Quantcast
Dünyanın İlk Standartlar Manzumesi: Kanunname-i İhtisabı-ı Bursa (1502) – Belgesel Tarih

Özdenbekir KARAKAŞ
Özdenbekir  KARAKAŞ
Dünyanın İlk Standartlar Manzumesi: Kanunname-i İhtisabı-ı Bursa (1502)
  • 10 Ocak 2021 Pazar
  • +
  • -
  • Özdenbekir KARAKAŞ /

Loading

KANUNNAME-İ İHTİSABI-I BURSA 1502 (Bursa Belediye Kanunu)

Kanunun Adı : Kanunname-i İhtisab-ı Bursa (1)
Kanunun Yazılış Tarihi : Zilhicce ortalarında sene Hicri 907 (Miladi 1502)
Kanunnameyi Çıkaran: Sultan Bayezid-î Velî nam-ı diğer II. Bayezid
(Kanunname’nin Türkçe’ye çevrilmiş hali ile)
Defter suretidir.

İktidar sahibi Padişah’tan gelen emirde;

Bursa’da olan meslek ileri gelenleri ve bilirkişileri toplayıp, her meslekte alınan, satılan ve işlenen çeşitli kumaşların, giyeceklerin ve satılan tüm diğer şeylerin tümüne konulmuş narhların (devletçe saptanan fiyat), zaman içerisinde her türlüsünün fiyat değişiminin teker teker yazıldığı bir defter hazırlayın. Ben tahta çıktıktan sonra narh ne şekilde uygulanmıştır? O zamandan beri aynı şekilde uygulanmış mıdır, değiştirilmiş midir? Değiştirilmişse sebebi nedir? Mevcut uygulama nedir? Etraflıca bunlar incelenerek kuşkulu, bilinmeyen bir taraf bırakılmasın. Acele olarak detaylı bir şekilde yazıp gönderiniz. Gönderilen bu defter kanunname olacağından o müracaat edileceğinden kesinlikle narhın eksik bir çeşidi kalmasın.

Yukarıdaki yüksek makamın bu emrine uyularak meslek sahibi olanlar ve bilirkişiler çağrılarak: “Satılan şeylerin eski narh miktarları nedir? Şu anda eski narh uygulanmakta mıdır, uygulanmamakta mıdır? Mevcut durumun sebebi nedir? ve ne zamandır uygulanmaktadır?” diye araştırıldığında hiçbir meslekte eski narhların korunmadığı, bütün narh usulünün beş-altı yıl önce tamamen değiştirildiği ve o zamandan beri narhın uygulanmadığı görülmüştür.

Ekmekçiler

Durum anlaşılınca önce ekmekçilerin kontrolüne başlanıp eski kanunları sorulduğunda: “Her zaman buğdayın ucuzluğuna ve dolgunluğuna göre kadı emri ile güvenilir kişiler numune (çeşni) alırlardı” dediler. Ekmekçilerin getirdiği hükümde dört-beş senedir kadı tarafından görevlendirilen şehrin ileri gelen güvenilir birkaç kişisi tarafından alınan numuneye göre fiyat belirlensin diye emredilmiştir. O tarihte numune alıp şöyle kararlaştırılmıştır: “ Bursa’nın “Mud”* ölçeğiyle en iyi kaliteli (1.sınıf) buğdayın müddü yüz on akçeye, orta kalitesi (2.sınıf) yüz akçeye ve düşük kalitelisi (3. Kalite) seksen beş akçeye satılacak. Unu ince elekten elenmiş, iyi pişmiş, ak ve kokusuz olması kaydıyla yedi yüz dirhemlik ekmek bir akçe olacaktır. Fiyatlarda artma ve eksilme olduğu taktir de narh bu durumla kıyaslanıp yeniden belirlenecektir”.

Fakat bu belirlenen şartlar ve narh uygulanıyor mu, fiilen yerleşti mi diye denemek ve kontrol etmek için birkaç yerden ekmek getirtildi. Getirilen ekmeklerin kimisi çiğ, kimisi kara, kimisi de eksik olup sebebi sorulunca oradakilerin çoğunluğu: “Belediye memurları ekmeklerimizin kâh çiğ, kâh eksik diye her gün her fırından beşer, onar akçe alıp bu duruma göz yumarlar. Bu memurların rüşvet almaması ile ilgili emir gelmiş olmasına rağmen bunu dinlemeyip eskisi gibi almaya aldıkları bu rüşveti de ceza imiş gibi aldıkları ve ekmeklerdeki ayıpları örttükleri” söylediler. Bu durum muhtesibe: “Bu hadsizliğe ve vurdumduymazlığa vakıf mısın?” diye sorulduğunda, “Ben yeni geldim, bunları bilmem. Kâtibim ve kethüdam eskidirler, onlara sorunuz” dedi. Onlara (kâtip ve kethüdaya) “ Ekmek neden bu kadar çiğ ve kara? Neden eksik? Niçin ilgilenmediniz?” diye sorulduğunda: “Bu defalık günahımızı affedin. Bundan sonra daha dikkatli kontrol edeceğiz, gözleyeceğiz ve ilgileneceğiz. Bu gibi uygunsuzlukların tekrarına izin vermeyeceğiz” dediler. Bunu tekrarlamamaları, gaflete düşmemeleri, şeriat ve kanuna uygun işler yapmaları konusu sıkı sıkı tembih edildiler, uyarıldılar. Kısa zamanda eskisinden daha fena haller ortaya, kanunsuzluklar ortaya çıktı, bununla ilgili defalarca uyarılmalarına rağmen eskisi gibi davranmaya devam ettiler. Şeriat ve kanuna uymadılar.

Pideciler

Pideciler ve bilirkişiler çağrılıp eski narhları sorulduğunda: “ Pideler eskiden beri ekmek ağırlığından yüz elli dirhem daha eksik üretilirdi. Ancak pidenin unu ekmeğin unundan daha saf olmalı, ince elekte elenmesi, üzerinde yeteri kadar haşhaş bulunması ve gevrek pişirilmesi de şart koşulmuştu. Yağlı pide de normal pidenin yarısı kadar olurdu. Yağlı pidenin bir kilesine bir okka yağ konulup üzerine haşhaş ekilmesi ve arı undan işlenmesi gerekirdi.”  Yapılan tetkiklerde bu şartlara uyulmadığı görüldü. Sebebi sorulduğunda: ”Dört-beş yıldır rüşvet alınıp kontrol edilmemesi” denildi. Bunun üzerine: “Bundan sonra eski narh uygulansın” denildi.

Çörekçiler

Eski narh, ekmek ağırlığının yarısı olup beyaz undan yapılması ve unun bir kilesine bir okka yağ konulması gerekirken teftiş sırasından buna uyulmadığı görüldü. Bununda sebebi yukarıda da belirtildiği gibi dört-beş yıldan beri rüşvet alınıp denetim yapılmaması. Artık eski narh üzerinden işlem yapılması kararlaştırıldı.

Soğancılar

Geçmişte soğanın dört buçuk okkası bir akçe idi. Ancak satıcılar dört okkasını bir akçeye satmayı adet edinmiş. Saplı soğan beş okka olarak fakat güz aylarında yarımşar okka eksik satılırmış. Kış aylarında soğancılara soğan satmaya gelenler iki buçuk okkasını, soğancılar da iki okkasını bir akçeye satarmış. Bu kanunda tümden bozulmuştur. Bozulmanın sebebi yine rüşvettir. “Soğana eski narh uygulansın” denildi.

Kasaplar

Kasaplar, bilirkişiler ve şehrin ileri gelenlerinden bazıları toplanıp ete uygulanan kanundan sorulduğunda güvenilir kişilerin birçoğu: “Eskiden koyun etinin narhı her yıl üç çeşitti. Önce iki yüz elli dirhem, sonra üç yüz dirhem, kışın iki yüz dirhemi bir akçeye olurdu. Dört-beş yıldan beri hiç üç yüz dirhemi bir akçeye satılmaz oldu. Hemen iki yüz elli ve iki yüz dirhemi bir akçeye satılır” dediler.

Üç yüz dirheminin bir akçeye satılmamasının nedeni kasaplardan sorulunca birkaç sebep gösterdiler. Birincisi geçmişte Gelibolu’da her koyun başına bir akçe iskele vergisi alınırdı. Şimdi dört akçe almaktadırlar. Bursa’da olan Selâtin imaretlerine ve bazı şehir ileri gelenlerine yılda altmış bin koyun tahsis edilmişti. Şimdi bu hisseler beylik oldu. Başka bir nedeni de; bize bir hüküm verilmiştir diye bir hüküm gösterdiler. Bunun içeriğinde “ İstanbul’da koyun etinin 350 dirhemi bir akçeye olunca Bursa’da üç yüz dirhemi bir akçe olacak, üç yüz dirhemi bir akçe olursa Bursa’da iki yüz elli dirhemi bu fiyata satılacak. Kısaca her zaman İstanbul narhından elli dirhem eksiği olacak” diye emrolunmuştur.

Bu mazeretler karşısında halkın bir bölümü dedi ki; “İskele vergisi artalı yaklaşık on beş yıl oluyor, fakat dört-beş yıldır üç yüz dirhem bir akçeye satılmaz oldu. Altmış bin baş koyunun imaretlere ve şehir ileri gelenlerine verilmeyip beylik olması koyunun Bursa’ya gelmesine engel teşkil etmez. Eskiden olduğu gibi her yıl o miktardan fazlası gelir. Narh daha ziyade azlığa, çokluğa göredir. Çoğu kere ve uzun süre İstanbul’da üç yüz elli dirhem et bir akçeye satılır. Burada üç yüz dirhemini bir akçeye satmadınız. Göstermelik bir hüküm almışsınız, fakat dört-beş yıldır kesinlikle buna göre de işlem yapmadınız. Hem de muhtesip ile ittifak yapıp ona büyük paralar vererek üç yüz dirhemi bir akçe olacak mevsimde iki yüz ve iki yüz elli dirhemi bir akçeye satıp halkın hakkını vermeyip onlara haksızlık edersiniz.

Gerçekten de bu işin birinci nedeni, muhtesibin çok miktarda para alması olduğu anlaşılmıştır.

Ayrıca orada bulunan insanlar dediler ki: “Bu denilenden başka dört-beş yıldan beri haksız bir durum daha ortaya çıkmıştır. Eskiden keçi eti her mevsimde koyun etinden elli dirhem fazla olurdu. Şimdiki durumda her keçi başına muhtesip iki akçe alır. Koyun narhına keçi etinin satılmasına izin verir. Koyun etiyle keçi etinin aynı fiyata satılması insanlara haksızlıktır. Keçiler mezbahaya kesim için götürüldüğünde görevliler açıkça mezbahaya girip her keçi başına ikişer akçe alarak koyun narhına satılmasına izin verirler. Hatta bu tür olayların birçoğunu eskiden gözümüzle gördük.”

Yüz kadar ahali, muhtesip ve yardımcılarının yüzlerine karşı şahitlik ettiler. Kasaplara da: “Bu suçlamalara ne diyorsunuz, bunca insan yalan mı söylüyor?” denilince, kasapların bazıları görevlilerin yüzüne karşı: “Yalan söylemiyorlar, olanları söylüyorlar. Muhtesip buna rıza göstermeseydi keçi etini koyun eti narhına satmazdık” dediler.

