İNCİR, Cennete yakışan tek meyve… Tanrı’nın hayatla beraber insanlığa hediyesi |
“daha soylu ve daha medeni bir hayatın başlangıcı”
“Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yarin yanağından gayrı her şeyde
her yerde
hep beraber!
diyebilmek için…”
Nazım Hikmet
Uzun bir mitolojik tarih yazısı olacak ama en son noktayı koyduğumuz da göreceğiz ki aslında bir incir çekirdeğini bile dolduramamışız. İncir tarihin başlangıcından beri bizimle olan dört meyveden biridir. 80 milyon yıldır dünyamızda var olan incir ağacı çok eski bir ağaç türüdür. Meyvelerinin besin değeri çok yüksektir. İncirin gövdesindeki yumrular doğurganlığı sembolize eder. Mitoloji anlatılarına bakarsak, o koca yaratıklar –biz bugün dinozor diyoruz- bile tadına doyamamış bu meyvenin. 5000 yıl öncesinin Sümer yazıtlarında adı geçen incir, her zaman kutsal bir ağaç olagelmiştir. Ana tanrıça Kibele’nin ağacıdır. Budizm’den Yahudiliğe birçok inanışta incire rastlanırken Roma’nın kuruluş efsanelerinden Yunan mitolojisine birçok efsanede incir ağacı geçer. Eski Yunan ve Mısır kültürlerinde İncir, verimlilik, doğurganlıkla benzeştirilmiştir. Cinsel tarihte aynı insanlık tarihinde olduğu gibi yerini almıştır incir, hem erildir, hem dişil. İçi hem kadınlık organını çağrıştırır, dışı erkeklik organını, çiçeği bile içinde açan tek bitkidir incir. İncir neredeyse evrensel bir bereket sembolüdür ve yaprağı erkekliği, meyvesi ise dişiliği-temsil etmektedir. Afrodizyaktır, cinsel istekleri coşturur. Yaprağı ayıbımızı örter. Aslında ilk elbisemizi bile İncir Ağacına borçluyuz, ilk kumaşımız unutmayalım incir yaprağı idi.
İncir ağacı insanın evriminde ve medeniyetin doğuşunda da rol oynamıştır. İnsanın hayal gücünü bu kadar etkileyen başka bir bitki olmamıştır. Bu ağaçlar hem tarihe tanıklık etmiş, hem de onu biçimlendirmiştir. Her dinde kendinden söz ettirmiş, kralları, kraliçeleri, bilim insanlarını, askerleri etkisi altına almıştır. Eğer bu ağaca doğru yaklaşırsak ve onu anlayabilirsek geçmişimizi şekillendirdiği ve geleceğimizi de şekillendirebilir.
İncir tüm insanlık tarihi boyunca; “kutsallık”, “varlık”, “güç”, “bilgelik”, “aydınlık” “doğurganlık”, “verimlilik”, “bereket-bolluk” sembolü olmuştur.
“Ficus carica” yani “siyah incir”imiz. Anadolu’nun siyah incisi. İncir Anadolu’nun dur. O kadar Anadolu’dur ki, Anadolu’nun Tanrıları onurlandırmıştır onu, Anadolu da tarihinin her safhasında ondan bahsederek onurlandırmıştır. Anadolu tarihi, Ege tarihi ve Akdeniz tarihi İncirden bahis açmadan yazılamaz ve yazılsa da eksik kalır. Dünya dinsel, mitolojik ve folklorik tarihinde olmazsa olmazdır. Medeniyetlerin kuruluşunda eşlikçi olan incir, medeniyet bittikten sonra da orada bıraktıkları yapıların koruyucusudur. Virane, terk edilmiş, yıkık mabet, saray ve sur kalıntılarına dönüp bakıldığında sarmaşıkların arasından incir yapraklarının insana olduğu gibi o yalnızlığa ve terk edilmişliğe de elbise olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. İncir, yıkılmışlığın tutunduğu ve hayatta kalmasını sağlayan dalıdır
İncir “Ficus carica”, anavatanı doğu Akdeniz ve güneybatı Asya (Türkiye’den Afganistan’a kadar) olan, ağaç ya da ağaççık nitelikli bir bitki türü ve bu türün meyvesidir.
İncir, “Dutgiller – Moraceae” familyasına dâhil olan incir (Ficus) cinsinin içerdiği yaklaşık 800 kadar tür içinde ticari öneme sahip meyve veren tek bitkidir. Dişi ve erkek olarak ağaçları ikiye ayrılır, aynı ağaç üstünde hem dişi hem de erkek nitelikli organlar bulunmaz. Dişi ağaçların meyvesi büyük ve fazladır, erkek ağaçların ise ufak ve az meyvesi bulunmakla meyvesi dişilerininki gibi yenilebilir lezzette de değildir ancak tozlaşma için gereklidir. Genelde tozlaşma için pek çok dişi ağacın yakınına sadece bir tane erkek ağaç dikilir. İncir bitkisinin çiçeklerinde tozlaşma olayı mazı böcekleriyle gerçekleşir. Bu olaya “Kaprifikasyon” denir. İncirin özel döllenme ve kendine özgü kurutma şartlarına haiz bir meyve olması yetiştiği bölgeleri sınırlı kılmaktadır.
İncir ağacı diğer bütün bitkilerden daha fazla yabanıl hayatı besler. Yeryüzünde 1200 canlı türü incirle beslenir. Bunlar arasında kuşların onda biri, meyve yarasaları, primatlar da vardır. Bu canlılar incirle beslenirken tohumlarının dağılmasına da yardımcı olur. Ekolojistler bu nedenle inciri “temel kaynak” olarak görür. İncir ortadan kalksa diğer her şey de çöker.
İncir sadece tatlı ve lezzetli değil, vitamin, mineral ve lifle dolu bir meyvedir. İncil’de incirin iyileştirici özelliğinden söz edilir. Tarih boyunca bu ağacın sadece meyvesi değil, kabuğu, yaprakları, kökleri ve reçinesi ilaç olarak kullanılmıştır. Araştırmalar bunların bakteri, parazit ve tümöre karşı etkili olduğunu gösteriyor.
En tatlı meyve unvanına sahip olan incir aynı zamanda insanoğlunun bilip tanıdığı ilk meyvelerden biri. Yüzyıllardır yani rafine şeker icat edilene kadar yemeklerde ve tatlılarda tatlandırıcı olarak hep incir kullanılmış, bu uygulama hâlâ kuzey Afrika ve Ortadoğu’da devam etmektedir
Evrimci bilim insanlarından kimisi insan elinin evrimleşmesi ile incir arasında bağlantı olduğunu iddia etmektedir. Bu görüşe göre insan eli bugünkü formunu incir toplamaya uygun ele sahip olma yönünde evrim geçirmiştir. Bugünkü elimizin formu inciri ağaçlardan toplamaya en uygun halidir.
