Quantcast
İstanbul’un Fethini Müjdeleyen Hadîs’le İlgili Asılsız İddiâların Çağdaş Tarihî Kanıtlar Işığında Çürütülüşü – Belgesel Tarih

Hakan YILMAZ
Hakan  YILMAZ
İstanbul’un Fethini Müjdeleyen Hadîs’le İlgili Asılsız İddiâların Çağdaş Tarihî Kanıtlar Işığında Çürütülüşü
  • 19 Ocak 2024 Cuma
  • +
  • -
  • Hakan YILMAZ /

Loading

Dünyâ târihinin* en önemli dönüm noktalarından biri olan İstanbul’un fethi ile ilgili tartışmalar çeşitli dönemlerde farklı sebeplerle gündeme getirilmiş ve aradan asırlar geçmesine rağmen bu konudaki iddiaların ardı-arkası kesilmemiştir. Bu tartışmaların çözümsüz kalışında çağdaş kaynakların yeterince dikkate alınmaması ve kimi zaman taraflar arasında dinî, siyasî ve ideolojik hislerin baskın çıkması kadar, akademi dünyasında “kendini gösterme” amaçlı çığır açma çabalarının da etkili olduğu açık bir gerçektir. Akademik realiteye sığmayan bu tür çabalar kapsamında; son yıllarda fethi müjdeleyen meşhur Fetih Hadîsi’nin güvenilmezliği ve Fâtih’in şehri kuşatırken bu kadîm Peygamber müjdesini önemsemediği yolunda sanal birtakım meseleler, bilinenlere muhâlif çığır açmaya yönelik yeni birer iddiâ olarak gündeme getirilmiştir.

Resim 1. Fâtih Sultan Mehmed’in üst çerçevesinde “Fetih Hadîsi” metni bulunan, 1903’te ressam Hasan Rızâ tarafından çizilmiş bir portresi. 149×125 cm., Harbiye Askerî Müze ve Harp Dairesi, Env. nr.: 1

Bu araştırmamızda fethin gerçekleşme sebebi ve şekline yönelik bu iddiâlar masaya yatırılarak, fethin çağdaşı kaynaklar ve görgü şâhidlerinin ifâdeleri ışığında; benzeri pek çok konuda olduğu gibi, bu konuda da spekülasyonlara boğulmaya çalışılan gerçek târihî perspektif gözle görülür bir biçimde ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır.

Fetih Hadîsi’nin Sıhhatine İlişkin Asılsız İddiâlar ve Aksini Belgeleyen Kesin Târihî Kanıtlar

İstanbul’un fethini müjdeleyen: “ لَتفتحنّ القُسطنْطنيّة فلنعْم اْلأمير أميرها ولَنعْم الجيْش ذلك اْلجيْش : Ḳosṭanṭīniyye mutlaka fetḥolunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onun askeri ne güzel askerdir!” şeklindeki meşhur Fetih Hadîs’i, Ahmed bin Hanbel’in Müsned’i ve en güvenilir Hadîs derleyicisi olan Buhârî’nin et-Tārīḫu’l-Kebīr’i ile et-Tārīḫu’ṣ-Ṣaġīr’inde “saḥīḥ” bir rivayet olarak yer almış[1]; onları tâkiben aralarında Bezzâr, Taberânî, Hâkim ve Suyûtî gibi isimlerin bulunduğu çok sayıda Hadisçi de, aynı ortak râvî zinciriyle aktardıkları bu rivâyetin güvenilirliğini kesin ifadelerle doğrulamışlardır.

Buna rağmen bu ve benzeri diğer Hadîs’leri: “Masal, hikâye, rivayetlerden çıkarılmış önemsiz metinler şeklinde mütalaa edip yine eski tarzda büyük bir abartılı anlatımı -tarihî zemini olmasa bile- herkesin duymak isteyeceği şekle büründürerek ‘büyüklere masallar’ haline getirme anlayışını tabii ki ‘konjonktüre’ dayalı endişelerin ürünü olarak tanımlamak mümkündür. Fakat akademik dünyada bu tarz yaklaşımların herhangi bir yeri olmayacağı aşikârdır.” diyerek asılsızlıkla itham eden Feridun Emecen[2] ve onun bu aykırı fikrinden hareketle aynı iddiayı tekrâr eden Emrah Safa Gürkan; İsrafil Balcı adlı bir “İlâhiyatçı”nın hiçbir bilimsel dayanağı olmayan asılsız çıkarımlarının da[3] “hakikat” olduğunu öne sürerek, bu sahih Hadîs’in “güvenilir kaynakların hiçbirinde yer almadığı” iddiâsını ortaya atmışlardır[4]. Oysa Buhârî ömrünün son anlarına kadar ilâve, çıkartma ve düzeltmeler yaptığı et-Tārīḫu’l-Kebīr’inde bu sahih Hadîs’i hiçbir şüphe duymaksızın yerinde bırakmış; yine ünlü İslâm tarihçisi Hâfız Zehebî de Telḫīṣü’l-Müstedrek’inde Hadis’in güvenilirliğini kesin bir ifâdeyle onaylamıştır[5].

Resim 2. Hattat Ömer Vasfi Efendi’nin hattıyla İstanbul’u fetheden kumandan ve ordusunu müjdeleyen meşhur Fetih Hadîs’i.

İddiâ sahipleri bu büyük çarpıtmanın ardından bir de her şeyin altında bir “siyasî emel” ve “meşruiyet” arama klasiğini devreye sokarak: “İktidarı şaibeli bir şekilde ele geçiren Muaviye gibi birinin, böyle bir hadisin yaratacağı meşruiyeti siyasi emellerine alet etmemesi mümkün müdür? …İlk Müslümanları ve sahabeyi geçtik, fethi gerçekleştirenlerin kendileri bile bu rivayetlere pek kulak asmamış gözükmektedir.” trajikomik iddiasını ortaya atmışlardır[6]. Fethi müjdeleyen Hadis’lere “ilk müslümanlar ve sahabe” bile “kulak asmamış”sa; bu “sahâbe”nin en meşhurlarından biri olan Ebû Eyyûb-ı Ensârî âhir ömründe, üstelik iddiâcıların “siyasi emellerine alet”le yaftaladıkları Muâviye’nin ordusuna katılıp da kilometrelerce mesafeyi aşarak “İstanbul”u değil de acabâ başka bir şehri mi kuşatmıştır? Hazret-i Muhammed (s.a.v.)’i ve râvîlerini yakından tanıyan bu büyük “sahâbe”nin, kendisi gibi ünlü pek çok “sahâbe” ile birlikte -güyâ ortada böyle bir müjde yokken- Muâviye’nin -sözde- “siyasi emellerine alet” olmak için (!) durup dururken kalkıp İstanbul’a gelmiş olmasına imkân var mıdır?

Resim 3. İstanbul’u fethetmekle “Peygamber müjdesine eriştiği”ni temsîlen, Fâtih’i henüz hayatta iken “kırmızı gül” koklarken gösteren 885/1480 yılı civârında Şiblî-zâde ya da Sinân Beg tarafından çizilmiş bir minyatür. TSMK, Albüm, Hazîne, nr. 2153, vr. 10a.

