Bu Yazıda - Konu İçi Ara Başlıklar
ATATÜRK: “Ben zannediyorum ki, efrad-ı umumiye-i
milletin hiçbirinden fazla yüksekliğe malik değilim.
Bende fazla teşebbüs görüldüyse bu benden değil,
milletin muhassalasından çıkan bir teşebbüstür.
Sizler olmasaydınız, sizlerin vicdani temayülâtınız
bana nokta-i istinat teşkil etmemiş olsaydı;
bendeki teşebbüsatın hiçbiri olamazdı.”
Mustafa Kemal Atatürk’ün tartışmasız Bursa’ya özel ilgisi var. Tam on sekiz kez ziyaret etmiş Bursa’yı. Üstelik öylesine ve rastgele değil, her birini bir ereğe, bir temele dayandırarak yapmış bu ziyaretleri. Sungipek ve Merinos fabrikalarının adlarını, büyük bir titizlikle çalışarak, notlar tutarak Türkçenin öz kaynaklarından bulup ortaya çıkardığı biliniyor. Aynı özeni ve titizliği gösterdiği yapıtlardan biri de Çelik Palas’tır. Hacı Tonak, Çelik Palas’ın tarih içindeki öyküsünü yazdı.
Çelik Palas denildiğinde doğa ve çevresiyle uyumlu, birbiriyle barışık, birbirinden zarif, eski destansı öyküleriyle iki otel kompleksi akla gelir: Atatürk’ün salonunda dans ettiği, müzik dinlediği, konuklarıyla Bursa’nın geleceği üzerine konuştuğu, orkestrası devamlı calan, biri Atatürk döneminde, biri sonrasında yapılmış iki şaheser yapı, bir Çelik Palas! O zarif yapıları hoyratça ezerek yamaçlarında yükselen üçüncü dönem yapılar var bir de onları Çelik Palas’tan saymaya olanak var mı?
Çelik Palas Oteli, Bursa’nın çağdaş ve örnek bir kent olmasını çok önemseyen Mustafa Kemal Atatürk’ün kente katkılarından biridir.
Otelin değilse de otel düşüncesinin başlangıcı Atatürk’ün, 20-24 Ocak 1923 tarihleri arasında Bursa’ya yaptığı ikinci ziyaretinde başlar. Bursa ileri gelenleri Atatürk’ü, ilk ziyareti sırasında ağırladıkları Çekirge yolu üzerindeki Yağcı Cemal Bey köşkünün (1) yerine, daha batıdaki Miralay Mehmet Bey Köşkü’nde ağırlamayı düşünür. Çünkü bu köşk, Bursa ovasına egemen güzel bir koruluk içindedir ve Atatürk’ün yararlanmayı düşünebileceği kaplıcaların da çok yakınındadır.
Atatürk, tasarlandığı gibi Miralay Mehmet Bey Köşkü’nde 4 gün boyunca ağırlanır. Bu 4 gün içinde köşkü çevreleyen korulukta ve hemen arkasında yükselmeye başlayan yamaçlarda geziler yapar, bahçesinde vali ve belediye başkanıyla kentin sorunlarını konuşur, fırsat çıktıkça kaplıcaya gider gelir ve yakın bir gelecekte köşkün yanında yükselecek yapıya adını veren “Çelik suyu” ile ilgilenir.
Bu suyun yabancısı değildir; Çekoslovakya’da, Rus soyluları ile burjuvalarının pek rağbet ettiği, tüm şöhretini kaplıca sularına borçlu tesisleri görmüştür. Oradakilerden daha iyi, daha birinci sınıf bir tesisin Mehmet Bey köşkünün geniş bahçesinde kurulabileceğini söyler yanındakilere. Bir gün, zeytinliklere doğru bir geziye çıkmışken “Mesela buraya” diyerek, asası ile yer bile gösterir: Öyle algılansa da bir değişmezlik, bir kesin hüküm olarak değil kuşkusuz; büyük olasılıkla “Çelik Suyu”nun makine gücü gerektirmeden doğal akışıyla getirilebileceği yer olarak…
Atatürk’ün köşkten memnun kaldığı bellidir. Belki, dile de getirmiştir bu memnuniyetini, çevresindekilere. Buna dayanarak köşkü Atatürk’ün mülkü yapmak fikri kimindir, bilinmez. Ama girişim, Belediye Başkanı Hasan Sami Bey’den gelir: Köşkü, 12.000 lira ödeyerek sahiplerinden satın alır ve dayayıp döşeyip Bursa adına Atatürk’e armağan eder.
