Quantcast
Kafkasya Dilleri – Belgesel Tarih

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN
Prof. Dr. Hilmi  ÖZDEN
Kafkasya Dilleri
  • 08 Mayıs 2018 Salı
  • +
  • -
  • Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN /

Loading

Kâzım BERZEG, “Çerkes Dilleri Konusunda Yeni Bilimsel görüşler ve Türkik Diller Camiasıyla Eski İlişkileri[2]” makalesinde Kafkasya dilleri üzerine yapılan çalışmalardaki son gelişmeler üzerinde durur. Bu gelişmeler Kafkasya ve Orta Asya, Yenisey ilişkilerini ortaya koymaktadır. Berzeg makalesinde şu hususları açıklar: Hızla gelişen bilimsel araştırmalar, her konuda olduğu gibi, insanlığın tarihiyle ilgili konularda da yeni görüşlerin oluşturulmasına, bazı klasik görüşlerin terkedilmesine veya değiştirilmesine yol açmaktadır. Antropoloji ilminin kurucularından olan ve 1752-1834 yılları arasında yaşamış bulunan ünlü Alman antropologu Blumenhach, 1775 tarihinde klasik ırklar teorisini ortaya atmış ve bu teorinin taraftarlarınca beyaz ırka “Kafkas Irkı” adı verilmiştir. İki-yüzyıllık bir geçmişe uzanan “Kafkas Irkı” teorisi, sonraları siyasi içeriğe de kavuşturularak, klasik bir görünüm kazandı. Bu teori yönünde dil teorileri de oluşturuldu.[3]

Ünlü Sovyet dilbilimcisi N. Marr’da yirminci yüzyılın başında, klasik teoriye paralel sayılabilecek bir “Kafkas dilleri teorisi” geliştirdi. Daha sonraki bilimsel araştırmalar, gerek Blumenbach’cı antropolojik teorilerin, gerekse N. Marr’ın teorisinin geçersizliğini açıklama yönünde gelişti. Klasik teoriye göre bağımsız bir “Kafkas dil grubu” vardır. Bu grup. Güney Kafkasya dilleri (Gürcüce, Lazca) ve Kuzey Kafkasya dilleri (Adıge, Abhaz, Çeçen, Avar, Lezgi v.s.) olarak iki kola ayrılır. Bu grup muhtemelen, eski Önasya dillerinden bazılarını, Avrupa’da, İndo-Europen dil grubuyla ilişkisi kurulamıyan eski Etrüskçe ve Baskça gibi dilleri de kapsar.[4]

Günümüzde, 1960 tan bu yana süregelen yeni bilimsel araştırmalar, “Kafkas dil grubu” teorisine karşı ciddi kuşkular yaratacak mahiyettedir. Çağımızın “parlak bilim adamları” olarak nitelendirilen Sovyetler Birliğinden V. M. İllic-Svitye ile Aaron B. Dolgopolsky’nin Proto-dilleri ve proto-proto dilleri yeniden oluşturma yönündeki çalışmaları, dillerin gruplandırılmasında yeni ufuklar açmış ve bu çalışmalar geniş bir camia tarafından tasviple karşılanmıştır. Bu çalışmalar sonucu, halen, menşeleri günümüzden 14. 000 yıl öncesine uzandığı varsayılan iki ana dil grubu ortaya konulmuştur. Bunlardan birincisi, İndo-European ve onlarla ilişkili dilleri kapsıyan “Nostratik Diller”, ikincisi de “Dene-Kafkasca” veya “Çin Kafkasca’sı” dır. Bu son sınıflandırmada, Güney Kafkasya dilleri Nostratik diller grubunda. Kuzey Kafkasya’daki Çerkes dilleri de “Dene-Kafkasca” grubunda yer almaktadır. Çerkes dillerinin içinde ver verildiği “Dene Kafkasca” veya “Çin Kafkascası” grubunda’, Çerkes dilleri yanında, Çin-Tibet dilleri, eski ve Yenisey dilleri, Okyanusya ve Kuzey-Batı Amerika yerlilerinin dilleri ver almaktadır. Yeni teori. Çerkes dillerini, eski ve yeni Asya dilleriyle akraba diller haline getirmiş bulunmaktadır.[5]

