Hint Felsefelerinde ‘Mutluluk’ Kavramı |
Günümüzde gerek kapitalist sistemin getirdiği, maddi ürünleri elde etme yoluyla sağlanacağı bilinçaltına gönderilen mesajlar yoluyla vaat edilen konfor ve mutluluk, gerek ruhsallıktan uzak yaşam tarzları, toplumun yozlaşmasına ve mutsuz bireylerin artmasına yol açıyor. Mutluluğu dışarıda, başka insanlarda ve olaylarda arayan insanların sayısı gün geçtikçe artıyor. Maddi nesnelere yönelim, dopamin hormonu seviyesinin artmasını sağlayan etkinliklere ve bağımlılıklara yatkınlık, genellikle acıdan kaçmaya veya mutluluk ve sevgi açlığını doyurmaya kısa yoldan veya etik değerini düşünmeden ulaşmaya çalışmaktan kaynaklanıyor.
Ruhun kurtuluşunu, öze dönmeyi, hayatı anlamlandırmayı ve gerçek mutluluğu ilim ve bilim dallarında arayanların seçtiği yollar ise çok çeşitli. Din, felsefe, kişisel gelişim, psikoloji, parapsikoloji, metafizik ve spiritüalizm bunlardan en yaygın olanları. Gerçeği ve evrende var olup bitenlerin nedenini anlamaya çalışan, geleneksel düşünce ve inanç kalıplarından farklı yollarla ruhsal arayışlara giren bireylerden bazıları kurtuluşu Doğu bilgeliklerinde ve bâtı’l dinlerde, Batı’nın etkisi yüzyıllara yayılmış etik felsefelerinde arıyor.
Mutluluk arayışının kökeni bu öğretilerin doğduğu ve yazıya geçirildiği dönemlerden ve toplumlardan başlamakla birlikte, sorunsalın varlığı ve önemi günümüzde hâlâ varlığını sürdürüyor. Bu felsefeler ve öğretiler doğduğu ve yayıldığı ilk dönemlerde de kimi zaman yönetimin halkı sakinleştirmek için elinden tuttuğu bir araç, kimi zaman arayıştaki ruhun yardımına koşmak için bir amaç olarak görülmüş.
Hayatımızda özgür irademizle ve tutumumuzla yönlendirebileceğimiz durumlar ve olayların yanı sıra kuşkusuz kendi yolunda akan ve gelişen, gidişatına yön verilemeyenler de var. Böyle bir durumda haricî yaşanan her şeye karşı belli bir mesafede durulabilir mi? İçsel huzurumuzu dış koşullardaki gel-gitler ve değişen döngüler yerine, kendi içimizdeki gücün kanatları altında ve ruhsal dünyanın huzurunda muhafaza edebilmemiz mümkün mü? Gerek Doğu toplumlarında ve felsefelerinde gerek Batı’nın felsefî akımlarında binlerce yıl öncesinden beri zihinleri kurcalayan bir sorunsal bu.
“Mutluluk nedir, nasıl elde edilir?” sorusuna verilen cevaplar çağlara, öğretilere, toplumlara, kültürlere, ailelere, fikir yapılarına ve bireylerin kişisel veya zihinsel özelliklerine göre değişebiliyor. Mutluluk genel olarak ya daha iyiye yönelmek veya kötüyü geride bırakmakla; ya sahip olduklarımızdan mutlu olmakla ya da ânı yaşamakla eş tutuluyor.
Mısır’ın ezoterik bilgilerinde verilen mesaj da benzerin benzeri çektiğidir, mutluluk kavramı da dâhil olmakla birlikte birçok kavramın kökeninde bu inanç yatıyor. Aynı zamanda Hint ve Yunan felsefesinin kaynaklarından birini oluşturan bir doktrin bu. Doğu felsefelerinde ve mitolojilerinde mutluluğa ulaşma yolunda vurgulanan şeyler: doğayla uyum, içe dönüş, meditasyon ve denge. Hint Felsefelerinde mutluluk doğaya dönük olsa da birey odaklı. Kişinin, kendi kurtuluşunu sağlayacak özü ancak derin düşünmeyle elde edebileceği düşünülmüş.
