Quantcast
İhanetin bedeli ağırdır – Belgesel Tarih

Süleyman IŞIK
Süleyman  IŞIK
İhanetin bedeli ağırdır
  • 11 Kasım 2018 Pazar
  • +
  • -
  • Süleyman IŞIK /

Loading

“Kuvva”dan…

Kelesliler, aradan yüz yıla yakın bir süre geçse de zaman zaman kendilerini bir tartışmaya kaptırmaktan alıkoyamazlar. Tartışma dediğin öyle uluorta yapılmaz. Bir kenarda köşede, etrafı kolaçan ederek ve fısır fısır konuşulur. Bir yabancı bu konuşmaya kulak kabartırsa önce susulur, sonra alakasız bir konuya geçilir. Çünkü yaşananlar, Keles’in o günleri bilen ahalisinde nihayetlenmemiş, küllenmemiş bir travmadır.

Tıpkı doksan küsür sene öncesinde olduğu gibi. Tartışmanın mevzusu bir cinayettir. Kimine göre ihanetin bedeli, kimine göreyse bir teneke altının. Sizi o günlere, tarafımdan yazılan KUVVA adlı tarihsel romanda yer alan acılı yıllara götürüyor ve Keles’in Belenviran köyüne konuk ediyoruz.

Yaşananlar İslam’a dokunsa da yapacak, diyecek bir şey yoktu. Bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydı. Yunan’ı bu topraklardan kovma fikri bunca diriyken ne olmuştu da işler tersine dönmüştü bilemiyordu. Rivayetler o kadar muhtelifti ki, gelen haberlerin çoğunun üç gün sonra yalan çıkması dolayısıyla duyduklarına itibar etmemeyi, ihtiyatla yaklaşmayı öğrenmişti.

Akşam sofrasına oturan Âşık Süleyman Ağayla iki oğlu kapıda Hacı Ahmet görününce şaşırdılar. İslam, ayağa kalkıp yer gösterdi.

Sofraya buyur ettilerse de Hacı Ahmet oturmadı. O oturmayınca Süleyman Ağa da kalkıp, onun yanına peykeye ilişip hal hatır sordu.

Hacı Ahmet, kestirmeden konuya girdi.

-Nele oldu biliyon mu Süleyman Ağa?

-Hayırdır Efe?

– Hacı Semavi va ya, Keles’de…

-Hee bildim. Keles’in yarısı unun derle.

– Garagol gumandanı Yonanlı zabitinen çok içli dışlıymış deyola.

-Ben de öyle duyduydum.

-Bursa’daki Yonan zabitlene de her hafta gaymak, peynir, bal, yımırta götürürmüş.

-Künahı boynuna emme doğruysa ne zillet…

-Balıkesir tarafından yeni yetme çocukla asgere yazılıp cepheye gitmek isdemişle. Emme yollanı şaşırıp Domanıç tarafından gideceklene Keles’in yukarıkı mahallesine gelmişle.

-Kaç kişiymiş bunla?

-Baya da galabalıkmışla. Hacı Semavi öğreniyo bunları, garşılamaya çıkıyo. –‘Madem cepheye gideceniz, sizi yimek yimeden salmam’- deyo. Gocayayla yolunun urdaki çamlığa gazanlarınan pilav dökdürüyo, yimek bişittiriyo.

-Ee sona?

-Sonası kötü ağa. Yonan garagoluna habar salınıyo. Kendi adamlarıylan beraber sofrada basıyola çocukları.

-Ne deyon sen? Essah mı?

-Hepisini gurşuna diziyola. Bi kişi bırakmamacasına. Sona goca bi çukur açıp gömüyola.

Süleyman Ağa’nın gözü buğulandı.

-Hakigat mi bu Efe? Vay gınalı guzulara vay. Bu nasıl hayınlık böle?

Odadaki herkes başka bir yana döndü. Hayat kapısını açıp apansız içeri dalan Çayır Azime’nin girişiyle gözlerden süzülen yaşlar, gizlendi, ellerin tersiyle silinip toparlanıldı.

