1432-1481 yılları arasında saltanat süren Fatih Sultan Mehmet’in ölümünden sonra tahta geçen II. Beyazıt 1481-1512 yılları arasında 31 yıl saltanat sürmüştür. Veli unvanlı Beyazıt Osmanlı İmparatorluğu’nun 10. Padişahıdır.
Kafkasya’ya geçmeden önce II. Beyazıt dönemini kısaca değinelim. Babası Fatih Sultan Mehmet 3 Mayıs 1981 yılında vefat ettiğinde imparatorluk Avrupa devletiydi. İmparatorluk topraklarının 511 bin km2si Asya, 1703 bin km2si Avrupa’da toplam 2214 bin km2 alana sahipti. Tahtı bıraktığı 26 Mayıs 1512 yılında imparatorluğun hâkim olduğu alan 2375 bin km2 ye çıkmıştır. İmparatorluğun Anadolu’daki sınırı Kabaca Fırat ve Çukurova’ydı.
II. BEYAZIT (d.3 Aralık 1447 – ö. 26 Mayıs 1512)
Dimetoka dünyaya geldi.İstanbul’un fethinden sonra, 7 yaşlarındayken Amasya valisi olan Şehzade Bayezıt, burada o dönemin en ünlü âlimlerinden dersler aldı. O günlerde Amasya kenti bir eğitim ve kültür merkeziydi. Devrin meşhur âlimlerinden dersler aldı, İslami ilimlerin pek çoğunu öğrendi. Arapça ve Farsçanın yanı sıra; Çağatay lehçesi ve Uygur alfabesini de öğrendi.
Şehzade Beyazıt sancakbeyi olarak 27 yıl Amasya’da oturdu. Bu görevde iken 1473’te Otlukbeli Savaşı’nda sağ kol kumandanı olarak görev aldı. Babasının vefatından sonra 22 Mayıs 1481’de Osmanlı tahtına çıktı. Abisiyle taht mücadelesi yapan Şehzade Cem yenildikten sonra Rodos şövalyelerinin eline düştü ve yaşamı Fransa’da sona erdi.
İspanyollar karşısında yenilgiye uğrayan Endülüs’teki Müslümanlar Osmanlı Devleti’nden yardım istediler. II. Bayezıt, Kemal Reis’i İspanya’ya gönderdi. Kemal Reis İspanya’daki Müslümanları Kuzey Afrikaya, Yahudileri de de Selanik ve İstanbul’a taşıdı. 1492 yılında Müslümanların yanı sıra 150 bin kadar Yahudi de Osmanlı topraklarında yerleştirildi.
Sultan Bayezıt’ın padişah olduğu dönemde Hersek Dükalığı da ilhak edildi. Boğdan boyun eğdirildi ve Kırım Hanlığı ile aradaki topraklar fethedilerek hanlıkla Osmanlı toprakları birleşti. Karadeniz bir Türk gölü haline geldi. Boğdan’a müdahale etmek isteyen Lehistan bozguna uğratıldı.
Memlük devletiyle 6 yıl süren savaş barışla neticelendi. Arnavutluk ve Mora Yarımadası’ndaki Venedik limanları ele geçirildi.
Kemal Reis’in idare ettiği donanma Sapienza Deniz Savaşı’nda Venedik donanmasını yendi.
Akkoyunlu Devleti’nin yerini Şah İsmail’in başında olduğu Safeviler aldı. Türkmenler’i etkileyen bu gelişmeye karşılık, II. Beyazıt, Memlüklerle ilişkiyi arttırdı. Şah İsmail, Akkoyunlular’ı haritadan silmek amacındaydı. Bu arada Trabzon’da sancak beyi olan Şehzade Selim Erzincan’ı ele geçirmiş, Safeviler’e bağlı olan Gürcü prenslikleri yenip onları vergiye bağladı.
Safevi Şah’ı İsmail 1507 yılında hem İstanbul’un hem de Kahire’nin göstereceği tepkiyi görmek amacıyla Dulkadiroğulları Beyliği’nin üzerine yürüdü. Bu harekete karşı Şehzade Selim Azerbaycan’a kadar Safevi topraklarına girerek Safevi Hanedanı’na mensup bazı kişileri esir aldı.
14 Eylül 1509’da İstanbul, Osmanlı tarihinin kaydettiği en şiddetli depreme maruz kaldı. Küçük kıyamet (Kıyamet-i Suğra) denilen bu depremde İstanbul’da 109 cami ve mescit ile 1.070 ev kullanılamaz hâle geldi. Halktan da 5.000 kadar insan yaşamını yitirdi. Binlerce insan yıkıntılar altında gömülü kaldı. Deniz dalgaları, İstanbul ve Galata surlarını aşarak sokaklarda tufan meydana getirdi. Sultan II. Bayezıt’ın bu çabaları üzerine İstanbul kısa bir sürede adeta yeniden inşa edildi. Bu inşaat, bütünüyle Mimar Hayreddin’in nezareti altında yapıldı. Anadolu’da Şah Kulu önderliğindeki Kızılbaşlar isyan etti. Hadım Ali Paşa Sivas civarında Temmuz 1511’de yapılan çarpışma sonucunda Şahkulu ve kuvvetleri yenilgiye uğratıldı. Bu çarpışmada Şahkulu öldürülürken, Hadım Ali Paşa’da aldığı yaralar sebebiyle bir süre sonra hayatını kaybetti.