Pazarcılar

Pazarcılar çağrılarak bilirkişilerinden ve diğer şehir halkından meyvelere ait eski narh uygulaması sorulduğunda: “Önceleri pazaryerine her ne çeşit meyve gelirse şehirli ve pazarcı herkes istediği kadar alırdı. Dört- beş yıldır pazarcılar birleşip şehre gelen meyveleri ve şehir etrafında olan bağ, bahçe ve bostanlarda yetişen ürünleri toptan alarak dükkânlarına getirip muhtesibe her biri için bir narh koydurup, mahkeme sicillerine geçinirlerdi. Fakat dışarıda kendi bildiklerine satarak muhtesip ile paylaşırlardı.” dediler. Halkın bu sözlerinin doğruluğunun anlaşılması için sicillere bakıldı. Sınanmak üzere pazardan bazı meyveler getirtilip görüldü. Halkın dedikleri doğru çıkınca, pazarcılara: “Niçin eksik satıyorsunuz?” denildi. Muhtesibin huzurunda yüzüne karşı: “Bunların bilgisi dahilinde satıyoruz” dediklerinde halkın muhtesip hakkındaki sözleri de doğrulanmış oldu. Bunun üzerine muhtesibe: “Hepsi doğruymuş, neden kontrol etmezsiniz? Eksik satılanı kontrol etmek sizin görevinizdir” denildiğinde muhtesip: Önce “benim haberim yok” diye inkâr etti. Daha sonra: “Ben geldiğim zamanda uygulama bu şekilde idi. Bu şekilde yapmasam devletin benden istediği parayı nereden vereceğim?” dedi. Kâtibi ile kethüdası da: “Evet, eksik satıyorlar” diye itiraf ettiler. Pazarcılardan bazıları da dediler ki: “Muhtesibin terazi götüren adamları her dükkândan günde bazen yarım, bazen bir, bazen de iki akçe alırlar. Paradan başka her çeşit yemişten birer mendil de yemiş alırlar. Kanun ve hükümlerinde bunlar var mıdır? Görmek istiyoruz.” dediklerinde araştırıldı. Kanunname ve hükümlerinde böyle bir usul olmadığı görüldü. Yapılan kanunsuz uygulamaların haksızlığı iyice anlaşıldı. Bütün meyvelerin narhları tek tek araştırıldı. Hepsi eski kanun ve ihtisap ile ilgili emirlere tamamen aykırı bulundu. Şimdi anlaşmazlık ve değişiklik olan narhlarda padişahın emri gereğince satılan mala ve zamanına göre alıcı, satıcı ve bilirkişilerin ittifakıyla narh konuldu. Konulan narhlar aşağıda açıklanmıştır:

Meyveler

Kiraz: Tazesinin yüz elli dirhemi bir akçeye, üç günden sonra iki yüz dirhemi bir akçeye, daha sonra iki yüz elli dirhemi bir akçeye ve her üç günden sonra yüz dirhem artırılarak en son iki okkası bir akçeye satılacak.

Yaş zerdali: Tazesinin iki yüz dirhemi bir akçeye, üç günden sonra üç yüz dirhemi bir akçeye, daha sonra geliş tarihine göre bu kıyas üzerinden narh verilecektir.

Yaş erik: Tazesinin iki yüz dirhemi bir akçeye, üç günden sonra beş yüz dirhemi, daha sonra altı yüz dirhemi bir akçeye oluncaya kadar bu şekilde artırılarak satılacaktır.

Gökbaşlı armut: Narhı da bu şekilde olacaktır.

İğnesi armudu: Tazesinin altı yüz dirhemi bir akçeye, beş günden sonra iki okkası bir akçeye, daha sonra bu kıyas üzere narh verilecektir.

Çerhallu armuu: Tazesinin iki okkası bir akçeye, üç günden sonra bin dirhemi bir akçeye, üç buçuk okkası bir akçe oluncaya kadar bu şekilde artırılarak satılacak.

Örenkuş armudu: Tazesinin iki yüz dirhemi bir akçe, üç günden sonra üç yüz dirhemi, bundan dört gün sonra bir okkası ve en sonunda da altı yüz dirhemi bir akçe olacaktır.

Zerdemoru armudu: Tazesinin bir okkası bir akçeye, beş günden sonra altı yüz dirhemi bir akçeye, daha sonrası da bu kıyas üzere satılacaktır.

Mürendi armudu: Tazesinin üç yüz dirhemi bir akçeye, beş günden sonra beş yüz dirhemi bir akçeye, daha sonrasına da bu kıyas üzere narh verilecektir.

Bey armudu: Yükü seksen altı akçe olursa iki yüz elli dirhemi bir akçeye satılacak ve sonra bu kıyas üzere narh verilecektir.

Sultani armudu: Tazesinin beş yüz dirhemi bir akçeye, beş günden sonra altı yüz dirhemi ve sonunda iki okkası bir akçeye satılacaktır.

Şekeri armudu: Tazesinin üç yüz dirhemi, beş günden sonra beş yüz dirhemi ve sonunda altı yüz dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Türki armudu: Tazesinin bin dirhemi sonra geliş tarihine göre bu kıyas üzere narh verilecektir.

Sabuni armudu: Tazesinin bir okkası, sonra altı yüz dirhemi, nihayet iki okkası bir akçeye satılacaktır.

Yerbasmaz armudu: Tazesinin üç yüz dirhemi, beş günden sonra altı yüz dirhemi, haftasından sonra iki okkası bir akçeye satılacaktır.

Kara moru armudu: Tazesinin bir okkası bir akçeye, beş günden sonra beş yüz dirhemi bir akçeye ve sonunda altı yüz dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Bozdoğan armudu: Tazesinin bir okkası bir akçeye, üç günden sonra altı yüz dirhemi, sonra sekiz yüz dirhemi ve sonunda dört okkası bir akçeye satılacaktır.

Akşehir’in bedegâni elması: Bir deve yükü yüz akçeye olursa üç yüz elli dirhemi bir akçeye olacak ve sonra bu kıyas üzerine narh verilecektir. Akşehir’in ekşi elmasının bir okkası bir akçeye olacaktır. Öteden beri gelenek böyledir. Ama fazla ve noksan olursa narh da ona göre verilir.

Şehrebani köyü elması: Bir katır yükü yetmiş akçeye olursa üç yüz dirhemi bir akçeye satılacaktır. Bir yükü altmış akçeye olursa üç yüz elli dirhemi bir akçeye satılıp sonra bu kıyas üzere narh verilecektir.

Gülâbi elması: Tazesi üç yüz dirhemi, üç günden sonra bir okkası ve sonunda altı yüz dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Misk elması: Bir yükü yüz akçeye olursa iki yüz elli dirhemi bir akçeye satılacak. Yükü yüz ona olursa iki yüz yirmi beş dirhemi, yükü yüz yirmiye olursa iki yüz dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Şeftali: Tazesi bir okkası, üç günden sonra altı yüz dirhemi, sonunda iki okkası bir akçeye satılacaktır.

Yalman (Yalı Narı): Yükü yirmi akçeye olursa altı yüz dirhemi, yirmi beş akçeye olursa beş yüz dirhemi, otuz akçeye olursa bir okkası bir akçe olacaktır. Yalı narının diğer bir çeşidinin bir okkası bir akçeye satılacaktır. Bundan eksik veya fazla olduğunda gelişine göre aynı kıyas üzere narh verilecektir.

Birgi narı: Yükü yüz kırk akçe olursa iki yüz seksen dirhemi bir akçeye satılacaktır. Yükü eksik veya fazla olursa narhı bu kıyas üzere artırılıp eksiltilecektir.

Aydın ili üzümü: Tazesinin (alacası) iki yüz dirhemi, iki günden sonra üç yüz dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Şehir üzümü: Tazesi gelince Aydın ili üzümünün bir okkası bir akçeye satılacak, sonra eksik veya fazlasına göre narh verilecektir.

Şehir Medrebelidin üzümü: Tazesinin iki yüz dirhemi, üç günden sonra üç yüz dirhemi, haftasından sonra bir okkası ve sonra beş yüz ve altı yüz dirhemi ve daha ziyade olursa iki okkası bir akçeye satılır. Ama her zaman medrebeliden başka üzüm on gün geçtikten sonra her akçelik miktar başına iki yüz dirhem fazla olacak diye narh konulmuştur. Bu zikredilen narhların tümüne pazarcılar gönül hoşluğuyla razı olup aynı şekilde satmayı kabul ettiler.

Ulubat üzümü: Tazesinin üç yüz dirhemi, sonunda üç okkası bir akçe olacaktır. Medrepolit üzümünün son vaktinde yükü yetmiş akçe olursa üç yüz dirhemi bir akçeye, Ulubat üzümünün bir okkası da bir akçeye satılacaktır.

İncir: Tazesinin iki yüz dirhemi bir akçeye satılacaktır. Üç günden sonra bir okkası bir akçeye ve daha sonraki üç günü takiben altı yüz dirhemi ve daha sonraki üç gün için iki okkası bir akçeye satılacaktır. En sonunda ağırlık her üç günde iki yüz dirhem artacaktır.

Kızılcık: Tazesinin iki yüz dirhemi bir akçeye, sonra iki okkası bir akçeye satılacaktır.

Güzelhisar portakalı: İki yüz seksen dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Midilli portakalı: Bir okkası bir akçeye satılacaktır.

Limon: Bir yükü yüz seksen akçe olursa iki yüz seksen dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Aşılama kestane: Kilesi on dört akçe olursa iki yüz elli dirhemi bir akçeye satılacaktır. Sair kestanenin kilesi sekiz akçe olursa bir okkası bir akçe olacaktır.

Karaburun zeytini ve Çekeşde zeytini: İki yüz dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Yalı zeytini: Bir okkası bir akçeye satılacaktır.

Taze fındık: Yeşil kaplı olanının okkası bir akçeye, bu soyulduktan sonra olanının iki yüz dirhemi bir akçeye satılacaktır. Mevsimi geçtikten sonra yüz yirmi beş dirhemi bir akçe olacaktır.

Ceviz: Müddü seksen akçe olursa kilesi dört buçuğa satılacaktır.

Muşmula: Hamının kilesi önce beş akçeye, dört günden sonra dört buçuk akçeye, sonra dört akçeye satılacaktır. Aynı muşmulanın olgunu önce üç yüz dirhemi bir akçeye, üç günden sonra bir okkası bir akçeye, takip eden üç günden sonra altı yüz dirhemi bir akçeye, sonunda ise iki okkası bir akçeye satılacaktır.

Marul: Tazesinin sekiz tanesi bir akçeye, üç günden sonra on altı adedi, sonra yirmi dördü bir akçeye satılacaktır.

Bostanlar

Bostanlara ait eski kanun bilirkişilere ve şehir ileri gelenlerine sorulduğunda şöyle cevap verdiler: “Eski kanuna göre kavun, karpuz ve benzerleri pazar yerine getirildiğinde şehir halkından isteyenler alıp faydalanırlardı. Şimdi dört-beş yıldır birçok pazarcı birleşip bağ ve bahçede yaptıkları zulüm gibi kavun, karpuz ve hıyar bostanlarını da alıp stok ederler. Bunları birkaç dükkânda istedikleri fiyata satarlar, kazancını ağalar ve adamları paylaşırlar. Her hususta birlik oldukları için de halk bu işten zarar görür, akçeleri pul yerine geçer.” diye şikâyet ettiler. Onun için: “Bundan böyle eski kanuna göre işlem yapılsın” denildi. Bu işin uygulanabilmesi için padişah tarafından emir gönderilmesi uygun olacaktır. Eski narhın uygulanması, halkın geçimini kolaylaştırıp padişah için de hayır dua edilmesine yol açacaktır. Bu zikredilen toprak ürünlerinin başında hıyar gelir.

Hıyar:Eskiden tazesi dört tanesi bir akçeye olup haftasından sonra sekizi bir akçeye, ikinci hafta on altı tanesi, üçüncü hafta yirmi dördü bir akçeye, dördüncü hafta otuz iki tanesi bir akçeye satılırdı. Geldikçe taze taze satılırdı. Fakat şimdiki halde yirmisi, otuzu bir akçeye satılacağı zamanda pazarcılar stok edip azar azar satmak gayesiyle birisini, ikisini ve nihayet dördünü, beşini sararıp yenilemeyecek hale gelinceye kadar bekletip bir akçeye satarlar. Bunları kontrol etmekle görevli olan kimseler, satıcıların her birinden rüşvet alıp göz yumduklarından halk taze hıyar yüzü göremez oldu. Günlerce bekletilmiş, üzerlerine temiz olmayan sular saçılmış, buruşmuş hıyarları papağan gibi tekrar tekrar tezgâha koyarak satarlar. Bazen öyle olurdu ki fiyatı düşürmemek için stok ettikleri bir iki bin hıyarı çöpe atarlar, narhına göre satmazlar. Sair meyvelerde olan fahiş fiyat gibi bunda da insanları aldatırlar.” diye halk şikâyet edince hıyara dahi eski kanun üzere narh konulup: “Şartlarına uyulsun” denildi.

Ankara (Engürü) kavunu: Başlangıçta iki okkası bir akçeye, üç günden sonra üç okkası bir akçeye, altı günden sonra altı okkası bir akçeye ve daha sonra da sekiz okkası bir akçeye satılacaktır.