Atatürk, “temellük” kaygısı olan devlet adamlarından değildir. Buna karşılık bu türden armağanları geri çevirmez. Aklında, onları bezeyip büyütüp benzerleri için cesaretlendirici bir “emsal” halinde yeniden kamuya kazandırmak vardır. Öyle de yapmıştır…
Atatürk 31 Ağustos 1924 tarihinde eşi Latife Hanım’la Bursa’ya geldiğinde, Bursalıların dilinde köşk, artık Gazi Köşkü’dür; Miralay Mehmet Bey’e vefasızlıktan değil, Atatürk’e duyulan sevgiden, eh biraz da “memleket” çıkarından! Bursalılar çok doğal olarak kentlerinin Atatürk’ün mülk sahibi, konut sahibi olduğu bir kent olduğunu dosta düşmana duyurmak ister.
Atatürk ve Latife Hanım, vilayet ileri gelenlerince Aksu’da karşılanır; askeri karşılama töreni ise Duaçınarı’nda yapılır. Atatürk, 29 Ağustos günü Ankara’dan yola çıkmış, Eskişehir, Afyon, Dumlupınar’daki zafer törenleri derken iki gün süren bir yolculukla Bursa’ya gelmiştir. O, yorgun değilse bile, Latife Hanım yorulmuş olmalıdır. Bu nedenle bir an önce köşke gitmek ister. Ne var ki Bursa halkı yollardadır; İstasyon caddesi boyunca belediyeye değin sıralanmış O’nu beklemektedir.
Atatürk, böyle durumlarda hep yaptığı gibi resmi törenlerle yetinmez; Bursalıların sıralandığı yolu izlemeyi zorunluluk sayar. Latife Hanım’ı da yanına alarak alkışlar ve sevgi gösterileri arasında Belediye binasına gelir. Orada kısa bir duraklamadan sonra Çekirge’deki köşküne geçer.
Bursa’nın büyük konukları için handiyse bir balayı yerine geçecektir bu ziyaret ve kentin her köşesinin görülüp gezilmesini, son olarak da Bursa’nın kurtuluş törenlerine katılmayı içine alıp tam 12 gün sürecektir.
Atatürk’ün törendeki konuşmasında Bursa’ya bakışının ve Bursa’dan beklentilerinin bir özetini okuruz:
“Arkadaşlar, Nilüfer Çayı ve onula birleşen çeşitli derelerle sulanan ovasıyla… 2500 metre boylu dağının buzlu ve kaplıcalarının kaynar sularıyla, Mudanya gibi iskelesiyle, dağlarında ve ovalarındaki büyüleyici görünümleriyle her türlü gelişmeye aday olan bu hoş, bu bitek, bu bolluk taşan memleket her şeye karşın layık olduğu uygarlık düzeyine kavuşturulmalıdır.
Baylar, Bursa tarım memleketidir, sanat memleketidir; şifa memleketidir. Bursa malik olduğu doğal güzellikleriyle sevinç, ferahlık ve şenlik memleketidir. (…)”
Hakikaten böyle midir, değildir kuşkusuz. “Bu değerli belde, henüz övünmeyi ve gönenci gerektiren önemli bir şey” göstermemektedir, ama inanmaktadır ki muhakkak gösterecektir.
Devrim bunun için değilse, başka ne için olabilir!
Devrimi, devrim olarak kavrayan Atatürk böyle düşünmektedir. Bursa’da bir konutu, bir köşkü vardır, geldikçe uğrayacak konaklayacaktır orada. Fakat, onu yalnızca kişisel tasarrufunda ve devrimin dışında düşünmek, devrimin dışında tutmak Atatürk’e göre değildir.