İstanbul’un fethini “Peygamber müjdesi” olmaktan çıkarıp Muâviye’ye bağlayan, ancak hiçbir bilimsel dayanağı olmayan bu asılsız iddianın da, her iki spekülasyonun kaynağı olan ve bu dinî ritüeli bir “mit” pozisyonuna sürükleyen şu sözde tespitlerden türetildiği anlaşılmaktadır:

“Muaviye b. Ebu Süfyan’ın komutasındaki ilk İstanbul kuşatması, bazı sahabelerin de katılımıyla, daha sonraki dönemlerde silinmeyecek bir iz bırakan, ayrıca türlü mitlerin oluşmasına zemin hazırlayan bir özellik kazanacaktı. …Şehre yönelik olarak artan ilgi, bu eserler vasıtasıyla giderek yaygınlaşmış olmalıdır. Öyle ki Kostantiniye bu geleneğin etkisiyle Müslüman hükümdarlar için peygamberin müjdesiyle İslâm’ın ‘şehr-i mev‘ûdu’ yani vaat edilmiş şehri haline gelmişti.”[7]

En sahih Hadîs kaynakları tarafından açıkça doğrulanan bu Peygamber kelâmını basit bir “mit”, “masal” ya da “gelenek” pozisyonuna düşürüp “güvenilmez” göstererek, hiçbir kanıta dayanmadan târihi spekülasyonlara boğmayı “bilimsellik” zanneden iddiâcılar, bu sahih Peygamber müjdesinin “Muâviye devrinde ortaya çıktığını” hangi “güvenilir kaynaklar”a dayanarak ortaya atmışlardır?

Resim 4. Sultan Mehmed, Fetih Hadîsi’nden aldığı ilhamla kendisini kuşatmaya hazırlayan Ak-Şemseddîn’le birlikte Romanos kapısı (Topkapı)’dan şehre girerken. Fausto Zonaro, 98×75,5 cm., Dolmabahçe Sarayı Müzesi/istanbul.

Fâtih Devrinin Yaygın Fetih Algısı “Peygamber Müjdesi”ne mi, “Kıyâmetin Gelmesi”ne mi Odaklıydı?

Genç târihçi Gürkan ve seçme “İlâhiyatçı”sının, Ebû Eyyûb-ı Ensârî’den Fâtih devrine kadar uzanan süreçteki kuşatmaları hedef alan: “Fethi gerçekleştirenlerin kendilerinin bile bu rivayetlere pek kulak asmamış” oldukları iddiâsı direkt Fâtih’i hedef alarak, fetih Hadîs’ini en başta bu Peygamberî müjdeyi gerçekleştirenin nezdinde yok saymayı ve yerine basit siyâsî bir maksadı koymayı amaçlar. Oysa Sultan Mehmed’in fetihten hemen sonra Ak-Şemseddîn’e Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin kabir yerini buldurtması ve bu dönem kroniklerinde onun İstanbul kuşatmasına geliş öyküsünün ayrıntılı olarak aktarılması, İslâm’ın ilk devirlerinde olduğu gibi Fâtih ve askerleri arasında da “fethin müjdelenmiş olduğu” algısının kuvvetle yerleşik bulunduğuna kesin bir kanıt olarak ışık tutar[8].

Resim 5. İstanbul’un fethinin kıyâmete yakın gerçekleşeceğini öne süren ulemâya karşı Fâtih’e: “Baʿżı ḫaberlerde İstanbul’un Mehdī’nin fetḥinden önce de fetḥedileceğinin rivâyet edildiği”ni söyleyen Molla Şeyh Ahmed-i Gürânî (solda). Taşköprî-zâde, Ẕeyl-i Şaḳāyıḳ, TSMK, Hazine, nr.: 1263, vr. 66b.

Fetih’le ilgili bu meşhur dinî inanışı yıkıp tersine çevirme amaçlı bu sözde “akademik” (!) çabalara ilham kaynağı olan mesnedsiz iddiânın ise temelinde; fethi müjdeleyen meşhur Hadîs’le İstanbul’un “Kıyâmete yakın bir zamanda silâhsız fethedileceği” yönündeki Hadîsler’in güya çeliştiği[9] ve bunlardan aslında o zaman mevcut olmayıp “çok sonraları ortaya çıktığı” (!) öne sürülen “müjde” inancının değil, “kıyâmet”e odaklı olan ikincisinin daha ağır bastığı ütopyası yatmaktadır. Hâlbuki Çandarlı’ya bağlı küçük bir grubun sırf siyâsî amaçlarla öne çıkarmaya çalıştıkları “kıyâmet”e odaklı yan algının tam aksine; yalnız Fâtih’in değil, o dönemin meşhur din âlimleri, şeyhleri ve halk çevreleri nezdindeki asıl yaygın inanışın da “Peygamber müjdesi”ne odaklı olduğu bizzat o dönem kaynaklarından açık ve net bir şekilde tespit edilebilmektedir.

Resim 6. İstanbul’u fetih idealini gerçekleştirdikten sonra Roma’nın fethini de hedefleyen genç Sultan Mehmed’i elinde “kızıl elma” ile gösteren bir minyatür. Venedik Biblioteca Nazionale Marciana, Cod. Marc. It. IV, 491 (5578), fol. 5b.

İstanbul’un fethini müjdeleyen Hadîs’in Fâtih Sultan Mehmed ve çevresindeki ulemâ tarafından kesin olarak bilindiğini ve onun fetih girişiminin asıl sebebini teşkil ettiğini gösteren en önemli çağdaş kanıt, o devirde yaşamış olan çağdaş Memlûklu âlim ve müfessirlerinden Burhâneddîn İbrâhîm bin ‘Ömer el-Bikâ‘î’nin (ö. 885/1480), İẓhārü’l-ʿAṣr li-Esrāri Ehli’l-ʿAṣr adlı eserine bizzat Fâtih’in hocası Şeyh Ahmed Gürânî’nden işitip kaydettiği şu özgün satırlardır:

قال الشيخ أحمد :

فلما ولي محمد بن عثمان السلطنة بعد أبيه مراد ، أوقع الله في نفسه أن يأخذ هذه البلدة ، فكان يستشير ذوي الرأي من جنده في ذلك ، فيخوفونه منه ؛ بنفاذ خزائنه في حصارها ، واختلال أمره بسببها ، ويهولون عليه أمرها ، ويقولون : إنها لا تؤخذ إلا على زمن المهدي ، كما في الحديث ، إلا شيخه المولى أحمد الگوراني ، فكان يخالفهم في ذلك ويهون عليه أمرها ، ويقول : إنه ورد في بعض الأخبار أنها تفتح قبل فتح المهدي لها . فقال السلطان محمد : لابد لي من غزوها ، ولونفذت جميع خزائني ، وبلغت إلى أن لا أجد ما ألبسه إلا فروة ، وأدور في البلاد أستعطي !

