Geçmişin tarihini yazan geleceğin tarihini de yazıyor. Emperyalist Batı, kendi sömürgecilik anlayışını işgal ettiği ve sömürdüğü ülkelere gönüllü olarak kabul ettirmek için “ARİ” ırk anlayışını teorik temelini attı.
Buna göre diğer ırklar aşağı idi ve Batı’ya hizmet etmeliydi. Karşılığında Batı onlara “Medeniyet” getiriyordu. Darwin’in” Irkların doğal seleksiyonu” kuramı emperyalist yayılmacılığın temel teorisi haline geldi. Darwinizm emperyalist Batı’nın yeni dini oldu.
Bu kültürle yetişen ve kendini şartlanmışlıktan kurtaran bağımsız araştırmacılar farklı şeyler yazıyorlar. Jared Diamond, Tüfek, Mikrop ve Çelik adlı kitabında 1450’ye kadar Batı’ya teknolojinin Doğu’dan geldiğini yazar. (TUBİTAK Kasım 2013 Ankara)
Günümüzde ırkçılığın yerini kültürcülük aldı, yazan Yuval Noah Harari, 1770’de Avrupalıların ekonomisinin %80’ini denetliyordu. Hindistan ve Çin dünya üretiminin üçte ikisini üretiyordu. Avrupa bu açıdan cüceydi. (s,288,Yuval Noah Harari, Hayvanlardan Tanrılara Sapiens, Kollektif Kitap, İstanbul-2016)
Üstün beyaz ırktan “Ari” olduğunu iddia edenler dünyayı kana buladılar. Savaş unutmaya başladığı iki binli yıllarda Doğu’nun yükselişe geçmesiyle ırkçılığın batı’da hortlaması tesadüf olmamalı.
Max Müller, Hintlilerle olan renk farkından dolayı akrabalık ve yakınlığın atalar cihetinden değil, sadece dil yönünden olduğunu öne sürmüştür. Oysa sektans yapısına bakıldığında, farsça, Tacikçe ve Türkçe birbirine benzer. Diğer yandan Rusça, Arapça, Fransızca ve İngilizce arasındaki sektaks benzerliği yüzde yüzdür.
Batı’nın zorlama Ari ırk ve Hint-Avrupa teorisine a karşı çıkan Hintli Bilim İnsanı Swami Dayananda Saraswati konuyla ilgili bir konferansta Ari ırkı savunan Batılı bilim adamlarına alaycı bir dille şöyle seslenmişti: “Avrupalı üstatlarımız sizlere, yad ellerden gelen Aryanilerin ülkeyi ele geçirmek için hâkimiyet tesis ettiklerini ve kendilerine yer açmak için yerlileri tenkil ettiklerini anlatıyorlar. Bunlar aptalca eşekçe şeyler! Ama bizim, Hintli Aydınların onlara ‘amin’ diyerek elpençe divan durmalarına anlam veremiyorum. Tüm bu yalanları çocuklarımıza öğretiyorlar. Aryanilerin dışarıdan geldiklerini ispat edecek tek bir delil yok. Hindistan’ın tamamı Aridir o kadar!”. (Sinan Meydan,s.150)
Bağımsız araştırmacılar arttıkça 19 ve 20. Yüzyılın Hint-Avrupa tezi ve ari Irk teorisi sarsılıyor. Centre National de Recherche Scientfigue’in Eylül 2000 tarihli ve 386. Sayısının 8. Sayfasında ki şu cümleler Ari ırk teorilerinin geldiği noktayı göstermesi bakımından çok önemlidir.
“…18’in sonları ve 19.yüzyılların başlarında dil bilimcilerce ortaya atılan Hint-Avrupa dilleri karşılaştırmalarını tamamıyla yalanlama zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Böylece örneğin Hint-Avrupa grubunun Kendisi Altay grubu dillerle aynı üst ailenin dalları olmaktadır ki Fransızca, Türkçe ve Mançuca gibi birbirinden farklı diller bu üst aile içine girmektedir..”(Türklerin Kökeni, s.150)
Batının yarattığı tarih anlayışının ve bu amaçla yaptığı kültürel propaganda’nın, verdiği bursların, medya yoluyla körüklediği üstünlüğünün yansımasını ülkemiz aydınlarında, tarihçilerinde ve bizim gibi ülke aydınlarında görüyoruz. Onların önümüze koyduğu tarih tezleri aynen kabul görüyor.