Şehzade Selim İstanbul’a çok uzak olan Trabzon sancak beyiydi. Ağabeylerinden Ahmet Amasya’da, Korkut Manisa’daydı. Şehzade Selim, oğlu Şehzade Süleyman için Kefe sancağını istedi. Kefe Kırım’da bir liman şehriydi. Şehzade Süleyman 1504 yılında ölen amcası Şehzade Mehmet yerine Kefe sancak beyi oldu.1511 yılında Şehzade Selim büyük bir maiyet ile Trabzon’dan gemi ile Kırım’a gitti.
Şehzade Selim, Kırım’dan Trabzon’a dönmek yerine Rumeli’ye geçti ve artık Trabzon’a dönmeyeceğini ve kendisine Rumeli’de bir sancak verilmesini istedi. Şehzadelere Rumeli’den sancak verilmesi yasalara aykırı olmasına rağmen ordu tarafından sevilen Şehzade Selim’e Semendire ve Vidin sancakları verildi. 1511 Temmuz’unda Şehzade Selim, topladığı orduyla Vidin’den Edirne’ye geldi. Bu şehri işgal ettikten sonra Çorlu’ya geldi. Ancak 3 Ağustos günü babası II. Bayezıt tarafından karşılandı. Şehzade mağlup oldu ve kaçtı.
21 Ağustos 1511 günü II. Bayezıt, büyük oğlu Ahmet’i tahta geçirmek üzere İstanbul’a çağırdı. Şehzade Selim’i destekleyen birlikler ayaklandı. Şehzade Selim 19 Nisan’da İstanbul’a ulaştı. 24 Nisan 1512’de II. Bayezıt, oğlu Selim namına tahtan feragat ettiğini açıkladı. Sürgün için seçtiği Dmetoka’ya giderken vefat etti.
Müziğe yoğun bir ilgi duyan Sultan’ın eserlerinden yalnız 8 tanesinin notası zamanımıza kadar gelebilmiştir. Bunların hepsi saz eserleridir. Adlî mahlası kullanarak Türkçe ve Farsça şiirler yazdı hat sanatında da oldukça yetenekliydi.
Hükümdarlığı süresince barışı ve sakinliği tercih etmişti. Osmanlı donanması döneminde yenilendi, Piri Reis de tüm Dünya’da nam saldı. Donanmanın yenilenmesi sırasında; yelkenli savaş gemilerini uzun menzilli toplarla yaparak Osmanlı’nın Akdeniz’de tek hâkim olması sağlandı. Döneminde Yeniçeri Ocağı’nı genişletildi ve ağa bölükleri kuruldu. Bursa’da Koza Hanı ve Pirinç Hanı yaptırmıştır.
KAFKASYA
Hazar Denizi ile Karadeniz arasındaki geniş araziye Kafkasya denir. Kafkasya adı ilk defa MÖ 490’da Aiskhylos adlı Yunan yazarının eserinde geçmiştir. Bölge Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının arasında birbiriyle bağlantılı suyollarının en kuzey ucunda yer alır. Adını aldığı dağlar, Karadeniz’de Anapa Burnu’ndan Hazar Denizi’nde Apşeron Yarımadası’na (Bakü) kadar uzanır. Kafkas sıradağları Kafkasya’yı kuzey ve güney olarak ikiye ayırır. Güneyde Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan bulunurken kuzeyde ise Rusya Federasyonu’na bağlı Dağıstan, Kalmuk, Karaçay-Çerkes, Kabarda-Balkar, İnguş, Kuzey Osetya ve Çeçenistan yer alır. Kuzey Kafkasya sınırları dâhilinde olan Kabartay bölgesi ise Azak Denizi’ne dökülen Kuban Nehri ile Hazar Denizi’ne dökülen Terek Nehri’nin kaynakları arasında, Kafkas dağlarının kuzeyinde, Dağıstan ile Çerkezistan arasında kalan bölgedir. Burası Çerkeslerin en büyük kabilelerinden Kabardeylar ile Nogayların yurdudur. Çerkezistan olarak da tabir edilen bölgenin ana hatlarıyla sınırları ise batıda Karadeniz, güneyde Gürcistan, kuzeyde kısmen Kuban Nehri, doğuda ise Kafkaslar’ın en yüksek tepesi Elbruz’la sınırlıdır. Genel hatlarıyla dağlık bir bölge olan Çerkezistan, sahilde yer alan Anapa, Soğucak ve Sohum gibi yerleşim bölgeleriyle Karadeniz’e açılır. Anapa, 13. ve 14. yüzyıllarda Ceneviz kolonisidir. Burada inşa edilen iskeleler vasıtasıyla bölgeyle ticaret yapılmakta idi. ALTIN ORDU
1223 yılında Celalettin Harzemşah’ı takip eden Moğollar Kafkasya’ya girdiler. Alan-Kıpçak ittifakını bozarak önce Alanları, sonra Kıpçakları Mağlup ettiler. 16 Temmuz 1223’de Rus Knezleri ve Kıpçakların oluşturduğu orduyu Kalka’da bozguna uğrattılar. Dönüşte saldırdıkları Bulgarya’da ise büyük bir kayıp vererek yenildiler.
