Güreşin Payitahtı Yenişehir’de Bir Koca Pehlivan: Yenişehirli Rüstem |
Bu Yazıda - Konu İçi Ara Başlıklar
Eski güreşçilerin hayat hikâyelerini araştıran ve bunları gazetede o dönem (70’li – 80’li yıllar) müthiş ilgi çeken tefrikalar halinde yayımlayan Murat Sertoğlu’na göre Rüstem, 1860’lı yılların başlarında, günümüzde Bulgaristan devletinin sınırları içinde yer alan Razgrad kazasının (Osmanlı arşiv belgelerinde “Hezargrad kazası” olarak geçer) Müftüler köyünde doğmuştur. Mezarının başına dikilen kısa tanıtım yazısında ise Rüstem’in Osmanpazarı – Karacaat köyünde doğduğu yazılıdır. Deliorman bölgesinin bir parçası sayılan bu yörelerde pehlivanlık geleneği çok eski ve yaygındır. Nitekim Rüstem’in babası da gençliğinde pehlivanlık yapmıştır. Aile, doğan çocuklarına “Rüstem” ismini muhtemelen bu kültürün etkisiyle vermiştir.
Rüstem doğduğu sıralarda babası köyde değirmencilik yaparak geçimini sağlamaktadır. Eski pehlivan olmanın da etkisiyle, oğluna küçük yaşlardan itibaren pehlivanlık eğitimi vermiştir.
Rüstem, on beş yaşına geldiğinde ilk defa köyünün dışına, bir güreş müsabakasına katılmak için çıkmış ve güreşte en küçük kategori olan desteye soyunmuştur. Burada rakiplerini yenerek dikkat çekmeye başlamıştır. Rivayet edildiğine göre bu ilk başarısının ödülü olarak kendisine bir keçi verilmiştir. Böylece Rüstem, güreşin zevkinin yanı sıra gelir getirici yönüyle de tanışmıştır.
Civar köylerde yapılan güreşleri kaçırmamaya çalışan ve her geçen gün daha da büyüyen, kuvvet bulan genç Rüstem, on sekizine geldiğinde köyden ayrılarak kaza merkezi olan Razgrad’a yerleşmiştir. Razgrad’da hemen her hafta Cuma günleri güreşler yapılmaktadır; zaten Rüstem’in buraya taşınmasının asıl nedeni de güreşin daha fazla içinde olmak istemesidir. Burada Hasan Ağa gibi, Çorbacı Dimitar gibi büyük çiftlik sahiplerinin konaklarında pehlivanlar eksik olmaz ve bu tür zenginlerin sponsorluğunda büyük güreş müsabakaları düzenli aralıklarla tertip edilir.
1870’lerin ikinci yarısı Bulgaristan’da Müslümanlar ile Hıristiyanlar arası ciddi gerginliklerle başlasa da herkesin ortak tek eğlencesi yine güreşlerdir. Rüstem, böyle kritik bir zamanda güreş sayesinde hayata tutunmaya çalışmaktadır. Bu sıralarda desteden küçük orta kategorisine yükselen Rüstem, Bulgarların yöredeki en iyi pehlivanlarından Petar’ı yenmekle şöhret kazanmaya, tanınmaya başlar.
Deliorman bölgesinin en önemli pehlivanı olmaya doğru hızlı adımlar atan Rüstem Pehlivan için değil sadece, bütün Bulgaristan Türkleri için 1877 yılının Nisan’ında başlayan şey bahar değil; felaketti. Tarihe Osmanlı – Rus Savaşı yahut halkın tabiriyle “Doksan üç Harbi” olarak geçen bu felaket sonucunda Rus ordusu Bulgaristan’ı tamamen işgal etti. Burada yüzlerce yıl hâkim millet olarak yaşamış olan Türklerin önemli bir kısmı şehit düştü; kalanların çoğu muhacir olarak yollara düştü.
