Polemik-9: 15 General, 1 Albaya Karşı… Çanakkale Zaferi ‘Mustafa Kemalsiz’ anlatılabilir mi? |
Bu Yazıda - Konu İçi Ara Başlıklar
1950’li yıllardan buyana aralıksız devam eden kafa karıştırma operasyonlarının ne derece etkili olduğunu artık çok net gözlemliyoruz. Çanakkale Zaferi anma programları ve zafer kutlamaları, ‘Çanakkale 1915 – Yalanlar, İftiralar, Polemikler’ (1) kitabım ikinci baskıya hazırlanırken gerçekleşti. Bir kez daha gördük ki, bazı siyasi/bürokratik kesimler Çanakkale Savaşı ile Mustafa Kemal adını yan yana anmamak için çok çok özel çaba harcıyor. Bunlara son yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı önderlik ediyor -artık gelenek haline geldi- 18 Mart haftasındaki Cuma hutbesinde bu yıl da Mustafa Kemal’in adı anılmadı.
Ve gerçekten inanılmaz bir gelişme daha yaşandı…
Genelkurmay’ın 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi afişlerinde, Mustafa Kemal Atatürk’e yer verilmedi…
Bu afişler TSK’nın web sitesinde yayınlandı. Genelkurmay’ın “Mustafa Kemalsiz Çanakkale Zaferi” afişleri, “Bugünleri de mi görecektik?” manşetine konu oldu. (Sözcü Gazetesi, 18-3-2017)
Çanakkale’den Mustafa Kemal’in adını silmeye, 18 Mart’taki zafer törenlerinde adını ısrarla gözden kaçırmaya çalışanlar, bu tavırlarına eskiden beri “törenlerin deniz zaferi ile ilgili olduğu” gerekçesini dayanak yapmaya çalışıyorlar.
Oysa 18 Mart’taki deniz savaşı ile 24-25 Nisan’da başlayan kara savaşları zincirleme gelişmelerdir. Çanakkale Savaşı bir bütündür. 18 Mart’taki deniz savaşı öncesindeki 3 Kasım ve 19-25 Şubat bombardımanları da Çanakkale Savaşı’nın içindedir. Düşmanların tası tarağı toplayıp Gelibolu’dan kaçtığı gece de…
Üstelik 18 Mart Deniz Savaşı’nda, “Mustafa Kemal denizci değil, bu nedenle kesin orada değildir” zannedenlere, bunu böyle yazıp çizenlere kötü bir haberim var maalesef…
Aynı zamanda Eceabat (Maydos) Bölgesi Kuvvetleri Komutanı olan 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal, 18 Mart 1915’teki deniz savaşı sırasında tabii ki Gelibolu yarımadasındadır ve üstelik o gün itibarıyla bağlı bulunduğu Müstahkem Mevkii Komutanı Albay Cevat [Çobanlı] Bey’le birlikte, bölgesinde alınmış tedbirleri incelemektedir. Cevat Bey’in yokluğunda Müstahkem Mevkii Komutanlığını da Selahaddin Adil Bey yürütmektedir. İsteyen Cevat Bey’in, ikna olmak için yeterli bulmayan, Selahaddin Adil Bey’in anılarına bakar. 18 Mart günü, kim neredeymiş görür.
18 Mart 1915 savaşının adı deniz savaşıdır ama iki donanma arasında geçmez. Müttefik donanması, Boğazın iki yanındaki Türk topçusunu susturup Çanakkale Boğazı’ndan serbestçe geçip başkent İstanbul’a gitmek ister, hem topçu hem de mayınlar buna müsaade etmez. Düşman bakar ki, donanmanın denizden geçebilmesi mümkün olmuyor, tabyaları karadan ele geçirip (çünkü tabyalardan top atışı altında mayın temizliği imkânsızdır) Boğazı donanmaya açmak için kara harekâtına girişir.
Deniz harekâtının da, aynı donanmanın sahile çıkan müttefik askerlerini bombardımanla desteklediği kara harekâtının da nihai amacı Çanakkale Boğazı’nı İstanbul’a doğru dümen tutacak müttefik filosuna açmaktır. Bu nedenle o bölgedeki savaşı, deniz-kara diye birbirinden ayırmanın kendi içinde mantığı yoktur. Tek kalemde Çanakkale Savaşı ifadesi, tümünü içine alır.
