Bu Yazıda - Konu İçi Ara Başlıklar
Bu yazımda anlatmaya çalışacağım Urla’ya bağlı Bademler Mahallesi (köyü), Türkiye’de ilklerin yaşandığı bir köydür.
2014 yılına kadar köy statüsüne sahip olan Bademler, 2014 sonrası İzmir’in Urla ilçesine bağlı bir mahalle haline gelmiştir. Ancak, halk arasında Bademler Köyü olarak anılmaya devam edilmekte olup, tanınırlığı da köy olmasından geldiğinden, yazımda halkı Alevi-Tahtacı-Türkmen olan Bademler’den köy olarak söz edeceğim.
Yazımı, Bademler’de öğretmen emeklisi ve Mahmut Türkmenoğlu’nun (Eski Gümrük ve Tekel Bakanı) kuzeni ve ondan sonra S.S. Bademler Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nde 1989 ile 1995 yılları arasında 3 dönem başkanlık yapan Hasan Şengül ile Hasan Şengül’ün bacanağı ve köydeki son Tahtacı Katırcı Memet’in oğlu Yaşar Bulut’la yaptığım görüşmeler;
“Mahmut Türkmenoğlu ve Bademler Kooperatifi” adlı kitap, “Bademler Köyü Kültür, Sanat ve Eğitim Vakfı tarafından hazırlanan “Bademler Köyü” kitapçığı Musa Baran’ın “Harmanyerleri” adlı kitabı ile çeşitli yayınlardan edindiğim bilgiler ve köyde yaptığım incelemeler sonucu hazırladım.
Bademler, İzmir’in batısında Güzelbahçe ve Seferihisar İlçeleri arasındaki boğazın tam ortasında yer alır. Karayolunun batısındaki bir tepe üzerinde yer alan köy İzmir’e 35, Seferihisar’a 10 ve Urla’ya da 9 km. uzaklıktadır.
Kendisine yakın olan mahalleler (köyler) Turgut, Hereke, Ulamış, İhsaniye, Ovacık, Çamlı, Gölcük ve Gödence’dir. Akdeniz iklimine sahip olan köy gerek bulunduğu yörenin özelliği ve gerekse bir tepe üzerine kurulu olduğundan devamlı rüzgar alır. Bu rüzgârın yılın büyük çoğunda poyraz olarak esmesi yani kuru hava taşıması nedeniyle de bitkileri olumsuz olarak etkilemektedir. Köyün toprakları kıraç, bitki örtüsü ise yoksuldur. 2013 yılı itibariyle 1600 olan köy nüfusu,2020 yılında 2123 kişi olmuştur. Diğer köylerin aksine Bademler’den kente göç çok sınırlıdır. Köyün insanlarının köye olan sevgisinin fazla olması, Alevi-Tahtacı-Türkmen olmaları nedeniyle köylerinde daha rahat yaşamaları ve buna bağlı olarak emekli olanların da tekrar köylerine dönerek kendi arazilerinde üretim yapmaları köydeki nüfus artışının sebebi olarak gösterilmiştir.
Bu köyde çocuk azdır. Anadolu’nun çoğu yerlerinde sokaklar çocuktan geçilmezken “yapabileceğin kadar değil, bakabileceğin kadar çocuk” ilkesine bu köyde uyulmuştur (Kozanoğlu, 1995, s:18).
Bademler halkı, 1825 yılına kadar göçebe olarak, dağlarda yaşayan ve yaptıkları işten dolayı Tahtacı olarak nitelendirilen bir halktır. Bir yaylaktan diğer yaylağa konar göçer olarak gidip gelip hem hayvancılık hem de ağaç işleri yaparken Osmanlı tarafından yerleşik düzene geçmeye zorlanmışlar Bademler Köyü kitapçığı s:1,2) ve yerleşme gereği duymuşlardır.
Aşağıdaki fotoğrafta Bademler halkının konar göçer dönemine ait ve halen Hasan Şengül’ün evindeki küçük müzede bulunan ara süslemeleri koyun derisinden olan 100–150 yıllık sandık görülmektedir. Yerleşik düzene geçmeden hemen önce Ulamış köyünün (Seferihisar’a bağlı bir mahalle) üzerine gelmişler, çadırlarını kuracakken ora yerlilerinin “Buradaki su bize yetmiyor, ileride Uruk Boğazı diye bir yer var, orada yeterli su var, oraya yerleşirseniz daha iyi olur” tavsiyesine uyarak, Ulamış üzerinden şimdiki yerleşimin olduğu yere gelmişler, badem ağaçlarının olduğu yere çadırlarını kurmuşlardır. Badem ağaçları nedeniyle de burası “Bademler” diye anılmıştır. Halen köyde badem ağacı yetiştirilmekte ve badem üretimi yapılmaktadır.
Bademler halkının bu yerleşimine müteakip çevre köyler için tekne, tokaç, dibek ve benzeri eşya yaptıkları, semer ağacı kestikleri ve tahta biçtikleri, yani tahtacılığı sürdürdükleri anlaşılmaktadır.
Başlangıçta 12 çadırdan oluşan Bademlerdeki yerleşime, zamanla başkalarının da katılmasıyla köyün temeli atılmıştır (Bademler Köyü kitapçığı s:1,2).
1800’li yılların sonuna doğru evler yapılmaya başlanılmış, Bademlerde ilk ev Molla Mahmut tarafından 1885 yılında yapılmıştır. Bademlerin ilk çadırların kurulması ile 250- 300 yıllık bir geçmişi olduğu tahmin edilmektedir.
Aşağıda Hasan Şengül’ün dedesi Molla Mahmut tarafından yapılan hem küçük bir müze ve hem pansiyon olarak işletilen ve hem de Hasan Şengül’ün ikamet ettiği evin fotoğrafı görülmektedir:
Bademler’de kıl çadırdan sonrası dönemde evlerin çoğu iki katlı olup, altları hayvanlar içindir. Yerleşik düzenle birlikte tarıma da başlanması nedeniyle insanlar artık hayvan kullanır olmuşlardır (Kozanoğlu, s:12).
Bu yöredeki dağlarda yaşayan ve çevredeki köyler için odun biçen ve tahta eşya yapan ve Osmanlı tarafından yerleşik düzene geçmeye zorlanan diğer aşiretler de zamanla en yakın köylere inmişler, böylece İzmir’in ilçeleri olan Narlıdere, Güzelbahçe (Yaka Mahallesi), Uzundere, Naldöken, şimdiki ismi Menderes olan Cumaovası kurulmuştur.
Bademler halkı buraya geldiklerinde burada Rumlar yerleşik olduklarından Rumlardan kültürlerine yeni şeyler katmışlardır. Rumlar Bademlilere et yemeklerini, Bademliler de onlara ot yemeklerini öğretmişler, mesela, Rumlar salyangoz yedikleri için Bademler halkı da ilk yağmurdan sonra çıkan salyangozları yemektedirler. Çünkü ilk yağmurdan sonra çıkan salyangozların içinde toprak olmadığı için daha temiz olurmuş. Salyangozların iki parti halinde ve 4 saat gibi uzun süre kaynatılması gerekiyormuş. Köyde bazı araziler halen Rum isimleri ile anılmakta, bazı Rumca sözcükler kullanılamaya devam etmektedir. Köyden bazı kişilerin isimlerini de Rumlar koymuş, bazı Rumca sözcükler de dillerine yerleşmiştir. O dönemde Rumlarla aralarında dostluklar oluşmuştur.
