Quantcast
İttihat ve Terakki’nin Kurucusu İbrahim Temo – Belgesel Tarih

Ekrem Hayri PEKER
Ekrem Hayri  PEKER
İttihat ve Terakki’nin Kurucusu İbrahim Temo
  • 10 Ekim 2020 Cumartesi
  • +
  • -
  • Ekrem Hayri PEKER /

Loading

Kimler gelip geçti Bursa’dan? Anibal’dan tutun Sezar’a kadar. Nice hükümdarlar, nice beyler, nice paşalar, nice mollalar, vezirler, şeyhülislamlar. Nice seyyahın-yazarın yolu Bursa’ya düştü.  Bunların kimisi kısa süre Bursa’da kaldı, kimisi uzun süre. Kimisi ömrünü Bursa’da tamamladı.

İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni kuran idealist devrimci İbrahim Temo’nun yolu iki kez Bursa’ya düşmüştür. Ziyaretlerinden birinde Balıkesir’e de gitmiştir.

Osmanlıcılık idealine inanmış bir aydın olan Temo, cemiyetin kuruluşundan altı yıl sonra II. Abdülhamid’in baskısından kaçıp Romanya’ya gitmiş; orada Jön Türk hareketinin Rumeli teşkilatını kurmuştur. Meşrutiyet öncesinde Romanya’da Jön Türk hareketini yaymaya çalışırken ülkedeki Arnavut örgütlerini Başkim adı altında birleştirdi. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a döndüğünde ise kuruluş hedefinden uzaklaştığını düşündüğü İttihat yönetimine karşı Osmanlı Demokrat Fırkasını kurarak muhalefet etti ve nihayet 1911’de bir daha dönmemek üzere Romanya’ya yerleşti

İbrahim Temo

İbrahim Temo, 22 Mart 1865’te Manastır vilâyeti Ohri kazasının Struga kasabasında doğdu. Asıl adı İbrâhim Edhem olup babası, tüccar Murad Bey’dir. Daha sonra soyadı haline gelen Temo lakabı kendisine arkadaşları tarafından takılmıştır. Arnavut asıllı Osmanlı siyasetçi, doktor. Hem Osmanlı’da hem Arnavutluk’ta hem de Romanya’da siyasi ve tıbbi faaliyetlerde bulunmuş önemli bir siyasî kişiliktir.

İbrâhim Edhem ilk tahsilini struga’da yaptı. Türkçe, biraz Fransızca ve Arapça öğrendikten sonra İstanbul’a gitti (1884). İki yıl Ahırkapı’daki Tıp İdadisinde, üç yıl da Kuleli Askeri Tıbbiye İdadisinde okudu, ardından Mekteb-i Tıbbiyye-i Şâhane’ye kaydoldu (1888).

Öğrencilik yıllarında İstanbul’da gizli faaliyet gösteren Arnavut gruplarıyla temasa geçti. Şemseddin Sami ve Naim Fraşıri gibi Arnavut liderlerin yanı sıra Makedonya’da Arnavutlarla beraber Yunan aleyhtarı propaganda yapan Koço-Ulah (Aromenis) hareketi liderlerinden Apostol Margarit ile de bağlantı kurdu. Mekteb-i Tıbbiye çevresinde yaygın olan Darwinist ve biyolojik materyalist hareketlerden ve yönetim aleyhtarı cereyandan etkilenen Temo, daha geniş siyasî örgütlenme hareketlerinde önemli rol oynadı.

İbrahim Temo, kendisi gibi Mekteb-i Tıbbiyede öğrenci olan arkadaşları Diyarbakırlı İshak Sükûtî, Çerkez Mehmed Reşid ve Arapkirli Abdullah Cevdet ile birlikte gizli İttihâd-ı Osmânî Cemiyeti’ni kurdu (Mayıs 1889). Daha sonra Osmanlı İttihat ve Terakkî Cemiyeti adını alacak olan bu cemiyetin bir numaralı üyesi oldu. Mekteb-i Tıbbiyede ders programlarını protesto için gerçekleştirilen öğrenci direnişine öncülük etti. İbrahim Temo, cemiyetin kuruluşunu şöyle anlatır: İbrahim Temo’nun ağzından İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kuruluş öyküsü şöyle: “Sarayburnu’nda, eski mektebi tıbbiyei askeriyede bir teneffüs saati esnasında Hilali Ahmer barakaları karşısındaki ağaçlar altında elimde kitap dolaşırken, İshak Sukûti yanıma sokuldu, yeni bir şeyler olup olmadığını sordu.
Ben- Gel arkadaş, düşündüklerimi sana biraz anlatayım. Aziz vatanın bugünkü durumu ve idare tarzıyla yok olup gideceğini biliyoruz. Bu hususta her vakit heman her serbest saatlerimizde birbirimizle dertleşip duruyoruz; fakat bu tehlikenin giderilmesi için bir çare düşünüp bulamıyoruz. Bence böyle kuru mülahazalar ve mütalealarda dert yanacağımıza, faaliyet geçmek lazımdır.
İshak- Ne gibi faaliyete?
Ben- Bir cemiyet halinde çalışmakla.
İshak- Güzel ama sen kime itimat edip te böyle tehlikeli bir işe teşebbüs etmemizi düşünüyorsun?
Ben- Evvela sen, bir; (Koğuştan çıkıp bize doğru gelen yamalı suratlı) Mehmed Reşid’i göstererek, bu da iki, olduk üç.  İşte cemiyet başladı demektir!
Mehmed Reşid’i işaret ettik yanımıza çağırdık. Fikrimizi açtık. Bu sıra, o zamanlar sofu olan Abdullah Cevdet ikindi namazını kılarak mektebin camisinden çıkıp yanımıza gelince: alınız bir de dördüncü dedim.
Mehmed Resid- Kardeşim, teklifinize itiraz değil, teşekkür ederim. Lakin tıbbiyeli bu dört genç ne yapabilir? Koca bir gizli cemiyet nasıl teşekkül edebilir? Bu koca şeytani istidatla nasıl boğuşabiliriz? Hayal ile uğraşmayalım; bunun başka bir yolunu bulalım, dedi.

Mehmet Reşit

Ben-Arkadaşlar, Türkiyemizin başına belâ kesilerek, Yunanistanın İstiklalini kazandıran “Etniki Eterya” komitesini teşkil edenler kimlerdi bilir misiniz? Rusyanın Odessa şehrinde, ticaretle meşgul bir meyhaneci ve bir bakkal çırağı ile amcası zengin bir tüccarın yeğeni üç rum çırağı idi. Tekâmül etmemiş bu cahil gençler pek az zaman içinde buna, bu büyük emellerine kısa zamanda muvaffak oldukları halde, bizim gibi yüksek tahsil görmüş, dünyanın iyisini görüp çıkmış dört tıbbiyeli niçin muvaffak olamasınlar… Dört el birbirine kavuştu. Bu ahdi misak 1305 (1889) senesi bir mayıs gününe tesadüf etmiş ve cemiyet kurulmuştur. (İttihad ve Terakki Anıları, s, 13-14-15)

Temo, bir yandan da popüler dergilerden Musavver Cihan’da makaleler yayımladı. Yaz tatilini geçirmek üzere gittiği Ohri’de bir ihbar üzerine tutuklanarak İstanbul’a getirildi. Yıldız Sarayı’nda özel bir komisyon tarafından sorgulandıktan sonra (17 Temmuz 1890) serbest bırakıldı. Yüzbaşı rütbesiyle Mekteb-i Tıbbiyeden mezun olup (1892) Haydarpaşa Hastanesi’nde göz hastalıkları ihtisasına başladı (1893).