1235 yılında Moğol İmparatorluğunun Büyük Hanı Ögeday, Batu’dan Rus topraklarını fethetmesini istedi. Cuci soyundan gelen Batu komutasındaki Moğollar önce İtil Bulgar Devleti’ne saldırdılar. Bulgar şehrini ve diğer şehirleri yok ettiler. 1237 yılı Aralık ayında Ryazan önlerine gelen ordunun başında Cuci , Möngke ve Güyük bulunmaktaydı.. Moğolların karşısına çıkan Rus orduları yenildi. Vladimir Prensi II. Yuri 4 Mart 1238 tarihinde Sit Nehri yakınlarındaki muharebede hayatını kaybetti.
Daha sonra Moğollar, steplere döndü. Buradaki Kıpçaklar ve Alanlar’a saldırarak Kırım’a doğru ilerlediler. 1239 yılında Batu, Pereyaslavl ve Chernihiv şehirlerini ele geçirdiler. Direnişin olanaksız olduğunu gören Rus prensler çareyi kaçmakta buldular. 6 Aralık 1240 tarihinde Kiev Moğollar tarafından yağmalandı. Bundan sonra Batu, Orta Avrupa’ya doğru bir öncü kuvvet gönderdiyse de, bu ordu ise Lehistan Krallığı orduları tarafından püskürtüldü.
1242 yılı boyunca yağmaya devam eden Moğol ordusu Avusturya,Dalmaçya ve Moravya bölgelerini de ele geçirdi. Ancak 1241 yılı Aralık ayında Büyük Han Ögeday ölünce yeni Moğol hükümdarının seçilmesi için tüm önemli komutanlar Moğolistan’a dönünce bu akınlar son buldu.
Avrupa’yı kurtaran Büyük Hanın ölümü olmuştur. Polonya, Alman ve Macar ordularını yok eden Moğolların önünde duracak bir güç kalmamıştı. 1242 yılı yılında Ögeday ölünce seferde olan Batu Han, yeni kağanın seçilmesi için ordusuyla Moğolistan’a döndüler.
ALTINORDU’NUN DAĞILIŞI
Özbek Han’ın ölümünden sonra iç karışıklıklarla boğuşan Altın Ordu Devleti’nin başına Timur’un yardımıyla Toktamış geçti. Ancak Cengiz soyundan gelen Toktamış emir Timur’u küçümsedi ve Altın Ordu’ya ait olduğunu iddia ettiği Harezm bölgesine saldırdı. Yenildiği halde, birkaç kez emir Timur’un topraklarına saldıran Toktamış, sonunda Timur’un öfkesini çekti.
1395 yılında Kafkasya’yı aşan Timur ve Toktamış’ın orduları Terek Nehri civarındaki Teterkop’da savaşa girdiler. Orta Çağ’ın en büyük meydan muharebesi üç gün, üç gece sürdü. Toktamış’ın ordusu büyük bir yenilgiye uğradı. Kaçan Toktamış’ı Timur ordusuyla takip etti.
Toktamış’ın müttefiki olan Çerkesler de bu savaşlarda büyük bir katliama uğradılar. Timur saray Berke şehrini ve diğer Altın Ordu şehirlerini yakıp, yıktı. Oradan Kırım’a yönelir. Azak ve Kefe başta olmak üzere tüm ticaret merkezlerini de yakıp, yıktı. Emir Timur dönüşte Çeçenistan ve Dağıstan’ı tahrip etti.
İpek yolunu kontrol etmek; ipek ve baharat taşıyan kervanların sadece kendi topraklarından geçmesini isteyen Emir Timur sadece Altın Ordu Devleti’ni değil, Kafkasya’daki tüm yerel devletleri, prenslikleri yıkmıştır.
Toktamış, 1398’de Litvanya Büyük Düka’sına sığındı. 1405 yılı ocak ayında burada öldü. Toktamış öldükten sonra Altın Ordu siyasi kargaşanın içine düştü. Ayrıca kentlerin yakılıp, yıkılması; kervanların yol değiştirilmesi ve Harezm’in kaybı Altın Ordu’yu mali yönden çökertmişti. Altın Ordu artık sona ermişti. Her şeye rağmen Tatarlar, komşularını olan Rusya, Litvanya ve Lehistan – rahatsız edecek kadar kuvvete sahip bulunuyorlardı.
Altın Ordu’nun batı ve kuzeybatı komşuları; Moskova, Litvanya ve Lehistan artık XIV. yüzyıl durumundan uzaklaşmışlardı. Altın Ordu’da iç çekişmeler sürüp, giderken, Cengiz soyundan gelen Uluğ Muhammed, Bulgar topraklarına gidip, Kazan’ı merkez tuttu ve 1437-38 yıllarında Kazan Hanlığı’nı kurdu. Cengiz soyundan gelen Hacı Giray, Litvanya Dükalığı’ndan yardım alarak 1449’da Kırım’ı ele geçirip, Kırım Hanlığı’nı kurdu.