Botanik özellikleri açısından gerçekten ilginç bir bitkidir. Birçok bitkinin kökleri yer altına inerken bazı incir türlerinde kökler yer üstünde büyüyor. “Florida inciri” ya da “strangler inciri” olarak bilinen ağaç, böyle bir tür. Tohumları kuşlar ve memeli hayvanlar yoluyla diğer ağaçların tepesine düştüğünde örneğin, orada bol ışık aldığı için hızlıca büyüyebiliyor ve bir yandan konakladığı o ağaçtan köklerini aşağı sarkıtarak toprağa ulaşıyor. Bu kökler geliştikçe ana ağacı tümüyle sararak ölümüne bile yol açabiliyor. Yani bu ağaç hem kendini çoğaltmakta çoğaltırken de kendi ölümünü hazırlamaktadır.
İncirin Dünyadaki en büyük üreticisi Türkiye’dir. Türkiye’yi Mısır ve diğer Akdeniz ülkeleri (Cezayir, Fas, İran ve Suriye) takip etmektedir. Başlıca dış satım ürünümüzdür. Ege bölgesinde tarımda ön planda yer alır. Çok eski zamanlardan günümüze Ege ve Akdeniz kıyılarında tarımı yapılmaktadır. Anadolu’da incir üretiminin çok fazla olduğu Aydın ve Muğla illeridir. Dünya ülkeleri içinde kalite yönünden aranılan özellikteki kurutmalık incir çeşidi olan Sarılop, Türkiye’de sadece Ege Bölgesindeki Küçük ve Büyük Menderes Havzası’nda yetiştirilmektedir. Dünya kuru incir üretiminde %50-55’lik bir payla birinci sırada yer alan ülkemiz, Dünya kuru incir ihracatında ise %60-65’lik bir payla gene birincidir. Bu iller, coğrafyada antik “Karia” bölgesi içindedir. İncirin Latince adı “Ficus carica”da geçen “carica” kelimesi “Karia” dan gelmektedir.
Anadolu coğrafyasındaki belli başlı İncir çeşitleri;
Sarı lop: Özellikle Aydın başta olmak üzere Ege Bölgesi’nde yetiştirilir. Aydın Ticaret Odası tarafından tescil ettirilmiştir. Türkiye incir üretiminin %90’na yakınını sarı lop oluşturmaktadır. Kurutmaya en uygun incirdir.
Sarı Zeybek: Ege Bölgesi’nde yetişen kurutmalık bir incir türüdür. Hasat zamanı Ağustos başı ile Ekim sonu arasıdır.
Bursa Siyahı: Morumsu siyaha yakın rengi olan sofralık incir cinsidir. Oldukça iri ve yuvarlaktır. Ege’de hasat zamanı Ağustos-Ekim, Bursa’da ise Eylül-Kasım arasıdır.
Göklop: Yeşile yakın sarı renkte, kalın kabuklu, çürümeye dayanıklı, sofralık bir incir cinsidir.
Bardakçı/ Bardacık İnciri: Sarımsı ince kabuklu, sofralık en lezzetli ve tatlı incir cinsleri arasındadır. Kolay soyulur ancak dayanıklı değildir.
Akça İncir: Hem sofralık hem de kurutmalık olarak kullanılır. Yeşilimsi çok ince kabuğu vardır Hoş kokuludur.
Sultanselim İnciri: Mora yakın kalın bir kabuğu vardır. Sofralık, oldukça etli ve lezzetli bir incir çeşididir. Özellikle İstanbul ve çevresinde yetişir.
Yer ve gökyüzünü bağlayan dünya ağacı olarak anılan bolluk, bereket ve zenginlik göstergesi olan incir ağacı Anadolu Türk kültüründe de ayrı bir yere sahiptir. Uygur Türklerinde “encir” olarak anılan incir, Beylikler Dönemi’ne gelindiğinde ise kayıtlarda incir olarak geçmektedir. Anadolu’da halk ağzında “yemiş”, “ballıdarı”, “bardacık” şeklinde söylenmektedir. Erkek incir ağacının meyvesine de “iğlek” denmektedir. . Anadolu folklorunda incirle ilgili çokça inanış vardır, bir kaçını saymak istersek; Muğla-Fethiye’de incir ve ceviz ağaçlarının altında devamlı yatılmayacağına, eğer yatılırsa inme ineceği ya da ölünceye dek sakat kalacağına; İzmir, Balıkesir, Aydın yöresinde incirin yılanı çektiğine ve meyveleri yenmeyen “erkek incir” olan iğlek’in bereket getirdiğine inanılmaktadır. Manisa-Akhisar civarında, İncir ağacından düşenin iflah olmayacağı, ağacın uğursuz olduğuna inanılmış. Mersin-Anamur civarında incir ağacının altına kirli su dökülmez, incir odunu yakılmaz. Deyimler dünyamızda da incir yerini almıştır; “darı unundan baklava, incir ağacından oklava olmaz”, “ocağında incir ağacı bitmek”, “bir çuval inciri berbat etmek”, “incir çekirdeğini doldurmamak” .
İncir 16. yüzyılın başlarında Kardinal Pole tarafından İngiltere’ye getirilmiş, birkaç yıl sonra da Cortez tarafından Meksika’ya. Kuzey Amerika’ya ulaşması ise 19. Yüzyıl sonu 20. Yüzyıl başlarını bulmaktadır..
Cevat Sami Hüsnü, “Nevsal-i İktisadiye” (1323/1908) adlı eserinde, Amerikalıların Kaliforniya’da, Ege inciri yetiştirme çabasına girdiklerini, ancak önce kuşlarla mücadele etmek zorunda kaldıklarını, daha sonra kurutma sistemi konusunda sorun yaşadıklarını, incir yetiştiriciliği ile ilgili ilk denemenin başarısızlıkla sonuçlandığını anlatmaktadır. Ancak 4 Temmuz 1901 tarihli Ahenk gazetesinde yazılanlara göre, Amerikalılar Türkiye ‘ye ikinci kez ziraat uzmanı göndermişler, bu girişimlerinde başarıya ulaşarak Kaliforniya’da incir tarımının gelişmesini sağlamışlardır. Bugün ABD Türkiye ve sayılan Akdeniz Ülkelerinden hemen sonra gelmektedir, dünya incir üretiminde. Amerika’da ki incir ağaçlarının gen merkezi Aydın ilidir. Bu incir fidanlarının Amerika’ya gidişindeki başrolü Meyan kökü sayesinde Ege Bölgesinde zengin olan Forbes ailesi oynamaktadır. ABD den gelen tüm ziraat heyetlerini ağırlayan ve incirin Amerika da başarılı olması hiçbir yardımı esirgemeyen bu ailedir.
Eril ve dişil özellikleri aynı anda barındırdığı için olsa gerek, incir ağacı, aynı zamanda hayatın ve aşkın sembolü… Antik Yunan’da doğurganlığı, evliliği, günahtan arınmayı simgelerken İtalya ve Afrika’nın bazı bölgelerinde de çocuğu olmayan kadınların “ruhanî eşi” olarak ilahlaştırılmıştır.