Daha yirmisine varmamış genç bir pehlivan olarak Rüstem, bütün bu felaketleri gördü. Yalnız o, olaylara seyirci kalmayarak cepheye koştu. Şumnu dolaylarında yaşanan çatışmalar sonucunda yaralanarak gazi oldu. Onun için en trajik şey, köydeki ailesinin tümünü kaybetmekti. Yaralı bir şekilde muhacirler kervanına katıldı ve on binlerce insan gibi İstanbul’a doğru göç etti.
1877 yılı sonlarını zorlu göç kafilesinin içerisinde geçiren Rüstem, güreşin başkenti sayılan Edirne’de bir hafta kadar kaldı. Ancak burası da güvende değildi. O yüzden İstanbul’a doğru devam ediyordu bütün muhacirler. Rüstem de çaresiz onlarla birlikte İstanbul’un yolunu tuttu. Maalesef yılın son günlerinde Rus ordusu Edirne’yi işgal etti. Binlerce muhacir gibi İstanbul sokaklarında aylarca perişan bir biçimde hayatta tutunmaya çalıştı. 1878 yılının başlarında savaş durumu sona ermiş ve Rüstem’in ata vatanı Bulgaristan’a dönüş umudu tamamen bitmişti. Rüstem artık tek başına kendisine yeniden bir hayat kurmak zorundaydı.
Savaş sonrasının İstanbul’unda hayat her geçen gün giderek daha fazla normalleşme seyrine girerken, Rüstem burada tutunmak için neler yapabileceğini düşünür. Öyle ya, geçinmek bu şehr-i İstanbul’da zordur ama şarttır. Yirmili yaşlarının başlarındaki Rüstem, köylü – çiftçi bir aileden geldiği için çiftçilik yapabilirdi. Ancak İstanbul, bunun için uygun bir yer değildir. Ayrıca baba mesleği olan değirmencilikten biraz anlasa da koca şehirde bu işi yapması da pek mümkün görünmemektedir.
Geriye tek bir yol, Rüstem’in en iyi bildiği yol kalıyor: Güreşlere kaldığı yerden devam etmek. Elinde avucunda herhangi bir harçlık, üstünde bu iş için gereken malzeme namına hiçbir şey olmasa da Rüstem, güreşlere devam etmekte karar kılar. Bunun için şehrin güreş mahallerini araştırır. Güreşçilerin gittikleri kahvehaneleri öğrenir; antreman yapılabilecek Kadırga, Edirnekapı, Rami gibi meydanlara gider. En son güreş yapmasının üzerinden üç yıl geçmiştir. O yüzden çok çalışmalıdır. İstanbul’da kendisi gibi Bulgaristan muhaciri pehlivanlarla buluşur.
Böylece 1880’lerin İstanbul’unda “Razgradlı Pehlivan” namıyla Rüstem Pehlivan boy göstermeye başlar. İlk dikkat çekici başarılarını Rami meydanında, hem de üzerinde başkalarından aldığı ödünç kıspetlerle elde eder. Onun aynı zamanda harp gazisi, kimsesiz bir muhacir olduğunu kulaktan kulağa duyan seyircilerden bolca bahşiş de alır. Bu bahşiş ve ödül parasıyla kendisine Eyüplü Yeşil Hafız’dan uygun bir kıspet diktirecektir. Yine de henüz bu sırada küçük orta pehlivanı olarak önünde uzun bir kariyer yolcuğu bulunmaktadır.
Rüstem Pehlivan Sirkeci’de bekar odalarında kirada kalmakta; güreş dışındaki zamanlarında ise Çemberlitaş’taki pehlivanlar kahvehanesine gitmektedir. Bu rutin üzerinde İstanbul’da zaman geçiren Rüstem, şehirde pek bol bir şekilde yapılan müsabakaları kaçırmamakta ve bu mecradaki başarılarına her gün yenilerini eklemektedir. Öyle ki, İstanbul’da Ramazan ayının gecelerinde bile ışıklandırılmış mekanlarda güreşler sürmektedir. Rüstem, bunları da takip eder; katılmaktan geri durmaz.
