Birinci Dünya Savaşı, ardından Anadolu’nun Yunan işgali, Kurtuluş Savaşı sonrası yüzbinlerce insan ölmüş; milyonlarca kişi karşılıklı olarak mübadeleye tabi tutulmuştur. Yaşanan acılar, çekilen hasretlikler nesiller boyu devam etmiştir. Selânik, Preveze, Girit ve Balkanlardan aileler topraklarından sökülüp . Anadolu’ya atılmış; Anadolu’dan da Rumlar bilmedikleri topraklara gönderilmiştir.
Gemlik’ten İsmet Dağ’ın da ailesi mübadil olarak Girit’ten gelenlerdendir. İsmet Dağ “ Ben mübadele sonrası Gemlik’e geldikten bir buçuk ay sonra doğmuşum. Babam, annesi ve babası ile beraber buraya gelip yerleşmişler. Girit Kandiya’dan birçok hısım ve akrabasını göç için gelen gemilere bindirmişler. Gemiler binen mübadilleri Mersin limanından başlayarak gece gündüz demeden İzmit’e kadar bütün sahildeki limanları dolaşarak indirmiş. Bütün akrabalar birbirini kaybetmişler. Bizim aile Gemlik’te kalmış. Bizim akrabalardan Adana’da yaşayan H. Yüksel Hançerli bu hususta bir kitap yazdı. Gelişimizi o daha iyi anlatıyor” dedi. Yazılan “ Babam ve Amcam” isimli bu kitaptan Girit’ten göçün hikâyesini öğreniyoruz:
“ Yıllar akıp giderken Girit’te yaşayan iki toplum arasında da zaman zaman yabancıların kışkırtmaları ile olaylar çıkar. Meydana gelen olaylarda Rumlardan ve Türklerden ölenler olur. Bazı Rum çeteler köyleri basıp Türklerin ne kadar erzakı varsa alıp giderlermiş. Bu duruma karşı çıkan komşu Rumlar da ölüm tehdidi ile susturulurlarmış. Bu baskılara fazla dayanamayan Bedia ve çevre köylerde yaşayan Müslüman ahali Kandiya merkeze taşınmaya başlar. 1922 yılından itibaren Girit’te yaşayan Müslümanlar camileri, Bektaşi tekkelerini ve Mevlevihaneleri doldururlar. Mübadeleye kadar buralarda yaşarlar.”(s.35)
Burada bir aileden bahsetmek gerekiyor. İsmet Dağ’ın akrabalarından Karpeta Cafer. Karpeta Cafer eşi Azize ile evlendikten sonra bir oğlu olur. Adına Selim koyar. Oğulları 10 yaşına geldiğinde eşi vefat eder ve ikinci defa Zehra diye bir kız ile evlenir ve Zehra’dan doğan çocuğunun adına da İbrahim koyar. İbrahim doğduktan kısa bir süre sonra baba vefat eder. Eşini çok seven Zehra’da bu acıya dayanamayarak 5-6 ay sonra o da vefat eder. Selim’in vasiliğini Dayısı Cemelaki Hüseyin Ağa’ya, İbrahim’in vasiliğini ise amcası Karpeta Arif’e verilir.
Selim 16-17 yaşlarına gelmiştir. Stella isimli bir Rum kızına aşık olur. Kızı İzmir’e kaçırmak için plânlar yapar. Dayısına bu durumu açıklar. Ondan para ister. Dayısı yüklü miktarda para verir. İşleri halledinceye kadar parasını bir arkadaşına emanet eder. Paraları alan arkadaşı ortadan kaybolur.
Mübadilleri götürmek için gemiler limana yanaşır. Herkes yanına yükte hafif pahada ağır olan eşyalarını alırlar. Yine döneriz ümidiyle diğer eşyalarını bırakırlar. Tasfiye komisyonu göç edenlerin Girit’te bulunan mallarının dökümünü yaparak altın olarak değerini belirten bir kağıt verir. Herkes gemilere bindirilir. Fakat bir düzen yoktur. İbrahim amcasını bulamaz, Dayısı Cafer ve teyzesi Aliye ile birlikte gemiye biner. Ağabey Selim aşkı uğruna gemiye binmez onu gemi ayrılırken el sallarken görür kardeşi İbrahim. Küçük İbrahim ağabeyinden bir türlü ayrılmayı hazmedemez. Onu unutmaz. Ama elinden hiçbir şey gelmez.
Bindikleri Sakarya Gemisi limandan ayrılır. Hava şartları iyi değildir. Girit Kandiya 1916 doğumlu Sadet Keskin “ Hava çok kötüydü, fırtına gemiyi sallayıp duruyordu. Çok korktuk, büyüklerimiz Kur’an okudular. Daha sonra gemimiz bir limana yan yatmış şekilde demir attı. Bizi sahile çıkardılar. Burası Marmaris imiş. Bir gece kaldıktan sonra gemimiz düzeldi, yola devam ettik” diye anlatıyor. Nihayet 24 Şubat 1924 günü Mersin limanına kavuşurlar. Gemi buradan başlar yolcuları indirmeye. Bütün limanları dolaşarak en son mübadilleri İzmit’e indirir. Gemlik’e Girit’ten gelen çok aile vardır. Akrabalar değişik gemiler bindiklerinden ve ayrı ayrı limanlarda indiklerinden paramparça olurlar. Birçoğu o zamanki şartlara göre birbirlerinden habersiz olarak vefat ederler.
