Hayatı filme çekilen Pilot Vecihi Hürkuş’un Bursa günleri |
Adına film çevrilmese genç kuşaklar Vecihi Hürkuş’u tanımayacaklar, tarihin tozlu sayfaları arasında kaybolup gitmese de unutulacaktı.
Önce hayatı roman olan Vecihi Hürkuş’un hayatına kısaca değinelim, sonrada Bursa’daki maceralarına değinelim.
İş adamı ve müteşebbis. Türk havacılık tarihinin en önemli isimlerinden biridir, Türkiye’nin ilk uçak tasarımcısı ve üreticisidir, Türkiye’nin ilk yerli uçağını üretmiştir.
6 Ocak 1896 tarihinde İstanbul’da doğdu. I. Dünya Savaşı’na katıldı Yeşilköy’deki Tayyare Mektebi’ne girerek pilot olarak mezun oldu. Birinci Dünya Savaşı sırasında pilot brövesi alarak 7. Tayyare Bölüğü’nde Ruslara karşı harekata katılan Vecihi Bey, başarılı keşif ve bombardıman uçuşları yapmış ve bu arada girdiği bir hava muharebesinde bir Rus uçağını indirmiştir. Vecihi Hürkuş, uçak düşüren ilk Türk tayyarecidir.
Daha sonra Ruslara esir düşen Vecihi Bey, Hazar Denizi’nin Azerbaycan kısmında bulunan Nargin Adası’ndan yüzerek İran üzerinden kaçmayı başarmış ve yurda dönerek 1918 yılı yaz başında Yeşilköy’de konuşlanmış bulunan 9. Harp Tayyare Bölüğü’nde görev almıştır. Bu bölükte görevli iken bir av uçağı tasarımı yapan Vecihi Bey’in bu projesi Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanması ile yarım kalmıştır.
Kurtuluş Savaşı’na katılan Vecihi Bey, özellikle İnönü ve Sakarya savaşı sırasında çok başarılı keşif ve destek uçuşları yaptığı gibi bir Yunan uçağını da indirmiştir. Kurtuluş Savaşı’nın ilk ve son uçuşunu yapan pilottur. İzmir (Gaziemir Seydiköy) hava meydanına ilk giren ve işgal eden kişi odur.
Vecihi Bey’e kırmızı şeritli İstiklal Madalyası verilmiştir. Ayrıca TBMM tarafından üç kez takdirname verilmiştir. Üç takdirname verilen tek kişidir.
Savaştan sonra İzmir’de yeni tayyarecileri eğitmeye başlar. İzmir Seydiköy Hava Mektebi’nde -bugünkü Gaziemir Hava Teknik Okullar Komutanlığı- uçak yapımı projesine devam eder. 1923’te ganimet olarak Yunanlardan ele geçen motorlardan yararlanarak ilk Türk uçağını imal eder. 28 Ocak 1925’te “VECİHİ K-VI”adını verdiği uçağını uçurur ve izinsiz uçtuğu için ceza alır.
Vecihi Hürkuş, 28 Ocak 1925’te İzmir’de gerçekleştirdiği uçuşun öyküsünü, o yıllarda yayımlanan Resimli Ay Dergisi’ne anlatmış.
“Uzun müddet tereddüt devresi geçirdim. Nihayet arkadaşlarımın teşvikiyle bir tecrübe yapmaya karar verdim. Geceli gündüzlü çalışarak elimizde mevcut tayyarelerden tamamen farklı, onlardan daha basit, fakat sürat ve mukavemet itibarıyla onlardan üstün yeni bir proje vücuda getirdim. Bu projeyi hayata geçirmek için Kuvayı Havaiye Müfettişliğinin tasvip etmesi lazımdı. Projemi müfettişliğe verdim ve müsaade ettikleri takdirde bu proje dahilinde yeni sistem bir Türk tayyaresi yapabileceğimi bildirdim. Müfettişlik, projemi, eski bir tayyareci olan fen memuruna tetkik ettirdi. Fen memurluğu projeyi onayladı. Tayyarenin inşasına müsaade edildi. Hayatımda o gün kadar mesut olduğumu hatırlamıyorum. Büsbütün yeni sistem bir tayyare yapacak, memleketime yeni bir şey hediye edecektim. İstikbalde tayyarenin oynayacağı mühim rolü herkesten iyi bildiğim için bu hediyenin ileride kıymet-i takdir edileceğine kani idim. İnşaata başlamak için icap eden malzemeyi verdiler, derhal faaliyete geçtim.