Rüstem’in küçük orta kategorisinden başlamış olduğu İstanbul’daki güreş hayatı başarılarıyla paralel biçimde yıldan yıla bir üst kademeye taşınır. Sırasıyla; küçük orta – orta – baş altı … derken başa güreşmeye hazır namlı bir pehlivan haline gelmiştir. Gerçi Rüstem’e cüsse itibarıyla bakanlar, ilk bakışta onun güçlü bir pehlivan olabileceğine ihtimal vermezler. Zira onun öyle dev bir cüssesi yoktur. Görünüş olarak, diğer pehlivanlara kıyasla, ufak tefek biri dahi sayılabilir. Ancak bu vücut yapısı, ona çeviklik katıyor ve iri – hantal pehlivanları ummadık hareketlerle kavramasını ve onları yenmesini sağlıyordu.
Rüstem açısından işler her geçen gün daha çok yoluna girerken, 1880’lerin ortasından itibaren beklenmedik olumsuz bir durum gelişti, başkentin tüm güreşçileri için. Rüstem’i de olumsuz etkileyen bu dış faktörü şöyle açıklayabiliriz: Dönemin sultanı II. Abdülhamid, İstanbul’da başını alıp giden bu güreşçilik furyasına fren çekti. Halkın kalabalık fanatik kitleler halinde buluşma niteliği kazanan güreş müsabakalarının iktidar aleyhine bir nümayiş alanı olma tehlikesi vardı. O yüzden zaptiye vasıtasıyla fiili yasaklar uygulandı ve başkentte güreş yapmak giderek zorlaştı. Bir başka gerçek güreşlere hem seyirci hem de oyuncu olarak katılanların çoğu henüz bir yere resmen yerleştirilmemiş harp macırlarından oluşan artıklardı. Bunların da Anadolu’da müsait bir yerlerde iskân edilmesinin zamanı gelmişti.
İşte, tüm bu siyasi ve sosyal nedenlerle İstanbul’un pek renkli güreş hayatı sona erdi. Her kötü gibi görünen şeyde bir iyi taraf, bir fırsat vardır. İstanbul’da güreş hayatının kesintiye uğramasına üzülen Rüstem Pehlivan, bir süre sonra hayatının yeni bir dönüm noktasını yakaladı: Anadolu’ya gitmek.
Anadolu’nun gözde kasabalarından biri olan Bursa – Yenişehir, tabiri caizse, o devirlerde “güreşin payitahtı” sayılırdı. Kader, 1880’lerin sonlarına doğru bir yaz mevsiminde, Rüstem Pehlivan’ın yolunu Yenişehir’e düşürdü ve bu yolculuk netice olarak “Yenişehirli Koca Rüstem Pehlivan” hikâyesinin başlangıcı oldu.
Anadolu’nun gözde kasabalarından biri olan Bursa – Yenişehir, 19. Yüzyıl sonlarından 20. Yüzyıl başlarına kadar tabiri caizse, “Güreşin payitahtı” sayılırdı. Yenişehir’e bu unvanı sağlayan kişi ise güreşlere hayran bir zengin olan Yenişehirli Edhem Paşa’dan başkası değildir. Kader, 1880’lerin sonlarına doğru bir hasat mevsiminde, Rüstem Pehlivan’ın yolunu Yenişehir’e düşürdü ve bu yolculuk netice olarak “Yenişehirli Koca Rüstem Pehlivan” hikâyesinin başlangıcı oldu.
Büyük çiftliklerin sahibi Edhem Paşa, tertiplediği güreş organizasyonlarıyla ve o etkinliklerde verdiği ziyafetlerle Yenişehir’in belki de tek toplu eğlencesini gerçekleştirmekteydi. Bu güreşlere günün birinde “Rüstem” adında bir pehlivan da İstanbul’dan getirilmiştir. Anadolu’da henüz namı, sanı pek bilinmeyen bu pehlivan Edhem Paşa’nın beğenisini kazanıp, himayesine girecek ve bu sayede Osmanlı memleketinin en ünlü pehlivanlarından biri haline gelecek ve “Koca Rüstem Pehlivan” olarak ünlenecektir.