Avrupa, Grekleri ataları kabul etti ve medeniyeti onlardan başlattı. Oysa “Tarihin Babası” kabul edilen Herodot, yazının da, tanrıların kendin başka milletlerden Greklere geçtiğini, İonların Antik Grekçe’den farklı dört dil konuşan bir halk olduğunu Histoia adındaki eserinde yazmıştır. Bugün tüm tarihçiler, yazının, matematik, astronominin ve diğer bilimlerin atasının SÜMERLER olduğu konusunda hem fikirdir.
Roma medeniyetini kuran ve büyük bir imparatorluk kurmuş olan Romalılar, batı tarafından Grek olarak görülür ve yazarlarına Grek denir. Oysa Romalılarla, Greklerin ne dilleri, ne tanrıları ne de yazıları aynıdır. Üstelik Grekler, diğer milletlere “Barbar” derken Romalılar o barbarları “Roma vatandaşı” yaptı.
Gelelim tarihimize, tarihçilerimiz bizi Orta Asya’ya tıkmakta, bu topraklara sonra’dan geldiğimize inandırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Aynı zamanda Moğollarla akraba yapmakta ısrarcılar. Türkler Fin-Ugor halklarının da bulunduğu Ural-Altay dil grubuna alınmış. Hangisini düzeltelim.
Orta Asya yani Central Asia, Türkistan yerine işgalci çarlık Rusya’sı tarafından 1870’lerde kullanılmaya başlandı. Temel kelimeler arasındaki benzerliklere baktığımızda Moğolca ile benzerlik %10’nu bulmuyor. Temel kelimelerde benzerlik oranı Macarlarla % 40’larda. Buradan yola çıktığımızda ortak vatan Ural boyu, Kuzey Kazakistan oluyor. Ön Türklerin önemli bir kolu Doğuya göç etti ve orda çoğaldılar. Doğu’daki Türkler Hun / On imparatorluğunu, Doğudakiler İskit federasyonunu kurdular.
Türkçeyle akraba olduğu söylenen Moğol ve Mançu dilleri neredeyse (ve doğal olarak) Çin dilinin istilasına uğramışken Türk dilinde Çin dilinden geçen kelime sayısı son derece azdır.
Emperyalist tarih anlayışına bilinçli bir şekilde karşı çıkan tek lider Mustafa Kemal Atatürk’tür. Atatürk, tarih, sosyoloji ve antropoloji konularında çıkan kitapları takip etmiş, yurtdışından getirtmiş, çoğunu Türkçeye çevirtmiştir.
Atatürk, bununla yetinmemiş, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’nu kurmuştur, mirasını da bu kurumlara bırakmıştır. Atatürk, bununla da yetinmemiş ve önce Tarih, sonra da dil kurultayları toplamıştır. Düzenlenen kurultaylara alanlarında zirvede olan bilim adamlarını çağırmıştır. Ancak ölümünden sonra bu konudaki çalışmalar durmuş, en azından eski heyecanını kaybetmiştir. İlerleyen yıllarda bu kurumlar etkisiz hale getirilmiştir. Daha kötüsü tarih ve arkeoloji alanında çalışan akademisyenlerimiz 1940 yıllarda hükümetin benimsediği “Greko romen kültür”ü benimsemişler ve Batılı akademisyenlerin öne sürdüğü tezleri tartışmasız kabul etmişlerdir. Aksini düşünenler zaman içinde üniversitelerden uzaklaşmışlardır. Ön Türk tarihiyle ilgilenen, farklı tez öne süren yok denecek kadar azdır. Batı kökenli tezlere karşı olanlar akademik dünyada yer bulmaları çok zordur.
Veli Sevin’in Hakkâri kazıları durdurulur, Kafkas kökenli Hattileri hiç alakası olmadıkları ve kendilerine “Neşa” diyen halkın atası yapan ve akademik dünyaya” Proto Hatti” diye kabul ettiren Ekrem Akurgal’ın kitabı TÜBİTAK tarafından defalarca basılır.