Astrahan Hanlığı, Altın Orda’nın yıkılmasından sonra başkenti Astrahan/Hacı Tarhan olmak üzere Cengiz Han’ın oğlu Cuci’nin ulusuna bağlı Toka Temür sülalesinden Kasım Han tarafından kurulmuş ve 1466-1554 yılları arasında hüküm sürmüş bir hanlıktır. Zaman zaman Kırım Hanlığı vasıtasıyla Osmanlı Devleti’nin nüfuz alanına girmiştir. Astrahan Hanlığı’nın arazisi batıda Kuban ve Don Nehrine, doğuda Nogay Orda’sı ile sınırdı. Güneyde Terek Nehri’ne, kuzeyde ise Volga ile Don nehrinin arasında uzanmaktaydı.
Hanlık, 1552 yılında Kazan Hanlığını yıkan, Rus Çarı Korkunç İvan tarafından 1556 yıkılmıştır.
*
Altın Ordu baskısıyla hapse atılan Mengli Giray’ı. Gedik Ahmet paşanın emrinde bulunan Türk ordusu 1475 yılı başında hapis tutulduğu Kefe’den kurtarmıştı.
Mengli Giray, Türkiye’de II. Sultan Mehmet’in sarayına kaçmış ve 1478’de Türkiye’nin vassalı sıfatıyla Kırım Hanlığı’nın başına geçmiştir. 1476’da Ahmed Han Kırım’a hücum etmiş ve Mengli Giray’ı kovmuştu. 1478 yılında Mengli Giray, Türkiye’nin vassalı olarak tekrar Kırım’a geldi. Kırım Hanı, Ahmed Han’ın Ulu Ordusuna ve IV. Kazimir’e karşı Moskova ile bir ittifak yaptı. 1481’de Aybek’le yaptığı savaşta Doneç kıyısında öldürülen Ahmed Han’dan sonra, Altın Ordu yeni hanlıklara bölündü. Birbirleriyle savaşan hanlardan hiçbiri güçlü bir devlet kurmağa muvaffak olamadılar.
Altın Ordu ardında Kırım, Kazan, Astrahan, Kasım, Sibir ve Nogay Hanlıklarını bırakarak yok oldu. Yerini kendini Altın Ordu’nun varisi sayan Moskova Büyük Prensliği aldı.
KIRIM HANLIĞI’NIN KURULMASI
Lehistan – Litvanya – Altın Ordu ittifakı Moskova Prensliğine karşı mücadele ederken, Osmanlı – Moskova Kırım ittifakı buna karşı çıkıp, Lehlerin topraklarına akınlar düzenleyip, Leh kuvvetlerini oyalıyorlardı. Sonunda Altın Ordu 1480 yılında Oka Nehri yakınlarında Moskova Prensliği karşısında savaşmadan geri çekildi. Müttefiki Leh kuvvetleri yetişememişti. 1502 yılında Altın Ordu dağıldı ve Kırım Hanlığı Moskova ile karşı karşıya kaldı. Osmanlı Devleti Moskova’yı Kırım Hanlığı ile kontrol etmeye çalışmıştı. Bu politika Kırım Hanlığı’nın zayıf tutulması nedeniyle başarısız oldu, önce Kırım Hanlığı yıkıldı, Kafkasya ve Karadeniz kıyıları Rus Çar’lığının eline geçti. Kırım Hanlığı kuvvetleri hafif piyade idi. Tüfek ve ağır topları yoktu. Osmanlı İmparatorluğu Kırım Hanlığını savaşa gönderirken top, tüfek, kılıç ve askeri malzeme gönderiyordu.
FATİH’İN KEFE’Yİ ELE GEÇİRMESİ VE KIRIM HANLIĞI’NIN OSMANLI DEVLETİNE BAĞLANMASI
Osmanlı Kafkas ilişkilerinin başlaması Fatih Sultan Mehmet’in ipek yolu üzerinde yer alan Kefe’nin ele geçirilmesiyle başlamıştır.
Türklerin Kırım’a ilgisi Anadolu Selçuklu döneminde ilgilenmeye başlamıştı. Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı Alaeddin, Trabzon Rum İmparatorluğunun gücünü kırmak için Sinop’ta bir donanma inşa ettirdi. Bu arada Selçuklu tüccarlarının şikâyetleri üzerine Kastamonu Emiri Hüsameddin Çoban’ı Karadeniz donanmasıyla Kırım Seferine memur etti. Emir Çoban önemli bir ticaret şehri olan Sudak’ı fethetti. Şehirde bir cami inşa ettirdi ve askerlerini yerleştirdiği bir garnizon kurdu.
