Hacıbektaş Dergâhından Mahlas Alan Aşıklarda Hacıbektaş Sevgisi |
Bu makale, Hacı Bektaş Dergâhına hem tarikat hem marifetle bağlı âşık ve zakirlerin dilinde Hacı Bektaş anlatımını konu edindi. Hacı Bektaş Veli, Horasan’da doğup büyümüş, Horasan marifetini ikmal edip Türkistan marifetini de Hoca Ahmet Yesevi’den almıştı. Hoca Ahmet Yesevi işareti ve desturuyla Horasan, Azerbaycan, Irak, Suriye yoluyla Rum Diyarına ulaşmıştı. Rum Diyarında faaliyet yürüten erenlerle karşılaşmış, onlara Türkistan, Horasan, Azerbaycan marifetini anlatarak marifet görgülerini güncellemişti.
Hacı Bektaş Veli Rum diyarına ulaştığında önce Haçlı Seferleri ardından da Moğol saldırılarıyla büyük bir yıkım ve çöküntü vardı. Ardından yaşanan Babai Hareketiyle dağılan topluluklar bulunmaktaydı. Marifet topluluklarının hemen tamamını bu dağınıklık, çöküntü ve belirsizlikten çıkarıp yeniden yapılanmalarına yardımcı olmuştu. Faaliyet yürüttüğü alanın geniş ve toplulukların da büyüklüğüne rağmen ömrünün sonuna kadar tekke, zaviye ve dergâhları bağlı şeyh ve talip topluluklarıyla birlikte belirli düzene koymuştu. Rum diyarından başlamak üzere Azerbaycan, Irak, Suriye, Akdeniz, Balkan, Kafkas ve Doğu Avrupa mıntıkalarına halifeler gönderdi. Gönderdiği halifeler ile ya yeni dergâh ya da var olan tekke, zaviye ve dergâhları canlandırdı. Halifelerinin aile ve bağlı talip topluluklarıyla gitmesi, gittikleri yerlerde tarım, hayvancılık, ticaret ve üretimin canlanmasını da sağlamıştı. Böylece sosyal, kültürel, iktisadi ve dini şenlenme ve hareketlilik sağlanmasına katkı sunmuştu.
Sonuç olarak Hacı Bektaş Veli, etkilediği coğrafya ve şahıs kadrosu dikkate alındığında temas ettiği çevre tarafından dile getirildi ve hakkında birçok âşık tarafından deyiş, nefes ve kelamın konusu kılındı. Türkistan, Horasan, Azerbaycan marifetiyle Rum, Irak, Suriye ve Balkan marifetini güncellemesi de marifet yolcuları tarafından marifet kapısından kendisine yönelik deyiş, nefes ve kelam söylenmesini sağladı. Hacı Bektaş Veli ve Dergâhından himmet umanlar ister yol ister bel evladı olsun, dergâhın bağlılarınca Hacı Bektaş Veli hakkında birçok deyiş ve nefeste ismini andılar.
Giriş
Bütün ilkel toplulukların edebiyatlarında şiir önce mitolojik kimlikle başlar. Daha sonra dini kılığa bürünür. Toplumsal gelişmeyle dini konular yerlerini dini olmayan konulara bırakır. Başlangıçtaki destani şiirler, dini şiire dönüşmüş, daha sonra da her konu şiirin alanına girmiştir. (Dizdaroğlu, 1969:14)
Türk halk şiirinin geçmişi incelendiğinde XV.Yüzyıla kadar Âşık edebiyatının yerini iki geleneğin tuttuğu görülür. Bunlardan biri Şaman kültürünün hâkim olduğu devirlerde ozanların yürüttüğü destan geleneği, diğeri de XII.yüzyılda Ahmet Yesevi ve onun müritleri ile başlayan tekke edebiyatı da denilen dini-mistik halk edebiyatı geleneğidir.
Ahmet Yesevî, Dini Tasavvufi Türk Edebiyatının Orta Asya’da Yusuf Has Hacib’den sonra ilk kurucusu ve Divan-ı Hikmet adlı eseri de bu edebiyatın ilk tarihi belgesidir. (Güzel, 2004:177).
Yesevi tarikatında Tanrı’ya ulaşma yolunda şiirler saz eşliğinde söylenmiş, kimi zaman da müritler duydukları heyecanları dini rakslarla ifade etmişlerdir. Alevilerde semah, Mevlevilerde sema bunlardandır.
Asıl adı Mehmet olup, Horasan’ın Nişabur kentinde İbrahim ve Hatun adlı Türk anne babadan doğan Hacı Bektaş Veli’yi, Hoca Ahmet Yesevi halifelerinden zâhir ve bâtın ilminde çok derinleşmiş bir zat olarak tanınan Lokman Perende yetiştirmiştir. (Sezgin, 1991:47)
Haçlı ordularının Anadolu topraklarında yaptığı tahribatın yaraları sarılmadan, doğudan gelen Moğol akınları nedeniyle, Anadolu’nun yeni bir çalkantının kucağına düştüğü dönemde Hacı Bektaş Veli, Ahmet Yesevi’den süregelen manevi güç ve görevlerle gelip yerleştiği Anadolu’da, öz dilimizin korunup yayılmasına ve Anadolu birliğinin kurulmasına, etrafına inanmış kitleleri toplayarak önemli hizmetlerde bulunmuştur.
XIII.yüzyılda Moğolların Anadolu’yu yağmalaması, yakması halkı canından usandırmıştı. Valiler, beyler ayaklanmış, kendi başlarına buyruk olmuşlardı. Halk ne yapacağını, nereye gideceğini bilmez olmuş, şaşırmıştı. Sanki bir kurtarıcı ya da sığınılacak yer aranıyordu. Bu sırada Amasya yöresinde çıkan Babalı Hareketini bastırmak için Selçuklu ordusu çok kan dökmüştü. Zulümden bıkan ve kaçanlar da Hacı Bektaş’ın çevresinde toplanıp dergâhta manevi bir huzur bulmuştu. İşte Bektaşiliğin temelleri bu şekilde atılmıştır.
Yüzyıllar boyu Anadolu’da yetişen âşıklar, Hacı Bektaş’ın manevi şahsından etkilenmiş ve geleneğe sıkı sıkıya bağlı kalmışlar, bundan dolayı da dillerinde ve tellerinde Hacı Bektaş sevgisini, deyişlerine yansıtmış ve ifade etmişlerdir.
Hacı Bektaş sevgisini besleyen ve koruyan ise tarikat yolcusunun Tanrı’ya ulaşmadaki yükselmek ve derinleşmek durumunda olduğu dört aşamayı simgeleyen dört kapı ve kırk makamın öğretisidir. Bektaşi tarikatının ikinci kurucusu Balım Sultan’ın bir şiirinde olduğu gibi:
Evvel başta Muhammet’e salavat
Arif isen bu manayı ver imdi
Şeriattır tarikattır marifet
Hakikatten bize haber ver imdi (Kocatürk, 1968: 166).
biçiminde dizelerinde yaşatmışlar, eline-beline-diline sadık ol üçlemesi ile belirtilen hususlara sıkı sıkıya bağlı kalınmasını öğütlemişlerdir.