“…İncir (Ficus carica: Karyalı incir) de Anadolu Antik Uygarlıklarında ana tanrıça Kibele’nin ağacıdır. Girit ve Karya Uygarlığında incir kutsal bir ağaçtı ve ana tanrıçanın kendilerine verdiği bir armağan olarak görülürdü. İncir yaprağı 5 çıkıntıdan oluşur ve insan eline benzer. Anadolu ana tanrıçası Kibele’nin simgesi 5 parmaklı eldir ve tanrıçanın kutsal sayısı da 5’tir…Ortadoğu mitolojisinde incir, sapından süt çıkması dolayısıyla doğurganlıkla ilişkilidir. Tıpkı meşede olduğu gibi, incir ağacından da ekmek mayası elde edilir. Besleyen ve tedavi eden bütün bitkiler ana tanrıçanın özel bitkileridir. Özellikle sütün mayalanmasını sağlayan bitkiler ise ana tanrıça kuttörenlerinde kullanılmışlardır, hatta bilimsel adlandırmalarında ana tanrıçalara ilişkin ipuçlarını da bulabiliriz. Örneğin süt ile tepkimeye giren bitkilerin doğurganlık ve ana tanrıça ile ilişkilendirilmesi, peynir yapılacak sütün temizlenmesinde kullanılan ‘Silybum marianum’ adlı bitkinin ‘Meryemana Dikeni’ olarak adlandırılmasında görülmektedir...” (TORLAK, VURAL, AYTAÇ 2010)
İncirin yapraklarındaki sütün hem tedavi edici hem de maya özelliği vardır. Anadolu’da bugün dahi incir sütüyle peynir mayalanır.
Hani bir şarkı var; “İncirler olana kadar kalsaydın bari” işte orada söylendiği gibi Asurlular İnciri kendi aralarında düzenledikleri borç senetlerinde zaman belirtmek için kullanırdı, “İncir Ayı” idi incirlerin hasat edildiği ay. Babil takviminin dördüncü ayı “dumuzi” yani “temmuz” ayıdır. Dumuzi ayı aynı zamanda İncir ayı olarak kabul edilmiştir. İncir Tanrıların Tanrısı Ortadoğu Tanrılarının Zeus’u Dumuzi’nin de sembol meyvesidir. Kültepe kil tabletlerinde çözülen metinlerde incir anlamına gelen kelime “tittum”dur. İncir, metinlerde çoğul formu “tinatum” şeklinde görülmekte ve bir meyveden çok, “ITU.KAM tinatim” “incir ayı” şeklinde ay adı olarak tarihlemede kullanılmaktadır.
“ITU.KAM tinatim” “incir ayı” ifadesinin, daha çok Asurlulara ait borç vesikalarında, “hamustum” (hafta) ve “limum” (yıl) adlarıyla birlikte tarihlemede kullanılması ve incirin sıcak bölgelerde yetişen bir meyve olması, Mezopotamya bölgesinden Anadolu’ya getirilmiş olabileceğini, dolayısıyla “tinatum ayı” ifadesinin, Mezopotamya kökenli bir ay ismi olduğunu akla getirmektedir. Bu ay adı, Eski Asur takviminde “warahkam Sîn”, Eski Babil takviminde “Du’uzu” yazılışıyla geçen temmuz ayının karşılığı idi.
Hititlerin merkezi Orta Anadolu bölgesinin iklimi incir yetiştiriciliğine pek uygun değildir. Ancak KBO V 7 Rs. 38 numaralı Hititçe bir kil tablet belgeden öğreniyoruz ki, Pulliianni adındaki Hititlinin zeytin ve incir ağaçları bulunan büyük bir bahçesi vardı. Bu bilgi, eskiçağlarda incirin Orta Anadolu’da da yetiştirilebildiğini akla getirmektedir. Bu bilgi ve benzeri bilgiler Anadolu iklim tarihinin çok iyi çalışılması gerektiğini özellikle göstermektedir. Bugün Çorum’un Kargı ilçesinde incir ve nar yetiştiriciliğinin yapıldığı bilinmektedir. Adı geçen şahsın arazileri, Kargı yöresi gibi Orta Anadolu’nun iklimi daha özel ve sıcak bölgelerinde olmalıdır.
İncirle ilgili Kültepe metinlerinde bugün hâlâ gizemi çözülememiş ve ifade ettiği materyalin ne olduğu tam olarak anlaşılamamış, bulunamamış “eblam sa tinatim” tabiri bulunmaktadır. “İncirden sicim” olarak tercüme edilen tabir, incir ağacının bazı kısımlarının birtakım işlemlerden geçirilerek ip haline getirilmesini ifade ettiğini söyleyen görüşler de vardır. Fakat hiçbirini kanıtlayacak kanıtlar elimizde yoktur. Bu incir ile ip arasındaki bağlantı, anlayamadığımız veya anlamlandıramadığımız bir bağlantı olarak durmaktadır.
Bugünün İsrail’inde, Ürdün Vadisi’nde yapılan arkeolojik kazılarda bulunan ve yaklaşık MÖ 9000’lere uzanan fosilleşmiş incir kalıntıları da incirin ehlileştirilmiş en kadim bitkilerden biri bize söylüyor.
MÖ 2800’lere, Sümer Kralı Urukagina zamanına tarihlenen tabletlerde incirden yiyecek olarak bahsediliyor.
Babil İmparatoru II. Nebukadnezar da efsanevi asma bahçelere, incir ağaçları diktirmiş;
Eski Mısır’da düşman ordularını zayıflatmak amacıyla askerlerin incir ağaçları ve asmalarını da keserek ilerlediğini, Kleopatra’nın inciri çok sevdiğini; firavunların mezarında onlarla birlikte gömülen eşyaların arasında fosilleşmiş kuru incirin de bulunduğunu biliyoruz.
M.Ö. 484 yılında Herodotos tarafından yazılan kaynak, Anadolu’da incir kültürünün insanlık kültürü kadar eski olduğunu, kültür meyveleri içinde, en eski gelişme tarihine sahip meyvenin incir meyvesi olduğunu bildirmektedir. Yunan mitolojisinde; incir meyvesine daha soylu ve daha medeni bir hayatın başlangıcı gözüyle bakıldığından söz edilmektedir
Herodotos’a göre; kuru incir Lydia ‘da yaşamın on temel nimetlerinden sayılmaktadır. O kadar ki, Perslerin yiyecek incirleri olmadığı söylenerek kralın Perslerle savaştan vazgeçmesinde araç olarak kullanılmıştır.
Herodotos Tarihi’nde Pers tehlikesinden bahsederken, Persler için ”Şarap içmesini bilmezler, içkileri sudur. Ağızlarını tatlandırmak için incirleri ya da başka bir şeyleri yoktur” demektedir. Bu da Perslerin incirle batı Anadolu’da, Anadolu’yu işgalleri esnasında tanıştıklarını göstermektedir.
Başlangıçta birinci kuşak tanrılar hüküm sürüyordu. Bu kuşaktan Titanların en küçüğü olan Kronos iktidardaydı. Ancak bir kehanet Kronos ‘tan doğacak çocuklardan birinin onu tahtından edeceğini söylüyordu. Bunun gerçekleşmesinden korkan Kronos, karısı Reia’nın doğurduğu tüm çocukları dünyaya geldikleri anda yutuyordu. En sonunda Kronos’un bu vahşiliğine dayanamayan Reia, Zeus’u gizlice doğurdu ve Kronos ‘a da Zeus diye bir kundağa sardığı taşı yutturdu. Zeus büyükannesi Gaia’nın da yardımıyla babasından saklanarak büyütüldü.
