İlk TBMM’de Yenişehirli Bir Mebus: Necip Soydan (1890-1959) |
Başlarken:
Milli Mücadelemizin başlangıcının üzerinden tam bir yüz yıl geçti. Kimlere karşı ve neden mücadele edildiğinin iyi kavranması hepimizin vatandaşlık ödevidir. Tarihçilerimizin fazladan bir ödevi de bu kritik sürecin tüm detaylarını ilmi esaslarla irdelemektir. Milli Mücadele’nin bilinçli evresini başlatan Mustafa Kemal Paşa’dır. Onun Samsun’a çıkması ve akabinde genelgeler, kongreler tertip edilmesini sağlaması son derece önemlidir.
Milli Mücadele’nin en önemli kurulu ise hepimizin bildiği üzere son derece güç şartlar altında toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Kurtarıcı ve kurucu sıfatıyla üç yıl yasama- yürütme ve yargı görevini yapan bu yüce meclisin tek tek bütün üyeleri hakkında biyografiler yazılsa yeridir. Tarihimizin en kararlı, idealist ve aynı zamanda en demokratik meclisidir bu.
Biz de bu makalemizde ilk TBMM’de kutsal bir görev ifa etmiş Bursa –Yenişehirli bir mebusu, Necip Bey’i, tanıtmaya çalışacağız.
İlk Türkiye Büyük Millet Meclisinde (1920 – 1923) Yenişehirli genç bir milletvekilinin bulunduğunu öğrendiğimde onun hakkında bir araştırma yapmayı aklıma koymuştum. Turgut Yüce’nin “Yenişehir Belleği” adlı kitabında “1. Dönem Milletvekillerimizden Yenişehirli Necip Soydan” başlıklı yazısı dışında onun hakkında yazılmış hiçbir yazıya rastlamayınca bu işi araştırmaya karar verdim. Sayın Yüce’nin bu söz konusu yazısı ise Necip Bey’in oğlunun anlattıklarına dayanan bir yazıdır. Böyle önemli bir zatın hayatı ve faaliyetleri hakkında daha detaylı ve belgesel bir çalışmanın yapılması zaruri idi.
Ben de böyle bir ihtiyaçtan yola çıkarak, Necip Bey’in özellikle TBMM çatısı altında neler yaptığını araştırmaya başladım. Meclisin gizli ve açık oturumlarının zabıtlarını inceledim. İlk meclisimizin faaliyetleri ile ilgili yazılmış olan akademik çalışmaların büyük çoğunluğunu taradım. Ayrıca Ali Çankaya’nın Mülkiyeliler üzerine yaptığı büyük çalışmadan yararlanarak, bir mülkiye mezunu olan Necip Bey hakkında bazı bilgilere de o eserden ulaştım.
Sonuçta ortaya şimdi okuyacağınız bu yazı çıktı.
Meclisteki faaliyetlerinin detaylarına geçmeden önce şu soruyu cevaplandırarak başlayalım:
Necip Soydan kimdir?
Necip Bey, 1890 yılında (Hicri 1306 yılı) Bursa-Yenişehir Günece Köyünde doğdu. Babası Hocaoğullarından Ali Efendi, Doksan üç Harbi (1877-1878 Osmanlı- Rus Savaşı) sırasında Yunanistan taraflarından Anadolu’ya göç etmiş ve Yenişehir’e yerleşmiştir. Annesi ise Emire Hanımdır.
Yenişehir Rüştiyesinde orta, İstanbul Mercan İdadisinde lise öğrenimini tamamladı. (Yüce’nin kitabında Bursa Erkek Lisesinden mezun olduğu belirtilse de, bu bilgi yanlıştır. Meclisteki mazbatasında Mercan İdadisi mezunu olduğu yazılıdır.)
Lise mezuniyetinin ardından İstanbul’daki Mülkiye Mektebine (Bugünkü karşılığı Siyasal Bilgiler Fakültesi) girdi. Bursa/ Yenişehir’inden mülkiyeye giren ve buradan mezun olan ilk kişi Necip Bey’dir. Mülkiyeden 1912 yılında mezun olarak 14 Mart 1913’te Bursa İl Maiyet Memurluğuna atandı.