“Oturduğun yeri pak et, kazandığın lokmayı hak et.“,
“Okunacak en büyük kitap insandır.“,
“Eline-diline-beline, işine-eşine-aşına sahip ol.“,
“İnsanın cemali, sözünün güzelliğidir.” ve
“Göze nur gönülden gelir.”
biçiminde her sözü bir hikmet değerinde olan, Hacı Bektaş Veli’yi kendisine manevi mürşit seçmiş âşıklardan:
Kanda baksam dopdolu Hacı Bektaş-ı Veli
Bu Said kemter kulu oldu âdet eyledi! (Özmen, 1995/1: 205).
diyen ve Yunus Emre’yi izleyenlerin en eskisi olup Hacı Bektaş Veli’nin yoluna bağlılığı ile bilinen, Hacım Sultan’dan nasip alan aynı zamanda Hacı Bektaş-i Veli’nin Arap dilinde yazılmış Makalat adındaki eserini sade bir dille Türkçeye çeviren XIV.Yüzyılın önemli âşığı Said Emre’den ve;
Doksanaltı bin Horasan pirleri
Elliyedibin Urum erleri
Cümlesinin sarfizarı serveri
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi? (Özmen, 1995/1: 221).
diye XIV.yüzyıldan ses veren Abdal Musa’dan tutun da, bir şiirinde:
Medet mürvet deyip kapına geldim
İsteğim dileğim ver Hacı Bektaş
İndim eşiğine yüzümü sürdüm
Kusurum günahım var Hacı Bektaş (Uluçay, 1995: 167).
diyen günümüzde Türk halk şiirinin en önemli halkalarından Âşık Veysel’e kadar sayısız âşık, Hacı Bektaş’tan himmet ummuşlardır.
Bilgeliği ermişliği ve kerametleriyle Hacı Bektaş Veli, Anadolu ve tüm Türk coğrafyasında âşıkları büyük ölçüde etkilemiştir.
a.Hacı Bektaş Veli Felsefesinden Etkilenen ve Himmet Uman Âşıklar
Âşıkların Hacı Bektaş Veli’den himmet umması, onun ‘veli’ olmasından, yani
Tanrı’nın seçkin kulu ‘İnsan-ı Kâmil’ olmasındandır.
Hacı Bektaş Veli felsefesinden en çok etkilenen âşığımız dergâha getirdiği alıçların karşılığında “Buğday mı verelim himmet mi” öyküsü ile bilinen Yunus Emre’dir. O, Hacı Bektaş Veli’nin “Âşıkların tenleri ölür, canları ölmez.” özlü sözünü,
“Ölür ise ten ölür
Canlar ölesi değil”
biçiminde şiirleştirmiştir.
Hacı Bektaş’tan himmet alan âşıkların en çok tanınanlarından biri:
Eşrefoğlu al haberi
Bahçe biziz gül bizdedir
Biz de Mevlâ’nın kuluyuz
Yetmiş iki dil bizdedir
…..
Biz erenler gerçeğiyiz
Has bahçenin çiçeğiyiz
Hacı Bektaş Köçeğiyiz
Edep, erkân yol bizdedir (Pehlivanlı, 1992:14)
biçimindeki dörtlüklerle yüklü şiirin âşığı Hasan Dede’dir.
Hacı Bektaş Veli, başındaki erenlerin nasiplerini verir. Erenleri Anadolu’nun çeşitli yörelerine ahlaki yaşayışı öğretmelerini öğütler.
Ahmet Yesevi dergâhından Hacı Bektaş Veli’ye emanet edildiği söylenen tahta kılıca göz koyanlardan biri, Hacı Bektaş Veli’ye “Nasip almaya gelecek er var mı” diye sorar.
O da: “Evet, tahta kılıcın sahibi, erenler körpesi Hasan Dede gelecek. Akpınar’dan kızıl elma aktığı gün gelecek. O zaman dergâhta bulunan halifemiz hiç itiraz etmeden tahta kılıcı Hasan Dede’ye verecek”, der. (Koçak, 1998: 149
Ancak Aradan 205 sene geçer. Bu süre içinde dergâhta bulunan bütün dervişler Akpınar’dan kızıl elma akıp akmadığına bakarlar.
Balım Sultan Hacı Bektaş dergâhının başında olduğu zaman bir gün Akpınar’dan kızıl elma akar ve Hasan Dede Hacı Bektaş’tan nasip almaya gelir. Hacı Bektaş’ın kerametlerinden biri daha gerçekleşir. Balım Sultan dergâhta Hasan Dede’yi bekletmeden kabul eder.
Hacı Bektaş’ın emaneti olan tahta kılıcı Hasan Dede’ye teslim eder. “Al bu senin nasibindir. Sen erenler körpesisin. Taşa çalsan ikiye biçsin bu kılıç!” der. (Koçak, 1998: 149).
Hasan Dede dergâhta hizmet edip himmetini aldıktan sonra Balım Sultan’ın işareti üzerine Anavarza Kalesi civarını irşat için Anavarza’ya gider. Adana, Hatay, Ceyhan, Kadirli Gaziantep Oğuz Türkleri ile Barak hanlarını uzlaştırır, sonra da Kırıkkale yakınlarındaki bugünkü Hasan Dede ilçesinde dergâhını kurar.
XV.Yüzyılda Dimetokalı bir Bektaşi âşığı olan Sadık Abdal, Kızıl Deli Sultan’dan (Seyid Ali Sultan) el almış:
Âşık isen râh-ı Bektaşiye gel
Can ile kıl bu tarika rağbeti
*
Hacı Bektaş-ı Veli’yi anla bil
Bendesi ol ta bulasın rif’ati (Özmen, 1995/1: 427-435).
biçimindeki deyişleriyle Hacı Bektaşi Veli’ye derin muhabbetini sergilemiştir.
XVI.yüzyılda yaşayan ve Alevi-Bektaşi edebiyatının en büyük ozanı olarak bilinen Pir Sultan Abdal da:
Arzulayıp sana geldim
Pirim Hacı Bektaş Veli
Eşiğine yüzüm sürdüm
Pirim Hacı Bektaş Veli!
deyişinde işaret ettiği gibi, Hacı Bektaş Veli’yi Pir, olarak tanımaktadır. Aynı şiirde:
Pir elinden dolu içtim
Erenler demine düştüm
Ak cenneti gördüm coştum
Pirim Hacı Bektaş Veli! (Öztelli, 1985: 104).
diyerek Pir saydığı Hacı Bektaş’tan dolu içip manevi himmet aldığını vurgulamaktadır.
Balım Sultan’dan sonra tahmini 1550-51’de postnişin olup Hacı Bektaş dergâhında posta oturan, XVI.Yüzyılın önemli âşığı Sersem Ali Baba, ilk Dede-Baba olur. Kanuni Sultan Süleyman’ın ilk eşi Mâhidevran Sultan’ın ağabeyi olduğu için Mâhidevran saraydan sürülünce Sersem Ali Baba da Hacı Bektaş dergâhından uzaklaştırılır. Sersem Ali Baba Kalkandelen’e giderek Harabati dergâhına oturur. Burada Hacı Bektaş’a olan sevgi, saygı ve muhabbetini:
Sersem Ali vardı pire dayandı
Çerağımız kırk budaktan uyandı
Mürşid olan her bir renge boyandı
Hünkâr Hacı Bektaş pirim Hû deyü! (Yıldırım, 1997/1: 175).
biçiminde dile getiren deyişlerini söyler.
XV.Yüzyıl sonu ile XVI.Yüzyıl başlarında Anadolu kırsal kesimde yaşayan Alevi-Bektaşi inancına bağlı âşıkları etkileyen Hataî, manevi etkisi altında kaldığı Hacı Bektaş Veli’ye sevgi ve saygısını:
Gece gündüz hayaline dönerim
Bir gece rüyama gir Hacı Bektaş
Günahkârım günahımdan bizarım
Özüm dâra çektim sor Hacı Bektaş! (Vaktidolu, 2019:657)
gibi deyişiyle Hacı Bektaş’ın huzurunda özünü sorguya çekmek ister. Hacı Bektaş sevgisini:
Hataî Biçare kuldur şahına
Hünkâr Hacı Bektaş Nazargâhına
Deli gönül hak ol düş dergâhına
Er olayım dersen er ile görüş! (Birdoğan, 1991: 97).
biçiminde duygu ağırlıklı deyişlerle dile getiren ve kendini Hacı Bektaş kulu sayan Hataî, Hacı Bektaş sevgi ve saygısını dizelere en iyi aktaranlardandır.