Bu konuda Yaşar Bulut’un anlattığı bir anekdot şöyledir. Yunan askerleri1922’de İzmir’i terk ederken şehrin yanması üzerine Bademler’de yaşayan Rumlar çok huzursuz olmuşlar, kaçmaya başlamışlar, hatta bir tanesi kaçarken arkadaşı bir köylüye “Beni sen vur, başkaları vurmasın.” demiştir.
Yine aynı şekilde Hasan Şengül de, aynı kişinin mübadele sırasında jandarmalar tarafından götürülürken Urla’dan dönmekte olan amcasına rastladığını, amcasından bakışları ile kendisini kurtarmasını istediğini, ancak, tabi bir şey yapılamadığını, anlatmıştır.
Rumlar ve Bademler köylüsü arasındaki dostluğu gösteren bir anekdot da şöyledir: Yunan işgali sırasında Ulamış’ta karargâh kuran Yunanlılar tarafından esir alınarak, Atina götürülen Hasan Şengül’ün dedesine Bademler’den mübadeleyle Yunanistan’a giden Rumlar her cuma günü ev yemeği yapıp, kendisine getirmişler.
İki toplum birbirlerini o kadar çok benimsemiş ki, mübadeleyle Yunanistan’a giden Yorgi isimli bir Rum yıllar sonra Bademler’e Eşe (Ayşe) isimli bir köylüyü ziyarete geldiğinde, ziyaret edilen kadının “Melek” isimli kardeşi, ablasına “Eşe, Eşe, cavur gelmiş buraya” dediğinde, Eşe “E, Melek, sen de cavuru da bilmiyon, Yorgi’yi de bilmiyon” diye sitem etmiş.
Yaşar Bulut, Alevi-Tahtacı-Türkmen olan büyüklerinin İran Horasan’dan konar göçer olarak Anadolu’ya geldiklerini, Ahmet Yesevi’nin ve Safevi devletinin kültürü ile özlerini korumaya çalıştıklarını, Tahtacıların katırı, baltası, tahrası, keseri, kolastarı ve el hızarının olmazsa olmazları olduğunu ve Tahtacıların tomrukları, odunları titizlikle kesip biçerek tahta, tahtadan da eşyalar yaptıklarını anlatmıştır. Ağaç işleri ile uğraşmaları, ağaçtan da çamaşır teknesi, çamaşır tokacı, mineyik (ekmek teknesi), evlerin atkıları ve evlerde kullanılan tüm eşyaları yaptıkları için kendilerine Tahtacı denildiğini ve Bademler köyünde yaşayan en son Tahtacının Katırcı Mehmet lakaplı babasının olduğunu anlatmıştır.
Babası Muğla kökenli imiş, 1957 yılında konar göçerlikle Narlıdere’ye gelmişler. Narlıdere’de katırların kolanlarını yaptığı için kolanlı Mehmet demişler. Sonra konup göçüp Sünni olan Gödence dağına çıkmışlar. Orada da Tahtacı Memet, ardından iki tane katırı ile 1967 yılında Bademlere göçtüklerinde, bu kez de kendisine katırcı Mehmet denilmiş. Bademlere gelmelerinin ardından da yerleşik hayata başlamışlar.
Osmanlı arşivlerinde Tahtacılar “Cemaat-i Tahtacıyan” olarak geçiyormuş ve Yazar Murat Küçük “Horasan’dan Ege Kıyılarına Alevi Türkmen–Cemaat-ı Tahtacıyan” adlı kitabında Tahtacının Horasan’dan Ege kıyılarına taşıdığı semahı, onun bin yıllık hem batın,hem zahir yolculuğunun öyküsünü anlatmaktadır.
Aşağıda Alevi-Tahtacıların kullandığı aletlerden kolastar ve altında Bademlerde kullanılan el (tomruktan tahta biçme) hızarı görülmektedir:
El hızarı halen Hasan Şengül’ün evindeki küçük müzede bulunmaktadır:
Çadırlarda yaşanırken ağaç işleri ile uğraşılmaya devam edilmiş, evlerde yaşanmaya başlanılması ile çevrede bulunan Rumlarla birlikte üzüm ve palamut ağacı yetiştirilmiştir. Bademler’de su sıkıntısı olduğu için bağlarda susuz tarım yapılmıştır. Zeytincilik Rumlardan beri yapılan bir tarımsal faaliyettir. Köyde, incir üretimi de yapılmaktadır. İncir, İzmir’in dağlık bölgelerinde yetişen “bardacık” inciridir. Palamutun değerini yitirmesinden sonra hayvan yetiştirilmeye ve ardından tütüncülüğe başlanılmıştır.
1900’lü yılların başında insanı çalışkan olan köyde yoksulluk söz konusu olmakla birlikte aç insan yoktur, o dönemde Batı Anadolu’nun tüccarları tarafından yok pahasına satın alınan ürünler özellikle 1866 yılında yapılan İzmir- Aydın demiryolu ve İzmir limanı vasıtasıyla Avrupa’ya yollanmış, halk gerektiği şekilde bu ihracattan yararlanamamıştır. Kurtuluştan sonra başka bir gelir kapısı bulamayan bölge halkı çaresiz kalmıştır. 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti büyük umutlar uyandırmasına rağmen tepede yaşanan değişiklik tabana yansımamış, Bademler’in yazgısı da değişmemiştir. Bademler’de yoksulluğun en büyük sebebi susuzluktur. 1960’tan sonraki yıllarda ilerideki bölümlerde sözünü edeceğim “Susuz Yaz” adlı film bu yörede çekilirken filmde köylüler kendi dramlarını oynamışlardır (Kozanoğlu, s:13).
1960’lara kadar tütün üreticiliği devam etmiştir. Nitekim, 1963 yılında çekilen “Susuz Yaz” filminden de köylülerin tütün işi ile uğraştıkları anlaşılmaktadır. Ancak tütünün çok zor bir uğraş olması ve para etmemesi nedeni ile tütün ekimi sonlandırılmıştır.
Mahmut Türkmenoğlu’nun Gümrük ve Tekel Bakanı olmasının üzerine tütüne çok iyi bir başfiyat verilmiştir.
Aşağıdaki fotoğrafta Hasan Şengül’ün annesi ve babası tütün dizerken görülmektedir.
Tütüncülüğün yerini de seracılık almıştır.
Köyde, 1933’ten beri Ziraat Bankası’nın bir yan kuruluşu olarak çalışan Tarım Kredi Kooperatifi varken 1960’lı yılların başında köylüler bakkaliye eşyasını daha ucuza alabilmek için bir Tüketim Kooperatifi kurmuşlardır. Ancak, köyü ve köylüyü yoksulluktan kurtaracak Bademler Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi işte bu amaç ve bu umutla doğmuştur. 1962 yılında, eski Gümrük ve Tekel Bakanı Mahmut Türkmenoğlu önderliğinde Türkiye’nin ilk köy kooperatifi olan Tarımsal Kalkınma kooperatifi kurulmuştur. Tarımsal Kalkınma Kooperatifi sayesinde hem yeni iş alanları açılmış hem de 1965 yılında çıkartılan bir yasa ile yurt dışına gidecek olan işçiler arasında kooperatif ortaklarına öncelik tanınmış ve Kooperatif kanalıyla yurt dışına ve özellikle Almanya’ya gidilmiş, zira o dönemde Kooperatiflerin güçlenmesi ve yaygınlaşması için yurt dışına giden ortakların kazandıkları para ile kooperatiflerin sermaye yapıları güçlendirilmiştir. Bademler Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi İzmir KÖY-KOOP’un ortağıdır.