İki yıllık stajını Yenişehir İlçesi Özel Saymanlık Kâtipliğinde, Erdek, Edremit ve Ilıca Nahiye Müdürlüklerinde tamamladı. 14 Nisan 1915’te Erzurum Valiliği emrine tayin edildi. 26 Temmuz 1916’da Çarsancak (Çemişkezek) Kaymakamı oldu. 1917 – 1920 arası Haran ve Raka Kaymakamlıklarında bulundu.
TBMM’nin I inci dönemine Ertuğrul Livâsından Milletvekili seçildi. O günkü adıyla Ertuğrul Livâsı, Bugünkü Bilecik, İnegöl, Yenişehir ve Söğüt gibi yerleri içinde barındıran bir vilayetin adı idi. Bu vilayetten beş kişi milletvekili olarak ilk TBMM’de görev yapmıştır. Bunların içerisinde en genç olanı Necip Bey’dir. Diğer dört mebusun adları ve daha sonra aldıkları soyadları şöyledir:
1) Ahmet Hamdi (AKSOY)
2) Ahmet (LAKŞE): İnegöl’ün ileri gelenlerindendir.
3) Halil (IŞIK)
4) Mustafa Kemal (GÜNEY).
Necip Bey, 23 Nisan 1920’de Meclisin açılışında hazır bulundu. Mecliste İçişleri, PTT- Tasarı, Bayındırlık, Millî Eğitim ve İçtüzük komisyonlarında çalıştı. İkinci Toplantı yılında Bayındırlık Komisyonunun ve II. Şubenin, III. Toplantı yılında da Tasarı Komisyonunun Kâtipliğini yaptı. Dönem içinde kürsüde (4) ü gizli oturumda olmak üzere (27) kez söz aldı. (3) soru ve (1) Gensoru önergesi verdi. (2) kanun önerdi.
Meclisten ayrıldıktan sonra yeniden memuriyet isteğinde bulunması üzerine 14 Temmuz 1923’te Söğüt Kaymakamlığına atandı. 6 Aralık 1925’te Aziziye (Emirdağ), 27 Ağustos 1927’de Nazimiye, 10 Aralık 1930’da Gediz, 17 Eylül 1933’te Mudurnu Kaymakamı oldu. 16 Ağustos 1934’te Seyhan İl İdare Heyeti Üyeliğine, 28 Ağustos 1936’da Sivas İl İdare Heyetine nakledildi. 25 Ocak 1939’da İçişleri Bakanlığı Mahallî İdareler Şube Müdürü oldu. 10 Mayıs 1941’de Niksar, 6 Temmuz 1942’de Zile Kaymakamlığına getirildi. 18 Nisan 1945’te Sivas Vali Yardımcılığına atandı. Bu arada üç ay Hafik Kaymakamlığında bulundu. Sivas Vali Yardımcısı iken 16 Temmuz 1948’de kendi isteği ile emekliye ayrıldı.
Emekli yaşamım sürdürmekte iken 3 Şubat 1959’da öldü. Evli olup, Ali, Celâdet ve Doğan adlarında üç çocuk babası idi. Fransızca ve Farsça bildiği sicilinde yazılıdır. Necip Bey, çocuklarından birine “yiğitlik, bahadırlık, kahramanlık” anlamına gelen “Celâdet” ismini vermekle Farsçaya ne kadar hâkim olduğunu göstermiş olmaktadır.
Necip Bey’in Meclise Sunduğu İlk Teklif ve Yaptığı İlk Konuşma
TBMM’nin açılışında ve ilk oturumlarında hazır bulunan Necip Bey, 29 Nisan 1920 tarihli, 7. İctimanın 2. celsesinde söz alarak, Büyük Millet Meclisinin kuruluş amacının bir beyanname ile bütün dünyaya duyurulmasını istedi.