Kırım sahillerinde yer alan Kefe, Soğdak, Balıklava liman ve kentleri Altın Ordu hükümdarı Menglü Timur (1266–1280) döneminde Cenevizlilerin eline geçmişti. Kefe’yi güçlü surlarla çeviren Cenevizliler Karadeniz ticaretini ele geçirmişlerdi. Venedikliler Cenevizlileri buradan atmak istemişseler de başarılı olamamışlardır. Kefe’ye zaman zaman saldıran Altın Ordu hükümdarları kaleyi ele geçirmekte başarılı olamadılar.
Toktamış Han’la ipek yolu hâkimiyeti için savaşan Emir Timur, ticaret yolları üzerindeki Saray, Astarhan şehirlerini tahrip etmişti. Hint baharatı ve İran ipeği Avrupa’ya Suriye üzerinden gitmeye başlamıştı.
Fatih Sultan Mehmet döneminde, 1454 ve 1469 yıllarında Kefe kuşatılmış, ancak alınamamıştır. Cenevizliler vergi ödeyerek ticari faaliyetlerine devam etmişlerdi. Fatih Sultan Mehmet 1461 yılında Amasra, Sinop ve Trabzon’u fetih ederek Karadeniz ticaretini kontrol altına almıştı.
1475 yılında Gedik Ahmet Paşa’nın yönetimindeki donanma ve kara ordusu Kefe’yi kuşattı. Ağır bombardımana tutulan kale 4 gün sonra teslim olmuş. (Aşıkpaşazade, S.182)
Kefe’yle beraber Cenevizlilerin elindeki Kerç, Soğdak, Balıklava, Azak, Taman, Menkup ve İnkerman gibi küçük hisarlarda teslim alındı. Kırım tahtına da Kefe’de Cenevizliler tarafından zindanda tutulan Mengli Giray çıkarıldı.
Mengli Giray, 1514 tarihine kadar hüküm sürdü ve bu tarihte vefat etti. Kırım hanları Lehistan ve Moskova Grandüklüğü ve Tuna prensliklerinden vergi alıyorlardı.
Mengli Giray, II. Beyazit’ın çıktığı Boğdan seferine katıldı. Gösterdikleri gayretten ötürü hana Beserabya’da Kavşan, Tombaser ve Balta şehirlerini hana verildi. Tatarlar bu seferden o kadar çok ganimet aldılar ki bundan sonraki seferlere gönüllü katıldılar.
Mengli Giray, hanlık toprakları çok sayıda medrese yaptı. Solhat’da sonradan yıkılan Ayasofya benzeri bir cami kurdu.
Hanlar, Moskova’ya gönderdikleri mektuplarda kendilerinden “Çerkeslerin kutsal hanı” olarak bahsediyorlardı. Batı hanzadeler atalık olarak Çerkes kabilelerine gönderiyorlardı. Kefe’de ve Bahçesaray’da çok sayıda Çerkes yerleşmişti.
Kırım Hanlığının ve ticari ortağı olan Cenevizlilerin en büyük gelir kaynakları Köle ticaretiydi. Dönemin tarihçisi Remmal Hoca bu dönemde yaşananları Tarih-i Sahip Giray Han kitabında tüm açıklığıyla yazmıştır. (Kaysuni-Zade Nidai Remmal Hoca, Tarih-i Sahip Giray Han). Ancak köle kaynağının başlıca kaynaklarından birisinin Çerkes kabileleri oluşu zamanla bu ilişkilerde bozulmaya ve Çerkeslerin Moskova’yla işbirliği aramasına neden oldu.
Cenevizliler ve Kırımlılar Çerkeslerden, bal, balmumu, kurutulmuş ve tuzlanmış balık, kürk ve dokuma kumaş satın alıyorlardı.
Kefe Osmanlılar için önemli bir kent olma özelliğini Rus Çarlığı’nın eline geçene kadar sürdürmüştür. Sancak statüsüne sahip olan Kefe, Şehzade Sancağı olmuştur. Sultan II. Beyazıt döneminde oğlu Şehzade Mehmet buraya atanmış (1499–1504), onun ölümünden sonra Şehzade Selim’in oğlu Şehzade Süleyman Sancakbeyi olmuştur (1504 – 1509). Trabzon Sancak beyi olan Şehzade Selim tahtı ele geçirmek için Rumeli’den Sancak istedi, ancak reddedilince Trabzon’dan Kefe’ye gitti. Buradayken köle ele geçirmek için Çerkesya’ya saldırdı. Çok sayıda esir ele geçirmiş ve Taman civarına Temrük ve Kızıltaş Kalelerini yaptırmış (1511).
Taman yarımadasında ve civarında Çerkeslerin büyük kabilelerinden Janeler yaşamaktadır. Bu bölge Sancak statüsüne geçirilmiştir.
Osmanlı Devleti ile Kırım Hanlığı arasındaki münasebetler, daha çok Kırım hanı olarak atanacak olan namzedin İstanbul’dan onaylanması ve Osmanlı Devleti’nin Avrupa’da yaptığı seferlere, hanlığın askeri takviyede bulunması şeklinde tezahür etmiştir. Merkezde hanlığın nüfuz bölgesi olan Kuzey Kafkasya’ya karşı herhangi bir ilgi uyanmamış, bölge Kırım hanlarının tasarrufuna bırakılmıştır. Osmanlı idaresinde iken yaklaşık 300 yıl boyunca bu gelenek devam etmiştir.