Padişahı hicveden şiiri bir tıbbiye talebesi üzerinde ele geçince bazı arkadaşlarıyla birlikte tutuklanarak divanı harbe sevk edildi (1894). Günlerce sorguya çekildi; nihayet divanı harp başkanı Arnavut Rıza Paşa’nın yardımı ile serbest bırakıldı. Çok geçmeden hâkimler ve subaylar arasında tutuklamalar yeniden başlayınca İbrahim Temo da Tophane Kışlası’na götürüldü; ancak sorguya çekildikten sonra tekrar serbest bırakıldı.

İttihad-ı Osmani 1894 yılından sonra artan eylemlerinin çoğunda Temo’nun rolü vardır. Ermenilerin 30 Eylül 1895’te başlattıkları ve Müslümanlarla kanlı çatışmalara varan Bâbıâli yürüyüşü sonrasında İshak Sükûtî ve İsmail İbrahim’le birlikte 5 Ekim 1895’te İstanbul’da dağıtılan beyannameyi hazırladı. İlk defa cemiyetin imzasıyla yayımlanan bu beyannamede, Müslümanlarla Türklere çağrıda bulunularak Ermenilerin Bâbıâli’yi basmaya kadar varan davranışlarının istibdat rejiminden kaynaklandığı, Türklerin de bütün Osmanlılar gibi müstebit idareden ıslahat ve hürriyet istedikleri, cemiyetin bu maksat için çalıştığı, Müslümanların Ermenileri cezalandırma yerine istibdadın merkezi olarak gösterilen Bâbıâli’yi, şeyhülislâm konağını ve Yıldız Sarayı’nı basmaları gerektiği ifade edilmekteydi. Böylece Müslümanların da hürriyete âşık ve lâyık oldukları medenî dünyaya gösterilecekti.

Bu bildirinin sarayı telâşlandırdığı bir sırada yabancıların dikkatlerini de bu harekete çekmek için yine Temo’nun gayretleriyle Fransızca kaleme alınan bir açık mektup büyük devletlere ve saraya gönderildi. Hükümet bu gelişmeler üzerine şüpheli gördüğü kimseleri tutuklamaya başladı. İbrahim Temo da Beşiktaş Karakolu’na götürülerek Yedisekiz Hasan Paşa başkanlığında oluşturulan bir heyet tarafından sorguya çekildi. İki hafta süren sorgulama sırasında bir suç bulunmadığından serbest bırakıldı.

Göreve başladıktan sonra 3 kez daha tutuklandı ve son tutuklanmasından sonra Anadolu’ya sürgün edilince diğer birçok Jön Türk aydını gibi ülkeyi terk etmeye karar verdi.

Koço-Ulah hareketi üyelerinin yardımıyla “Metéor” adlı bir Rumen gemisine gizlice binerek Köstence’ye gitti; oradan Bükreş’e geçti. Bir yıl süreyle Bükreş hastanelerinde çalışıp Romanya’da doktorluk yapabilmek için girdiği imtihanları kazandıktan sonra Türk nüfusunun yoğunlukta bulunduğu Dobruca’nın Mecidiye kasabasında doktorluğa başladı (Aralık 1896)

1898 yılında örgütün Arnavutluk’taki kollarının kurulmasında da katkıda bulundu; Paris, Cenevre ve Kahire şubeleri ile sürekli temas halinde oldu. Mecidiye’deki evi Jön Türklerin sığınağı haline geldi; sığınanları civar köylerde saklayıp sonra Paris veya Cenevre’ye geçmelerine yardımcı oldu.

İbrâhim Temo, Romanya’da bulunduğu sırada da politika ile olan ilişkisini sürdürdü. Osmanlı Devleti’nin Bükreş sefaretinde görevli Şefik ve Alfred Rüstem beylerin yardımıyla Hareket adlı bir risâle bastırarak dağıttı. Doksan üç sayfadan oluşan, II. Abdülhamid döneminde uğranılan kayıplara dikkat çektiği bu broşürü gizlice İstanbul, İzmir, Selanik, Trabzon’a gönderdi ve ilgi ile karşılandı.

Köstence, Dobruca, Pazarcık, Şumnu, Varna, Rusçuk, Lom, Filibe ve Tutrakan şehirlerinde İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin birer şubesinin açılmasında öncülük eden Temo cemiyetin Balkanlar’daki lideri durumuna geldi.

Aynı zamanda Romanya’da faaliyet gösteren Naço liderliğindeki Arnavut Drita örgütünde görev aldı. Brüksel’de yayımlanan Albania dergisinde yazılar yazdı. Dobruca Milletvekili Vasili M. Kogalniceaunu’nun yardımıyla Sadâ-yı Millet adlı bir dergi çıkarmaya başladı (5 Mart 1898). Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin resmî yayın organlarından biri haline gelen dergi, dokuzuncu sayısından sonra Osmanlı hükümetinin baskısıyla Romanya makamlarınca kapatıldı (1 Mayıs 1898). Osmanlı hükümetinin adamı Ebulmukbil Kemal Bey’in İstanbul’a dönmesi için gönderdiği mektuplar onu ikna etmedi. Bu arada Osmanlı hükümetinin iadesi için yaptığı girişimlerden korkan Temo Romanya vatandaşlığına geçti (Mart 1898). Temo’nun faaliyetlerinden endişelenen Osmanlı yönetiminin Romanya’ya gönderdiği Necip Melhame Paşa ile tartıştıktan sonra onu düelloya davet etmesi ve Melhame’nin kaçışı, Temo’nun cemiyetteki prestijini arttırdı.

1902-1903 yıllarında altı ay süreyle göz hastalıkları ihtisasını tamamlamak üzere Paris’te kaldı. Paris’e gittiğinde Makedonya Bulgar İhtilal Komitesi tarafından Osmanlı yönetimi aleyhine yapılan olumsuz propagandaya şahit oldu ve propagandanın uydurma haberler içerdiğini delilleri ile birlikte veren bir layiha düzenleyerek kendi imkanları ile yayımlattı. Avrupa şehirlerinde bulunan Jön Türk liderleriyle görüşmeler yaptı. Abdülhamid’in idareyi İttihatçılara bırakması halinde eğitim alanında yapılacakları ilişkin hazırlık çalışması yapmayı üstlenerek ilkokullar üzerine bir tasarı hazırladı. Türkçeye uygun bir alfabe oluşturulmasını öneren 8. madde tasarının en dikkat çekici hususlarından biri olarak değerlendirilir.