Memleketin içinde bulunduğu durumu özetledikten ve işgalci devletlerin gerçek emellerinden bahsettikten sonra yeni kurulan meclisin dünya kamuoyunda daha iyi tanınması için yapılması gerekenleri şöyle belirtiyordu:
Büyük Millet Meclisi Riyaseti Âliyesine
Bidayeti mütarekeden beri vâzıhan (açıkça) anlaşılmıştır ki, âdâmızın (düşmanımızın) maksadı memleketimizi kendi kendine sukut ettirmektir. Buna kolaylıkla muvaffak olamıyacaklarını anlayınca yer yer işgallere nihayet «Balık baştan kokar» darbı meseli mucibince payitahtımızı tamamen teftiş ederek bünye-i vatanın tesrii taksimine teşebbüs ettiler. Müteyakkız milletimiz bunu da lâyikı veçhile karşıladı ve payitaht ile irtibatını kesti. Fakat bunlarla ifsadatın (fesatlıkların) nihayet bulacağına elbet hiçbirimiz kaani olmayız ve bize buyurun hakkınız budur diyeceklerini hiçbir zaman ümid etmeyiz.
Şark meselesi Türklük ve İslâmlığın mahvı olduğuna şüphe kalmamıştır. Bizi evvelâ Avrupa’ya yakıştıramıyorlardı. Sonra boğazların velev ki silâhsız olsun bekçiliğine münasip görmediler. Şimdi de anavatanımızı Şarktan ve Garpten her hususta bizden dun ve kıymetsiz birtakım ekalliyetlere bahşediyorlar. Şimalden, Cenuptan bilâ sebep gasbeyliyorlar. Arabistan,
Iran, Kafkasya ve Büyük Asya ile aramızı kesmek şu halde Türk’e Asya’da dahi bir yer bırakmamak istiyorlar.
Hal ve vaziyet bu iken Büyük Millet Meclisinin hatt-ı hareketi olmak lâzım geldiğinden taayyün ve teşebbüsü iktiza eder. ilk iş olmak üzere bütün dünyaya âtideki mevaddı (aşağıdaki maddeleri) hâvi bir beyanname neşrini arz eylerim.
Ertuğrul Mebusu
Necip
Meclis başkanı, genel kuruldakilere böyle bir beyannameye lüzum görüp görmediklerini sorunca mebuslardan biri Necip Bey’in daha fazla izahat vermesini istedi. Bunun üzerine Necip Bey, durumu şöyle izah etti:
“ Şimdiye kadar Meclis namına Meclisin gayesini izah için beyanname neşredilmişti. Bendeniz istiyorum ki, bütün dünyaya karşı maksadımız, gayemiz ve bu gayeye
vâsıl olmak için ittihaz edeceğimiz hattı hareket izah edilmelidir. Şüphesiz bir gayemiz, bir maksadımız var. Buna ne suretle muvaffak olacağız, harb ile mi, sulh ile mi? Yoksa kararsızlık ile mi? Onlar İstanbul’da, biz burada, Yunan İzmir’de, bilmem Adana’da, başka yerlerde düşmanlarımız var. Biz bunlara karşı ne suretle hareket edeceğiz? Mücadele mi, yoksa sulh mu?
Şüphesiz sulh ve sükûn ile maksadımıza vâsıl olacağız. Onlar kendi kendilerine tabiî çıkmayacaklar. Biz bütün cihana sulh ve sükûn taraftarı olduğumuzu ilân etmeliyiz. Onun için böyle bir beyannamenin neşri lâzımdır, fikrindeyim”.
Bütün bu açıklamalara rağmen Meclis başkanı kurulda yeterli mebus kalmadığını belirterek, müzakereyi tatil etti. Daha sonraki oturumlarda da ekseriyet hâsıl olmadığından Necip Bey’in bu teklifi sonuçsuz kaldı. Ancak yine de bu, onun meclisteki ilk çıkışı olması bakımından önemlidir.
Yenişehir’in İşgalinin TBMM’deki Yankısı ve Necip Bey’in İlgili Beyanatları
Necip Bey, memleketi olan Yenişehir’in 1920 yılı Ekim sonu ve Kasım’ın başlarında Yunanlılar tarafından ilk kez işgal edilmesine oldukça üzülmüştür. Yunan zulmüne, yağmasına karşı duyduğu üzüntüyü, öfkeyi Meclisin 22 Kasım 1920 tarihli 101. Toplantısında birkaç kez söz alarak, ifade etmeye çalışmıştır.