Karaca kavun: Tazesinin iki okkası bir akçeye, üç günden sonra üç okkası bir akçeye, altı günden sonra dört okkası bir akçeye ve daha sonraki günlerde de altı okkası bir akçeye satılacaktır.

Kaba kavun: Tazesinin üç okkası bir akçeye, altı günden sonra beş okkası bir akçeye, sonra sekiz okkası bir akçeye, nihayet on okkası bir akçeye satılacaktır.

Karpuz: Tazesinin dört okkası bir akçeye, iki günden sonra altı okkası bir akçeye, beş-altı günden sonra sekiz okkası bir akçeye satılacaktır.

Kavun Düvleği (Kelek): Tazesinin üç okkası bir akçeye, üç günden sonra dört okkası, altı günden sonra beş okkası, on günden sonra yedi okkası bir akçeye satılacaktır.

Zikrolunan kavunun ve karpuzun tazesinin ve sonrasının narhı ne ise ona uyulacaktır. Olgunlaşmadan ham halde pazara gelmeyecek. Getiren olursa ilgililer tarafından cezalandırılacaktır. Kavun ve karpuzda eski kanun budur.

Halen bu bahsedilen narhın uygulanmadığı görüldü. Bozulmasının sebebi sorulunca yukarıda verilen cevaplar gibi satıcıların rüşvet karşılığında istedikleri fiyatı uyguladıklarını, aldıkları rüşveti “eksik satarsınız” diye ceza bahanesiyle aldıklarını, parayı aldıktan sonra hiç kontrol yapmadıklarını birçok güvenilir kimse ifade ettiler. Sicillere bakılınca söylenenlerin doğru olduğu ve bozulmanın dört-beş yıldan beri devam ettiği anlaşılarak bu durum deftere işlenmiştir.

Sebzeler

Gök bakla: Tazesinin iki okkası bir akçeye, beş günden sonra iki buçuk okkası bir akçeye satılacaktır.

Aş kabağı (Sakız Kabağı): Üç gün narh olmayacak. Üç günden sonra üç okkası bir akçeye, haftasında dört okkası, ikinci haftada beş okkası, üçüncü haftada altı okkası, dördüncü haftada sekiz okkası bir akçeye satılacaktır.

Koruk: Kabağın sekiz okkası bir akçe olduğunda koruğun bin dirhemi bir akçeye satılacaktır. Tazesi üç güne kadar iki yüz dirhem, bir haftasında üç yüz dirhem, ikinci haftasında bir okka, üçüncü haftada altı yüz dirhem, dördüncü haftada sekiz yüz dirhem koruk bir akçeye satılacaktır. Koruk isteyene koruk, kabak isteyene kabak satacaklar, “koruğu kabakla satarız” demeyeceklerdir.

Patlıcan (Badincan): Üç güne kadar on tanesi bir akçeye, haftasında yirmi dört tanesi, ikinci haftada kırk tanesi, üçüncü haftada altmış tanesi, dördüncü haftada seksen tanesi bir akçeye satılacaktır.

Havuç: Dört okkası bir akçeye satılacaktır.

Lahana (Kelem): Tazesinin dört okkası bir akçeye, on günden sonra altı okkası, yirmi günden sonra sekiz okkası bir akçeye satılacaktır.

Eski kanun budun Şimdi ise değiştirilmiştir. Değişikliğin sebebi ve zamanı yukarıda bahsedilen hususlardandır.

Ama sebze satıcıları toplanıp: “Biz bundan böyle eski narh üzere satmaya razıyız. Biz buna uyalım. Ancak eskiden kabak, koruk ve havuç gibileri biz satardık. Dört- beş yıldan beri pazarcılar da bizimle beraber satmaya başladılar. Bu sebepten aldıklarımızı iki katına alır ve mecburen pahalıya satarız.” dediler. Bunun üzerine bu ürünlerin eskiden olduğu gibi yalnızca sebzeciler tarafından satılması istendi.

Helvacılar

Toplantıda hazır bulunan helvacılar ve bilirkişileri şöyle dediler: “Eskiden karma bademî helvanın okkasını yedi akçeye ve diğer helvaların okkasını altı akçeye ve ev helvasının okkasını dükkâncılar dört buçuğa, seyyar satıcılar dört akçeye, üzüm helvasının okkasını üç buçuğa ve dışarıdan getirenler üç akçeye satarlardı.” Bunun üzerine yapılan kontrollerde bu narha uyulmadığı görüldü. Değişikliğin sebebi ve zamanı yukarıda belirtildiği gibidir. Tekrar eski narha dönüldü.

Paludeciler

Üzümün batmanını on beş akçeye aldıklarında bir okka badem, dört akçelik safran, altı akçelik nişasta, üç akçelik odun, iki akçelik çeşitli malzeme, dokuz akçelik susam yağı, bir akçe dükkân kirası ve beş akçe işçi masrafı olduğunda paludenin narhı iki yüz yirmi beş dirhemi bir akçe olurdu.” diyen bilirkişilerin söyledikleri araştırıldığında bunların değiştirildiği görüldü. Nedeni yukarıda anlatıldığı şekildedir. Narh yine eskisi gibi bırakıldı.

Şerbetçiler

Şerbet narhı, Üzüm üç yüz elli dirhem bir akçeye olursa, şerbetin beş yüz elli dirhemi bir akçeye olup üzümün bir okkası bir akçeye olursa şerbetin yedi yüz dirhemi bir akçe olurmuş. Bunun da değiştirildiği görüldü. Sebebi yukarıdakiler gibidir. Narhın eski şekliyle uygulanması istendi.

Bakkallar

Bakkallar, bilirkişiler ve şehrin ileri gelenleri meclise çağrılıp kapandan (tartı yerinden) alınan ve satılan malların narhları sorulunca: “Eski kanuna göre haftanın bir günü muhtesibin adamı şehirliden bazı güvenilir kimselerle tartı yerine gelip baldan, yağdan vesaireden her ne varsa % 10 kâr üzerine narh verir, bunu sicillere kaydettirir ve narha aykırı bir hareket bulunca suçuna göre ceza verirdi. Dört-beş yıldır bu kanuna riayet olunmayıp her bakkal dilediği gibi alıp satar. Sebebi yukarıda açıklandığı gibi rüşvet alıp susmaktır.” dediler. Şimdiki halde her mevsime göre % 10 kâr üzere narh konuldu ki bu hususlar aşağıda belirtilmiştir:

Süzme bal: Batmanı doksan akçeye olursa okkası beş buçuk akçeye, batmanı seksene olursa okkası beş akçeye ve yetmişe olursa dört akçeye satılacaktır.

Sadeyağ: Batmanı yüz otuz akçe olursa, okkası sekize, batmanı yüz yirmi akçe olursa yediye ve batmanı yüz akçeye olursa okkası altı buçuk akçeye satılacaktır.

Susam (Afyon) yağı: Batmanı atmış akçe olursa okkası dört akçeye, batmanı yetmiş akçe olursa dört buçuğa, batmanı elli akçeye olursa okkası üç buçuk akçeye satılacaktır.

Emir Ali kayısısı: Batmanı yetmiş akçe olursa, okkası dört akçeye satılacaktır.

Garbi kayısı: Batmanı elli akçe olursa okkası üç buçuk akçeye satılacaktır.

Kızıl üzüm: Batmanı on sekiz akçe olursa üç yüz elli dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Kara üzüm: Batmanı on dört akçe olursa dört yüz elli dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Beylerce üzümü: Batmanı on beş akçe olursa dört yüz dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Şidye (Reşidiye) üzümü: Batmanı on beş akçe olursa dört yüz dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Kuru incir: En iyisinin üç yüz dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Amaskene (Amasya) eriği: Batmanı yirmi beş akçe olursa iki yüz elli dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Kara Aslan eriği: Batmanı yirmi akçe olursa üç yüz dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Akşehir armudu: Yarım batmanı yirmi beş akçe olursa iki yüz elli dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Aydın ili armudu: Batmanı on dört akçe olursa dört yüz elli dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Karaman zerdalisi: Batmanı otuz akçe olursa iki yüz elli dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Aydın ili zerdalisi: Batmanı yirmi beş akçe olursa iki yüz elli dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Köfter: Batmanı yirmi sekiz akçe olursa iki yüz yirmi beş dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Pestil: Batmanı yirmi beş akçe olursa iki yüz elli dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Badem: Batmanı altmış akçe olursa okkası dört akçeye satılacaktır.

Fıstık (peşte): Batmanı altmış akçe olursa yüz dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Pekmez: Batmanı yirmi beş akçe olursa iki yüz elli dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Ceviz içi: Batmanı kırk üç akçe olursa okkası üç akçeye satılacaktır.

Ağda (macun): Tazesinin iki yüz dirhemi bir akçe olursa iki yüz elli dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Nişasta ve Keş: Okkası daima bir akçeye satılacaktır.

Leblebi: Dışarıdan getiren bir okka elli dirhemini bir akçeye, dükkâncılar bir okkasını bir akçeye satılacaktır.

Sofya ve Karaman peyniri: Kantarı doksan akçe olursa yüz elli dirhemi bir akçeye satacaktır.

Eşme peyniri: İki yüz elli dirhemi bir akçeye satılacaktır.

Midilli peyniri: Okkası iki akçeye satılacaktır.

Lor peyniri: Okkası iki akçeye satılacaktır.

Teleme peyniri: Tazesinin üç yüz dirhemi bir akçeye satılacaktır. Geliş tarihine göre ağırlığı artırılacaktır.

Tavuk ve Yumurtalar

Tavukçular

Tavukçular ve şehrin ileri gelenleri çağrılıp eski kanunları sorulduğunda: “İstanbul’da çiğ tavuğun yüz dirhemi bir akçe olursa Bursa’da doksan dirhemi bir akçe olacak, kısaca aralarında on dirhem fark bulunacaktır.” şeklinde cevap verdiler. Kadı defterlerine dahi bakılıp seksen dirhemi bir akçeye satıldığı görüldü. Bundan böyle bu şekilde satılması kararlaştırıldı. Tavukçular önce buna razı olsalar da sonra: “Biz bu narh üzere satmayız” diyerek itiraz etmeleri üzerine: “Eskiden bu narhla satardınız. Bugün ne oldu da vazgeçtiniz?” denilince: “Çoğumuz bir araya gelip işbölümü yaparak bir kısmımız satın alır, bir kısmımız temizler ve belediye memurlarına iki günde bir yedi akçe vererek istediğimiz gibi satardık.” dediler. Ömer bin Mehmet ve Haşan bin Hüseyin ve Çakır bin Abdullah adındaki tavukçuların dört-beş yıldan beri rüşvet verdiklerini itiraf etmelerinden dolayı bu işteki düzensizliğin ve değişikliğin sebebi ve zamanı anlaşıldı. Şimdi tavuk narhı koyun etiyle kıyaslanarak: “Koyun etinin iki yüz dirhemi bir akçe olursa, tavuk etinin yetmiş dirhemi bir akçe olacaktır. Koyun etinin iki yüz elli dirhemi bir akçe olursa, seksen dirhem tavuk eti bir akçe olacaktır. Üç yüz dirhemi bir akçe olursa, o zaman doksan dirhem tavuk eti bir akçe olacak” diye narh tayin olundu.

Yumurta: Kışın on tanesi bir akçeye, ilkbaharda on dördü bir akçeye, Ağustos’ta on altısı bir akçeye satılırmış. Sonra bozulmuş. Bozulma sebebi ve zamanı yukarıda açıkladığı gibidir. Eski narhın uygulanmasına karar verildi.

Balıkçılar

Balıkçılar, bilirkişileri ve şehir halkı çağrılıp eski narh uygulaması sorulduğunda: “Geçmişte bir yük balığa iki akçe vergi verdikten sonra koyun eti narhı iki yüz elli dirhem bir akçe olduğunda sazan balığının bir okkası bir akçeye, yayın balığının beş yüz dirhemi, turna balığının altı yüz dirhemi, İznik’in akbalığının okkası bir akçe satılırdı.” şeklinde cevap verdiler. Bundan böyle narhın bu şekilde uygulanmasına karar verildi. Fakat bugüne kadar buna uyulmamıştır. Narha uyulmamasının sebebi; dört-beş yıldır balığın her yüküne iki akçe vergiden başka on beş akçe daha alınmasıymış. “Bundan böyle yalnız iki akçe’lik vergiyi verin, diğerini vermeyin. Eski narh üzere satın.” denildiğinde önce buna razı olmalarına rağmen sonradan kabul etmeyip yine eksik satmaya başladılar.

