Gayb Aleminden İndirilmiş Tek Din İslam’ın Tezahür Biçimleri ile Türklük Dönemi Karşılaştırmalı Halk İnançları |
Giriş
Bu çalışma, “Gayri Müslim Türklerde Karşılaştırmalı Halk İnançları başlığı altında bir kitap olarak tasarlanmıştı. Böylece Türklerin girdikleri Muhammedî İslâmiyet dışındaki dinlerindeki halk inanmalarına dair de bilgi verilerek karşılaştırmalar yapılması cihetine gidilmesi düşünülmüştür. Böylesi bir çalışma için çok geçmeden terminoloji engelinin aşılması gerektiği fark edilmiştir. İslâm, Müslüman, Müslim, gayrimüslim, mümin, vahiy dinleri, tevhit dinleri, İbrahimî dinler gibi tanımlamalara açıklık getirilmeli idi.
Bu boşluk doldurulurken, Türklüğün de mahiyeti açıklanabilmeliydi. İçeriği ile Türklük, kimlerdi Türkler, nasıl ve ne zaman Türk olunmuştu, gibi hususlar da aydınlatılabilmeliydi.
Allah’ın tek olan dini İslâm’a1 rağmen dinlerden bahsedilebilir miydi, dinin tek oluşu gerçeğine rağmen çok sayıda isimden din adına bahsetmek nereden kaynaklanıyordu, bu ne derece sağlıklı bir tanımlama idi?
Türklüğün İslâm’la bağlantısı bir kavmin veya ırkın İslâm dinine girmiş olması ile mi izah edilirdi? İslâm’ın farklı tezahür şekillerinden söz edilebilirken, İslâm’ın içerisinde Türklük dönemi ile ne anlatılmak istenilmiş olabilirdi? İslâm’da Türklük bir dönem iken, İslâm’ın Musevilik, İsevilik vb. gibi tezahür biçimleri kapsamında Türk olarak bilinen toplum yer aldı mı?
Yukarıdaki farklı sorulara yapılacak açıklamalarla mesele temelinden ele alınınca İslâm’ın tezahür biçimlerinden birisi olan Türklük ve onun İslâm tarihindeki dönemi gün ışığına çıkarılınca; Gregoryen, Ortodoks, Karay, Karaman, Budist, Lamaist gibi isminin başına bu ön ekleri alan Türk2 toplumlarının halk inanmalarının karşılaştırılmaları daha anlaşılır bir izahla yapılabilecektir.
Duyulan bu ihtiyaç, tasavvuf bilgini Türkologların görüşlerinden yararlanılarak karşılanmaya çalışılmıştır.3 Yapılan alıntılar ayrıntılı açıklamalar şeklinde olmayıp ayrıntıya ışık tutabilecek türdendirler. Bu yöntemi seçişimiz, biraz da açıklamaların “söz başı” ile sınırlı oluşundan kaynaklanmıştır.
Açıklamalar için esas alınan kaynak metin, Sabahattin Güngör’ün vakit ayırıp okuma lütfünde bulundukları “Nübüvvet Tarihi İtibariyle Türklüğün Dinî Geçmişi” (Kalafat 2011) isimli çalışmaya dair getirdikleri eleştirilerin bir kısmından oluşmuştur. Tasavvuf bilginlerinin Türklük Bilgisi bilim dalına ilgi duyabilmeleri Türk sosyal bilimine, özellikle de Türkoloji alanı için kazanç olacaktır. Kendilerine ayrıca bu türden katkıları için şükran borcumuz vardır.
“Dîn dünyaya, Allah’ı ilk zikreden Kîş ve Îy ile gelip başladı ama diğer ülkelere ve insanlara yaygınlaşması, en geniş anlamda Hz. Türk ve oğullarıyla olmuştur.” (Kalafat 2011).
“Dîn, insanın nefsini arıtıp, Gayb Âlemi denilen mekândaki, sûreti üzre yaratılmış olduğu Rabb’e kavuşturan kuvvedir.” (Kalafat 2011).
“İnanç, bir şekilde dinin özünün tezahürüdür.”
“İslâm Dînî, en mükemmel haline Âlemlerin Rabbi’nin huzurunda ulaşılan dînî hâlin adıdır” (Kalafat 2011). Dine ve İslâm dinine getirilen bu açıklamalardan sonra, dil, milliyet, inanç bağlantılı yaklaşımlara açıklık getirebilecek tespitlere geçilebilir.
