Den Bosch’a gitmeden Wikipedia’dan biraz bilgi edindim.
“Den Bosch,Hollanda’nın güneyinde Eindhoven’in içinde bulunduğu Kuzey Brabant ilinin başkentidir. S-Hertogenbosch. Eindhoven’den 30 km ve tarihi kentler Breda’dan 39 km ve Utrecht’ten 46 km uzaklıktadır. Kurulduğu zaman bir bataklık arazi ortasında bulunan ağaçlıklı ormanlık kum tepeleri üzerinde idi; ama şehirleşme bu coğrafik niteliklerin kısmen kaybolmasına neden olmuştur. Savaşlarda Hollandalılar 40 km uzunlukta bir kanal kazarak şehrin duvarları önüne Dommel ve Aa Nehirlerinden su getirip surlar önündeki hendek engelini yapmışlardır.
Görülecek yerler
Şehir surları; s-Hertogenbosch bir savunma mevkii olarak etrafı surlarla çevrili bir şehri olarak ortaya çıkmıştır. Surlar eski şehri tümüyle hiç aralık olmadan sarmaktadırlar.
Şehir II. Dünya Savaşı’ndan fazla zarar görmediği için şehrin eski surları ve savunma yapıları günümüze kadar gelmiştir.
Şehirde çok sayıda tarihi yapı bulunmaktadır.
Sint Jans Katedral; Şehrin merkezi olan Markt Meydanı’ndadır. Yapımına 1380’de başlanmıştır ve Brabant Gotik Mimari Stili’nde yapılmıştır. Katedralin dışında her kemer ve kenar tas ustalarının yaptıkları heykellerle doludur. Fakat yıllarca hava kirliliği ve toksik yağmurlar dolayısıyla dış duvarlarının dış yüzü ve buralarda bulunan heykellere çok zarar vermiş olduğu için 1998’de restorasyon çalışmalarına başlanmıştır ve bu 2010’da bitirilmiştir. (Ziyaretimizde dış yüzü tekrar restorasyona alınmıştı).
Moriaan; 13. yüzyılda yapılmıştır. Hollanda’da bulunan en eski tuğladan yapılmış binadır. Markt Meydanı’ndadır.
Belediye Konağı; 17. yüzyıl yapılmıştır ve Hollanda Klasisizm mimari stili’nin en iyi örneklerinden biridir. Markt meydanının güney tarafında bulunmaktadır.
Iç Kale; Şehir merkezinin kuzeyinde ana şehir surlarının dışında “Citadel (İç Kale)” kale bulunmaktadır. Bu kale, surlara yapıldıktan sonra yapıldığı için surlardan ayrık durmaktadır.
Baruthane; İç kale karşısından altı köşeli bir bina bulunmaktadır. Bu şehir kalesini muhafaza etmek için kullanılabilecek barutu depolayıp korumak için yapılmıştır. Günümüzse bu nadir bina “Güzel Sanatlar Müzesi” olarak kullanılmaktadır.
Orta Çağ’lardan kalan tarihi binalar
Binnendieze; Eski şehrin altında genellikle görülmeyen, bir zamanlar 22 km uzunlukta olan bir kanal sistem Günümüzde bu kanal sisteminin altıda biri renevosyana uğramıştır. Bu kısımlarda bu kısma üstü kapalı olan kanal sisteminde turistler için kılavuz rehberler ile turistik bot gezileri organize edilmektedir. ”
Değirmen ziyaretimizden döndük ve toparlanıp Eindhoven Garına gittik. Oğlum, Den Bosch’a bilet aldı. Biraz sonra tren geldi, bindik. Kısa bir süre sonra Den Bosch’ta indik. Atilla Bora’nın arabasını genellikle ben sürdüm.
Şehir meydanına geniş bir köprüden geçtik. Köprünün her iki ucunda da sütunlar bulunuyordu. Köprüyü geçer geçmez bir meydan ve tarihi bir yapının önündeki üzerinde uçan bir ejderha bulunan bir sütun bizi karşıladı.
Sağımızda ve solumuzda çoğu tarihi, sivil mimari örnekleri olan binalar bulunuyordu.
Şehir meydanında bizi bir sürpriz bekliyordu. Meydanda şenlik vardı. Çocuklar meydanda bulunan kafelerden daha önce geldikleri birine oturdular.
Meydana kurulmuş sahnede eskilerden bir müzik grubu 70’li-80’li yılların parçalarını çalıyordu. Grubun solisti de eskilerden ünlü bir şarkıcıymış. Adını unuttum.
Konser fazla sürmedi üzüldüm. Biraz geç gelmişiz anlaşılan.
Meydandaki tarihi Sent Jans Katedral kilisenin ön yüzüne iskeleler kurulmuştu. Kulelere kadar çıkıyordu. Yüzlerce insan merdivenlerden iskelenin tepesine kadar çıkıyor ve diğer yandan iniyordu. Oğlum, Baba çıkmak ister misin dedi. Çıkıp, tepeden şehre bakmayı çok istedim. Ama dizlerime güvenemedim.
Daha sonra meydandaki tezgâhları gezdim. Çok sayıda sanatçı yaptıkları eserleri sergiliyorlardı. Ben de 4 adet küçük kül tablası benzeri cam hediyelik aldım.
Daha sonra şehri gezmeye başladık. Eski baruthaneyi gezdikten sonra kafelerin ve çok sayıda turistin bulunduğu sokağa girdik.
Şehrin eski su kanalı+kanalizasyon sisteminin restore edilip turizme açılan kısmında turistler teknelerle gezdiriliyordu. Sokakta iki adet Michelin yıldızlı lokanta görmek beni çok şaşırttı. Şehre gelenlerin azaldığı eylül ayında kapanıyormuş.
Sokağın sonunda bir yüksek okulun bahçesindeki çimlerin üzerine oturduk. Bahçe birkaç heykelle süslenmişti. Atilla Bora çimlerde koşturdu.
Akşam çökmeden aynı sokaktan geçip, köprüden geçtik. Trene binip döndük.