Aşçılar

Aşçılar, bilirkişiler ve şehrin ileri gelenleri çağrılıp yemeklerin durumu sorulduğunda: “Eskiden etin iki yüz elli dirhemi bir akçe olursa;

Yahni: Çiğ etin yarısı ve çorbayla olursa narh miktarının dörtte biri bir akçe olurdu.

Tava büryan: Okkası üç buçuk akçeye satılırdı.

Asma koyun büryanı: Okkası dört akçe olurdu.

Köfte kebabı: Soğan hariç doksan dirhemi bir akçeye satılırdı.

Kemikli tandır kebabı: Yüz yirmi beş dirhemi bir akçeye satılırdı.

Şiş kebabı: Yüz on iki buçuk dirhem olurdu.” dediler. Yapılan kontrollerde bunların hepsinin bozulduğu görüldü. Değişikliğin sebebi ve zamanı yukarıda anlatıldığı üzeredir. Bu konuda padişah emri gelirse eski narh uygulanacaktır.

Börekçiler

Börekçilerin bilirkişilerinden eski narh sorulduğunda: “Geçmişte koyun etinin iki yüz elli dirhemi bir akçe olduğu zaman bir akçelik böreğe yetmiş dirhem et ve on dirhem soğan ve yüz dirhem hamur olmak üzere toplam yüz seksen dirhemden meydana gelirdi. Bir kile un hamuruna bir okka saf yağ ve bir akçelik biber konurdu.” dediler. Sonra bozulmuştur. Sebebi ve zamanı yukarıdaki gibidir. Eski narhın uygulanmasına karar verildi.

Başçılar

Bilirkişilerle çağrılıp: “Eski kanun var mıdır ve nasıldır?” diye sorulduğunda: Bugüne kadar başlara narh verilmediği ortaya çıktı. Bu durumda bilirkişiler ve halktan güvenilir kimseler bir araya gelip narh verilmesi istendi. Aşağıda açıklandığı üzere narh verildi:

Yüz tanesi paçasıyla olmak üzere her gün yaklaşık altı yüz tane baş alınıp kırkar akçeden toplam iki yüz kırk akçe, bunların satıldığı dükkânlara günde iki yüz iki akçe kira, on altı yük odun ücreti doksan altı akçe, işçilere yemek parası iki yüz kırk akçe, ekmek parası seksen akçe, tuz ve sirke gideri on altı akçe ve otuz üç akçe de serçine verildiğinde bütün dükkânlarda toplam günlük gider dokuz yüz yedi akçe olur. Satılırken dört paça ekmeğiyle bir akçeye, bir baş da, sirke ve ekmeğiyle bir akçeye satıldığı takdirde bin iki yüz akçe elde edilerek on altı başçı bir günde iki yüz doksan üç akçe kâr etmiştir. Etin iki yüz dirhemi bir akçe olursa dört ay bu narhla işlem yapılırdı. Dört ay yüz adet başı ve dört yüz paçayı yirmi beş akçeye alırlarmış. Bu tarihte bir başın sirkesi, yağı, tiridi ve bir pulluk ekmeğiyle altı pula, dört ay yüz adet başı paçasıyla on altı akçeye alırlarmış. Böylece ekmeğin tiridiyle beş pula ve dört paçanın her mevsimde ekmeğiyle bir akçeye satılması kararlaştırıldı.

Dokumalar

Kadife, kemha, tafta ve diğer kumaşların kanunları bilirkişilere sorulunca eskiden kadifenin tarifi konusunda dediler ki:

Kadife

Bağına beş okka lök ve havın her dirhemine üç dirhem lök verirlerdi. Dört yıl kadar oluyor ki, bağına üç okka ve havın dirhemine bir buçuk, nihayet iki dirhem lök vermelerinden dolayı renk bozulup kötüleşince çivide çekenler buna çerde adını verdiler. Fakat eskiden çerde denilen bu değildi. Çerde, kadifenin atkısına beş okka lök ve havın dirhemine üç dirhem lökü tam olarak verdikten sonra çividi ezip, süzüp suyuna çekmeye derlerdi. Bunun sonucunda kırmızı renk olurdu. Şu anda lök yarıya indirilip hemen ezilmiş çivide çekildiğinde kırmızı ile menekşe moru arasında alelade bir renk elde edilir oldu. Bunun sebebi kadifecilerden sorulduğunda: “Biz lökü eski âdet üzere veririz, problem boyacılardadır.” deyince boyacılar çağrılıp işin aslı sorulduğunda: “Haşa biz böyle yapmayız. Olay bilirkişilerin söylediği gibidir. Siz nasıl derseniz biz öyle boyarız. Hatta kızıl boyayı löke siz karıştırıyorsunuz” diye yüzlerine karşı şahitlik ettiler. Bilirkişiler “kızıl boyanın okkası iki akçeye, lökün okkası doksana yüze, bu sahtekârlık değil midir?” dediklerinde hepsi şahitlik edip: “Sahtekârlıktır.” dediler. “Mademki sahtekârlık neden önlenmez?” denilince kadifeciler: “Geçmişte lökün okkası yirmi beş, otuz akçe idi. Eski âdet üzere lök kullanırdık. Epey zamandır üç-dört kişi şehre gidip ne kadar lök gelirse kimseye aldırmayıp fiyatını artırmak suretiyle hepsini kendileri alıp stok etmektedirler. Esnafa azar azar ve yüksek fiyatlara satmalarından dolayı lökü yerli yerinde kullanamıyorduk. Bundan dolayı lök alan lökçülere bir-iki defa yasak getirildiyse de mümkün olmadı” diye şahitlik ettiler. Kadifenin güzelliğinin bozulmasının sebebi sorulunca buna da: “Hamcılar tayfası vardır. Her kumaşın çözgü ve atkı tellerini bunlar işlerler. Tartı yerinden ibrişim aldıklarında bir miktar pahalısını alırlar ki buna tilan ve kenar derler. Esnaf bunu kullanacağı zaman iyiye kötüyü karıştırıp bazılarını atkı, çözgü ve hav yapmaktadırlar.” dediler. Diğer maddelerde olduğu gibi narhın bozulma sebebi bunda da aynıdır.

İpek

İpeğin pahalısı çok ince olur, tez pişer, rengi de çabuk alır. Kötüsü ise kalın olur, geç pişer, rengi incesi kadar kabul etmez. Renkte bozukluk olunca güzellik kalmaz.” deyince bu da yasaklandı. “Bundan böyle ipek ipliklerin iyisi kötüsü birbirine karıştırılmasın.” denildi. Güzelliğinin bozulmasının bir başka sebebi de, geçmişte hamcılar havı işletirken dolapçılara her teli büktürürlermiş. Böyle olunca renkleri eşit olup güzelleşirmiş. Masrafı azaltmak için birkaç yıldır telin birisini büktürüp birisini büktürmez olmuşlar. Bu yüzden bükülmeyen teller çabuk bozulduğundan sağlamlık da kalmamış. Eski narhın uygulanmasına karar verildi. Narhın uygulanmamasının sebebi ve zamanı yukarıda belirtildiği üzeredir.

Sırmalı kadife

Sırmalı kadifenin telinden sorulunca: “Eski zamanda sırmalı kadifenin kırk beş ve elli teli bir dirhem olup kumaşı dayanıklı, parlak ve gösterişli olurdu. Yaklaşık beş-altı yıldır yavaş yavaş telin altmışı, yetmişi bir dirhem ve sonunda yüz tel bir dirhem olduğundan kumaşta dayanıklılık ve güzellik bulunmaz oldu. Bundan başka geçmişte yüz dirhem gümüşe bir miskal has Frengi flori altını katılırdı. Şimdi ayarı düşük altından yarım miskal, nihayet bir dirhem altın katarlar. Bundan ötürü sırmalı kadifede eskisi gibi sağlamlık ve güzellik kalmadı.” dediler. Bunun üzerine bu konuda da eski kanun geçerli olsun denildi. Narhın uygulanmamasının sebebi ve zamanı yukarıda belirtildiği şekildedir.

Dolabî kemha ve tabrehi tek renk kemhalar

Bunlardan sorulduğunda: “Eski kanuna göre bunların çözgüsü yedi bin tel olurdu. Dört-beş yıldır içinden bin telini çıkarıp altı bin telle işlenir oldu. Teller eksilince eni de ister istemez daraldı.” denilince sebebi anlaşılmış oldu. “Bundan böyle eski kanun gereği yedi bin telden yapılsın ve eni de yerinde olsun” denildi.

Gülistanî kemha

Bundan sorulunca: “Gülistan kemhanın geçmişte çözgüsü yedi bin tel olup sonradan bin yüz elli tel işlenerek toplamı sekiz bin yüz elli tel olurdu. Yirmi beş yıldır bunun da bin teli eksiltilmiştir. Bazı kimseler evvelki gibi düzgün olarak yaparlar. Birçoğu eksik işlemektedirler. Ama halk bundan zarar görmez. Çünkü ucuz yollu olduğundan değerinde alınıp satılır.” denildi. Halk teli eksik olan ucuz ipekliyi kullandığı için aynı şekilde bırakıldı. Fakat mevcut durum bilinmesine ve deftere bu şekilde kaydedilmesine rağmen muhtesibin adamları gülistancılardan: “Dokuduğunuz ipekli eksiktir” diye sürekli ceza almaktadırlar.

Vale (Bir çeşit ipekli kumaş)

Bu kumaş cinsinin eski kanunu sorulunca: “Eski günlerde valenin çözgüsü bin altı yüz tel olup atkısı eğrilmiş olurmuş. Zikrolunan tarihten beri kimisi çözgüden iki yüz tel, kimisi üç yüz, dört yüz tel ve bazısı altı yüz tel, bazısı da gelişi güzel sekiz yüz tel çıkarıp sekiz yüz telle işleyip atkısını da çoğu tabsız işler.” dediler. Bunun üzerine muhtesibe: “Vale ve tafta hakkında birçok emir gelip teli tamam, potu tabii ve eni yerinde olsun denilmişti. Niçin kontrol etmezsin?” diye sorulduğunda: “Ben yeni geldim haberim yok.” dedi. Böylece suç valecilerin üzerine kaldı. Onlar da: “Bizim eksik işlememiz bunların yüzündendir. Bunlara her birimiz daima rüşvet veririz, eksik işleriz. Bunlar da görürler aldırmazlar.” dediklerinde muhtesip: “Bu şahitler düzmedir, yalan söylerler diye” yalanladı. Tahminen halktan beş-altı yüz kadar kişi muhtesibin yüzüne karşı: “Şehirde binden ziyade eksik tezgâh vardır. Topundan rüşvet alırsınız aldırış etmezsiniz, niye inkâr edersiniz?” deyince muhtesip suçlamaları kabul ederek: “Ben de geldim, böyle buldum. Yoksa beylik akçeyi benim nereden vermem gerekir?” dedi.

Müferrak vale

Bu da sade vale gibi çözgüsü bin altı yüz ve atkısı tabii ve telinin altını çok olurdu. Birkaç yıldır çözgüsü ve eni eksik ve teli kötü ve kırmızısı lökle boyanmayıp kızıl boya ile boyanırmış. Bundan böyle eski âdete göre olsun” denildi. Bundaki değişikliğin sebebi ve zamanı yukarıda belirtildiği gibidir.

Musannaf vale

Evvelden iki bin iki yüz tel olup eni diğer valelerden dörtte bir eksik olurmuş. Eski halinde bırakıldı.

Çifte tafta

Bunun çözgüsü bin sekiz yüz çifte tel olup eni de beş çeyrek gireh olurdu. Taftanın yüzüne pürüzü gitsin diye el ayası ile zamk sürülürdü. Şimdi bunun da çözgüsünden kimi iki yüz, kimi üç yüz ve kimi de dört yüz tel çıkartıp tel noksanlığından ötürü seyrelince ister istemez sağlam görünsün diye zamk suyuna tuz katıp sürerlerdi. Sebebi ve zamanı yukarıda belirtildiği gibidir. “Kontrol edilir ve uygulanırsa eskisi üzere olsun” denildi.