Bir sonraki ziyaret 22 Eylül 1925 tarihindedir ve bir dolu faaliyetle 8 Ekim’e değin sürecektir. İlk konaklama yeri dağın yamacındaki Hünkâr Köşkü olur bu kez, ama Gazi Köşkü’nü de ihmal etmez. Dr. Ziya Kaya Gemliklilerden oluşan bir kurulla birlikte, O’nunla orada görüşür, sonrasında da defterine şu notu düşer:
“… Daha önce, yani 23 Eylül akşamı 5’te Çekirge’deki köşklerinin bahçesinde Mustafa Kemal Paşa ile görüşme… Ne demokrat; bakışlarında, sözlerinde ne saygılı anlamları toplamış kişilik.”
Dr. Ziya Kaya’yı bilen bilir! Hekim olduğu kadar şairdir; Milli Kurtuluşçu’dur, zindanlarda yatmıştır ve demokrattır. Defterine yazdıkları ile Atatürk’ün spota çıkarılan sözleri arasındaki örtüşme gözden kaçacak gibi değil. Atatürk’ün söz ve eylemi böyle de anlaşılabilir demek ki…
Eski Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa, Atatürk’ü Bursa’da, Hünkâr Köşkü’nde ziyaret eder. Bursa kaplıcaları konusunda birtakım tasarımları vardır Hilmi Paşa’nın. Ziyaretinde ola ki bunları anlatmıştır, bilmiyoruz; bildiğimiz, Atatürk’ü Marmara’da bir gezinti için Mudanya limanında demirli El Mahrusa isimli yatına davet ettiğidir.
Atatürk 29 Eylül 1925 gecesi El Mahrusa’da konuk olur. Eski hidivin Bursa’da bir kaplıca oteli kurmak konusundaki tasarısını ağzından dinler. Adı konmasa da Çelik Palas Oteli’nin inşası o gece El Mahrusa’da kararlaştırılır. İşi yürütmek üzere bir şirket kurulacak, Mustafa Kemal Paşa da şirketin ortakları arasında bulunacaktır.
Türkiye’nin o günkü yokluk koşullarında şirketin ete kemiğe bürünmesi zaman aldı ve nihayet 20 Şubat 1928’de, sonradan Çelik Palas’ı inşa edecek Bursa Kaplıcaları Türk Anonim Şirketi resmen kurularak çalışmalarına başladı.
Şirketin merkezi İstanbul’du ve kuruluş sözleşmesine göre amaçları şöyle belirlenmişti:
Bursa’nın sıcak ve soğuk maden sularının işletme hakkını almak; modern banyolar, oteller, gazinolar, lokantalar, parklar ve oyun alanları kurmak; bunları bizzat ya da başka ticari kuruluşlar aracılığıyla işletmek…
Şirket ortaklarının hisseleri, Türk Lirası olarak şöyle idi:
Abbas Hilmi Paşa 100 bin, Türkiye İş Bankası 100 bin, Türkiye Ticaret ve Sanayi Bankası 100 bin, Vakıflar Genel Müdürlüğü 100 bin, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası 50 bin, Bursa İl Özel İdaresi 50 bin, Bursa Belediyesi 50 bin.
Şirkette Atatürk’ün ve Celal Bayar’ın da hisseleri vardı. Atatürk bu hissesini, Bursa’da 2 Şubat 1938 günü Bursa Belediyesi’ne bağışlayacaktır.
Bağış yazısı şöyledir:
“Bay Neşet Kiper
Bursa Belediye ReisiBu defa Bursa’yı ziyaretim münasebetiyle Bursa’nın resmi ve hususi bütün teşekkülleri ve güzel şehrinizin bütün vatandaşları tarafından hakkımda izhar edilen sevgi ve saygıdan çok duygulandım. Modern bir zihniyetle ve temiz bir konforla vücuda getirilen Çelik Palas’ta beni konuklayan Bursalıların yüksek misafirperverliklerinden çok mütehassıs oldum. Burada Türk milletinin siyasi ve medeni yüksekliğini gösteren parlak deliller gördüm. Bundan mütevellit tahassüs ve teşekkürlerimin Bursalılara iblağını rica ederim.
