Türkler’in atası Bozkurt’tur. Türk efsanelerinde ve mitolojisinde böyle anlatılır. Ergenekon (Eski yurt) denilen dağların arasındaki yere, onları götüren yüklü bir Dişi Kurt’tur. Baskına uğrayan Türkler bire kadar öldürülmüştür. Bir, yaralı bir gençtir. Onu da bataklığa atmışlar. Dişi Kurt onu korumuş ve beslemiş. Birbirlerini benimsemişler. Kurt, gebe kalmış. Düşmanlar onları fark edince, Kurt dağların arasına sığınmış. Orada doğurmuş ve çoğalmışlar. Gün gelmiş Ergenekon’a sığamaz olmuşlar. Dışarı çıkmaya yol aramışlar, bulamamışlar.
İçlerinde ‘Demirci’ olanı (*) burası yalın kat demir madenidir. Eritip çıkabiliriz demiş. Orayı eritip dışarı çıkmışlar. Eli boş çıkmamışlar. Çelik denilen, demir-kömür alışımından yaptıkları benzeri olmayan keskin kılıçları, hançerleri, ok uçları ve mızrakları ile siyasi tarihe geri dönmüşler. Atlarını bile zırhla kaplamışlar. Göktürkler bu teknolojik gelişmişlik ve üstünlük ile düşmanlarını yenip ülkelerini ve tarihteki yerlerini geri almışlar. Sonrasını biliyorsunuz.
Geçen yüzyılın ilk yarısında doğan bizim yaştakiler; ilkokulda, bir okuma parçasıyla öğrenmişlerdi bunları.
Türkler’in anası sayılan bu kurt, dört ayaklı, yabanda yaşayan yırtıcı bir hayvan mıdır?
Gök donlu, gök yeleli, ışıklar saçan Gökkurt, gün gelmiş Mete’ye ve ordusuna yol göstermiştir. Gün gelmiş Gök donlu gök yeleli, ışıklar saçan Gökkurt Oğuz Han’ın ordusuna kılavuzluk etmiştir.
Hunlarda, Oğuzlarda, Uygurlarda hemen bütün Türk boylarında benzeri öyküler- efsa- neler vardır. Gök donlu, gök yeleli ışıklar saçan kurt, bir kızı döller; gelecekte halkın lideri olacak kişinin, kişilerin atası olur. Kâh zor anlarda Kağana kılavuzluk eder, en müşkül anlardan sıyrılmalarına yardımcı olur. Hem de halkın atası bilinir…
Büyük Hun İmparatorluğu döneminde yörede Yüeçiler ve Vu-Sunlar da güçlü birer Türk devletiydiler. Çin kayıtlarına göre onların da ‘kurttan türeyiş’ efsaneleri vardı. Uygurların, Göktürklerin türeyiş efsanelerine çok benzeyen efsaneleri vardı. Uygur Türeyiş Efsanesi’nde, Gökkurt kızlardan en küçüğüne, dile gelip “gel” demiş ve onu bir eve, ya da mağaraya götürmüş ve orada çoğalmışlardı…Mağaralar bunun için mi kutsaldı?
Gök sözü, yalnızca bir renk adı değildir. Göğün ötesinden gelenleri, semavi olanları da işaret eder. Türk efsanelerinde “Gökten inen keskin bir ışığın bir ağaç gövdesine indiği” anlatılır. Zamanla ağacın ışıklanıp şiştiği, içinden sarı saçlı, yeşil gözlü çocukların ortaya çıktığı anlatılır. Herkesten farklı ve üstün olan bu çocuklardan birinin Türk halkına lider olduğu görülür.
Ne hikmetse Gök donlu, gök yeleli Gökkurt, zamanla Bozkurt olmuştur. Gökkurt’un renk değişimi; bozkırın şartlarından mı ileri gelmiştir. Halk gerçek kurtlarla haşır neşir olunca mı kurtların kutlusu bozkurt olmuştur?. Eskiden birinin sürüsüne Bozkurt’un girmesini (saldırmasını) uğur sayarlarmış. Çobanlar müdahale etmezlermiş. Bunu onurlandırma -uğur sayarlarmış.. Şimdi davara dalan kurtu vuruyorlar! Kurtlar buna, çok şaşırmış olmalılar!
Geçmişten gelen notlardan, işaret ve bilgilerden Kurt başlı insanların hayata karıştığı görülür. Mısır hiyerogliflerinde siyah renkli, dikkulaklı köpek motifi de vardır. Tanrı Anubis hiyerogliflerde bu biçimiyle yerini almıştır. Afrikada bildiğim kadarıyla kurt yoktur. Ona çok benzeyen, yabani köpek motifleri, kurtun yerini almış olmalıdır..Burada ki kurt başı, bir maske midir?.
Eski Türkler bazen Kurtu, Gök Tengri’nin yeryüzünde bir görüntüsü gibi bazan de Tanrı ile aralarında bir vasıta-elçi olarak görmüşlerdir. Soylarının kökenindeki bir aşılama aşaması olarak da görülmüştür. Aşılamayı hem dölleme hem eğitim olarak algılamakta yarar vardır. Yani gök ötesinden gelenler, insanlara gökkurt görünümü ile görünmüşler hem eğitmişler hem de dölleyerek üstün ve nitelikli nesiller üretmişlerdir. Aşılamadan ben bunu anlıyorum.
Türkler’de bir de “barak, it barak” motifi vardır.