Hacı Bektaş sevgisi âşıklarda çok üstündür. Kimi âşıklarımız Hacı Bektaş’ın manevi etkisi altında o denli kalmışlardır ki Hilalî Baba önceleri:
Sıtkınan niyazım Hacı Bektaş’a
Dergâhına gidemedim neyleyim
Aşkınla giriftar oldum ateşe
Dergâhına gidemedim neyleyim! (Koçak, 1980: 135).
diye hayıflanırken, daha sonraları:
Ricam budur evliyalar atası
Affeyle kuluyun çoktur hatası
Ölsün Hilalî’nin kalsın meftası
Hünkâr Hacı Bektaş Veli yurdunda! (Koçak, 1980:2).
deyip cenazesinin bile Hacı Bektaş yurdunda kalmasını dilemiştir.
Hacı Bektaş sevgisini dile getiren âşıklar arasında:
Muhammet dininin yoktur şeriki
Odur âlemlerin mülki meliki
Tarikimiz Hacı Bektaş tariki
Hırka bizim nimet bizim şal bizim! (Özmen, 1995/3: 51).
diyen Geda Muslu ve bir şiirinde:
Benim pîrim Hacı Bektaş Veli’dir
Pîrin pîri Şahımerdan Ali’dir
Seyit Ali Sultan kendisidir
Mürsel Baba oğlu Sultan Balım’dır! (Gölpınarlı, 1972: 265).
gibi özgün söyleyişleri olan Kazak Abdal da, Hacı Bektaş dergahında Balım Sultan’dan el alan ve Hacı Bektaş sevgisini sürekli yansıtan âşıklardandır.
Gâhî bulut olup göğe ağarsın
Gâhî yağmur olup yere yağarsın
Ay mısın gün müsün gökten doğarsın
Ilgıt ılgıt esen yel Hacı Bektaş (Zaman, 2009:366).
gibi rahat ve ustaca söylediği şiirlerle XVI.Yüzyıl Türk halk şiirine damgasını vuran âşıklardan Tokatlı Kul Himmet:
Kul Himmet’im der ki bu sır Ali’nin
Pirim Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin
Kurbanıyım erkânının yolunun
Kırmızılar giydik alda nemiz var! (Aslanoğlu, 1997: 115).
deyişi ile Hacı Bektaş’a olan sevgisinden pirinin yoluna kurban olacağını ifade etmektedir.
Kul Himmet’ten çok sonra yaşamış olmasına rağmen, Kul Mimmet’i üstad bilip Kul Himmet Üstadım mahlasını kullanan Âşık Veli de badeli âşıklardan olup:
Dün gece seyrimde bir dolu içtim
Sultan Hacı Bektaş sen imdat eyle
Çok niyaz eyledim yalvara düştüm
Hünkâr Hacı Bektaş sen imdat eyle (Aslanoğlu, 1995:18)
diyerek Hacı Bektaş’tan himmet umuşunu açıkça sergilemektedir.
XVII.Yüzyıl âşıklarından Kara Hamza’nın:
Durmaz deli gönül su gibi akar
Aşkın firaklığı bağrımı yakar
Doksan bin Rum eri gülbangın çeker
Hünkâr Hacı Bektaş Veli gel yetiş! (Özmen, 1995/3: 267).
deyişi sevgi ve saygının ötesinde Hacı Bektaş’tan içtenlikle medet umuşun ve bağlılığın samimi ifadesidir.
Aynı yüzyılda yetişen Bektaşi âşıklarından Seyit Yaroğlu’nda da:
Seyit Oğlu’nun hub nefesidir
İnsana kâr eden maddi sesidir
Doksan bin erlerin ser çeşmesidir
Hak der yalvarırım Hacı Bektaş’a! (Özmen, 1995/3: 159).
ifadesinde görüldüğü gibi Hacı Bektaş sevgisi yüce bir sevda durumundadır.
Aynı dönem âşıklarından:
Biz Tarık-ı Bektaşiyiz zikrederiz Hakkı biz
Bizdedir velayet sırlarının hepsi bizdedir
Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş kuluyuz Nesimî
Etmeyiz cahile minnet, Âl-i Sultan bizdedir (Öztelli,1969:10
diyen Kul Nesimî’ de de Hacı Bektaş sevgisinin üst düzeyde olduğu görülmektedir.
Yine XVII.Yüzyıl âşıklarından Teslim Abdal da Hacı Bektaş’a bağlılığını ve sevgisini ondan başka kimsesinin olmadığını belirterek:
Mürüvvetim var Hak Muhammet Ali’ye
Daha sizden gayrı kimim var benim
Hızır ile Hacı Bektaş Veli’ye
Daha sizden gayrı kimim var benim! (Özmen, 1995/3: 115).
ifadesiyle dile getirmiştir.
Çok özgün deyişleriyle bilinen ve bir şiirinde:
Hacı Bektaş Veli’nin yoluna gitmek ibadettir
Onların nesl-i pâkine inkâr etmek kabahattir! (Ulusoy, 2000: 117).
diyen ve Hürremi mahlasını kullanan Hacıbektaş Dergahı Postnişinlerinden Veliyüttin Çelebi, Hacı Bektaş sevgisini ibadet kadar üstün görenlerdendir.
Hacı Bektaş Veli’dir pirimiz Hilmi Dede
Bende-i Ali Abâyız biz Hüseynilerdeniz! (Özmen, 1995/3: 429).
ve
Horasan şehrinde zuhur eyliyen
Hünkâr Hacı Bektaş Veli pîrimdir
Gelip Rum diyarın pür nur eyliyen
Hünkâr Hacı Bektaş Veli pîrimdir (Yıldırım,1997/II:238)
diyen Hilmi Dede Baba da Bektaşiliğin tüm inceliklerini dizelerinde derin bilgisi ile işleyip Hacı Bektaş sevgisini konu edinmiştir.
XIX.yüzyılda yaşayan önemli âşıklardan olup Hacıbektaş tekkesi postnişinlerinden Türabî Baba’dan nasip alan Kalecikli Mir’ati:
Seçtik yârimizi ağyârımızdan
Kimse vâkıf değil esrârımızdan
Dönmedik Mır’ati ikrarımızdan
Hacı Bektaş Pir Sultan’a bağlıyız! (İvgin, 2016: 23), (Yıldırım, 1997: 132).
gibi deyişleriyle elde saz, başta külah diyar diyar gezen Hacı Bektaş sevdalısı âşıklardandır.
XIX.yüzyılda yaşayan Kıbrıs doğumlu olup uzun bir süre Dimetoka’da Seyit Ali Sultan dergâhında kalan ve ünü bütün Trakya’ya yayılmış olan Âşık Kenzî:
Sensin bizim zahir batın ulumuz
Aman medet Mürvet pir Hacı Bektaş
*
Kul Kemter Kenzî’yim sana dayandım
Uyur idi himmetinle uyandım
Hep isteyenlere verdin inandım
Benim de muradım ver Hacı Bektaş (Yıldırım,1997/II:104)
gibi deyişleriyle hem tarikatın güzelliklerini, hem de Hacı Bektaş Veli’ye duyduğu sıcak, içten sevgi ve bağlılığını açıkça sergilemiştir.