Bursa kaplıcalarının büyük ve medeni ihtiyaçlarından birini karşılayan Çelik Palas Oteli’nin, Bursa Belediyesi’nin de himmet ve muavenetiyle daha fazla inkişaf edebilmesini temin için, bu otelin ait olduğu şirketteki (34 840) Türk Liralık hissemi Belediye’ye terk ediyorum. Aynı zamanda vaktiyle Bursa Belediyesi’nin (1923) tarihinde bana hediye etmiş olduğu otel bahçesine muttasıl köşkü de bütün müştemilatı ile Belediye’ye hibe ettim. Bu köşk, otelin bir aneksi olarak kullanılacak ve Bursa Belediyesi bu köşkün bedelini takdir ettirerek şirketten o miktar hisse senedi mübayaa edecektir.
K.Atatürk”
Atatürk’ün, otelin “inkişafını” “himmet ve muavenetine” bıraktığı Bursa Belediyesi, gün gelecek Atatürk’ün bağışladığı Çelik Palas hissesini, Gazi Köşkü’nün korunması kaydıyla Emekli Sandığı lehine elden çıkaracak; Emekli Sandığı da oteli ve eklerini yabancı ortaklı MSN Holding’e 38 milyon 900 Amerikan Doları bedelle satacaktır.
Dönemin gazetelerine bakılırsa Bursa’da ve Türkiye’de, zamanı için olağanüstü bir yenilik kabul edilen Çelik Palas’ın bir dizi “asri” özelliği içinden en çok dikkat çekenleri yaz kış “devamlı çalan” orkestrası, asansörü, balo salonu, havuzu, ama en çok da asansörüydü.
Otelin inşa edileceği yerin, şirket ortakları veya teknik sorumlularla dönemin yetkilileri arasında tartışma konusu olduğu anlaşılıyor. Uludağ’ın bir zirvesine adı verilmiş dönemin Bursa Valisi Fatin Güvendiren’in bu tartışmaya ilişkin sözleri, yabancısı olmadığımız bir tür “Atatürkçülüğümüzün” özlü bir açıklaması sayılır.
Güvendiren, adı geçen şirketin otele yer seçme hazırlığındaki ortaklarına veya temsilcilerine, bir tarihte Atatürk’e “Paşam, oteli nereye yapmamızı uygun görürsünüz” diye sorduğunu; Atatürk’ün de “Mesela buraya yapılabilir” diye otelin yapılacağı yeri gösterdiğini anlatır. Ortaklar veya temsilciler: “İyi, güzel ama Atatürk’ün gösterdiği yerde ve yakınında sıcak su yok ki! Yeni kaplıcalar da sahipli. Zaten oradan buraya sıcak suyu çıkarmak çok zor” diyecek olurlarsa da Güvendiren bu itirazlara, “Atatürk’ün bastonunun diktiği yerden başka yere otel yapılamaz!” diretmesiyle karşılık verir ve otel oraya yapılır!
“Mesala” kaydıyla olsa da “Atatürk’ün bastonunu diktiği yere” belki de zoraki yapılan ilk Çelik Palas’ın mimari projesi Sanayi Nefise Mektebi (2) hocalarından ünlü İtalyan Mimar Guillio Mongeri’ye aittir (3). Atatürk’ün döneminde önem verdiği ve özellikli her yapının, anıtın, heykelin inşası ile proje sürecinden başlayarak çok yakından ilgilendiği; müellifini, tasarımcısını, yapıcısını tanımadan adım atmadığı düşünülürse, Çelik Palas’ın projesinin Guillio Monger’iden istenmesinin rastgele ortaya çıkan bir durum olmadığına inanmak gerekir. Projenin uygulaması işini üstlenen Mimar Hüsnü Tümen’in “Birinci Ulusal Mimarlık Anlayışı”na yabancı olmayıp bu akımın önde gelen kuramcılarından ve uygulayıcılarından Mimar Kemalettin Bey’in öğrencisi olduğunu ve otelin ilk yöneticilerinin Ankara’dan gönderildiğini de hatırlamalı.