Kooperatifin 315 dekar arazi içerisinde meyve bahçeleri, cam seraları ve verimli bir su kaynağı bulunmaktadır. Önceleri sebze üretimi de yapılan kooperatifte Hollanda ile 1985 yılından itibaren anlaşmalı mevsimlik, çok yıllık ve kesme çiçek üretimi yapılmaktadır. (Bademler Köyü kitapçığı, s:12)
Çiçek üretimi yapılan Kooperatif seralarından bir örnek fotoğraf aşağıdadır:
Halen 252 ortağı, 50-60 çalışanı olup, çalışan sayısının işin yoğunluğuna bağlı olarak 100’ü geçtiği de olan Kooperatifte çalı ağacı grubu denilen ağaç gibi boylu, ancak gövdesi yapraklarla çevrili süs bitkileri de yetiştirilmesi planlanmakta olup, erguvan, begonvil, kızılcık, limon çamı, Japon süsü, kartopu, yeşil taflan, gold taflan, Pitos ve lavanta gibi bitkiler çalı ağacına örnektir.
Kooperatifin alıcıları arasında İzmir Büyükşehir Belediyesi de bulunmakta olup, Belediye’ye mevsimlik çiçek satışı yapılmaktadır.
Zeytin üretimine paralel olarak köyde kontinü denilen birer diziden oluşan 40 ton kapasiteli 2 adet zeytin sıkma makineli S.S. Bademler Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’ne ait zeytinyağı fabrikası bulunmaktadır. Fabrikada ortakların ve yöredeki diğer üreticilerin zeytinleri el değmeden işlenerek zeytinyağı elde edilmektedir. Bu sıkma karşılığı da ortak olmayanların kendileri getirmeleri halinde %10, fabrika çalışanları tarafından getirilmesi halinde %15, ortaklardan ise kendileri getirmeleri halinde %8, fabrika çalışanları tarafından getirilmesi halinde ise %12 komisyon alınmaktadır. Bu tesiste makinenin biri ile soğuk sıkım metodu ile zeytinyağı elde edilmektedir. Zeytinyağı fabrikası Kooperatifin 315 dekar arazi içerisinde bulunmakta olup, Güzelbahçe-Seferihisar karayolu üzerindedir.
Söz konusu fabrikada tüm zeytin üreticileri zeytinlerini her açıdan gönül rahatlığı ile sıktırabilmektedirler.
Aşağıda Zeytinyağı Sıkma Tesisi görülmektedir:
Kontinü sistem zeytin sıkma tesisinin birinin genel görünüşü:
Bir dönem Tarımsal Kalkınma Kooperatifi başkanlığı da yapan Hasan Şengül ve görüştüğüm köylüler köyün ve köy kültürünün köklerinin tanıtılması için köyün kültürünün yozlaştırılmadan köy pansiyonculuğuna başlanılması gerektiğini düşünmektedirler. Kooperatif tarafından da bu konuda kurs düzenlenmiştir Zaten köyden de pansiyonculuk konusunda kurslara gidenler olmuş ve nitekim köyde pansiyon işletmeciliği de başlamıştır.
Bademler Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nin kurulmasına önderlik eden ve köye birçok yönden katkılarda bulunan Mahmut Türkmenoğlu’nun bademlerkoop.com.tr adresindeki yaşamına ait bilgiler aşağıdadır.
“1933 yılında İzmir-Urla-Bademler Köyü’nde doğdu. İlkokulu Bademler Köyü’nde, ortaokul ve liseyi İzmir Atatürk Lisesi’nde dışarıdan sınavlara girerek bitirdikten sonra 1961 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Makine Yüksek Mühendisi olarak mezun oldu.
Ege Bölgesi Sanayi Odası’nda görev yaptığı yıllarda İzmir’de birçok sanayi tesisinin kurulmasına katkıda bulundu.1965 yılında CHP’ye üye oldu ve 1968 yılında Konak İlçesi İl Genel Meclisi üyesi oldu.1971 yılında İzmir İl Yönetim Kurulu üyeliği yaptı.
1973 yılı seçimlerinde İzmir’den liste başı olarak milletvekili seçildi.1974 yılında CHP Hükümeti’nde “Gümrük ve Tekel Bakanlığı” yaptı.1975-1976 yıllarında CHP Parti Meclisi Üyeliği yaptı.1977 seçimlerinde tekrar liste başı olarak İzmir’den milletvekili seçildi.
TBMM komisyonlarında başkan ve üye olarak görev yaptı. 12 Eylül harekâtından sonra Bademler Köyü’ne döndü. Orada kooperatifçilik ve köy kalkınması çalışmalarını tamamladı.1983’te SODEP’e daha sonra da SHP’ye üye oldu.1988-1990 yıllarında SHP Parti Meclis üyeliği yapmıştır.”
20 Temmuz 1992 yılında vefat etmiştir.
Aşağıdaki fotoğrafta Mahmut Türkmenoğlu (soldan ikinci) kooperatifçilikle ilgili projelerini anlatırken (Ali Kazım Öz’ün arşivinden alınmıştır): Türkmenoğlu, Türkiye’de demokratik kooperatifçiliği 1960 yıllarda başlatan kooperatif öncülerindendir. KÖy-KOOP’un danışma kurulu üyesiydi. 28 Aralık 1962 tarihinde kurulan Bademler Kooperatifi’nin 7 kurucu üyesinden biri de Mahmut Türkmenoğlu’dur. 1963 yılında da Hacı Bektaş Turizm ve Tanıtma Derneği’nin İzmir Şubesi’ni bir avuç arkadaşı ile kumuştur (Bu dernek maalesef 1980 ihtilalinden sonra kapatılmış, bir süre sonra Hacı Bektaş Kültür Deneği adı altında yeniden kurulmuş ve şimdi de Alevi Kültür Dernekleri adı altında faaliyetlerini sürdürmektedir.) 1964 yılında Bademler için hazırladığı projesi ile Milliyet Gazetesi’nin açtığı toplum kalkınması yarışmayla üçüncü olmuştur (Kozanoğlu, s:60-61).
1969 yılında çıkan 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu uyarınca Mahmut Türkmenoğlu bölgede aktif olarak ve birim olarak faaliyet göstermekte olan kooperatiflerin bir çatı altında bileşmesi için önderlik ederek 22 Mart 1971 günü İzmir Köy Kooperatiflerinin yani Bademler, Küner, Armutlu, Bademli, Haykıran, Değirmendere, Çeşme, Yiğitler, Kozan Kooperatiflerinin güçlerini birleştirerek Birlik kurulmasına öncülük etmiş ve Birlik başkanı seçilmiştir. Türkiye’nin diğer illerinde de kurulan il birlikleri 1971 yılı sonunda Köy Kooperatifleri Merkez Birliğini (Köy-Koop.) kurmuşlardır. Merkez Birliği’nin logosunda da kadın ve erkeğin el ele tutuşmaktadır.