O günkü oturumda, konu ile ilgili ilk beyanatı İktisat Vekili Mahmut Celal (BAYAR) vermiş ve Yenişehir’in işgali hakkında şu bilgileri vermişti:
“Der-hatır buyrulur ki geçen celselerden birisinde Balıkesir Mebusu muhteremi Vehbi Bey arkadaşımız Yunanlıların Yenişehir ve civarında yaptıkları mezalim hakkında Heyeti Vekilenin tahkikat icrası lüzumunu burada ifade ve dermeyan eylemişlerdi ve bendeniz o zaman söz alarak, mahallince bîr heyeti tahkikiyenin teşkil oluuduğunu ve İktisat vekâletine merbut bir zatin de heyeti tahkikiye meyanında bulunduğunu arz eylemiştim.
Ertuğrul Ziraat memuru Hüseyin Fehmi Beyden aldığım bir raporu ehemmiyeti meseleye binaen heyeti celilenize arzetmeği münasip görüyorum. Yunanlıların yeni zulümlerini, İslâmlara karşı yaptıkları fenalıkları yeniden tadad (tekrar) ve tavsif edecek değilim
Efendiler; bu dakikada rapor; hakikati bütün açıklığıyla size gösterecektir. Bunu sırf dahildeki halkımızın bilmesi ve tarihin kaydetmesi için bu kürsüden okuyorum:
Bilecik Ziraat Memuru Hasan Fehmi Bey’in Yenişehir’in İşgali Hakkındaki Raporu
Yenişehir kazasının Yunanlılar tarafından hin-i istilâsında icra edilen mezalim ve tahribat ve haşaratın tahkik ve tesbiti maksadiyle merkezi livada teşekkül eden heyeti keşfiye meyanında Yenişehir’e ve ihrak edilen kuraya 4 teşrinisani 1336 tarihinde azimet olunmuş ve ikmali tahkikatı müteakib 10 teşrinisani 1336 tarihinde merkezi livaya avdet olunmuştur. Hulâsa-i tahkikat ve müşahedat bervechi zir arz olunur:
Yenişehir merkez kazasının iki yüz adedden ibaret bulunan bilûmum dükkân, mağaza ve çarşısı, eşyalariyle beraber Hükümet binası ve bunun dahilinde bulunan Ziraat bank şubesi, Posta ve telgrafhane, Jandarma, Düyunu umumiye ve Belediye dairesi, üç otel, altı han, dört fırın, iki hamam, bir eczahane, bir tekke ve iki imarethane ve en mamur otuz dokuz hane ve yedi karye kâmilen ve yedi karye yarı yarıya ve dört karye kısmen (lanet olsun sadaları) ihrak edilmiş ve on dört karyenin emval ve eşyası ve zehairi ve araba ve hayvanatı ve nefsi kasabanın bilûmum eşya-yı beytiyesi kamilen alınıp götürülmüştür.
Bundan başka kasaba ve köylerin ileri gelen ahalisinden bini mütecaviz eşhas esir olarak götürülmüş, erkek ve kadın olmak üzere dört yüz kişi dahi katil ve adedi namalûni kız ve kadınların ırz ve namusları hetk edilmiştir.
(Kahrolsun Yunanlılar sadaları!).
Karyelerin ihrakı esnasında havfından dışarı çıkmayıp haneleri derununda kalan bir çok aile ve çocukların muhterik olarak enkaz altında kaldıkları görülmüştür. Yenişehir kazasına ait olup el yevm düşmanın tahtı istilâsında bulunduğu cihetle gidilmesi kabil olmayan kura ile bunlara pek yakın olan kuranın miktarı hasaratı dahil olmadığı halde yalnız salifüzzikir kasaba ve kuranın hasaratı umumiyesi komisyonumuzca yedi milyon lira raddesinde takdir ve tesbit edildiği berayi malûmat arzolunur efendim.