Duru akıcı bir dille Hacı Bektaş Veli sevgisini:
Sensin beni bu sevdaya düşüren
Hünkâr Hacı Bektaş Veli’sin şahım (Yıldırım,1997/II:280)
gibi lirik bir söyleyiş içinde Türkçe’nin tüm güzelliklerini sergileyerek, tarikatın incelikleriyle hatasız bir söylemle derinliğine sunan Âşık Sabri de sazı ve sözüyle unutulmayan Bektaşi âşıkları arasında görülmektedir.
Yeniçeri ocağının kapatılması nedeniyle Amasya’ya sürgün edildiği için bir kısım şiirlerinde Hasreti mahlasını kullanan ve:
Hünkâr Hacı Bektaş Sırr-ı Ali’ye
Biat etmeyende iman mı vardır
Ahadullah deyip tastik edince
Ya gayrı kimseye peyman mı vardır! (Özmen, 1995/4: 241).
biçiminde özgün söyleyişleri olan Hacı Bektaş Veli Dergahı postnişinlerinden Hamdullah Çelebi’nin deyişlerinde de Hacı Bektaş sevgisi ince bir nakış gibi işlenmiştir.
XIX.Yüzyılın önemli âşıklarından olup:
Perişan olduğumu bilirler amma
Bilmezler ki kimin perişanıyım
diyen Perişan Baba, tarikatın tüm güzelliklerini ve inceliklerini bir gül bahçesi gibi şiirlerinde sergilemiş, derin bir anlam bütünlüğü içinde Allah, Muhammed, Ali ve Ehlibeyt sevgisi ile Hacı Bektaş Veli sevdasını somutlaştırıp:
Perişan erenler yolunu izler
Ser verir sırrını sinede gizler
Her kimler ki sual ederse bizler
Hünkâr Hacı Bektaş fukarasıyız (Yıldırım,1997/II:202
biçiminde dile ve tele dökmüştür.
Badeli âşıklardan olup:
Kul Mustafa’m söyletmeyin deliyi
Pirim Hünkâr Hacı Bektaş Veli’yi
Dost elinden içirdiler doluyu
Şimdi sarhoş oldu hastadır gönül (Kaya, 2009/3: 625).
diyen Kul Mustafa’da da Hacı Bektaş sevgisinin ön planda tutulduğu görülmektedir.
Allah – Muhammet – Ali ve Hacı Bektaş sevgisini şiirlerinde ustalıkla yansıtan, radyo ve televizyon kanallarında sık sık dinlediğimiz:
İki turnam gelir başı cigalı
Eğlen turnam eğlen Ali misin sen
Birisi Muhammet birisi Ali
Eğlen turnam eğlen Ali misin sen
Yoksa Hacı Bektaş Veli misin sen! (Özmen, 1995/4: 301).
biçiminde nefesi ile unutulmayanlar arasında yerini alan ve 1892’de vefat eden Âşık İlhamî de Hacı Bektaş sevdalılarının önemli âşıklarından biri olup:
Anların bendesi İlhamî abdal
Pîrim Hacı Bektaş Hünkârdır billah (Özmen, 1995/4: 303).
diyerek Hacı Bektaş’a sevgi, saygı ve bağlılığını dizelere aktarmıştır.
Asıl adı Mehmet Beybaba olan Çanakkaleli Âşık Muhammed ise Hacı Bektaş sevgisini:
Muhammed isyanım günahım çoktur
Hazretine layık hizmetim yoktur
Mürşitler mürşidi buyruğu haktır
Hünkâr Hacı Bektaş sen imdat eyle! (Özmen, 1994/4: 389).
gibi yalın ve açık bir ifade içinde yaptığı hizmeti ona lâyık görmeyecek kadar alçak gönüllülükle dile getirmiştir.
XIX.Yüzyıl Bektaşi âşıklarından Ferdî de:
Gel gülüm çıkarma gönülden bizi
Sevdiğin Bektaşi Veli aşkına
Gönülden çıkarıp yabana atma
İstinatgâhımız Ali aşkına! (Özmen, 1994/4: 443).
biçiminde Hacı Bektaş sevgisini şiirlerinde yansıtmıştır.
Aynı yüzyılda Hacı Bektaş sevgisini içtenlikle dile getirenlerden Arguvanlı Derviş Mehmet ise:
Sultan Mehemmedim severim seni
Sensin müminlerin desti dâmeni
Şefaat ıssı ol mürüvvet kâni
Hünkâr Hacı Bektaş gel imdat eyle! (Özmen, 1994/4: 404).
sözleriyle sevgisini açıkça sergileyenlerdendir.
Âşık Dertli’nin de:
Hacı Bektaş Veli’nin çakeriyiz çakeri
Ali’den giydik tacı Bektaşiyiz Bektaşi (Kutlu, 1997/1: 144).
ifadesiyle, Bektaşi oluşundan gurur duyduğunu haykırdığı görülmektedir.
Hacı Bektaş sevgisini dile getiren âşıkların Cumhuriyet Döneminde yaşayanlarının hemen hepsinde Atatürk sevgisinin ön planda olduğu görülmektedir. Bunlardan biri Hüseyin Çırakmandır. Çırakman:
Çırakman vecize söz bırakanlar
Dilimize Türkçe öz bırakanlar
Gerçeğe götüren iz bırakanlar
Biri Hacı Bektaş, biri Atatürk! (Çırakman, 1992: 169).
ve
İyi İnsan Olmak Her Şeyin Başı
Kardeş Biliyoruz Her Vatandaşı
Anmak İçin Bugün Hacı Bektaşı
Bugün Bize Hoş Geldiniz Erenler
Hisse Alın Çırakman’ın Sözünden
Zerre Kaçmaz Ariflerin Gözünden
Kemal Atatürk’ün Aydın İzinden
Bugün Bize Hoş Geldiniz Erenler (Çırakman, 1999: 13).
gibi deyişleriyle Hacı Bektaş ve Atatürk sevgisini dantel gibi işlemiştir. Cumhuriyet dönemi şairlerinden olan Âşık Haydar Aslan da:
Hünkâr Hacı Bektaş Veli pîrimiz
Böyle bir uluya ikrar yolumuz
Mustafa Kemal’dir bir önderimiz
Yolunda yürüyen kervanımız var! (Babacanoğlu, 1992: 83).
biçiminde söyleyişi ile Hacı Bektaş sevgisinin yanında Ulu Atatürk’ün izinde olduğunu yansıtmıştır. Asıl adı Sabri Orak olup 1940-2001 yılları arasında yaşayan günümüz âşıklarından Âşık Hüdaî de:
Balık susuz olmaz insan vatansız
Gülüm Hacı Bektaş elim Atatürk
Bilim nihayetsiz yolum hatasız
Bilim Hacı Bektaş yolum Atatürk! (Âşık Hüdaî, 1996: 24).
dizeleriyle, Hacı Bektaş ve Atatürk sevgisi ile dolu olduğunu belirtmektedir.
Örneklerini verdiğimiz, Hacı Bektaş ve Atatürk sevgisi ile dolu âşıklar, yürekleri bu ulu sevgi ile yanan âşıklardan sadece birkaçıdır.
Zileli Âşıkların dilinde ve telinde Hacı Bektaş’a sevgi o denli coşkuyla ve içtenlikle dile getirilmiştir ki, bu sevgi en üst düzeyde dile ve tele yansımıştır.