Dühezâri tafta

Taftanın bir çeşidine dühezâri derler. Eskiden çözgüsü iki bin tel ve eni beş çeyrek ve gireh idi. Yapılan kontrollerde: “Kiminin iki yüz ve kiminin üç yüz teli eksik bulunup bundan böyle eskisi gibi olsun” denildi. Bozukluğun sebebi ve zamanı yukarıda anlatılmıştır.

Yekta tafta

Bir çeşidine de yekta tafta derler. Geçmişte çözgüsü bin altı yüz tel olurdu. O tarihten beri değişmiş ve bozulmuştur. Halen ilk kanun üzere bırakıldı. Uygulanıp bakılırsa.

Atlas-ı şehrî

Eski günlerde çözgüsü dört bin iki yüz tel, eni yarım arşın girehten biraz fazla olurdu. Sonra Fatih Sultan Mehmet zamanında altı ve yedi yüz telini çıkarmışlar. Bugün teftiş olunduğunda üç bin telden eksik bulunup üç bin beş yüz tel ve eni yarım arşın gireh olması kararlaştırıldı. Uygulanırsa.

Sultanî kırmızı

Çözgüsü önce iki bin iki yüz tel olup rengi lök kırmızısı olurmuş. Yapılan kontrollerde çözgüsü bin altı yüz tel ve rengi de bozuk bulundu. Sebebi ve zamanı yukarıda açıklandığı üzeredir. Eskisi gibi olmasına karar verildi.

Meton (Metevî)

Çözgüsü eskiden üç bin altı yüz tel ve eni yarım arşın bir çeyrek olurmuş. Yapılan kontrollerde altı yüz ve bazen bin tel eksik bulunup eski âdet üzere olması kararlaştırıldı. Bozukluğun sebebi diğerlerinde olduğu gibidir.

Bürüncük

Çözgüsü bin sekiz yüz tel olup atkısı ve çözgüsü çok eğrilmemiş olurdu. Teftiş edilince iki yüz tel eksik bulunup ve atkısı eğrilmemiş olduğu görüldü. Eski kanuna göre yapılmasına karar verildi. Bunun da sebebi yukarıdakiler gibidir.

Mezkepçiler

Mezkepçiler ve bilirkişiler çağrılarak kanun sorulunca eskiden mezkebin çözgüsü sekiz yüz tel olduğu anlaşıldı. Bugün iki yüz elli tel eksik bulunup bundan sonra tam işlensin denildi. Bozulmanın sebebi ve zamanı aynıdır.

Terziler, Çuhacılar ve Kürkçüler

Terziler ve bilirkişileri meclise çağrılıp giyeceklere ilişkin kanunları sorulduğunda:

Pazarcı kaftanları

Boyu bir arşın bir çeyrek olunca eteği iki arşın yarım çeyrek olacak ve beli çeyrek ve gireh olacak. Yen ağzı üç girehden fazla ve uzunluğu bir arşından gireh eksik olacak. Yaka uzunluğu yarım arşından gireh eksik ve eni yarım çeyrek kadar olacak. Düğmeleri boydan boya birçeşit, astarı da bir nevi olacak. Arka eteğiyle ön eteği bir olacak. Her kaftanın yüzü teyel dikilecek ve eteği kuşaklı olacak. Kaftanın boyu bir arşın bir çeyrek olunca, eteği iki arşından bir çeyrek eksik, beli buçuk arşın, koltuğu yarım arşın ve yen ağzı üç girehten biraz fazla olacak. Yen uzunluğu bir arşından çeyrek eksik olacak. Yaka uzunluğu yarım arşından çeyrek eksik ve eni yarım çeyrekten eksik olacak. Kaftanın boyu bir arşın olunca, eteği iki arşın, beli yarım arşından çeyrek eksik, koltuğu çeyrekten gireh eksik ve yen ağzı üç gireh olacak.

Çuha kuşak kaftanı

Boyu bir arşın bir çeyrek olunca, eteği iki arşın olacak. Beli çeyrek ve koltuğu üç çeyrek olacak. Yeni, bir arşından yarım çeyrek eksik ve yen ağzı üç gireh olacak.

Çuha narhlarından sorulunca, çuhacılar şöyle karşılık verdiler: “Kırk elli çeşit çuha var. Hangi birisine narh verilsin” dediklerinde: “Deftere böyle yazalım mı?” denildi. “Yazın.” dediler. Pazar terzilerinin diktikleri kaftanların boyları ve etekleri, eski kanuna uygun bulunmadı. Sebebi ve zamanı yukarıda belirtildiği üzeredir. Ama bu terziler: “Geçmişte Karaman ve Hamidili bezlerinin hamı yedi buçuk arşın ve yıkanmışı yedi arşın olurdu. Üç-dört yıldır gelen bezler asla tam olmayıp, tümü eksiktir. Bu yüzden kaftan kısa olup tam olmaz. Eski âdet üzere kaftan biçip dikmeye yetmez.” diye şikâyet ettiler.

Kürkler

Kürkçüler ve bilirkişileri meclise çağrılıp kürke ait kanun sorulunca;

Samur, ağaç sansarı ve sansar postu: Her bedeni kırk taneden olurdu.

Vaşak postu: On sekizinden bir defa (kanat) olup bir defadan üç beden, bir sırt, bir ön kısım, bir paça olurdu.

Tilki postu:Kırkından bir beden olurdu. Tüyü alınmamış taze postun uzunluğu üç çeyrek olup üst başı yarım arşın ve eteği yarım arşın ve bir çeyrek olurdu.” dediler.

Yapılan kontrollerde uzunluğundan üç çeyreği ve eteğinden gireh eksik ve samur bedeni yirmi sekiz taneden bulundu. Bundan böyle tamam olsun denildi. Ama kürkçüler: “Bundan evvel her ne cins post gelirse esnafımızdan başka kimse almazdı. Beş-altı yıldır pazarcı ve aktar gibi başka esnaf da almaya başladılar. Halimiz arz olunsun.” diye şikâyette bulunmaları üzerine şikâyetleri deftere kaydedildi.

Gügülcüler, Çulcular, Peştemalciler

Bez, çul ve peştemallar

Gügülcülerin eskiden kanunu yokmuş. Gerçekten bezlerin enlerinde karışıklık olduğundan narh koymak mümkün görülmedi. Ama hesapta % 10 kârla satılsın denildi.

Çulcular çağrılıp beledî cins çulun narhı soruşturulunca: “Geçmişte beledînin çözgüsü bin altı yüz tel, uzunluğu üç arşın bir çeyrek ve eni yarım arşın ve bir çeyrek olurdu.” Dediler. Yapılan kontrollerde çözgüsünden üç yüz tel ve eninden gireh eksik bulundu. Sebebi ve zamanı diğerlerinde olduğu gibidir. “Bundan böyle teli ve eni tamam olsun” denildi.

Karabugra futa

Peştemalin atkısı yirmi iki çile, her çilesi seksen tel ve boyası çivit boyası olup uzunluğu bir buçuk arşın yarım çeyrek, eni bir arşın ve bir çeyrek olurdu.” dediler. Halen yapılan teftişte uzunluğundan altı çile ve eninden de eksik olduğu görüldü. Ayrıca boyası da çivit kara boya ile boyanmış bulundu. Bozukluğun sebebi sorulunca: “Başka yerlerden gelen futalar bu şekilde olduğundan biz de böyle yaptık.” dediler. Ama gerçek sebep yukarıda belirtildiği gibidir.

Karyağdı, Gülistanî ve Zerdüzî peştamal

Çözgüleri eskiden on altı, on yedi çile olup teftiş sırasında iki çile eksik bulunup sebebi sorulunca, dışarıdan gelen peştemaller eksik çileli olarak satılmasını gösterdiler. Ama asıl sebebi yukarıda geçtiği gibidir. Şikâyet ederek: “Dışarıdan gelip satılan peştemaller eksik iplikten yapılmıştır. Ayrıca eskiden dışarıdan gelen bütün iplikler bizim esnafımız tarafından pazara getirenden satın alırlardı. Şimdi iplik pazarındaki dükkân sahipleri ipliği biz varmadan alıp bize bırakmıyorlar. Biz de mecburen dükkân sahiplerine % 20 veya daha fazla kâr vererek alırız. Bu durumumuzu yetkililere arz edin” dedikleri için bu konu deftere yazıldı. Hamamcılar da bu peştemallerin en ve boylarının kısa olmasından şikâyet edip: “İnsanların bellerini tamamen örtmeyip avret mahallerini gösterir” dediler.

Çizmeciler

Çizmeciler, bilirkişiler ve şehrin ileri gelenleri toplanarak çizme ve ayakkabıların durumu araştırıldığında eskiden bir narh tayin edilmediği anlaşıldı. Şimdi ittifakla aşağıdaki şekilde narh konuldu: Yirmi iki akçeye alınan kırmızı sahtiyandan yapılmış olan konçlu, sağrı derisinden, üç sıra çivili, ince bez astarlı ve sık dikilmiş çizme otuz akçeye, on altı akçelik sahtiyandan yapılmış olan çizme yirmi dört akçeye, on iki akçelik sahtiyandan yapılmış çizme yukarıdaki gibi yapılırsa yirmi iki akçeye satılacaktır. Sahtiyandan yapılmış olan iç edik on dört, daha iyisi on beş akçeye satılacaktır. Eğer tablalı olursa iki akçe fazlasına satılacaktır.

Şirvanî sahtiyan ayakkabı: Bu ayakkabının derisi sağrı, astarı sahtiyan, ökçesi sağrı gönü, ökçesi ve burnu nalçalı olacaktır. Ayakkabı büyük olursa yirmi bir, ortadan büyük olursa on sekiz, orta olursa on beşe akçe olacaktır.

Mutlak başmak: Sağrı gönden, üç sıra çivili, sahtiyan astarlı, sağrı ökçe, ortadan büyük ayakkabı on sekiz, orta ayakkabı on beş akçedir.

Sağrı ayakkabı: Ortadan büyük ayakkabı yukarıdaki vasıflarda olursa otuz iki, orta ayakkabı yirmi altı akçeye satılacaktır. Meşini beş akçe olan iç edik yedi akçeye satılacaktır.

Sağrı şirvanî ayakkabı: Meşinden yapılırsa büyük ayakkabı yirmi yedi, orta ayakkabı yirmi iki akçe olacaktır. Derinin karın bölgesi gön yerine çizmeye ve ayakkabıya dikilmeyecek, sadece iç ediğe tabla olarak kullanılacaktır.

Yeniçeri pabucu: Susığırı gönünden, sahtiyan meşini alınlı ve astarlı olan büyük ayakkabı on yedi ve orta ayakkabı on dört akçeye olacaktır. Ayakkabı karasığır derisinden üç sıra çivili olursa on altı akçeye satılacaktır. Frengi sığırın derisinden yapılan ayakkabı sağrı gön astarlı ve alınlı olursa büyüğü on beş, ortası on dört akçe olacaktır. Frengi karasığır derisinden yapılan ayakkabı sağrı gön astarlı ve çivili olursa ortadan büyüğü on bir ve orta ayakkabı dokuz akçe olacaktır.

Deste pabucu: Ortadan büyük olursa on bir, battal boy olursa yirmi, büyük ayakkabı olursa on beş, küçük ayakkabı sekiz ve kadın ayakkabısı yedi akçe olacaktır. Frengi karasığır gönünün boyun ve sırt kısmından astarlı ve alınlı ayakkabılar yedi akçeye; Frengi kulaklı astarlı ve alınlı büyük ayakkabı yedi akçeye; sağrı gönden yapılanların büyüğü on iki, orta ayakkabı sekiz, küçük ayakkabı altı akçeye; meşin küçük ayakkabı beş, ikinci kalitesi dört akçeye satılacaktır.

Fermude kaftan: Resmi kaftan dikicileri çağrılıp eski narhları sorulduğunda: “Muhtesip değişikliği sırasında İstanbul’dan narhla ilgili bir hüküm gelmiştir” dediklerinde: “Bu hüküm istendi, fakat bulunamadı. Galiba eski muhtesip alıp gitmiştir” dediler. Eski terziler de gerçeği bilmediklerinden eski kanun anlaşılmayıp durumun arzı için deftere yazıldı.