Bütün Hint öğretilerinin kaynağı Hindistan’ın asıl ve en eski yerlileri oldukları kabul edilen Veda’ların oluşturdukları Vedizm’dir (Veda’cılık). Veda, kutsal bilgi anlamına gelir ve Veda’lar Hint felsefesinin ilk izlerinin bulunduğu kutsal metinlerdir. Çoktanrıcı Veda’cılık giderek çoktanrıcılıkla tek tanrıcılığı uzlaştıran Brahmanizm’i ve daha sonra da M.Ö. 1500’lerde Hint Yarımadası’na göç etmiş olan Aryanların (Ari’lerin) oluşturduğuna inanılan Hinduizm’i doğurmuştur.
M.Ö. 6. yüzyılda Hindistan alt kıtasında egemen olan dini inanç, Vedizm’in Brahman (evrensel ruh) kavramından doğan bir felsefe-inanç akımı olan Brahmanizm’dir. Hindu cemaatinin en hâkim kastı olan Brahmanlar tarafından oluşturulan bu akımda tüm doğa Brahman adı altında tanrısal bir tek güç olarak soyutlanmıştır. Bu panteist görüşe, yani her şeyi kapsayan Tanrı ve evren inanışına göre, bu tek güç insanlara üçlü ilah (Trimurti) şeklinde, üç ayrı tanrı biçiminde görünür: Brahma, Vişnu ve Şiva. Bunlara sırasıyla yaratan, yöneten ve yok eden ilahi güçlerdir. Brahmanizm Hinduizm’in başlangıcı ve erken formu olarak kabul edilir.
Hristiyanlık ve İslamiyet’ten sonra en büyük üçüncü din olan Hinduizm, özellikle Hindistan, Nepal ve Bangladeş’te yaygındır. Aryanların oluşturduğu 4 kitaba dayanır: Veda’lar, Upanishad’lar, Purana’lar ve Brahman’lar. Veda’lar, Sanskrit edebiyatının ve Hintlerin kutsal kitaplarının bilinen en eski yazmalarıdır. Antik Hindistan’ın bu kadim yazmaları Eski Hint rahiplerinin dini törenlerde kullandıkları el kitaplarının toplamıdır. Veda’larda Brahman ve Atman iki önemli kavramdır. Brahman, Tanrı kavramına çok yakın bir kavram olarak algılanmış olup Atman ise insandaki tanrısal parçayı, bir nevi ruhu ve bilinci ifade etmek için kullanılmıştır. Bir Atman’ın mutlu olmasının yolu, kendisinin bedensel tutkulardan, duygulardan ve zihinden ayrı bir varlık olduğunu bilmesinden; özünü tefekkür yoluyla, derin düşünerek aramasından ve bu sayede zevk ya da acı gibi iki uçlu duygulardan arınmış olmasından geçer. Veda’larda yer alan bilgilere göre, her varlık kusurlarından tamamen arınana ve Tanrı’yı fark edene kadar yeniden bedenlenir. Reenkarnasyon olarak adlandırılan bu döngüden kurtuluşun sonunda erişilen aşkın durum (moksha), bu metinlerde ve Upanishad’larda mutluluk, özgürleşme ve kurtuluş olarak geçer.
Upanishad’larda temelleri spiritüel güce ve arınmaya duyulan heves, kendine hâkimiyet ve çalışma mutluluk yolundaki üç ana esastır.
Purana’larda kişi mutluluğu ancak açgözlülükten ve bencillikten uzak durarak; yanlışı ve doğruyu iyi ayırt edip doğru insanlarla yola çıkarak yakalayabilir.