Bunlardan “Buda 5. mertebeden bir nebidir. Lamaizmi kuran zat da Budizm’e mensup bir Lama’nın kurmuş olduğu bir mezheptir.” (Kalafat 2011).
“Bilge Kağan 5. mertebeden bir nebi idi.” (Kalafat 2011).
“Irkıl/Yırkıl kendini kanıtlamış anlamına geliyordu. Irkıl Ata tabîi ki Uluğ bir Türktü. Birçok Irkılların yani Uluğ Türklerin olması normaldi.” (Kalafat 2011).
Böylece iki farklı anlamda Türk ve Türklükle karşı karşıyayız. Bunlardan birisi İsevilik, Musevilik, giderek Lamaizm, Budizm gibi İslâm’ın tezahür biçimlerinden birisi olan ve bir dönem adeta İslâm’ı temsil eden Türklüktür. Diğeri ise asırlarca sonra Türkleşen halklarla birlikte bir toplum oluşturan Türk dilli ve zamanla oluşan Türk kültürlü halk anlamında Türk ve Türklüktür. Bunlardan ilkin, birinci anlamda Türk ve Türklüğe biz, tasavvuf bilgini Türkologların açıklamalarından yola çıkarak izah getirmeye çalışacağız. Kitap kapsamında halk inanmaları olarak geçen farklı başlıklar altında toplanılmış bilgiler alan çalışmasının karakteri olarak mesuliyeti kaynak eser ve kişilere, anlamlandırmaları yazara aittir.
“Muhammedilik insan nefsini arıtıp, Hakk’ın zatına ulaştırmayı amaçlayan bir sistemdir. Bu sistemi uygulamak için, o ulaşılacak kişiye, sistemin kurucusuna izafeten “Muhammedî Din” (Muhammedî kuvvet) gerekir.” (Kalafat 2011).
“Îsevîlik insan nefsini arıtıp Hakk’ın Zatı’nın, insandaki sıfatlar ve tabiî kî, o sıfatların yer aldığı göz, kulak vesaire gibi organlar üzerindeki tecellilerini yaşatmayı amaçlayan bir sistemdir. Buna da “İsevî Dînî” adı verilir.” (Kalafat 2011).
“Musevilik, insan nefsini arıtıp, Hakk’ın insanda gizlediği/ oluşturduğu/kullandığı bilgileri öğretmeği amaçlayan bir sistemdir. Buna da “Musevî Dinî” adı verilir.” (Kalafat 2011).
“28 din vardır. Bunların hepsi bir açıdan/yerden/bölgeden/noktadan, Hakk’ın Zatı’na bağlıdır. Bu 28 dinin her birinin az buçuk benzerlikleri vardır. Ancak farklılıkları pek çoktur. Mesela İsevîler için Hakk’ın Zatı’nı bilmek mümkün değildir. Oysa Muhammediliğin amacı ve sonucu, Hakk’ın Zâtı’nı bilmekten ibarettir.”
“28 tane din sistemi var. Bunlardan herhangi biriyle Rabbin huzuruna ve İslâm haline ulaşılabilir. Selamet sadece Rabbin huzuruna ulaşmaktır. Orada artık dininizin ismi İslâm’dır. Amma uyguladığınız sistem Hz. Âdem’in sistemi, Hz. Şit’in sistemi, Hz. İdris’in sistemi, Hz. İsa’nın sistemi ise farklı ilâhî puanlar alırsınız ve Hz. Muhammed’in sisteminin puanı diğerlerinden fazladır.” (Kalafat 2011).
“Özetle Musevîlik, Hıristiyanlık, İslâm haline ulaştırmanın sistemleridir. Böylece, İslâm dinine değil İslâm Dinine ulaştıran sistemlere intisap edilir.” (Kalafat 2011).
“Din ve dinler tanımlamalarına gelince “Dinler yok, ana dinin dönem dönem aldığı 30–40 din ismi vardır.” (Kalafat 2011).
Allah’ın peygamberleri vasıtasıyla gönderdiği dine Hak Din denir. Bu din tevhit esasına dayanan İslâm dinidir. İlk peygamberden itibaren bütün peygamberlerin tebliğ ettiği hak dinin adı İslâm’dır. Hak Dinin temel ilkelerinde bir değişme olmamıştır. Hz. Muhammed’in gönderilmesi ile son şeklini almıştır. (Karaman vd. 2006).
“Takrîben, ancak 4 nebiden sâdece 1 tanesinin kutsal kitabı vardır.” (Karaman vd. 2006).
