Çanakkale’de iki antik kent: Assos ve Parion |
ASSOS
Anadolu’nun kuzeybatısında, Çanakkale ili, Ayvacık ilçesi Behramkale köyü sınırları içindedir. Başka bir deyişle Anadolu’nun kuzeybatısındaki Biga Yarımadasının güneybatı ucu olan Baba Burnu’nun 3km batısında, Lesbos (Midilli) adasının 11 km kuzeyinde yer alır.
Coğrafi Özellikleri
Denizden 234m yükseklikte volkanik bir tepede kurulmuştur. Kaya yapısı andezittir. Tepenin güneye bakan yüzü dik bir şekilde deniz iner. Strabon kitaracı Stratonikos’un bu dik iniş için şu sözünü aktarır: “Ölüm hükmünü daha çabuk vermek istiyorsan Assos’a git. ” (Strabon XIII. 1-57) Kuzeye bakan yüzü ise daha az eğimle 0. 8km uzaklıktaki Satnioeis (Tuzla)çayının geçtiği ovaya iner.
Kazıların tarihçesi
Assos’a 1700’lerin başından sonra pek çok gezgin gelmiştir. İlk bilimsel kazı Amerika Arkeoloji Enstitüsü adına 1881-1883 yılları arasında J. T. Clarke ve F. Bacon tarafından yapılır. Clarke kazı raporlarında Raoul-Rochette isminde birisinin Charles Texier’in kitabını okuduktan sonra Assos’a gelip tapınağa ait oyma levhaları Paris’e götürdüğünden bahseder. (Cook,1973) Surlar ve tiyatro 1864’e kadar iyi durumdaymış. Bu tarihte hükümet limana inen bir yol yapmak için bu kalıntıları tahrip etmiş. 1981 yılında başlayan ikinci dönem çalışmalarını 24 yıl boyunca Prof. Dr. Ümit Serdaroğlu yürüttü. Onun 2005’deki vefatından sonra kazıyı günümüze değin Prof. Dr. Nurettin Arslan yürüttü. Çevre köylülerin ve define arayıcılarının yoğun ilgisini çeken Assos’daki Atena tapınağının frizlerinin çoğu Fransızlar tarafından Paris’e götürülmüştür. Bu parçalar bugün Louvre müzesinde sergilenmektedir. Frizlerin kalan kısımları ise burada kazı yürüten Amerikalılar tarafından Boston Müzesine taşınmıştır. Geriye kalan birkaç kabartma ise İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.
Adı ve Kuruluşu
Bilge Umar kentin adının Luvi/Pelasgos dilinde -kenti, -kasabası anlamına gelen “assa” kelimesinden geldiğini düşünür. İliada’da Assos adı geçmez. Fakat Agamemnon’un öldürdüğü Elastos’un Satnioeis çayı kenarındaki dik Pedasos’ta yaşadığından bahsedilir. Bu tanım Assos’a çok uymasına rağmen Strabon bize bir zorluk çıkarır ve, kendi zamanında Assos hala bayındır bir kent olmasına rağmen Pedasos’un terk edilmiş bir kent olduğunu söyler.
Antik kaynaklardan kentin ilk sakinlerinin Anadolu’nun yerli halkları olan Lelegler ve Pelasglar olduğu anlaşılıyor. Zaten Assos kelimesi Hellencede bir anlam taşımaz. Kentte ilk kazı çalışmalarını yapan Clarke’a göre ilk yerleşim izi İlk Tunç Çağı’na dayanır. (Cook, 1973) Ümit Serdaroğlu ise bulunan en eski kalıntıların Son Tunç Çağı’na (MÖ 1200) ait keramik parçaları olduğunu belirtir. Kentin asıl gelişimi ise MÖ 8. yüzyılda olur. Bu çağda komşu Lesbos adasındaki Methymna’dan gelen Aiollerin yerleşimine sahne olur Assos.