Bunlardan 19.Yüzyılın Anadolu çapında en usta âşıklardan Zileli Fedaî Hacı Bektaş’a sevgi ve saygısını şiirlerinde sık sık dile getiren âşıklar arasında görülmekte, bir deyişinde:
Bektaşi Veli’ye kılarsan biat
Hatırlar yap gönüle eyle rağbet
Fedaî âlemde el çek be gayet
Her el amma nasip veren el olmaz! (Yardımcı – İvgin, 1983: 46).
ifadesi ile Hacı Bektaş’a biatlı olduğunu vurgulamaktadır.
Rahat söyleyişleriyle bilinen ve:
Der ki İsmail’im bu bir nur idi
Akıl fikir ermez bu bir sır idi
Bizim bildiğimiz Ali bir idi
Şimdi her köyde Ali eylediler (Yardımcı, 2004:124)
deyişi bütün Anadolu’ya yayılan Zileli İsmail’in:
Ey İsmail yaralarım ellidir
Tarife hacet yok dertli bellidir
Dervişler de hırka giyer şallıdır
Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin derdi (Yardımcı, 2004:127)
biçimindeki söyleyişi, Talibî çıraklarından Ali’nin;
Hünkâr Hacı Bektaş Kutb-ül-Ârifin
Gül eşiğine yüzüm süre gelmişim
Küll-i günahımı aldım elime
Mürüvveti çok pir hünkâra gelmişim (Yardımcı, 2004:131)
deyişi, 1864-1954 yılları arasında yaşayan ve Hacı Bektaş’tan nasip alan âşıklardan olup soyu Kaytezğulları adı ile tanınan Âşık Fikri’nin;
Fazlı Feyzullah’ta Sırr-ı Ali’sin
Pirim Hünkâr Hacı Bektaş Veli’sin
Fikri der ki sen cümleden ulusun
Yağmur gibi rahmetin var efendim (Yardımcı, 2004:144)
deyişi ve yüreği Hacı Bektaş sevgisiyle dolup taşan Zileli Remzanî’nin:
Horasan erleri gerçekler piri
Hünkâr Hacı Bektaş Veli’m gel yetiş
Cümle evliyalar bir deste gülü
Hünkâr Hacı Bektaş Veli’m gel yetiş! (Kızan, 2014:18)
ve
Remzanî aldanma bakıp huyuna
Dikkat edip kanma girme oyuna
Her gerçeğim diyenin bak soyuna
Hacı Bektaşi Veli olmayınca (Yardımcı, 1983: 82-84)
gibi deyişleri samimi ve yürekten olup duyarlı şiirleri ile Hacı Bektaş sevgisini ustaca yansıtan önemli âşıklardandır.
1894’te Sivas’ın Sivrialan köyünde doğan ve 1973’te vefan eden Anadolu âşıklık geleneğinin XX.yüzyıldaki yüz akı Âşık Veysel de:
Sana yalvarıyor Veysel biçare
Yine senden olur her derde çare
Bir arzuhal sundum gani Hünkâre
Keremin ihsanın bol Hacı Bektaş (Özdemir, 2010:358-359
diyerek Hacıbektaş dergâhından himmet uman âşıklar kervanına katılanlardandır.
Hacı Bektaş sevgisini içtenlikle dile getiren XX.Yüzyılın önde âşıklarından Zileli Âşık Nevruz Bacı’nın eşi Kul Semaî:
700 yıl evvel dünya halkına
Yön verendir Hacı Bektaşi Veli
Ahi Evranlara Mevlânalara
Ün verendir Hacı Bektaşi Veli! (Âşık Kul Semai Baba, 1991: 66).
biçimindeki söyleyişi ile hem ustalığını hem de Hacı Bektaş sevgisini kendine özgü tavrıyla dile getirmiştir.
Zefil Necmi çağırırım Ali’yi
Pirim Hünkâr Hacı Bektaş Veli’yi
İhtiyacım ko sırrından doluyu
Veresin muradım İmam Hüseyin (Yardımcı, 1988:25)
biçiminde özgün söyleyişleri olan Zefil Necmi’de de Hacı Bektaş sevgisi üst düzeydedir.
Hekimhan’ın Beykent köyünde 1884’te doğup, daha sonra yerleştiği Gürün’ün Mağara köyünde 1938’de vefat eden asıl adı Hasan Hüseyin Şahin olan ve Yediharf mahlası ile deyişler söyleyen âşık:
Yediharf pirimin böyle icazı
Balıklar da kıldı ana niyazı
Darı çec üzeri kılıp namazı
Erenler şahısın pîr Hacı Bektaş (Özmen, 1994/4: 102).
gibi deyişleriyle Hekimhan yöresi zakir âşıkların önde gelenlerindendir.
Halen Zile’de yaşamını sürdüren Aydın Ali’ (Ali Söyleyen) nin:
Bektaşi’yiz aldanmayız taklide
Tarikat nazenin Ali’den gelir
İkrarımız Hacı Bektaş Veli’de
Bu İlm-i Cavidan Ali’den gelir (Yardımcı, 2006:57)
deyişi ile; Zile’nin sevilen âşıklarından Deli Cemal’in:
Hacı Bektaş’ın da gonca gülleri
Ali İmran okur şirin dilleri
Tarikatımızın yüce pirleri
Pirim hoş geldiniz canlar merhaba (Çelebi, 2001: 27)
biçiminde söyleyişi Hacı Bektaş sevgisinin ne denli güçlü olduğunun kanıtlarındandır.
Kemaliye’nin eski adı Bezmişen olan Gözaydın köyünde 1936’da doğan ve deyişlerini Vaktidolu mahlasıyla yazan Âşık Ali Atalay:
Adil Ali mahlas Vaktidolu’dur
Hünkâr Hacı Bektaş Veli uludur
Sevenlerin dili ezber okunur
Hünkâr Hacı Bektaş Veli’sin veli (Özmen, 1994/4: 357).
gibi deyişleriyle Hacı Bektaş’a muhabbetle bağlı usta âşıklardandır.
Günümüzün Zileli âşıklarından olup:
Yolum düştü erenlerin yurduna
Gördüm hanesinde bir güzel ana
Hacı Bektaş içinde toprağına
Özüm türap edip ser diye geldim (Kurt, 2015:81)
diyen Âşık Kuldanî,
Bektaşi Veli’ye niyazbend olan
Pirin dergâhından himmetin alan
biçimindeki özgün söyleyişleriyle Emini Düştü,
Hacıbektaş dergâhından himmet uman, himmet alan ve Hacıbektaş sevgisini deyişlerine ustaca yansıtan âşıklardan:
Teslim Abdal niyazım var uluya
Emanetim Hacı Bektaş Veli’ye (Özmen, 2002:137)
diyen Teslim Abdal;
Ervahı ezelden sevdik seviştik
Hacı Bektaş-ı Veli’den bir bade içtik (Kurt,2016:86)
diyen Sadık Doğanay;
Ahsen-i takvimdir ol nûr-u celî
İkrar iman verip demişiz belî
Sırrı’ya Pirimdir Bektaş-i Veli
Pirim bilen canlar size aşk olsun (Koca, 1990:801)
diyen Tekirdağlı Şaban Sırrı ve:
Nar İsmail aşkın narına girdim
Eğiliben eşiğine yüz sürdüm
Şu ulu divanda darına durdum
Pirim Hünkâr Hacı Bektaşı Veli (Nar, 1999:24)
diyen günümüz âşıklarından İsmail Nar gibi pek çok âşığı saymak mümkündür.
b.Hacı Betaş-ı Veli Dergahında bulunan Bektaşi Ulularından Etkilenenler
Hacı Bektaş Dergahından himmet uman âşıkların önemli bir bölümü doğrudan Hacı Bektaş Veli’den etkilenip himmet umarken, bir kısmı da Balım Sultan, Seyit Ali Sultan, Kızıl Deli Sultan, Sarı Saltık, Cemalettin Çelebi, Hamdullah Çelebi gibi dergah uluları ve bazı postnişinlerden etkilenmiş, medet ummuş ve mahlas almışlardır.