Mahmut Türkmenoğlu’nun kurucularından olduğu İzmir Hacı Bektaş Derneği 17 Nisan 1965 akşamı İzmir Kültürpark’ta bir gece düzenlemiş, bir akşam öncesinde Aşık Daimi, Nesimi Çimen, Kul Ahmet, Kul Hasan, Hüseyin Çırakman, Asım Ercan-Feyzullah Çınar, Yılmaz İpek ve AŞIK VEYSEL Bademler’e gelmişler, geniş bir salonda toplanan köylüler ozanlarla muhabbet etmişlerdir (Kozanoğlu- Sh. 62).
Aşağıdaki fotoğrafta Aşık Veysel, Mahmut Türkmenoğlu ve köylüler görülmektedir (Ali Kazım Öz’ün arşivinden alınmıştır):
Bademler halkı, Mahmut Türkmenoğlu’na olan saygı ve minnetlerinin ifadesi olarak Tarımsal Kalkınma Kooperatif alanına büstünü dikmişlerdir:
İlklerin köyü olan Bademler Köyü temizliği ile de dikkat çeken bir köydür.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2012’de yaptığı bir yarışma sonucu Türkiye’nin en temiz köyü seçilmiştir (www.egeninsesi.com).
Sosyal ve kültürel yönden Anadolu köylerinden pek çoğundan önemli farklılıklar gösterir. Bir kere burada kaçgöç yoktur. Okul çağındaki çocukların tümü öğrenim görmektedir. Köyden ortaokula, liseye ve üniversiteye gidenlerin sayısı ülke ortalamasının üstündedir. Köyde okuma yazma bilmeyen yoktur. Bilakis, 1930’lu yıllarda, kent merkezine yaklaşık 40 kilometre uzaklıktaki bu köy kütüphaneyle tanıştığından köylülerin okuma alışkanlığı yüksektir. Artık internetin etkisi ile eski kitap okuma alışkanlığı düşse bile gençlere okuma alışkanlığının yüksek olduğu söylenmektedir.
Bademler köyü halkı, bir Alevi-Tahtacı-Türkmen olmasından dolayı, laik ve Atatürkçü yönetimlerin, eğitim ve kültür etkinlilerinin içinde olmuştur. Aşağıda da üzerinde daha uzun durulacağı gibi, 1933 yılında başlayan tiyatro serüveni halen devam etmektedir. Köy halkının eğitime verdiği önemin karşılığını önemli devlet ve kültür adamları sayesinde fazlasıyla almış; Gümrük ve Tekel Eski Bakanı Mahmut Türkmenoğlu, İzmir Eski Milletvekili Türkan Miçooğulları ve Efes ve Milet Müze Müdürü Arkeolog Musa Baran Bademler Köyü’nde yetişen önemli şahsiyetlerdir. (Bademler Köyü kitapçığı s: 2)
Aşağıdaki fotoğrafta Bademler köyünde aynı kahvehaneden çekilen iki fotoğraf bile köy halkının dünya görüşünü ve kültür seviyesini yansıtmaktadır:
Musa Baran, 17 Temmuz 1924 tarihinde Bademler Köyü’nde doğmuş olup, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji Bölümü’nden mezun olduktan sonra 1962 yılında Efes Müzesi Müdürlüğü’ne atanmış, burada yedi yıl görev yapmış, yeni yapılan müzeyi kendi elleri ile yerleştirmiştir. Ayrıca Perge, Efes ve Iasos gibi antik kentlerde kazılar ve restorasyon işlerinde çalışmıştır. 1962 yılında bugünkü adıyla Uluslararası Selçuk Efes Festivali olan Efes Festivali’nin kurucularındır. Bademler Köyündeki Türkiye’nin ilk çocuk oyuncakları müzesini kurmuştur. Musa Baran antik kentlerin, mitoloji kahramanlarının şairidir (Harman Yerleri adlı şiir kitabından).
Musa Baran, oyunun yaşamın her alanında ve anında geliştiğini, güzelleştiğini düşünmüş, bu amaçla köydeki baba evinde 1983 yılında Türkiye’nin ilk köy oyuncak müzesini kurmuştur. Uçurtmadan, sapana, kargıdan yapılmış silahlara, telden yapılmış arabalara kadar onlarca oyuncak toplamış ya da kendi elleri ile üretmiştir. Bir arkeolog bakış açısıyla şekillendiği için tarihin pek çok döneminden oyuncağa ev sahipliği yapan müzede tarih içerisinde çocukların oynadığı oyunları anlatan yazılar da bulunmaktadır.
Aşağıdaki fotoğrafta Musa Baran’ın şiirlerini üç nüsha olarak daktiloya çektiği, ambalaj kartonu ile ciltleyip bir kitap haline getirdiği kitabın matbaada basılarak çoğaltılmış hali görülmektedir:
Çocuk oyuncakları müzesi şu andaki binasından taşınacağı için müzedeki materyaller taşınmak üzere toplanmış olup inşaatı devam eden etnografya müzesinin inşaatının bitmesine müteakip oraya taşınacaktır.
Etnografya müzesi kurma fikri ise Anadolu giyim kültürü alanında çok zengin bir koleksiyon sahibi olan Sabiha Tansuğ’dan doğmuştur. Sabiha Tansuğ’un Koleksiyonundan tasarımcı İsa Avni Kumuk tarafından seçilen Anadolu gelin başlığı, 1971’de basılan ve 1989’a kadar tedavülde kalan 50 kuruşluk madeni paranın üzerine basılmıştır. Sabiha Tansuğ yıllar önce Bademler’e geldiğinde elindeki Türkmen başlıkları koleksiyonun Bademler’e yakışacağını söylemiş. Ancak, o zaman müze yapma koşulları oluşmadığı için etnografya müzesini gerçekleştirilmesi bugüne kalmıştır. Müzenin yapım işini Musa Baran’ın yeğeni Mustafa Şafak Baran üstlenmiştir. Sabiha Tansuğ yakın geçmişte de köye gelmiş olup, yapılmakta olan müzeye elindeki malzemeler konacaktır.
Zaten Sabiha Tansuğ’un Bademler’in kültürel yapısı ile ilgi aşağıdaki sözleri de Bademler’in Ege uygarlığı konusundaki önemini göstermektedir:
“Bademler Ege uygarlıklarının izini süren köylerimizden biridir. Kadın erkek eşitliği, doğruluk, çalışkanlık, temizlik örnekleri görmek isterseniz bu köye uğrayın.” (Kozanoğlu, s:22).
Bademlerde okul Cumhuriyetle yaşıttır. Mustafa Anarat, Atatürk’ün talimatıyla 1928 yılında Bademler’de yedek subay öğretmen olarak atanmış, Bademler Köyü’ne damgasını vurmuştur.
Cumhuriyetle yaşıt olan,1926 yılında köylüler tarafından yapılan söz konusu okul maalesef yıkılmış olup, yerine Ziraat Teknisyenliği binası yapılmıştır. Eski Mektep denilen bu okulda yalnız 1,2 ve 3. sınıflar okutulmuş, 4 ve 5. sınıfa giden öğrenciler Seferihisar’a bağlı Ulamış Köyü’ne gitmişler.