“Şeyḫ Aḥmed (Gürānī) dedi ki:

ʿOs̱mān-oğul[larından] Meḥmed, babası Murād’dan sonra salṭanatı eline aldığı vakit, Allāh onun içine bu beldeyi (Ḳosṭanṭīniyye’yi) alma isteğini düşürdü. Bu hususta ordusuna mensup reʾy (görüş) sâhibi kişilerle istişâre etti. Ne var ki onlar, şehri muḥāṣara ettiği taktirde ḫazīnesinin telef olacağını, onun yüzünden işlerinin ters-yüz olup karışacağını söyleyerek, kendisini bu işten vazgeçirip gözünü korkutmak istediler ve: ‘Ḥadīs̱’te belirtildiği gibi, onun alınması ancak Mehdī zamânında gerçekleşir!’ dediler. Ancak şeyḫi Mollā Aḥmed el-Gürānī bu konuda onlara muḫālefet etti ve gönlünü yeniden teskin ederek: ‘Hiç şüphesiz baʿżı ḫaberlerde onun (şehrin) Mehdī’nin fetḥinden önce de fetḥedileceği rivâyet olunmuştur!’ dedi. Bunun üzerine Sulṭān Meḥmed: ‘Bütün ḫazīnelerimi telef etsem ve tek bir kaftan dışında giyecek hiç elbisem kalmasa, diyar diyar dolaşıp dilenecek duruma düşsem bile ben onun uğrunda savaşmaktan aslâ vazgeçmeyeceğim!’ dedi.[10]

Sultan Mehmed tarafından Mısır’a gönderilen “fetiḥ-nāme”yi yazan ve onun hem hocası, hem de fetihle ilgili en büyük destekçilerinden biri olan Molla Gürânî: إنها لا تؤخذ إلا على زمن المهدي = İstanbul’un alınması ancak Mehdī zamanında gerçekleşir!” diyen Çandarlı Halîl grubuna karşı: “ : إنه ورد في بعض الأخبار أنها تفتح قبل فتح المهدي لها = Baʿżı ḫaberlerde şehrin Mehdī’nin fetḥinden önce de fetḥedileceği rivâyet olunmuştur!” şeklindeki hitâbıyla, -yalnız o zamanki değil, şimdiki muhâliflerin de hilâfına- “Müjde Hadîsleri”nin bu dönemde genel-geçer bir nitelik taşıdığını açıkça gösterecek ve aksi yöndeki tüm iddiâları kökünden çürütecek bir perspektif çizmiştir.

Molla Gürânî’nin Bikâ‘î tarafından aktarılan bu kesin ifâdelerinin kendi iddiasıyla alenen çeliştiğini ve aleyhine delil olarak kullanılabileceğini fark eden Emecen, karşı taraftan daha önce davranıp buradaki “Müjde Hadîsi” vurgusunu hemen yüzeysel bir ön te’ville çarpıtma gayretine girişmiştir. Burada Molla Gürânî: في بعض الأخبار أنها تفتح قبل فتح المهدي لها : “Baʿżı ḫaberlerde şehrin Mehdī’nin fetḥinden önce de fetḥedileceği” gerçeğini Sultân’a ve muhâliflerine açıkça söylemesine rağmen, iddiâ sâhibi metindeki bu asıl önemli vurguyu dikkatten kaçırıp: “niçin çok yaygın olduğu iddia edilen meşhur hadis’e ilgili fetihnâmede atıf yapılmadığı” sorusunu sorarak hâlâ işi tersine çevirme ve kendi yanlış tezini kabullendirme çabası içindedir[11].

Resim 7. Fâtih’e bir eser yazıp sunan ünlü Rum târihçi İmrozlu Kritovulos’un, Historia’sında Fâtih’in fetih karârını alışının yegâne sebebinin “Bâzı İlâhî işâretler”, “Peygamber rivâyetleri” ve “Geleceği haber verenlerin sözleri” olduğunu açıkça dile getirdiği sayfa. Mikhael Kritovulos, Historia, TSM, nr.: GI.3, XIII/3-4.
Resim 8. Tâcî-zâde Ca‘fer Çelebi’nin Maḥrūseʾ-i İstanbūl Fetḥ-nāmesi’nde, Fâtih’in fetih karârını Kur’ân Âyetlerini yüceltmek ve Peygamber’in Sünnet’ini ihyâ etmek için aldığını kendi dilinden açıkladığı satırlar. İÜ Ktp. TY, nr.: 2634/1, vr. 4a, st. 11-15.

Yukarıda gösterdiğimiz üzere, daha önce fetihle ilgili bu meşhur “Peygamber müjdesi”nin “çok sonraları ortaya çıkmış” bir “mit”, “hikâye”, “büyüklere masallar” ya da “Bizans söylencesi” (!) olduğunu öne süren yazar, bu çağdaş kaynağın kuşkusuz bir biçimde doğruladığı bu “dinî müjde” inancını gözlerden kaçırıp   dikkati başka taraflara çekme yolunu tutmuşsa da, bunu yaparken bu kez Gürânî’nin -üstünü örtmeye çalıştığı-: الأخبار أنها تفتح قبل فتح المهدي لها “Şehrin, Mehdī’nin fetḥinden önce de fetḥedileceğini gösteren ḫaberler olduğu” sözünün ne anlam ifâde ettiğine makûl bir açıklama getirmesi gerektiğini unutmuş(!)tur.

Oysa yukarıdaki çağdaş kayıt, “fetiḥ-nāme”sinde Çandarlı grubuna ve Mısır ulemâsına öne sürdükleri Hadis’ler üzerinden diplomatik bir misilleme yaptığı zâten aşikâr olan Gürânî’nin, fethin bir “Peygamber müjdesi” olduğunu gösteren Hadîsler’in de hem kendisi, hem diğer fetih yanlıları tarafından çok iyi bilindiğini; hatta alınan fetih karârının en büyük sebebini bu Hadîs’lerin teşkil ettiğini kuşkuya imkân bırakmayacak bir biçimde ispat etmektedir. Bu çağdaş satırlarda “Bikâ‘î’nin ifadeleriyle vuzuha kavuş”an tek bir şey varsa o da: في بعض الأخبار أنها تفتح قبل فتح المهدي لها : “Baʿżı ḫaberlerde şehrin, Mehdī’nin fetḥinden önce de fetḥedileceği” gerçeğinin hem Molla Gürânî, hem de fethe taraftar olan meşâyıh ve ümerâ tarafından çok iyi bilindiğidir.

Resim 9 (üstte) Resim-10 (Altta) – II. Murad dönemi şairlerinden Gelibolulu Za‘îfî’nin Ġazavāt-nāme’sinde 1443 Macaristan sefer planını anlatırken Roma’yı “ḳızıl elma” olarak nitelediği mısrâlar (Afyon Gedik Ahmed Paşa İl Halk Ktp. nr.: 18349, vr. 23a) ve Sultan II. Murad’ı sağ elinde küre (kızıl elma) tutarken betimleyen nâdir bir minyatür. Kalender Paşa, Sulṭān I. Aḥmed Albümü, TSMK, nr.: B.408, vr. 32b.

Nitekim Hüseyin Enîsî’nin Menāḳıb-nāme’sinde yine fethin görgü şâhidlerinden naklettiğine göre; devrin mutasavvıfları arasında Fâtih’in en büyük destekçisi konumundaki Ak-Şemseddîn de (ö. 863/1456), Gürânî’nin bulunduğu bu mecliste Sultân’a: “Fetḥ-i Ḳosṭanṭīniyye Mehdī’nüñdür!” diyen aynı muhâliflere karşı: “Evvelā Ḳosṭanṭīniyye’yi Sulṭān Muḥammed Ḫān fetḥ eyler, ṣoñra Benī-Aṣfer (Hıristiyanlar) alur, Benī-Aṣfer elinden Mehdī yine fetḥ eyler!..” diyerek verilebilecek en doğru cevâbı net bir şekilde vermiştir[12]. Özetle, Gürânî’nin yukarıdaki sözlerine eşdeğer olan bu cevap Ak-Şemseddîn’in de fethi müjdeleyen bu sahîh Hadîs’leri çok iyi bildiğini, onların sırrını keşfen çözümlediğini ve genç Sultân’ı bunlara dayanarak fethe teşvik ettiğini kesinleştirir.

