Karadeniz kıyısında yer alan Abhazya, savaşın 1992-1993’te yaşanan savaşın yaralarına sarmak için mücadele ediyor.
Kafkasya’nın batısında, dağlarla deniz arasında uzanan, dört mevsimi bağrında barındıran, kıyılarında “subtropikal” bitki örtüsü, dağlarında bembeyaz karlar bulunan, Tanrı armağanı, masal diyarı ve “cennet” diye anılan bir ülkeye gitmeden önce ne yaparsınız? İnternetten kısa bir araştırmayla, hem ülkenin tarihi ve siyasal geçmişini öğrenmek ve hem de kıyafet seçimi için mevsim koşullarını anlamak öncelikli çözüm gibi gelir. Bursa’da 17-18 derecede seyreden hava sıcaklığının, Karadeniz’in kuzeyindeki ve üstelik Kafkaslar’daki bir ülkede 27 derece olarak gösterilmesi inandırıcı olmaz, “herhalde bilgiler güncellenmemiş” diye düşünürsünüz. Bu düşüncenin doğru olmadığını herkes gibi ben de Abhazya’ya varınca anladım. Doğu yakasını duvar gibi kapatan Tanrı armağanı dağlar hava akımlarını kestiği için, o bölgede yalnızca Abhazya’da hüküm süren subtropikal iklim, yaklaşık olarak bizim Akdeniz kentleri gibi. Kısacası Abhazya muz ve narenciyenin de yetiştiği müthiş bir coğrafya, Rusya ve çevredeki ülkelerin Antalyası… Tam bir sayfiye ülkesi… Yeşilin tonları, ağaçların güzelliği, dağların saflığı, doğal ortam, Abhazya halkının sıcakkanlılığı, “ölmeden önce yapılması gereken 100 şey” arasına “Abhazya’yı görmek” maddesini de eklemeyi zorunlu kılıyor…
* * *
Abhazya Hükümeti, Abhazya’nın diğer ülkeler tarafından da resmen tanınmasını sağlayabilmek için çok yoğun çaba harcıyor. Bu çerçevede Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nu ülkede konuk eden Abhazlar, başta ulaşım olmak üzere, ellerini kollarını bağlayan ambargo koşullarını ortadan kaldırabilmek, uluslararası planda Abhazya adını ön plana çıkarabilmek için gayret ediyor. Bursa’daki çeşitli kuruluşlarda görev yapan Çağdaş Gazeteciler Derneği Bursa Şubesi üyesi bir grup gazeteci arasında, bizim gezimiz de bu çerçevede, TGF’nin Abhazya ziyaretiyle ilişkili.
Bu konuya döneceğiz ama ilk olarak Abhazya’yı tanımak gerek…
Abhazya, tarihi kökenleri çok eskilere dayanan bir ülke… Deniyor ki… Bir zamanlar altın topuklu “Khi Şargutsa Sataney Guaşa” yaşamış, bu cennetin ırmaklarında 99 yiğit doğurmuş “Nart” adında. Sonra Abhazlar’ın Prometheus’u sayılan “Abrıtskil” çıkmış, Abhazya ve Abhazlar’ı korumak adına. Fazla insancıl ve özgür olmanın bedelini bir mağarada zincire vurularak ödemiş, ama Abrıtskil ölmemiş.
“Altın diyarı” anlamında hep “Kol-khi-da” demişler buralara. Bunu duyan Argonotlar yelken açmış “Altın Post”u aramaya. Arkasından; altın kalpli “Rı-khi-Zushan” çıkagelmiş Kenan’dan. İsa’nın 12 havarisinden biri olan, Kenanlı Aziz Simon ölünceye dek, buradan yürütmüş misyonunu. Ölünce de, “Burada gömülmesi gerek” demişler.
* * *
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından bağımsızlığını ilan eden Abhazya, 14 Ağustos 1992 tarihinde Gürcistan’ın askeri müdahalesine maruz kaldı. Binlerce insanın öldüğü, daha fazlasının mülteci konumuna düştüğü bir savaş yaşandı. Sohum, Gürcüler ve Abhazlar arasındaki savaşa sahne oldu ve büyük ölçüde yıkıma uğradı. Ulusal Kütüphane ve Devlet arşivleri yakıldı. Kent yaralarını sarmaya çalışsa da savaşın izlerini hala taşıyor.
KKTC’ye benzer bir statüde olan Abhazya, şu ana kadar sadece başta Rusya olmak üzere 6 ülke tarafından tanınmış durumda. Başkanlık sistemiyle yönetilen demokratik bir ülke olan Abhazya’da yaşayan halklar, Abhazlar, Ruslar, Ermeniler olup resmi dil olarak yakın tarihte Abhazca kabul edilmiştir. Ancak Rusça da kullanılmaktadır. Nüfusun büyük çoğunluğu başkent Sohum başta olmak üzere, Oçamçıra, Gagra ve Novi Afon gibi sahil kentlerinde yoğunlaşmış. En büyük kenti yaklaşık 100.000 nüfuslu başkent Sohum.