Aşağıdaki fotoğrafta Eski Mektep denilen okulun verdiği tasdikname örneği görülmektedir. (Bademler Köyü Facebook sayfasından alınmıştır)
Daha sonra bu okul buradan taşınarak halen içinde Kütüphane binasının da bulunduğu ve Mahmut Türkmenoğlu Parkı’nın olduğu yerde yeniden inşa edilmiş ve Mahmut Türkmenoğlu da dahil olmak üzere birçok kişi buradan mezun olmuştur.
Bademler İlkokulu halen 15.000 Sokakta faaliyet göstermektedir.
Burada yeri gelmişken Mustafa Anarat’ın Bademlere atandığı1928 yılında Türkiye’deki okullar ve milli eğitimle ile ilgili olarak bir konuya kısaca değinmek istiyorum.
Bir yandan1 Kasım 1928 yılında kabul edilen yeni harf inkılabının başarılı olması için Millet Mekteplerinden önce faaliyet gösteren Halk Dershaneleri teşkilatı ve yönetmeliği revize edilerek ve genişletilerek, 1 Ocak 1929’da Millet Mektepleri açılırken (Köy Enstitüleri başlıklı makalem, s:2); diğer taraftan ise Osmanlı İmparatorluğu döneminde beş yüzden fazla okulda, anaokulundan üniversiteye kadar 25 bin öğrencinin okumakta olduğu ve artık birkaç tane kalmış Amerikan okullarının 1928’li yıllarda devamını sağlamak için dönemin Amerikan Büyükelçisi tarafından bir hayli çaba gösterilmiştir. (Grew, s:93)
Bademler, ülkemizde tiyatrosu olan ilk ve tek köydür.
İşe, kütüphanenin kurulmasına öncülük etmekle başlayan Mustafa Anarat vasıtasıyla İzmir’de henüz Devlet Tiyatrosu’nun kurulmadığı 1930’lu yıllarda, kent merkezine yaklaşık 40 kilometre uzaklıktaki bir köyde yaşayanlar çoktan tiyatroyla, kütüphaneyle tanışmış; günümüze dek taşıyacakları sanat sevgisiyle yoğrulmaya başlamışlardır. Şimdi adını taşıyan sahnede, onun yetiştirdiği kuşakların çocukları, torunları yeni oyunlar sahnelemekte, aydınlanma meşalesini taşımayı sürdürmektedirler. (www.cumhuriyet.com.tr)
1930 yılların hemen başında kurulan kütüphaneyi, o zamanki adıyla “piyes” gösterileri izlemiştir. Anarat’ın köylü öğrencileri tarafından hazırlanan ilk piyes, köy meydanında 1933 yılında ortaoyunu olarak sahnelenen gazeteci, yazar Aka Gündüz’ün “Yarım Osman” oyunudur. Kültür ve geleneklerinden ötürü zaten tiyatroya yatkın insanlar, 1936 yılında “Çeşmebaşı” olarak anılan köy meydanında bu kez “Çoban Memiş”i oynanmış ve 1947’den itibaren ise kadınlar da oyunlarda yer almaya başlamıştır.
Köylü tiyatroyu sevmekte, her sene oyunlar oynamaktadır. Okulda ve depolarda oynanan oyunlar için artık 1960’lara gelindiğinde köylüler tiyatro binası yapmayı düşünürler. Şimdiki Tiyatro binası İmece usulü ile ancak pencere hizasına kadar yapılabilir. Daha fazlasını köylü kendi imkanları ile yapamaz. Tiyatro ile ilgili olarak Yeni Asır ve Demokrat İzmir Gazetelerinde haberler çıkmıştır. Bu durum profesyonel grupların dikkatini çekmiş ve bunun üzerine köye belirli gruplardan sanatçılar gelip gitmeye başlamıştır. Tiyatro binasının geri kalan bölümleri Engin Cezzarlar, Holdun Dormenler, Kenterler’in maddi ve manevi katkılarıyla tamamlanmıştır. Yıldız Kenter 1969 yılında 15.000,00 TL.’lık çek vererek, tiyatro binası için katkıda bulunmuştur. Böylece Türkiye’nin ilk köy tiyatro binası yapılmıştır. Tiyatro 150 kişilik olup, koltukların yanına ilave edilen sandalyelerle birlikte 200 kişilik bir kapasiteye ulaşmaktadır. Ancak, 12 Eylül dönemindeki darbe nedeniyle1980 ile 1986 yılları arasında hiçbir oyun sahneye konamamıştır. Köylülerin yediden yetmişe hepsi bir oyunda rol almış ve sahne tozunu yutmuştur.
Bademler halkının tiyatro hevesinin kabarması ve Bademler halkının eserler vermesi ile Bademlere katkıda bulunan Dormen Tiyatrosu, Kenterler Elhamra Tiyatrosu’nda sahne aldıkları zaman köye her seferinde 25 – 30 davetiye gönderir, ulaşım için de otobüs temin ederlermiş. Elhamra’da önden 3. ve 4. sıralardaki koltuklar Bademler seyircisine ait olurmuş.
Mustafa Anarat sahnesinin yanı sıra, köydeki ilk kadın oyuncu Zeynep Şen (Sözer) kulis odası da bulunmaktadır.
Aşağıdaki fotoğrafta ilk kadın oyuncu Zeynep Şen (Sözer) ile kardeşi köyün ilk kadın öğretmeni Elif Şen görülmektedir (Hasan Şengül’ün arşivinden):
Hazırlanan ve tamamında köylülerin rol aldığı oyunlar, sıkıyönetim dönemleri dışında seyirciyle buluşmuştur. Bademler halkı bugün de Kültür ve Sanat Derneği çatısı altında hazırladıkları oyunları, 1969 yılında açılan Bademler Köy Tiyatro Binası’nda sahnelemektedirler. Tiyatro topluluğu yurtiçi ve dışı turnelere çıkmış, ulusal ve uluslararası boyuttaki toplulukları ağırlamıştır. Ancak bilindiği üzere bütün Dünyayı sarsan pandemi nedeniyle de Köy Tiyatro topluluğu faaliyetlerine ara vermek zorunda kalmıştır. Bademler ve tiyatro öylesine iç içe geçmiştir ki, tiyatroda üstlendiği rolü başarı ile oynayan kişi, aradan kırk yıl bile geçse artık kendi adıyla değil, oyundaki adları ve lakapları ile anılmaktadır. Öyle ki, vefat eden köylülerin mezar taşlarında, rol aldıkları oyunlardaki adları, lakapları yazmaktadır. Bunlardan “Sarı Çocuk” lakaplı Hüseyin Or adına da Bademler tiyatrosunda fuaye salonu bulunmaktadır.
Aşağıdaki fotoğrafta Paydos isimli piyeste rol alıp, piyesteki adı “Şadi Bey” olan bir köylünün mezar taşı görülmektedir.
Mustafa Anarat, 1961 yılında yaşamını yitirmiş. Bugün Karabağlar Mezarlığı’nda yatmakta, adı ise Bademler Köyü Tiyatrosu Sahnesi’nde yaşamayı sürdürmektedir. (www.cumhuriyet.com.tr)
Tiyatro geleneği artık bir festival olarak, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nde, birçok grubun katılımı ile gerçekleşmiştir.