Güreşe meraklı (daha doğrusu güreşe tutkun) ve eli açık paşalardan, aslen Bursa -Yenişehirli olan ve Yenişehir kazasında geniş toprakları, çiftliği ve saray gibi bir köşkü bulunan Edhem Paşa her yıl olduğu gibi o yılda çiftliğinde büyük güreşler tertiplemiştir. İstanbul’un en tanınmış baş ve başaltı pehlivanlarından bir düzinesini davet etmiştir. Bunlar Bursa ve çevresinden gelen pehlivanlarla çok zengin ödüller için güreşe tutuşacaklardır. Davetlilerin bütün masrafları Edhem Paşa tarafından karşılanmaktadır.
Yenişehirli Edhem Paşa’nın düzenleyeceği güreş müsabakası konusunda Rüstem Pehlivanı da bilgilendiren İstanbullu cazgır diyor ki: “İstersen seni de götüreyim Rüstem. Edhem Paşa, pehlivanları toplama işine beni memur etti. Hani, bir netice alamasan bile güzel bir seyahat yapmış olursun”. Bu teklif karşısında Rüstem heyecanlanıyor, seviniyor ve hemen kabul ediyor. Güreşte şansını denemek ve nasip olursa dereceye girip ödüle kavuşmak ümidiyle gideceği Yenişehir, bir muhacir çocuğu olan Rüstem’in memleketi olacak ve hayatının son nefesini de orada verecektir. Aralarında Rüstem’in de bulunduğu pehlivanlar, başlarında cazgır bulunduğu halde vapurla İstanbul’dan Mudanya’ya geliyorlar. Bursa’da bir iki gün dinlendikten sonra Yenişehir yolunu tutuyorlar.
Edhem Paşa’nın artık geleneksel hale gelen güreş müsabakasının son hazırlıkları tamamlanmıştır. Kündeci Hasan, Kara Kadir gibi na gmlı pehlivanlar daha önceleri de Yenişehir’e gelmiş; birincilikler kazanmışlardır. Yeni yetme Rüstem Pehlivan, bunların yanında hemen hiç tanınmamakta; kendisine şans verilmemektedir. İstanbul’dan ve başka yerlerden gelen pehlivanlar, müsabaka günü gelene kadar Edhem Paşa’nın çiftliğinde ağırlanmışlardır. Çiftlik, hem pehlivanların konaklama yeri, hem de güreşlerin yapılageldiği bir meydan işlevi görmektedir. Gelen pehlivanların sayısı fazla olduğu için büyük müsabaka günü öğlen vaktini beklemeden güreşler başlatılmıştır.
Güreşlerin öğleden önceki etabında çoğu yakın yerlerden gelmiş küçük boy, genç güreşçiler sahne alıyorlar. Bunlar, asıl müsabakalardan önceki bir tür ısınma turları oluyor. Ezana yakın bir saat mola veriliyor ve ondan sonra orta, baş altı ve baş güreşler şeklinde giderek doruğa çıkan heyecanla güreşler akşama dek sürüyor. Rüstem, güreşe baş altı kategorisinden katılıyor. Bademköylü Veli Pehlivan’ı yendikten sonra bir üst tur için Kündeci Hasan Pehlivan ile eşleşmiştir.
Rüstem’in güçlü rakibi karşısındaki başarılı oyununa hayran kalan Edhem Paşa, bir yandan da cazgırdan onun hakkında bilgi alıyor. Deliorman yöresinin Razgrad kasabası ahalisinden olduğunu ve üstelik “Moskof Harbi gazisi” (1877 Osmanlı – Rus Savaşı) olduğunu öğrenince ona karşı sıcak hisler besliyor. Bundan sonraki müsabakaları kaybetse dahi onu ödülsüz bırakmayacağını belirtiyor. Gerçekten de Rüstem, o büyük savaş sırasında on yedi yaşında bir delikanlı olarak katılmış ve yaralanmıştır. Bu savaşın en hazin tarafı, Rüstem ve onun gibi binlerce Türk’ün yurdu olan bu bölgelerin ebediyen kaybetmeleridir.