“Her nebîde aşama aşama beliren Hz. Muhammed’in ruhaniyetidir. Dolayısıyla din Hz. Âdem ile başlamış gibi görünse de Hz. Muhammed ile başlayıp gelişmiştir.” (Karaman vd. 2006).
“Müslüman, rabbine kavuşma sistemlerinden (dinden) herhangi birine uyarak, o sistemin sonucu olan raddeye ulaşıp, selamete ermiş, Müslüman olmuş kişidir. Muhammedî olan kimse % 100 Müslüman olmuştur ama “sadece Muhammedî olan Müslüman olmuştur”. İfadesi doğru değildir. Diğer sistemleri seçenler de farklı yüzdelerle Müslüman olmuşlardır. Bu 28 basamaklı bir merdiven ise her basamak bir radde Müslümanlık olmaktadır.” (Karaman vd. 2006).
Böylece halk inanmalarını karşılaştırmaya çalışacağımız Türk toplum kesimlerinin bir olan dinin farklı tezahür biçimlerinde inanç konumlarından söz edebilmiş olacağız. Türklüğün bu tanımlanış biçimi üzerinde uzun zamandır çalışılıyordu. Gerçek olarak benimsenen bu izah şekli, haliyle halk inanmaları irdelemelerimize de giderek daha yoğun bir biçimde yansıyacaktır. Bu metot, halkbilimi alanından sapılmadan, halk inanmaları ile ilgili yansıtma çalışmalarında bid’at, hurafe ve şirkten arınabilme nispetini yükseltebilecektir.
Halk inanmalarının kapsamına bir şekilde aslı olmayan, dinle ilişkisi bulunmayan, dinin asli gerçeğine aykırı olan hurafe, şirk ve bidat türü inançlar da girebilmektedir. Halk inanmaları tamamıyla ve muhakkak din değillerdir. Dinin bazı hallerde, bazı yörelerde, halka yansıtılmasında ve halkın algılayışındaki noksan ve yanlışlar sonucunda bu tür farklılaşma hallerine rastlanabilmektedir.
Halk inanmaları, halkın yaşamındaki inançları ile bilinmesi için gereklidir. Halktaki inanmaların bilinmesi onun layıkıyla öğrenilebilmesi, halka hizmet için gereklidir. Bu kültür hizmeti seviyeyi yükselteceği gibi halkın korunması için de gereklidir.
Dinin bir tane olmasının yanı sıra, onun farklı sistemlerle halka öğretilmiş olması, akait ve ilmihal bilgilerinin esasen tek kaynaktan neşet ettiğinin bilinmeyişi kafa karışıklığına yol açabilmiştir. Dinin bir yükseliş, bir hal değişikliği, bir varış, ulaşış olduğunun anlaşılması, halk inanmalarının daha sağlıklı anlaşılmasına ortam hazırlayabilir.
Hz. Âdem’den itibaren tek olan dinin sistem sayısındaki çokluk, sistemlerin kapsamında olan uygulamaların sayısını ve akait farklılıklarını da artırmıştır.
Halk inanmalarındaki din dışı ve dine aykırı olan inanma ve uygulamaların bilinip ayıklanabilmeleri, dinin belirtilen bu özelliğinin bilinmesi ile mümkündür. Bunun içindir ki, halk inanmaları ile ilgili çalışmalar, ilmî disiplinler arası dayanışmayı özellikle gerektirir. İlahî tebligatlarda bir takım simgelerin de olduğu gerçeğinden hareketle, bu dayanışma kapsamında tasavvuf bilginleri de yer almalıdır.
“Nübüvvet tarihi denildiğinde aslında bir bölümüyle, Türklüğün tarihidir. Bu noktada” Türklük ilkel anlamda milliyetçilik anlamında ele alınmamaktadır. “Türküm, doğruyum, çalışkanım” demek, bu noktada çok önemli idi. Doğruluk, Kitâbullâh’ta anılan Salihliktir. Çalışkanlık ise, karşılığı ilâhî nimetler olan bir olgudur. Kitabın adını bunun için “Gayp Âleminden İndirilmiş Tek Din İslâm’ın Tezahür Biçimleri İle Türklük” koyduk. Bu dönem Tûfan’dan 900 yıl önce başlar (ki Tufan 15.500 yıl önce) Oğuz Hanla biter (Bu da 7.500 yıl önce)” (Karaman vd. 2006).