1870’lerde Türkistan’ı işgal eden çarlığın kullandığı “Central Asya /Orta Asya” deyimi Türkistan’ın yerini alır. Son yıllarda yapılan araştırmalarda iyice açığa çıkan, geçen yüzyılda bilhassa Macar araştırmacıların yaptığı araştırmalarda Türklerin ana yurdu için Ural-İtil arası ve Güney Kazakistan olduğu açığa çıkmıştır. Ancak tarihçilerimiz hala Orta Asya’dadır.
Türkler, Kırım, Doğu Kafkasya, Türkistan, İç Asya, Volga Nehri boyu ve Ukrayna’ya kadar uzanan böldgede sayısız şehir kurmuşlardır. Ama tarihçilerimiz de aynen Batılı tarihçiler gibi türkler hakkında “GÖÇEBE” demekte tereddüt etmez. Oysa, Bizanslı tarihçi prenses Anna yazdığı tarih kitabında Tuna’yı aşan Peçeneklerin ekip biçmeye başladıklarını yazar.
Heredot, Dara’nın geride bıraktığı askerlerin iskitler’i “ EL, KOL İŞARETLERİYLE YANLARINA ÇAĞIRDIKLARINI” yazar. Yani Persler ve İskitler aynı dili konuşmazlar. Romalı tarihçiler de dilleri benzer diye yazmamıştır. Ama akademik çevreler Batı’nın İskitler için “Ari” söylemeni aynen kabul ederler.( Histories s.350)
Ural-Altay dil ailesi ile Türkçenin pek alakası olmadığını bu tezi savunan Denis sinor’da üstü örtülü kabul eder.
Denis Sinor, şu sözleriyle Türkçenin Ural-Altay ile ilgisi bulunmadığını itiraf ediyor. Sinor. “Kesinlikle inanıyorumki tüm Ural ve Altay dillerinden sadece Tunguz ve Ob-Ugor dilleri bilinseydi, kimse bunların soy ilişkisini inkar etmeyecekti. Aslında Kuzey Tunguzca ve Uralca pek çok bakımdan birbirlerine Moğolca Tunguzcadan daha yakındır… Moğolca ile Fin-Ugorcaya yakın ilgisi gözüküyor. Türkçe ile arasında temel farklılık vardır.
Macarların atalarıyla Türklerin akrabalığı için sadece şu örnek yeterlidir. Macar tahtına geçen Kral Geza için Doğu Roma’nın başkenti İstanbul’da bir taç yaptırılır. Kral I. Geza’ya Doğu Roma’dan, yani İstanbul’dan gönderilen tacın alt kısmında “Geovitsas pistos krales Toourkia Türklerin sadık kralı Geza” yazıyordu.
KAYNAKÇA:
-Diamond, Jared, Tüfek, Mikrop ve Çelik, TUBİTAK Kasım 2013 Ankara
-Heredot, Histories, İstanbul-2012, T.İş Bankası Yayınları
-Hariri, Yuval Noah, Hayvanlardan Tanrılara Sapiens, Kollektif Kitap, İstanbul-2016
-Karatay, Osman, Türklerin Kökeni, İstanbul-2018, Kripto Kitabevi
-Komnena, Anna, Alexiad, İstanbul-1996, İnkilap Ktabevi
-Meydan, Sinan, Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi, İstanbul-2015, İnkilap Kitabevi
Kimya mühendisi, araştırmacı, yazar.
Bursa Mustafakemalpaşa’da (1954) doğdu. Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümü mezunu.
TUBİTAK veri tabanına kayıtlı “Teknoloji tabanlı Başlangıç Firmalarına Özel İş Geliştirme” mentörü, C Grubu iş Güvenliği uzmanı olarak Nano kimyasalların tekstil materyallerine uygulamalar konusunda üniversitelerde konferanslar verdi.
Yayınlanmış kitaplarından bazıları:
"Kuşçubaşı Hacı Sami Bey",
"Özbek Mektupları",
"Yeşim Taşı - Ön Türkler ve Türk Tarihinden Kesitler",
"Kafkasya'dan Anadolu'ya - Zekeriya Efendi".
Belgeseltarih.com kurucu ortağı ve yazarıdır.
E-Posta: [email protected]