Ancak Rüstem’i henüz tanımayan Yenişehirli seyirci halkın gözünde o İstanbul’dan gelmiş bir pehlivandır ve Bursalı pehlivanları yenmekle sevimsiz biri olarak görünmektedir. Nitekim Veli Pehlivan’ın sırtını yerine getirdiği zaman alkış almamış; hatta yuhalanmıştır.
Müsabakanın yarı finali sayılabilecek güreşler başlamış ve bu evrede Rüstem Pehlivan ile Kündeci Hasan arasında heyecan düzeyi yüksek bir güreş yaşanmıştır. Rüstem ilk başlarda zor anlar yaşasa da çok geçmeden rakibi karşısındaki durumunu düzeltmeyi başarmıştır. Sarma taktiğinde çok iyi olan Rüstem, rakibini sarmış ve sonuçta bu güçlü rakibini yenerek finale kalmıştır. Onun bu kadar güçlü bilinen bir rakibi alt etmesi karşısında seyirciler şaşırmışlar ve bu şaşkınlık kısa bir süre sonra yerini hayranlığa bırakmıştır. Seyirciler arasından ilk kez Rüstem Pehlivan lehine tezahüratlar yapılmıştır.
Finaldeki rakip meşhur pehlivan Kara Kadir’dir. Rüstem’den çok önceleri güreşlerini bitiren ve o arada dinlenen Kadir, verilen araya itiraz etmiş ve Rüstem’i dinlenmeden güreşe zorlamıştır. Amaç, Rüstem’in yorgunluğundan da yararlanıp onu kolay yenmektir. Rakibinin bu sinsi planı karşısında Rüstem, hırslanmış ve güreşin hemen başlamasını o da istemiştir. Ev sahibi Edhem Paşa, bu ilginç müsabakaya her zamankinden fazla bir ilgi göstermiş; sonucunu merakla izlemiştir. Rakibine karşı aşırı hırslanan Rüstem, hiç kimsenin beklemediği bir çeviklikle Kara Kadir’i yirmi adım kadar taşıyıp, Edhem Paşa’nın önüne kadar getirmiş ve orada sırt üstü yere çalmıştır. Böyle büyük bir finalin bu kadar kısa ve kesin sonuçlanması karşısında adeta şok olan seyirci, üzerlerindeki şaşkınlığı atar atmaz hep birden kuvvetli alkışlarla Rüstem’i alkışlamışlardır. İyice duygulanan Edhem Paşa da: “Yaşa be pehlivan! Bundan böyle seni her zaman evlat bileceğim” diyerek kutlamıştır.
Edhem Paşa’nın çiftliğindeki güreş müsabakalarına ilk kez katılan ve büyük bir zafer kazanan Rüstem Pehlivan, bu başarısıyla sadece ödüller almamış aynı zamanda ömrü boyunca Edhem Paşa gibi güçlü bir koruyucuya ve Yenişehir gibi güzel bir memlekete kavuşmuştur. Zira Edhem Paşa, aynı zamanda Yenişehir’in Muhacir Komisyonu başkanı olarak resmi bir sıfata sahiptir. Buraya gelen bütün muhacirleri uygun yerlere yerleştirmekten o sorumludur. Onun himayesi altında Yenişehir’de ondan fazla muhacir köyü kurulmuştur. Rüstem’den yerleşmek için istediği yeri seçmesi istenmiş ve Rüstem Pehlivan da içinde çok sayıda tanıdıklarının bulunduğu Mahmudiye (Kemerdere) köyünü seçmiştir. Burası merkeze en yakın muhacir köyüdür.