Osmanlı İttihat ve İnkılâp Cemiyeti’nin II. Abdülhamid’e karşı düzenlediği başarısız bombalı suikast girişimlerinde aktif rol aldı (1904). Köstence’ye döndükten sonra Köstence’deki Türk okulundaki ıslahat çalışmaları ile ilgilendi.  Jön Türklerin önemli bir bölümü Terakki ve İttihat Cemiyeti adı altında yeniden teşkilatlanınca yeni örgütün Köstence’deki Romanya merkez şubesinin başına getirildi (1906). Aynı dönemde Ndihma, Shpresa ve Bashkimi adlı Arnavut örgütlerinde de görev aldı. Romanya’da yaşayan Arnavutları örgüte kazanmak için yoğun çaba sarf etti. Romanya’da 1906 yılının sonlarına doğru 3 Arnavut cemiyetinin birleşmesi ile Başkim (İttihat) Cemiyeti kurulmasına öncülük etti.

Osmanlı hükümetinin Balkanlar’daki Jön Türk hareketlerine baskısını artması sonucu “İslam Eğitiminin İlerlemesi (Terakkî-i Maarif-i İslamiye)” adıyla bir kamuflaj örgüt kurmaya ve faaliyetlerini bu ad altında sürdürdü.[3] 1907’de Paris’te gerçekleşen Jön Türk kongresinden sonra Rumeli şubesi Manastır, Kosova, Selanik’teki askeri kuvvetler içinde propaganda faaliyetlerini yoğunlaştırdı; gazete, broşür ve mektuplarla bir ihtilal süreci başlattı.

Temo, II. Meşrutiyet’in ilanın Köstence’de büyük bir miting ile kutladıktan sonra kutlama için Romanya’dan İstanbul’a giden 152 kişilik heyette yer aldı. İstanbul ve Selanik’te kurucusu olduğu İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden beklediği ilgiyi görmediği için büyük hayal kırıklığı yaşadı. İstanbul’da önce Beyoğlu Mutasarrıflığı sıhhiye müfettişliğine tayin edildi; II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra Darülaceze müdürlüğüne getirildi

Buradaki icraatı, başta Dahiliye Nâzırı Talat Paşa olmak üzere İttihatçıların tepkisine yol açtığı için istifa etmek zorunda kaldı. İttihat ve Terakki Cemiyetinin değişen yapısı içerisinde kendisine bir yer bulamayan Temo, Osmanlı Demokrat Fırkası adıyla yeni bir fırkanın kuruluşuna öncülük etti ve başkanlığına seçildi (6 Şubat 1909). Programı bütünüyle Romanya Demokrat Fırkası programından alınan fırkanın faaliyetleri, Temo’nun İttihatçılarla olan bağlarının tamamen kopmasına yol açtı. Temo, fırkanın yayın organları olan Hukuk-ı Beşer, Selâmet-i Umumiye, Genç Türk, Türkiye, Yeni Ses gazetelerinde İttihatçılar aleyhine çoğu imzasız yazılar yazdı. Bir taraftan da kurucusu olduğu İttihat ve Terakki’nin Nuruosmaniye’deki merkezine devam ediyor ve bu fırkanın yayın organı olan Şüra-yı Ümmet’te tıbbî makaleler neşrediyordu. Temo’nun ve fırkasının tutumu İttihatçıların sert tepkisine sebep oldu. Talat Paşa, memur olduğu için politikayı bırakması gerektiğini ileri sürerek Temo’yu uyardı. Ayrıca Edirne ve Tekirdağ’da çıkan kolera hastalığıyla mücadele etme görevini vererek İstanbul’dan uzaklaştırdı (1911).

Edirne’deki görevi tamamlandıktan sonra 1911 yılı ocak ayında İstanbul’dan ayrılarak Köstence’ye gitti.

Temo, Balkan Harbi sırasında yedi kişilik bir Rumen Kızılhaç heyetinin başkanı olarak 1913 yılında kısa bir süre için İstanbul’a gelmiştir. Yaşamını sürdürdüğü Mecidiye’de şık adlı Türkçe bir gazete yayımlamaya başladıysa da (Şubat 1914) fazla devam ettiremedi. Türkçenin Latin harfleriyle yazılması hakkında çalışmalarını sürdürerek bugünün Türkçe alfabesine benzeyen bir alfabe hazırladı, öğretmenlere dağıttı. Abdullah Cevdet’in İstanbul’da İçtihad dergisini bu alfabe ile çıkarmasını istediyse de bu düşünce uygulanamadı.

Arnavutluk’ta meydana gelen kral aleyhtarı hareketler üzerine Prens Wilhelm von Wied’in kurtarılması için Draç’a (Durazzo) gitti (1914). Üç ay sonra tekrar Mecidiye’ye döndü. Romanya I. Dünya Savaşı’na girince Temo da binbaşı olarak savaşta görev aldı. Mütarekeden sonra Paris Barış Konferansı’na giden Arnavut heyetine katılarak sınır tayini alt komisyonunda çalıştı.

Romanya’ya döndükten sonra Liga Poporului (Ahali Fırkası)’ye katılan İbrahim Temo, bu partiden Caliacra senatörü olarak 1920-1922 yıllarında Romanya Parlamentosu’nda görev yaptı. Partinin Mecidiye kazası başkanlığını 1937 yılına kadar sürdürdü.

Parlamentodaki görevi sırasında Romanya ile Sırbistan arasında Tuna üzerinde bulunan Adakale  nahiyesi ile ilgili çıkan bir sorun üzerine konuyu parlamentonun dikkatine sunarak adanın Romanya’ya katılmasına katkı sağladı Türk dergilerinde tıbbi ve siyasî yazılar yayımlamayı sürdürdü. 1936’da Balkan Birliği Tıp Kongresi’nin Romanya temsilcisi olarak İstanbul’a gitti. 1937’de Atatürk’ü Niçin Severim başlıklı 16 sayfalık bir broşür yayımladı.

1922 yılından itibaren İctihad ve Yolların Sesi gibi Türk dergilerinde tıbbî ve siyasî yazılar yazmaya devam etti. 5 Ağustos 1945’te Mecidiye’de vefat etti.

Temo’nun Bursa ve Balıkesir ziyaretlerini anlatalım. İbrahim Temo, Cumhuriyetin ilanından sonra sık sık Türkiye’ye gelmiştir. Bu ziyaretlerin birinde yolu Balıkesir’e düşer. Balıkesir’de yeni yapılan Hastaneyi ziyaret eder. Başhekim ve diğer hekimlerle beraber hastaneyi gezerken bir hasta koğuşunun duvarında Cemiyeti beraber kurdukları Doktor Çerkes Mehmet Reşid Bey’in resmini görünce çok duygulanır.