16 teşrinisani 1336
Ertuğrul ziraat memuru
Hüseyin Fehmi
TBMM’de büyük bir heyecan yaratan bu raporun okunması üzerine Necip Bey, söz alarak memleketi Yenişehir’in uğradığı yıkıma ilişkin bilgiler verdi. Bu duruma sebep olanların yalnızca Yunanlılar olmadığına, içerideki işbirlikçilerinin de bulunduğuna dikkat çekti.
O, bu konudaki sözlerine şöyle başladı:
“Efendim, yeni yeni almakta olduğumuz malûmata göre düşmanın memleketimizde yapmakta olduğu tahribat tahminimizin fevkindedir: Ne Balkan harbinde, ne kurun-u vusta harplerinde bu gibi fecayie nâdir tesadüf olunur. Yunanlıların hareketleri bütün insaniyet için silinmez bir leke, İslâmiyet için de kıyamete kadar unutulmaz bir dağderan olmuştur. Ben bu fecayia dair günden güne yeni malûmat alarak, yüreğime damla, damla kanlar aktıkça, husumetleri, kinleri Yunanlılardan ziyade başka tarafa tevcih ediyorum.
Efendiler, kıyamet kopacaksa, dünya alt üst olacaksa, artık hakikat yüzünden olsun. Hakikaten korkmak ve hakikati saklamak yüzünden olmasın… Daima hakikatin arkasından koşalım ve hakikatin kurbanı olalım. Düruğ-u mâslahat- âmizin (yalanlarla iş görmenin), idare-i maslahatın, hayatta artık hiç bir kıymet ve mevkii olamaz. İdare- i maslahatla bugünü kazanmak; yarını kaybetmektir, hak ve hakikat yüzünden bazan gürültüler ve yorgunluklar olabilir. Fakat o yorgunluklar, batılın inhidamını, hakkın itilâsını ilan eder,
Bizim en birinci kusurlarımızdan birisi de hakikatla yüz yüze gelememektir. Hakikatin
yüzünü biraz acı görürsek yan çizeriz, idare-i maslahat tarikini iltizam ederiz; aman efendim zamanı değil, sırası değil, bırak zamanı gelsin deriz. Hayır efendiler; her şeyin sırası, ona ihtiyaç görüldüğü ândır. Vukuunu menetmek istediğin şeyin zamanını elinden al devamını
arza ettiğin hale, zaman ver.. Binaenaleyh biz hu hallere nihayet vermek istersek artık işi esasından düşünmeliyiz;
Benim itikadımca memleketimizi sükut ettiren; koca bir devlet teşkiline müsait arazimizin yer yer harabiyetline sebep olan yalnız Yunanlılar değildir. Osmanlılık şerefini, İslâmlık ve Türklük şerefini ve bilhassa Osmanlılık şeref-i askerisini tezlil eden bir takım hapishane kaçkını câni, rezil, namussuz cebin adamlar, mahlûklar vardır. Bunu inkâr etmeyelim. Artık bunlar vatanı mahvediyor, tezlil ediyor, memleketi içinden kemiriyorlar”.
Mahmud Celal Bey Bunların Yunanlılarla münasebeti ne olduğunu sorunca, Necip Bey devamla şöyle yanıtladı:
“Zevahire aldanmayınız efendiler!
(Kimdir onlar kimdir onlar? sesleri, gürültüler)
Ben teşmil etmiyorum. Bunlar vardır efendiler”.
Meclisin ilk yıllarında padişaha karşı son derece temkinli ve görünüşte saygılı bir üslup hakimken, Yenişehir’in işgali karşısındaki öfkesi karşısında Necip Bey, padişaha bile laf dokundurmuştur. Mecliste muhafazakar vekillerin seslerini yükseltmeleri karşısında o daha da ileri giderek, halkçılık vurgusu yapmıştır. Bu o dönem için son derece ilginç ve cesurca bir çıkıştır. Bu konudaki sözleri ise şöyledir:
“Efendiler, inanır mısınız bir Müslüman Yunan taraftarı olsun? Şu halde bulunan ve İstanbul’da oturan Padişahtan bu memleket bir saadet ummasın, bir Müslüman hayır ve medet ummasın! Katiyen, vaziyeti, millet pekâlâ biliyor. Millet gideceği yolu biliyor. Fakat, memlekette teşettüt-ü efkâra (düşünce birliğinin bozulmasına) sebep olan bizim onlara verdiğimiz yeistir.