Muytaplar (Kıl dokuyucular)

Muytaplar ve bilirkişiler toplanıp eski kanunları sorulduğunda: “Eskiden çulun boyu on iki karış olurdu.” dediler. Bugünkü kontrollerde sekiz-dokuz karış bulundu. Bundan sonra uzunluğu on iki karış olması kararlaştırıldı. Eni sekiz karış siyah kıldan ve sık dokunmuş olan çul otuz iki akçeye satılacaktır. Uzunluğu on bir karış yani arşında iki arşından çeyrek eksik ve eni bir buçuk arşın olan çulun narhı yirmi sekiz akçedir.

Siyah torba: Uzunluğu ve eni üçer karış olup eğirme bağla olursa narhı beş akçe olacaktır.

Boz torba: Uzunluğu ve eni üçer karış olup eğirme bağla olursa dört akçe olacaktır.

Merkep torbası: Uzunluğu ve eni iki buçuk karış olan üç akçeye satılacaktır.

Harar: Bursa müddü ile bir müdden fazla alan, ağzı kulaklı ve bağlanabilen hararın narhı on sekiz akçedir.

Seyishane çuvalı: Yakasız, uzunluğu on bir karış, eni sekiz karıştan fazla ve siyah olan seyishane çuvalının narhı yirmi beş akçedir.

Dar arka kolan: Bunun normali beş akçe, iyisi altı akçe olacak, işçiliği fazla olursa fiyatı da artacaktır.

Pâbend (Köstek): On kat bükülmüş ipten yapılmışsa iyisi üç akçeye satılacaktır.

Saraçlar

Saraçların narhı şimdiye kadar belirlenmemiştir. Şimdi bilirkişilerin oy birliği ile iki kat dikilmiş yular sekiz akçe, başlığı iki kat olan yular altı akçe ve bir kat olan yular beş akçe, ikinci kalitesi dört akçe olarak narh konulmuştur.

Sağrı şakaklı at dizgini: Damak gemli olursa otuz sekiz, Balıkesir’den gelen büyük gem sekiz, ikinci kalitesi de yedi akçe olacaktır. Eskiden Bulgari ve sağrı olan dizginlerin astarı da Bulgari olurmuş. Dört-beş yıldan beri gönden yapmaya başlamışlar. Bu durum yasaklanıp tekrar Bulgari’den yapılması istenmiştir.

Nalbantlar:

Nalbantlar yirmi beş yıldan beri bir atı altı, katırı beş, merkebi de dört veya üç akçeye nallarlarmış. Araştırılınca kanunlarının bu şekilde olduğu görüldü. Bu kanuna göre hayvanların ayağı sakatlansa hayvan iyileşinceye kadar bakımını nalbant yapar, yemini hayvan sahibi vermiş. Bu hususlar yeni narh olarak da kabul edildi.

Yeşil hayvan yemleri

Hasıl (yeşil hayvan yemi): Şehre getirilen hayvan yemleri taze iken her bağı bir okka ağırlığında olmak şartıyla on iki bağ bir akçeye, beş günden sonra on dört bağı bir akçeye, bundan üç gün sonra on altı bağı bir akçeye, on günden sonra tek fiyat uygulanıp yirmi dört bağı bir akçeye satılacaktır. Eskiden terazi getirilip bu yemlerin tartılması kanun imiş. Şimdi bu usul kaldırılmıştır. Sebebi yukarıda anlatıldığı gibidir.

Yonca: Yonca konusunda eski kanun, her bağı bir okka olmak üzere ilk biçim yonca otlu olduğu için yirmi dört bağı bir akçeye, ikinci ve sonraki biçimler de yirmi bağı bir akçeye satılması şeklinde imiş. Kadı defterlerinde aynı kayıtlar bulundu. Dört-beş senedir hileyle bir okka olan yonca bağını iki-üç bağ yapıp yirmi dört bağını bir akçeye satarlarmış. Ama ağırlık olarak on, on iki okka arasında olurmuş. Bu değişikliğin sebebi yoncacılardan sorulunca “şehir eskisine göre çok geliştiği için yoncanın daha çok kullanıldığını” söylediler. Bunun üzerine şehir halkı da: “Şehir gelişmiştir, ama yoncalıklar da yaklaşık olarak evvelkinin on katı artmıştır. Bu bahaneniz geçerli değildir” şeklinde cevap verdiler. Bu durumda bilirkişiler tarafından ortalama şu şekilde narh konuldu: “Her bağı bir okka olmak üzere ilk biçim yoncanın yirmi bağı bir akçeye, ikinci biçimi on sekiz bağı bir akçeye satılacaktır.” Yoncacılar bu şartları önce kabul edip bu narh üzerinden satmaya başladılar ise de sonra gelip: “Bu fiyata satamayız” dediklerinde: “Eskiden yirmi, yirmi dört okkayı bir akçeye satarken şimdi daha azını aynı fiyata satmaya niye razı olmuyorsunuz? Kadı defterlerinde yazılı olan narh yalan mı?” denildiğinde: “Orada yazılanlar doğrudur. O kadar narh verilirdi, ama belediye memurları kontrolleri düzgün yapmayıp eksik satarsınız diyerek gün aşırı bir miktar akçemizi alarak bizim istediğimiz şekilde on, on iki okkayı bir akçeye satmamıza göz yumarlardı” dediler. Fakat bunların istekleri reddedilip en son belirlenen narhın geçerli olduğu kabul edildi.

Çul içeriği: İçeriği keçe olan ve ağırlığı bir buçuk okka olan yazgıyı işleyen dört buçuğa, esnaf da beş akçeye satacaktır.

Basma teyelti (eğer altı çulu): Bir okka olup pişmiş keçeden olursa üç akçeye satılacaktır.

Keresteciler

Pedavra: Çatı örtüsü olarak kullanılan dilme tahtanın uzunluğu inşaat ustası zirâi ile iki zirâ olup üzerinde yirmi taneden fazla budak bulunmayacaktır. Beş tahta çıkacak ağaçtan beş, dört tahta çıkacak ağaçtan da dört tahta çıkmalıdır. Bunlar birbirine karıştırıp satılmamalıdır.

Bıçkı tahtası sekiz karış, saçak tahtası dokuz karış, perde tahtası on iki karış uzunluğunda olacaktır. Eskiden de böyle imiş, sonradan tamamen değiştirilmiş. Sebebi yukarıda anlatıldığı şekildedir. Yukarıda yazılan şekliyle narhı belirlenmiştir.

Hamallar

Hamallar nalsız at kullanmayıp dağ yükünün iki yükünden fazlasını hayvana yüklemeyeler. Eskiden katırla gelen odunun uzunluğu üç karış, deve ile gelenin altı karış olurdu. Dağdan nasıl yükletilirse şehre o halde gelirdi. Şimdi bölünüp kısa kesilmeye başlanmıştır. Bu usul yasaklanıp önceki kanuna uyulması kararlaştırıldı. Konu incelendiği zaman belediye memurlarının devecilerden rüşvet aldıkları tespit edildi.

Kuyumcular

Kuyumcular çağrılıp eski kanunları sorulunca bilirkişiler: “Ayar konusunda İstanbul’dan gelen emir gereğince işlenen gümüşün ayarı seksen olacaktır. Bundan eksik olmayacaktır.” dediklerinde bu şekilde narh konuldu. Yapılan işler incelendiğinde gümüş lehimli bakır düğmeler bulununca: “Bunları biz yapmadık, İstanbul kuyumcuları yapıp yolcular alıp Bursa’ya getirdiklerinde biz bunları yolculardan aldık” dediler. Kuyumcuların yarı yarıya işlenmiş kendi yaptıkları işler bulunup eritilip ayrıştırılarak ayarlar kontrol edildi. Eskiden kuyumcuların kafesinde altın ve gümüş satılırmış. Kafeslerde sadece bu ikisi satılacaktır. Miskali altmış akçeden daha ucuz olan altını işleyerek satamayacaklardır. Eskiden böyleymiş. Bu usulün kontrol sırasında değiştirildiği görülmüştür. Bunun sebebi bilinmektedir. Ancak: “Narh eski kanun üzere olsun” denildi.

Bakırcılar/Kazancılar

Kazancılar geçmişte eski kap kaçağı kalaylayıp yeni diye satmayıp, yeni kap kaçağı satarken demir olan kulplarını da bakır narhına satmazlardı. Sattıklarını % 10 kârla satarlardı. Bunun değiştirildiği görüldü. Eski kanunun uygulanmasına karar verilmiştir.

Takkeciler

Takkeciler çağrılıp eski kanunları sorulunca: “Altınlı Takkeye tafta kumaşına astar dikilirdi. Şehrin dışında Türklüğe giden kadınların takke astarı dülbent, şehirli kadınlarınki de yekta tafta kumaşından olurdu. Dört akçelik keçeden yapılmış fesin kenarı teyellenirdi. Ak fese ince bez ve bayramî bezin eskisi dikilmezdi. Evli kadınların takkelerinin içine kullanılan bezler içeriden dikilirdi. Şimdi dikmeyip çirişle yapıştırılıyor.” şeklinde cevap verdiler. Bunun üzerine yapılan işler kontrol edilince bilirkişilerin dediği gibi hepsinin eski kanuna uygun olarak yapılmadıkları anlaşılmıştır. Bu değişikliğin sebebi ve zamanı yukarıda ifade edildiği gibidir. Eski kanunun uygulanmasına karar verilmiştir.

Hallaçlar/Pamuk atıcılar

Hallaçlar (yün ve pamuk atıcılar) eskiden yüz dirhem pamuğu yarım akçeye atarlarmış. Fermude kaftanın yüz dirhemi bir akçe olurmuş. Dükkân önünde satılan pamuğu % 10 kârla satarlarmış. Şimdi eski kanunun aynen uygulanmasına karar verildi.

Aktarlar

Şimdiye kadar aktarların narhı yoktu. Sadece satılmadan önce safranın yüz dirhemine beş dirhem susam yağı katılırmış. Bazı aktarlar daha ağır gelsin diye bu miktardan daha fazla yağ koyarlarmış. Bu yasaklanarak önceki uygulamanın aynı şekilde devam etmesi istendi.

Şeker kellesi en fazla üç kat kâğıda sarılarak satılması uygun görüldü. Şeker tozları kâğıda sarılarak kelle şeker diye satılmayacaktır. Ayrıca kâr oranı % 10’u geçmeyecektir.

Sütçü ve Yoğurtçu

Süt

Sütçü ve yoğurtçular toplanıp narhları sorulduğunda: “Sütçüler süt mevsiminde şehre süt getirip mahalle mahalle dolaşıp şehir halkına ve yoğurtçulara başlangıçta altı yüz dirhemini, haftasında iki okkasını, ikinci haftada bin dirhemi, bundan sonrada dört okkasını bir akçeye satarlardı” dediler.

Koyun yoğurdu

Evvelâ bir okkalık çanağı bir akçeye, haftasında iki çanağı ve altı günden sonra üç çanağı bir akçeye satılacaktır.

Sığır yoğurdu

İki büyük çömleği bir akçe olup her çömlek iki okka yoğurt alır.” dediler. Yapılan kontrollerde bu söylediklerinden eser kalmadığı görüldü. Değiştirilme sebebi ve zamanı yukarıdakiler gibidir. Eski narhın uygulanması kararlaştırıldı. Şehre süt getirenler de evvelki gibi mahalle mahalle gezip satacaklardır. Kimisini şehirli ve kimisini yoğurtçular alacaktır. Yoğurtçu dükkânı üç yerde olacaktır. Kimse şehir dışında sütçüleri karşılayarak süt almayacaktır.

Çilingirler

Çilingirler bulundurulup araştırma yapıldığında eski narhı uyguladıkları görüldüğünden olduğu gibi bırakıldı.

Yapı ustaları

İnşaat ustaları incelendiği zaman konu ile ilgili padişahın emri olduğu görüldü. Ustalara günlük on iki akçe ücret verilmesi emredilmiştir. Bu şekilde olması kararlaştırıldı. Yanlarında çalışan çıraklara olgunlaşıncaya kadar usta ücreti verilmeyecektir.

Kerpiççiler

Kerpiççiler çağrılıp narhları sorulduğunda; kuzusu (küçüğü) beş okka, anacı (büyüğü) sekiz okka olması gerektiği bildirildi. Kontrol sırasında bu usulün değiştirildiği görüldü. Sebebi ve zamanı yukarıdaki gibidir. Eski narhın geçerli olmasına karar verildi.