Başhekim, “Şehrimizin mutasarrıfı iken hastahanemizi yeniden yaptıran bu fikirdaşınızı Gülhane mektebimizin, gülü ittihadın ilk kurucusu olduğu için teberrüken resmini astık” dediler. Ben o resmin karşısında onun iyi kötü işlerini hatırıma getirmeden, elim kalbimin üzerinde bir dakika maziye teveccühen düşündüm, gözlerim yaşla doldu. Muayene odasına gittiğimde, Mehmed Reşid’in vatana olan hizmetinden bahsettikten sonra arkadaşlara:

Sakın sanman hayalin bu kartona düşen şekli,
Ebed âdad elektronlarla her daim müzeyyendir.
O menkuştur ezelden safhai vicdanı millete,
Silinmez; çünkü ressamı onun, nunvelkalemdendir

diye yazar.

Temo, Balıkesir’den Bursa’ya geçer.

Bursa’da Banyoları gezdiği sırada Kükürtlü’den Çekirge’ye çıkarken cadde üzerinde hürriyeti müteakip Meclis-i Mebusan’a başkanlık eden Ahmet Rıza Bey’i, kızının elinden tutarak dolaşırken görür. Temo’nu yanında eşi ve kızı vardır. Karşılıklı hâl hatır faslından sonra, Ahmet Rıza Bey uzun sakallı başını sallayarak: “Eh Temo Bey arkadaş, biz bunun için mi çalıştık, vücut yıprattık, bu neticeyi mi bekliyorduk” diyerek teessüflerini gösterir.

Temo, “Azizim elbet bunu beklemezdik, lakin hürriyetin ilanından sonra arkadaşlarınızın tuttukları zigzaklı yol ve uzağı görmemelerinden başka ne beklenirdi. Beni vatandan ikinci defa kaçırdınız, şimdi tekrar nefes almaya, bu mübarek topraklara yüz sürmeye geldim. Sabır edelim, çalışalım, ümidi kesmeyelim” diye cevap verir.

Temo, çekirgeye çıkarken sağdaki mezarlıktan bir ağlama sesi duyar, mezarlığa girip baktığında yeni kırılmış bir mezar taşını görür. Mezar taşını okuyunca mezarın Karagöz’e ait olduğunu anlar.

Mezar yaşında bir manzume vardır:

Derğehi âli abade müstakim ol kemteri
Gösterir vahdet ilin kalkıkta kesret perdesi.

İkinci gelişinde müzeye dönüştürülmüş Ulucami medresesinin koridorunda görür (Yeşil Medrese olmalı 1923 yılında Türk-İslam Eserleri Müzesi oldu). Bu durum, Temo’yu rahatsız eder. İstanbul’da yayımlanan Karagöz gazetesine bir mektup gönderir ve mezarın bakıma alınması ve mezar taşının tamiri konusunda önayak olmalarını ister ama gazeteden ses çıkmaz.

Atatürk, hiçbir pakta üye olmamış ama batıda Balkan Antantını (9 Şubat 1934), doğuda ise İran ve Afganistan’ın katılımıyla (8 Temmuz 1937) Sadabad paktını kurmuştur.

1936 yılında Balkanlar İttihadı Tıp Kongresi İstanbul’da toplanır. Romanya’dan gelen heyette İbrahim Temo da vardır. Temo ve kongreye katılan doktorlar Yalova’ya oradan da otomobillerle Bursa’ya gelirler. Bursa’dan Uludağ’a çıkarlar. Zirveye yakın bir yere inşa edilen genç dağlılar misafir evine giderler. Burada kendilerine çay ikram edilir.

Yaşı 74’ü bulmuş olan Temo, “Uludağ’a bir asansör konsa da, benim gibi yaşlıların bacaklarının imdadına yetişilse” der ve Uludağ için şu şiiri yazar:

Uludağdan hitah erdi, dedi ki bak ey gafil,
Benim turuma çıkmışken beni dinle kulak ver sen
Yapış damanına ilmin bu esrarı bulup faş et,
Ne kuvvet var tabiatta görüpte aczini bil sen,
İşit Musa kulağı ile, Muhammed göziile bak gör,
Atıl hikmet kucağına demadem durmayıp Yüksel.

*

İbrahim Temo, 1939 yılında yazdığı hatıratında halen Bursa’da yaşayan emekli bir tabip binbaşıdan bahseder: Arif Hikmet Bey.
İbrahim Temo, Sultan Abdülhamit’e bir suikast planlar. Eylemi Romanya’nın Tutrakan bölgesinde öğretmenlik yapan Arif Hikmet Bey gerçekleştirecektir. Rumeli köylüsü kılığına giren Arif Hikmet Bey, yanında bombalarla İstanbul’a gelir. Sultanahmet civarında keşif yaparken bir arkadaşı onu tanır. Arkadaşını çeşitli bahanelerle atlatmayı başaran Arif Hikmet Bey, takip edildiği şüphesine katılır ve kiraladığı bir kayıkla bombaları denize atar.

*

İttihâd-ı Osmânî Cemiyeti’ni uranlardan İshak Sûkuti San Remo’da tedavi görürken veremden ölür. İbrahim Temo yaşamını Romanya’da sürdürür. Çerkes Mehmet Reşid Bey İttihat ve Terakki’nin iktidarında ön saflarda görülmez. Mütareke imzalandıktan sonra Diyarbakır Valisi olduğu dönemde Ermenileri tehcir sırasında soykırıma uğratmak suçlamasıyla Bekirağa Bölüğü’ne hapsedildi ve idama mahkûm edildi.  Hapisten kaçmayı başaran Reşid Bey, polis tarafından kuşatılınca intihar etti.

Diğer kurucu Abdullah Cevdet Bey, devrimden sonra hemen İstanbul’a dönmedi. 1910’da İstanbul’a döndü, siyasete girmedi. Kendi matbaası İçtihad Evi’ni kurdu. “Kütüphane-i İçtihad” dizisini yayımladı. Cağaloğlu’ndaki evi, aydınların sık sık gelip gittikleri, tartıştıkları bir mekân hâlini aldı ve bu özelliği, Abdullah Cevdet Bey’in vefatına kadar da sürdü.

Eserleri:

İbrâhim Temo, yukarıda belirtilen dergilerde yazdığı makaleler ve risâle:

-Aile Tabibi (İstanbul 1308);

-Tagaddî ve Devâm-ı Hayat (İstanbul 1312); Kuduz Hastalığı Üzerine Varaka-i İmtihâniyye: Thèse sur le rage (İstanbul 1313, mezuniyet tezi);

-Hareket (İstanbul [Bükreş] 1313); Tabâbet-i Avam ve Hıfz-ı Sıhhat (Mecidiye 1925);

-Atatürk’ü Niçin Severim (Mecidiye 1937),

-İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin Teşekkülü ve Hidemât-i Vataniyyeü

-İnkılâb-ı Millîye Dair Hâtırâtım (Mecidiye 1939) adlı kitapları kaleme almıştır.

EK:

İshak Sükûti (1868-Şubat 1902, San Remo): Diyarbakır’da, fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Sükûtî, Kuleli Askerî Tıbbiye İdadisinden mezun olduktan sonra, 1887’de Sarayburnu’ndaki Gülhane Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriyesine kaydoldu.