Binaenaleyh efendiler; eğer memleketi kurtaracak isek, halkçılığa gideceksek.. Ben kaniim ki halkçılığın yolu anarşiden geçecektir ve hiç telaş edip korkmayın. Anarşi bundan daha fena olmaz. Memlekette çapulcular vardır. Millet de buna karşı âciz değildir, Fakat Hükümet bunları kendine mal etmesin. O zaman emin olunuz bunlar sudan çıkmış balık gibi istinatgâhsız kalacaklardır ve millet bunları 24 saatte temizleyecektir. Anarşi bundan daha iyidir dedim; hiç olmazsa anarşi olursa milletin zincirleri çözülmüş; ve binaenaleyh çapulcular himayesiz kalmış olur. Halkçılık programının dördüncü, beşinci maddeleriyle uğraşmaktan ise bendeniz evvelâ bu mevcudu yıkmak taraftarıyım”.
Necip Bey’in bu sarsıcı, etkileyici konuşmaları mecliste yankı uyandırdı. Milletvekillerinden Mazhar Mufid ve Karesi Mebusu Vehbi Bey, meclis başkanlığına bir soru önergesi vererek, Yenişehir’de yakılan köylerin halkı için hükümetin ne tür tedbirler aldığını öğrenmek istediklerini belirttiler. Bu soru önergesi oylamaya sunuldu ve büyük bir çoğunlukla kabul edildi. Dahiliye Vekaletinin (İç işleri bakanlığı) bu soruya cevap vermesi kararlaştırıldı. Böylece TBMM’nin gündemine o gün Yenişehir damgasını vurdu ve Yenişehir’in işgali deyim yerindeyse meclisi sarstı.
Yenişehir ve İnegöl’ün İşgalinde Sorumluluğu Olanların Ortaya Çıkarılması için verdiği önerge
Ertuğrul Mebusu olan Necip Bey, Yenişehir ve İnegöl’ün Yunan işgaline ilk defa maruz kalmasından bir ay sonra, 27 Kasım 1920 tarihinde TBMM’ne bir soru önergesi veriyor. Bu önergesinde işgalde sorumluluğu, ihmali bulunanların TBMM Hükümeti tarafından yapılacak bir araştırma ile ortaya çıkarılmasını ve haklarında gerekli işlemlerin yapılmasını talep ediyor.
Meclis başkanı, bu önemli sorunun hükümete iletildiğini belirterek, Necip Bey’in konu ile ilgili daha fazla açıklama yapmasına izin vermemiştir. Böylece bu yörenin bir temsilcisi olarak, buraların işgal edilmesi hakkında muhtemelen detaylı bilgilere sahip bulunan Necip Bey’in meclis kürsüsünden vereceği bilgilerden mahrum kalmış oluyoruz.
Ertuğrul mebusu Necip Beyin soru önergesi şöyledir:
Riyaseti Celileye,
İnegöl ve Yenişehir’in esbabı sukutu meyanında bizim tarafın ihmal ve lâkaydisi olup olmadığının varsa müsebbibler hakkında ne muamele yapıldığının Hükümetten sualini teklif eylerim.
27 Teşrinisani (Kasım) 1336/1920
Ertuğrul mebusu
Necib
Yenişehirli Ethem Paşa’nın Davası Esnasında Necip Bey’in Çelişkili Bir Davranışı:
Yukarıda çeşitli örneklerle anlatmaya çalıştığımız gibi, Necip Bey, Yenişehir’in işgaline sebep olanlardan hesap sorulması gerektiğini ısrarla belirtmiştir. Yenişehirin işgale uğramasında baş sorumlulardan biri olarak gösterilen zat, Yenişehirli meşhur zat Ethem Paşa’dır. Nitekim bu tür suçlamalara maruz kalan paşa TBMM’ye bağlı olan İstiklal Mahkemelerinde yargılanmış ve ceza almıştır. Bütün bu durumlara rağmen Necip Bey’in meclis kürsüsündeki konuşmalarından hiç birinde Ethem Paşa’dan bahsetmemesi diğer konuşmaları ile tezat teşkil etmektedir. Bir yandan işgalde sorumluluğu bulunanların ortaya çıkarılmasını savunurken; Ethem Paşa konusunda sessiz kalması enteresan bir durumdur.