Açılışı, planlanandan daha geç bir tarihte 26 Temmuz 1935 günü yapılmasına karşılık, 1936 tarihli gazetelerde otelin hala hizmete girmediğinden yakınılmaktadır. Bu ilk otel 17 bin metrekarelik bir alanda kuruluydu ve 36 odası, 72 yatağı bulunuyordu. Odalarından ikisi Mustafa Kemal Atatürk’e ve İsmet İnönü’ye ayrılmıştı. Bu dönemde otel şirketinin müdürü Fahri Batıca idi. Otelin ilk yöneticileri de, Ankara’daki Ankara Palas Oteli’nden müdür olarak görevlendirilen Reşit Bey ile mütehassıs olarak görevlendirilen Mösyö Dalmas’tı..
Dönemin Bursa gazetelerinde “Asri Kaplıca” olarak da anılan ilk Çelik Palas ferahlık, rahatlık, mekân konforu ve hizmet kalitesi bakımından Avrupa’nın tanınmış otellerinden üstündü. Odalarının çoğunda termal suyla kür yapmaya elverişli banyolar vardı. Kaloriferi, asansörü, telefonu olan otelin bahçesinde yaz ve kış bir orkestra çalmaktaydı. Otel yalnız konaklama ve banyo olanaklarıyla değil, bahçesi, yemek salonu ve havuzuyla da tüm Bursalılara açıktı. Orada konaklamadan da bu olanaklardan ortalama otellerin koyduğu fiyatlarla yararlanılabiliyordu.
İkincisi ile birlikte bu ilk oteli satın alan MSN şirketi, Guillio Mongeri’nin öğrencisi olduğu belirtilen İtalyan Mimar Vito Conti’nin yönetiminde iki yıla yakın süren çok dikkatli bir onarım ve düzenlemenin ardından 2011’de “Atatürk Palas” adıyla hizmete açtı. İkinci yapının adı ise Çelik Palas olarak kaldı.
Bursa’yı kıvandırıp gönendiren eski Çelik Palas, aradan yıllar geçtikçe yetersiz kalmaya başladı doğal olarak. Vali Haşim İşcan döneminde, ilkinin yanına yeni ve daha büyük bir ek bina yapılması kararlaştırıldı. Binanın mimari projesi, ilk binada Mongeri ile birlikte çalışan ve onun projesini uygulayan Mimar Hüsnü Tümen’den istendi. Tümen’in hazırladığı projeye göre inşa edilen bu ikinci binada 3’ü köşe daire, 10’u suit olmak üzere toplam 173 oda ve 359 yatak bulunuyordu. Ayrıca İTÜ hocalarından Nahit Kumbasar’ın projelendirdiği lokanta, bar, sauna ve ilk otelle birlikte inşa edilen benzersiz jeotermal bir Türk hamamı bulunmaktaydı. Bu binanın açılışı da öngörülemeyen zemin sorunları nedeniyle (Demek ki, zemin sorunu bu bölgede hep var) ilki gibi gecikerek olacaktı.
MSN şirketine ait bina, gene Mimar Vito Conti ve ekibinin çalışmaları ile ilk haline bağlı kalınarak onarılıp yeniden düzenlendi ve “Atatürk Palas” ile birlikte hizmete açıldı.
Bursa Belediyesi 1961’de eski ve yeni otel binaları ile günümüzde Atatürk Eve Müzesi olan Gazi Köşkü’nü, sonuncusunun amacı dışında kullanılamayacağı koşulu ile Emekli sandığına satmıştı. Köşk daha sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredildi. Bakanlık köşkte gerekli onarım ve düzenlemeyi yaptıktan sonra 1973’te Cumhuriyet’in 50. yılı kutlamaları çerçevesinde Atatürk Müzesi olarak açtı. Ancak bunun erken ve aceleye getirilmiş bir “açılış” olduğu çok geçmeden ortaya çıktı.