Hürriyetçi fikirlerin çok yayıldığı bu okulda bir yandan tıp tahsil ederken diğer yandan Nâmık Kemal, Ziyâ Paşa ve Ali Şefkatî gibi hürriyet taraftarı yazarların eserlerini gizlice okuyup bunları bazı arkadaşlarına da verdi. Kendisi gibi taşradan gelmiş olan İbrahim Temo ile beraber okulda hürriyet yanlısı ve istibdat karşıtı fikirlerin yayılmasına ön ayak oldu. 1887’de Gülhane Askerî Tıbbiyesi’ne girdi. 1889’da İbrahim Temo ile birlikte (sonradan İttihat ve Terakki adını alacak olan) gizli bir cemiyetin temellerini attı. Okul dışında gizli toplantılar düzenleyerek tıbbiye, harbiye, mülkiye ve medrese talebelerinden birçok kişinin cemiyete girmesini sağladı.

Tahsilini tamamlayarak, tabip yüzbaşı oldu. Cemiyet faaliyetleri öğrenilince Rodos Kalesi’ne sürüldü. Buradan kaçtı. Bir süre Mısır’da kaldı. Paris’e yerleşti. Sonra ise İsviçre’ye geçti.

1897’de Abdullah Cevdet, Edhem Ruhi, Tunalı Hilmi, Ahmed Nuri, Mustafa Ragıp gibi arkadaşlarıyla birlikte Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Cenevre Şubesi’ni kurdu. Osmanlı Gazetesi’ni yayınlamaya başladı. 1897’de bütün Avrupa’da cemiyetin fiilî lideri durumuna yükseldi. Sükûtî, cemiyetin malî durumunu güçlendirmek ve Mısır kolunu yeniden örgütlemek üzere Ağustos 1897’de Kahire’ye gitti.

Aynı yıl, cemiyetin Kahire Şubesi’nin kurulmasına da öncülük etti. Hükûmet bu çalışmalardan tedirgin oldu. Vazgeçerlerse onlara mesleklerine uygun görevler verileceğini belirtti. 1 Aralık 1897’de Abdullah Cevdet’le beraber Cenevre’de Osmanlı adıyla bir gazete çıkardı. Gazete için gerekli parayı sağlamak amacıyla 1898 yılı ortalarında padişahın temsilcileriyle yeni bir pazarlığa girdi. Osmanlı gazetesinde kullandıkları sert dili yumuşatmaları karşılığında bazı Jön Türk liderlerine aylık bağlandı. Sükûtî bu paranın önemli bir kısmını Osmanlı gazetesinin sürdürülmesi için harcadı. Fakat hükümetten maaş kabul etmesi ona duyulan güvenin sarsılmasına, cemiyetin yurt içi şubelerinde hayal kırıklığına ve Paris şubesinin lideri Ahmet Rıza Bey ve ekibiyle arasının açılmasına yol açtı.

İshak Sükûti ve arkadaşları, Trablusgarp’taki 78 siyasi tutuklunun serbest bırakılması karşılığında bu öneriyi kabul etti. İshak Sükûti anlaşma uyarınca Roma Büyükelçiliği’nde doktorluk görevi aldı.

Sürgünlük yıllarında vereme yakalanan İshak Sükûti, hava değişimi için gittiği San Remo’da 9 Şubat 1902’de öldü. Bu tarihten yedi yıl sonra Sükûtî’yi hiç tanımamış olmakla birlikte onun hayranlarından olan Rıza Nur bizzat Avrupa’ya giderek kemiklerini İstanbul’a getirdi ve Divanyolu’ndaki Sultan II. Mahmut Türbesi’nin yanına gömülmesini sağladı.

Sükûti’nin siyasi ve fikri faaliyetlerinin önemli bir cephesini gazeteciliği oluşturur. Paris, Londra, Cenevre, Brüksel, Roma ve Kahire’deki Jön Türk gazetelerine yazılar yazdı. Osmanlı’da çıkan yazılarının birçoğu Sultan Abdülhamid yönetimini eleştiren makalelerdir. Gazetede ayrıca Arnavutluk, Girit meselesi, kadınların özgürleştirilmesi, Panslavizm ve Rusya konuları işlenmekte, Rusya’ya ve Rusya Müslümanlarına ait yazılar yer almaktadır. Osmanlı gazetesini çıkaranlarla temas halinde olan Gaspıralı İsmail Bey’in çıkardığı Tercüman gazetesi Osmanlı gazetesinin sayfalarında övülmekte, gazetenin Rusya Müslümanları arasında eğitimi canlandırmak için sebatla çalışması takdir edilmektedir.

Mehmed Reşid Bey (8 Şubat 1873-6 Şubat 1919): İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi doktor ve I. Dünya Savaşı sırasında DiyarbekirValisi olan Çerkes asıllı Osmanlı asker ve devlet adamıdır.  Ailesi, Şahingiray soyadını almıştır. Mehmed Reşid 8 Şubat 1873’te Kafkasya’da bir Çerkes ailesinde dünyaya geldi. 1874 yılında Rus baskıları sonucu ailesi Osmanlı İmparatorluğu’na göç etti.

Mehmed Reşid, öğrenimini İstanbul’da Gülhane Askerî Tıp Akademisi’nde tamamladı ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurucularından biri oldu. 1894 yılında Haydarpaşa Askerî Hastanesi’ne Düring Paşa’nın yardımcısı olarak atandı.

1897 yılında devrimci faaliyetleri nedeniyle tutuklanarak Trablusgarp’a sürüldü. Burada doktorluk yaptıktan sonra 1908 Jön Türk Devrimi’nin ardından İstanbul’a geri döndü. Daha sonra 1909 yılında ordudan ayrılarak İstanköy kaymakamlığı ile Humus, Kozan, Rize ve Karesi mutassarıflığı yaptıktan sonra 1915 yılında Diyarbakır Valisi olarak atandı. Görevi sırasında Ermeni mahallesinin girilemeyen sokaklarına girdi. Çok sayıda asker kaçağı, silah ve mühimmat ele geçirdi. Bölgede yaşayan 120 bin Ermeni’nin Musul’a tehcirini yönetti. Bir yıl sonra Ankara valisi oldu. 1917 yılında Talat Paşa tarafından azledildi.

Mehmet Reşid Bey, Diyarbakır Valisi olduğu dönemde Ermenileri tehcir sırasında soykırıma uğratmak suçlamasıyla Bekirağa Bölüğü’ne hapsedildi ve idama mahkûm edildi.

25 Ocak 1919 günü Dr. Reşit Bey, bazı kimselerin yardımıyla tutuklu bulunduğu ceza evinden kaçmayı başarır. İngiliz Yüksek Komiserliğinin, İngiltere gönderdiği raporda Reşit Bey’in firarından Osmanlı Hükümeti’nin sorumlu olduğunu bildirmesi ve İstanbul Basınının da Hükümete saldırmasıyla çileden çıkan Damat Ferit Paşa, Dr. Reşit Bey’in yakalanması için tüm güvenlik teşkilatını seferber eder. Anadolu’ya geçmeye çalışan Reşit Bey, 6 Şubat 1919 günü Beşiktaş ve Nişantaşı civarında, etrafı kuşatılınca teslim olmaktansa cebinden çıkardığı tabancasını şakağına dayayarak intihar eder.