Mezarcılar

Mezar kazıcılara sorulduğunda, erkek mezarı göğüs hizası, kadın mezarı omuz hizası derinliğinde olup sekiz akçeye kazıldığı anlaşıldı. Mezar yeri ücreti zenginlerden on beş, fakirlerden on ve sekiz akçe alınacaktır. Bundan fazla alınmayıp başkalarının taşını bir başkasına satmayacaklardır.

Zahireciler

Tahıl pazarının durumunu teftiş etmek için belediye kethüdasının yanına güvenilir adamlar konulup pazarcıların tartılarını kontrol ettiği zaman her durumda iki yüz kırk yedi dirhem eksik çıkmıştır. Üzerlerinde muhtesibin mührü ve damgası bulunduğu halde bir müddede bir kile seksen sekiz dirhem eksik olduğu görülmüştür. Tahıl pazarındaki halkın kileleri kontrol edildiğinde tam ayarında olduğu, hatta bazılarının da büyük olduğu görüldü. “Belediye görevlileri iki-üç günde bir kileleriniz eksiktir bahanesiyle bizden rüşvet alırlar” diyerek halk şikâyette bulunmuştur. Bundan başka eskiden bakla, nohut, böğrülce ve diğer hububatlar doğrudan tahıl pazarına gelip narhı ve ücreti ile esnaf satın alırdı. Esnaf da % 10 kârla bunları satardı. Dört-beş yıldan beri bostan ve meyveleri götürü alıp depolayıp satanlar bu cins hububatı dahi zahire satıcılarına aldırmayıp kendileri alıp yine istedikleri zaman satarlarmış. Bu durum yasaklanıp hububatı ve diğerlerini kanunda gösterildiği gibi ilgili esnaf tarafından alınıp başkalarının alması yasaklanmıştır. Bunların uygulanması istendi.

Pirinççiler

Pirinççilerin eski kanuna göre belediye görevlileri güvenilir kişiler ile beraber her hafta pirincine göre % 10 narh verirlermiş. Dört-beş yıldan beri muhtesip bir miktar rüşvet alıp pirinççileri kontrol etmezmiş. Bunlar da pirinci dilediği fiyattan satarlarmış. Şimdi eski kanunun uygulanması istendi.

Debbağlar (Dericiler)

Dericiler ve bilirkişileri çağrılıp eski kanunları sorulduğunda: “Eskiden gön, sahtiyan ve meşinin tabaklanması için gerekli olan işlemlerde kullanılan yağ, kerdeme otu ve diğer malzemeler eksiksiz olarak kullanılırdı. Dört-beş yıldan beri bu malzemeleri eksik kullandıklarından gön ve sahtiyan çabuk bozuluyor. Gön yağsız olduğu için sıcak günlerde kuruyup çatlıyor, ıslanınca da içine su alıyor. Bu durum halka zarar veriyor.” dediler. Bundan sonra eski kanunun uygulanılması istendi. Koyun ve keçinin kesim yapılmadan beslenirken derisini dericilere satmaları kanuna uygun olmadığından yasaklanmıştır.

Sahtiyan: En iyisi kırmızı olanıdır. Bu sahtiyan çizgisiz ve düzgün olursa yirmi akçeye satılacaktır. Yeşil, kahverengi ve diğer yedi renkte olup yarası olmayanın iyisi on altı akçeye, ikinci kalitesi de on iki akçeye satılacaktır.

Azman meşinin ne rengi olursa olsun iyisi altı akçeye, orta kalitesi dört buçuk veya beş akçeye, düşük kalitelisi de dört akçeye satılacaktır. Kuyruklu koyunun birinci kalite meşini dört akçe, ikinci kalitesi üç akçe olacaktır.

Kara sığır inek derisi: Hamı on iki, işlenmişi yirmi beş akçeye satılacaktır.

Kara sığır öküz derisi: Hamı doksan, işlenmişi yüz otuz akçeye satılacaktır.

Bu narhların değiştirildiği görüldü. Bunun üzerine eski narhın uygulanmasına karar verildi.

Mumcular

Mumcular bilirkişileri ile çağrılıp eski narhları sorulunca: “Koyun etinin iki yüz elli dirhemi bir akçe olduğu zaman ham yağın batmanı otuz iki, otuz üç akçeye, mumun okkası üç buçuk akçeye, sabunun okkası üçten çeyrek eksik akçeye, çerağ yağının okkası üç akçeye, ciğer yağının okkası iki buçuk akçeye ve işkembe yağının okkası da iki akçeye satılırdı.” dediler. Kadı defterine bakıldığı zaman bilirkişilerin söyledikleriyle aynı olduğu görüldü. Fakat Hicrî 895 (Milâdî 1489) tarihinden bu yana her yıl ham yağın batmanı her sene dört-beş akçe artarak şu anda batmanı elli akçeye, mumun okkası beş akçeye, çerağ yağı dört buçuk akçeye, ciğer yağı dört akçeye, işkembe yağı üç buçuk akçeye satılarak önceki narh tamamen değişmiştir. Eski narhın tekrar uygulanması istendiğinde mumcular ve sabuncular buna itiraz ederek: “Eski narh üzere satmayız. Çünkü kasaplar yağı eskisinden pahalıya satarlar” dediler. Bundan dolayı orta yol bulunarak narhları aşağıdaki şekilde belirlendi:

İlkbaharda yağın batmanı kırk akçeye, mumun okkası dört akçeye; yaz ortasında yağın batmanı otuz altı akçeye, mumun okkası üç buçuk akçeye; kışın yağın batmanı kırk dört akçeye, mumun okkası dört buçuk akçeye satılacaktır. Sabun narhı mumun fiyatına bağlıdır. Mum fiyatından bir okkada üç çeyrek eksiğine satılacaktır. Bu yeni konulan narh değiştirilmeden uygulansın.

Tuzcular

Mutfak tuzu

Tuzun narhı sorulduğunda şu şekilde olduğu anlaşıldı: Tuz fazla olduğunda dört okkası bir akçeye, az olduğunda üç okkası bir akçeye, kışın iki okkası bir akçeye satılacaktır. Getirenler dükkân sahiplerine yarım okka eksiğine satarlarmış. Bu tuz narhının da bozulmuş olduğu tespit edildi. Sebebi yukarıda belirtildiği gibidir. Eski narhın aynı şekilde uygulanmasına karar verildi.

Zikredilen bu eski kanunlar şayet kabul edilip uygulanması amaçlanır ve sonradan ortaya çıkmış bu haksızlıkların halkın üzerinden kaldırılmasına ehemmiyet verilirse, narhın bozulmasına sebep olan hususların yasaklanması için bir padişah emri çıkarılıp Allah katında sevaba erişile.

Osmanlı imparatorluğunun hukuk sisteminin özellikle II. Mehmet (Fatih) ile beraber ilahi kanun yanında beşeri kanunlar yapmaya başlaması, beşeri durumlarla ilgili düzenlemeler yapılmasının yolunu açmıştır. Fatih Kanunnamelerinin peşinden Osmanlı tarihi boyunca ferman halinde birçok düzenlemeler yapılmıştır.

Halil İnancık’ın belirttiği gibi; “İstanbul’un fethinden sonra Fâtih, sınırsız bir otorite kazanmış ve merkezi ve mutlak imparatorluk kesinlikle kurulmuştur. İstanbul fâtihi mutlak otoritesini, devlet teşkilatında, kanunlarda yaptığı yeniliklerle tam anlamıyla gerçekleştirmeye çalışmış böylece kanun rejimi egemen olmuştur.” (3)

Fâtih Kanunları: Fatih, emir-ferman formunda çıkardığı birçok kanundan başka iki kanunname ilan etmiştir. Bunlar, İslam hukuk teorisi karşısında kuşkusuz önemli yenilikleri ifade eder. “(3)

Bu kanunnamelerinin başına bizzat Fâtih tarafından; “Bu kanunname atam ve dedem kanunudur, benim dahi kanunumdur, evlâd-i kiramım neslen ba’de neslin bununla amil olurlar” (3) ifadeleri yazdırılmıştır.

Osmanlı hukuk sistemi başta da belirtildiği gibi hem şeri (ilahi) hukuk hem de örfi (beşeri/iktidari) hukuk uygulamıştır. Fakat kanunnamelerdeki cezalar ve cezaların uygulamalarında da mutlaka şeri hukuk kuralları uygulanmıştır. Bu yazıya konu olan bürokrasi ve esnaf suçlarıyla ile ilgili olarak şeri hukukta “Tâ’zir suçları” adı verilen fasıla uygulanmıştır.

Bu kanunnameyi ilk olarak standartlar açısından gündeme getiren TSE (Türk Standartları Enstitüsü) 1990’ların ortalarından beri yukarıdaki bu yazılı fermanın “standardın bugünkü anlamında kavrandığını gösteren yazılı en eski belge olarak” (1) dünya tarihine geçtiğini iddia etmektedir. Bizim yazımızda bu iddianın doğruluğu ve yanlışlığı üzerinde durmayacağız. O standart tarihine detaylı bakmayı gerektiren bir çalışmadır. Biz yazımızda Bursa da o dönem esnafın ekonomik ve ahlaki durumu, o günkü İmparatorluğun siyasi durumu ile Bursa’nın o dönem ki ekonomik verileri üzerinde duracağız. Kanunname de birçok meslek ve işle ilgili detaylı bilgiler bulunmaktadır. O dönem Bursa pazarına çıkan sebze ve meyve çeşitlerinden, ekmek ve çörek çeşitlerine kadar detaylı bir kanunnamedir. O dönemin sosyal durumundan dolayı, ekonomik koşullar ile toplumsal bir hastalık olan rüşvet illetinin de nasıl İmparatorluk sınırları içinde kurumsallaştığını görebilmek mümkündür.

Bir de sürekli esnaf ahlakı ve ahilikten söz edilirken daha o zamanlarda bile pek de durumun öyle olmadığı aşikârdır. Narh sistemiyle fiyatları ve piyasayı kontrol edebileceğini sanan devlet yönetimi, tüm devlet makamlarını belli bir ücretle satıyor ve sistemin kontrolünü bu makam satın alanlara veriyor. Narh sistemini esnaf köylüden ürünü alırken titizlikle uygularken, satarken o ahilik, esnaf ahlakı akla pek de gelmiyor, hiç de gerçekte uygulanmıyor. Rüşvet, kayırmacılık, piyasada rekabet olmamasının vermiş olduğu rahatlıkla özellikle toplumsal yapıya etkisi büyük olan din kurumlarını yanlarına almış olmanın verdiği güvenle kendi piyasa düzenlerini uygulamaya devam etmişlerdir.

 

Kanunname’nin yayınlandığı dönemin durumu

II.Bayezid tarafından yayınlanmıştır bu kanunname, Osmanlı tarihinin çok renkli karakterlerinden biri olan Bayezid, dönemindeki bol çalkantılı olaylarla da Osmanlı tarihinde özel bir yere sahiptir. Tebaa’nın çarşı ve pazardan bolca şikâyetlerinin arttığı bir dönemde, Saltanat Bursa’dan başlamak üzere (Bursa özellikle Osmanlı ekonomisinde İpek ticaretinde çok önemli bir yer tutmak da idi) çarşı ve Pazar durumu ile ekonomik sistemin belkemiği narh sistemini tekrar uygulanabilir kılmak için çalışma yaptırmış, eski uygulamaları ve piyasa durumunu kayda geçirip bunları uygulanması zorunlu kanuni kurallar haline getirmiştir.

Döneminin belki de dünya tarihindeki en önemli olayı İspanya’daki yüz bin kadar İspanyol yahudisini ülkesinin birçok yerine yerleştirmesi olmuştur. İlginçtir buradaki Müslümanları ülke sınırlarından sokmamış, Mağribe yönlendirmiştir. Bu dönem de yine Kaptan-ı Derya Kemal Reis sayesinde Osmanlı Devleti üstün bir “Deniz Devleti” (sea power) gelmiştir.(3) Bu Yahudilerin Osmanlı yurdunda yerleşmeye başlamasıyla yeni durumlar ve sorunlarda su yüzüne çıkmaya başlamıştır.