Gövdeyi yaptık, ayakları taktık. Kuyruğunu bitirmek üzereydim. Muvaffak olmak ümidiyle gece sevincimden uyku uyuyamıyor, gündüz yorulmak bilmez bir faaliyetle çalışıyordum. Artık 5-10 güne kadar tayyare bitecek, eserim tamam olacaktı. Bu sırada fen memuru istifa ediyordu. Bunun üzerine tayyarenin inşası ertelendi. Bu karar beni ta kalpgâhımdan vurdu. O gün beynime bir kurşun sıksalardı bu kadar müteessir olmayacaktım. Bu kadar meşakkatle dayandıktan sonra, bu kadar ümide düştükten sonra birdenbire tamam olmak üzere olan eserimi topraklar üzerinde terk edip çekilmek bana çok acı geldi. Günlerce tayyaremin yanına gittim, eserimin yavaş yavaş ölüşüne şahit oldum. Ölüme mahkum hasta çocuğu yanında ağlayan bir baba vaziyetindeydim. Eserimi bitirmeme rağmen müsaade etmiyorlardı.”
“Müfettişlik, tayyarenin tecrübesine müsaade etmiyor, bir defa Heyet-i Fenniye tarafından tetkikine lüzum gösteriyordu. Tayyareyi ben yapmıştım, üzerinde ben uçacak, hayatımı ben tehlikeye koyacaktım. Ben ne kadar sabırsızlanıyorsam, onlar o kadar soğukkanlılık gösteriyorlardı. Heyet-i Fenniye tayyareyi tetkik etti. Uçmasına mani bir kusur görmedi fakat tecrübe yapılmasına da müsaade etmedi. Tetkikat bir aydan fazla sürdü. Bir türlü karar verilmiyor, tecrübe yapmama müsaade edilmiyordu. Izdırabımdan çıldıracak hale gelmiştim. Ben tayyaremden emindim. Muvaffakiyetle uçacağımdan zerre kadar şüphem yoktu. Bunu Heyet-i Fenniye’ye fenni delillerle ispat etmiştim. O halde neden bu eserimin tecrübe edilmesine müsaade etmiyorlardı. Artık tahammülüm kalmamıştı. Bir gün gizlice tayyaremi meydana çıkardım, motoruna gaz doldurdum, üzerine atladım ve makineleri tahrik ederek havalandım. Yükseldikçe ruhum açılıyor, muvaffakiyetimden ciğerlerim şişiyordu. Eminim ki ilk tayyareyle uçan mucitler bile bu kadar derin bir zevk duymamışlardır. İşte altımdaki makine aları şaduman (sevinçli, bahtiyar)eden gürültülerle ilerliyor, semadan bütün cihana muvaffakiyetimi ilan ediyordu.
Tayyarem yükselir yükselmez karargâhta bulunanlar hemen meydana koşmuşlar, ansızın havaya yükselen bu tayyarenin hangi tayyare olduğunu tetkike koyulmuşlar, nihayet benim uçtuğumu anlayınca merak içinde beni beklemeye başlamışlardı. Ben yere iner inmez arkadaşlarım etrafımı aldılar. Muvafakkiyetimi tebrik ettiler.
Fakat biz asker olduğumuzu unutmuştuk. İçimden gelen hisse mukavemet edemeyerek verilen emir hilafına tecrübeye kalkışmış, müfettişliğin emrini dinlememiştim. Müfettişlik derhal bir emri vaki ile on gün hapse ve yarım maaşımın kat’ına karar verdi. Mektep sıralarında iken aldığımız terbiye bize ya mükafatla ya da cezayla karşılanacağını öğretmişti. Benim muvaffakiyetim cezayla mükafat görüyordu. Bu icadımdan dolayı bir ikramiye ile taltif edilmem lazım gelirken, 10 gün hapse mahkum olmuştum.
Fakat bu ceza artık benim için ehemmiyetini kaybetmişti. Ben tecrübemi yapmış ve tereddütler içinde bulunan Heyet-i Fenniye’ye tayyaremin mükemmeliyetini tasdik ettirmiştim. Benim için en büyük mükafat buydu.”
*
Daha sonra askeri havacılıktan ayrılarak uçak tasarımı ve yapımı çalışmalarına devam etmiştir.