Cebinden şu ifadelerin yazılı olduğu bir mektup çıkar:

“Pek sevgili refikam(eşim) ve çocuklarım… firarımdan dolayı Muhafız Paşa ile Polis Müdürü bütün şiddet ve kuvvetleriyle beni arıyorlar. Ermeni tazıları da bunlara iltihak etmişlermiş. Gayretsiz ve hissiz bazı dostlarımın ihmali, programımı sekteye uğrattı. Utanmadan, teslim olması gerektiğini tavsiye ediyorlar. Neticeyi karanlık görüyorum. Yakalanıp hükümetin oyuncağı, düşmanlarımın eğlencesi olmamak için son dakikada intihar etmek fikrindeyim. Revolverim bir dakika yanımdan ayrılmıyor ve hazırdır.

Hayatımın bence hiçbir kıymeti kalmadı. Bir müsait vakitte milletime son vazifemi yapar ve hayatımın bakiyesini tamamıyla size harcamak ve tahsis ederim ümidiyle yaşamak isterdim. Ne çare, her istenilen olmadı. Sizi milletim için ihmal ettim. İstikbalinizi düşünemedim. Herkes beni Ermeni malı ile zenginleşmiş biliyor. Hâlbuki sizi temin-i maişetten (geçiminizi sağlamaktan) aciz bırakıyorum. Bu da talihin bir cilvesi yahut nankör bir milletin gafletidir. Beni en ziyade mütellim edeb Refikamın bakiye-i hayatıdır. Kendisine saf bir aşk ve muhabbetten başka bir şey bırakamıyorum. Hayatının son zamanlarının zehirlenmesine sebep oldum. Şimdi de matem içinde bırakıyorum. Beni affet sevgili Mazlumem, şahsında ismin gibi mazlummuş.

Son ricam şudur; Refikam bütün metanetini toplayarak, çocuklarımızı bize layık bir his ve fikirde yetiştirsin. etanetini toplayarak, Çocuklarımızı bize layık bir his ve fikirde yetiştirsin. Çocuklarımda annelerine muti ve hürmetkâr olsunlar ve onu hiç üzmesinler. Ahlaklı, metin ve ilim ve marifet sahibi olsunlar. Kayınpederim ve kayınvalidemden de rica ederim.; Mazlumenin bol bir şefkatte ve tatlı muameleye çok muhtaç olduğunu unutmasınlar ve çocuklarıma öksüzlüklerini hissettirmemeye çalışsınlar.

Ziyade yazmaya teessürüm manidir. Mazlumem, Nimetim, Şinasi, Cezmi, Fikret, İsmet ve Cehdi yavrularım hepiniz gözümün önündesiniz. Ben sizi gıyaben değil, adeta karşımda hissediyorum. Ne olurdu hepinizi birer defa öpüp kokladıktan sonra ölseydim. Kayınpederimi ve kayınvalidemi muhabbetle kucaklarım. Dostlarıma ve sevdiklerime selam söylersiniz. Belki bu satırlardan sonra daha çok yaşarım. Fakat belki de size son hitabımdır. Elveda sevdiklerim.
Son nefesine kadar sizi seven ve unutmayan Reşid”

Abdullah Cevdet (9 Eylül 1869-29 Kasım 1932): fikirleri, İkinci Meşrutiyet dönemi düşünce yapısının şekillenmesinde etkili oldu. Sonradan İttihat ve Terakki’ye dönüşecek İttihâd-ı Osmânî Cemiyeti’nin kurucusu dört tıbbiyeliden birisidir.

Yaşantısı siyasal alanda etkin görevler alarak değil, bir düşünce üreticisi olarak devam etti. Dönemindeki ana düşünce akımlarının çerçevesinde kendine özgü görüşler geliştirerek düşünce tarihinde özel bir yer edindi. Türkiye’nin ilk kadın ve işçi hakları savunucularındandır. Tıp, felsefe, sosyoloji, siyaset alanlarında yetmişten fazla eserin yazarı veya çevirmenidir.

9 Eylül 1869 günü Arapgir’de dünyaya geldi. İlköğrenimini Hozat ve Arapgir’de tamamladıktan sonra ailesiyle Harput’a gitti. 1885’te Ma‘mûretülaziz (Elazığ) Askerî Rüşdiyesi’nden mezun oldu. On beş yaşında İstanbul’a giderek Kuleli Askeri Tıbbiye İdadisine girdi. Üç yıl sonra mezun oldu ve eğitimine Askeri Tıbbiye’ye devam etti.

Tıbbiyedeki öğrenciliği sırasında okulda hâkim olan biyolojik materyalist eğilimlerden etkilendi. Ludwig Büchner’e ait, kendisini çok etkileyen “Kraft und Stoff” adlı kitabın bir bölümünü biyolojik materyalist görüşleri herkesin anlayacağı bir dille anlattığı için “Fizyolociya-i Tefekkür” (1890) adıyla Türkçeye çevirdi. Aynı yıl beyin fonksiyonları üstüne “Dimağ” adlı kitabı yayımladı. Ertesi yıl İslâm âlimleriyle biyolojik materyalist filozofların fikirlerini bağdaştırmaya çalışan “Fünûn ve Felsefe” adlı çalışmasının ilk taslağını hazırladı. Okuldaki son yılında biyolojik materyalizm ve beyin fonksiyonları üzerine “Fizyolociya ve Hıfz-ı Sıhhat-i Dimâğ” ve “Melekât-ı Akliyye” adlı iki kitap daha yayımlayan Abdullah Cevdet, aynı konular üzerinde Maârif, Musavver Cihan ve Resimli Kitab mecmualarında makaleler yazdı.

1889’da dört arkadaşı ile birlikte “İttihad-ı Osmâni Cemiyeti” adını verdikleri bir cemiyet kurdular. Daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne dönüşen bu cemiyet, 1908 Devrimi’ni gerçekleştirdi.  II. Abdülhamit’e karşı yürütülen propagandanın önde gelen isimlerinden biri olan Abdullah Cevdet, siyasal faaliyetleri nedeniyle öğrenimi boyunca birkaç kez tutuklandı, bir süre okuldan uzaklaştırıldı.

Tıbbiye’deki öğrenciliği sırasında edebiyatla da ilgilendi ve Abdülhak Hamid’in isteğine uyarak şiirlerini kitap haline getirdi. 1890 yılında yayımladığı ilk şiir kitabı Hiç’ten sonra Tuluat (1891) ve Masumiyet (1893) adlı şiir kitaplarını da yayımlamıştır.