Köpek başlı insanlar olduğu söylenir. Her halde bunlar köpek başlığı takıyorlardı. Zira aynı kaynaklar kadınlarının çok güzel olduğunu, mızrak batmadığını, ilaç kullandıklarını ve insanlardan kaçmadıklarını da söylüyorlar. Türklerin Şeceresi (Ebulgazi Bahadır Han) adlı eserde “İt Barak” boyu hakkında açıklama vardır. Halen Orta Asya’da Başkurtlar adlı bir boy yaşamaktadır. Çin kaynaklarında, Batılı kaynaklarda Kurt Başlı adamlardan söz edilir!..
Avrupalılar köpek başlı adamlara “Borus” derler. Bunların Finlandiya ve Rusya’nın Kuzey taraflarında yaşadıklarını ileri sürerler. Oğuz Destanı’ndaki İt Barakların yaşadığı yerlere uyan bir anlatımdır. Türkçe kurta “börü” denir.
Anadolu’da aramızda yaşayan Baraklar vardır. Barak adlı bir ilçemiz Güney Doğu’dadır.
Eski bir Hitit yerleşkesi (Kadeş) üstünde kuruludur. Şehrin öteki yarısı Suriye’dedir, Barakların, uzun hava türkü söyleyişine “Barak Ağzı” derler. Baraklar tanınmış bir Türk aşiretidir.
Kurt motifi yalnızca Türkler’de görülen bir mofif değildir. Mısır’da tanrı Anubis gibi kara köpek başlı, insan bedenli motifteler vardır. Başkaca dikkulaklı, kara köpek başlı örnekler de görülür.
Eski Roma‘da, Romus ve Romulüs‘u emziren bir anaç kurt motofi vardır. Romus’dan ötürü yörenin adı Roma, devletin adı da Romalı’lar olur. Hadi diyelim ki, Etrüskler Anadolu’ya yerleşen eski Türkler’in ardıllarıydı. Ya da Tiren Denizi kıyılarında karaya çıkan; Truvalılar Türkler’in uzantısıydı. Efsaneyi İtalya’ya Tiren Denizi kıyılarına onlar taşıdılar. Roma kültünü oluşturdular.
Afrika’da yapılan kazı ve araştırmalarda da bu Kurt motifine rastlanmıştır.
Bunlar arasında en önemlisi Mali‘nin bir bölümünde yaşayan Dogonlar diye bilinen ilkel bir halk vardır. Çadırlarda yaşayan, avcılıkla geçinen bu ilkel toplulukla bağdaşmayan bilgilere rastlanmıştır. Modern araçların hiçbirinin bulunmadığı bu ilkeller; ayın, güneşin hare-ketlerini bilirler. Jüpiter’in uydularından, Satrün’ün halkalardan baberlidirler. Bunları “Atala-rınmızdan öğrendik.” diyorlar ve özel işaretlerle bu bilgileri saklıyorlar.
Galaksimizin spiral biçimde olduğunu, uzayda başka spiral galaksiler de olduğunu, eskiden beri bilmeleri tuhaftır. Oysa dünyamız bunu 1924 yılında, 2.5 m çapındaki bir teleskopla Astronom Hubbel’in çektiği Andromedea Galaksisi’nin fotoğrafından öğrenmişti. Bunun anısına, bugün uzaydaki, atmosfer dışındaki teleskopun adı Hubbel’dir.
Bunun kadar ilginç olanı, Dogonlar 8.6 ışık yılı uzaklıktaki Sirius takım yıldızlarından haberlidirler. Bunlardan birisi çekirdeği çok ağır maddelerden oluşan Sirus B’dir. Bunu görüntülemek mümkün olmamıştır. Ancak diğer iki sirüs yıldızının hareketlerini etkilemesi baz alınarak hesaplamalarla varlığı saptanmıştır.
İlginç olanı, Dogonlar’ın eskiden beri bu Sirus B yıldızını bilmeleridir. Daha ilginci de Atalarının bu yıldızdan geldiklerine inanmalarıdır. Bu bilgileri de atalarına Sirius B’den gelenlerin öğrettiğini söylemeleridir.
Okuma yazma bilmeyen Doganlar, kendilerine has işaretlerle bu bilgileri kıskançlıkla saklıyorlar. 1930 yıllarında Fransız Bilim insanı Prof.Marcel Giraule ve Prof.Germaine Dieterlan’ın yönetimindeki bilim heyetinin ısrarlı, sabırlı çalışmasıyla bu bilgiler kısmen toplanmış ve 1965 yılında Soluk Tilki adıyla kitaplaştırılmıştır. Araştırmalar devam etmektedir.
Prof Gireaule, Dogonlarla birklikte yaşayarak, Dogonların rahiplerince inisiye edilmekte ve onlardan birisi sayılarak sırlara erişmeye çalışmaktadır.
Mali’nin bir köşesine sığınmış Dogonlar, kendi mitolojilerinde Sirius B yıldızını bir Kurtbaşı ile belirlemişlerdir.
Gökkurt, Bozkurt, Kurtbaşlı, dikkulaklı köpek, İt barak vb. efsanelerin arasında benzerlikler ve paralellikler vardır. Gökten ışıklarla gelmişler; aralarında Türklerin debulunduğu bazı milletleri eğitmişler ve aşılamışlardır.
Gök kavramı, onların semadan; gökyüzünün ötesinden geldiklerine işarettir.
Gelmişler mi? Gelebilirler mi? Orasına Allah bilir! Biz de öğrenmek için çaba içindeyiz. İnsanlığın geçmişinde, efsanelerinde “Geldiler!” diyor.
– Türklerin Ergenokon’dan Çıkışı- Deneme / Hasip Öztürk