Gazi Köşkü, Fransızların Bursa’da, özellikle ipekçilikle ilgili binalarda uyguladıkları Ampir denilen mimari anlayışla şekillenmiş yapılardan sayılmaktadır. Yapının, bazı bakımlardan kentin kültürel, mimari, estetik değerlerinin bir bileşeni olması yanında Atatürk’ün konutu olması nedeniyle de Bursa için önemi büyüktü. Örneğin, ünlü Bursa Söylevi bu köşkün yemek salonunda, Atatürk’ün konuğu olan 14 kişiden biri olan gazeteci Rıza Ruşen Yücer’e dikte edilmişti. Oğuz Kaan Köksal’ın valiliği döneminde, köşkün restorasyonunun yapılıp müze olarak düzenlemesi için yeniden çalışma başlatıldı. Bu kez işin ne denli ciddiye alındığı oluşturulan çalışma grubundan da belliydi, sonuçları da olumlu oldu. Prof. Dr. Neslihan Dostoğlu, Y. Mimar Ebru Bilgili Kırlılar, Mimar Ayşegül Saltekin, Harita Mühendisi Hakan Bebek, Y. Mimar Ümmühan Alptekin, Mimar Mehmet Kartal’dan oluşan çalışma grubunun çözümlemeleri ve denetiminde yapının restorasyonu, bahçe düzenlemesi ve yeni önerilen kafe ve bekçi kulübesinin inşaatı tamamlandı. Yapı, Bursa Atatürk Evi Müzesi adıyla 2 Temmuz 2005’te kamuya açıldı.
Emekli Sandığı, 1988 yılında Çelik Palas’ı yeni ilavelerle büyütmek amacıyla otelin arka cephesine bakan sırtta, 90 bin metrekare alan üzerinde, 4’ü kral dairesi olmak üzere 286 oda ve 572 yatak kapasiteli yeni bir otelin inşaatını başlattı. Bu ek otelin mimari projesini Mimar Zafer Yüksel Koçak, statik projesini da İnşaat Mühendisi Kıvanç İpeker hazırladı. Günümüze değin işletilemeyen bu otelin 570 araçlık bir otoparkı, açık ve kapalı yüzme havuzları, iki bin kişilik bir balo ve gösteri salonu ile iki helikopter pisti bulunmaktadır. Gazetelerin, Bursa Valisi Şehabettin Harput’un açıklamalarına dayandırdıkları haberlere göre bu otel, Regina Termal Otelcilik şirketine devredildi. Yine gazete haberlerine göre yap işlet devret modeli ile oteli 49 yıllığına teslim alan Regina Termal Otelcilik de oteli 20 yıl süreyle işletmesi için bir Arap turizm şirketi (?) ile anlaştı. Bu şirketin Çelik Palas’ın yeni sahipleri gibi eski Çelik Palas’a, dolayısıyla Türkiye’nin çağdaşlaşması sürecini şekillendiren kültür ve anlayışa uygulamada ne denli yer verip ne denli saygılı olacakları bilinmiyor.
Çelik Palas denildiğinde doğa ve çevresiyle uyumlu, birbiriyle barışık, birbirinden zarif, eski destansı öyküleriyle iki otel kompleksi akla gelir: Atatürk’ün salonunda dans ettiği, müzik dinlediği, konuklarıyla Bursa’nın geleceği üzerine konuştuğu, orkestrası devamlı Klasik BATI Müziği çalan biri Atatürk döneminde, biri sonrasında yapılmış iki şaheser yapı, bir Çelik Palas! O zarif yapıları hoyratça ezerek yamaçlarında yükselen üçüncü dönem yapılar var bir de onları Çelik Palas’tan saymaya olanak var mı? Ola ki, işleticilerinin becerisi ile Türkiye’nin en parlak, en aranan oteli olsunlar!…
Yeni Ses
-Yıl 1, sayı 12/ 27.5.936Asri Kaplıca-Çelik Palas Açılırken…
Yapıldığı günden beri kapalı kalmak bahtsızlığına uğrayan Asri Kaplıcamız nihayet bir Haziranda açılıyor. Fakat artık Asri kaplıcanın adı değişmiş (Çelikpalas) olmuştur. Bir Haziranda bütün eksiklikleri tamamlanmış olacağı halde Çelikpalas’ın açılması mukarrer bulunuyor. Bunun için Ankara’dan gelen Ankara palasın müdürü Reşit’le otel mütehassısı M.Dalmas hummalı bir faaliyetle devam eden hazırlıklara nezaret ediyorlar.