Temmuz 1894’te tıp öğrenimini tamamladı, göz hekimi oldu. Okulu bitirdikten sonra İstanbul’da Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde göreve başladı. Kolera salgını nedeniyle aynı yıl kasım ayında geçici görevle Diyarbakır’a gönderildi; İttihat ve Terakki’nin Diyarbakır şubesini kurdu. Bu şehirde bulunduğu sırada Mehmet Ziya Gökalp’in cemiyete intisabına önayak oldu. Bu arada Büchner’in Natur und Geist adlı eserini Goril adıyla çevirdi. Eseri, “Hikmet Müslüman’ın kayıp malıdır.” hadisiyle sundu.

1895’te İstanbul’a döndüğünde İttihatçı hareketleri tehlikeli görüldüğünden bozgunculukla suçlanarak tutuklandı ve başkentten uzaklaşması için Trablusgarp Merkez Hastanesi’nin göz hekimliğine getirildi.  Fakat cemiyet adına çalışmalarına orada da devam etti. Bir buçuk yıl görev yaptıktan sonra hapsedildi. Dört ay sonra serbest bırakıldığında], Fîzan’a sürülmesinin kararlaştırıldığını öğrenince, önce Tunus’a kaçtı; oradan 1897 yılında Fransa’ya geçti.

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iki gruba ayrıldığını, Mizancı Murat ve arkadaşlarının Serhafiye Ahmed Celâleddin Paşa arasında imzalanan anlaşma gereğince İstanbul’a geri döndüğünü gördü. Cenevre’ye geçerek Tunalı Hilmi ve Dr. Çerkez Mehmet Reşit gibi Jön Türklerle buluştu. İki fırkaya ayrılan Jön Türklerden Ahmet Rıza Bey’in liderliğindeki gruba katıldı. İshak Sükûti ile birlikte derneğin yayın organı olan Osmanlı gazetesini Türkçe-Fransızca olarak çıkardı ve istibdat karşıtı yazılar yazdı. Batı eserlerinden çeviriler yaptı; çevirdiği yapıtlar arasında Schiller’in Giyom Tell adlı draması vardır Ayrıca Vittorio Alfieri’nin, “Della Tirannide” (1789) adlı kitabını, “İstibdad” adıyla çevirdi. Cenevre’de yayınladığı şiir kitaplarından birisi olan “Kahriyat ” adlı eserinde sanat kaygısından ziyade siyasi özlemlerle kaleme alınmış özgürlük, vatan sevgisi temalı olan ve hemen hemen hepsi II. Abdülhamid hakkında olan, onu hürriyet düşmanlığı ile suçlayan şiirlere yer verdi.

Yayımladığı yazılardan rahatsız olan padişah Abdülhamit, siyasi yazılar yazmaması ve İstanbul’a dönmemesi koşuluyla kendisini Viyana elçilik doktorluğuna atamayı önerince teklifi kabul etti. 1903’e kadar Viyana sefareti tabipliğini sürdürdü. Bu görevi sırasında belirli ölçüde muhalefete devam etse da daha çok şiirle meşgul oldu ve sembolist şiir çevrelerinde ilgiyle karşılanan kitaplar yayımladı.

Siyasî faaliyetlerini gizlice devam ettirdiğini saraya bildiren büyükelçi Mahmut Nedim Paşa’yı tokatlaması üzerine 1903’te Avusturya’dan sınır dışı edildi. Cenevre’ye dönerek Ethem Ruhi Bey ile buluştu; Osmanlı İttihat ve İnkılap Cemiyeti’ni kurdu ve örgütün yayın organı olarak yeniden Osmanlı gazetesini çıkardı.

1904’te İçtihad adlı bir basımevi kurdu. Basımevinde Batılılaşma yanlısı eserler bastı, İçtihad adlı bir dergi çıkardı. 1904 yılından öldüğü 1932 yılına kadar dönem dönem kesintiye uğramakla birlikte Cenevre, Mısır ve İstanbul’da bu dergiyi yayımlamayı sürdürmüştür.

Abdullah Cevdet, 1905’te Osmanlı hükümetinin baskısı sonucu İsviçre hükümeti kendisini sınır dışı ettiğinde, basımevini Kahire’ye taşıdı.

Kahire’de Teşebbüs-ü Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti’nin önemli bir üyesi haline geldi. 1906’da başlayan ve bazı vergilerin kaldırılması ile birlikte meşrutiyet talebini de dile getiren Erzurum ayaklanmasını destekleyen yazılar yazdı. Meşrutiyet ilan edildiğinde hemen yurda dönmedi, bir süre daha Mısır’da kaldı.

1910’da İstanbul’a döndü. Kendi matbaası İçtihad Evi’ni kurdu. “Kütüphane-i İçtihad” dizisini yayımladı. Cağaloğlu’ndaki evi, aydınların sık sık gelip gittikleri, tartıştıkları bir mekân hâlini aldı ve bu özelliği, Abdullah Cevdet Bey’in vefatına kadar da sürdü.

İttihat ve Terakki yönetimine karşı eleştirel tutumu nedeniyle baskılara maruz kalan Abdullah Cevdet Bey, 1914’te basımı durdurmak zorunda kalmıştı. İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin kuruluşunda rol oynadı, Kürt Teali Cemiyeti’nde de çalıştı. “Seçkin” insanların yetişmesine yönelik bir eğitimi ve biyolojik materyalizmi savunan Abdullah Cevdet Bey, daha cumhuriyet kurulmadan yıllar önce Latin harflerine geçilmesi gerektiğini vurguladı ve kadın hakları konusundaki görüşleriyle dikkat çekti. Bahâîlik hakkında hazırladığı yazı dizisi ile dinî çevrelerin tepkisini çekti, kovuşturmaya uğradı.

İşgal yıllarındaki İngiliz yanlısı tutumu ve Kürt milliyetçisi örgütlerde yer almasından dolayı I. Dünya Savaşı sonrasında siyasal iktidarın gözünden düşmüştü. Cumhuriyet döneminde hakkında ömür boyu devlet hizmetinden men cezası verildi. Ömrünün kalan kısmını şiir yazarak, çeviri yaparak ve İçtihad’ı neşri ile uğraşarak geçirdi. Shakespeare’den Mevlânâ’ya ve Ömer Hayyam’a uzanan geniş ilgi alanında tercümeler ortaya koydu.

29 Kasım 1932’de İstanbul’da kalp krizinden hayatını kaybetti.

  • Hiç (1890)
  • Türbe-i Masumiyet (1890)
  • Tulûat (1891)
  • Ramazan Bahçeleri (1891)
  • Dimağ (1890)
  • Fizyolacya-i Tefekkür (1892)
  • Fünun ve Felsefe (1897)

Çevirileri

  • Weber’den “Asırların Panoraması”
  • Gustave Le Bon’dan “Asrımızın Hususu Felsefiyesi”
  • Hayyam’dan “Rubaiyat”
  • Mevlana’nın Divanından Seçmeler
  • Gustave Le Bon’dan “Dün ve Yarın” (1921)
  • Gustave Le Bon’dan “İlm-i Ruh-i İçtimai” (1924)
  • Gustave Le Bon’dan “Ameli Ruhiyat” (1931)
  • Jean Meslier’den “Akl-ı Selim (Sağduyu Tanrısızlığın İlmihali) (1928)

ESERLERİ:

1.İnkılap Niçin ve Nasıl Oldu? (Mısır 1909)
Dr. Mehmed Reşid Bey’in küçük yaşlardan başlayarak yazdığı anılarından bir bölümü sağlığında “Cevri” takma adıyla yayınlanmıştır.