Hinduizm’e göre mutluluk; fiziksel, mental (zihinsel) ve ruhsal alanları kapsar. Zihinsel mutluluk tatmin duygusu hissetmeyle, endişelerden ve üzüntüden uzak durmayla eşdeğerdir. Ruhsal mutluluk ise doğum ve ölüm döngüsünden özgürleşerek ve benliğimizle bütünleşerek mümkündür.
Hinduizm’in temel kitabını oluşturan Mahabharata adlı, Sanskrit dilinde “Büyük Bharata Destanı” olarak geçen, 18 bölümlük destan Hindistan’ın iki büyük destanından biridir (diğeri “Ramayana”dır). Kitapta “Bhagavad Gita”, yani “Kutlu kişinin (Kutsanmışın) ya da Tanrı’nın (Hoca’nın, Efendi’nin) Şarkısı” anlamına gelen kısmı Delhi’de Kurukşetra’da geçer. Bir savaş gerçekleştirmek üzere iki ordu karşı karşıya gelmiştir. Arjuna hamle yapamayınca hocası Krişna’ya sorar. Krişna; Hindu tanrısı ve Arjuna’nın iç hocasıdır. Arjuna ise bir Lanu(bilgelik öğrencisi)’dur ve Hint mitolojisinde dünya üzerindeki en büyük savaşçı olarak geçer. Bu savaştaki iki ordu da aslında Arjuna’nın iç savaşını, erdemler (Pandava’lar) ile kusurlar (Kurava’lar) arasında kalmış bir öğrenciyi yansıtır. Bölümün sonunda verilen mesaj: kusurların eylemle ve erdemleri geliştirerek azaltılmasının veya yok edilmesinin mümkün olduğudur. Kitapta verilen bir diğer öğreti ise Hindu ve Budist yazıların ana öğretilerinden biri olan Karma (eylem) öğretisidir. Karma yasası, her eylemin ve düşüncenin bir sonucunun olduğunu; yaşanan her şeyin geçmişte yapılan bir şeyden kaynaklanabileceğini vurgular. Bu önemli Hint nosyonuna göre, başımıza gelen her iyi şey yapılan iyi bir eylemin sonucu ve hakkı olup kötü olaylar da kötü ya da fazla değerli olmayan eylemlerin sonucudur. Hinduizm’de mutluluk haricî ve geçici şeylerde bulunmaz. Duyguları yönetebilen, sakin ve evrime açık, isteklerden arınmış, içsel olarak mutlu bir ruh olmak hedeflenir.
Daha sonradan Buddha (aydınlanmış/ uyanmış/farkında olan) ismini alacak olan Siddharta Gautama, bu dini öğretilere felsefi düşünce ile meydan okuyan ilk kişidir. Onun kurduğu kabul edilen Budizm, M.Ö 6. yy ’da tüm bu Hindu öğretilerin birer reformu olarak ortaya çıkmıştır. Budizm’in hedefi, hayattaki acının, mutsuzluğun ve tatminsizliğin kaynaklarını açıklamak ve bunları gidermenin yollarını göstermektir. M.Ö. 563-483 arasında Nepal’de doğup Hindistan’da yaşadığı tahmin edilen Hint Prensi Siddharta (diğer adıyla Sakyamuni: Sakya kabilesinden gelen) Gautama, savaşçı kast sınıfı Kapilavastu’nun liderinin oğlu olarak soylu ve zengin bir aileden gelmektedir. Duyusal zevkler, refah ve zenginlik içinde büyümüştür. Hakikatin ve mutluluğun ne olduğunu bulmak amacıyla 29 yaşında saraydan ayrılır.