Diğer taraftan aydınların köye hep ilgisi olmuştur. Bunlar arasında, zaten o yörenin çocuğu olan Necati Cumalı ve Yıldız Kenter, Atıf Yılmaz, Metin Erksan, Ferman- Manga Grubu, Neşet Ertaş, Atıf Yılmaz, Can Yücel bulunmaktadır.
Tiyatroda yaşanan bu gelişmelerle birlikte sanatçılar da köye gelip gelmeye başlamışlar, senaryosu Urlalı edebiyatçı Necati Cumalı’nın aynı adlı öyküsünden uyarlanan “Susuz Yaz” filmi gündeme gelmiştir. Sanatçılar “Susuz Yaz” filminin çekilmesi ile ilgili olarak köye gelmişler.
Bu öykü, Bademler’de yaşanmıştır. Bademler kurak bir yer olduğu için köyde su yoktur. Bu öykü, köylüler ile Yunanistan gelen mübadiller arasında geçmektedir (Mübadiller İzmir’e taşındıklarından Bademler’de artık mübadil bulunmamaktadır). Daha önce Rumların yaşadığı Tekke Başı denilen bu mevkide kaynak suyu bulunmaktadır. Su köye kadar gelmekte, bu sudan köylüler de yaralanmaktadırlar. Mübadeleden sonra buraya mübadiller yerleştirilmiştir. Ancak mübadiller köyün suyunu tamamen keserler. Sonra bu olay mahkemeye taşınır. Necati Cumalı da Urla’da avukatlık yaptığı için bir tarafın avukatlığını üstlenir ve bu olayı öyküleştirir.
“Susuz Yaz” filminin 1963 yılında Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülü kazanması ile bir ilk yaşanmıştır.
Zira bu film uluslararası ödül kazanan ilk Türk filmdir. Berlin film şenliğinde alınan ödül Türk sinema tarihinde bir zafer olarak anılmaktadır. Böylece Türk sinema tarihinde bir mihenk taşı olarak önemli bir yer tutmuş ve günümüzde ise hala anılan ve önemli bir yere sahip filmler içerisinde gelmektedir (www.milliyet.com.tr).
Film, köydeki ilk kadın oyuncu olan Zeynep Bibi lakaplı Zeynep Şen Sözer’in bahçelerinin çok yakınında bulunan havuzda çekilmiştir. Yaşlısı genci bütün köy halkı filme iştirak etmiştir.
Filmin çekiminden sonra Necati Cumalı, Hasan Şengül ile köyde konuşurlarken, filmi beğendiğini, ancak, öyküde kötü adamın isminin “Hasan” ve iyi adamın isminin “Osman” olduğu halde Yönetmen Metin Erksan’ın filmde kötü roldeki Erol Taş’ın ismini “Osman”, filmde Hülya Koçyiğit’in eşi ve iyi roldeki Ulvi Doğan’ın İsmini “Hasan” olarak değiştirdiği için Metin Erksan’a kızdığını söylemiştir. Oysa, Hasan Şengül’ün de ifade ettiği gibi bu isim değişikliği köy halkına göre isabetli olmuştur. Zira, Alevi vatandaşlar arasında Hz. Ali’nin halifeliği ile ilgili haksızlıklar yapıldığı ve eşi Fatma’ya da saldırıldığı için Alevilerin çocuklarına Ömer ve Osman isimleri konulmadığından onlara göre kötü roldeki bir kişiye de “Hasan” isminin konulmaması isabetli olmuştur. Köylerinde hiç kimsenin çocuklarına “Osman” ismini koymadığı ifade edilmiştir.
Osman (Erol Taş) köylüye su vermemiş, Hasan (Ulvi Doğan-aynı zamanda filmin yapımcısı) yani Osman’ın kardeşi suyu paylaşmayı istemiştir. Ancak, Osman suyu paylaşmayı kabul etmemiştir.
Bademler’de kadın adlarından en çok Fatma ve Şehriban’a, erkek adı olarak da Ali ve Hüseyin’e rastlanmaktadır. Genç çiftler ise artık çocuklarına öz Türkçe adlar koymaktadır. (Kozanoğlu,17).
Hasan Şengül, sanatçılar Hülya Koçyiğit, Ulvi Doğan ve filmin yönetmeni Metin Erksan ile kendi evlerinin önünde oturup sohbet ettiklerini, Hülya Koçyiğit’n o zaman 17 yaşında genç kız olduğunu, “Susuz Yaz” filminde görev alanların, sanatçıların o dönemin muhtarının evinin bir bölümünde kaldıklarını, Hülya Koçyiğit’in hemen bitişikteki ve Mahmut Türkmenoğlu’nun “Nevruza” isimli kardeşinin evinde kaldığını, Hülya Koçyiğit’in günlük çekimler bitince hemen Nevruza’nın yanına geldiğini ve Hülya Koçyiğit’in sanat hayatına bu köyde ve “Susuz Yaz” filmi ile başladığını, anlatmıştır.
Alttaki fotoğrafta, filmin yönetmeni Metin Erksan ve filmin baş rol oyuncusu Erol Taş ile filmde rol alan köylüler görülmekte olup, fotoğrafın altında ise filmin başrol oyuncularından Erol Taş ile Ulvi Doğan ve diğer oyuncuların-köylülerin imzaları bulunmaktadır (Hasan Şengül’ün arşivinden).
Aşağıdaki fotoğrafta da filmin oyuncuları ve filmde rol alan köylüler görülmektedir (Ali Kazım Öz’ün arşivinden alınmıştır):
Necati Cumalı’nın yine köydeki bir aşk hikayesinde esinlenip yazdığı “Nalınlar” öyküsü vardır. Bu öykü de oyunlaştırılmıştır.
Bademler’de daha sonra da 1966 yılında Atıf Yılmaz’ın yönettiği ve Yıldız Kenter, Ekrem Bora ve Sema Özcan’ın rol aldığı oynadığı “Pembe Kadın” filmi çekilmiş, bu filmde de köylüler oynamıştır.
Okuma odası tarihinin 1932’ye indiği Bademlerde, 15.01.1963 yılından beri İzmir Atatürk İl Halk Kütüphanesi’nin bir şubesi vardır.
Urla İlçe Halk Kütüphanesi yetkililerinden aldığım bilgilere göre, 2020 yılı itibariyle mevcut kitap sayısı 2675 adettir. Süreli yayın çeşidi 5, kütüphaneye üyelik sayısı ise 92 kişi olup, üyelerin ödünç aldığı kitap sayısı 10 adettir.
Bademler’de kütüphane binası birkaç kere değişmiştir. Aşağıdaki fotoğrafta eski kütüphanelerden birinin dışı görülmektedir:
Mahmut Türkmen Parkı içinde bulunan şimdiki kütüphane binası:
Deniz Bayramı
Deniz Bayramı, her yılın 19 Ağustos günleri Sığacık Limanı’nın karşısındaki Azmak koyunda kutlanmaktadır. Özellikle çocukların diğer bayramlardan daha çok sevdikleri bir bayramdır. Eskiden herkes bayramdan önce işle meşgul olduğu için gençler bu bayram aracılığıyla birbirlerini görürlermiş. Çocuklar deniz bayramı için gün sayarlar, gençler, özellikle genç kızlar o gün en yeni elbiselerini giyerler ve Azmak koyunda gezerlermiş. Eskiden bayrama eşeklerle ve yaya olarak gidilirmiş. Günler önce hazırlık yapılırmış, yemekler pişirilirmiş, gidilince hemen ormanlardan çalı kesilerek çardak yapılır ve o gün denize girilirmiş.