Zeus genç bir tanrı olduğunda, Metis’ten (bilgelik tanrıçası) yardım istedi. Metis hazırladığı bir ilacı ona verdi. Zeus bu ilacı kandırarak Kronos’a yutturdu. Böylece Kronos önceden yutmuş olduğu tüm çocuklarını kustu. Zeus ve kardeşleri birlik oldular; bu kusulmuşlar, “Kusulmuş Tanrılar Dönemi”nin başlaması için, Kronos’a ve Titanlara saldırdılar. Tam on yıl boyunca mücadele ettiler ve sonunda kazanan taraf Olymposlu genç kuşak oldu. Zeus’a ve genç tanrılara kazanmaları için en büyük yardımı bir zamanlar Kronos ‘un Tartaros ‘ta zincire vurduğu Kyklopslar sağladı. Gök gürültüsü, şimşek ve yıldırım bu devlere mal edilmişti. Zeus onları serbest bırakınca onlar da Zeus’a yıldırımları verdiler. İşte Zeus’un o müthiş Tanrısal yıldırımların sırrı budur. Diğer genç tanrılara da çeşitli güçler, yetenekler armağan ettiler. Genç kuşak bu sayede Titanlarla girdikleri savaşta galip geldiler. Zeus Titanları, Tartaros’a kapattı. O zamana kadar Zeus’la iyi ilişkiler içinde olan Yer (Gaia), oğullarının tutsak edilmesine içerledi ve devleri Gigantları, genç kuşak tanrıların üstüne saldırttı.
Zeus zor da olsa uzun mücadeleler sonucu Gigantları yenmeyi başardı. İçlerinden en güçlüsü olan Typhon ‘u da diğer tanrıların yardımıyla yok etti. Bu yaşananlar Gaia ve Zeus ‘un arasını fazlasıyla açmaya yetmişti. Zeus devleri kendilerine karşı kullandığı için Gaia’ nın peşine düştü. Ancak Gaia’nın çocuklarından olan bir Titan Sykeus, yerden bir incir ağacı çıkararak annesini bu ağacın altında sakladı. Böylece Gaia, Zeus’un yıldırımlarından korunabildi. Çünkü incir ağacı yıldırımların yönünü saptırma özelliğine sahip bir ağaçtır.
Tanrıça Demeter, kızı Persephone ‘nin kaybolduğu zamanlarda onu aramak için yeryüzünde dolaşmadık yer bırakmamıştı. İşte o günlerde Attika’ye ziyarette bulunan Demeter’i Phylatos adındaki bir kahraman evinde ağırladı. Demeter kendisine gösterilen konuk severlik karşısında oradan ayrılmadan evvel Phylatos’a bir incir ağacı fidanı armağan etti. Gezgin Pausanias, kahraman Phylatos’un mezar taşında şunları okumuştur.
Burası, bir zamanlar kahraman Phytalos’un yüce Demeter’i, konukseverlikle ağırladığı yerdir ve Tanrıça ilkin burada, İnsanoğlunun kutsal incir dediği meyveyi yaratmıştır. O gün bu gündür, Phytalos soyunun asla tükenmeyen onurunu süsler.
Dionysos, bir peri kızına delicesine âşık olmuştu. Adının anlamı Yunanca “incir ağacı” demek olan “Syka”, şarap tanrısı Dionysos tarafından incir ağacına çevrilmişti. Dionysos’un başına incir yapraklarından taç takmasının sebebi de bu aşktan ileri gelmekteydi. Dionysos Festivali’nde insanlar, incir ağacından kesilmiş odunlardan üremeyi temsil eden organları sembolik olarak yaparlarmış.
Erasmus’un Deliliğe Övgü kitabının birçok bölümünde “incir ağacı Priapos”’a atıfta bulunur. Erasmus, kitabındaki mitolojik öğeleri ve onların hikâyelerini yazarken Horace’nin “Satires” adlı mitolojik eserinden yararlanmıştır. Priapos hakkında bir bilgi vermek gerekirse çok eski bir Anadolu tanrısıdır. Aslında o bir incir ağacıdır. Tapınımı Helen öncesi çağlarda Smyrna (İzmir) dolaylarında başlamıştır ve Çanakkale’ye doğru yayılmıştır. Erkeklik organı, dölü ve bereketi simgeliyor. Priapos, Yunan mitolojisine göre Dionysos ile Aphoridite’in oğludur. Bir görüşe göre Adonis ve Hermes’in oğludur. Başka bir görüşe göre Zeus’un oğludur. İlkin toprak bereketini simgeleyen Priapos bağları, bahçeleri, denizleri, arıları ve arıcılığı, sürüleri korumak görevlerini yüklenmiştir. Günümüzde tarlalara dikilen korkuluklar Priapos’tan kalmadır. Hem tarlanın daha bereketli olması için hem de tarlayı koruması için bu korkuluklar dikilir. Daha sonra Roma’ya da geçecek olan bu tanrı Roma mitolojisindeki görevlerini de hakkıyla yerine getirecektir. Erasmus’un incir ağacı olarak söz ettiği Priapos’un; Helen kültüründen çok önce incirin en önemli merkezlerine sahip olan Batı Anadolu’ tapınım görmesi aslında incirin bu coğrafyanın insanların inanışlarını nasıl şekillendirdiğini göstermesi bakımından de iyi bir örnektir.
Eski Yunanlılarda incir yapraklarının onur verici bir hediye olarak kabul edilmesi, olimpiyatlarda kazanan atletlere yemeleri için incir meyvesi verilmesi ve başlarına incir yaprağından örülmüş taç giydirilmesi, incir ağacının aşırı doğurganlık anlamına gelmesi, incir kültürünün daha temiz bir ahlâkın yol göstericisi olarak belirlenmesi, bunun bir örneğidir.
İncir, Yunan mitolojisinde Apollo’nun su bulmakla görevlendirdiği kargayı lezzeti ve bilgisiyle baştan çıkarıp görevini yerine getirmesini engellemiştir.
Bir başka Yunan efsanesinde göre, Atinalıların topraklarının verdiği bu ürünle gurur duydukları, düşman ülke Kralının incirlerin yetiştiği ülkeyi henüz fethetmediğini ve inciri yerli halktan vergi olarak almak yerine, hala dışarıdan satın aldığını hatırlaması için, her öğle yemeğinde öğüne Attika incirlerinden koydurttuğu anlatılmaktadır.
Smyrnalı ozan Homeros, İlyada destanında incirin Troya yakınlarında yetiştiğini; Odessa destanında ise Phaiaklar kralı Alkinoos’un bahçesinde incir ağaçları olduğunu anlatır: “Burada ulu ağaçlar vardı; bereketli yeşillikler içinde, armut, nar ve elma ağaçları… Dallarında muhteşem meyvelerle, şahane incirler, göz alan bollukta zeytinler… Hiçbir zaman bitmez ve bozulmaz burada meyveler, yaz kış, tüm yıl boyunca… Hayır, sürekli olgunlaştırır meyveleri. Armut armut üstüne olgunlaşır, elma elma üstüne, incir incir üstüne, asmada üzüm üzüm üstüne…”
Yine Antik dönem Ege Ozanı Teos’lu Anonios’dan, İncirle altını karşılaştırıyor, hangisinin daha değerli olduğunu dizelerine yansıtıyor.