Süleyman Ağa, sessizliği bozdu.

-Hacı Amet, ben bunun böyle olduğuna inanmayom. Neden dersen, bu memlikatdan bu gadar hayın çıkmaz deye düşünüyom. Şöyle omuş olabilir. Hacı Semavi, doğrudur, çocuklara sofra gurmuş garınlarını doyurmuşdur. Emme Yonan’a haber verip galleşlik yapmamışdır.

Hacı Ahmet sinirlendi.

-Yonan’ınan bu gadar içli dışlı olan bi deyyus Türk ordusuna gatılmaya giden çocuklara sofra guracak öyle mi? Ya Ağa sen saf mısın nesin?

-Urası öyle de ben -Yonan kendisi öğrenmişdir, Hacı Semavi habar vememişdir- deye düşünüyom.

-Eyi de, gatliamı yapanlar arasında Semavi’nin adamları da varımış. Buna ne deyon?

Süleyman Ağa direniyordu.

-Bunu kim görmüş?

-Görmeye ne hacet. Gonuşulanla ortada.

Duydukları, İslam’ın içini ezdi. Bir an nefes alamadığını hissetti, boğulur gibi oldu. Acı, nefret, merhamet, öfke, üzüntü bir arada göğüs kafesini daraltıyor, nefes alamadığını hissediyordu. Sofradan fırlayıp hayat kapısından merdivenlere yönelince odadakiler telaşlandılar. Süleyman Ağa, küçük oğlu Mehmet’e kaşıyla işaret etti.

-Git bak ağana, delilik yapmasın. Yanından ayrılma.

Süleyman Ağa, bu olaydan dolayı gelecek günler için çok endişelenmiş, işin daha da kötüleşeceğine olan korkusu artmıştı. Anlaşılan yolun sonuna geliniyordu.

Hacı Ahmet, bir saat daha evde kaldıktan sonra durumu müzakere için Kabakçı’ya, Kaplan Dağı’na doğru yola çıktı.

İslam da soluğu Bekirlerin ağılda almıştı. Epeyce süredir kendi içlerine gömülmüş olmanın yükünü omuzlarında hisseden iki genç Hacı Ahmet’in getirdiği haberi hararetle tartışıyorlardı. İslam, Bekir’in sözünü kesip sordu.

-Va mısın sadıç?

-Neye?

-Semavi midir nedir unu cezalandırma…

-U golay da u işin sonunda bizi yaşadırlar mı? Bi yanda Yonan garagolu, diğer yanda Hacı Semavi’nin eşgiya gılıklı muhafızları.

-Ne o len, gorkdun mu yoksa?

-Tam da buldun gorkacak adamı ya…

-Herifi öldürdük mü,  gaçar Gabakcı’nın yanına varırız. Açıkda gomaz bizi.

İslam, kendini öyle kaptırmıştı ki, yanında bitiveren kardeşi Mehmet’i neden sonra fark etti. Mehmet’i başından savmak kolay olmadı. Nuh diyor Peygamber demiyor, babasının söylediklerini tekrarlayıp duruyordu.

Bekir’le Hacı Semavi’nin hesabını kesme konusunda anlaştılar. Detayları birkaç kez bir araya gelip konuşacaklardı. Fakat bu mümkün olmadı. Çünkü kardeşi, olan biteni anında Süleyman Ağa’ya fısıldayınca öfkeden küplere binen Süleyman Ağa, oğlunu dama kilitleyip soluğu Bekir’in babası Osman Ağa’nın evinde aldı. Osman Ağa da Süleyman Ağa’nın endişelerine hak vererek Bekir’i dama kapattı.

Damdan iki gün sonra çıksalar da yine gözaltındaydılar. Babaları, ikisini dizlerinin dibinden ayırmıyordu. Üçüncü günden sonra yeterince akıllanmışlardır düşüncesiyle olacak birbirleriyle görüşmemek kaydıyla hayvan başına, ağıla gönderdiler.