Kentin Tarihi
Assos yaklaşık MÖ 560’larda Lidya egemenliğine girer. Lidya krallarının zenginliğinin Edremit Körfezi bölgesindeki zengin maden yataklarından kaynaklandığı yönünde bir söylenti vardır. Assos da, zengin gümüş ve demir yataklarına sahip olduğunu bildiğimiz bu bölgenin bir kentidir. MÖ 546’da Anadolu’da Pers egemenliği başlayınca Assos da Pers satraplığına bağlanmıştır. MÖ 5. yüzyılda Pers hâkimiyeti zayıflayıp Attik-Delos Birliği gittikçe güçlenince Assos da bu birliğe kurucu üye olarak katılmıştır. Ödediği aidat ise 1 talent idi. Pers-Sparta işbirliği sonucunda Batı Anadolu kentleriyle birlikte Assos da MÖ 405’te tekrar Pers egemenlik bölgesine girdi. MÖ 387’deki Kral Barışı’ndan (Antalkidas Barışı) sonra Eubolos adındaki bir banker kendini Assos’un kralı ilan etmiştir. Ondan sonra ise Hermeias Assos tiranı olmuştur. Hermeias Platon ve Aristoteles’in öğrencisiydi. Onun daveti ile Aristoteles MÖ 347-345 arasında Assos’a gelip ders vermiştir. Büyük İskender’in Anadolu’ya girmesiyle Pers hakimiyeti sona erdi. Onun ölümünden sonraki dönemde Troas bölgesine 60 yıl boyunca galatlar egemen oldu. Assos MÖ 216’dan sonra Pergamon Krallığı hâkimiyetine, MÖ 133’den sonra Roma hâkimiyetine girdi. İmparatorluk döneminde Assos, diğer Anadolu kentleri gibi parlak zamanlar yaşadı. MS 37’de Caligula imparator olduğunda bir heyet göndererek onu ilk kutlayan kentlerden biri de Assos oldu. Hıristiyanlığı ilk kabul eden kentlerden biri olmasında Aziz Paulus’un Assos’a yağtığı ziyaretin etkisi olmuştur. 5. yüzyılda Assos bir psikoposluk merkezine sahip olacak denli önemli bir merkezdi hala. Ortaçağda Makhram adında bir Bizans zabitinin adından türetilen Behramkale ismini almıştır. I. Murat döneminde Osmanlı egemenliğine girmiştir.
Mimari Kalıntılar
Surlar
Kent, uzunluğu 3km yi geçen surlarla çevrilmiştir. Polygonal taşlarla harç kullanmadan yapılan bu duvar biri MÖ 6. yüzyılda ve diğeri de Hellenistik dönemde olmak üzere iki inşa faaliyeti ile inşa edilmiştir. Duvar kalınlığı 3-5m arasındadır ve iç ile dış yüzeyler arasında moloz taş dolgusu vardır. Doğu ve Batı olarak iki ana kapısı mevcuttur. Hellenistik dönemde yapılan kare planlı kulelerden yalnızca biri günümüze iyi korunmuş olarak kalmıştır.
Athena Tapınağı
Akropolün en yüksek yerindeki tapınak Anadolu’da Dor stilindeki tek tapınaktır, buna karşın bazı İonik özellikler içerir. 6X13, toplam 34 sütunlu tapınak MÖ 6. yüzyıla tarihlenir. Peripteros planlıdır, Cella ve pronaos vardır, opisthodomos yoktur. Arşitravda mitolojik sahneler vardır. (Herakles’in Kentaur’la mücadelesi, Herakles ile Triton) Kuzeybatı-güneydoğu ekseni üzerindedir, girişi doğuya bakar. İki basamaklı bir temel üzerine inşa edilmiştir. Tapınağın sunağı günümüze kadar gelmemiştir.
Agora
Helenistik dönemde inşa edilen Assos agorasını benzerlerinden ayıran özellikleri vardır. Bu alanı bir yapı kompleksi olarak adlandırmak daha uygun olur. Alanın güney ve kuzeyinde ince uzun iki stoa vardır. Güney Stoa’sının batı duvarına bitişik bir heroon bulunur. Dor stilindeki inşa edilmiş, ön cephesinde 4 sütun yer alan bu yapı kente yararları dokunmuş iki kişiye adanmıştır. Alanın batı ucunda küçük bir tapınak vardı. Doğu ucunda ise bouleuterion binası bulunur. Alanın orta kısımında zemin taş döşelidir. Agoranın Helen kentlerindeki işlevi dikkate alındığında tüccarlar için dükkan benzeri yapıların da yer almış olması düşünülebilir. Ayrıca agoranomos denen ve agoranın düzeni ve ticaretin güvenliğinden sorumlu bir kişinin yaşadığı bir bina da olmalıdır.