Başka şey tutar mı altının yerini
Diyor Pythermos…
Tut ki kapattık bir eve bir kaç kişiyi
Bir sürü altın, bir kilo incirle;
Anlarsın çok geçmeden
İncir mi değerli, altın mı?
Antik Yunan’da yaygın yetiştirilen önemli besinlerden biri olduğu için incir ihracatını düzenleyen özel kurallar da konmuş. Aristoteles ve onun çırağı Theophrastus’un şifalı bitki kitaplarında incirin kaydı var yine.
Aristophanes cinsel ilişkide bulunma eylemi için “sukologeln” “incir toplama” kelimesini kullanmayı tercih etmiştir.
Tanrı Mars bir gün Vesta rahibesi olan Rea ‘yı uyurken gördü ve ona tecavüz etti. Bu olay sonrasında Rea hamile kalınca amcası Amulius onu hapse attırdı. Rea hapisteyken ikiz doğurdu. İşte Roma şehrinin kurucuları; Romulus ve Remus kardeşler böyle dünyaya geldiler. Amulius ‘un uşakları iki bebeği bir sepete koyarak nehre bıraktılar. O yıl yağmur suları nehri fazlasıyla kabartmıştı. Bu yüzden sepet denize sürüklenmemiş yamaca doğru taşınmıştı. Nehrin suları sepeti bir incir ağacının altına kadar sürükledi. Bu ağaç “Ruminal İnciri” adını almış ve adına bir kült tahsis edilmiştir.
İncir ağacının gölgesindeki çocukları tanrı Marsın gönderdiği dişi bir kurt emzirdi. Yeşil bir ağaçkakan da kurda çocukları büyütmesi için yardım etti. Böylece iki kardeş açlıktan ölmeden hayatta kalmayı başardılar. Sonunda da kralın çobanlarından Faustulus çocukları buldu ve bakımlarını üstlendi.
Anio (o dönem Etrüsk Roma’sı kurulmadığından Roma kentinin habercisi antik kent), İtalya’nın ilk kadim halkı Sabini’ler elindeyken zor günler geçiriyordu. Onların bu zayıflığını fırsat bilen Latinler (aslında yeni İtalyanlar olan Etrüskler yani Romulus/Remus halkı) saldırıya geçmek için Anio yakınlarında bir kamp kurdular. Latinler soylar arasındaki bağları güçlendirmek gibi kötü bir bahaneyle Anio’nun o dönem ki hâkimleri Sabinlerden dul kadınlarını ve genç kızlarını kendilerine göndermelerini istediler. Bu durum karşısında Sabiniler ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Philotis adındaki bir kadın köle, Sabinlerin kurtuluşu olacak bir fikir attı ortaya. Böylece akıllara durgunluk verecek bir plan yapıldı. Philotis ‘in de aralarında bulunduğu bir grup genç ve güzel kadından oluşan köleler sanki hür Sabinlermiş gibi kıyafetler giyinerek Latinlerin kampına gittiler. O günün gecesinde Latin kampında sarhoşluğun verdiği bir rahatlık vardı. Ancak o anda Sabinlerin Planı işlemeye başladı. Philotis, tüm Latinler mışıl mışıl uykuya dalınca, gecenin karanlığında bir incir ağacına lamba astı ve lambanın ışığını Latinler fark etmesin diye örtülerle gizledi. İşareti alan Sabiniler o anda kampı basarak Latinleri gafil avladılar ve büyük bir yenilgiye uğrattılar. Bu kurtuluş gününün anısına Anio’da, sonrasında Roma da “İncir Nonas”ı bayramı kutlanmaktaydı. Bu bayramda köleler gösterdikleri özverinin karşılığı olarak o gün boyunca özgürce dolaşırlardı. İncir yapraklarından yapılmış kulübelerde kadınlar için ziyafetler düzenlenirdi. (KERRIGAN, 2001)
Romalıların bereket ilahlarından heybetli fallusuyla öne çıkan Priapos’un tasvirlerinde incir ağacına yer verilmesi onun cinsellik içeren doğasına ve kem gözlerden koruyan yapısına yakışmaktadır. Ayrıca Priapos, incir ağacının meyvelerinin koruyucusu olarak kabul edilir.
İncir, Latince “ficus”, İtalyanca “fica” olarak isimlendirilir. El başparmağını işaret ve orta parmağın arasına sıkıştırma, bugün bazı kültürlerde küfür gibi algılanan bir işaret olsa da Romalılar bu işareti kötülükleri, uğursuzlukları uzaklaştırmada kullanıyorlardı. Bu işarete İtalyanca “mano fica” “incir el” adı verilir ve argoda fica, vulva’yı simgeler. Ovidius, fica’nın kem gözlerden korunmak amacıyla kullanıldığından bahsetmiştir. Romalıların fica şeklinde nazarlıkları bulunmaktaydı. Antik çağ yazarları ficus kelimesini cinsellikle ilişkili olarak çokça kullanmaktaydılar.
İtalya medeniyetleri Avrupa da yanardağ patlamalarına maruz kalan coğrafyaların başında gelmektedir. Patlamalardan sonra soğumuş ve kurumuş lav kalıntıları arasında en çabuk yetişen İncir ağacıdır. Ve eskiden beri yanardağ felaketine uğramış yerlerdeki insanlar ilk incir ağacı dikerek başlar, yeniden lavların üstüne medeniyet kurmaya.
Asya’ya doğru gidersek, Hintlilerin “Mahabharata Destanı”nda Tanrılar Tanrısı Vishnu, aslında kutsal “incir ağacı”dır. Siddarta Guata’nın “Hint incir ağacı Banyan”ın altında yedi hafta otururken aldığı Budizm’in temelini oluşturan ilhamı aldığı biliniyor. Buddha her şeyi dener. Zengin ve keyifli bir yaşam, felsefe, yoga hiçbir şey onu tatmin etmez. Bir incir ağacını altında oturur ve düşünceye dalar ve bu ağacın altında aydınlanır: “Siddarta, Bodhi ağacı da denilen bu ağaçtan bir yaprak koparıp ona baktı. Ağacın özünde, evrenin özü vardı. Onun öğrencileri de onun gördüğünü, aynı parıltıyla ışıldarken gördüler. Siddharttha Gautama, dünyada otuz beş yaşında düşünüldüğü zaman bir Buda olarak uyanmış biriydi ve durmaksızın dönen zaman tekerleğinin özgürlük olacağını biliyordu. Çünkü o acıların üstesinden nasıl geleceğini öğrenmişti”.
“İyi” ve “kötü” (Yin/Yang) bilgisini barındıran incir ağacı, Güney Doğu Asya’da ölümsüzlüğün sembolü; “temiz bir ahlâkın yol göstericisi” olarak da anılıyor. Burada ölümsüzlük derken uzun bir yaşam kast edilmiyor; anlamlı geçen bir yaşamdan bahsedilmektedir. Doğu ve Uzak doğu mitolojisi ve felsefesinde iktidarın da sembolüdür. Budistlerin kutsal metinlerinde bahsedilen “Bodhi ağacı” aslında “Ficus religiosa” adıyla bilinen incir türü. Hint edebi metinlerinde, efsane ve söylencelerde bu ağaç, her tarafa yayılan yaprakları ve kökleri yüzünden gizemli sayılıyordu. Bugün Hintlilerin çoğu bodhi ağacının “pippala” yani “Banyan” diye de bilinen “Hint inciri” olduğunu söylemektedir. İktidar sembolü ve birer mabettir Banyan ağaçları ve bilimsel adıyla “Ficus Bengalensis”.