Molla Gürânî ve Ak-Şemseddîn’in Edirne’deki müzâkerede Çandarlı grubunun karşısına çıkardıkları bu net savunma, meşhur Fetih Hadîs’indeki müjdeyi ön plâna çıkaracak şekilde Fâtih dönemindeki Osmanlı kroniklerinde de açıkça zikredilmiştir. Örneğin Hamzavî’nin kroniği temelinde yazılmış olan Anonim Tārīḫ’lerde: “‘Deccāl-i laʿīn çıḳmazdan öñdin bir daḫı seyf (kılıç)-ile Ḳosṭanṭīniyye alına, andan ṣoñra ḳıyāmet ḳopacaḳ vaḳt …tekbīr ile alalar.’ …Ammā ol seyf ile alınan didükleri budur kim; şimdiki zamānda …Sulṭān Muḥammed bin Murād Ḫān… Ḳosṭanṭīniyye şehrini fetḥ itdi.” denilerek[13], Molla Gürânî ve Ak-Şemseddîn’in muhâlif çevrelere izhar ettikleri dinî yorum bire-bir aynı ifâdelerle tekrâr edilmiştir.

Nitekim İstanbul’un fethini müjdeleyen Hadîs’in “kıyâmet”le ilgili diğer haberler arasında değil de, onlardan ayrı olarak Şam, İran, Yemen gibi “kılıçla” gerçekleşen erken İslâm fetihleriyle bir arada zikredilmesi[14], Molla Gürânî ve Ak-Şemseddîn tarafından ortaklaşa dile getirilen bu çağdaş yorumun doğruluğunu; içlerinde bizzat Hazret-i Peygamber (s.a.v.)’in sâhabeleri ve önceki Osmanlı Sultanları ile şehzâdelerinin de bulunduğu ünlü İslâm önderleri tarafından, Peygamber (s.a.v.)’in asrından tâ ki Fâtih zamânına kadar her devirde baskın bir şekilde ön plânda tutulduğunu; dolayısıyla İstanbul’un gerçekten biri orta dönemde, diğeri kıyametin yaklaştığı devre hasredilmiş iki ayrı fethi bulunduğunu tamâmen netleştirir.

Fâtih’in Gerçek Amacı “Peygamber Müjdesine Erişmek” Değil Miydi?

Emecen, Gürkan ve Balcı’nın bütünü gözden kaçırıp parçayı öne çıkarmaya odaklı anti-tezleri, Çandarlı grubunun tutunduğu kısır selefî bir görüşün “hamasî bir tarzda” parlatılarak dönemin genel-geçer algısıymış gibi yansıtılmasından öteye geçmemekle birlikte; Fâtih ve önceki İslâm hükümdarlarının “Peygamber müjdesine erişme” ortak ideali de yine aynı muhâlif ekip tarafından “sonradan ortaya atılmış siyasî bir iddiâ” pozisyonuna düşürülmek istenmiştir. Bu noktada yalnız İstanbul’un fethini müjdeleyen meşhur “Fetih Hadîs’i” değil, kıyâmete yakın gerçekleşecek ikinci fetihle ilgili diğer tüm Hadîs’ler de asılsızlıkla ithâm edilerek: “Kıyamet senaryoları içinde yer alan İstanbul’un, burayı hedefleyenler için …mukaddes bir vazife, peygamberin müjdesine mazhar olmak isteyen hükümdarların ilahi bir misyonu yahut kızıl elması şeklinde birçoğu çok sonraları ortaya çıkmış kutsî unsurlarla idealize edilmiş bir yer” olduğu varsayımı türetilmiş ve dinî bir temeli bulunmadığı, birer “senaryo” olduğu öne sürülen bu haberlerin kaynağının açıkça “Bizans söylenceleri” ya da “daha eskiye giden” şehir efsâneleri olması gerektiği iddiâ edilmiştir[15].

Akademik hiçbir dayanağı bulunmayan bu kısır ütopyanın tam aksine, yukarıda “ṣaḥīḥ” olduğunu delilleriyle kesin olarak gösterdiğimiz Hadîs’lerden aldığı ilhamla, Sultan Mehmed’in de selefleri gibi başından beri fethin “İlâhî bir müjde” olduğu bilinciyle hareket ettiğini, hattâ siyâsî ve askerî sebeplerden daha ziyâde bunu hedeflediğini gösteren; Gürânî’nin yukarıdaki tanıklığını te’yid eder nitelikte daha pek çok çağdaş târihî kanıt vardır.

Meselâ dönemin Bizans târihçilerinden İmrozlu Mikhael Kritovulos da, bizzat Fâtih Sultan Mehmed’e sunduğu Historia’sında bir görgü şâhidi olarak onun İstanbul’un fethine “çok önem verdiği bâzı İlâhî işâretler” ve “Peygamber rivâyetleri” nedeniyle giriştiğine açıkça tanıklık ederek şöyle der:

“ἀλλὰ πολεμητέα οἱ δοχεῖ εἶναι ἐν τάχει καὶ τὴν ἐξαιρετέα. | ᾽Ενῆγον δὲ αὐτὸν μάλιστα πρὸς τοῦτο καὶ ϑεοσημεῖαί τινες, ἔτι δὲ μαντεῖαι καὶ οίωνισμοὶ καὶ χλῃδόνες καὶ ἄλλα ἅττα, οἷς τε προσεῖχε πάνυ καὶ οἶς τὸ μέλλον οἱ ἄνθρωποι ϑηρῶνται, ἅπαντα ἐς ταὐτὸν ἔφερε, καὶ χρηστάς οἱ ὑπετίθει ἐλπίδας ἁλώσιμον εἶναι τήν πόλιν αὐτῷ.”

“[Sultan] savaş açarak ‘polis’ (= şehr)i fethetmek istiyordu. Bu hedefini çok önem verdiği bazı İlâhî işâretler [, Peygamber rivâyetleri[16]] ve geleceği tahmin edebilenlerin kullandığı kehânet, alâmet ve belirtiler de destekliyordu. İlâhî işâretlerin tümü aynı şeyi öngörüyor, polis (şehr)i onun fethedeceğini söylüyordu.”[17]

Ünlü Rum müverrihin burada Fatih’in “çok önem verdiği”ni belirttiği “İlâhî işâretler” ve “Peygamber rivâyetleri”nin, o dönem kaynaklarında fethin “Ebced” târîhini içerdiği belirtilen: “ بَلْدَةٌ طَيِّبَةٌ = Beldetün ṭayyibetün[18] gibi Kur’ân Âyetleri ve herkesçe bilinen meşhur Fetih Hadîs’i olduğunda şüphe yoktur. Onun, Sultân’ın bu “İlâhî işâretler”e “çok önem verdiği”ni özellikle vurgulaması; “Fetih Hadislerine kulak asmadığı” iddiâsını da kökünden çürüterek, şehrin alınmasına başından beri bir “Peygamber müjdesi” gözüyle baktığını ve kuşatmayı başlatırken bu dinî müjdeyi yerine getirmeyi amaçladığını yine çağdaş-özgün bir kanıt olarak açıkça belgeler.