Her yıl 18 Mart’ta tören yapılmakla birlikte, organizasyonlar Çanakkale Zaferi adı altında deniz-kara savaşlarının tümü için düzenlenmekte, on binlerce aziz şehidimiz topluca anılmaktadır. Hatırlayınız… Çanakkale Zaferi anmalarında hep 250 bin şehitten söz edilir… (Bu rakam toplam savaş kaybıdır… Sayısı 57.000’i biraz aşan Mehmetçik ve subay savaş meydanlarında şehit düşmüştür… Yaralılar, hastalıktan yaşamını kaybedenler, kaçaklar, esir düşenler… Genel toplam böylece 250 bine ulaşıyor) Oysa 18 Mart Deniz Savaşı sırasında şehit düşen Osmanlı askeri sayısı sadece ve sadece 93’tür… Demek ki… Eğer 250 bin şehitten söz ediyorsanız…. Kasım 1914’ten Ocak 1916’ya kadar, Çanakkale Savaşları’nın tümünü ele alıyorsunuz demektir…
İşte tam da bu nedenle, Çanakkale 1915, Mustafa Kemalsiz anlatılamaz… Adı zikredilmeksizin anlatılırsa eksik olur, yanlış olur, yalan olur, çok büyük haksızlık olur…
Mustafa Kemal’in savaşın başında yarbay olan rütbesinin 25 Nisan’da başlayan kara savaşlarının beşinci haftasında (haziran) albaylığa yükseltildiğini ve 1 Haziran’dan itibaren yaklaşık 7,5 ay daha sürecek savaşın sonuna kadar birliklerini kurmay albay rütbesiyle yönettiğini ısrarla görmezden gelme gayretine girenlerin adını (mecburen) anmak zorunda kaldıklarında da hep “Yarbay Mustafa Kemal” ifadesini ön plana aldıklarına dikkatinizi çekerim… Çünkü bu ifadeye de (düşük rütbeli bir subaydı diye) gizli bir anlam yüklemeye çalışırlar.
Halbuki gözden kaçırdıkları detaylar var. Osmanlı’nın son döneminde (sürekli savaşlar ve rütbeleri düzenleyen kanun nedeniyle) yüksek rütbeli subay sayısı azaldığından, askeri rütbeler ve o rütbelere karşılık gelen askeri kuvvetlerin büyüklüğü bugünkünden oldukça farklıydı. Örneğin Osmanlı ordusunda orgenerallik yoktu. Generallerin rütbe sıralaması, mirliva (tuğgeneral), ferik (tümgeneral), 1. ferik (korgeneral) ve müşir (mareşal) olarak sıralanıyordu.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bugünkü çağdaş yapısında ise ordu komutanlığı için orgeneral, kolordu komutanlığı için korgeneral, tümen komutanlığı için tümgeneral, tugay komutanlığı için tuğgeneral rütbesinde olmak esastır. Bugün TSK’da albaylar alay komutanı, yarbay veya binbaşılar ise tabur komutanıdır. Bölüklere de yüzbaşı veya üsteğmenler komuta eder.
Gelibolu yarımadasına çıkan İngiliz-Anzak ve Fransız birliklerinde daha 1915’te rütbe-birlik düzeni, aynen bugünkü TSK gibidir. Dolayısıyla Ağustos 1915 itibarıyla Çanakkale’deki müttefik birliklerine baktığımızda, kolordu komutanlarının korgeneral, tümen komutanlarının tümgeneral, tugay komutanlarının tuğgeneral olduğunu görürüz. Daha alt rütbelerde de komuta düzeni bugünküyle neredeyse aynıdır.