Yenişehirli Edhem Paşa’nın çiftliğindeki müsabakadan sonra Paşa’nın talimatıyla Rüstem Pehlivan için İstanbul’dan çok değerli, özel yapım kıspetler getirtildi. Artık her bakımdan önünde bambaşka bir dönem başlayan Rüstem Pehlivan, memleketin neresinde büyük güreşler yapılsa Edhem Paşa’nın sponsorluğunda ve çoğu zaman onunla birlikte gitmekteydi. Bu sayede Kurtdereli Mehmet, Kara Ahmet, Hergeleci İbrahim, Tatar Osman … gibi en büyük pehlivanlarla karşılaştı.
Adı geçen büyük pehlivanların hemen hepsi ara sıra Yenişehir’de Paşa’nın misafiri edilmişlerdir. 1895 senesinin sonlarında oğlunun görkemli sünnet cemiyetini yapan Edhem Paşa, memleketin bütün namlı pehlivanlarını Yenişehir’e toplamış ve şehir merkezindeki konağının önünde güreşler tertip etmiştir. Bu cemiyete sadece pehlivanlar çağrılmamış, İstanbul’un önemli gazetecileri de davet edilmişlerdir. Başkentin haftalık yayınlanan Resimli Gazetesi’nde 27 Aralık 1895 tarihli sayıda cemiyetin fotoğraflı haberi dahi yapılmıştır. Başyazar Hüseyin İrfan Bey gözlemlerini: “Manzaranın insana vereceği haz ve neşe tarifsizdir” şeklinde kaleme almıştır. Rüstem Pehlivan, bu organizasyonda Edhem Paşa’yı temsilen pehlivan meslektaşlarına mihmandarlık (ev sahipliği) yapmıştır. Onun Yenişehir’de bulunması birçok pehlivanı buraya çekmiştir.
Bursa’da maarif yararına düzenlenen büyük bir güreş müsabakası Rüstem ve Edhem’in parlak sahne zaferi ile sonuçlanacaktır. Edhem Paşa, protokolün en üst basamağında yerini alarak eseri saydığı Rüstem Pehlivan’ı ve diğer güreşçileri izlemiştir. En üst basamak sayılan başpehlivanlık için meydana çıkan altı pehlivandan biri de Rüstem’dir. Ancak onun karşısında, daha önceleri Manyas’ta yenişemediği 120 okkalık dev pehlivan Katrancı Mehmet bir kaya gibi durmaktadır. Katrancı’nın yanında ufak tefek kalan Rüstem’in ağırlığı yüz okka bile değildir. Rüstem, bütün Bursa ahalisinin gözü önünde adeta bir mucize eseri olarak Katrancı denilen bu devin sırtını yere getirerek finale kalmıştır. Finaldeki rakibi Eskişehirli Tatar Ahmet’i de yenerek şampiyon olurken, büyük bir para ödüllüne ve Bursalı Tahir Ağa’nın hediyesi olan çok kıymetli bir ata sahip olmuştur. Başta vali olmak üzere, vilayetin bütün resmi adamları protokolde Edhem Paşa’yı tebrik etmişlerdir.
Rüstem Pehlivan zaman zaman İstanbul’a da giderek, oradaki büyük pehlivanlara meydan okudu ve bunların çoğunu yenmeyi başardı. Nitekim elimizde bulunan Rüstem Pehlivan’a ait bir fotoğraf bu dönemden kalmadır. Dönemin en popüler dergisi olan Servet-i Fünun’da Yenişehirli Rüstem Pehlivan ile meşhur Kurtdereli Mehmet’in yanyana bir fotoğrafı yayınlanmıştır. Derginin 10 Şubat 1898 tarihli sayısında çıkan bu fotoğrafın altında şöyle yazılmıştır: “Yenişehirli Rüstem Pehlivan – Kurtdereli Mehmet Pehlivan: Anadolu’nun yetiştirdiği baba yiğitlerden olan bu iki pehlivan burada sair Osmanlı pehlivanlarına galebe ettiğini ve edeceğini ilan etmiş olan Pehlivan Karaahmet’e meydan okumak üzere ahiren İstanbul’a gelmişlerdir. Karaahmet, ilanına mugayir olarak meydana çıkmamış diyorlar…”
Yenişehirli Edhem Paşa’nın himayesi Rüstem Pehlivan’ı güvenle güreşçilik alanında en üst mertebelere taşırken, Rüstem’in her geçen gün artan şöhreti Edhem Paşa’nın daha çok tanınmasını sağlamaktadır.