Kritovulos’un bu “İlâhî işaretler” ve “Peygamber rivâyetleri”ni “geleceği tahmin edebilenlerin kullandığı kehânet, alâmet ve belirtilerin de desteklediği” ifâdesi ise[19], Ak-Şemseddîn’in fethin zamânını “keşf” yoluyla müjdeleyip haber verdiği konusunun[20] Rum müverrih tarafından da çok iyi bilindiğine; bu bilginin de türedi bir “halk efsanesi”ni değil, henüz Fâtih hayatta iken olayların en uç noktasındaki isimlerin bile bildiği meşhur târihî bir gerçeği temsil ettiğine kesin bir kanıt teşkil eder[21].

Nitekim Tâcî-zâde Ca‘fer Çelebi, fethin güvenilir görgü şâhidlerinden naklen yazdığını belirttiği Maḥrūseʾ-i İstanbūl Fetḥ-nāmesi’nde, Edirne’deki toplantıda Fâtih’in asıl niyetinin konuyla ilgili Kur’an Âyet’lerini yüceltmek ve “Peygamber’in Sünnet’ini ihyâ etmek” olduğunu bizzat kendi dilinden aktararak: “İʿlā-yı Kelimetu’llāh ve ihyā-yı Sünnet-i Resūli’llāh itmege maḳdūrumı ṣarf eyliyem! Tā dünyāda mūceb-i ẕikr-i cemīl ve ʿuḳbāda bāʿi-i ecr-i cezīl vāḳıʿ ola… El-ḥāṣıl, niyyetüm ve himmetüm anuñ üzerine muḳarrer ü muṣammem olmışdur!” dediğini açıkça haber vermektedir[22]. Bu çağdaş kayıt da onun fethe “kıyâmeti koparacak bir teşebbüs” gözüyle değil, büyük dinî bir hedefi yerine getirerek; dünyada iyilikle anılmaya, âhirette de sayısız nimetlere kavuşmaya sebep olacak bir girişim gözüyle baktığının tartışmasız bir başka delilidir.

Yukarıdaki çağdaş kayıtlara paralel şekilde, Fâtih’i bizzat görmüş ve İstanbul kuşatmasına tanıklık etmiş olan Venedikli Niccolò Sagundino da, fethin üzerinden henüz bir yıl geçmeden, 25 Ocak 1454’te verdiği nutkun V. Alfonso di Aragona’ya hitâben yazdığı mektup versiyonunda, genç Sultan Mehmed’in (Machumetus) İstanbul’u fethetme kararının aslî sebep ve gerekçesini direkt kendi ağzından aktararak aynen şöyle der:

Innixus vaticiniis et praedicationibus quibusdam, quae sibi Regnum Italiae et Urbis Romae expugnationem promittunt, ait sibi concedi coelitus Constantini sedem, hane vero Romam esse, non Constantinopolim, videri aequum valdeqne congruerei qui filiam vi ceperit, hunc etiam matrem capere posse.

“Bâzı apaçık kehânetler ve güvenilir öngörülere göre onlara (Müslümanlara) İtalya krallığının, Roma şehrinin kuşatma ve fethi de vaad edilmiş. O (Machumetus / Mehmet), Konstantin’in tahtı olan bu şehrin kendisine gökten teslim edildiğini, bunun aslının ise gerçekte ‘Konstantinopolis’ değil, ‘Roma’ şehri olduğunu; bir kızı zorla almış birinin onun annesini de yanına almasının çok âdil ve uygun görülmesi gerektiğini söylüyor.”[23]

Bir görgü şâhidi olan Sagundino, burada Sultan Machumetus/Mehmed’in Konstantinopolis’i kesin İlâhî bir “vaad” ve “güvenilir” dinî bir müjde sonucu ele geçirdiğinde şüphe etmediğine; hatta onun ardından Roma’nın fethini de hedefleyerek, diğer Hadîs’lerde geçen bu müjdenin de bir öncül fethi olabileceği ihtimâlini göz ardı etmediğine resmen tanıklık etmiştir. Bunun sonradan ortaya atılmış bir “masal”, “hikâye”, “mit” ya da “Bizans söylencesi” olduğunu iddiâ edenler, bunları telkin ederken hangi çağdaş kaynaklara istinâd etmekte; Fâtih’in bu “İlâhî işâretler” ve “güvenilir öngörüler”e “kulak asmadığı”nı (!) hangi görgü şâhidlerinin tanıklığına dayanarak öne sürmektedir?

Resim 11. Hattat Hâmid Aytaç’ın fethi müjdeleyen “Beldetün Ṭayyibetün” Âyet’i, Fetih Hadîs’i ve Fâtih’in tuğrası ile Ayasofya’nın kubbesine çıkıp okuduğu Farsça beyti bir arada istif ettiği hat metni.

Akademi dünyası içinde “kendini gösterme” amaçlı bu muhâlif çıkışların tam aksine, Sagundino’nun bizzat Sultan’dan işittiği bu sözlere paralel şekilde; Konstantinopolis şöyle dursun, Roma’yı fetih idealinin bile Fâtih’ten çok önce, henüz babası Sultan II. Murad döneminde Osmanlılar tarafından “Kızıl elma” ideali ile özdeşleştirildiği, 847/1443 Macar seferi hazırlıklarını aktaran Gelibolulu Za‘îfî Mehmed’in Ġazavāt-nāme’sinde yer alan:

“Ḳızıl Elma’ya dek sürüp varalum
Bulınan Üngürüz’i hep ḳıralum!..” beytinde açık ve net bir biçimde dile getirilmiştir[24].

Bu mısrâlar -iddiâ edilenin tam aksine- tıpkı Fetih Hadîs’leri gibi, “Ḳızıl elma” ülküsünün de öteden beri Osmanlı literatüründe bilindiğine ışık tutan o döneme âit kesin bir belge niteliğindedir.

Peki İstanbul’un kıyamete yakın bir zamanda “kılıçsız” fethedileceğini bildiren diğer Hadîs’leri Çandarlı yanlısı ulemânın özellikle ön plâna çıkarmalarındaki asıl amaç neydi?

İbn Kemâl fetihten sonra Çandarlı Halîl Paşa’nın idâmının sebepleri üzerinde dururken, fethin görgü şâhidlerinden naklen; Paşa’nın genç Sultân’ı kuşatmadan caydırmak için her türlü hîle ve entrikaya başvurduğunu, onun bu hîlelerinden birinin ise -Bikâ‘î’nin kayıtlarına paralel şekilde-, ulemâya meşhur Fetih Hadîsleri’nden daha farklı bâzı Hadîs’leri söyleterek, onu “Şehrin fethedileceği zamânının henüz gelmediği”ne iknâ etmek olduğunu açıkça belirtmektedir:

“[Halîl Paşa’nın] cümleʾ-i ḥiyel (hîleler)inden biri bu ki; Rūm diyārınuñ ʿulemā-yı kibāruñ (büyük âlimlerini), ḳalem-i fetvā ile müsellem olan nām-dāruñ (şöhret sahiplerini) pādişāh-ı gerdūn-iḳtidāra söyledürdi; ol ḳalʿanuñ ḳalʿına (düşmesine) iḳdām u ihtimāmdan muḳaddimāt-ı menʿi (adım atmasını önleyecek sunumlarını) her birine ibrām idüp (zorlayıp) söyledürdi. Onlar daḫı Cenāb-ı kām-yābuñ dest-i ihtimāmını ʿaḳd ve pāy-ı iḳdāmını ʿaḳl itmek (gayret elini bağlamak ve geriye adım attırmak) içün, ol-bābda nice faṣl Eḥādī-i bī-aṣl (aslı-dayanağı olmayan Hadîs’ler) naḳl idüp fāsid iḥkām (çürük hükümler) iderlerdi: ‘Henüz meẕkūr ḥiṣāruñ … fetḥi hengāmı (ânı) ve ol diyārda rāyet-i İslām’uñ refʿi eyyāmı (İslâm sancağının yükselmesi zamanı) gelmemişdür!’ dirlerdi.”[25]

Osmanlı coğrafyasında Orhan Gâzî asrından beri etkili olup, Fatih’in babası II. Murad ve dedesi Çelebi Mehmed zamanlarında daha da etkisini arttıran Mısır ve Suriye ulemâsının, Fiten kitaplarında geçen “İstanbul’un Deccal çıkmadan önce silâhsız olarak alınacağı” rivayetleri uzun bir süre önce Osmanlı literatürüne alınmış; Halil Paşa da bu rivâyetleri siyasî açıdan önüne geçemediği genç Sultân’ı fikrinden caydırmaya yönelik dinî bir silâh olarak kullanmıştır.