Vecihi Hürkuş, Avrupa’daki gelişmeleri yerinden takip edebilmek için zaman zaman yurt dışına çıkarak fabrika ziyaretleri yaptı. Türkiye’ye dönüşte 19 Ekim 1925’de Tayyare Cemiyeti idare kurulu istifa etmiş, cemiyetin tasarı ve projeleri suya düşmüş, elindeki tayyare, vasıta ve elemanları hava kuvvetlerine verilerek havacılıkla ilgisi kesilmiş oluyordu. Hürkuş’un da tekrar hava kuvvetlerinde görev alması istenince istifa etmiştir. Milli Savunma Bakanlığı Kayseri’de Tayyare ve Motor Anonim Şirketi (Tomtaş) adında bir fabrika kurmak için faaliyete geçer.
Hürkuş Tomtaş’ın teklifini kabul ederek Almanya’ya gider. Hürkuş Almanya’da Ju A-20 tayyarelerinde bazı noksanlıklar bulur, onların düzeltilmesi ile Ju A-35 ‘lerin yapımını da üstlenir.
Hürkuş yurda döndükten sonra, Tomtaş emrinde biri 14 kişilik 3 motorlu Ju-23, diğeri altı kişilik tek motorlu Ju F-13 yolcu tayyareleriyle Ankara -Kayseri arasında uçuş yapar.
Milli havacılığımız için güzel bir başlangıç olan Tomtaş ne yazık ki 1928 yılına kadar çalışmalarına devam edebildi. Kötü yönetimi yüzünden 1928’de iflas etmiştir.
Bir yıllık aradan sonra Hürkuş Türk Hava Kurumundaki eski görev yeri olan Teknik şubeye döner. 1930 yılı sanayi kongresi Ankara’da toplanmış, Halkevi’nde de yerli mallar sergisi açılmıştır. Hürkuş burada yerli malı uçaklarının resim ve maketleri ile Vecihi K-XI uçak modelinin minyatürünü sergiler ve büyük ilgi görür. Kurumda boş durmaz, yeni model ve tiplerini tasarlamaya devam eder.
1930’da Kadıköy’de bir keresteci dükkânını kiralayarak, 3 ay içinde ilk Türk sivil uçağını, ikinci uçağı VECİHİ XIV’ü inşa etti. İlk uçuşunu 27 Eylül 1930’da Kadıköy Fikirtepe’de büyük bir kalabalık ve basın topluluğu önünde yapmıştır. Bu uçuştan sonra VECİHİ XIV ile önce Yeşilköy’e, sonra Ankara’ya uçmuştur. Uçabilirlik Sertifikası için İktisat Bakanlığına başvurmuş, 14 Ekim 1930’da “Tayyarenin teknik vasıflarını tespit edecek kimse bulunmadığından gereken vesika verilmemiştir” cevabını almış. Bunun üzerine bakanlık nezdinde yapılan girişimler sonucu uçağa istenen belgenin alınması amacıyla uçağı sökerek demiryollarından kiraladığı vagonla Çekoslovakya’ya gönderilmesi için müsaade almıştır. Hürkuş, 6 Aralık 1930’da Prag’a gelmiştir. Tayyareye ait statik raporu gibi resmi evrak önce Çek diline çevrilmiş, uçak gelince tekrar monte edilerek uçağın malzemeleri ve her türlü teknik kontrolü yapıldıktan sonra uçuşu istenmiş, her türlü uçuş şekilleri ile uçuşun kontrolü tamamlanmıştır.
Hürkuş, 23 Nisan 1931’de Çekoslovakyalı yetkililer tarafından uçuş müsaadesini almıştır. 25 Nisan 1931’de Çekoslovakya’dan uçarak Türkiye’ye gelmek için yola çıkıp 5 Mayıs 1931’de Türkiye’ye gelmiştir.
Vecihi Hürkuş, 1931 yılında, Türk Tayyare Cemiyeti yararına Türkiye turu yapmıştır. Ancak yardımcısı makinisti Hamit’in işine son verilir, Hürkuş’a ödenen uçuş tazminatı kesilir. Ayrıca Vecihi XIV uçağı uçuştan men edilir. Bu durum Hürkuş’un TTC’nden tekrar ayrılmasına neden olur.