Bütün Bektaşi zümresini etkileyen Balım Sultan, Osmanlı Devleti’nin de desteğini alarak, Bektaşiliğin var olan yapısına yeni bir biçim kazandırdığı, erkânını geliştirerek yeniden düzenlediği için Bektaşilik onunla birlikte devlet tarafından tanınmış ve geniş yığınlara mal olmuştur.
Balım Sultan, Bektaşiliğin toplumsal ve insancıl yönlerini, barış severliğini ve yardım severliğini ön plana çıkaran bir gönül eridir. 1501’de Bektaşiliği benimseyen II. Beyazıt tarafından Kırşehir’deki Hacı Bektaş Dergâhının başına atanmıştır.Yüzyıllardan beri gelen Alevî–Bektaşiliğe ait kuralları derlemiş ve dergâhta bir düzen içerisinde, kuralların yaşama geçirilmesini sağlamıştır. Pek çok âşık Balım Sultan’a övgü dolu şiirler söylemiştir. Ba Âşıklardan Harabî:
Enbiya evliya cümle erenler
Pir Balım Sultan’ın hep senâhânı
…..
Ey Harabî korkma, sana da yeter
Pir Balım Sultan’ın çoktur ihsanı (Koca, 1990:666)
deyişi, Pir Sultan Abdal’ın bir dörtlüğünde:
Balım Sultan Er koçağı
Keser kılıncı bıçağı
Oldur erenler çiçeği
Pirim Hacı Bektaş Veli (Öztelli, 1973:105)
dediği şiiri yanında yedi ulu ozandan Viranî’nin:
Zâhidâ bu dünyada bir köhne şalım var benim
Fahr evinde baş açık Sultan Balım var benim (Koca, 1990:197)
gibi içten söyleyişi ile Sefil Hasan’ın:
Sefil Hasan Balım Sultan sadâsı
Âşıka verilen aşkın bâdesi
Hünkâr Hacı Bektaş Veli dedesi
Ehli Beyt’i sevenlere yâr geldi (Koca, 1990: 271)
İçten söyleyişi, Alevi Bektaşi edebiyatının ünlü âşığı Hasretî’nin son dörtlüğü:
Der Hasretî ikrar iman uluya
Sultan Balım Sultan Bektaş Veli’ye
Ana şek getüren Mervan kuluya
Ehl-i Beyt’ten gayre dâmen mi vardır (Koca, 1990:495)
biçiminde olan şiiri ve:
El-amân mürvetdir kapına geldim
Muhammed Mustafâ Ali gel yetiş
İsyan deryasına gark oldum kaldım
Hünkâr Hacı Bektaş Veli gel yetiş
…….
Noksanî arzu eder didâr-ı cennet
Ma’sûm-i pâklerden irişe himmet
El-amân mürüvvet Mehdî Muhammed
Sarı Saltık Kızıl Deli gel yetiş (Vaktidolu, 1997:93)
diyen Noksanî’nin deyişlerinde olduğu gibi Hacı Bektaş Veli’nin yanı sıra Sarı Saltık, Kızıl Deli gibi dergah uluları da âşıklarca çok önemsenmiştir.
1783-1853 yılları arasında Sivas Şarkışla’nın İğdecik köyünde yaşayan Âşık Veli’nin:
Nasip olur Amasya’ya varırsan
Giden sail selâm getir pîrimden
Hublar şahı Hamdullah’ı görürsen
Giden sail Selâm getir pîrimden
….
Velim eyder dost köyüne varınız
Balım Sultan olsun size kılavuz
Benim pîrim Amasya’da yalınız
Giden sail selam getir pîrimden (Aslanoğlu, 1984:47)
gibi deyişiyle Hacı Bektaş dergahı ulularından hem Balım Sultan’ı hem de Hacı Bektaş Dergahının son postnişi olup dergahlar ve zaviyeler kapatılınca Amasya’da zorunlu iskana tabi tutulan pîr saydığı Hamdullah Çelebiyi saygı ve derin bir muhabbetle anılmıştır.
Hacı Bektaş sevgisi ile yanıp tutuşan âşıklardan Zileli Sadık Doğanay’ın dedesi Kemter de:
Şükür olsun ol Hüda’nın demine
Hünkâr Hacı Bektaş Sultan Balım var
Medh-i evsafını eyledim yine
Hünkâr Hacı Bektaş Sultan Balım var! (Aslanoğlu, 1985: 99).
diyerek Hacı Bektaş’a sevgi ve saygısının yanı sıra dergah ulularından Balım Sultan’ı ustaca dile getirmiştir.
Yirminci yüzyıl başlarında yaşamış olan Şarkışlalı Sefil Kul Abdal da:
Yanar şu sinemde şemalar yanar
Hünkâr Hacı Bektaş Veli dost deyi
Balım Sultan dervişlerin çark döner
Hünkâr Hacı Bektaş Veli dost deyi (Kaya, 2009:67)
gibi deyişleriyle Hacı Bektaş ve Bektaşî ulularını anarak etrafındaki âşıkları etkilemiştir.
Zile’nin bilinen en eski âşıklarından Talibi, Halveti dergâhına bağlı olduğu halde Bektaşi felsefesinden etkilenerek var olan Bektaşiliğe yeni bir çeki düzen verip kurumsallaştıran Bektaşi ulularından Balım Sultan’a:
Eleman Ya rabbi dedim de geldim
Hakk’ın esrarını ben anda gördüm
Balım Sultan sana imdada geldim
Dertliyim derdime dermana geldim (Yardımcı, 1989:16)
biçiminde deyişler söylemiştir.
Zileli âşıkların tamamı Alev-Bektaşi değildir. Kimileri Bektaşiliğin etkisinde kalmış, Bektaşi meşrepli Sünni olup Halveti tarikatına mensuptur. Talibi, Fedaî ve asıl adı Ömer olan Ceyhunî bunlardan birkaçıdır.
Hacı Bektaş Veli’nin yanı sıra dergahtaki inanç önderlerini överek:
Bu meydanda kâmil olayım dersen
Daima cennette kalayım dersen
Sıtkı rahi halkı bulayım dersen
Nesli Hünkâr Balım Sultan’a gel gel (Yardımcı, 2004:76)
diyen Zileli Âşık Sıtkı ve:
Zemheride dost elmasın getiren
Hacı Bektaş Veli Sultan Balım var (Yıldırım,1997/II:96)
diyen Kayserili Didarî, İnanç önderlerine sevgi, saygı ve muhabbetlerini dile getirenlerdendir.
1889-1945 yılları arasında Zile’de yaşayan Hubbî’nin:
Hubbî eder nazlı yârin vasfını
Hünkâr Hacı Bektaş Veli neslini
Dört kitaptan haber aldım aslını
Emanettir size İmam Hüseyin (Yardımcı, 2004:164)
dediği gibi Zileli âşıkların Hacı Bektaş Veli’ye yürekten bağlılıklarının yanı sıra dergâha ve Bektaşilik yoluna hizmet etmiş yol ulularına da saygı ve sevgisinin canlı olarak dizelere aktardıkları görülmektedir.
