Amasya Genelgesi, ulusal egemenliğe dayanan, tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan ilk kuruluş belgesi olması nedeniyle Türk tarihinde önemi olan metindir.
İlk kez ulusal egemenlikten bahsedilmiştir. İstanbul Hükümeti’nin düşmanların esiri olduğunu, milletin bağımsızlığını yine milletin kendisinin azim ve kararlılığının kurtaracağını söylemektedir.
Esaslar, Mustafa Kemal Paşa tarafından yaveri Cevat Abbas Bey’e 21-22 Haziran 1919 gecesi Amasya’da yazdırılmıştır.
Yazar Tayfun Çavuşoğlu anlatıyor:
Mustafa Kemal’in yazdırdığı temel esaslar şunlardır:
-Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı tehlikededir.
-İstanbul hükûmeti aldığı sorumluluğun gereğini yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi yok olmuş gösteriyor.
-Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
-Milletin içinde bulunduğu durum ve şartların gereğini yerine getirmek ve haklarını gür sesle cihana duyurmak için, her türlü baskı ve kontrolden uzak millî bir heyetin varlığı zaruridir.
-Anadolu’nun her bakımdan en güvenilir yeri olan Sivas’ta hemen millî bir kongre toplanması kararlaştırılmıştır.
-Doğu illeri adına 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre toplanacaktır.
Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk’ta da ifade ettiği üzere; aslında taslak 4 maddelik bir müsvedde olarak dikte edilmiştir. Amasya Genelgesi’nin sonuç bildirgesi bu taslak doğrultusunda gerçekleşmiştir.
Bildiri, Erzurum’da 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir ve Mersinli Cemal Paşalara da sunuldu ve onaylarını takiben 22 Haziran 1919’da ülkenin en batısından en doğusuna kadar tüm mülki amir ve askeri komutanlara telgrafla ulaştırıldı.
Mustafa Kemal Paşa’nın milletin bağımsızlığını yeniden elde etme yönündeki askerî faaliyetleri, İstanbul hükümeti tarafından büyük bir tepki ile karşılanmıştır.
Bu çabalar millet nezdinde sadece küçük gösterilmeye çalışılmakla sınırlı kalmamış, aynı zamanda sanki milletin desteğini almayan az bir grubun isyan hareketiymiş gibi tanıtılması için uğraşılmıştır.
O yüzden de bu faaliyetler, “harekât ve teşebbüsât-ı gayr-i meşrûa” , “harekât-ı gayr-i milliye”, “harekât-ı gayr-i marziyye” ve “teşebbüsât-ı muzır” gibi ifadelerle boğulmak istenmiştir.
Oysa gerçeği yansıtmayan bu ifadelerin kullanılmaya başlandığı 1919 yılı Haziran ayından itibaren millî hareket gittikçe güçlenmekte, Mustafa Kemal Paşa daha da artan oranda milletin desteğini almaktaydı. Mütareke basınının ahlaksız ve şuursuz yayınlarıyla ilgili söylenecek bir şey yok.
Erzurum Kongresi’nin toplanması öncesinde meydana gelen bu istifaya rağmen, Mustafa Kemal Paşa, bu kongrenin sonunda Heyet-i Temsiliye başkanı seçilmiş, böylece, hâkimiyet-i milliyenin gerçekleşmesi yönünde en önemli adım atılmış oldu.
“Heyeti Temsiliye”, “Millî hâkimiyet”, “Millî İrade” ifadelerinin İstanbul’da nasıl fırtınalar kopardığını tahmin etmek güç değildir…
Detaylar videoda: https://youtu.be/p5WJt9zp1Ug