İstiklal Mahkemelerince vatana ihanet suçlaması ile on beş yıl hapse mahkum edilen Ethem Paşa’nın affedilmesi konusu 24 Ekim 1921 tarihli meclis oturumunda tartışıldı ve bu hususta çok çekişmeli münakaşalar yapıldı. Milletvekilleri lehte ve aleyhte konuşmalar yaptılar. Kimileri, yaşlı paşanın affedilmesini isterken; kimileri de şiddetle karşı çıktılar. Sonuçta Yenişehirli Ethem Paşa, oy çokluğu ile TBMM tarafından affedildi.
Bütün bu münakaşaların yapıldığı toplantıda Yenişehirli milletvekili olan Necip Bey’in bulunmaması oldukça ilginç ve kendisiyle çelişen bir davranıştır. Düşünün, Mecliste Yenişehir’in işgalinden sorumlu tutulan birinin durumu görüşülüyor; affedilip affedilmemesi tartışılıyor, ancak konuya en çok önem vermesi gereken milletvekilimiz Necip Bey, o gün meclis oturumuna katılmıyor!
Bu durumun özel sebebini kesin olarak bilemesek de, Necip Bey’in neden o gün mecliste bulunmadığını ve oylamaya katılmadığını merak ediyoruz. Benim şahsi yorumum şu şekildedir: Necip Bey, aslen muhacir olan bir ailenin çocuğu olup, Yenişehir’in bir köyüne yerleşmiştir. Dolayısıyla Yenişehir’in ileri gelen, güçlü ve yerli bir eşrafı olan Ethem Paşa’nın ailesini karşısına almaktan çekinmiş olabilir. O günkü toplantıya ve oylamaya katılmamakla bir yandan Ethem Paşa ile bozuşmaktan kurtulmuş; ancak öbür taraftan da paşa’ya karşı mesafeli duruşunu korumuştur. Yani ne açıkça Ethem Paşa’yı eleştirmiş; ne de onu savunmuştur.
Sebep ne olursa olsun, bu özel durumdaki çekimser tavrı Necip Bey’in biyografisine bir çelişki, bir tutarsızlık olarak eklenecektir.
Meclisin Çalışma Saatleri Hakkında Necip Bey’in Bir Teklifi
27 Kasım 1920’de Necip Bey, Meclis başkanlığına bir kanun teklifi sunmuştur. Bu teklifte meclisin çalışma saatlerinin artırılmasını teklif etmiş; ancak genel kurulda oylamaya sunulan bu teklif kabul edilmemiştir. Bu kanun teklifi ile Necip Bey’in vatanseverliği ve çalışma azmi gözler önüne serilmiş oluyor.
Meclis zabıtlarında bu kanun teklifinin metni aynen şöyledir:
(Ertuğrul mebusu Necib Beyin Meclis İçtima saatlerine dair takriri)
Riyaseti Celileye
Meclisi âlinin günde iki saat encümenler dört saat Heyeti umumiye halinde olmak üzere her gün içtimaını ve saati mesainin Divanı riyasetçe tanzim ve devamın yoklama usuliyle temin olunmasını teklif eylerim.
27 Teşrinisani (Kasım) 1336
Ertuğrul Mebusu
Necib
Necip Bey’e Göre Memleketimiz Ne ile ve Nasıl Gelişebilir?
1921 ve 1922 yılları içerisinde İlk TBMM içerisinde milletvekillerine tek soruluk bir anket yöneltilmişti. Söz konusu bu ankette, milletvekillerinin ülkenin geleceği hakkındaki görüşleri ortaya çıkarılmaya çalışıldı.