Sohum, M. Ö. 6. yüzyılda Dioskurias adıyla bir Yunan kolonisi olarak kurulmuş. Plinius ve Arrianus kentten Sebastopolis olarak söz ederler. Apsilia Prensliği ve 11. yüzyılda Abhazya Krallığı döneminde kentin önemi daha da arttı. 15. yüzyılda bu krallığın yıkılmasından sonra Sohumkale, Abhazya Prensliği’nin başta gelen kentiydi. Kent Osmanlılarca alındı ve 1810 tarihine değin Suhum-Kale olarak adlandırıldı. Bu tarihte kent Rusların eline geçti.
NOVİ AFON UNUTULMAZ
Novi Afon müthiş güzellikte bir coğrafyada yer alan, turistik bir sahil kasabası.
Sohum’a oldukça yakın mesafede. Adeta Ortodoksların hac yeri olan Novi Afon Kilisesi ile dünyanın en geniş ve derin üçüncü mağarası ve yüzlerce metre yükseklikteki dağda, milattan sonra 740 yılında Arap istilalarına karşı inşa edilen Novi Afon kalesi tarihi ve doğal zenginliklerinden bazıları.
3 milyon metreküp iç hacme sahip Novi Afon mağarasına giriş için bir süre yeraltında raylı sistemle gidiliyor. Bu dev mağarada dokuz galeri var. Mağaradaki galerilerin Abhaz tarihi ve kültürünü yansıtan adları var. Ziyarete açık olan kısımları muhteşem güzellikte ve çok etkileyici. Milyonlarca yıl önce oluşan bu mağara, 50 yıl kadar önce, kaybolan keçisini arayan ve Novi Afonlu bir sanatçı olan Givi Smyr tarafından tesadüfen keşfedilmiş. Giriş bölümüne düzenlemeler yapıldıktan sonra da 1975’te ziyarete açılmış. Bu dev mağara aslında değişik büyüklükteki karstik mağaraların birbirlerine eklemlendiği bir oluşum. Bir diğer ilginç özelliği ise, mağaranın içindeki ısının, yaz kış 11 derecede sabit kalması.
Gagra, Abhazya’nın en güzel kentlerinden biri ve eski Abhaz masallarında sık sık söz edilen bir yerleşimdir. Karayolunun sağında ve solunda görkemli binalar, oteller var. Ülkenin en büyük alışveriş merkezi de burada. Oteller Ermeni ve Ruslar tarafından kiralanıyor ve işletiliyor. Hem Gagra’daki hem de Pitsunda’daki oteller gerçekten görkemli. Aralarda büyük kumarhaneler ve eğlence yerleri var.
Pitsunda çok güzel küçük bir tatil kenti. Burada da büyük ve şık oteller var… Pitsunda geyik parkında ellerinizle geyik besleme şansınız oluyor. Tarihi bir kilisenin şahane akustik ortamında klasik müzik dinlemek mümkün. Deniz inanılmaz derecede berrak, sahili temiz.. Denize tutkun olanlar için mükemmel bir yer…
Dünyanın en güzel volkanik göllerinden biri olan Ritsa ise 2.000 metreden daha yüksekte. Yemyeşil dağların ortasında zarif bir inci gibi… Gölü çevreleyen dağların tepeleri sisle kaplı ve çoğunlukla karlıdır. Göl kenarında kır lokantaları var. Gölde pedallı botlarla gezinti yapmak da mümkün…
Ormanda akla gelen her av hayvanı bol miktarda mevcutmuş ve Sovyetler Birliği zamanında av turizmi başlıca gelir kaynaklarından biriymiş. Turistler Göle yakın muhteşem bir şelalede fotoğraf molası veriyor genellikle.
Gudauta’da yeşillikler içinde özgün Abhaz mimarisiyle yapılmış evler var. Nüfus Abhazlardan oluşuyor. Savaştan her bakımdan en çok yara almış şehir burası.
2009 Yılında dünya çapında yaygın olan bir sitede, “En Beğenilen Ülke Anketi” yapılmıştı… Ve 2009 yılının en beğenilen/en güzel ülkesi Abhazya seçildi.
Abhazya 300 bin civarında nüfuslu bir ülke ama her yıl çoğunluğu Rusya’dan gelen ortalama 2 milyon turist ağırlıyor. Abhazya, ülke dışında yaşayan binlerce insanın da ata vatanı aynı zamanda…
Ata topraklarını görmek isteyenler için, Abhazya mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir yer. Ama Sohum’da havaalanı mevcut olmakla birlikte, Gürcistan’ın engellemeleri yüzünden buraya uluslararası yoldan ulaşmak mümkün değil. Bu nedenle, Türkiye’den Abhazya’ya ulaşım ancak, Trabzon veya İstanbul’dan uçakla, veya Trabzon’dan feribotla Sochi’ye gidip, karayoluyla Abhazya’ya geçmekle mümkün olabiliyor. (Devamı)