Şimdi de Bademler halkı bütün işlerini bırakıp, atla, arabayla, traktörle ve yaya olarak denize ulaşmakta, burada hamur açılarak pişi yapılmakta, kurban kesilip yenip, içilmektedir. Gençler birbirlerini denize atarak oyun çıkarırlar, kayaların tepesinden denize atlamaktadırlar. Son yıllarda çeşitli yarışmalar organize edilerek, deniz bayramı bir şenlik havasında kutlanmaktadır (Bademler Köyü kitapçığı, s:4).
Aşağıda Deniz Bayramı ile ilgili fotoğraf görünmektedir:
Keçi Gezdirme Geleneği
Bu gelenek sünnet düğünlerinde yapılan bir eğlencedir. Sünnet düğününden bir gün önce düğünde etinden yemek yapılacak olan keçi gezdirilerek, kutsanır. Keçi süslenir, boynuna krep kumaşlar bağlanır, boynuzlarına mandalina, portakal, elma takılır. Keçi atın üzerindeki sünnet çocuğu ile gezdirilir. Köyün tiyatro geleneğine bağlı olarak da çeşitli oyunlar sergilenir. Keçi ile eşek de olurmuş. Eşeğin semerine ne kadar eşya varsa bağlanırmış. Semer eşeğe bağlanmazmış, çeşitli kılığa girmiş insanlar semeri kaçırırlarmış. Bu eylem üzerine elinde kamış olan bekçiler insanlara vurmaya başlarlarmış, bazen de keçi kaçırılır veya kaçırılmaya çalışılırmış ve yine bekçiler kime denk gelirse vurmaya başlarlarmış. Keçi gezdirme çok eskiden gelen bir gelenektir.
Derme Deşirme
Derme deşirme bir salgını, bulaşıcı bir illeti defetmek için yapılan bir etkinliktir. Gençler bir araya gelip, kapıları çalarlar, kapısı çalınan evden zeytinyağı, bulgur, börülce, un, odun gibi ne varsa gençlere verilir. Evlerden alınan bu malzemelerle kazanlar dolusu yemek yapılır ve o yemekler yenir. Bu yemek kutsanıyor ve adak oluyor. İnsanların böylece sağlıklarına kavuşacaklarına inanılıyor.
Bademler Köyü Kültür, Sanat ve Eğitim Vakfı Bademler Köyü kitapçığında ise derme deşirme şöyle anlatılmıştır: Özellikle Perşembe sabahları kadınlar çeşitli kılıklara bürünerek, kimisi asker, kimisi sopasına dayana dayana gezen yaşlı bir dilenci, kimisi çoban, kimisi de niyet açan çingene kılığına girerek dümbelekle, defle köyde ortalığı velveleye vererek, kapılara tokmak vurarak, her kapıda değişik oyun çıkarır ve şaklabanlık ederler ve yemeklik malzeme toplarlarmış. Böylece, derilen ve devşirilen un, bulgur, börülce ve yağ gibi malzemeler, köyün içinde üç yol ağzında bir yere indirilir ve burada kazanlar dolusu yemek pişirilirmiş. Çorba, pilav ve pişirilen diğer yemekler gelen geçene bol bol sunulurmuş (Bademler Köyü Kültür, Sanat ve Eğitim Vakfı Bademler Köyü kitapçığı, s: 5).
Yapılan çorbanın adı “çor çorbası” imiş. Bu çorbadan içenlerin bir daha hasta olamayacaklarına inanılırmış. Derme deşirme günün yapılan yiyecek ve içecekler paylaşılırmış.
Bademler halkının Orta Asya’dan ya da Şamanizm’den kaynaklı ve doğa ile ilgili bazı kutsalları vardır.
Mesela, “Delik taş yerde kalmaz” sözü bir inancı anlatmaktadır. Bir taşın ortasında delik varsa ve taş yerde ise o taş yerden alınarak, güzelce temizlendikten sonra delikten geçirilen renkli bezle bir gül dalına veya ağaca asılırmış. Hala devam eden bu inanışa göre, delik taşın yerde kalmaması gerektiğine inanılırmış.
Ömer Asım Aksoy’un Atasözleri ve Deyimler Sözlüğüne göre “Delikli taş yerde kalmaz” sözünün “Bilgili, becerikli kişi boşta bırakılmaz. Her halde bir iş başına getirilir.” anlamına geldiği;
Türk Dil Kurumu’nun Deyimler ve Atasözleri Sözlüğüne göre ise “Az çok bir işe yarayan her şeyin bir isteklisi olur. Bilgili ve hünerli kişiler boşta bırakılmaz, bir işin başına getirilir” anlamına gelen bir atasözü olduğu belirtilmiştir.
Diğer taraftan köylülerin Bademlerin karşısında dağda bir insanın geçebileceği büyüklükte bir delik taş varmış ve köylüler o delik taşın bulunduğu yere gidip, taşın deliğinden geçmeye çalışırlarmış, günahı olanların bu delikten geçemeyeceklerine inanılırmış. Oraya gidenler büyük taşa adak adarlarmış, horoz kesilirmiş, buna “lokma” denilirmiş. Lokma kurbandan daha kutsalmış, kurban olarak koç kesilirmiş. Hasan Şengül’e göre bu inanç Alev-Tahtacı-Türkmen kültürüne aitmiş. Zira, horoz kanatlı olduğu için Cebrail’i temsil ettiğine inanılırmış.
Başka bir kutsal, erguvan ağacı ile ilgiliymiş, erguvan ağacına gelincik denirmiş, zira ağacın çiçekleri lila renginde ve gelin başı gibi olup, 20-25 gün ağacın çiçekleri açtığından, erguvan ağacını yakmak günahmış, çünkü kutsalmış, Aleviler pirlerinin asasının erguvan ağacından yapıldığına inanırlarmış.
Başka bir kutsal ise kadınların yaptıkları Salı ve Cuma çaylarıymış. Komşular arasında içilirmiş. Bu çaylar Pazartesi ve perşembe akşamları pişirilir ve içilirmiş. Salı çayı yapılmasının sebebi, salı isminin Ali’den geldiğine inanılırmış, yani Sali, Ali.
Köyde Cami ve Cem Evi
Eski mektepten sonra yapılan ve şimdiki Mahmut Türkmenoğlu parkının yerinde olan okulun duvarlarının 1980 yılında çatlaması üzerine, duvarların tamiri için kaymakamlığa başvurulduğunda, kaymakamlıktan “köyünüze bir tane cami yapalım, camiye gönderilecek malzemeyi iki kat göndermek suretiyle ikisi bir arada gider” denilmiştir. Köy halkı buna karşılık, “bizim inancımız onurumuzdur, bizim onurumuzla oynayamazsınız, biz kendimiz kampanya düzenliyoruz, parayı kendimiz toplayacağız, biz cami istemiyoruz, okul istiyoruz” şeklinde tepki vermiştir. Bir kısım parayı halk kendisi toplamış olup, gerisini de kaymakamlık tamamlamıştır. İlkokulun yanı sıra orta okul da yapılmıştır.