Ortadoğu mitolojisinde incir, sapından süt süzülmesinden yola çıkılarak doğurganlıkla ilişkilendirilmiştir. İncir ağacı, büyük kültür ve dinlerin tümünde bir sembol olarak kullanılmıştır. İncirden sıkça söz eden eski Ahit, incirden esinlenmiş imge ve benzetmelerle doludur. İncir ağacının gölgesinde oturmak, ya da bunların meyvelerinden tatmak, dingin, huzur dolu bir varoluşu tatmakla eş anlamlı gibidir. Yahudi inancında incir, buğdayla birlikte Âdem ve Havva’nın cennetten kovulmasına sebep olan yasak meyve olarak kabul edilmektedir. Âdem ve Havva Aden bahçesinde kendilerine tanrı tarafından yasaklanmış olan iyiyi ve kötüyü bilme ağacının meyvesinden yediklerinde çıplaklıklarının farkına varmışlardı.
Yine Ortadoğu Mitolojisinde incir ağacı, zeytin ve üzüm ağaçlarıyla beraber “varlığı” ve “bereketi” , “dişiliği” ve “erilliği” yani üretmeyi, üremeyi, çoğalmayı sembolize etmektedir. İncir ağacının gölgesinde oturmak ya da bunların meyvelerinden tatmak dingin, huzur dolu bir var oluşu tatmak anlamına geliyor. Yahudilerin Fısıh Bayramı kutlamalarında geleneksel yiyecek incirdir.
Tevrat
Çölde Sayım 20
Kayadan Çıkan Su
1.İsrail topluluğu birinci ay Zin Çölü’ne vardı, halk Kadeş’te konakladı. Miryam orada öldü ve gömüldü.
2.Ancak topluluk için içecek su yoktu. Halk Musa’yla Harun’a karşı toplandı.
3.Musa’ya, “Keşke kardeşlerimiz RAB’bin önünde öldüğünde biz de ölseydik!” diye çıkıştılar,
4.”RAB’bin topluluğunu neden bu çöle getirdiniz? Biz de hayvanlarımız da ölelim diye mi?
5.Neden bizi bu korkunç yere getirmek için Mısır’dan çıkardınız? Ne tahıl, ne incir, ne üzüm ne de nar var. Üstelik içecek su da yok!”
Yasa’nın Tekrarı 8
RAB’bi Unutmayın
1.”Bugün size bildirdiğim buyruklara tam tamına uyun ki, yaşayasınız, çoğalasınız ve gidip RAB’bin atalarınıza ant içerek söz verdiği ülkeyi mülk edinesiniz.
2.Tanrınız RAB’bin sizi kırk yıl boyunca çölde dolaştırdığı uzun yolculuğu anımsayın! Buyruklarına uyup uymayacağınızı, amacınızın ne olduğunu öğrenmek için sizi sıkıntılara sokarak sınadı.
3.Sizi aç bırakarak sıkıntıya soktu. Sonra sizin de atalarınızın da bilmediği man ile sizi doyurdu. İnsanın yalnız ekmekle yaşamadığını, RAB’bin ağzından çıkan her sözle yaşadığını size öğretmek için yaptı bunu.
4.Kırk yıl ne giysileriniz eskidi, ne de ayaklarınız şişti.
5.Tanrınız RAB’bin, çocuğunu eğiten bir baba gibi, sizi nasıl eğittiğini anlayın.
6.”Onun için, Tanrınız RAB’bin buyruklarına uyun. Yollarında yürüyün, O’ndan korkun.
7.Tanrınız RAB sizi verimli bir ülkeye götürüyor. Öyle bir ülke ki, ırmakları, pınarları, derelerden tepelerden çıkan su kaynakları vardır;
8.Buğdayı, arpası, üzümü, inciri, narı, zeytinyağı, balı vardır.
Hakimler 9
Avimelek
1.Yerubbaal’ın oğlu Avimelek, dayılarının bulunduğu Şekem Kenti’ne giderek onlara ve annesinin soyundan gelen herkese şöyle dedi:
2.”Şekem halkına şunu duyurun: ‘Sizin için hangisi daha iyi? Gidyon’un yetmiş oğlu tarafından yönetilmek mi, yoksa bir kişi tarafından yönetilmek mi?’ Unutmayın ki ben sizinle aynı etten, aynı kandanım.”
3.Dayıları Avimelek’in söylediklerini Şekem halkına ilettiler. Halkın yüreği Avimelek’ten yanaydı. “O bizim kardeşimizdir” dediler.
4.Ona Baal-Berit Tapınağı’ndan yetmiş gümüş para verdiler. Avimelek bu parayla kiraladığı belalı serserileri peşine taktı.
5.Sonra Ofra’ya, babasının evine dönüp kardeşlerini, Yerubbaal’ın yetmiş oğlunu bir taşın üzerinde kesip öldürdü. Yalnız Yerubbaal’ın küçük oğlu Yotam kaçıp gizlendiği için sağ kaldı.
6.Şekem ve Beyt-Millo halkları toplanarak hep birlikte Şekem’de dikili taş meşesinin olduğu yere gittiler; Avimelek’i orada kral ilan ettiler.
7.Olup biteni Yotam’a bildirdiklerinde Yotam Gerizzim Dağı’nın tepesine çıkıp yüksek sesle halka şöyle dedi: “Ey Şekem halkı, beni dinleyin, Tanrı da sizi dinleyecek.
8.Bir gün ağaçlar kendilerine bir kral meshetmek istemişler; zeytin ağacına gidip, ‘Gel kralımız ol’ demişler.
9.”Zeytin ağacı, ‘İlahları ve insanları onurlandırmak için kullanılan yağımı bırakıp ağaçlar üzerinde sallanmaya mı gideyim?’ diye yanıtlamış.
10.”Bunun üzerine ağaçlar incir ağacına, ‘Gel sen kralımız ol’ demişler.
11.”İncir ağacı, ‘Tatlılığımı ve güzel meyvemi bırakıp ağaçlar üzerinde sallanmaya mı gideyim?’ diye yanıtlamış.
Özdeyişler 27
18.İncir ağacını budayan meyvesini yer, Efendisine hizmet eden onurlandırılır.
Utanma duygusunu ilk kez hisseden Âdem ve Havva, incir yapraklarını birbirine iliştirerek kendilerine önlük yapmış ve çıplaklıklarını bununla gizlemişlerdi. Rivayete göre Âdem, ağaçlardan incir yaprağı toplamak için uzandığında bütün ağaçlar onu kovmuş, tanrıya itaat etmediği için ona yaprak vermemişlerdi. Ancak Bilgi Ağacı Âdem’e ölümsüzlük yerine bilgiyi seçtiği için incir yapraklarını vermişti.