Osmanlı’nın ordu düzenine gelince.. O yıllarda uygulanan Rütbelerin İndirilmesi Kanunu (Tasfiye-i Rütep), yaşlı paşaların orduyla ilişiğinin kesilmesi ve savaş kayıplarının da etkisiyle durum farklı… 1915’te Çanakkale’deki Türk ordusunda yüzbaşı ve binbaşılar genellikle tabur komutanı olarak karşımıza çıkar ama bazen alay komutanı binbaşılara da rastlarız. Alaylara genellikle yarbaylar komuta eder, yapılaşmada tugaya ender rastlanır, tümen komutanlıklarını da yarbay ve albaylar yürütür. Kurmay albay ve tuğgeneraller (mirliva) ise kolordu komutanı olarak karşımıza çıkar.
Çanakkale’de tuğgeneral, tümgeneral ve mareşal (müşir) rütbesinde paşalar, ordu komutanı olarak görev yapmıştır.
Şimdi gelelim asıl can alıcı bilgiye…
Müttefiklerin Akdeniz Sefer Kuvveti Başkomutanı Ian Hamilton ve Genel Karargâh Kurmay Başkanı General Sir Walter Pipon Braithwaite Ağustos 1915’teki Suvla çıkarması ve müttefik taarruz harekatını da baştan sona takip etmiş, yer yer müdahalelerde de bulunarak etkili olmaya çalışmışlardır.
Anafartalar Grubu’nu oluşturan 3 kolorduya yani bir ordu düzeyindeki birliklere komuta eden Mustafa Kemal’in rütbesi kurmay albaydır ama örneğin 9-10 Ağustos’ta Conkbayırı ve Anafartalar’da Mustafa Kemal’in karşısına çıkan düşman kuvvetlerinde General Ian Hamilton ve Braitwait’e ilave olarak 13 general daha sahada bulunmaktadır.
İngilizlerin 6 Ağustos’taki Suvla çıkarmasıyla başlayan 7-8 Ağustos’taki çatışmaları, Anafartalar Grubu’nun yeni çıkanlar ile mevcuttaki Anzak ve İngiliz birliklerine karşı giriştiği 9-10 Ağustos’taki efsane taarruzların detaylarını, birliklerin harekat düzeni ve konumları incelendiğinde çok çarpıcı bir tablo ortaya çıkıyor.
Anafartalar Grubu Komutanı Albay Mustafa Kemal’in emrindeki birliklerin perişan ettiği İngiliz, Anzak ve Hint birliklerinin komuta kademesindeki generaller, görev yerleri ve rütbeleriyle şöyle:
9. Kolordu Komutanı Korgeneral Frederick Stopfort, Anzak Kolordusu Komutanı General Birdwood, Yeni Zelanda ve Avustralya Tümeni Komutanı Tümgeneral Alexander Godley, Hint Tugayı Komutanı Tümgeneral Herbert Vaughn Cox, 10. Tümen Komutanı General Bryan Mahon, 11. Tümen Komutanı Tümgeneral Frederick Hammersley, 9. Tugay Komutanı Tuğgeneral Frederick Shaw, 29. Tugay Komutanı Tuğgeneral R. J. Cooper, 38. Tugay Komutanı Tuğgeneral Anthony Hugh Baldwin, 39. Tugay Komutanı General Sir Walter de Sausmarez Cayley, 53. Tümen Komutanı Tümgeneral John Lindley, Avustralya 4. Tugay Komutanı Tuğgeneral John Monash, Yeni Zelanda Tugayı Komutanı Tuğgeneral Francis Earl Johnston.
Üstelik listesini verdiğimiz müttefik generalleri karargah subayı değil, hepsi komutan. İngiliz-Anzak kolordu ve tümen karargahlarında kurmay subay olarak bulunan generalleri de saysak bu liste daha da kabarık olacaktı.
Adını verdiğimiz tüm İngiliz-Anzak generallerin 6-10 Ağustos 1915’teki faaliyetleri ortada, hepsi sahada ve fiilen savaşın içinde… Albay Mustafa Kemal’in yönettiği 10 Ağustos Türk taarruzu sırasında başından vurulan Tuğgeneral Anthony H. Baldwin ve bütün kurmayları ölmüş, Tuğgeneral R. J. Cooper ise ağır yaralanmıştır.