Keles’te yaşanan olay köyde herkesi ürkütmüştü. Köylüler uluorta bu konuyu konuşmamakla beraber kenarda köşede fiskoslar, ‘Duydun mu sen de’ler gırla gidiyordu. Olayın vahameti öyle büyüktü ki, Moymullu bile öldürülen gençler için ağlamaklı bir sesle ‘Mekânları cennet olur inşallah. Ecirleri öbür tarafta ağır basar’ demişti.

Bir yatsı vakti, Bitlipınar tarafında buluşup gözgöze geldiklerinde iki delikanlı, başlarına gelene kıkır kıkır güldüler. Sinirleri boşalmış gibiydi. Gülme faslını sona erdirip ciddi ciddi ne yapacaklarını konuşmaya çabaladıkça makaraları yeniden koyuveriyorlardı.

Gülmekten karınlarına ağrı girmişti.

-Len sadıç, inek kapadır gibi kapatdıla ya bizi.

-He vallaha. Yan tarafta akça öküzlen gökçe öküz. Bi ara umudu kesdiydim valla. Önümüze saman dökecekle deye bekledim inan osun.

Yeniden kıkırdadılar. Arkalarında bir çıtırtı duyup o yana baktıklarında elinde değneğiyle Hacı Ahmet’i gördüler. Hacı Ahmet sırıtarak sordu.

-Ne u bizim oğlanla, Allah gülen yüzünüzü soldurmasın. Neye gülüp duruyonuz?

-Duymuşundur. Bekir’inen ikimizi buvamlar ahıra kapattıla da una gülüyoz.

-Dam eyi gemiş demek. Ben buvalanızın yerine osam bi araba da sopa atadım.

-Neden Amet Ağa? Naptık kı?

Hacı Ahmet birden ciddileşip sesini yükseltti.

-Taha ne yapacanız len? Boyunuzdan böyük işlere galkıyonuz. Size mi galdı Semavi dürzüsünün hesabını kesmek?

Delikanlılardan ses gelmeyince devam etti.

-U iş böyük, anladınız mı? Bizi de aşıyo…

İslam atıldı.

-Ne yani, unca gencin ganı yerde mi galacak? Hesabı sorulmacak mı? Sizin efeliğiniz ne güne duruyo?

-Höst. U ne biçim lakırdı len? Hesabı sorulacak helbet. Zamanı va, yeri va. Siz siz olun, tekin durun. Yoksa hepimizi ataşa atasınız.

Sonra yeniden sertçe sıkıladı.

-Anlaşıldı mı? Yakarım ikinizi de…

Yanıt beklemeden dönüp üç beş adım attıktan sonra başını yarım çevirip bu kez parmağını salladı.

Hacı Ahmet gittikten sonra keyifleri kaçan iki delikanlı hayvanların başına döndüler. Vardıkları karar, işi oluruna bırakıp beklemekti.

***

Aradan yirmi gün geçti, geçmedi… Gelen haber köyde bomba gibi patladı. Ahbabı Süleyman Ağa’yı ziyarete gelen Mürsellerli Deli Hüseyin haberi yemekten sonra keyif kahvesi içerken verdi.

-Sizin Keles’te biri varmış, adı Semavi mi neymiş…

-He, Hacı Semavi. Ne olmuş una?

-Seninki gine Yonan zabitlerine, Bursa’ya yağ, bal, peynir, guzu götümüş.

-Ee?

-Yonan gumandanı bunun yanına bi manga asker gatmış. Yanında da Kör Selim namında biri varmış. Garabelen’i biliyon ya, uraya gelince Semavi Yonan askerlene –‘Gerisi golay, siz geri dönün’- demiş. Abdürrezzak, bunu haber alınca adamlarıyla bağlamış yolu.

-Abdürrezzak’ın nerden haberi omuş ku?

-Senin duyduğunu gosgoca efe duymaz mı allasen? Keles’de bir imam vardı Bursalı. 8-10 sene evvel. Uzun beyaz sakallıydı, bildin mi?