Abdal Musa bir deyişinde:
Balım Sultan arkadaşı yoldaşı
Kızıl Deli Sultan’dürür hem eşi
Abdal Musa Sultan dersen ne kişi
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi (Kocatürk, 1968:165)
biçiminde işaret ettiği gibi bunların başında, Balım Sultan’dan başka Kızıl Deli Sultan, Cemalettin Çelebi ve Hamdullah Çelebi gelmektedir.
Bu sevgi ve saygının kanıtı olarak, 19.Yüzyılın Bektaşî âşıklarından Zileli Fevzî’nin:
Ezelden dil verdim ben sana ey yâr
Kerem kıl bendene Cemal Efendim
Nişan verir cemaline nev-bahar
Kerem kıl bendene Cemal Efendim (Yardımcı, 2004:218)
gibi söylemi ile, Zefil Necmi’nin, Cemaleddin Çelebi’nin vefatı üzerine arkasından söylediği:
Nur-ı Cemaleddin dünyadan göçtü
Levh-ü kalem kevn ü mekân ağladı
Sekizinci uçmak babına geçti
Gökte melek yerde insan ağladı
Üçler kapısından içeri girdi
Bektaşi Hünkâr’a bir secde kıldı
Cümle ecdatlar kıyama durdu
Şah Kalender Balım Sultan ağladı (Yardımcı-İvgin, 1988:14)
biçimindeki ağıtı gösterilebilir.
c.Hacı Bektaş Dergahında Mahlas Alan Âşıklar
Hacı Bektaş’tan himmet uman ve Hacı Bektaş sevdası ile yanıp tutuşan âşıkların mahlaslarını Hacı Bektaş dergahında postnişin ya da dergahta saygın kişilerden alanların da önemsenecek derecede çok oldukları görülmektedir.
Çeşitli şairnamelerde adına rastladığımız ve bazı şiirleri kimi cönklerde bulunan Samut da mahlasını Hacı Bektaş’tan alan âşıklardandır.
Hacı Bektaş Veli halifelerine ruhsat verirken Âşık Samut da gidip ruhsat istemiş. Hacı Bektaş birdenbire celallenmiş, “Kime ruhsat vereceğimi ben bilirim. Sen samut ol bakalım.” diye bağırmış.* Hacı Bektaş’ın “Sen samut ol” sözü üzerine o günden sonra şiirlerinde Samut mahlasını kullanmıştır. (Aslanoğlu, 1985: 148).
Hacı Bektaşı Veli’nin manevi etkisi altında kalıp on iki yaşında evinden kaçarak Hacı Bektaş’a giden Zeynel Abidin, küçük yaşta güzel saz çalıp özgün deyişler söyleyişi ile Feyzullah Çelebi’nin dikkatini çekmiş ve himayesi altına alınmıştır.
Eğitimini dergâhtaki medresede Feyzullah Çelebi’nin çocukları Cemalettin ve Veliyüddin Çelebi’lerle tamamlayan Zeynel Abidin, Feyzullah Çelebi’nin vefatıyla posta oturan birlikte eğitim aldığı Cemalettin Çelebi yanında dergâha on dört yıl hizmet etmiş, pervane mahlasıyla zakirlik hizmetlerini de yerine getirmiştir.
Bir deyişinde:
Pervaneyim yandım bir hüsn ü maha
Düştüm leyl ü nehar ah ile vaha
Yaşım on ikide geldim dergâha
Hamdülillah can canana kavuştu! (Çıblak, 2017:465)
diyen Pervane on dört yıl hizmeti sonucu Merzifon’un Harız köyüne yerleşmek için izin istediğinde O sırada Hacı Bektaş dergâhının başında bulunan Cemalettin Çelebi’nin:
Ben elden geldikçe eylerim dua
Sıdkî sadakatin unutmam Sıdkî
Hünkâr’a emanet cümle ashabım
Cem-i himmetini unutmam Sıdkî! (Yardımcı, 1993: 147).
deyişinden sonra Sıtkî mahlasını alıp:
Mahlasım Pervane gezdim bir zaman
Sıdkî mahlasını verdi bir üstad
Yedullay sureti okundu ilân
Hamdülillâh beni eyledi irşad
deyip, bu olaydan sonra bütün şiirlerini Sıdkî mahlası ile söylemiş, 1862-1928 yılları arasında bir yaşam süren Sıdkî, Hacı Bektaş’tan mahlas alan âşıklar arasına katılmıştır.
Hacı Bektaş’ın manevi etkisi altında kalıp, Hacı Bektaş’a gidip dergâha hizmet ederek mahlas alan âşıklardan biri de Kul Sevindik’tir.
Asıl adı Mustafa olan âşık Hacı Bektaş’ta Feyzullah Çelebi’ye saz çalıp şiirler söylemiş, sazı ve sözünü çok beğenen Feyzullah Çelebi’nin “Ne güzel söyledin evlat, sevindik.” sözü üzerine mahlası Kul Sevindik olmuştur. (Yardımcı – Kazancı, 1993: 101).
Şiirlerinde Allah, Muhammet, Hz. Ali, Ehlibeyt ve Hacı Bektaş sevgisini büyük bir coşku ile işleyen, bir deyişinde:
Esirî der kadim ikrar uluya
Hazreti pîr Hacı Bektaş Veli’ye
Ahd u amanımız Kalu Beli’ye
Kavuşturup bulduran Hak bulan Hak! (Yardımcı, 1998: 296).
diyen ve asıl adı Mehmet olan XIX.Yüzyılın güçlü âşıklarından Esirî de Hacı Bektaş’tan manevi himmet alıp Mahlasına da Hacıbektaş’ta kavuşan âşıklardandır.
Âşık Mehmet 20 yaşına geldiği zaman artık kabuğuna sığamaz olur ve bir gün kardeşlerine “Benim özümde muhabbet coş eyledi. Ben Hacı Bektaş’ta Feyzullah Çelebi’yi ziyarete gideceğim.” diye, köyünü terk edip Hacı Bektaş’a gider.
Hacı Bektaş Dergâhında Feyzullah Çelebi’den himmet alıp âşıklığını beyan eder. Sazını ve sözünü dinleyen Feyzullah Çelebi: “Söyle Esirî’m sakla sırrımı.” deyince de o günden sonra şiirlerinde Esirî mahlasını kullanmaya başlar.
Kul Sabri’nin de önceleri Garip Ali adı ile şiirler söylerken Hacı Bektaş Dergahında pîr tarafından “Önce sabretmeyi öğren, başarının sırrı sabırdır.” denmesi üzerine, Kul Sabri mahlasını aldığı bilinmektedir. (Aslanoğlu, 1985: 104).
Asıl adı Ahmet olan ve 1826’da Tokat’ta doğan Gedaî, mahlasını Hacı Bektaş’ta Bektaşi babalarından Yesarî Baba’dan almış:
Çok erler halk etti hazret-i bâri
Kimi şire bindi gem etti mârı
Velâkin yürütmek cansız divarı
Hacı Bektaş Veli Hünkâr’a mahsus! (Dağlı, 1943: 70).
deyip şiirlerinde içtenlikle Hacı Bektaş kerametlerinin yanı sıra Hacı Bektaş sevgisini işlemiştir.
1869’da Kangal’ın Yellice köyünde doğan Seyit Gökçe, Hacı Bektaş Postnişini Cemalettin Çelebi’nin Mahzunî mahlasını vermesinden sonra Mahzunî mahlasıyla özgün deyişler söylemiştir.