Bu savaşların şerefi direkt Mustafa Kemal’e yazılıyor çünkü savaşlar onu fiilen yöneten komutanın adıyla tarihe geçiyor. Turgut Özakman’ın da işaret ettiği gibi, örneğin Kut’ül Amare zaferi savaşı fiilen yönettiği için Halil Kut Paşa’ya yazılmıştır. O savaş sırasında Başkomutanvekili Enver Paşa’ydı deyip, Kut-ül Amare’yi Enver Paşa’ya yazmayı öneren-düşünen-yazan-çizen yok. Ama iş Mustafa Kemal’e gelince, bazı kalembazlar bu kuralı hemen değiştiriyor. Anafartalar’daki savaşları fiilen yöneten Albay Mustafa Kemal olmasına karşın, zaferlerin şerefini V. Ordu Komutanı Liman von Sanders’e, Enver Paşa’ya ve hatta Padişah Mehmet Reşat’a yazmaya kalkışıyorlar. Oysa taarruzu planlayan-uygulayan Mustafa Kemal’den başkası değil.
Liman Paşa, 9 Ağustos’ta elde edilen başarıyı kutlamak için Anafartalar Grubu karargahına gidiyor, sabah yapılacak 10 Ağustos taarruzunda yine ateş hattına girmemesi için Mustafa Kemal’i ikna etmeye çalışıyor.
Mustafa Kemal ile ilgili yalan-yanlış bilgi ve iftira üretenlere, bu durumu nasıl yorumladıklarını sormak gerekmez mi? Madem Mustafa Kemal’in Çanakkale’deki rütbesi de, savaştaki rolü de pek önemsizdi, karşısında 15 general birden bulunmasına karşın, Anafartalar’da, Conkayırı’nda üst üste kazandığı zaferleri nasıl izah edeceksiniz?
Bizim bazı yazarların “yarbay” küçümsemesinin altında, işte bu hesap bilmezlik, kadir-kıymet tanımazlık yatar.
Bir kez daha dikkatinize sunuyorum:
Yarbay Mustafa Kemal’in ilk görevi 19. Tümen komutanlığıdır. Emri altındaki birlik tümen olduğundan, kullandığı yetki aslında tümgeneralliğe eşittir. 1 Haziran 1915’te albaylığa yükselmiş, tümen komutanlığı görevi de 1915 ağustos başına dek aralıksız devam etmiştir. Mustafa Kemal ‘albay’ rütbesiyle Anafartalar Grup Komutanı olduğunda, fiilen orgeneral yetkisi kullanmıştır. Grup Komutanı olarak Anafartalar-Conkbayırı savaşlarında Gelibolu Yarımadası’ndaki Türk birliklerinden oluşan Osmanlı 5. Ordusu’nun yarısından fazlasına (toplam 18 tümenden 10’una, yani 3 kolorduya) komuta etmiştir. Grup Komutanlığı görevi cepheden ayrılana kadar 4 ay daha devam etmiştir. Çanakkale cephesinde böylesine büyük bir askeri birliğe Liman von Sanders’ten sonra en uzun süre komuta eden subay, Kurmay Albay Mustafa Kemal’dir.
Osmanlı’nın o dönemdeki kuvvet-komuta düzenini incelemeyenler, Mustafa Kemal’i küçümsemek amacıyla “yarbay” rütbesini öne sürüyorlar. Çünkü aktardığımız bu detaylar gözden kaçtığında yanılgı dolu yorumlar üretmek kaçınılmaz oluyor… Çaresi yok… Yalan-yanlış-uydurma tarihe karşı, gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz… Gerçekleri anlatabilmek için hep beraber çaba harcayacağız. Unutmayalım… Okur desteği ve güveni, paha biçilmez bir hazinedir…
Dipnot:
1) Tayfun Çavuşoğlu, “Çanakkale 1915, Yalanlar-İftiralar-Polemikler”, Kastaş Yayınları, 2014, 1. baskı… Kitabın ikinci baskısı için bugünlerde hazırlıklar sürüyor. Bu yazıda temel olarak, 2. Baskıda yer alacak “Yeni Baskıya Önsöz” bölümünden yararlanılmıştır.