“Türk adı ilkin -24. 000 yıl önce, Şit a.s ın/Hz. Adem’in (a.s.) gelişiyle ortaya çıkar. İkinci olarak Tufandan sonra –14. 700 yıl önce Hz. Türk ile sahneye çıkar. Adem (a.s( dan evvel 7-8 kavme peygamber geldiği ifade edilir.Hattâ Yâ Feth adlı kolyeyi taşıyan velinin lakabının da Türk olması söz konusudur.” (Karaman vd. 2006).
“Türk adının ilk ortaya çıkışı ile Hz. Türk döneminde bir inanç sistemine isim oluşu haliyle farklı dönemlerdedir.” (Karaman vd. 2006).
“Türklük, Hz. Muhammed’in soyunun adıdır. Türkleşen ise Türkmenlerdir.” (Karaman vd. 2006).
“Hz. Muhammed’in dönemindeki Arap şairleri Hz. Muhammed’in aile erkânına Türk demektedirler.” (Karaman vd. 2006).
“Türklük, belirli ahlâkî uygulamaları hayatında yaşama geçirebilen kişinin adıdır”. “Bir hadise göre Hz. Muhammed, Hz. Ali’ye “Ya Alî sen en büyük Türksün” demişlerdir. (Karaman vd. 2006).
“Türklük, İslâm’ın Muhammediyet’ten evvel almış olduğu değerlerle milletleşmenin adıdır. Muhammedilik değil, Muhammediyat denilmesi uygun olur. Muhammediyat, Muhammedî olanlardaki ilâhî enerjiye verilen isimdir. Bu dönem Hz. Türk dönemidir.” (Karaman vd. 2006).
“Hz. Türk, Hz. Nuh’tan 10 dönem kadar sonra Cudi Dağı yöresinden Asya’ya giden aşiretin lideridir. Hz. Türk bilgili ve yetkili kutsal insanların yanında yetişmiştir. Dolayısıyla onun inancı hakkında ve ondan öncekilerin inancı hakkında İlahî metinin olmadığı söylenilemez.” (Karaman vd. 2006).
“Bir hayırlı haberinde Hz. Muhammed: kendisinin sürekli nakil halinde sülbden sülbe geçtiğini, nebîden-nebîye geçtiğini söylemiş ki bu -24.000–28.000 arası- bir süredir.” (Karaman vd. 2006).
Bu açıklamalarla da Türk’ün ve Türklüğün tek olan dinin içerisinde bulunduğu konum anlatılmış olmaktadır. Anadili farklı olan halk kesimleri mensubu oldukları Türklüğün dilini mi oluşturdular, Türk Ata’nın ümmeti olarak onun dilini mi benimsemiş oldular? Muhakkak olan şudur ki Türklük bir milli kimlik olmadan evvel daha ziyade inanç içerikli bir kimlikti. Daha sağlıklı bir ifade ile Türklük, Türk atadan sonra da kimlik olarak dinî-millî bir yapılanma içeriyordu. Din dili, dile dinî bir içerik kazandırmıştı.
_______________________________
* Dr., Halkbilimi Araştırmaları Kültür ve Strateji Merkezi, [email protected], www.yasarkalafat.info
1 İslâm tek din değildir. Allah’ın indinde, gayb’da Muhammedî olanlar için varit olan dindir. Bu dine ulaşmak, “Allah’ın ahlâklarını uygulayıp ölmeden evvel ölmekle mümkündür. Yusuf (a.s.) da kendi katının gereği olan ifnayı yaşadı ve Muhammedî’dir. O’nunki de İslâm olmuştur. Müslüman, bu 28 halden birine ulaşan herkestir. Muhammedî bir Yusuf olunur.
2 Esasen isim Türk olmayıp Tur-k olarak alınmalı ve Turkular olarak kabul edilmelidir. Tur kelimesi Sirce olup kutsal bir güçle, akıl nuruyla yüceltilmiş anlamındadır. Böyle yüceltilmiş olanların tümü, Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Huveylid vs. hepsi Türk’türler. (Sebahattin Güngör’ün arşivimizdeki özel mektubu).
3 Bu konuda bilgilerinden istifade edilmeye çalışılan Sayın Sebahattin Güngör’ün arşivimizdeki özel mektuplarından istifade edilmiştir.
4 Kalafat, Yaşar (2011). Nübüvvet Tarihi İtibariyle Türklüğün Dinî Geçmişi, Ankara: Berikan Yayınevi.
5 Karaman, Fikret vd. (2006). Dinî Kavramlar Sözlüğü. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.