KÖLE TİCARETİ
Remmal Hoca’nın yazdıklarından Osmanlıların Taman Bölgesinde yaşayan Janelere bölgeyi koruması için altın bazı sancak verdiğini; Kırım Hanı Sahib Giray’ın köle elde etmek için her fırsatı değerlendirdiğini ve basit hırsızlıkları öne sürerek Çerkesya’ya saldırdığını öğreniyoruz (Osmanlı Hâkimiyetinde Kefe 1475–1600. Yücel Öztürk, Ankara–2000, S.63 – 64). Osmanlıların Janelerin ve bölgenin beyi olarak tanıdığı Kansavuk bu saldırıları önlemede başarısız kalmıştır. Sahip Giray Han bazı yağmacılık olaylarını bahane ederek 1539 yılında Janelere saldırdı. Bu saldırılara Kefe Sancak beyi de destek vermiş. Ele geçen esirlerden pay almış.
Katip Çelebi Cihannüma adlı eserinde “Abaza, Migrel, Gürel, Çerkesya için Kırım Hanlarının esir devşirdiği başlıca ülkeler arasındadır” diye yazar (a.g.e S.108). Osmanlı belgelerinde Kefe, Kerç gibi şehirlerde yaşayan Çerkeslerden bahseder.
Kefe, Kerç, Azak, Taman kaleleri esir ticaretinin başlıca merkezleri olmuştur. Kafkasya’dan gelen esirler burada toplanıyordu. Köle ticaretinden alınan gelir Kefe Sancağı arasında üçüncü sıradaydı (a.g.e S.355). Şehirde çok sayıda Abdullah baba adlı insanın olması çok sayıda azatlı kölenin olduğunun göstermekteydi (a.g.e S.220). 1520 yılında Kefe gelirlerinin %25’i köle ticaretinden geliyordu.
ABHAZYA VE MENGREL SEFERİ
Osmanlı kaynaklarından hiçbirisi, doğu Karadeniz kıyılarındaki Abhazya ve Mengrel Bölgelerinin, 1451 tarihinde bir Osmanlı donanmasının seferi sonunda itaat altına alındığını bildirmezler.
Resmi anonim Gürcü kroniklerinde Abhazya ve Mengrel ülkelerinin Osmanlı tarafından itaat altına alınması üzerine şu kısa bilgileri veriyor: ” Gürcistan krallarından IV. Vahhtengin yerine geçen kardeşi Kral Bagratlı III. Dimitri(14451 452) çağında, 1451 tarihinde Tatarlar (Türkler) elli kadırga ile Abhazya kıyılarına gelerek, Tzkhom(Sohum) şehrini ve bütün Karadenizin kuzeyini (Gürcistan’a göre, Sohumda’dan Kuban ağzına değin olan kıyıları) vurup, yağmalıyarak elegeçirdiler.
Tarihçi Yılmaz Öztuna, Donanmayı Hümayunun Kaptanı Derya Babaoğlu Süleyman Bey kumandasında olduğunu kaydeder.
Anonim ve resmi Gürcü kroniklerine göre, 1451 de elli kadırga ile yılı ve Cenevizlilere nazaran ise 1454 Haziranında ellialtı gemilik donanma ile Osmanlıların fethederek tabi kaldıkları Batı-Gürcistan kıyıları kendi Melikleri idaresinde bırakılıp, haraca bağlanmıştı.
Kırım Hanlığının 1475’te İstanbul’a bağlanması ile eski Altın Ordu’nun varisi sayılıp, “Altı-Su Boyu” arasında sayıları Kafkas Sıra Dağları kuzeyindeki Terek ile Kuban ırmakları boylarının da hâkimi olarak; a) Çerkes urukları, b) hepsi İslam olan Dağıstan Beyleri ve c) Nogay Ulusunun metbâu olan Kırım Hanları dolayısı ile, anılan Kafkasya Bölgesinin kuzeyindeki her üç bölge de, 1475 ten beri Osmanlı hakimiyeti altına girmiş sayılırdı. Bu yüzden, Çerkesler, Dağıstanlılar ve Nogaylar, 1578-1583 arasında altı yıl boyunca, kendi atlıları ile Kırım ordusu yanında veya Osmanlı serdarın emrinde, Şirvan savaşlarına, Karabağ akınlarına katılmışlardır. 1475’te Cenevizlilerden fethedilen Azak şehri ile Azak Denizi doğusundaki küçük iskeleler ise, önce Kaza ve sonra Sancak halinde Kırımdaki Kefe’ye bağlanıp, bol gümrük geliri ve İstanbul’u besleyen Nogay sadeyağları ve etlik sürüleriyle çok zengin bir bölge olmuştur.