Resim 12. İbn Kemâl’in “VII. Defter”de ulemâya kıyâmet Hadîsleri söyletmenin Çandarlı Halîl Paşa’nın hîlesinden başka bir şey olmadığını belirttiği kısım. Tārīḫ-i İbn Kemāl, VII. Defter, Süleymâniye Ktp. Fâtih, nr.: 4205, vr. 45a, st. 10-21.

Çağdaş bir müverrih olan İbn Kemâl’in bu kayıtları durumu özetlemeye yeterken; gerek Hadisçiler nezdinde, gerekse Târih câmiâsında öteden beri zâten bilinen bu karşıt algının varlığını diğerinden daha öne çıkarma çabasıyla önceki kaynaklardan uzun uzun pasajlar aktarmak, bu selefî ulemânın muhâlif görüşlerinin Fâtih devrinden önce de Osmanlı çevrelerinde bilindiğinden başka hiçbir şeyi kanıtlamaz. Yukarıdaki açık kanıtlara rağmen, muhâlif grubun sırf propaganda amacıyla kullandığı bu marjinal algıyı sanki o dönemin gözden kaçırılan genel-geçer algısıymış gibi yansıtmaya çalışmak, akademi dünyâsı içinde “kendini gösterme” pahasına gerçek târihî perspektife aykırı bir yol tutmak demektir. Bu karşıt algı o dönemde Osmanlı Sultanları nezdinde en küçük bir itibar görmüş olsaydı, Yıldırım Bâyezîd 1391-1400 aralığında dört defa, oğlu Mûsâ Çelebi 1411 sonbaharında ve Fatih’in babası Sultan II. Murad 1422 yazında birer defa kalabalık ordularla gelip de ısrarla şehri kuşatmazlardı.

Çağdaş Bizans tarihçisi Ioannes Kananos’un kısa kroniğinde, II. Murad’ın 10 Hazîran 6930/1422 (XV. Indiksiyon)’daki İstanbul kuşatmasına “μετὰ πεντακοσίους Τουρκοκαλογέρους : yanındaki beş yüz dervişiyle” gelip katıldığını bildirdiği “Μηρσαΐτης καὶ πατριάρχης τῶν Τούρκων : Türk dünyâsının mânevî önderi ‘Mer-Saites’ (Emîr Seyyid/Emîr Sultân)”ın pâdişâhı kuşatmaya teşvik edişini “ὡς βεβαἰας ὁμολογῶν τοῖς Μουσουλμάνοις δημηγορῶν ἔλεγεν, ὡς ἔχων τὰς προφητεἰας ἐκ τοῦ Μωἀμεϑ καὶ ῾Ρασοὺγ Μαχομέτη τὰς βίβλους : Muhammed’in ve Kur’ân’ın irşadları dahilinde, bunlardan aldığı ilhamlarla yapmış olduğunu belirterek, doğruluğuna itimat etmelerini tenbih etti”ğini haber vermesi[26]; İstanbul’un fethinin “dinî bir müjde olduğu” inancının vaktiyle kayınpederi Yıldırım Bâyezîd’in kuşatmalarına ilham kaynağı olup, II. Murad döneminde de Osmanlılar arasında kuvvetle yerleşik bulunduğuna ve düşman tarafının bile bundan haberdar olduğuna tarihî açıdan kesinlik kazandırır. Yıldırım Bâyezîd ve torunu Sultan Murad’ı o zamanlar bu inançla kuşatmaya hazırlayan Emir Seyyid’in yerini, ondan sonra genç Sultan Mehmed’i fethe teşvik edip müjdeleyen Ak-Şemseddîn ve Molla Gürânî gibi isimler alacaktır.

Fetihten önce gerçekleşen tüm bu kuşatmalar, Osmanlılar’ın “İstanbul’un fethinin Peygamber müjdesi olduğu” inancını işin en başından beri benimsediklerinin ve bu algının hiç değişmeden Sultan Mehmed’e kadar intikal ettiğinin en bariz ve somut kanıtlarıdır. Ṣalṭuḳ-nāme’deki çağdaş rivâyette Fatih’in bu muhâlif grubun şehri yıkma telkinlerine karşı: “Hele fetḥ olsun nihāyet biz yıḳavuz!” diyerek ısrarla diretmesi[27] ve fetihten sonra Ebû Eyyûb’un mezarını özellikle buldurtup üzerine bir türbe ve külliye inşa ettirmesi de, hiç kuşkusuz onun öteden beri süregelen bu “Peygamber müjdesi” bilincinden kaynaklanmıştır. Muhâlif grubun iddiâları bu dönemde yaygın bir algı niteliği taşısaydı, bu dinî ritüele göre Fâtih’in İstanbul’u fethetmekle “Kıyâmeti getirmeye çalışmak” gibi saçma ve anlamsız bir amaca hizmet ettiği sonucu ortaya çıkardı ki; bunun değil târihen, aklen bile mümkün olamayacağı zâten ortadadır.

İbn Kemâl yukarıdaki satırlarının hemen devâmında, Fatih’in keskin zekâsıyla Çandarlı yanlısı ulemânın bu hîlesini hemen fark ettiğini: “Çün pādişāh-ı ʿālem-penāh, rāy-ı cihān-ārāyla (dünyâyı kuşatabilecek zekâsıyla) intibāh bulup (farkına varıp) ol ḥālden āgāh olmış (uyanmış)dı, refʿ-i ās̱ārdan ve vażʿ-ı aḫbārdan  ehl-i ʿarż olanlar (tüm izleri ortadan kaldırıp yerine bu haberleri koyarak önüne sunanlar)uñ ġaraż (amaç)ları ne’ydügine vuḳūf bulmışdı. Binā-yı niyyet-i ġazāyı iḥkām u ibrām (gazâ niyetini kurup ayağa kaldırmakta ısrar) idüp, naḳl itdikleri aḥkāmı (hükümleri) süyūf-ı abṭāl (kahredici kılıçlar) ile ibṭāl ḳıldı.” cümlesiyle net bir şekilde vurgulamıştır[28].