Yapı yapayım dersen temelden başla
Okuyayım dersen mektepte kışla
biçiminde öğüt ağırlıklı deyişleri ola Mahzunî, (Seyit Gökçe)’nin soyundan bazı kişiler Hacı Bektaş Tekkesiyle yakın ilişkide olmuş, Osmanlılar zamanında ailesine berat ve fermanlar verilerek ayrıcalıklar tanınan bu aileden Şeyh Şazeli, tekkedeki Kahveci Postu olarak bilinen 9. postun sahipliği mertebesine yükselmiştir. Mahzunî’nin Bektaşi postnişinlerinden bu şahsa:
Medet Mürvet deyip geldim kapına
Nesl-i âl-i aba Şeyh Şazi Sultan (Kaya, 2009/4:37)
biçiminde yakarışlarına rastlanmaktadır.
1871’de Şarkışla’nın Kılıççı köyünde doğan, Zileli Vâcit (Kerem Ali Baba Tekkesi dervişlerinden Derviş Mahmut)’ten erkân öğrenen, önceleri esas adı olan Veli mahlasıyla şiirler söylerken Bektaşi tarikatına girdikten sonra Hacıbektaş’ta mürşidi İsmail Hakkı Baba’nın Agâhî mahlasını vermesi üzerine mahlas değiştirip Agâhî mahlası ile deyişler söyleyen Agâhî:
Agâhî’yem ikrar verdim Ali’ye
El ele el Hakk’ın kudret eliye
Pîrim Hünkâr Hacı Bektaş Velî’ye
O menzile varan cana kurbanız (Kaya, 2018:73).
biçiminde Hacı Bektaş sevgisini canı gönülden dile getirenlerdendir
Sivas’ın güçlü âşıklarından olup 1863’te Şarkışla’nın Saraç köyünde doğan, 1917’de köyünde vefat eden ve asıl adı Hıdır Hulusi olan Haydarî, mahlasını Hacıbektaş’ta piri Cemal Efendi’den almıştır. Bir deyişindeki:
Haydarî’yem gördüm al yeşil eli
Dostumun destinden içmişim dolu (Kaya, 2009/3: 152).
İfadesinden hareketle badeli âşıklardan olduğunu vurgulayan Haydarî:
Haydarî ilm okudum Ali’den
Mürşitim bilmişim kalu beladan
Dersin aldım Hacı Bektaş Veli’den
Kutb-ı devran oldu ol Cemalullah (Kaya, 2009/3: 150).
türünde deyişleriyle Hacı Bektaş sevgisini dile getirenlerdendir.
Hacıbektaş’ta sazını ve sözünü dinleyen Cemalettin Çelebi’den mahlas alan âşıklardan biri de Tokat’ın Artova ilçesi Beyazıt köyünden asıl adı Mehmet olan Demanî Baba’dır. Demanî:
Ey gönül gezme serseri
Damardan girsin içeri
Pîrim Hacı Bektaş Veli
Divanından mahrum etme (Atalay, 1982:13)
ve
Çarhı devranı dönderen
Hacı Bektaş’ı Veli’dir
Cümleye nasip gönderen
Hacı Bektaş’ı Veli’dir (Atalay, 1982:49)
gibi rahat söyleyişleriyle tanınmaktadır.
Şarkışla’nın Kale köyünde 1855’te doğan ve ilk şiirlerinde kendi asıl adı olan Hüseyin mahlası ile şiirler söylerken Hacı Bektaş dergâhını ziyaretinden sonra Hüdaî mahlasını almış ve Hüdaî adı ile:
Kerameti çoktur Kızıldelı’nin
Balım Sultan Hacı Bektaş Veli’nin
Her muhipte damgası var Ali’nin
Niyazımız kabul olsun hacılar
gibi Alevi Bektaşi felsefesini yansıtan deyişler söylemiştir.
Hacı Bektaş Dergahında mahlas alan âşıklardan biri de:
Haydar Muhlisî’yim içtim bir dolu
Hüseyni sevenler sürdü bu yolu
Pirim Hünkâr Hacı Bektaı Veli
Aslım Şemsi Sultan Kara Kesici (Aslanoğlu, 1961: 52-53)
biçiminde deyişleri olan, asıl adı Ali olup rüyasında dolu içerek badeli âşıklar kervanına katılan Muhlisî’ye mahlasını Hacı Bektaş Dergahı postnişinlerinden Ahmet Cemalettin Efendi vermiştir.
Yıldızeli’nin Kavşak köyünden olup 20.Yüzyılın başlarında yörenin önemli âşıkları arasında görülen Hulusi İpek Hacıbektaş’a gidince o dönem postnişin olan Çelebi’nin: “Hulus-ı pek geldin mi” demesi üzerine asıl adı Abidin olan âşık kendisine Hulusî mahlasını alıp bu mahlasla:
Dilimde tesbihim kalbimde virdim
Beytullah üstünde nurunu gördüm
Hacı Bektaş dergâhına yol sürdüm
Hünkâr Hacı Bektaş Veli diyerek
**
Hulusî’nin sebakını yazan var
Müminleri bir katara düzen var
Bu dünyada amelini yazan var
Hünkâr Hacı Bektaş Veli diyerek (Kaya, 2009/3: 191-195).
biçiminde özgün deyişler söylemiştir .
1851-1914 yıllarında yaşayan, Hacı Bektaş dergahından nasip ve mahlas alan Zileli âşıklardan Gulam Haydar’ın:
Doksan bin ere de mana yetiren
Zemheride yağal elma bitiren
Bir emriyle Akpınar’ı getiren
Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin kendi (Yardımcı, 2004:140)
deyişi de Hacı Bektaş Veli’nin kerametlerini sergileyen deyişlerden biridir. [1]
Sonuç
Bu çalışma ile, Hacı Bektaş Veli’nin Alevi Bektaşi şiir geleneği içerisinde önemli konularından bir tanesini Hacı Bektaş Veli sevgisinin oluşturduğu ve Hacı Bektaş Veli’nin himmetinden nasiplenmek isteyen bütün âşıkların temel konularından birisini teşkil ettiği ortaya konulmuştur.
Hacı Bektaş Veli, âşıkların şiirlerinde anlattıkları marifet serencamlarını ve tecrübelerinin aktarımında büyük bir maneviyat eridir ve kendisinden sonrakilere de mürşit-pir olmuştur. Âşıklar, şiirlerinde ikinci olarak hakikati aktarmışlar ve bu hakikatin aktarımında araç olarak başvurmaktadırlar.
Âşıkların sadece Hacı Bektaş Veli değil, dergahta önemli mevkilere gelmiş, postnişin olmuş saygın kişilerden de medet umdukları örneklerle gösterilmiştir.
Marifet seferini tamamlayan âşık, hem kendi hem de bu yolda yürüyen yol oğullarının hikâyesini dile getirip seslendirdiği için de toplumun bütün katmanlarında yaygınlaşıp dilden dile diyardan diyara ulaşmıştır.
Hakikat, seyrinde bulunan erlerin hikâyesiyle de hem kendi ulaştıkları, ulaşmak istedikleri yeri hem de hakikat makamına ulaşan erlerin himmetini talepleri, şiirin konularından en önemlisini teşkil ederken yine bu sese kulak veren yol âşıklarının da dilinde ve gönlünde, şiirleri yer etmiştir.
Mahlas alma geleneğinin Alevi Bektaşi âşıklarınca ne denli önemli olduğu görülmüş, pirin ve mürşidin verdiği mahlas âşığın yıllarca kullandığı mahlasını değiştirecek kadar önemli olduğu örnekleriyle gösterilmiştir.
Kaynakça
* Samut: Az susan.
[1] Hacıbektaş Dergâhından Himmet ve Mahlas Alan Âşıklarda Hacıbektaş Sevgisini ustaca dile ve tele döken âşıkların hayatta olmayanlarına rahmet diler, yaşayan âşıkların diline ve teline tanrı güç versin derim.