Bir esir satın alma iskelesi olan ve Mapa denilen Anapa, 1423 yılından beri, Cenevizlilerin Kefe kolonisine bağlı idi. Anapa limanının başında, neft-yağı çıkan dere vardı. Tapan da denilen Taman-Adasında, eski Hazar kalesi Tamatarkha (Taman-Tarkhan) yerindeki Matrega kalesi ile Kuban ırmağının Azak Denizine akan güney ağzından ibaret Kara-Kuban üzerinde şimdiki küçük Kopil Hisarı yerinde Kopa kalesi vardı ki, yanındaki delta gölüne de Kopais Gölü) deniyordu. Cenevizlilerin Kopa’da balıkçılık ve esir ticareti ile uğraşan bir kolonisi vardı. Kopa’nın havyarı ile tuzlu balığı, pek makbul olduğundan, İstanbul’da ve Genova’da da aranırdı. Cenevizliler, Türklerin Anapa’dan sonra Matrega ve Kopa’yı da aynı yılda (1479) fethettiklerini yazarlar.
Anapa, Taman ve Koba’da yaşayan Karadeniz Çerkesleri, önce Kaza ve sonra Sancak yapılan Taman’a bağlanmıştır. Kocaeli (İzmit) Beyi Cezerli Kasım Paşanın, “Daman’da bir Mescid ve Tarkhan(Temrük) yanında bir Cum’a-Mescidi” yaptırmasıyla, islam dini de bölgeye yayılmaya başlamıştır. Herbiri kendi boy veya oymağına hükmeden yoksulca Çerkes Beyleri birer dirlik sahibi olarak, Taman Sancakbeylerinin emriyle, Osmanlıların Şirvan seferlerine de hizmet etmişlerdir.
Çerkesler (Adıgeler), 1481 yılında Fatih Sultan Mehmet’e bir elçi heyeti gönderip, Çerkes süvari birlikleri vermenin karşılığında Osmanlı imparatorluğunun himayesini talep etmişlerdi. II. Bayezit döneminde (1481-1512) Çerkeslerin yönetimini Kırım Hanına (Mengli Giray 1478-1514) devretti.
Trabzonun doğusunda Kemer’den Çoruh ağzına varınca Karadeniz kıyıları ise, Gürcülerce Canet/Tsaneti ve yerlilerce Laz bölgesi yayılıyor ve Faş/Riyon Irmağı güneyindeki Gürel/Gurya Beyliğine bağlı bulunuyordu. Atabek yurdu ile Gürel bölgeleri, başkenti Kutayıs/Kutatis olan Açıkbaş/İmeret ülkesi Bagratlı sülalesinin baskısı altında idi.
Gürcü kroniklerinde, Atabekli Bahadır’ın( 1466-1475), ilk Beyliği yılında yani 1466’da, Kalancet ile Canet bölgelerini kendi yurduna kattığı, İmeret-Bagratlıları baskısından kurtulduğu, anlatılıyor. Akkoyunlulara tabi olan Atabekliler ile Açıkbaş/İmeret Bagradlılarını, 1501 de Samiler Tebrizi işgal ile devlet kurun Trabzondan akına çıkan Şehzade Selim Osmanlılara tabi kılmıştır. Anonim Gürcü kronikleri ise, Şehzade Selim’in Trabzonda İmeret/Kutayis üzerine yaptığı akını da 1512 tarihinde Tatarlar(Osmanlılar) gelip Kutatis (Kutayıs) ile Gelat’ı yaktılar deniyor. Başka bir kronikte ise (1507) tarihi veriliyor.
Şehzade Selim’in Trabzondan kara yoluyla İmeret /Kutayis üzerine yaptığı seferin yılını (1508) doğru olarak Kemalpaşazade’den ve divanda uzun zaman çalışmış bulunan Gelibolulu Ali’den öğrenebiliyoruz. Öteki Osmanlı kaynaklan, yıl ile yeri belirtmeden Selim’in üç defa Gürcistan gazasına çıktığını yazarlar.
Trabzon Sancakbeyi Şehzade Yavuz Selim, 1501’de, Erzincan ile Bayburt bölgelerini alırken, Çoruh-Yukarı Kür boylarındaki Atabekli Mirza Çabuk Bey’i kendisine tabi kıldı. 1509’da onun kılavuzluğu ile Çoruh-Faş suları ağzı arasındaki Güryel ve merkezi Kutayıs olan Bagratlıların İmeret Krallığını da bir sefer sonunda itaat ettirip, haraca bağlamıştır. Güryel-Melik ile Başaçuk-Melik unvanlı Ortodoks Gürcü kıralları idaresindeki bu iki ülke, 1555 Amasya Barışından sonra da Osmanlılara bağlı kalmıştır.
***
17. yüzyıl ortalarında Kafkasya’da bulunan Evliya Çelebi Çerkes vilayetleri dediği Adige bölgesi ve Adige halkıyla ilgili olarak şunları yazmıştır:
“… Taman adasından Elbruz dağlarına varıncaya kadar kırk adet Çerkes beyi vardır. Osmanoğullarının seferi olduğunda bunlar Kefe paşasıyla sefere çıkarlar…”
Ahmet Cevdet Paşa “Tarih-i Cevdet” adlı eserinde Ferah Ali Paşa’nın kâtibi Mehmet Haşim Efendi’nin Adıgelerle ilgili gözlemlerini şöyle aktarır:
“…Ruslardan asla korkmazlar. Gayet bahadır sayılan Nogay Tatarlarının on neferi Abaza ve Çerkeslerden bir tanesini esir edebilir.
