenciler 1963 yılında yapılan yeni okulda öğrenime başladı.
Atıl kalan bu binanın bahçesi yazlık sinema olarak kullanılmaya başlandı. Böylece kadınlar da ilk defa sinemaya geldi.
Film başlamadan önce günün modası plaklar, gramofonla çalınırdı En çok Şükran Ay tercih ediliyordu. Uzun yaz gecelerinde bazen iki film birden oynardı, sinema hiç boş kalmaz. Daha sonraki yıllarda, sinema birkaç yer daha değiştirdi. Sonunda belediye, şimdi düğün salonu olarak kullanılan bu binayı sinema ve tiyatro salonu olarak yeniden yaptı. Bir müddet sinema salonu olarak kullanıldı. “Delikli demir çıktı, mertlik bozuldu” sözü gibi Televizyon çıktı ve sinema yok oldu, hala da yok.
Bahçeli kahve 1962 yılında boşalınca, iki yıl kadar seyyar sinemacılar film oynattılar. 1964 yılında nahiyeden dört genç girişimci bir araya gelip boşaltılan okulun bahçesini yazlık sinemaya çevirdiler.
Mehmet Ali Çağatay, Süleyman Esen, Süleyman Kayalar ve Mehmet Gözlük. Gençlerden birisi motosikletiyle, Bursa’ya gidip, film alır, diğeri bilet keser, birisi bilet kontrolü yapar, öbürü makinistlik yapardı. Okul yıkılınca yeri otopark yapıldı. Yazlık sinema olan bahçesine de belediye binası yapıldı.
Bir dönem eski okulun bir bölümünde, marangoz ve demircilik kursu açıldı. Yazlık sinema çömlekçi evleri denen ortası han bahçesi gibi boşluk olan yere taşındı.
Daha sonra 17 Eylül 1967 yılında Çalı’da belediye teşkilatı kuruldu ve eski okulun bahçesine yeni belediye binası yapıldı. Belediyenin ilk icraatlarından birisi çömlekçi evleri binasını yıkıp burasına kapalı sinema yapmak oldu. Sinemanın inşaatı sürerken yazlık sinema devam etti. Ali Efe’nin etrafı duvarla çevrili bahçesine taşındı. Kapalı sinema hizmete girince, yazlık sinema tarihe karıştı. Belediye Sineması’nda yaz – kış film oynardı. Kapalı sinema aşağıdaki fotoda görüldüğü gibi, günümüzde düğün salonu olarak kullanılıyor.
Bu sinema yapılmadan önce kış aylarında eski okulun zemin katındaki büyük salonunda 16 mm’lik makinede film oynatılırdı. İşleten yine aynı gençlerdi.
Belediye Sineması yapılınca bu okul yıkılıp, otopark oldu. TV’ler yaygınlaşınca sinemaya olan ilgi azaldı. Sinema, 1977 yılında kapandı (daha doğrusu 1977 yılında Çalı’nın eski camisi yıkılıp, yenisi yapılıncaya kadar geçen birkaç yıl içinde burası mescit olarak kullanıldı. Erken kapanmasının sebebi Nahiye Camisi yenilenirken sinema salonunun camiye çevrilmesiydi.
Çalı’da sinema kapanınca, Nahiyeye 1,5 km uzaklıkta Yaylacık köyünden Yemci Ali köyde sinema açtı. Geniş bir binanın, alt katını sinema salonu yaptı. Yemci Ali’nin soy adı “Çağrıl” dı. 1973 yılından, 1984 yılına kadar 11 yıl sinemacılık yapmıştır. Sinemasının adı; “Yaylacık Yeşil Kent Rüya Sineması”dır. Çalı’da olduğu gibi her gün bir başka film oynatmaz, halk tarafından tutulan filmleri birkaç gün üst üste oynatırdı. Haftada bir gün, gündüz “kadınlar matinesi” yapardı.
Çalı’daki son sinema kapandıktan sonra, Ali’nin sineması bölgenin tek sineması olarak kalmıştır. Ali, çevredeki köylere astığı film afişlerinin bir kaç saat içinde yırtılıp atıldığını görünce, bir çare düşünmüş ve bulmuştur. Şöyle ki; o gece sinemasında oynayacak filmin afişlerini çevre köylerdeki bir kaç çocuğa emanet etmiştir. Bu çocuklar afişleri ellerine alarak sokak sokak gezerek filmin reklamını yaparlardı. Bu çocukların ödülleri neydi dersiniz? O gece oynayacak filmi bedava seyretmek. Zaten hepsinin yaylacık köyüne gidip gelmeye bisikletleri vardı. O günlerde böyle kalabalık trafikde yoktu üstelik… Çıkan bir yangın sinema salonunu harap etti. Yangından sonra bölgede sinema bitti.
*
Mehmet Ali Çağatay sinemacılık öyküsünü şöyle anlattı:
“Askere gittik – geldik. Köyde elektrik yok, telefon yok. Sinemacılık yapalım dedik. Millet kahvede oturmaktan, kâğıt oynamaktan sıkılmıştı. Arkadaşlarla konuştuk. Elektrik motoru (jeneratör) aldık. Sonra (Mehmet Gözlük) Bursa Setbaşı’ndaki film dağıtıcısından motosikletiyle gidip film alırdı. Yazın okul bahçesinde, kışın şimdi düğün salonu olan çömlekçi evinin olduğu binada film oynatmaya başladık. Halk çok memnun kaldı. Yeni sinemaya bile çömlekçi evleri sineması diyorlardı. Yaylacık, Demirci ve diğer köylerden gençler, kadın, erkek, çoluk – çocuk, aileler sinemaya gelirlerdi. Nahiye ve çevresinde kadınların ilk defa sinemayla tanışması sayemizde oldu. Gelirimiz iyiydi. Gelenlerden birer lira alırdık. Nahiyemiz ve çevresine kültürel açıdan büyük bir hizmet verdik. Filmin maliyeti 40-50 liraydı. Üç ortağım vardı. Biri makinist, biri biletçi, biri kontrolcüydü. 1964–1970 yılları arasında 5–6 yıl hizmet verdik. TV yaygınlaşınca işlerimiz bozuldu ve biz de sinemayı kapattık. Başka işlere yöneldik.
*