Onun “Kıyâmet haberleri”ni öne süren ulemânın maksatlarını anlayıp gazâ niyetini sürdürmekte ısrar etmesinin, Molla Güranî’nin işâret ettiği meşhur müjde Hadîs’i ve benzeri diğer Hadîsler’e inancından kaynaklandığı Bikâ‘î’nin çağdaş satırlarıyla sâbit tarihî bir gerçektir. Yine ona eşdeğer çağdaş bir kaynakta yer alan bu satırlar da, muhâliflerin bu genel-geçer algıyı maksatlı bir şekilde değiştirmeye çalıştıklarını gözler önüne sererken, kim tarafından hangi amaçla çıkarıldığı aşikâr olan bu taraflı iddiâları ısrarla dönemin gerçek algısının yerine koymakta diretmek, “Akademi dünyası içinde kendini gösterme” uğruna çağdaş kayıtları ters-yüz etmekten başka hiçbir anlam ifâde etmemektedir.

Resim 13. Fâtih Sultan Mehmed’i Hz. Muhammed (s.a.v.)’in mûcizesini yansıtan İlâhî rahmetin temsilcisi olarak betimleyen Tursun Beg’in çağdaş dizeleri. Tārīḫ-i Ebū’l-Fetḥ, İÜ Ktp. TY, nr.: 4369, s. 67, st. 3-4.

İstanbul’un fethinde hazır bulunan Tursun Beg, Tārīḫ-i Ebū’l-Fetḥ’inde Sultan Mehmed’in beyaz atına binerek devlet adamları ve ulemâsıyla şehre giriş ânını betimlerken, Son Peygamber’in adını taşıyan genç Sultân’ın bu şanlı fethi gerçekleştirmekle, onun dinini güçlendirecek bir “Āyet”, yani “mûcize”sini görünür kılmış çok büyük bir hükümdar seviyesine yükseldiğini şu manzûmesinde açıkça belirtmiştir:

Ol Muḥammed anda Ḫatm oldı der-i Peyġamberī
Bu Meḥemmed oldı andan Āyet-i dīn-perverī
Ol Muḥammed oldı Ḥaḳḳ’dan reh-nümā-yı cümle ḫalḳ
Bu Meḥemmed andan açdı bāb-ı raḥmet-güsteri[29]

Tursun Beg’in bu ifâdelerine göre İslâm Peygamberi’nin “Kostantîniyye’yi fetih” müjdesi onun aracılığıyla zuhûr bulmuş; Sultan Mehmed şehrin fethini gerçekleştiren kumandan olmakla onun bu mûcizesini yansıtan İlâhî rahmetin bir aynası olmuştu.

Bir görgü şahidi olan Tursun Beg’in dizelerindeki bu anlam, fethe tanıklık etmiş ünlü dış isimlerden birinin sözlerine de açıkça yansımıştır. Fethin çağdaşlarından Venedikli asilzâde Leonardo Benvoglienti, İstanbul’un fethinden sadece altı ay sonra, 22 Kasım 1453 günü yazdığı bir mektupta kuşatmada hazır bulunan kardinal Kiev’li İsidoros’tan duyduklarını aktarırken, bu beyitlerdeki mânânın Sultan Mehmed’in (Maumeto) aklında ve düşüncelerinde kuvvetle yerleşik bulunduğuna açıkça işâret etmiştir:

“[Kardinal İsidoros:] ‘Bu şimdi başta bulunan Türk’ün adı Maumeto/Mehmed olduğu için, Tanrı tarafından birinci Muhammed’e peygamberlik verilince ona halkı için hukuk getirtirken bir kısmını vermiş olduğunu, fakat şimdi ise Tanrı ikinci bir Maumeto yollayıp hukukunu genişletmek ve bütün hıristiyanları da buna katmak istediğini’ ekler.”[30]

Bir görgü şahidi olan İsidoros’un bu sözleri Tursun Beg’in yukarıdaki dizelerinin âdeta bir şerhi niteliğindedir.

Tümü görgü şâhidlerinin ifâdelerine dayanan bu ve benzeri çağdaş kayıtlar, Fâtih’in kuşatmayı başlatırken gerçekten de İslâm Peygamberi’nin Hadîs’leri, Ak-Şemseddîn’in müjdesi ve Molla Gürânî’nin teşvikleri doğrultusunda “İlâhî bir müjdeye kavuşmayı” amaçladığını kanıtlamakta, “Tribünlere oynayan” muhâliflerin “hamâsî bir tarz”da çizmeye çalıştıkları o “meş‘um, uğursuz” manzaranın tam aksine; genç Sultân’ın, ulemâsının ve askerlerinin o zamanki “fetih” algısının şimdikinden hiçbir farkı olmadığını kesin olarak ortaya koymaktadır.

  • Hakan YILMAZ

DİPNOTLAR

* Bu araştırma daha önce Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, LXXI/424 (Mayıs 2022), s. 28-35’te yayımlanmıştır.
Bu makale mevcut şekliyle daha önce 2020 yılı Nisan ayında bir başka tarih dergisine gönderilerek yayın kurulu tarafından basımına karar verilmiş, ancak baş muhâtabının bazı televizyon programlarında aksi yönde söylem değiştirmesine bakılarak, daha sonra yazarı tarafından yayımlanmaktan vaz geçilmiş ve sâdece aynı günlerde düzenlenen bir video konferansta (Berna Ocakçıoğlu: Hakan Yılmaz, İstanbul’un Fethinin Kritik Meseleleri, 27 Mayıs 2020, https://www.youtube.com/watch?v=rpSiuZ7dLgc&t=2097s) içeriği konu edinilmekle yetinilmişti. Ne var ki zamanla aynı görüşlerin ısrarla hâlâ tekrarlanmaya devâm etmesi ve iddiâ sâhibinin bu konuda herhangi bir düzeltme yoluna gitmemesi üzerine, iki yıl aradan sonra -ortaya konulan kanıt, belge ve materyallerde herhangi bir ilâve ve değişiklik yapılmaksızın- Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi’nin bu sayısında yayımlanmasına karar verilmiştir.

[1] Ahmed bin Hanbel, Müsned, IV, 335; Buhârî, et-Tārīḫu’l-Kebīr, I/II, 81; et-Tārīḫu’ṣ-Ṣaġīr, I, 341.

[2] Feridun Emecen, Fetih ve Kıyamet 1453, İstanbul, Kapı Yayınları, İstanbul 2019, Yeni Baskı İçin Önsöz, s. 8.

[3] Spekülasyondan başka hiçbir dayanağı olmayan, doğal olarak ilmî açıdan ciddîye alınır hiçbir tarafı da bulunmayan bu sözde çıkarımlar için, bk. İsrafil Balcı, “İstanbul’un Fethine İlişkin Hadis Rivayetlerine Farklı Bir Yaklaşım”, Osmanlı İstanbulu, II, haz.: Ali Akyıldız – Emrah Safa Gürkan, vd., İstanbul 2014, s. 859-889.

[4] Emrah Safa Gürkan, Bunu Herkes Bilir: Tarihteki Yanlış Sorulara Doğru Cevaplar, Kronik Kitap, İstanbul 2020, s. 206.

[5] Zehebî, Telḫīṣü’l-Müstedrek, IV, Dârü’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, Beyrut 1990, s. 422.

[6] Krş. E. S. Gürkan, a.g.e., s. 205.

[7] F. Emecen, Fetih ve Kıyamet 1453, s. 31-32.

[8] Meselâ, bk. Friedrich Giese, Die Altosmanischen Anonymen Chroniken, Breslau 1922, s. 102-108.

[9] Krş. İ. Balcı, a.g.e., s. 878-889 ve onu takiben; E. S. Gürkan, a.g.e., s. 206.