Aralarında birbirlerini dövmek, sövmek, öldürmek geleneği olmadığından ele geçirdikleri esirleri dövmeden, incitmeden hür olarak kullanıp, yiyeceğine ve içeceğine dikkat ederler.
…Kendilerine kadar ziraat yapar, ziyadesiyle uğraşmazlar. Çünkü birbirlerini dövmek, sövmek, öldürmek gelenek olmadığından birbirlerinden korkmazlar ve birbirlerine dalkavukluk etmezler ve birbirlerinden çekinecek, kuşkulanacak biçimde nezaket ve medeni imkânları yoktur.”
*
XVII. yüzyılda kurulan Anapa Kalesi, Taman Sancağı’nın merkezi oldu, esir ticareti merkezlerinden biri haline geldi.
Osmanlı İmparatorluğu Çerkesya’ya ve Abaza Prensliğine demir, bakır, iplik, tuz, silah, barut ambargosu uygulayarak zayıf tutmaya çalışıyordu.
Kırım yoluyla Kafkasya’ya gönderile ordular ve mollaların baskı, propaganda ve kimi Çerkes beyleriyle kurulan ilişkilerle Müslümanlığı yayma çalışmalarına başladılar.
Osmanlıları Kafkasya’ya yönelten uzun vadeli hedefleri şöyle özetleyebiliriz:
-Orta Asya Türkleriyle birleşebilmek için Kırım-Kafkasya-astragan-kazan hattına sahip olmak.
– Rusya’nın Kafkasya işgalini; Kafkasya’da hâkimiyet kurarak önlemek.
-Rusya ile dini yakınlığı olan Gürcistan’ın Rusya ile coğrafi birleşmesini önlemek.
Birinci maddedeki hedefi gerçekleştirmek için Don ve Volga Nehirlerini birleştirecek bir kanal yapımı içim kazıya bile başlandı. Böylece Karadeniz ve Hazar denizi arasında nehir ulaşımı sağlanacaktı.1569 yılında Kırım valisi Kasım paşa komutasında Astrahan’a sefer düzenlendi. Ama yeterli hazırlık yapılmadığı, sefer mevsimi geçtiği ve Kırım hanına bölge bırakılmadığı için başarısız oldu.
KAYNAKÇA
Avagyan, Arsen, Çerkesler, İstanbul-2004
Avcıoğlu, Doğan, Türklerin Tarihi, İstanbul-12982
Baddaley J. F, Rusya’nın Kafkasya’yı İstilası, İstanbul-1989
Benet, Sula, Abhazlar, Ankara-1995
Berkok İsmail; Tarihte Kafkasya, İstanbul-1958
Berzeg, Nihat, Çerkesler, İstanbul-2006
Bi Mahmut, Kafkas Tarihi, Ankara-2011
Bilge, M. Sadık; Osmanlı-Kafkas İlişkileri, İstanbul-2007
Budayev, N. M. Kim Bu Çerkesler, İstanbul-2009
Çelik, Osman, İngiliz Belgelerinde Türkiye ve Kafkasya, Ankara-1992
Esadze, Semen, Çerkesya’nın Ruslar Tarafından İşgali Ankara-1999
Fedâkar Cengiz, Kafkasya’da İmparatorluklar Savaşı, İstanbul-2014
Fisher, Alan, Kırım Tatarları, İstanbul-2009
İnalcık, Halil, Devlet-i Aliyye-I, İstanbul-2010
Karpat H. Kemal, Etnik Yapılanma ve Göçler, İstanbul-2010
Kurat, Akdes Nimet,
-Türkiye ve Rusya (1798-1919), Ankara-2011
-IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara, 1972
-Türkiye ve İdil Boyu, Ankara-2011
Kuzucu, Serhat, Kırım Hanlığı ve Osmanlı-Rus Savaşları (1787-1792), İstanbul-2013
Mantran, Robert, Osmanlı Tarihi, İstanbul-1995
Mesudi, Muruc Ez Zeheb (Altın Bozkırlar), İstanbul-2014
Mukaddisi, İslam Coğrafyası, İstanbul-2015
Öztürk, Yücel, Osmanlı Hâkimiyetinde Kefe (1475-1600) Ankara-2000
Peker, Ekrem Hayri, Kafkasya’dan Güvem’e Zekeriya Efendi, İstanbul-2015
Osrogosky, G., Bizans Devleti Tarihi, Ankara-2011
Saydam, Abdullah, Kırım ve Kafkas Göçleri (1856-1876), Ankara-2010
Şirokorad, A.B.,Osmanlı-Rus Savaşları. İstanbul-2113
Tavful, Ufuk, Kafkasya Gerçeği. İstanbul-2009
Vernadsky, G.,
– Rusya Tarihi, İstanbul-2009
-Moğollar ve Ruslar, İstanbul-2007
Yakubovski, A. Yu, Altınordu ve Çöküşü, Ankara-2000