1932’de Vecihi Sivil Tayyare Mektebi isimli ilk Türk Sivil Havacılık Okulu’nu açmıştır. Okulda ilk Türk kadın pilotu olan Bedriye Gökmen ile birlikte 12 pilot yetiştirmiştir. İstanbul Kalamış-Kadıköy’de Türkiye’nin ilk sivil uçağı VECİHİ XIV, ilk eğitim ve spor uçağı VECİHİ XV, 160 beygirlik Mercedes uçak motorlu deniz kızağı VECİHİ SK-X üretilmiştir.
Nuri Demirağ, bir tayyare yapımı için 5000 TL vermiş, böylece 1933’te Vecihi Hürkuş tarafından NURİ BEY adı verilen VECİHİ XVI kabin uçağı yapılmıştır. Vecihi Bey zor koşullarda eğitim yaparken bazı kurumların, örneğin TEKEL İdaresi’nin ve Türkiye İş Bankası’nın reklamlarını yapmış, bazı vatansever yetkili kuruluşların da yardımları oldu.
1937 yılında Türk Hava Kurumu, Hürkuş’u mühendislik eğitimi alması için, Almanya’daki mühendislik okula gönderdi. 1939 yılında mezun olarak ülkesine dönen Vecihi Hürkuş’a iki yılda mühendis olunmasının imkânsızlığı gerekçesiyle uçak mühendisi ruhsatı verilmedi. Bunun üzerine Vecihi Hürkuş, Danıştay’a başvurdu ve mezuniyet kararını kabul ettirdi.
Türk Hava Kurumu’nda da yönetim değişmiş, vazifeleri başkalarına verilmiştir. Hürkuş, Van’a tayin edilince istifa ederek kurumdan ayrılır.
*
Havacılıktan uzun bir ayrılıktan sonra 1947’de Kanatlılar Birliği’ni kurdu. Gençlerin büyük ilgi gösterdiği bir kuruluş oldu. 1948’de Türk Hava Kurumu’ndan Magister tipi bir öğrenim uçağı temin ettiler. Kanatlılar adlı bir dergi çıkarttılar. Büyük çoğunluğu üniversite öğrencileri olan Kanatlılar Birliği fazla yaşayamadı.
1951’de beş arkadaşıyla birlikte havadan zirai ilaçlama yapmak üzere Türk Kanadı adı ile bir şirket kurmuş, İngiltere’ye giderek Auster tipi üç uçak almışlar. Türkiye’ye döndükten sonra ortaklar arasında çıkan anlaşmazlık üzerine Hürkuş, haklarından vazgeçerek şirketten ayrılmıştır.
1952’de Paro mamasının reklamını yapmak için tekrar İngiltere’ye giderek Proctor V tipi dört kişilik hafif turist tipi tayyare alır. Bu tayyare ile değişik müesseselerin reklamını yaptı. Paro bebek maması, Puro sabunu gibi gıda ve malzemeleri ufak kâğıt paraşütlerle uçaktan dağıtarak, kanatlarına taktığı patiskalar üzerine bankaların isimlerini yazarak reklamcılık yaptı.
29 Kasım 1954’de Hürkuş Hava Yollarını kurdu. Türk Hava Yolları’nın seferden kaldırdığı uçaklardan 8 tayyareyi Ziraat Bankasından kredi ile almıştı. Birtakım güçlüklerle uğraşarak hava yollarının sefer yapmadığı yerlere seferler koyarak, izin vermediklerinde gazete taşıyarak çalışmak istedi, ama sabotajlar, uçaklarının parçalanması ve sonunda uçuştan men edilerek uçamadı. Bu durum, Münir Özkul-Adile Naşit’li filmlerde de geçer.
Elinde kalan son uçağını da Maden Tetkik Arama Enstitüsü’nün emrinde kullanarak Güney Doğu Anadolu’da toryum, uranyum ve fosfat arayarak zor doğa koşullarında çalıştı.
Hayatının sonlarında çok sıkıntı çekmiştir. Türk havacılık tarihinin en üretken ve girişimci kişilerinden olan Vecihi Hürkuş, Ankara’da 16 Temmuz 1969 tarihinde Gülhane Askerî Tıp Akademisi Hastanesi’nde vefat etmiştir.
Vecihi Hürkuş’un hayatı hakkında ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler, Yapı Kredi Bankası yayınları arasında 2000 yılında çıkan “Bir Tayyarecinin Anıları:Yaşantı” adlı kitabı okuyabilirler. 2018 yılında Vecihi Hürkuş’un hayatı, “Vecihi: Göklerdeki Kahraman” adıyla filme alındı.