Osmanlı ekonomisi küçük esnaf ve köylü (çift-hane) esasına göre şekillenmişti. Devlet narh ile devlet kontrol mekanizması ve özellikle dinsel tarikatlar kurumları vasıtasıyla piyasayı kontrol etmeye çalışmaktaydı. Kentsel Piyasalar açısından İmparatorluk politikası, sınırlı bir Pazar için sınırlı miktarda mal üretimine dayanıyor, bunu da devlet eliyle düzenlemeyi ve muhtesip (bugünkü belediye zabıtası denilebilir) denilen ve şehir kadısına bağlı olan, pazara ulaşan malların fiyat ve kalitesini denetlemek ve düzenlemekten sorumlu devlet görevlisi aracılığıyla yapmayı öngörüyordu. (4) Devlet yapısı bu kurumsal yapılar ve narh sistemini teorik olarak uyumlu ve kontrol edilebilir bir piyasa için şart görüyorlardı. Fakat iş pratiğe geldiği zaman çoğu şeyde olduğu gibi bu durumda da gerçekler çok başka idi. Din ile beraber oluşturdukları esnaf birlikleri (ahilik sonrasında lonca yapısı) her meslek birliğinde tekelciliği ele geçirmiş, mesleğin başının kontrolünün de rekabetsiz bir piyasa yaratılmıştı. Daha sonraları İtalya’nın güneyinde görülen mafya yapılanmasına benzer bir sistemdi bu. Din, ticaret, yönetim ve asker el ele kontrol ediyorlardı. Saltanat tarafından esnaflık makbul görülüyor, tüccarlık pek sıcak karşılanmıyor. Bir esnaf tüccar olduktan sonra esnaf birliğinden çıkarılıyordu. Bizans’tan beri gelen gelenekle sermaye sınıfı istenmiyordu. Ayrıca hem Bizans’ta hem de tüm Orta-Doğu coğrafyasında kabul gören devlet görüşü piyasanın kontrolü devlette yani saltanatta olmalı idi. Sermaye sınıfının güçlü olması buna müsaade etmeyeceği için,  denebilir ki, Orta-Doğu devleti, ekonomik ve sosyal bakımdan esnaf ve zanaatkâr düzeninin devletidir.

Tüm devlet yapıları için geçerli bir kural olan köyleri; gelenekler, kasabaları; taassup, şehirleri, kentleri; ekonomi yönetir kuralı Osmanlı devlet yapısında da aynen muhafaza edilmiştir.

Bir türlü becerilemeyen narh sistemi (ekonomik koşulların iyi olduğu dönemler de bir nebze uygulanabilmesine rağmen) ve Osmanlıların Bizans’tan miras aldıkları ve ta Beylik döneminden beri devlet yapılanmasına normal bir şeymiş gibi yerleşen rüşvet mümessesesi. “Onbeşinci yüzyılın son birkaç on yılında büyük Bursa kentindeki loncalar, halktan gelen yaygın talebin baskısı altında, yönetmelikleri hiçe sayıp, geniş halk kitlesi için daha ucuz ipekliler üretmeye koyuldular. Devlet derhal buna tepki gösterdi ve her kumaş türünde kullanılabilecek ipeğin de, boyanın da kalite ve miktarını inceden inceye saptayan yeni bir düzenlemeye gitti. Lonca mensupları, daha ucuz kumaş türlerine yüksek bir talep olduğunu, yönetimin atadığı çarşı müfettişinin (muhtesib’in de rüşvet karşılığı yönetmeliklerin uygulanmasına göz yumduğunu itiraf ettiler.” (4)

Aslı itibariyle daha ticaretle çok yeni tanışmış bir kalabalık reâyâ’nın bu şekilde baskı da tutulması, hem ekonomik hem de toplumun sıkışıp kalması sonucunu doğurmuştur. Teorikte büyük bir ahlaki tasavvuf inancı üzerine ve bir dinin kurallar sistemine (şeriata) bağlı olduğu söylenen Esnaflık, Ahilik sistemi tekelcilik, monopol bir piyasa ve yozlaşma üzerine kurulu idi. Osmanlı da bu kontrol mekanizması devlet görevlerinin bir şekilde para ile satılması ve bu makamlarda görevlendirilenden gelir beklentisi de bu yapının sakatlığını göstermektedir. Kanunname de Pazarcılar ile ilgili kısımda Belediye görevlisi neden rüşvet aldığını o kadar net açıklar ki aslında; “ Belediye Başkanının huzurunda yüzüne karşı ‘bunların delâletiyle satıyoruz’ dediler. Öyle olunca halkın sözleri kadıya (Belediye Başkanı) malum oldu. ‘Hepsi doğruymuş neden gözlemezsin, eksik satılanı gözlemek sizin görevinizdir’ denildiğinde önce ‘benin haberim yok’ diye inkâr etti. Sonra yine aynı mecliste ‘ben de geldim böyle buldum. Ya beylik akçeyi benim nereden vermekliğim gerekir’ dedi: Ve kâtibi ile Kâhyası da ‘evet eksik satıyorlar’ diye itiraf ettiler”.(1)  “…bu olay, güçlü ve merkeziyetçi bir devletin Osmanlı ekonomisini, sabit piyasası ve üretim düzeyleriyle tipik bir ortaçağ örüntüsüne nasıl hapssettiğini de ortaya koymaktadır”. (4)

Bir satıcı eksik tartı veya eksik ölçü kullanırsa, başı ağır bir tahtaya geçirilir, tahtadan ufak çanlar sarkar ya da boynuna ağır, büyük boyda bir çan takılarak sokaktan geçirilir. Her ikisinde de başında tilki kuyrukları takılmış bir serpuş vardır.

16.YÜZYIL BURSA

İlk olarak nüfusla başlayalım;

1500-1585 arasında Cizye (Gayrimüslüm baş vergisi) 25 ila 40 akça arasında değişmektedir. 1585’den itibaren Cizye vergisine 45 akça daha eklenmiştir. Tüm kesimlerin ödediği başlangıçta geçici olan sonra kalıcı hale gelen Avarız (Kürekçi) Vergisi 12 akça’dan başlamış 250 akça’ya kadar çıkmıştır. Bu da ekonominin günden güne kötüye gittiğinin bir habercisidir.

Aslında Bursa normal kent yaşamındaki yukarıdaki kanunnamede adı geçen esnaf sınıfı bir yana en önemli ekonomik iştigal konusu, ipektir. İpek, hayli gelişkin yerli yünlü dokuma sanayilerinin yanı sıra, 13.yüzyıldan 18.yüzyıla değin Batı ülkelerinin uluslararası değişim ve zenginliklerinin başlıca kaynağı haline geldi. Ham ipek ve ipekli kumaşlar ticarette hatırı sayılır bir yer aldı. (4)

Kanunname de ipek üretiminde uygulanacak kurallar ve malzemelerin nitelikleri detayları ile verilmiştir. Çünkü Osmanlı için çok önemli ihraç kaynağı, aynı zamanda imparatorluklar arasındaki ekonomi savaşında da önemli kalemlerden biri, ipektir. Osmanlı da Bizans gibi bir tahıl üretimi bir de ipek üretimini ve ticaretini başıboş bırakmamıştır. Hele lüks ipekli dokuma da 1250 ler den beri ipek başkenti olarak anılan Toskona’nın Lucca kenti Osmanlı ve İran saltanatlarının ensesinde boza pişirirken, ipek İstanbul saltanatı için çok ama çok önemliydi. 1400 lü yıllardan beri ipek kervanları, Osmanlı koruması altında Bursa’ya kadar güvenle yol alabilir ve bu noktada kıymetli yüklerini, Pera’da üslenmiş bulunan İtalyan tüccara satabilirdi. On beşinci yüzyılın ikinci yarısına ait kadı sicillerinin ortaya koyduğu gibi, çoğu Müslüman Azerbaycanlı olan İranlı tüccar, ipek yüklerini Bursa’da İtalyanlarca ithal edilen Batı mallarıyla değiştirmekteydi. Moğol güzergâhının kargaşa içinde yuvarlandığı dönemde Bursa, yalnız İran ham ipeği için değil, baharat ve diğer Asya ürünleri için de önemli bir uluslararası Pazar konumuna yükselmişti, Bursa’ nın tek rakibi güneyde Bitlis-Diyarbakır- Mardin güzergâhını kullanan İran kervanlarının yüklerini boşalttığı Halep’ti. (4) Aslında Osmanlı iktidarı için Bursa ve dokuma ama özellikle ipek niye önemliydi, rakamlarla görelim; 1519’da Cenova’nın Osmanlı’dan yaptığı ithalat rakamları çarpıcıdır:  Ham ipek 369.991 Duka altını, yün 106.194 Duka altını, Pamuk 67.377 Duka altını. (4)

1500 lü yıllarda Bursa pazarında İran ipeği ticareti çok canlıydı, bununla beraber aynı tarihlerde bin tezgâhla ipek üretimi de çok hareketliydi. İran aynı zamanda Bursa’daki tezgâhların ham ipek kaynağı idi.

Bursa da fiyatlar: (5)

Kaynakça:

  • KANUNNAME-İ İHTİSAB-I BURSA – 1502- . Türk Standardları Enstitüsü.
  • BÜYÜK OSMANLI TARİHİ. 2.Cild. İstanbul 2010
  • İNANCIK Halil. Devlet-i ‘Aliyye. Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar -1. İŞ Kültür Yayınları. 49.baskı. İstanbul, Nisan 2011.
  • İNANCIK Halil. Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi -1 1300-1600. Çev: Halil Berktay. İş Kültür Yayınları. 2.basım. İstanbul, Ağustos 2016
  • EUGENIO Alberti. Relazioni degli ambasciatori Veneti al Senato 3.seri 3cilt+ekcilt. Floransa 1863.

Görseller:

  • KANUNNAME-İ İHTİSAB-I BURSA – 1502- . Türk Standardları Enstitüsü. S: Tıpkı Basım Kısmı.
  • AND Metin. 16.Yüzyılda İstanbul. Kent-Saray-Günlük Yaşam. Yapı Kredi Yayınları 4.baskı. İstanbul, Mart 2019. S:230-231

Özdenbekir KARAKAŞ

1970 Kasımında İstanbul da doğdu ve Galata bölgesinde büyüdü. İstanbul’u İstanbul yapan tüm toplumsal yapılarla geçen bir çocukluk hayatı ile Galata’da Okçu Musa İlkokulu’nda başlayan ve sonrasında Bahçelievler Fikret Yüzatlı İlkokulu, Bahçelievler Ortaokulu, Şişli Endüstri Meslek Lisesi ile devam eden eğitim hayatı, Yıldız Üniversitesi’nde Kocaeli’de devam etti. Özel sektörde satış, pazarlama, yatırım, planlama ve yöneticilik pozisyonlarında uzun yıllar çalışma hayatı devam ederken Anadolu Üniversitesi’nde Felsefe okuma dönemi de oldu. Almanca biliyor. Özellikle Bizans dönemi başta olmak üzere, Selçuklu ve Osmanlı kuruluş dönemiyle ilgili birçok araştırma yapmış bulunuyor. Ayrıca uzun süredir üzerinde çalıştığı M.S. 500 adlı belgesel-dökümantasyon çalışması içerisindedir. Bunlar dışında ‘dolandırıcılık’ konusuyla ilgili basıma hazır hale gelmiş çalışması, büyük olasılıkla 2021 Mart veya Nisan gibi kitap olarak yayınlanacak. Tarım konusunda da hem bir erozyon eğitmeni hem de organik tarım uzmanı olarak çalışmalar yapmaktadır. Özellikle Tıbbi ve Aromatik Bitkiler ve Endemik Bitkilerle ilgili yoğun bir çalışma içindedir. Türkiye de eksiklik olarak gördüğü Yönetim Felsefesi ile Strateji ve Planlama konularında da çalışmaları var. Email: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ
Tekrarsız Süslemeler

Tekrarsız Süslemeler

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 3 Aralık 2024
Sistematik Hatalar Bahçesi

Sistematik Hatalar Bahçesi

Ekrem Hayri PEKER, 3 Aralık 2024
Merdiven

Merdiven

Haber Merkezi, 21 Kasım 2024
“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

Ekrem Hayri PEKER, 20 Kasım 2024
Türkülerde Felek

Türkülerde Felek

Dr. Halil ATILGAN, 19 Kasım 2024
Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Atilla SAĞIM, 17 Kasım 2024