Söz konusu anket sorusu şöyleydi:
“Kazanılacak olan milli istiklal mücahedemizin feyizdâr ve semeredâr olması neye mütevakkıftır/bağlıdır?”
Bu soruya Ertuğrul Mebusu Necip Bey şöyle cevap vermiştir:
“Yola bağlıdır. Çünkü yol sayesinde madenler işler, fabrika ve sanat hayatı başlar, işsizler iş bulur, çiftçinin malı sevk edilir, para eder, limanlara- iskelelere servet akar. Servet, sıhhate, tenâsüle/üretmeye, ilim ve marifete yardım eder. İnsan boşluğu, irfan boşluğu dolar. Her nevi yolsuzluk ve yoksulluk kalkar”.
Not: Memleketini seven, onun nasıl kalkınabileceğinin üzerinde epey kafa yoran bir devlet adamı olarak Necip Bey, -belki de bu anket sorusunu uzun süre zihninde tartarak– “Kurtuluş Çareleri” adını verdiği bir kitap yazmış ama yayımlayamamıştır.
Bu kitabı bir bulabilsek!!
Tek Adamlığa Karşı Duruşu
Ertuğrul Mebusu Necip Bey, Mustafa Kemal’in başkomutanlık süresinin üç ay daha uzatılmasına karşı fikirlerini 31 Ekim 1921 tarihli gizli celsede şöyle dile getirmiştir:
“Orduyu ve cepheyi Paşa hazretlerinin idaresine vermek için taraftar olmayacak kimse yoktur. Paşa hazretlerine itimâdımız vardır fakat bu şekil mahzurludur. Biz vekiller her gün “veşavirhum fi’l-emr” emr-i celilinin füyuzatından istifade ederken böyle kenara çekilmek bilmem nasıl olur. Bizi millet onun için göndermedi. Bendeniz meclisin selahiyetlerini tamamıyla vermenin aleyhindeyim”.
Ancak TBMM’nin çoğunluğu Necip Bey gibi düşünmeyecek ve başkomutanlık süresi 5 Kasım 1921’den geçerli olmak üzere üç ay daha uzatılacak ve bu üçer aylık uzatmalar bir yıldan fazla sürecektir.
Necip Bey, mecliste oluşmaya başlayan iki gruba da mesafeli bir tutum takındı. Muhtemelen bu tarafsız tutumu ve yukarıda örneğini verdiğimiz konuşması nedeniyle ikinci dönemde mebus olamadı.
Sonuç
Yenişehirli Necip Soydan’ın kimliği ve TBMM’deki faaliyetlerinden bazılarını ele aldığımız bu yazımızın Yenişehirin tarihi şahsiyetleri ile ilgili bir araştırma dizisinin önemli halkalarından biri olacağını ümit ediyorum.
Ülkemizi kurtaran o yüce meclis çatısı altında millet adına görev yapan, yürekli, idealist vekillerden biri olan Güneceli Necip Bey, meclisin en genç vekillerinden biri olmasına rağmen, oldukça iyi bir eğitim görmüş bir kişidir. Sahip olduğu bir çok nitelikleri ile Yenişehirlinin gurur duyması gereken tarihi bir şahsiyetidir.
Yenişehirimizin medâr-ı iftiharlarından biri olan bu şahsiyet, maalesef unutulmaya terk edilmiştir. Onun adı, Yenişehir’deki herhangi bir okula, caddeye, mahalleye, sokağa …v.s. verilebilirdi. Böylece ilk TBMM’de Mustafa Kemal ATATÜRK’le yan yana bulunmuş, çalışmış bir milletvekilimize sembolik de olsa sahip çıkabilir, ismini Yenişehir’de ölümsüzleştirebilirdik.
Tarihi değerlerine, ecdadına sahip çıkan, tarih bilincine sahip bir neslin yetişmesi dileklerimle sevgi ve saygılarımı sunarken; başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere bize bağımsız bir vatan bırakanları rahmet ve minnetle anıyorum.
Dr. Salih EROL
KAYNAKÇA