Küçük İbrahim bir ay Mersin’de karantinada kaldıktan sonra dayısı ve teyzesi ile Adana’ya yerleştirilirler. Kendilerine iki katlı eski bir ev verilir. Üstte bekâr olan dayı ve teyze, altta ise diğer dayı ve çocukları kalmaktadır. İbrahim ilkokula yazılır. Kısa zamanda Türkçeyi öğrenir. Üç yıl okuduktan sonra dayısının isteği üzerine bir çırçır fabrikasına işçi olarak girer. Burada çalışırken kolunu makinaya kaptırır. İyileşince fabrikaya dönmeyerek bir fotoğrafçının yanına girer. Burada fotoğrafçılığı öğrenerek kendisine bir fotoğrafçı dükkânı açar. Oğlu Yüksel Hançerli “Babam İbrahim Hançerli 1940’lı yılların başında askerlik için geldiği İstanbul ve çevresinde, Gemlik’te Mudanya’da, Trilye’de yakınlarını bulma şansını yakalar. Babam akrabaları ile buluşmanın tadını çıkarırken, aklına ağabeyi Selim geldiğinde ve onun adı geçtiğinde çok kötü olurmuş. Ve ağabeyi Selim’i bulmanın çarelerini araştırırmış ” dedi.
İbrahim’in Adana’da açtığı fotoğrafçı dükkânının yanında birkaç tane otel vardır. Bu otellere haç zamanı Kudüs’e giden Yunanlılar konakladıklarında hem onlara tercümanlık yapar hem de Girit’ten gelenlere kardeşini sorarmış. Bir gün Girit’ten gelen birisi ağabeyini tanıdığını, İkinci Dünya Savaşı sırasında bomba atıldığında öldüğünü, çocuklarının yaşadığını söyleyerek bir adres vermiş. Bu adrese bir mektup yazar, aradan dört yıl sonra 1965 yılında Almanya’dan Stavros imzası ile bir mektup alır. Fakat buna bir anlam veremez. Tekrar bir mektup yazar. Adreste bulunan olmadığından mektup geri gelir. İbrahim Hançerli ( Soyadı kanunu çıkınca Hançerli soyadını almıştır) 1996 yılında ağabey hasreti ile vefat etmiştir. Çocuklarından Yüksel gazeteci olmuş, babasının bu idealini gerçekleştirmek için araştırma çalışmalarına devam etmiştir. Bir gün internette gezerken ailesi Girit’ten gelen birisinin 65 yıl sonra akrabalarını bulduğunu öğrenir. Söke’de yaşayan İbrahim Türkoğlu’nun telefonunu bulur, kendisine durumu anlatır. O da Girit’e giderse ilgileneceğini söyler. 19 Ağustos 2008 günü Türkoğlu’ndan bir telefon gelir. Akrabalarını bulduğunu, onlarla kendilerinden bahsettiği, onlarında sevindiğini, beraber çay içmekte olduklarını söyler. Bunu öğrenen Yüksel Hançerli ve kardeşleri eşleri ile beraber 30 Eylül 2008 günü Girit’e ulaşırlar. Otellerine vardıklarında akrabaları onları kapıda karşılarlar. Tam 85 yıl sonra iki kardeşin çocukları birbirleriyle kucaklaşırlar. Orada misafir kaldıkları beş gün boyunca hep beraber dolu dolu hasretliklerini gidererek kaynaşırlar.
Amcalarının hayatını da orada öğrenir Hançerli ailesi. Mübadele günü Selim bir karar vermek zorundadır. Aşkı galip gelir. Amcası Arif ve dayısı Hüseyin kendisini her yerde aramaktadır. Gemi limana girmiştir. Jandarmaya haber verilir. Jandarma ve diğer görevliler her yerde ararlar. Sadece vapura binmesi gereken selim gemiye adım attığı andan itibaren Yunan vatandaşlığından çıkacağını bildiğinden gemiye binmez. İlk gemi amcaları ile hareket ettikten sonra diğer gemiye binen kardeşi İbrahim’i uğurlamak için rıhtıma gelir ve o ayrılırken el sallar. Polis bu durumu öğrenir. Bunun üzerine Selim olan ismini Mustafa olarak değiştirir. Daha sonra tüm yakınları ayrıldıktan sonra yaylalık bir yer olan Arşendirias’a yerleşir. Burada vaftiz olup Mustafa ( Selim) nın adı Nikitas olur.
Artık Stella ile evlenmek için bir mani kalmamıştır. Kilisede evlenirler. Bu evlilikten, Maria (1928), Manolis, (1931), Stavros (1937) ve İreni (1941) dünyaya gelir.
İkinci Dünya savaşında Almanlar Girit’i işgal eder. Nikitas’ın köyün bulunduğu yere karargâh kurarlar. Nikitas keçi otlatırken keçiler yasak olan bölgeye girer. Keçilerini oradan çıkarırken tutuklanır. Tutuklu bulunduğu yerden Şubat 1943 tarihinde arkadaşı ile kaçarlarken Alman askerleri tarafından vurularak öldürülür. Eşi Stella yoksul durumdadır. Soğuktan çocuklarını koruma uğruna kendisi donarak ölür. Yetim kalan çocukları anneanneleri yetiştir.
Aileler arasında bu tanışmadan sonra 2010 yılında Manolis’in öğretmen oğlu ile onun oğlu Yannis Adana’ya ziyarete gelirler. Bu ziyaretin olduğu zaman Gemlik’ten İsmet Dağ’da gider. O da akrabalarını görür. İsmet Dağ’ın annesi ile Selim’in( Nikitas) babası kardeş çocuklarıdır.
25 sene kuşatıldıktan sonra 1669 yılında fethedilen Girit’in evladı fatihanlarının adadan hüzünlü ayrılışlarının hikâyesidir bu…