Stoalar
Kuzey Stoa
2 katlıdır. Üst katı ile arkasında zemin arasında bir giriş bulunur. Arka duvar ile ana kaya kütle arasında 0. 7 m lik bir boşluk bırakılmıştır. Stoa’nın hemen önündeki alanda bir su sarnıcı yer alır.
Güney Stoa
3 katlıdır. En üst katı agora alanı ile aynı seviyededir. Bunun altında bir ara kat ve en altta da banyo odalarının bulunduğu kat yer alır. Bu kısımda su depolamak için sarnıçlar da vardır. En alt katın doğu ve batıdan iki girişi vardır.
Bouleuterion
150 kişilik kent konseyinin toplantı binasıdır. Tek katlıdır, 20 X 21m ölçülerindedir. 5 girişi, çatıyı taşıyan 4 sütunu vardır.
Agora Tapınağı
Agoranın batı ucundaki küçük tapınak prostylos planlıdır. Bir podyum üzerine inşa edilmiştir. 16X10m boyutlarındaki bu bina 5. yüzyılda kiliseye dönüştürülmüştür.
Gymnasion
Agora ile Batı Kapısı arasındadır. MÖ 2. yüzyılda, muhtemelen aynı yerdeki daha eski bir yapının üzerine yapılmıştır. Girişi güneydedir. 40 X 31m lik bir açık alanı, derslikleri, soyunma odaları, portikosu vardır. Avlunun güneybatı köşesinde tabanın altına kayaya oyulmuş su sarnıcı gençlerin temizlenmeleri için gereken suyu karşılar. Avlunun kuzeybatı köşesine MS 6. yüzyılda bir bazilika inşa edilmiştir.
Tiyatro
Kent merkezinin güneyinde, denize bakan eğimli kaya zeminde inşa edilmiştir. İnşa tekniğine göre geç Helenistik döneme tarihlenir. Sahne binası iki katlıdır. 5000 kişi oturma kapasiteli Assos tiyatrosu sonraki dönemlerde değişik amaçla için kullanıldığından günümüze kadar gelebilmiştir.
Nekropolis
Kentin batı ve doğu olarak iki nekropolü vardı. Birincisi ve asıl nekropolü Batı nekropolü idi. Sonraki yüzyıllarda Batı nekropolü gittikçe genişlemiştir.
Kremasyon Assos’da yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Büyük urneler içinde bu şekilde gömülmüş cesetler bulunmuştur. Batı kapısına gelen yolun her iki tarafı Roma dönemi nekropol alanıdır. Kaldırım taşları ile döşeli bu yol Satnioeis nehrine kadar devam eder. Burada küçük bir duvarla çevrili aile mezarlıkları da bulunmuştur.
Kentleşme
Doğu ana kapısından şehre giren yol arazi yapısına göre eğim çizer. Binalar da bu yola paralel olarak teraslar üzerinde kurulmuştur. Yani ızgara plan yerine topoğrafyaya uyan bir şehircilik anlayışı mevcuttur. Konutlar tepenin güney ve doğu yüzlerindeki teraslar üzerinde inşa edilmiştir. Düzensiz planlı, birbirine bitişik bu yapılar 2 veya 3 odalı idi. Nüfus dönemlere göre değişse de ortalama olarak 4500-6000 hesaplanır. Kentin ihtiyacı olan su İda dağından kanaletlerle getiriliyordu. Yakın çevrede Assos’a bağlı başka yerleşimler bilinmiyor.
Liman
Batı kapısından çıkan taş döşeli yol nekropolisin arasından geçtikten sonra sahile iner. Sahil şeridi çok dar olduğu için herhangi bir yapılaşma görülmez. Buradaki liman Baba Burnu ile Edremit arasında Sivrice Körfezi dışında gemilere korunak sağlayan tek limanı idi. Su altında diğer limanın kalıntıları gözle görülebilir. Böylece iki limana sahip Assos’un Doğu Ege ticaret ağında önemli bir ara durak olmuş olmalı. Piri Reis 1520’de Assos’da liman kalıntıları olduğundan bahseder.
Üretim
Assos’un yün ihraç ettiği, kilim ve halılarının ün kazandığını belgelerden biliyoruz. Bunun dışında kentin gümüş ve demir yatakları vardı. Güney Troas’ın pek çok kenti gibi kentin kendini besleyecek yeterli tarım arazisi yoktu. Tahıllar dışında meyve, şarap ve zeytin kentin önemli ürünleriydi.
Dini Hayat
Kentin koruyucu tanrısı Athena idi. Bunun yanında Hermes de gymnasion’un koruyucusu ve tüccarların tanrısı olarak tapım görürdü. Roma döneminde ise Tykhe, Telesphoros ve Asklepios da kentte tapınılan tanrı ve tanrıçalar olmuştur. Zeus’un simgelerinden şimşek en eskisi 6. yüzyıla tarihlenen kent sikkelerine basılmıştır.
Assos Hellenistik ve Roma dönemlerinde stoacı filozof Kleanthes’in doğum yeri olması ve cesedi çabuk çürüten tabutlarıyla (sarkophage) ünlüydü.
KAYNAKÇA
1-Serdaroğlu, Ümit, Assos, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 1995
2-Sevin, Veli, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2001
3-Cook, J. M, The Troad, Clarendon Pres, Oxford, 1973
4-Umar, Bilge, Troia, Inkılap Kitabevi, İstanbul,2002
5-Ramsay, W. M, Anadolu’nun tarihi Coğrafyası, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1960
6- The Oxford Classical Dictionary – Eds: Simon Hornblower, Antony Spawforth – Oxford University Press , New York, 2003
7-Princeton Encyclopedia of Classical Sites, 1976
8-Strabon, Geographika
9-Homeros, İliada
PARİON
Anadolu’nun kuzeybatısında, Hellespontos’un Propontis çıkışının doğusunda, sahilde, Lampsakos’un doğusunda, Priapos’un batısında yer alır. Biga ilçesi Balıklıçeşme bucağına bağlı Kemer köyünün 1km kadar doğusunda, Kemer kalesi denen mevkidedir. Strabon kentin Pitya, Linus, Adresteia, Paisos, Priapos ve Lampsakos ile komşu olduğunu yazar.
Araştırma Tarihi
Kentin yerini ilk kez P. Hunt 1817’deki araştırmalarına göre tespit etmiştir. Bu lokalizasyonu 1922’de W. Leaf de doğrulamıştır. 1949’de İ. Kılıç Kökten Parion ve çevresinde prehistorik araştırmalar yapar. 1970’de İ. Akşit ilk yüzey araştırmasını yapar. 1991 ve 1996’da ise E. Küçükefe ve O. Bilgin tarafından kısa süreli araştırmalar yapılır. Son çalışma 1997 ve 1999’da Cevat Başaran tarafından yapılan yüzey araştırmasıdır.
Kentin Tarihi
Parion’un adı tarihte ilk kez Heredotos’un eserinde geçer. Anlatılana göre Pers kralı Dareios’un İskit seferine (MÖ 513-512) katılan Pers bağımlısı halklar arasında Parion tiranı Herophantos komutasındaki Parion’lular da varmış. Kentin MÖ 7. yüzyıllın sonlarına doğru Ionia’dan gelen Miletoslular, Erythraililer ve Paros adasından gelen göçmenlerce kurulduğunu biliyoruz. Burdan hareketle kentin adının Paros adasından geldiği varsayılır. Başaran’a göre kent adını Troia kralı Priamos’un ikinci karısı Hekabe’den doğma en küçük oğlu Paris’ten alır. (Başaran, 2005) MÖ 5. yüzyılın başlarında İran yanlısı tiran Herophantos kentte hüküm sürmüştür. Attik-Delos Deniz Birliği’nin ilk üyelerinden biri olmuştur. Atina-Sparta savaşlşarı sırasında Atina’nın yanında yer almıştır, hatta MÖ 410’da Alkibiades komutasındaki 86 gemilik Atina donanmasını Parion limanında toplamıştı. İskender sonrası dönemde onun generallerinden Lysimakhos’un egemenliğine girdi. MÖ 241’de ise Pergamon hakimiyetine girdi. Bu dönemde Pergamon ile iyi ilişkilerini ve gelişimini sürdürdü, Pergamon kralları kentin çıkarlarını korudu. Augustus döneminde Colonia Gamella Iulia Pariana ünvanı verilerek Roma kolonisi statüsüne çıkarıldı. Bu dönemde kent gelişme gösterdi ve topraklarını doğu komşusu Priapos’u da içine alacak biçimde bir hayli genişletti. Hellespontos’un güney kıyısından geçerek kentleri birbirine bağlayan bakımlı bir yol Parion’dan da geçiyordu. MS 4. yüzyılda bir psikoposluk merkezi olacak denli önemli bir merkezdi.
Mimari Kalıntılar
Kentin etrafında uzunluğu 7km yi geçen sur yapısı mevcuttur. Surlardaki üç taş kule kısmen korunarak günümüze gelmiştir. Bodrum Burnu’nda olasılıkla akropol kuruluydu. Strabon’un bahsettiği görkemli sunak burada olsa gerek. Akropolün güneydoğu yamacında tiyatro kalıntıları çalılıklar arasındadır.
Parin’un önemi korunaklı ve iyi durumdaki iki limanından kaynaklanır. Bu limanlar 80den fazla gemi alabilmekteydi. Strabon’a göre yakınlardaki Adresteia kentindeki tapınak yıkıldığı zaman aynı malzeme ile Parion’da yeni bir sunak yapılmıştır. Ölçüleriyle dikkat çeken fakat günümüze kalıntısı kalmayan bu görkemli yapıtın mimari Hermokreon’dur. Roma döneminden kalma su kemerleri ve birkaç tümülüs şu anda görülebilen diğer kalıntılardır.
Nekropolis
200’ün üzerinde gömünün ele geçtiği nekropol alanı ortaçağa kadar kullanılmıştır. Bu yüzden gömüler üst üste şekilde konumlanmıştır. Taş sandık lahitlerden birinde altın buluntular ele geçmiştir. Yönetici sınıftan bir kadına ait olduğu sanılan bu lahitte çıkan kolye, küpe, diadem, saç iğneleri altından, yüzükler bronzdandır. Mezarlar MÖ 6-4. yüzyıl aralığına tarihlenen 6 mezar dışında diğer hepsi geç Helenistik ve Roma dönemine aittir. Troas bölgesinin ölü gömme adetlerinin Parion’da da aynı olduğu gözlenmiştir.
Dini Hayat
Antimakhos’a göre bu yörede öç tanrıçası Nemesis Adrasteia adı altında tapım görürmüş, adına bir tapınak varmış. Pausanias da Parion’da en çok Eros’a tapınıldığından söz eder. Ayrıca kentte Apollon tapınağı da varmış ve kentin bazı sikkelerine Apollon resmedilmiş.
KAYNAKÇA
1-Sevin, Veli, Anadolu’nun Tarih Coğrafyası, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2001
2-Umar, Bilge, Troia, Inkılap Kitabevi, İstanbul,2002
3-Ramsay,W. M, Anadolu’nun tarihi Coğrafyası, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1960
5- Cook, J. M, The Troad, Clarendon Pres, Oxford, 1973
6-Başaran,Cevat, Antik Troas Kenti Parion, Toplumsal Tarih, 2005
7-Kozanlı, Candan, Kuzey Troas’ın Zengin Kenti Parion, İdol Dergisi, 2006
8-Princeton Encyclopedia of Classical Sites, 1976
9-The Oxford Classical Dictionary, Eds: Simon Hornblower, Antony Spawforth Oxford University Press , New York, 2003
10-Strabon, Geographika
11-Heredotos, Historia