[10] İbrahim bin Ömer el-Bikâ‘î, İẓhārü’l-ʿAṣr li-Esrāri Ehli’l-ʿAṣr: Tārīḫü’l-Biāʿī, I, ed.: Dr. Muhammed Sâlim b. Şedîd el-‘Avfî, Riyad 1412/1992, s. 374-375.

[11] F. Emecen, Fetih ve Kıyamet 1453, s. 200, dipnot: 37.

[12] Hüseyin Enîsî, Menāḳıb-ı Aḳ-Şemsü’d-dīn, Süleymâniye Ktp. Hacı Mahmud Efendi, nr.: 4666, vr. 9a.

[13] F. Giese, a.g.e., s. 111, st. 3-10.

[14] Ahmed bin Hanbel, Müsned, IV, 335.

[15] F. Emecen, Fetih ve Kıyamet 1453, s. 67 (Ayrıca bk. s. 7).

[16] Mikhael Kritovulos, Historia, TSM, nr.: GI.3, XIII/3-4; Critobul din Imbros, Din Domnia Lui Mahomed al II-Lea Anii 1451-1467, editie de: Vasile Grecu, Editio Academiae Reipublicae Popularis Romanicae, 1963, XIII/3-4, p. 56-57.

[17] Kritovulos, a.g.e., XIII/3-4; Critobul din Imbros, a.g.e., XIII/3-4, p. 56-57; Kritovulos, Kriovulos Tarihi 1451-1467, XIII/3-4, çev.: Ari Çokona, Heyamola Yayınları, İstanbul 2013, s. 76-77.

[18] “Güzel bir belde…” Kur’ân-ı Kerîm, Sebe (34): 15.

[19] Kritovulos, a.g.e., XIII/4, s. 76-77.

[20] Krş. Hüseyin Enîsî, a.g.e., vr. 10a-10b.

[21] Ak-Şemseddîn’in Fâtih Sultan Mehmed’e İstanbul’un fethini kesin olarak müjdeleyişi, onu fethe teşvik edişi ve Ebû Eyyûb’un kabir yerini tespitine ilişkin meşhur rivâyetleri asılsız göstermeye yönelik benzer iki girişimin çağdaş kaynak ve belgeler ışığında tenkidi için, bk. Hakan Yılmaz, “İstanbul’un Fethi ve Akşemseddîn’in Fetihteki Rolü ile İlgili Yeni Bazı İddiâlar Üzerine”, Hakikat AİD, XXI/249 (Haziran 2014), s. 40-44.

[22] Tâcî-zâde Ca‘fer Çelebi, Marūseʾ-i İstanbūl Fet-nāmesi, İÜ Ktp. TY, nr.: 2634/1, vr. 4a, st. 11-13; vr. 4b, st. 5.

[23] Bibliotheca Comun. Bononiensis, no.: 16/b, III/13. Niccolò Sagundino’nun bu nutku Vincentio Makuscev ve Agostino Pertusi tarafından yayımlanmıştır: V. Vincentio Makuscev, “Ad Serenissimum Principem et Invictissimum Regem Alfonsum Nicolai Sangundini Oratio”: Monumenta Historica Slavorum Meridionalium vicinorumque popularum, vol. I, Varsaviae MDCCCLXXIV (1874), p. 297. Agostino Pertusi, İstanbul’un Fethi: Dünyadaki Yankısı, II, trc.: Mahmut H. Şakiroğlu, İstanbul Fetih Cemiyeti Yay., İstanbul 2006, s. 66. Bu konuda, ayrıca bk. N. Sagundino, Expugnatio Constantinopolitana, Vatican Library, Urb. Lat. 92, ff. 28v-39r.

[24] Gelibolulu Za‘îfî, Ġazavāt-ı Sulṭān Murād ibn Muḥammed Ḫān, Afyon Gedik Ahmed Paşa İl Halk Ktp. Yzm., nr.: 18349, vr. 23a. Bu çağdaş Ġazavāt-nāme’yi yakında tahkikli olarak neşredeceğiz.

[25] İbn Kemâl, Tārīḫ-i İbn Kemāl, VII. Defter, Süleymâniye Ktp. Fâtih, nr.: 4205, vr. 45a, st. 10-21 / vr. 45b, st. 1; Tıpkıbasım, nşr.: Şerafettin Turan, TTK Yayınları, Ankara 1954, s. 89-90. Müellif burada fetih müjdesininin “ṣaḥīḥ”liğini öne çıkarmak için diğer haberleri Eḥādī-i bī-algöstermekle birlikte, sorunu sağlam kaynaklarda da geçen bu gibi Hadis’lerden ziyade “fāsid (çürük) ḥüküm” verenlerde aramak gerekir ki, bu iki rivayet grubunun aslında birbiriyle çelişmeyip Ak-Şemseddîn ve Molla Gürânî’nin verdiği “iki fetiḥ” hükmünün doğru olduğu esasen Fatih’in fethi gerçekleştirmesi sayesinde tamamen kesinleşmiştir.

[26] Ioannes Cananus, Ioannis Canani de Constantinopoli anno 1422 Oppugnata Narratio, ex recensione: Immanuelis Bekker, Bonnae 1838, p. 466, 469. Zafer Taşlıklıoğlu, “II. Murad’ın İstanbul Muhasarası Hakkında Bir Eser”, İÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, VIII/11 (Eylül 1955), s. 219.

[27] Ebû’l-Hayr-ı Rûmî, alṭuḳ-nāme, III, TSMK, Hazîne, nr.: 1612, vr. 614b.

[28] İbn Kemâl, a.g.e., VII. Defter, s. 89-90.

[29] Tursun Beg, Tārīḫ-i Ebū’l-Fet, İÜ Ktp. TY, nr.: 4369, s. 67, st. 3-4; Mertol Tulum neşri, İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları, İstanbul 1977, s. 63.

[30] Leonardo Benvoglienti, ASS, Concistoro, nr.: 1976, f. 36; A. Pertusi, a.g.e., II, s. 54.

Hakan YILMAZ

Hakan YILMAZ / Araştırmacı-Yazar & Yeniçağ Tarihi Uzmanı 21 Şubat 1977’de İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde dünyaya geldi. Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı’nda başladığı Yüksek Lisans (Master) eğitimini “İbn Kemâl (Kemâl Paşa-zâde): Tārīḫ-i İbn Kemāl / VI. Defter (İnceleme-Transkripsiyon-Tıpkıbasım)” başlıklı teziyle tamamladı. Kuruluş devri Osmanlı tarihi ve Yeniçağ tarihi ile ilgili yeni bulgular ve bilimsel tartışmalara yönelik makaleleri 2004 yılından beri farklı akademik ve popüler dergilerde yayımlanmakta olup, uzmanlık alanı ile ilgili farklı sahalarda araştırma ve çalışmalarını sürdürmektedir. e-posta: [email protected] | [email protected] | [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Hakan Yılmaz

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ
Tekrarsız Süslemeler

Tekrarsız Süslemeler

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 3 Aralık 2024
Sistematik Hatalar Bahçesi

Sistematik Hatalar Bahçesi

Ekrem Hayri PEKER, 3 Aralık 2024
Merdiven

Merdiven

Haber Merkezi, 21 Kasım 2024
“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

Ekrem Hayri PEKER, 20 Kasım 2024
Türkülerde Felek

Türkülerde Felek

Dr. Halil ATILGAN, 19 Kasım 2024
Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Atilla SAĞIM, 17 Kasım 2024