Rüstem Pehlivan’ın güreş hayatındaki zirve başarısı Çanakkale’de iki gün süren güreş müsabakasında kazanılmıştır. Bu büyük organizasyona İstanbul’dan adeta çıkarma yapılmıştır. Gelenler arasında Mısır hıdivi dahi mevcuttur. Yaptığı onlarca büyük güreşe rağmen o zamana kadar hiç kimseye yenilmemiş Hergeleci İbrahim, müsabakanın favori şampiyon adayı olarak bütün dikkatleri üzerinde toplamıştır.
Çanakkale’deki müsabakanın güçlü bir adayı olarak Rüstem Pehlivan, hemen her zamanki gibi bu kez de Edhem Paşa ile birlikte gelmiştir. Çok güçlü pehlivanların tozu dumana katarak, binlerce seyirciyi coşturarak çıkardıkları güreşlerin seyri doyumsuzdur. Final sahnesine kalan iki güreşçiden biri Yenişehirli Rüstem Pehlivan öbürü ise herkesin en başından favori saydığı Hergeleci İbrahim’dir. Çok çetin ve uzun süren bu güreşin sürpriz galibi Rüstem Pehlivan olmuştur. Hergeleci, ilk kez yenilirken; Rüstem Pehlivan güreş tarihine geçecek yeni bir unvan kazandı: Hergeleci İbrahim’i yenen tek pehlivan Koca Rüstem. Bu unvan aldığı büyük para ödülünü dahi gölgede bırakmıştır.
Rüstem Pehlivan, güreşlere gitmediği zamanlarda köyündeki evinde, bağ – bahçesinde sessiz – sakin vakitler geçiriyordu. Bursa – Yenişehirliler onun varlığından, şöhretinden gurur duymaktaydılar. Mahmudiye köylüleri ise, bu kadar şanlı bir pehlivanla aynı köylü olmaktan apayrı bir gurur duymaktaydılar. Köylüler, onun düzenli aralıklarla yaptığı antremanları bile büyük bir heyecanla izliyorlardı. Kendisine her türlü sevgi, saygı, izzet ve ikramda bulunuluyordu.
1901 yılında padişahın tahta çıkışının 25. Yıl dönümü vesilesiyle memleketin birçok yerinde kutlamalar yapılmaktaydı. Bu çerçevede güreş müsabakaları eksik olmazdı. Rüstem Pehlivan, hayatının son müsabakasına katılmak üzere Konya yolunu tuttu. Orada çok büyük güreşler yapılacak ve Anadolu’dan en namlı pehlivanlar hazır bulunacaktı. Ancak kaderin hazin cilvesi, Rüstem’i daha yolda iken yakaladı. Yolda hastalandı. Buna rağmen, geçer umuduyla Konya’ya vardı. Fakat burada hastalığı şiddetlenmiş ve Rüstem Pehlivan, bu talihsizlik yüzünden çok istediği halde güreşlere katılamamıştır.
Mecburen memleketi Yenişehir’e dönmek zorunda kaldı. Daha dönüş yolunda iken, ecelin elinde son nefesini verdi. Naaşı, pek sevdiği köyü Mahmudiye’ye getirildi ve orada toprağa verildi. Onun bu erken ölümüne en çok üzülenlerden biri de Yenişehirli Edhem Paşa’dır. Günümüzde hâlen ziyaret edilebilen kabrinin yanı başına gücünün simgesi olarak antreman yaptığı ağır taş konulmuş ve hakkında kısa bir tanıtım yazısı yazılmıştır.
İnsanoğlu göçer gider; nâmı bir süre daha yaşar. Bu dünyada sadece kırk bir yıl yaşayan Rüstem Pehlivan’ın güreş aleminde bıraktığı nam yüz yirmi yıldır yaşamaya devam ediyor. Mekânı cennet olsun.