Hebron Edomitlerinin (Şeytana tapanların) bazı ritüelleri (dinsel uygulama yöntem ve ayin biçimleri) bazı Hıristiyanları etkilemiş ve tarikatların oluşmasına neden olmuştur. Bunların en önemlileri Gnostik ve Druit’lerdir. Gnostikler yeterince biliniyor. Biz burada Druidlerden söz edeceğiz. Vereceğimiz bilgiler elbette ezotorik bilgilerdir. Yani İslâmiyet’te de yer almış olan ‘’Gizli İlimler’’ İslâmi olan en ünlü tarikat (tarik=yol demektir) Rufai’lerdir. Fatih Sultan Mehmet’in bir hocasının Rufai olduğunu ve hocasının ateşte yakılması olayı sırasında Edirne’de kapalıçarşının Yeniçerilerce yakıldığını, bu olayın ‘’Vakayı Vakvakiye’’ diye bilindiğini işaret etmekle yetinelim ve Druitlere geçelim.
Ogham, Ogam en eski kelt alfabesi olup İskoçya, İrlanda ve İngiltere’de kullanılan ilk alfabedir. Bu alfabe (Robert Graves The White Goddess New York 1975)’’Ağaç alfabesi’’dir. Yüzyıllarca sözlü olarak aktarılan Ogygia’dır ve tanrısallık niteliği ile beş ünlü ve 13 ünsüz harften oluşmaktadır. Her harf bir ağaç ya da çalıyı işaret etmektedir.
Ağaca tapınmanın alfabesidir dersek, hata yapmış olmayız.
Graves’e göre ‘’Bu alfabedeki ünsüz olan harflerin simgelediği ağaçların genellikle ünlü Avrupa folklorunda mevsimsel ağaç büyüsü ile ilgili olduğunu gördüm… Ağaç dalları bütün Avrupa’da vergi borçlusu, borçlu, çocuk (yetişkin) suçluları cezalandırmak için ve resmî olarak delilerin akıllanması için vücutlarına giren şeytanı kovmak üzere dövmekte kullanılırdı… Ağaç çubukları kaba bir ayin olarak eski yılın ruhunu çıkarmada dövmede kullanılıyordu.’’ (Herhalde eski yılda kalmak istemeyenlere uyguluyorlardı) ‘’Roma devletinde yüksek memurların önlerinde giden, ellerinde ağaç dallarına sarılmış bir balta taşıyan (lictor)lar, her konsüle aynı mevsimsel değişimde on ikisi konsülle on üçüncüyü tamamlamak üzere eşlik ediyordu. Ağaç başlangıcı simgeliyordu. (yeni yılı) Böylece çok eski gizil bir ağaç, orman kültünden gelen inanışa göre, ağaçların yapraklanması yeni zamana geçmiş olmayı getiriyordu. Örneğin çeşitli topluluklarda İngiltere’de 1 Nisan Mali yılın, Skandinav topluluklarında ağaçların yapraklanması tarımsal yılın başlangıcı olması gibi. Yani gündönümü olarak günlerin uzaması, doğanın canlanması bu durumu getirmekte. 13 sessiz harf ay takviminde olan 28 günlü ve her biri bir ağacı işaret etmek üzere 13 ayı göstermektedir.
Buraya kadar anlattıklarımız ilk ağaç B harfi ile ilgili olup (birch=huş) ağacı ‘Kutsallık’ ile ilgiliydi. Oysa şimdi anlatacağımız L harfi (luis=hayat ağacı) ile ilgili. Muşmulaya benzer meyvesi olan 9 m.ye kadar büyüyen Üvez ya da dişbudak ağacı da aynı algılanma olarak geçerli olup; canlandırıcı da denilmektedir. Aynı anlamları içermekte olduğu için ‘hayat ağacını’ ele alacağız ve Druitlerce nasıl algılandığı konumuzu oluşturtacaktır.
Britanya adalarında ‘hayat ağacının’ yaygın olarak cadıların her türlü büyülerinden korunmak için tek koruyucu olduğuna inanılıyordu. Örneğin ancak üvez dalından kamçı ile cadıların atları denetlenebilirdi. Bu inançlardan yola çıkan eski Galya ve Keltler arasında Romalı Sezar’a göre rahiplerden, İrlanda ve Galler efsanelerine göre büyücülerden oluşan bir takım rahipler sınıfı, gizil bir tarikat oluşturmuştu.
Bu tarikata Druitler deniliyordu. Bunlar şeytan avcılarıydı. Kamış ve dallardan ördükleri, yeni yüzülmüş boğa derileri ile kapladıkları bir kulübe yapıyorlar ve şeytan kabul ettikleri kişileri burada çok ağır işkencelerle sorguluyorlardı. Bu yüzden ‘’Kulübe bilgisine devam’’ sözü İrlanda da atasözü gibi algılanır. (go on the wattles of knowledge) Bu kulübe bilgisine devam elbette; birisinden bir bilgiyi alabilmek için olabilecek en sonuna kadar gitmek anlamına geliyordu.
İrlanda’da çok eski zamanlarda Druitler üvez ağacının yakılmasıyla, yapılacak savaşta düşman ordular karşısında sözlü bir büyü uygulayarak ruhların yanlarında yer alacaklarına inanıyorlardı. İrlanda eski efsanelerinde gizil üvez ağacı (hayat ağacı) meyveleri bir ejderha tarafından korunduğu gibi yaralı kahramanları iyileştirirken yaşamlarına bir yıl ilâve ediyor olduğu kabul ediliyordu. Üvez (hayat) ağacının meyvelerinin, elma ve kırmızı yemişle birlikte tanrısal bir yemek olduğu kabul ediliyordu. Böylece kırmızı renkteki yiyeceklerin tüketilmesinin tabu olması bir halk (avam) inancıydı. Yani kırmızı olan şeyler; ıstakoz, tütsülenmiş domuz sırtı /salam, tekir ya da barbun balığı veya benzeri, kerevit ve her türlü kırmızı renkteki meyvelerin ölenlerin ayin günleri dışında yenmesi tabuydu. (Yasaklıydı) Üstelik bunlar Romalı Nero’nun (Roma kentini yakan Sezar)’ın kayıt altına aldırdığı ‘’tanrıların yemeği’’ olarak kabul edilmesi bir Yunan atasözüydü.
Yunan’da, İngiltere’de bronz çağında anıtsal taş mezarlarda ölümün simgesi olarak kızıl toprak boya bulunmuştur. Hayat ağacı canlandırıcı olarak kabul edildiği gibi, büyücülüğün de kaynağı olarak kabul ediliyor ve bu nedenle de cadılık olarak kabul ediliyordu.
Bütün bunlar bir ortaçağ karanlığı olarak insanlığı bin yıla yakın karanlığa atacak, Engizisyon dini bir taassup olarak insanlığın üstüne çökecektir. Hatta 1781 yılında dahi Druitler gizli bir tarikat olarak İngiltere ve ABD’de yaşam alanları bulacaklardır.
İslâmî olarak da ‘Şeytani Ayetleri’ gösterebiliriz. Günümüzde az gürültü koparmadı!