Cami yapımı ile ilgili olarak da Hasan Şengül şöyle de bir olay anlatmıştır: 1980 yılı sonrası bir gün Urla Müftüsü köye gelmiş ve cami konusunun konuşulacağı duyurulmuş, müftü köyden cami yapılması ile ilgili istek olduğunu söyleyince, Hasan Şengül de camiden önce yapılması gereken şeyler olduğunu, örneğin köyde ortaokul bulunmadığını, çocukların dışarıya gittiklerini, sağlık ocaklarının bulunmadığını ve daha birkaç istek daha söyledikten sonra cami yapılacaksa ibadetin Türkçe olması gerektiğini, edilen duaları bilmeleri gerektiğini ve cami yapılması için de köyde bir referandum yapılması gerektiğini, belirtmiş, bunun üzerine Urla Müftüsü de referandum yaptırılması gibi bir yetkisi olmadığını söyleyerek köyden ayrılmış.
Köyde halen ne bir cem evi de ne de bir cami de bulunmaktadır.
Hasan Şengül’e Alevi-Tahtacı-Türkmen olmaları nedeniyle “Hocam, sizin köyde niye cem evi yok” diye sorduğumda, aldığım cevap köyün kültürünü yansıtan bir cevaptı: “Tiyatromuz var ya”. Buradan hareketle “Peki, vefat eden insanlar için bir tören düzenlenmiyor mu?” şeklindeki sorumu ise, “Köyün mezarlığında musalla taşı bulunmaktadır, inanç konusunda bilgili bir köylü tarafından cenaze namazı kıldırılıp, Türkçe dualar okunduktan sonra, cenazenin defnedildiğini” belirtmiştir.
Bademler Köyü’nde bir Alevi geleneği olarak her yıl Muharrem ayının on ikisinde aşure etkinliği yapılmaktadır. Pandemi nedeniyle ara verilen etkinliğe bu yıl devam edilmiş ve etkinlik 29 Ağustos 2021 günü pazar günü Çeşme Başı Meydanı’nda gerçekleştirilmiştir.
Aşağıdaki fotoğraf Bademler Facebook sayfasından alınmıştır.
Aşure dağıtımından sonra ise köy meydanında saz çalınmış ve sohbet edilmiştir:
Bademler’de Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nin yanı sıra, Gençlik Spor Kulübü, Kültür Sanat Derneği, Tahtacılar Kültür Derneği, Atatürk Kültür Derneği, Sulama Kooperatifi bulunmaktadır.
Bademler Tahtacılar Kültür Derneği, Tahtacılar Kültür Derneği Federasyonuna bağlı olup, Federasyon Başkanı Yolcu Bilginç Bademlerlidir.
Doğal Yaşam Köyü ile ilgili olarak Bademler Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Üretim Sorumlusu Ziraat Mühendisi Ali Bey Barca’dan aşağıdaki bilgiler alınmıştır.
Doğal Yaşam Köyü, Bademler Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ile İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin iş birliği projesi kapsamında ile 2017 yılında kurulmuştur.
150.000 metre karelik alana 20.000 civarında ağaç ve çeşitli çalı bitkileri dikilmiş, konaklama için10 adet, 25 m2’lik bungalov yapılmıştır.
Yaşam Köyü içinde Türkiye’deki kooperatiflerin ürünlerinin satıldığı üretici marketi, günü birlik zamanı değerlendirmek için kafeterya, yürüyüş yolları, gıda atölyesi, halı dokuma atölyesi ve Tahtacı kültürünü yaşatmak amacıyla da tahta oyma atölyesi gibi etkinlik alanları oluşturulmuştur.
Aşağıda kooperatiflerin ürünlerinin satıldığı üretici marketi ve kafeterya görülmektedir:
Devlet Senfoni Orkestrası zaman zaman köyde konserler vermiştir. Hatta bir keresinde İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’nın köyde verdiği bir konseri ben de izlemiştim.
Türk keman virtüözü, ünlü kemancımız Suna Kan ve Ege Üniversitesi Korosu da köyde konser vermiştir.
8 veya 9 yıl kadar önce Dünya Gençlik Platformu gibi bir organizasyon kapsamında Dünyanın her tarafından üniversite öğrencileri köylülerin misafiri olarak 10-15 günlük bir süre için geldiklerinde köyde bir eser bırakma adına bu resimler yapılmıştır.
Alttaki duvar çalışması ile gönüllüler çalışması resmedilmiştir.
Alttaki fotoğraf ise köyü simgelemekte, köyde kütüphane ve tiyatro bulunduğunu ve köyde doğal bir yaşam bulunduğunu anlatmaktadır.
Diğer taraftan, Stuttgart Waiblingen kentindeki ortaokulla Bademler Ortaokulu kardeş okul ilan edilmiştir. İki yılda bir de karşılıklı olarak birbirlerini ziyarette bulunmuşlardır.
Hatta, son olarak Waiblingen’den yapılan para yardımı ile adı (Bademlerin bad’ı, Waiblingen’in lingen’inden oluşan) “Badlingen” isimli bir hatıra ormanı oluşturulmuştur.
Türkiye’deki ilk köy tiyatrosunun, ilk çocuk oyuncakları müzesinin, ilk köy tarımsal kalkınma kooperatifinin kurulduğu ve Berlin’de Altın Ayı Ödülü’nü kazanan ilk Türk filmi Susuz Yaz’ın çekildiği, başta Atatürk’ün talimatıyla 1928 yılında Bademler’de yedek subay öğretmen olarak atan Mustafa Anarat, Eski Gümrük ve Tekel Bakanı Mahmut Türkmenoğlu, şair, müzeci, arkeolog Musa Baran olmak üzere isimleri saymakla bitmeyecek kadar bir çok kişinin katkısı ve Alevi-Tahtacı-Türkmen kültürünün de etkisi ile hoşgörünün ve uygar dünya görüşünün hakim olduğu, bağnazlığın olmadığı İlklerin köyü Bademler’i anlatmaya çalıştım.
Tüm bu anlattıklarımın daha iyi anlaşılması ve yaşanması için Şamanizm ve Tahtacılık ritüelinin, müzeciliğin, 90 yıldır halkın kendisinin yaratıcılığı ile bugünlere gelen tiyatro geleneğinin, kooperatifçiliğin, zeytin yetiştiriciliği ve zeytinyağının en verimli elde edilme yöntemlerinin ve “Susuz Yaz” filminin perde arkasının yerinde görülmesi, Bademlerde yetişen ve başka kooperatiflerin de Doğal Yaşam Köyünde satılan doğal ürünlerden yararlanılması için Bademlerin mutlaka ziyaret edilmesi yararlı olacaktır.
Makalemin hazırlanmasında büyük emeği geçen öğretmen emeklisi, Mahmut Türkmenoğlu’nun kuzeni ve S.S. Bademler Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nde 1989 ile 1995 yılları arasında 3 dönem başkanlık yapan Hasan Şengül ile bacanağı ve köydeki son Tahtacı Katırcı Memet’in oğlu Yaşar Bulut’a ve bilgi ve ilgilerine mazhar olduğum Bademler halkına çok teşekkür eder, saygılarımı sunarım.