Kuzey Hindistan’da bir dilenci olarak dolaşıp pek çok guru’nun öğretilerini izler; ancak kısa süre sonra kendisini gerçeklerden uzak yaşadığı için rahatsız hisseder. Sonunda Gaya yakınlarında bulunan Uruvela kasabasına yerleşerek ‘hakikat’ arayışına devam eder ve aynı hedefi paylaşan beş öğrencisiyle birlikte yaşamaya başlar. Onlarla birlikte, dünyevi ihtiyaçlardan arınarak, günde 10 saat meditasyon yaparak, bir avuç pirinçle beslenerek, hiç konuşmayarak tamamen soyutlanmış bir dönem geçirir. Bir gün yaşadığı açlık, ağır egzersizler ve aşırı zayıflamış olması nedeniyle, bedeni çöker. Sağlığına kavuşması için kendisine süt ve pirinç lapası veren bir köylü kızın yardımına muhtaç hale gelir. Bu olay, yaşadığı aşırı yaşam biçiminin çok dengesiz olduğunu ve aydınlanmayı sağlamadığını anlamasına vesile olur.
Bu iki aşırı ucun da mutlu etmediğini görünce bir bodhi ağacının gölgesinde meditasyon yaptığı esnada orta yolun mutluluğa götüren şey olabileceğini keşfeder. Nirvana durumuna ulaşmıştır: Nirvana, “bağlılığı olmayan”, “varlık olmayan” veya “sönüp giden” gibi çeşitli şekillerde tercüme edilmektedir[1]. Buddha’nın vecizelerinden oluşan “Dhammapada” eserinde Nirvana’yı, tüm acıların sona ermesi, gerçek ve en büyük huzur, Tanrı’nın huzuru, saf bir varlık olma hâli anlamlarında ele almıştır. Aydınlanma Yolu’ndaki kişiye de mutluluğun “denge”den ve “orta yol”dan geçtiğini söyler. Aydınlanma sonrasında Buddha, kuzey Hindistan’da yürüyerek dolaşır. Kırk beş yıl boyunca sürekli dersler verir.
Budizm öğretisine göre acı vardır ancak yok edilebilir ve mutlu olmak için yok edilmelidir. Acı, varoluşun bir parçasıdır, kaynağı ise duyusal hazlara, dünya nimetlerine ve güce bağımlılıktır.
İnsanoğlunun geçici ve haricî şeyler uğruna acı çekmesinin nedeni, onlara bağlanması, gereğinden fazla değer atfetmesi ve kendi içindeki daimi ölümsüzlüğü unutmasıdır. Kişi ancak geçici şeylerin ardındaki ölümsüzlüğü gördüğü, isteklerden ve tutkulardan arınıp orta yolu bulduğu an saf bilgiye ve özgürlüğe ulaşabilir. Acı, hazlardan arınmayla, yanılgının doğuracağı kötülüklerden (Mara’dan) kurtularak sona erer. Acıyı yok etmenin, egonun üstesinden gelmenin ve mutlu olmanın anahtarı sekiz katlı yolda olmaktan geçer. Sekiz katlı yol; doğru davranış, doğru amaç, doğru yaşam biçimi, doğru çaba, doğru yoğunlaşma, doğru sözlülük, doğru anlayış ve farkındalıktır.
“Sonu mutluluğa varan bir yol yoktur: Yol, mutluluğun kendisidir.” Buddha.
* Bu makale Gökkuşağı Dergisi’nin 25. sayısında (2020 Aralık) yer almıştır.
** Elif Burcu Özkan, Bursa Uludağ Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Görevlisi, Klasik Filolog, Yazar.
Antik Kaynaklar:
Modern Kaynaklar:
[1] “Nirvana”ya Hinduzim’de Brahma da denir. Gautama Buddha’nın yaşadığı dönemde Brahmanizm ve ardından gelen Hinduizm, Nirvana’yı tanrıyla bir olmak şeklinde tanımlarlar, ancak Gautama, Nirvana’yı “doğmamış, doğurulmamış, yaratılmamış ve şekillendirilmemiş”, herhangi bir duyusal deneyimden çok daha üstün bir şey, “varoluşun acısından nihai bir kurtuluş” olarak tanımlar.