*
Türkiye’de Allah vergisi yeteneğe sahip bazı insanlar vardı. Hepsi devlet tarafından ya batırıldı, kimileri de Kamil Tolon gibi rahmetli Başbakan Adnan Menderes’in dostu olmasına rağmen desteklenmedi.
İlk aklıma gelenler, silah ve mühimmat yapan Nuri Kıllıgil, Şakir Zümre, Yaptığı uçaklar çok konuşulan Nuri Demirağ.
Nuri Demirağ’ın fabrikası 1947 yılında kapandı. Kapanmasa ne olurdu derseniz, KAPATILIRDI.
Demokrat Parti Kayseri’deki uçak fabrikasını kapatmadı mı? Yetmezmiş gibi özel sektörün mühimmat üretmesini yasaklamadı mı? Orta Doğu ve Balkanlardaki en büyük bomba ve mühimmat üreticisi Şakir Zümre, batmamak için soba üretti.
Makine yapma konusunda büyük bir yetenek olan; ellili yıllarda, dokuma makinası, biçer-döğer, çamaşır makinası, kurutma makinası, elektrik motoru gibi birçok şey yaptı ama devlet destek vermedi.
Ellili yıllarda Bursa Türkiye’nin beşinci büyük kentiydi. Her ne kadar İstanbul’a yakın gözükse de Mudanya’dan deniz yoluyla ulaşım beş saati buluyordu. Karayoluyla 8-9 saati buluyordu. En kısa ulaşım havayoluydu. Bursa-İstanbul arası havadan 25 dakika sürüyordu. Yeşilköy’den İstanbul merkezi de bir saat. Kara ve deniz yoluna göre çok kısaydı.
Bursa Tayyare Cemiyeti, topladığı bağışlarla havaalanı olmaya en müsait yer olarak gördüğü Yunuseli köyündeki arazileri satın alarak toprak pistli bir havaalanı açtı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında havaalanı askeri amaçlar için yenilendi ve inşa edilen iki beton pistle askeri havaalanı olarak devreye alındı. Daha sonra bir hava ulaşım okulu açıldı. (Bugünlerde yanlış isimlendirmeyle Yunuseli Havaalanı olarak bilinen, Eski Bursa Havaalanı işte bu havaalanıdır. Havaalanı olarak korunmak istenmediği gibi, 2020 itibarıyla, imara açılması ve binlerce konut yapılması gündemdedir.)
Bu kısa bilgiden sonra ellili yıllara dönelim.
29 Kasım 1954’de Hürkuş Hava Yollarını kurdu. Türk Hava Yolları’nın seferden kaldırdığı uçaklardan 8 tayyareyi Ziraat Bankasından kredi ile aldı. Uçakları elden geçirdikten ve pilot bulduktan sonra. Uçakların kredisini ödemek için şehirler arasında yolcu, yük, gazete taşımaya başladı.
Firmasını tanıtmak için Hürkuş uçakları büyük kentlerde gösteriler yaparlar. Yolcu taşımacılığı için öncelikle Bursa’yı hedefler. İstanbul-Bursa arasında dolmuş uçak kaldırmak için girişimde bulunur.
Bursa’ya gelen Hürkuş uçakları basın mensuplarına için gösteri uçuşu yapacaktır. ANT gazetesinde konuyla ilgili olarak 3 Mayıs Pazar günü yapılacak uçuşun planını yazar.
ANT gazetesi okur sayısını arttırmak için bir promosyon kampanyası düzenler. Promosyonu duyurmak için el ilanlarını uçakla şehir üzerinde dağıtmak için Hürkuş acentasıyla anlaşırlar. 9 Mayıs Cumartesi günü uçakta, pilotla beraber gazetenin sahibi Derviş Sami Taşman’ın kardeşi Recai Taşman bulunuyordu.
ANT gazetesinin promosyonlarını havadan atarken uçak stadyumun yanındaki tellere takılır ve düşer. Pilot Fevzi ve gazeteci Recai Taşman yaralanır. Kaza yerel basında büyük yer alır. Bursa basınında yıllar boyu konuşulur.
11 Haziran 1955 tarihli Yeni Ant gazetesinde Hürkuş’a ait uçak havalandıktan sonra kaybolduğunu okuyoruz. Bu kayıp gazetelerce günlerce haber olur.