2.İttihat ve Terakkinin Kurucu Üyelerinden Dr. Reşid Bey’in Hatıraları, Sürgünden İntihara (İzmir 1992, İstanbul 1993)
Anılarındaki bazı bölümler ise ölümünden sonra yayımlanmış bulunmaktadır: “Dr. Reşid Bey ve Hatıraları” (Yakın Tarihimiz, Cilt: 3).

3.Sebat (1919)
Tutuklu bulunduğu sırada yayınlanan “Sebat” (1919) adlı kitabıyla kendisine yöneltilen suçlamalara açıklık getirmeye çalıştı.

 

KAYNAKÇA:

-Ahmad, Feroz, İttihat ve Terakki, İstanbul-2010

-Alpay, Kabacalı, Talat Paşa’nın Anıları, İstanbul-2011

-Akşin, Sina, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, İstanbul-2004

-Artunç, İbrahim Balkan Savaşı, İstanbul

-Avcıoğlu, Doğan, 31 Mart’ta Yabancı Parmağı-İstanbul-1998

-Avcıoğlu, Doğan, Milli Kurtuluş Tarihi, İstanbul-1974

-Aydemir, Şevket Süreyya, Enver Paşa, İstanbul-1975

-Aydemir, Şevket Süreyya, Tek Adam, İstanbul-1991

-Aydın, Mahir, Şarki Rumeli Vilayeti, Ankara-1992

-Bardakçı, Murat, Talat Paşa’nın Evrak-ı Metrukesi, İstanbul-2013

-Bıyıklıoğlu, Tevfik Trakya’da Milli Mücadele Ankara, 1992

-Bozkurt, Abdurrahman, İtilaf Devletlerinin İstanbul’da İşgal Yönetimi, Ankara-2014

-Çiçek, Hikmet. Dr. Bahattin Şakir, İstanbul-2007

-Enver Paşa’nın Anıları, Hazırlayan: Halil Erdoğan Cengiz, İstanbul

-Ertem, Şefik Birinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’da Yüz Bin Türk Askeri İstanbul, 1992

-Fortuna, Benjamin C., Kuşçubaşı Eşref, İstanbul-2018

-Gürer, Turgut, Komitacı Fuat Balkan’ın Anılar, İstanbul-2008

-Hasan Amca, Doğmamış Hürriyet, İstanbul, 1989

-İmbert, Paul, Osmanlı İmparatorluğunda Yenileşme Hareketleri, İstanbul, (Basım yılı yok)

-İslam Ansiklopedisi, İbrahim Temo maddesi

-Kabacalı, Alpay, Talat Paşa’nın Anıları, İstanbul-2011

-Kandemir, Feridun, Rauf Orbay, İstanbul-1965

-Karabekir, Kazım, İttihat ve Terakki Cemiyeti, İstanbul-1982

-Karabekir, Kazım, Paşaların Hesaplaşması, İstiklal Savaşı’na Nasıl Girdik, Nasıl İdare Ettik, İstanbul-1992

-Koloğlu, Orhan, Jurnalcilikten Teşkilat-ı Mahsusa’ya, İstanbul-2013

-Koloğlu, Orhan, Üç İttihatçı, İstanbul-2011

-Kutay, Cemal, Rauf Orbay, Hayat ve Hatıratım, İstanbul-1997

-Mantran, Robert, Osmanlı Tarihi, İstanbul-1995

-Mardin, Şerif, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri (1895-1908), İstanbul-1992

-Nur, Rıza, Hayatım ve Hatıratım, İstanbul-1967

-Okar, Mehmet Ali, Osmanlı’nın Balkanlardaki Son On Yılı, İstanbul-2013

-Özyüksek, Murat, Anadolu ve Bağdat Demiryolları, İstanbul-1988

-Peker, Ekrem Hayri, Yeni Bir Cihan İmparatorluğu Kurma Mücadelesi Teşkilat-ı Mahsusa, Ankara-2020

-Ramsaur, E.E., Jön Türkler ve 1908 İhtilali, İstanbul-1982

-Sorgun, Taylan, Halil Paşa, İttihat ve Terakki’den Cumhuriyete Bitmeyen Savaş, İstanbul-2003

-Sorgun, Taylan, Mütareke Dönemi, İstanbul-2007

-Stoddard, P, Teşkilat-ı Mahsusa, İstanbul-1993

– Şimşir. B.N, Malta sürgünleri, Ankara-1985

-Tansu, Semih Nafiz, İki Devrin Perde Arkası, İstanbul-2011

-Temo, İbrahim, İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin Teşekkülü, İstanbul-2000

-Türkgeldi, AliFuat, Görüp İşittiklerim, Ankara-2010

-Ulubelen, Erol, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, İstanbul-1967

-Uzer, Tahsin Makedonya Eşkıyalık Tarihi ve Son Osmanlı Yönetimi, Ankara, 1999

-Wikipedia, İbrahim Temo maddesi

Ekrem Hayri PEKER

Kimya mühendisi, araştırmacı, yazar. Bursa Mustafakemalpaşa’da (1954) doğdu. Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümü mezunu. TUBİTAK veri tabanına kayıtlı “Teknoloji tabanlı Başlangıç Firmalarına Özel İş Geliştirme” mentörü, C Grubu iş Güvenliği uzmanı olarak Nano kimyasalların tekstil materyallerine uygulamalar konusunda üniversitelerde konferanslar verdi. Yayınlanmış kitaplarından bazıları: "Kuşçubaşı Hacı Sami Bey", "Özbek Mektupları", "Yeşim Taşı - Ön Türkler ve Türk Tarihinden Kesitler", "Kafkasya'dan Anadolu'ya - Zekeriya Efendi". Belgeseltarih.com kurucu ortağı ve yazarıdır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Ekrem Hayri Peker

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ
“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

Ekrem Hayri PEKER, 20 Kasım 2024
Türkülerde Felek

Türkülerde Felek

Dr. Halil ATILGAN, 19 Kasım 2024
Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Atilla SAĞIM, 17 Kasım 2024
Romanlarda Sosyal ve Kültürel Yaşam

Romanlarda Sosyal ve Kültürel Yaşam

Emel ÖRGÜN, 2 Kasım 2024
“İki Kasım 1943” Karaçay Sürgünü

“İki Kasım 1943” Karaçay Sürgünü

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 2 Kasım 2024
Bir Zamanlar Kültürpark

Bir Zamanlar Kültürpark

Haber Merkezi, 2 Kasım 2024
Söğütlülü Destancı Aşık Ali Şahin

Söğütlülü Destancı Aşık Ali Şahin

Haber Merkezi, 2 Kasım 2024