Yaygın inanışa göre Nuh peygamber tufandan sonra gemiden bir güvercini dışarıya göndermiş ve güvercin ağzında bir zeytin dalıyla dönmüştür. Bundan dolayı güvercin barış elçisi, zeytin dalı ise barış sembolü kabul edilmiş, insanlığın yaratanla barışını simgelemişlerdir. Kimi anlatımlarda Nuh’un gönderdiği güvercinin gagasında bir incir yaprağıyla ve ayağında yosunla döndüğü de görülmektedir. Nuh görevini başarıyla tamamlayan güvercine bir kolye hediye etmiş ve onu evcilleştirmiştir.
Bir söylenceye göre Nuh’un gemisinde on iki ay süren tufan boyunca tek bir yiyecek yenmişti; gemide bulunan bütün hayvanlar, insanlar, kuşlar ve sürüngenler tufan süresince sadece incir ekmeği yiyerek yolculuğu tamamlamışlardı.
İncil’de de cennetin bahçelerinde bir ağaç olarak zikredilmekte ve kutsal meyve olması nedeniyle Noel kutlamalarının vazgeçilmez besini olarak tanımlanmaktadır. Yeni Ahit’te İsa havarilerden Nathanael’e: “Sana baktığım zaman seni incir ağacının altındaymışsın gibi görüyorum” demiş. Yine İncil’de geçen, “İncirin, hurmanın ve zeytinin bittiği yerde bit” sözü, bu topraklarda yerleşmenin bereketli olacağına dair bir inanışın sonucu. İncir ve asmanın yetişmediği topraklar değersiz sayılmış.
İNCİL
Matta 21. Bölüm
Kuruyan incir ağacı
(Mar.11:12-14,20-24)
18.İsa sabah erkenden kente dönerken acıkmıştı.
19.Yol kenarında gördüğü bir incir ağacına yaklaştı. Ağaçta yapraktan başka bir şey bulamayınca ağaca, «Artık sonsuza dek meyven olmasın!» dedi. İncir ağacı hemen o anda kurudu.
20.Öğrenciler bunu görünce şaşkına döndüler. «İncir ağacı birdenbire nasıl kurudu?» diye sordular.
21.İsa onlara şu karşılığı verdi: «Size doğrusunu söyleyeyim, eğer imanınız olur da kuşku duymazsanız, yalnız incir ağacına olanı yapmakla kalmazsınız; şu dağa, `Kalk, denize atıl’ derseniz, dediğiniz olacaktır.
22.İman ederek dua ettiğinizde, dilediğiniz her şeyi alacaksınız.»
Esinleme 6. Bölüm
Yedi mühür
11.Onların her birine beyaz birer kaftan verildi. Kendileri gibi öldürülecek olan diğer Tanrı kullarının ve kardeşlerinin sayısı tamamlanıncaya dek, kısa bir süre daha beklemeleri istendi.
12.Kuzu altıncı mührü açınca, büyük bir deprem olduğunu gördüm. Güneş, keçi kılından yapılmış siyah bir çul gibi karardı. Ay, baştan aşağı kan rengine döndü.
13.İncir ağacı, güçlü bir yel tarafından sarsıldığında nasıl ham incirlerini yere dökerse, gökteki yıldızlar da öylece yeryüzüne düştü.
14.Gökyüzü, dürülen bir tomar gibi ortadan kalktı. Her dağ ve her ada, yerinden sökülüp alındı.
Micah 4
4 Herkes kendi asmasının altında ve kendi incir ağacının altında oturacak ve Yüce Rab konuştuğu için kimse onları korkutamayacak.
İslâm da incir, cennet kovulma ve Âdem ile Havva ilişkisi ile ilgili çeşitli rivayetler anlatılmaktadır. Bunlardan biri de şöyledir; Hz. Âdem ve Havva cennetten kendilerine yasaklanan ağacın meyvesinden yiyince çıplak kaldılar. Cennette hiçbir nesne onlara yardım etmedi. Nihayet incir ağacı Âdem’e üç, Havva’ya beş yaprak verdi. Onlarda bu yapraklarla ayıp yerlerini örttüler. Bu yüzden erkek kefeni üç kadın kefeni beş parçadır. Hak Teâlâ incir ağacına, “onlara niçin yaprak verdin?” diye sordu. İncir ağacı; “İlahi senin sonsuz mülkün içinde bir zayıf kulunun cömert olmasından ne çıkar. Zira sen cömert olanları seversin” diye cevap verdi. Bu cevap Hak Teâlâ ya hoş geldi ve buyurdu ki: “Ey ağaç, mademki sen cömertlik edip, sır örttün, ben de seni üç nesne ile diğer ağaçlara üstün kıldım; Evvel seni yakmayı haram kıldım, ikinci hiçbir yerde seni yermeyeler, üçüncü kabuğunu ve çekirdeklerini yabana atmayalar”. Sonra Allah Teâlâ incir ağacının sütünden pamuğu yarattı. Pamuğu Havva eğirdi, Âdem dokudu ve kendilerini örtecek elbiseler yaptılar. Fütüvvetnamelerde fütüvvet ehli olmanın şartlarından biri olarak öğretilen; Fütüvvet ehli incir ağacı gibi ayıpları örtmeli, gizlemelidir.
Kur’an-ı Kerim’de incir bir sureye ismini vermiştir. Tin sözcüğü incir anlamındadır. Tin Suresinde;
1.Yemin olsun incire ve zeytine;
2.Sînâ dağına;
3.Ve şu güvenli şehre!
4.Biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır.
Bu ayetler için değişik tefsirler bulunmaktadır. Biz konuya mitolojik açıdan bakmamız hasebiyle ayete incir ve zeytinin beraber anılmasını yine Kuran-ı Kerimde Leyl Suresi geçen;
1.Yemin olsun, bürüyüp örttüğünde geceye;
2.Aydınlandığında gündüze;
3.Erkeği ve dişiyi yaratma fiiline;
4.Elbette çabalarınız farklıdır.
İfadeleri ile beraber yorumlanırsa; Tin Suresindeki incir dişiliği, zeytin erilliği temsil ediyor olabilmektedir. Leyl suresinde karşıtlığın birbirini tamamlaması ve Tin suresindeki yeminin ardından İnsanın en güzel biçimde yaratılması sözü de dikkate alındığında Kadın ve Erkek betimlemesi de tefsirlerden biri olarak kabul edilebilir görünmektedir.
İslam Peygamberinden rivayet edilen Hadis-i Şerif’te de Kuran-ı Kerimdeki gibi İncir çok önemli nimet olarak belirtilmiştir.
Ebû Zer (R.A.) ‘den rivayet olunmuştur;
Peygambere bir tabak incir hediye edildi. Peygamberimiz ondan yedi ve ashabına “siz de yiyin” dedi. Sonra, “Eğer cennetten (dünyaya) bir meyve geldi demem gerekseydi, “incir” derdim. Çünkü cennetteki meyvelerin çekirdekleri yoktur. İncir yiyin, çünkü o bâsur ve ayak ağrılarına yararlıdır” buyurdu. (RAZİ)
Ayrıca Anadolu’daki Alevi gruplarda Hüseyin’in ölümüne bağlanan 10 Muharrem “Kerbelâ Olayı” onlar için yas günüdür. Onlar bu gün içinde on iki tane meyvenin bulunduğu aşure tatlısı yaparlar. Bu tatlının içindeki on iki meyveden biri de incirdir. Bu on iki meyve Alevi inancındaki on iki İmamı temsil etmektedir.