Gazetelerde çeşitli komplo teorileri yazılmaya başlar. 12 Haziran tarihli Hakimiyet, “Uçak Bolu’ya mı kaçırıldı?”
“Soğuk Savaş” yılları yaşanmaktadır. 1950-1951 yılları arasında Bulgaristan Türkiye’ye yaklaşık 150 bin kişiden fazla insanı Türkiye’ye mecburi göçe zorlar. Amaç, Türkiye’yi zor durumda bırakmaktır. Bu süreçte Türkiye’ye çok sayıda casus sokulur. Göçmen olmak, bazen casus olmakla eşdeğer tutulurdu.
17 Haziran tarihli gazetede uçak Suriye’de mi manşeti ön sayfada yer alıyordu. Yeni Ant gazetesi de bu konuda rakibinden geri kalmaz. Pilotu Bulgar ajanı ilan eder.
19 Haziran 1955 Haziran tarihli Hakimiyet gazetesinin üçüncü sayfasını neredeyse tamamında, gazetenin baş yazarı Musa Ataş’ın konuyla ilgili tam sayfa yazısı yer alıyordu.
20 Haziran tarihli Hakimiyet gazetesinde kayıp uçağın pilotu Fevzi’nin vesikalık bir resmi ve altında uçağın denize düşmüş olabileceği ihtimalinden söz edilir.
25 Haziran tarihli Yeni ANT gazetesi soğuk savaş yıllarının bakışını yansıtan bir başlıkla çıkar.
Bu kayıp uçak gazetelerce günlerce haber olur. Daha sonra unutulur. Aylar sonra uçak bulunur.
Kaybolan Hürkuş uçağı aylar sonra bulunur. Uçak Karacabey ormanlarına düşmüştür. 21 Ağustos 1956 tarihli gazetelerde haber olur.
25 Ağustos 1955 Hakimiyet pilotun acı sonunu verir. Kazadan sonra zavallı pilot, sürünerek 1500 metre gitmiş ve orada vefat etmiş.
Kayıp pilotun Suriye, daha Bulgaristan’a kaçtığını, komünistlerle alakalı olduğunu, casusu olduğunu iddia eden, her türlü iftirayı savuran gazeteler maalesef bu yazdıklarını düzeltme ihtiyacı hissetmediler. Tabii ki bu durum Vecihi Hürkuş’un firmasına büyük zarar verdi.
Bürokrasinin yarattığı aksaklıklarla boğuşan Vecihi Hürkuş, son bir kez daha yolcu taşımacılığına kalkışır. Hedef iki uçağını kaybettiği Bursa’dır.
22 Haziran tarihli Hakimiyet gazetesinde, “Hürkuş uçakları sefere başlıyor Münakalat (Ulaştırma) vekaletiyle ile Hürkuş anlaştı” başlıklı haberde iki yıldır faaliyet göstermeyen Hürkuş hava yolu şirketinin İstanbul-Bursa arsında yolcu taşıyacağını yazıyordu.
Yerel basının uçaklara ilgisi olduğunu belirtmiştik. Vecihi Hürkuş’un 28 yıl önce yaptığı uçak, ikinci sayfada “Bir Türk tayyareci bir tayyare yaptı” başlığıyla haber olur. (26 Eylül 1958 Yeni ANT)
Kazalar, iftiralar ve durdurulan uçuşlar, banka borçları Hürkuş firmasının dayanma gücünü yok etmişti. 23 Ekim tarihli Hakimiyet gazetesi Hürkuş havacılığın sonunu haber verir. Hürkuş uçaklarına haciz konmuştur. Anlaşılan “Soğuk Savaş” yıllarında sivil havacılık istenmiyordu.
Bu haber Bursa yerel basınında31.12.1960 tarihine kadar Vecihi Hürkuş’la ilgili son haber olur.
NOT: Yazıda Hakimiyet Milletindir gazetesi Hakimiyet olarak kullanılmıştır. Başlıklarında görüleceği gibi Hakimiyet kelimesinde (^) inceltme işareti kullanılmamıştır. Çok zor şartlarda hurufat kutusundan harfleri bulup dizen, bazılarını bulamayan, bazen yeni bir haber için sil baştan tekrar harfleri dizen dizgicilere, yanlışları düzelten musahhihlere duyduğum saygıdan bazı hatalara dokunmadım.
KAYNAKÇA