Bir müddetten beri soğuk suyunun getirilmesine ve odalarının döşenmesine çalışılmakta olan Çelik palası dün gidip gezdim. İyi bir tesadüf olacak, kaplıcaya ayağımı attığım sırada soğuk su da gelmiş bulunuyordu. Asri kaplıca şirketinin yeni müdürü Fahri Batıca ile otelin döşenmiş olan bütün odalarını ve odalara bitişik banyolarını gezdik. Möble sade ve zariftir. Otelde Cumhur Reisimiz Atatürk’e ve Başbakanımız İsmet İnönü’ne de birer daire hazırlanmıştır.
Öğrendiğime göre: otelin birinci sınıf odalarında bir günlük ücret (altı yüz) kuruştur. Buna yemek ve banyo da dahildir. Şaşılacak bir şey söyleyeyim: Çelikpalas’ta Bursa’nın ilk asansörü vardır. Yani bu bina Bursa’nın asansörlü ilk binasıdır. Fakat ne çare ki, otel yapılırken gene bir hataya düşülmüş Müstahdimin için yeterli yer yapılmamıştır. Şimdi Ankarapalas’ın buraya getireceği müstahdiminin nerede yatırılacakları düşünülüyor.
Çelikpalas’ın bahçesinde; Ankarapalas’ın meşhur müziği bulunacak ve bu bahçeden otel müşterisi olsun olmasın herkes istifade edebilecektir.
Ayrıca burada isteyenler tabildota da dahil olabileceklerinden Palasın bahçesi Bursa’nın en kalabalık ve cazip bir eğlence ve dans yeri de olacak demektir. Bursa’nın bir su ve seyyah şehri olması yolunda atılan bu temel şüphesiz diğer kaplıcalarımız ve otellerimiz için nümune olmaya değer. Ancak Bursa için sadece bu otel de yeterli değildir. Çünkü: odaları az ve yatak mevcudu o nispette dardır. Asri kaplıcalar şirketi bunun yanında ikinci sınıf büyük bir otel daha yaptıracağı gün hem gelirini arttırmış hem de masrafını kurtarmış olacaktır.
MUSA ATAŞ
İYİYE-GÜZELE-GERÇEĞE
Yıl 2, sayı133/20 Haziran 1947
Çelikpalas temelinin tutması için 750000 liralık Radyal Jeneral yapmak lazımmış!
Çelikpalasın bahçesine kurulmakta olan yeni Çelikpalas Otelinin inşaatına devam olunmaktadır. Temeller için gerekli hafriyat tamamlanmış gibidir. Ançak haber aldığımıza göre zemin, üzerine bu ehemmiyette büyük bir binanın kurulmasına yetecek mukavemette olmadığı anlaşıldığından 750000 lira ilave keşifli bir radyal jeneral yapılması lüzumu hasıl olmuştur. Bu lüzum inşaatla ilgili olanlara mütahhidi tarafından bildirilmiş ve söylendiğine göre bu paranın bulunması müşkülatı göz önünde tutularak Radya Jeneral yaptırılmaktan vazgeçilmiştir. Bu konu ile yakından alakalılar bu tesisat yapılmadığı takdirde binanın kısa bir müddet sonra yıkılması ihtimali olduğunu ileri sürmektedirler.
Kaynaklar: