Quantcast
Höyüklerin İzinde Tarih Öncesi Yenişehir Bölgesi Yerleşimleri – Belgesel Tarih

Mesut BİÇER
Mesut  BİÇER
Höyüklerin İzinde Tarih Öncesi Yenişehir Bölgesi Yerleşimleri
  • 12 Aralık 2021 Pazar
  • +
  • -
  • Mesut BİÇER /

Loading

İnsanoğlunun uzun yaşam mücadelesi, binlerce yıldan bu yana verdiği mücadelenin izleri günümüze çok farklı şekillerde ulaşmıştır. Bazen yapı yıkıntılarının artığı olarak bir ören yeri, bazen yıllara meydan okuyarak ayakta kalmayı başarabilmiş bir anıt, bazen de binlerce yıl önce kullanılan bir mağara ya da yazılı bir evrak. Zamanın derinliklerinden günümüze kalan bu yapılar zamana ya da coğrafyaya göre değişse de değişmeyen gerçek her birinin insanlığın çok uzun olan öykülerinin tanıkları olmasıdır. Geçmişten günümüze miras olarak adlandırdığımız bu eserleri inceledikçe zamanın derinliklerini algılayabiliriz.

Zamanın en derinlerinden gelen ve günümüz insanın mevcut tarihi mirası sayarken pek de adını anmadığı, çevremizde sayıları fazlaca olan, topoğrafya içerisinde yükselti olarak bulunan höyükler vardır bir de.

Höyük; Türk Dili Kurumu’nun tanımladığı şekliyle Tarih boyunca türlü nedenlerle yıkılan yerleşme bölgelerinde yıkıntıların üst üste birikmesiyle oluşan ve çoğu kez içinde yapı kalıntılarının ve günlük yaşamda kullanılan nesnelerin gömülü bulunduğu yayvan tepe anlamına gelir. Eski yerleşim alanlarının doğal afet, savaş, salgın hastalık veya benzeri çeşitli sebepler sonucunda yıkılması ve zaman içerisinde bu mekanların toprak altında kalması neticesinde çoğu zaman aynı mekânda eski yerleşim alanının üzerine kurulan başka bir yerleşim ile de tabakalanma oluşturan, 1 ila 40 metre yüksekliğe 1.000 ila 1.500 metre genişliğe kadar varabilen eski uygarlıkların araştırılmasında referans unsur teşkil eden tepeleri höyük olarak adlandırmaktayız. Daha açıklayıcısı ve özü; zaman içerisinde üst üste kurulmuş çok evreli yerleşim yerleridir. Bu yerleşimlerinde en yakını en üstte olmak üzere eskiye doğru katmanlaşmış yükseltilerdir.

İnsanlar yerleşim alanı olarak belirlemek istediği yeri seçerken yaşam şartlarına göre en uyumlu yeri seçerler. Tarihin en eski devirlerinde de olduğu gibi bu yer seçimi sırasında; su kaynağına yakınlık, çevresindeki verimli arazi potansiyeli, korunmaya uygun lokasyon, rüzgâr yönü ve uygun iklim, çevreye hakim olabilme isteği gibi etkenler ön planda olur. İlk çağlardan bu yana hangi devirde olursa olsun bu etkenler çok fazla oranda değişim göstermez. İşte bu nedenle de daha öncesinde kurulan yangın, sel, hastalık, doğal afet gibi çeşitli nedenler ile yok olmuş mekanların aynı konumlarına yine aynı şekilde yeni yaşam alanları kurulmuşlardır. Zaman içerisinde tamamen terk edilen yerleşim yerleri doğanın da etkisini göstermesi ile günümüzde ki yükselti şekillerine ulaşmış olurlar. Doğanın gücü ile Höyük yükseltilerinin yamaç kesimleri zaman içerisinde aşınmaya uğrayarak belli bir eğim almalarının yanı sıra rüzgârın etkisi ile gelen toz, toprak, çalı çırpı höyük üzerinde adeta bir örtü oluşturur.

Birçok tarihi eser, anıt ya da geçmişten günümüze gelebilmiş her türlü objeye nazaran höyük tabiri çoğumuz için yabancıdır. Genelde toplumun bilmediği tarihsel dönemlere ait olduklarından ilgi ve alakadan da yoksun kalırlar. Birçok kimse tarihi mirası sayarken höyükleri hiç hesaba katmaz. Çoğunluk için höyükler bir kabartı, bir tepe ya da doğal bir yükselti gibi görünürler. Bunda da görsel olarak kalıntıların görünmüyor olması, toprak altında kalıyor olması belki de en büyük etkenlerden birisini taşır. Gözle görülmeyeni kabul etmemek toplum olarak höyüklerin birer kültür mirası olduğunu anlayışından insanların birçoğunu uzaklaştırır.

Oysa her bir höyük tarih öncesi olarak adlandırdığımız insanlık tarihinin yazının bulunmasından önceki devir olan dönemler için birer ışık kaynağıdır. Yazılı hiç bir materyalin bulunmasının mümkün olmadığı dönemleri anlamamızı sağlayan birer hazinedir. Binlerce yıl önce yaşayan atalarımızın yaşam tarzlarının aynasıdır.

Bugün üzerinde yaşadığımız topraklar tarih boyunca birçok kültüre ve uygarlığa mekân olmuş zengin bir geçmişi barındırmaktadır. İşte bu zengin tarihi geçmişimizin en güzel kanıtları da Anadolu’da sayıları 20.000’den fazla olduğu tahmin edilen höyüklerdir. Binlerce yıl öncesinde halkların kendilerine mekân olarak seçtiği bu topraklara bıraktıkları izleri taşıyan bu höyükler içerilerinde bulundurdukları taşınır veyahut taşınmaz emtialar ile bölgenin kültür özelliklerini vermelerinin yanında başka höyüklerde elde edilen sonuçların karşılaştırılması ile de bölgeler arası bağlantıların ortaya çıkmasını da sağlamaktadır.

Özellikle Bursa, Yenişehir ve İznik’i içerisine alan bölgenin coğrafi konumu Asya ile Avrupa’nın, Karadeniz ile Akdeniz halklarının kültürel etkileşimleri açısından son derece önem taşımaktadır. Bu konuda ne anlatmak istediğimiz bölge haritasını dikkatli bir şekilde incelediğimizde daha anlaşılır olduğunu sizlerde göreceksiniz. Marmara Bölgesi’nin Asya ile Avrupa arasında bir darboğaz oluşturması, tarih öncesi dönemlerin en başından itibaren tüm kültür tarihi boyunca insanların, hammaddelerin, ürünlerin Asya’dan Avrupa’ya ya da tam tersi yönde hareketlerinde bir ilişki alanı olduğunu söyleyebiliriz.[1] İki bölge arasında adeta bir kapı görevi gören coğrafya doğunun tarım, hayvancılık ve madencilik gibi önemli buluşlarının batıya yönlenmesinde de oldukça önemli roller oynamıştır. Daha yakın bir zamanda Barcın Hüyük’te elde edilen kazı sonuçları yerleşik hayata geçmiş avcı toplulukların süt ürünlerini işleyiş şekli ve Avrupa ile etkileşimleri net bir şekilde göz önüne serilmişti.

İnsanoğlunun çiftçi yaşam şeklinin ilk olarak Güneydoğu Anadolu’da başladığını belirten arkeologlar M.Ö. 8. bin yılın sonunda diğer bölgeler ile etkileşimlerin başladığını yaklaşık olarak da M.Ö. 7. bin yıllarda Marmara civarına ulaştığını bildirirler. Güneydoğu Anadolu’dan Sakarya Nehri vadisini izleyerek bölgeye geldikleri düşünülen çiftçi topluluklar burada mevcut bulunan diğer topluluklar ile etkileşime girerek arkeologların Fikirtepe Kültürü olarak adlandırdıkları hem çiftçi, hem avcı hem de balıkçı toplum kültürünü oluşturmuşlardır.[2]

M.Ö. 7 binde bölge jeomorfolojik ve klimatolojik olarak günümüze göre farklılıklar göstermekte olduğuna dair deliller oldukça fazladır. Marmara Denizi’ni Ege ve Karadeniz’e bağlayan boğazlar çok eski dönemlerde birer ırmaktan öte değillerdi. Bugün Yenişehir Ovası olarak tanımlanan bölge o dönemde Yenişehir Gölü’nden ibaret bulunmakta idi. Söz konusu bu gölü besleyen derelerin oluşturduğu birikinti yelpazeleri bölgede iskân olan höyüklerin yerleşim yerlerini teşkil etmekteydi. Birikinti yelpazelerinde oluşan alüvyon toprak tarım yapmalarına imkân tanıyan bereketli topraklar idi. Tarımlarını yapmaları için toprakları, avcılıklarını yapmak için etrafta ormanlık arazileri ve balık avcılığı için gölleri mevcuttu.

Genel olarak alüvyon yelpazelerinin üzerine kurulu olan höyükler bugün ova konumunda olan bölgenin çeşitli alanlarında dağınık vaziyet de konumlanmışlar ve az sayıda da olsa alüvyon yelpaze konumlarından uzakta olanlarda mevcuttur. Ovaya genel olarak baktığımızda kuzey ve güneyde kurulan höyük yerleşmelerinin bazı farklılıklar gösterdiklerini de görmek mümkündür. Güney bölgede kurulan yerleşmeler genel olarak M.Ö. 3 binli yıllara yani Tunç Çağı’na tarihlenirken alüvyon arazilerden uzak fakat akarsu yataklarına yakın mevkilerde yer almaktadırlar. Bunun yanında bölgenin en eski malzeme veren höyük yerleşmeleri (Barcın, Marmaracık ve Menteşe gibi) ise kuzey kesimde yer alır. Kuzeyde yer alan bu yerleşmelerin olasılıkla daha önceleri burada bulunan göl arazisinden istifade etmek amacıyla kuruldukları düşünülebilir. Neolitik dönemde tarım işlerinde sulama bilincinin henüz oluşmamış olması burada bulunan ve suya ihtiyaç oluşturmayan nemli toprakların varlığı bu yerleşimlerin kuruluşunda öncülük ettiği düşüncesi kabul edilebilir.

Bölgede arkeolojik araştırmalar 1930 ve 40’lı yıllarda Kurt Bittel ve Kılıç. Kökten ile başlamıştır. Daha sonra 1960’lı yıllarda ilk araştırmaları James Mellaart, Carl Cullberg, David French’in araştırmaları takip etmiş 1980’li yıllarda da Mehmet Özdoğan ve Jacob Roodenberg’in araştırmaları takip etmiştir. Tüm bu çalışmalarda yapılan yüzey araştırmaları ile pek çok yerleşme yeri tespit edilerek bunların tescillenmesinde öncülük edilmiştir. Bu yıllarda başlayan envanter çalışmaları Bursa bölgesinin olduğu kadar Anadolu ve Avrupa tarih öncesinin bilinmeyenlerine de ışık tutmuştur. O yıllarda yer tespitleri yapılan alanlardaki çalışmalar 1990’lı yıllarda kazı çalışmalarının başlaması ile devam etmiştir. Bugün yapılan çalışmalardan alınan veriler doğrultusunda çevrede bulunan Marmaracık, Menteşe ve Barcın Höyüklerinin Bursa’nın tarihöncesine dair bilinen en eskileri arasında yer aldığını görmekteyiz. Son dönemlerde Menteşe Höyük ve ardından çalışmalar yapılan Barcın Höyük kazıları ile oldukça farkı bulgularla ve çok ilginç yeni analizlerle şekil alan çalışmalar ulusal olduğu kadar uluslararası bilim dünyası tarafından dikkatle takip edilmektedir. Arkeoloji alanında birçok bilim çevresinin kabul ettiği üzere bölge kültürlerin buluşmasında ve etkileşimlerinde oldukça önemli bir yer tutar.

Anadolu’da bulunan ve sayıları binlerle hesaplanan höyüklerin arasında Yenişehir ve çevresinde yer alan höyükleri ele alacağımız çalışmamızda Yenişehir ilçe sınırları içerisinde kalan höyük ve buna ilaveten de sit alanlarını tek tek tanımaya çalışacağız. Osmanlı Devleti tarafından kurulan ilk ve tek şehir olma özelliğini taşıyan Yenişehir çevresinde tarih öncesi devirde kimler vardı, neler yaparlardı, nasıl yaşarlardı ne yer ne içerlerdi, nasıl mekanlarda barınırlardı, avlanma şekilleri nasıldı, tarım yaparlarmıydı, avcılık yaparlar mıydı. Tüm bu soruların cevapları aslında çevredeki höyüklerin detaylı incelemeleri sonucunda ortaya çıkabilecektir. Çevre höyüklerde yapılacak çalışmalar bölge kültürünün geçmişini aydınlatacağı gibi farklı coğrafyalar ile etkileşimleri de bilmemizi sağlayacaktır. o nedenledir ki etrafta birer yükselti olarak gördüğümüz bu höyüklerin anlam kazanması, içerdikleri bilgilerin okunabilmesi ve dağarcığımıza katılmaları ancak arkeologların buralarda çalışmaları ile mümkün olacaktır. Üzerinde çalışılmayan her bir materyal aslında yok sayılır. İçeriğini bilmediğimiz her bir miras ölü ya da atıl olarak kabul edilir. Ancak arkeologların çalışmaları ve buralarda inceleme yapmaları buraları değerli kılar. Ancak yapılacak çalışmalar ile geçmişe bakış açımız değişebilir. Günümüz uygarlığının hangi evrelerden geçtiğini bu çalışmalar sayesinde öğrenebiliriz.

Etrafımızda bulunan höyüklerin her biri zamana karşı tahribat ya da değişimlere uğramamak adına tehlike altında olup bir an önce yapılacak çalışmaları beklemektedir. Her bir höyük kapağı hiç açılmadan, hiç okunmadan kütüphane rafına konmuş bir kitap gibi açılıp okunmayı içeriğinden bilgi almayı beklemektedir.

Höyükleri tek tek ele almadan önce çevrede envantere giren ve tescillenen bu höyüklerin içerisinde bulunduğu şartlarda korunmaları ile ilgili sorun ve sıkıntılara değinmek gerekirliliğini düşünmekteyim.

Yazının başlangıcında da belirttiğimiz gibi; halkımızın büyük bir bölümü höyük kavramına değersiz ya da sadece define avcılarının uğrak noktası olarak bakmakta. Birçoğumuz geçmişten gelen kültür varlıklarını sayarken höyük kelimesini aklına bile getirmemektedir. Böyle olunca da değersiz görülen höyükler doğal ya da doğal olmayan yollar ile hızla tahrip olmaktadır. Bu alanda zamana karşı giderek çok daha fazla şey kaybetmekteyiz. Önlenmeyen ya da önlenemeyen tahribatlar ile birlikte bu yönde geriye dönüşü asla olmayacak bir şekilde bilgi kaynakları gözümüzün önünde yok olmaya kaybolmaya başlamıştır.

Son yıllarda yapılaşmanın artması, tarımın ileri teknoloji makinalar ile yapılmaya başlaması mevcut höyükleri tahribat tehlikesi ile baş başa bırakmaktadır. Özellikle Yenişehir bölgesinde ki sulu tarımın yoğunluğu arkeolojik yerleşmeleri sürekli bir tahribata maruz bırakmaktadır. Ekilebilir arazilerin ıslah edilmesi tepe görünümlü höyüklerin bilinçsiz ve izinsiz düzlenmeleri yoğun tahribatların başını çekmektedir. Aslında bir höyük arazisinin düzenli olarak ekilip sürülmesi bile höyüğün zaman içerisinde düzlenmesine sebebiyet vermektedir. Öte yandan höyük arazileri üzerine yapılan yollar ve yapılaşmalar höyükte geri dönüşü mümkün olmayan tahribatlara yol açmaktadır.

Mevcut höyüklerin korunabilmeleri ve üzerinde yapılabilecek çalışmaları beklemeleri için yapılabilecek en önemli şeylerin başında yerel bilinç ve insiyatifin geldiği aşikâr bir gerçektir. Toplum içerisinde höyük bilincinin oluşması hem yerel de yaşayanlar hem de yöneticiler tarafından farkındalığın meydana gelmesi höyüklerin yarınlara taşınabilmesi için hayati derece önem taşımaktadır.

Barcın Höyük kazı çalışması sırasında çekilen bir fotoğraf

Şimdi sıra ile Yenişehir çevresinde yer alan höyük ve sit alanlarını incelemeye çalışalım.

BARCIN HÖYÜĞÜ

Bursa ilinin merkezinin doğusunda, Yenişehir ilçe merkezinin yaklaşık olarak 4 km. batısında, günümüz Barcın Köyü’nün 3-4 km kadar güneyinde, Yenişehir-Bursa karayolunun Bursa istikametinde yoldan 200 metre kadar güneyde yer almaktadır. Yenişehir Ovasında 192 metre rakımda yer alan höyük tespit edildiği dönem itibariyle 4 metre yüksekliğinde ve 100 metre çapındadır. Yenişehir Batı Höyüğü ya da Yenişehir II Höyüğü olarak da adlandırılmaktadır. Bulunduğu mevki yörede Üyecek mevkii olarak geçtiğinden Üyecek Tepe olarakta bilinmektedir.

Barcın Höyük kazıları sırasında arkeologlar tarafından tespit edilen ayak izi

1960 yılında James Mellaart; 1961 yılında David French; 1964 yılında ise Carl Cullberg tarafından yüzey araştırmaları yapılmıştır. İstanbul Üniversitesi; Edebiyat Fakültesi; Prehistorya Anabilim Dalı da höyüğü ziyaret ederek toplama yapmıştır. 1984 yılında yapılan araştırmalarda, höyükte ilk araştırmaların yapıldığı 1960 yılından sonraki yıllarda üst konisinin tahrip edilmiş olduğu tespit edilmiştir. (Özdoğan 1985: 413) Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanmış tescilli arkeolojik sit alanlar listesinde yer almaktadır.

1967 yılında höyükte çalışmalar yapan David French; İlk Tunç Çağı’na tarihlenen Troya I, İznik, Yenişehir,  kırmızı açkılı, İnegöl gri türlerinde ve 2. bine tarihlenen çanak ve çömlek parçalarına rastlanmıştır. (French 1967: 58-64)

2005 yılında Roodenberg tarafından incelemeye alınan höyükte kazı çalışmaları 2007 yılından itibaren Fokke Gerritsen başkanlığında sürdürülmüştür.

M.Ö. 7. Bin yıllarda yerleşimin başladığı höyükte özellikle mimari yapılar, pişirme teknikleri, avlanma ve ölü gömme adetleri hakkında oldukça detaylı veriler alınmıştır. Günlük yaşam, beslenme ve barınma konusunda detaylı bulgulara ulaşılmıştır. Süt ve süt ürünlerinin tüketimine ait dünya insanlık tarihinin en eski bulgularına ulaşılan höyük ulusal olduğu kadar uluslararası bilim dünyasınca da yakından takip edilmektedir.

Yenişehir Höyüklerinin içerisinde incelenmesi ve bulgu elde edilebilmesi bakımından en şanslısı sayılabilecek höyüktür.

Çardak Höyük

ÇARDAK HÖYÜK

Yenişehir ilçe merkezinin 10 km. kadar batısında, Yenişehir-Bursa karayolunun 750 metre kadar güneyinde, Çardak Köyü’nün 1,5 km. kuzeyinde 190 metre rakımda konumlanmıştır. Bugün Yenişehir Uluslararası Sivil Havaalanı’nın hemen kuzey kesiminde yer almaktadır. Bulunduğu alan yörede Üvecik Mevkii olarak adlandırılmakla birlikte höyük de; Üvecik Tepe olarak bilinmektedir. Bu durumdan dolayı da birçok kaynakta Üvecik Höyük olarak geçmektedir.

Höyük yaklaşık olarak 200-250 metre çapında ve 12-15 metre yüksekliğe sahiptir. (Bittel; 1955: 54) Üzerinde nirengi mevcuttur. 1948 yılında Kılıç Kökten tarafından tespit edilen höyük de daha sonraki dönemlerde Kurt Bittel, James Mellaart, Carl Cullberg, David French ve Mehmet Özdoğan inceleme çalışmalarında bulunmuşlardır. Konum olarak yola yakınlığından dolayı da pek çok gezgin ve bilim adamınca da gezilmiştir.

Eski Tunç çağına kadar inen bir kronolojiye sahip olan höyük yüzeyinden kırmızı açkılı, astarlı ve ince astarlı washed wave İlk Tunç Çağı çanak çömlekleri ile M.Ö. 2. bin yıla tarihlenen malzemeler toplanmıştır. (French; 1967: 61-63) Bursa’nın en eski ve en büyük höyüklerinin listesinde kabul edilen Çardak Höyük; yüzeyde bulunan elle yapılmış testi küp parçaları incelendiğinde Troya II. ve Demircihöyük ile çağdaş kabul edilmektedir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanmış tescilli arkeolojik sit alanları listesinde yer alan höyük, üzerinde tarım yapılması dışında pek fazla tahribata uğramayan höyüklerdendir. (BAY; 07.08.2004)

KARASILI HÖYÜĞÜ

Yenişehir ilçe merkezine yaklaşık olarak 10 km mesafede yer alan ilçeye bağlı Karasıl mahallesinin yaklaşık 1,5 km doğusunda yer almaktadır. Karasıl ile Söylemiş arasındaki yolun hemen güneyinde konumlanmıştır. İlk tespit edildiği dönemde kayıtlara 75 metre çapında ve 2 metre yüksekliğinde olduğu belirtilmiştir. 1967 yılında David French’in höyükte yaptığı çalışmada İlk Tunç Çağ’ına ait Yenişehir, kırmızı açkılı ve İnegöl gri türlerinde ve M.Ö. 2. bine tarihlenen çanak çömlek parçaları bulunmuştur. (French 1967; 53, 59-62) M.Ö. 2200-1700 yıllarına ait erken ve orta bronz dönemlerine ait buluntulara rastlanan höyük yörenin en küçük höyüğüdür.

Yenişehir bölgesinde tespit edilen diğer birçok höyüğün kuruluş yerlerine ters olarak alüvyal yelpazenin yüksek kesiminde fakat Göksu yatağına yakın bir konumda kurulmuştur.

Günümüzde höyük üzerinde bulunan çiftlik ve buna bağlı tarım faaliyetleri höyüğü ciddi zararlar vermektedir. Yürütülen tarım faaliyetleri ile höyük her geçen gün düzleşmektedir. 1967 yılında French tarafından 2 metre yükseklik kaydedilmişse de bugün neredeyse tamamen görünürlüğünü yitirmiş bulunduğu ova ile aynı seviyelere gelmiştir. (BAY 08.08.2004)

KARASIL II HÖYÜĞÜ

Karasıl mahallesinin yaklaşık olarak 2 km. güneybatısında yer almaktadır. İlk tespit edildiği dönemde 90 metre çapında ve 2 metre yüksekliğinde kayıtlanmıştır. Höyükte İlk Tunç Çağına ait Yenişehir kırmızı açıklı ve İnegöl gri türlerinde ve M.Ö. 2. bine tarihlenen çanak çömlek parçaları bulunmuştur. (French 1967: 53, 59-64) Yüzeyinde bulunan seramikler Troya I ve II ile  çağdaştır.

Yoğun tarım çalışmalarının yapıldığı höyük yüzeyi zaman içerisinde düzleşmeye başlamıştır. Höyük bugün neredeyse bulunduğu ova ile aynı seviyelere gelmiştir. Bu nedenle höyüğün uzaktan fark edilmesi oldukça güçtür. (BAY: 08.08.2004)

KÖPRÜHİSAR HÖYÜK

Köprühisar mahallesinin güneyinde Kocasu’nun doğu tarafında terası üzerinde bugünkü mevcut köyün karşısında konumlanmıştır. Yenişehir-Bilecik karayolunun kuzeyinde yer alır. Yenişehir ilçe Merkezinden uzaklığı yaklaşık olarak 12 km’dir. 272 metre rakımda yer alır. Bulunduğu konum yerelde Tepetarla mevkii olarak adlandırılmaktadır. İlk olarak 1961 yılında David French tarafından saptanmıştır. Tespit edildiği dönemde 200×100 metre ebad ve 12 metre yükseklik boyutlarına sahip bulunmakta idi.

Köprühisar Höyük

Höyükte yapılan çalışmalarda İlk Tuna Çağı çanak çömleklerine rastlanmıştır. Söz konusu bu çanak çömleklerin başında; Demircihöyük’ten siyah açkılı mal olarak bilinen French tarafından Yenişehir siyah veya siyah ağız kenarlı olarak isimlendirilen malzemeler gelmektedir. Ayrıca kırmızı astarlı, açkılı ve ince astarlı ve gri astarlılar da bulunmuştur. Höyükte bulunan parçalar arasında M.Ö 2. bin yıla tarihlenen malzemelerde yer almaktadır. (French 1967; 53, 59-64)

Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 1991 yılında tescillenen höyük bugüne dek önemli sayılabilecek ölçülerde tahribata maruz kalmıştır. Höyükte yoğun bir tarım tahribatı göze çarpmaktadır. 1960’ların sonlarında derenin taşmasını önlemek amacıyla höyüğün yarısı toprak olarak çekilerek dere kenarında taşkına karşı set oluşturulmuştur. (BAY 07.08.2004) Batı ve doğusunda yapılan bu tahribatın yanı sıra doğusu ve güneyi tamamen ekili, kuzey yamacında toprak yol tarafından kesilmiştir.

MARMARACIK HÖYÜK

Bursa-Yenişehir karayolunun hemen güneyinde yer almaktadır. Bugünkü Marmaracık Köyünün güney kesiminde köyden yaklaşık olarak 3 km kadar mesafede konumlanmıştır. Küçük bir göle veya bataklığa bakan bir sırtın ucundadır. Marmaracık Köyü’nün Osmanlı döneminde ki sakinlerinin Rum asıllı olmaları münasebetiyle bölge Rumcada höyük anlamının karşılığını alan “Tumba” olarak adlandırılmıştır. Bugünde birçok araştırmacı “Tumba” ismini kullanmaktadır. Ilk olarak Kurt Bittel tarafından tespit edilmiştir. 1960 yılında James Mellaart höyükte çalışma yapmış, 1961 yılında da David French tarafından çalışmalar devam ettirilmiştir. Daha sonraları höyükte; Cullberg ve Özdoğan’da yüzey çalışmaları yapmıştır.

Marmaracık Höyük

Höyük Bittel tarafından tespit edildiğinde 100 metre çapa ve ve 5 metre yüksekliğe sahip boyutlarda idi. (French 1967: 53) 1985 yılında Mehmet Özdoğan tarafından yapılan çalışmada Neolitik Çağ’a ait Fikirtepe türü çanak çömlekler (Özdoğan 1985: 414) bulunmuştur. 2000 yılında höyükte çalışmalar yapan Laurens Carolus ise höyükteki en eski yerleşimin yaklaşık olarak M.Ö. 6.000 yıllarında başladığını tespit etmiştir. (Thissen 2000: 302) Bu bağlamda höyük Bursa’daki en eski yerleşimler içerisinde zikredilmektedir. Doğal yolların üzerinde yer almaktadır. Fikirtepe türü çanak çömlek parçalarının dışında höyükte, İlk Tunç Çağı’na tarihlenen Yenişehir ve İnegöl gri türlerinde ve 2. bine tarihlenen çanak çömlek parçaları da bulunmuştur. (French 1967: 59-64)

Höyük üzerinde yapılan yoğun tarım faaliyetleri ve bu amaçla açılmış tarla ulaşım yolu arkeolojik tabakalarda geri dönüşü olmayan tahribatlara neden olmuştur. (Tayex, 16. 07. 2000-BAY, 07.08.2004))

MENTEŞE HÖYÜK

Yenişehir ilçe merkezine 13 km uzaklıkta Menteşe köyünün 500 metre kadar güneybatısında konumlanmıştır. Yenişehir Ovasının ise kuzeybatısında yer alan höyük; Menteşe deresinin birikinti yelpazesinin yukarı kısmında, derenin yatağı kenarında bir seki basamağı üzerindedir. Tescillendiği dönem itibari ile 100 metre çapında ve 4 metre yüksekliğe sahiptir. Yenişehir-Sölöz yolu tarafından ikiye bölünmüştür. Tarihi Yenişehir Gölü’nün yakın konumunda kuruludur.

Höyükte Hollanda Tarih ve Arkeoloji Enstitüsü adına ilk olarak 1960 yılında James Mellaart tarafından yüzey çalışması yapılmış, ardından 1961 yılında David French tarafından yüzey araştırmaları devam etmiştir. 1964 yılında Carl Cullberg tarafından incelenen höyük 1995-2000 yılları arasında Ilıpınar Çevre Araştırmaları bünyesinde; Hollanda Arkeoloji Enstitüsü adına James Roodenberg başkanlığında bir ekip ve İznik Müzesi tarafından kazı çalışmaları yapılmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanmış tescilli arkeolojik sit alanları listesinde yer almaktadır.

Menteşe Höyük

Neolitik Devrim’in Yakındoğu’dan Avrupa’ya yayılışının incelenmesi açısından oldukça önemli bulgular veren höyükte ilk yerleşimin M.Ö. 7. Bin yılın ikinci yarısında başladığı düşünülmektedir. İlk yerleşim dönemi yaklaşık olarak 8500 yıl öncesine tarihlenen höyük Kuzeybatı Anadolu için tarihlenen en eski höyükler içerisinde yer alır. Genelde yaşam alanı olan evler, tarım alanları ve ölü gömme adetleri hakkında bilgiler toplanmıştır.[3] Fikirtepe Kültürüne ait en erken tarihleri vermiştir. (Roodenberg 1999)

Bölgenin en eski yerleşim yerlerinden birisi olması ve incelenmesinin sonunda insanlık ve bölge tarihi için oldukça önemli bilgiler veren höyük malesef tahribattan da nasibini fazlasıyla almıştır. Üzerine büyükçe bir yüksek gerilim hattı direği dikilen höyük bunun dışında Yenişehir-Sölöz karayolu tarafından da ikiye bölünmüştür. Höyükte tarıma dayalı düzlenme ise oldukça yoğundur. (BAY 27.04.2005)

OKUF HÖYÜK

Yenişehir ilçe merkezinin 14 km. güneybatısında Çayırlı köyü yakınlarında yer almaktadır. Çayırlı köyünün eski isminin Okuf olmasından dolayı Okuf veya Okof olarak geçmektedir. Yüzey çalışmalarında M.Ö. 2. Bin yıllara ait seramik ve çanak çömlek parçalarına rastlanmaktadır.

Göksu yatağının dibinde kurulu olan höyüğün bir bölümü taşkınlar ve seller ile Göksu tarafından taşınarak tahrip olmuştur.

SÖYLEMİŞ HÖYÜK

Yenişehir ilçesine bağlı Söylemiş mahallesinde bulunan höyük Söylemiş’in 3 km kadar kuzeyinde, Yenişehir ilçe merkezine ise 4 km mesafede yer almaktadır. Konum olarak ise Kocasu’nun doğu yakasında terasında bulunmaktadır. 1 km güneydoğusunda Yenişehir-İnegöl karayolu yer alır. Bu mevki köyde Mantarlık olarak adlandırılmakla birlikte höyüğün yerel adı da Hamamtepe’dir. Ovanın ortasında yayan bir höyüktür ve üzerinde nirengi vardır. 290 metre rakımlıdır. 100 metre çapında olan höyüğün yüksekliği ise 5 metre civarındadır. Höyük ilk olarak 1961 yılı içerisinde David French tarafından tespit edilerek tescillenmiştir. Aynı yıl içerisinde Visited tarafından ilk araştırmaları yapılmıştır. Bugüne dek höyükte yapılan araştırmalarda İlk Tunç Çağına ait Yenişehir, kırmızı astarlı ve İnegöl gri türlerinde çanak ve çömlek parçaları bulunmuştur. (French 1967; 54, 60-62)

Söylemiş Höyük

Höyüğün batı tarafı bir traktör yolu açılmak suretiyle tahrip edilmiş, ayrıca defineciler tarafından açılan bir çukur ile höyük tahribata uğramıştır. Ölçüm direğinin hemen yanında bulunan bu defineci çukurunun derinliği yaklaşık olarak 6 metredir. Köylüler tarafından ifade edildiğine göre höyüğün eski bir hamam kalıntısı olduğu ve definecilerinde bu hamam kalıntılarına ulaşmaya çalıştıkları şeklindedir. (BAY, 08.08.2004)

YENİŞEHİR I HÖYÜK

Bastin Boş, Postinpüş, Baba Sultan höyük olarak adlandırılmaktadır. Çeşitli yayınlarda Postin Pos, Baba Tepe, Sultan Baba Tepe ya da Postinbaş Tepe olarakta adı geçmektedir. Yenişehir ilçe merkezinde yer alır. Söz konusu höyük üzerindeki tepede üzerinde “Postumpost Cami” yazılı bir tabela bulunan cami ve çay bahçesi bulunmaktadır. 150×6 metre boyutlarındadır. I. Murad döneminde üzerine Postun Puş Baba Tekkesi ve Türbesi yaptırılan höyük olasılıkla yolun güvenliğini sağlamak için kullanılmıştır. Daha sonraki yıllarda mezarlık arazisi olarak da kullanılan höyük ilçe de en fazla tahribata maruz kalmış höyüklerin içerisinde yer alır.

Höyük ile ilgili ilk yüzey araştırmaları 1942 tarihinde Kurt Bittel tarafından başlatılmış daha sonraları 1949 ve 1951 yıllarında Kılıç Kökten tarafından höyük inceleme altına alınmıştır. Höyükte yapılan çalışmalarda İlk Tunç Çağı’na ait Yenişehir çanak gömleği, kırmızı açkılı, kırmızı astarlı, İnegöl gri türünden ve M.Ö 2. bin yıla tarihlenen çanak çömlek parçaları bulunmuştur. (French 1967; 54, 60_64)

Bugün Yenişehir II. Höyük üzerine kurulan ve Babasultan Parkı olarak bilinen mekân

 

KAYNAKLAR:

  • TAY (Türkiye Arkeolojik Yerleşimleri Projesi), tayproject web sitesi.
  • Berkay Dinçer & Murat Başlar, Bursa’nın Tarihöncesi ve Bursa Arkeolojik Yerleşimleri Projesi, (paleo berkay.atspace web sitesi)
  • İlhan Kayan, Arkeolojik Jeomorfoloji Açısından Yenişehir ve İznik Havzalarının Çevre Özellikleri, V. Araştırma Sonuçları Toplantısı, Ankara 1987.
  • H. French, Prehistoric Sites in Northwest Anatolia I. The İznik Area, Anatolian Studies,Cambridge Üniversitesi Press C.17.
  • Türkiye Arkeolojik Tahribat Raporu 2000, Türkiye Arkeolojik Yerleşimleri Projesi Yayını, Haziran-Ekim 2000.
  • Kayhan Akkaya, Bursa ve Çevresi Tunç Çağı Yerleşimlerinin Mimarisi, Dumlupınar Üniv. Fen Edebiyat Fak. Arkeoloji BI. Bitirme Tezi, Kütahya-2012.
  • Berkay Dinçer & Murat Başlar, Kültür Varlıklarının Korunmasında Yerel İnsiyatifin Önemi, Nilüfer Yerel Gündem, sayı: 4, s.24-25.

DİPNOTLAR

[1] Berkay Dinçer – Murat Başlar, “Bursa’nın Tarihöncesi ve Bursa Arkeolojik Yerleşimleri Projesi” isimli makale, PaleoBerkay Arkeoloji Sitesi.

[2] Mehmet Özdoğan, Marmara Denizi ve Neolitik Yaşam Biçiminin Anadolu’dan Avrupa’ya Aktarımı, Tina (Denizcilik ve Arkeoloji) Dergisi, sayı: 10, 2018, s.9

[3] Konu hakkında daha detaylı bilgi için; Jacob Roadenberg & Songül Alpaslan Roadenberg, llıpınar and Menteşe Early Farming Communities in the Eastern Marmara, Archaeology and Art PubliCations, İstanbul 2013, s.69-91.

Mesut BİÇER

(Yenişehir 1972) Gazi Üniversitesi İnşaat programı ön lisans mezunudur. Bir süre mesleğine dair kamuda çalıştıktan sonra çeşitli özel inşaat firmalarında çalıştı. 2018 yılında emekliliğe hak kazananınca lise yıllarından bu yana hobi olarak topladığı çok sayıda yerel tarih arşivini düzenleyerek yerel tarih ile ilgilenmeye başladı. Özellikle Yenişehir hakkında yazdığı yazılar çeşitli yerlerde yayınlandı. Emekliliğinde verdiği zaman olgusu ile çalışmalarına devam etmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Mesut BİÇER

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ
“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

Ekrem Hayri PEKER, 20 Kasım 2024
Türkülerde Felek

Türkülerde Felek

Dr. Halil ATILGAN, 19 Kasım 2024
Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Atilla SAĞIM, 17 Kasım 2024
Romanlarda Sosyal ve Kültürel Yaşam

Romanlarda Sosyal ve Kültürel Yaşam

Emel ÖRGÜN, 2 Kasım 2024
“İki Kasım 1943” Karaçay Sürgünü

“İki Kasım 1943” Karaçay Sürgünü

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 2 Kasım 2024
Bir Zamanlar Kültürpark

Bir Zamanlar Kültürpark

Haber Merkezi, 2 Kasım 2024
Söğütlülü Destancı Aşık Ali Şahin

Söğütlülü Destancı Aşık Ali Şahin

Haber Merkezi, 2 Kasım 2024