-Hee

-İşde unun oğlu çocukların öldürüldüğü gün gaçıp Sarıalan’a, Püskülsüz’e gitmiş. Anlatmış durumu. U gün Abdürrezzak intikam almaya yemin itmiş.

-Sonra

-Semavi’yi Kör Selim’inen beraber yakalamışla. Abdürrezzak, Selim’i Hacı Semavi’nin evine yollamış. Demiş ki, -‘Bi teneke altın isterim’- . Kör Selim gidip bi teneke altını alıp gemiş. Bu arada Semavi’yi Selim gelene gadar sorgulamışla. Adam Nuh demiş, Peygamber dememiş. –‘Ben ne yapdıysam Keles yanmasın deye yaptım’- demiş. Öldürülen gençleden haberdar omadığını annatmış emme Abdürrezzak inanmamış. Yatırmış Semavi’yi.

-Ee Üsen sadıç, sona?

-Kör bağ desteresiynen ağır ağır kesmiş boğazını. Duyduğuma göre Abdürrezzak –‘Hiç acele itmedim dürzüyü keserken’- demiş. Kör Selim altınları getirince elinden tenekeyi alıp -‘Sen git’- demişle. Sonra Semavi’nin kafasına sıkmışla.

-Neden? Boğazını kesdikleri yetmemiş mi?

Deli Hüseyin güldü.

-Abdürrezzak Efe sağlamcıdır. İşini sağlam tuta.

Haber, köyü deyim yerindeyse salladı. İtilafçılar, haberi ‘Guvvacı haydut sürüsü bi teneke altın uğruna Hacı Semavi’yi goyun boğazla gibi kesmişle’ diye yaydılar. Hasan Efendi, günlerce ‘Hacı Semavi ne yaptıysa Keles’in kılına zarar gelmesin diye yapmıştır vesselam. Ve dahi bu uğurda şehittir’ dedi durdu.

Süleyman IŞIK

1959 Bursa doğumlu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi, İşletme İktisadı Enstitüsü mezunu. Valeo, İpekiş, Erkurt Holding, Polifleks, Çamsan şirketlerinde insan kaynakları koordinatörlüğü görevlerinde bulundu. BTSO, Busiad, Taysad gibi kurumlarda danışmanlık yaptı. Uludağ Üniversitesi SBMYO’da iş analizi dersini okuttu. ABİGEM, Pronet, Departman, Kadir Has Üniversitesi, Antalya Üniversitesi eğitim kurumlarında çeşitli eğitimler verdi. Peryön Bursa Şubesi’nde kurucu Başkan olarak 2 dönem görev yaptı. TÜBİTAK mentörü olarak işletmelere hizmet verdi. ‘Memleketimden İnsan Kaynakları Manzaraları’ ve ‘KUVVA’ adlı kitapların yazarı. Dünya Gazetesi, Bursa Hakimiyet ve Yeni Dönem gazetelerinde editörlük, müdürlük ve köşe yazarlığı görevlerinde bulundu. Halen, MOERS Kariyer Merkezi’nde insan kaynakları ve bireysel gelişim eğitimleri veriyor, insan kaynaklarının her alanında danışmanlık, mentörlük ve proje yöneticiliği görevlerini yürütüyor. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ
“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

Ekrem Hayri PEKER, 20 Kasım 2024
Türkülerde Felek

Türkülerde Felek

Dr. Halil ATILGAN, 19 Kasım 2024
Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Atilla SAĞIM, 17 Kasım 2024
Romanlarda Sosyal ve Kültürel Yaşam

Romanlarda Sosyal ve Kültürel Yaşam

Emel ÖRGÜN, 2 Kasım 2024
“İki Kasım 1943” Karaçay Sürgünü

“İki Kasım 1943” Karaçay Sürgünü

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 2 Kasım 2024
Bir Zamanlar Kültürpark

Bir Zamanlar Kültürpark

Haber Merkezi, 2 Kasım 2024
Söğütlülü Destancı Aşık Ali Şahin

Söğütlülü Destancı Aşık Ali Şahin

Haber Merkezi, 2 Kasım 2024