Evliya çelebi seyahatnamesinde incir için şöyle yazar; “…gök lop namıyla meşhur olan inciri bir tanrı kudretidir ki her biri kırkar ellişer dirhem gelir katr -ı nebat -ı hamavigibi taze loptur. Cisminde asla çizgi nakış yoktur hemen sırf bir cüllaptır. Yiyene asla sıkıntı vermez. Kurusunu da küfe sepetler içinde yedi iklime hediye götürürler. Üzeri şekerli bir incirdir ki tin suresi bunun hakkında inmiş ola. Asla ağırlık vermez, hazmi kolay, besleyici, tabitı yumuşatıcı ve görmeye yararlı bir cennet inciridir ki ter ü tazesi bir saat uzak yere gidemez, zira bir tulum kandi-i nebat cüllabıdır.”
İncir, Osmanlı döneminde vergiye tabi meyve türlerinden biridir. Osmanlı devleti kanunnamelerinde “Öşri Meyve” diye de anılan bu vergi, bağlardan başka diğer yerlerde üretilen, yetişen her türlü meyveden alınıyordu. Bazı yerlerde de bu vergi hangi meyvelerden anlıyorsa onun adı ile zikrediliyordu. Nitekim Aydın’da incirden alınan bu vergi için “Resm-i tin” tabir kullanıyordu. Meyvelerden alınan vergi diğerlerinde olduğu gibi 100’de 10 ila 100’de 50 arasında değişebiliyordu. Bu verginin toplanma zamanı da daha diğerlerin de olduğu gibi meyvenin hasat zamanıdır.
İncir bir Akdeniz bitkisi olması sebebiyle, Orta Asya coğrafyasında görme olanağımız yoktur. O yüzden Orta Asya Türk Mitolojisinde görme şansımız yoktur. Buna rağmen Türkler Anadolu’ya gelmeden önce İncirin varlığından haberdarlardı.Fakat Türkler “incir veya encir” sözünü Anadolu’ya gelmeden önce de bilmekteydiler. Uygurca kitaplarda incir ağacından “incir yıgaçı” olarak bahsedilmesi, Orta Avrupa’ya göç eden Kuman Türklerinin de “incir”sözünü yaygın olarak kullanmaları bunu kanıtlamaktadır. Çincede incir karşılığında kullanılan “yen-ci” sözü, Farsça “encir’ den gelmiştir. Bu duruma göre “incir/ encir” kelimesi Ön Asya’dan, Çinlilere, onlardan da Türklere geçmiş olmalıdır.
Kaynakça:
AKGÜN Müge. Adem’le Havva’dan Kalan İncirin Öyküsü. https://www.hurriyet.com.tr/seyahat/ademle-havvadan-kalan-incirin-oykusu-40583859
CEVAT Sami Hüsnü. 1321 Nevsal-i İktisad / Aydın vilayeti celilesinin ahval-i tabiye, ziraiye, ticariye ve iktisadiye ve saireden bahis. Keşişyan Matbaası. İzmir 1323.
DAYICIOĞLU Ceren. Ana tanrıça Kibele’nin Ağacı; İncir – Ficus carica. Yayın Tarihi: 6/5/2010. http://www.piltasarim.com/blog/ana-tanra-kibelenin-aac-ncir-ficus-carica
HERODOTOS. TARİH. Çeviren: Müntekim Ökmen. İş Kültür Yayınları. XV. Baskı. İstanbul, Ocak 2019.
İNCE Hüseyin Çağlar. İncir Ağacı. http://mitolojikagaclar.com/incir-2/
KAPUCU Benan. Anadolu’nun Kutsal Ağacı İncir. Yayın tarihi: 4/8/2019. https://acikradyo.com.tr/botanitopya/anadolunun-kutsal-agaci-incir
KERRIGAN Michael. Ancient Rome and the Roman Empire. Michael Kerrigan. Dorling Kindersley (DK), London: 2001 S: 12
MAMIKOĞLU Necati Güvenç. Türkiye’nin Ağaç ve Çalıları. NTV Yayınları. İstanbul, 2007.
ÖZ Esma. Kültepe Metinleri Işığında Eski Anadolu’da Tarım ve Hayvancılık. Türk Tarih Kurumu. Ankara, 2014. S: 34-36
ÖZDAMAR Naim. Aydın’ın Balı İncir. İncirliova Ziraat Odası Yayın. Aydın, 2014.
ÖZDAMAR Naim. İlkçağlar da İncir-1. Aydın Denge Gazetesi. Yayın Tarihi: 13/12/2015. http://www.aydindenge.com.tr/yazi/naim-ozdamar/13/12/2015/ilk-caglarda-incir1
ÖZDAMAR Naim. Osmanlı Döneminde İncir ve Üzüm Tarımı. Yayın Tarihi: 03/10/2020 http://www.aydindenge.com.tr/yazi/naim-ozdamar/03/10/2020/osmanli-doneminde-incir-ve-uzum-tarimi
RAZİ Fahreddin. Tefsir-i Kebir. Huzur Yayın. İstanbul, 2020
SALTIK Elif Ekin. İncir: Çiçeklerini içinde gizleyen bitki. https://www.evrensel.net/haber/331322/incir-ciceklerini-icinde-gizleyen-bitki
SHANAHAN Mike. İncir ağacı insanlık tarihini nasıl şekillendirdi?. BBC Earth. Yayınlanma Tarihi: 19 Ocak 2017. : https://www.bbc.com/turkce/vert-earth-38680161
TORLAK Hasan, VURAL Mecit, AYTAÇ Zeki. Türkiye’nin Endemik Bitkileri. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Ankara, Ekim 2010.
Âdem ve Havva’dan Günümüze Bereketin Simgesi. http://www.pozitifdergisi.com/yemek/adem-ve-havvadan-gunumuze-bereketin-simgesi.html
Cennet Ağacı İncir. https://aydincagiriyor.com/tr/aydincagiriyor/doga/kadim-agaclarimiz/cennet-agaci-incir/121
İNCİL. https://kutsal-kitap.net/bible/tr/index.php?mc=2
İncir Rüyası. http://donger.com.tr/tr/lezzetin-hikayesi/incir-ruyasi-3-8.html
İncir Tarihi. http://www.guventarim.com.tr/incir-hakkinda.php
LEYL SURESİ. https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Leyl-suresi/6059/1-4-ayet-tefsiri
Mitlerde ve Pagan Dinlerinde İncir. https://docplayer.biz.tr/5169491-B-mitlerde-ve-pagan-dinlerinde-incir.html
Siyah İncirin Tarihçesi. https://www.veritasiyahincir.com/tarihcesi
Tevrat. https://kutsal-kitap.net/index.html
TİN SURESİ. https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/T%C3%AEn-suresi/6099/1-4-ayet-tefsiri
Tin suresinde incir üzerine yemin edilmesi ve iki ayette Zülkifl olarak geçen kişiden bahsedilmesinden yola çıkarak, bazıları bu kişinin Buda olabileceğini söylüyorlar; bu konuda bilgilendirir misiniz? Yayınlanma tarihi:01/04/2007. https://sorularlaislamiyet.com/tin-suresinde-incir-uzerine-yemin-edilmesi-ve-iki-ayette-zulkifl-olarak-gecen-kisiden