Bu yeni bilimsel gruplandırma başta Adıgece olmak üzere, Çerkes dilleri ile aynı grupta olan ve tarihi bölgeleri Baykal gölünün doğusunda bulunan “Eski Yenisey “Dilleri” ile ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesini zorunlu hale getirmektedir Zira eski Yenisey dilleriyle ilgili deliller, bu dillerin bazılarının Çerkes dilleri ile çok yakın hatta bir dalının bugünkü Adigece’nin çok benzeri olduğunu ifade eder mahiyettedir.[6] Eski Yenisey dilleri söz konusu edildiğinde, kendiliğinden Türkik diller grubu da hatırlanmaktadır. Zira, bu gün Türkik dil konuşmakta olan bazı grupların, sonradan Türkik dil konuşmaya başladıkları, daha önceki dillerinin eski Yenisey dilleri olduğu iddiaları bilim çevrelerinde hâkimdir. Bu durum, Göktürk’ler ve Orhun Anıtlarından, Selçuklular’a kadar, Türkik dil konuşan gruplarda, menşei Çerkes dilleri olan çok sayıda kelime ve isimlerin varlığı yolundaki görüşleri, ciddi incelemelere kaynak olabilecek niteliğe kavuşturmaktadır. Bilimsel araştırmaların ortaya koyduğu yeni sonuçlar, profesyonel Türkik diller araştırmacıları için Çerkes dillerini, Çerkes dilleri araştırmacıları için de Türkik dilleri, yeniden ele alınması gereken önemli kaynaklar durumuna sokmaktadır.[7]

1.Hazer Hızal “Adige Dilinde Arkaik (Kadim) Türkçeden Kalma Kelimeler Ve İrtibatlar” isimli yazısında “Vusunlar” ile Adige ve Abhazlar arasında ilginç bir irtibat bulunduğunu belirtir. “Kırgızların ataları sayılan Vusunlar hakkında H. Namık Orkun Çin tarihlerinin Kırgızlar (o zamanlar Çinliler “Vusun” diyorlardı) hakkında en eski bilgileri, Han zamanından itibaren başlar; Hunlar’ın batısında, Hun karargâhından 700 fersah mesafede, onlara tabi olarak yaşarlardı. Güneylerinde Uygurlar bulunuyordu. Arazileri yazın bataklık, kışın da karla kaplı idi. Bu kavim uzun boylu, kumral saçlı, beyaz yüzlü ve mavi gözlü idi. Erkekler pek cesur olup ellerinde dağlama nişanlar taşırlardı. Kadın erkek karışık yaşarlar ve aralarında serbestlik vardır. Yılın ilk ayına: Maosseğai (Maosseg-ay) derler (Adiğece Mezagu: Dolunay; maze/ay; dönüyor) ki ay demektir. Üç ay (Mezağu) bir mevsimdir.” “Bu memlekette altın; demir ve kalay vardır. Yağmurlu zamanlarda suların sürüklediği (Ka-şa) denilen bir demiri toplarlar (Kiş: Adigece demir veya demirhane demek. Kişhari, Guçihan gibi kadın isimleri de ‘demir’ anlamında hâlâ kullanılmaktadır) .Dillerinde çadıra Mi-ti-şî-to denir”, Vusunlar’ın çadıra verdikleri isim Adigece açıklanabilir. Mate: Sepet; Mate-şıt sepet ev (Sepet gibi örülmüş duruyor.) Adigecede Mıtırşıte / Mıdeşıt: Burada duruyor veya Mıtırşıt: İri birşey duruyor kelimeleri ile vüsunlârın çadıra verdikleri Mitişito kelimesi hem şekil hem kavram bakımından benzerlik göstermektedirler; Keza, Vusun/Vosı (adigece: Kar) veya Asını/As kelimeleri arasında da büyük bir benzerlik göze çarpmaktadır. Adigece Asanı/As kavminin yurdu, Apsını/Abhaz yurdu anlamına gelir. Bu mıntakada Göktürk hâkimiyetinde yaşayan ve Orhun Yazıtlarında adı geçen AZ ve EZGİŞ kavimlerinin isimleri de Adigece izah edilebilir: Adigeler’in Abhazlara verdiği AZ-GE (AZ kavmine mensup) demektir. Eski yunanlıların ASYA kelimesindeki AS’lar da bu kavimlerle irtibatlı olmalıdır. Abhazlarla akraba oldukları bazı bilim adamlarınca ileri sürülen ‘Bask’lar kendilerine ESKUALDUNA ve yurtlarına da EZKAUDİ dedikleri hatırlanırsa, bu irtibatlar çok daha ötelere gider. Osetler malkarlılara “As”, “Assiag”, “Asson-As’ın oğlu”; Gürcüler de “Basiani” derler[8].

Aynı zamanda Ufuk Tavkul’un belirttiği gibi etnik yapı ve etnik ilişkiler açısından ise zannedildiğinin tersine, Kafkasya halkları arasında büyük ölçüde bir etnik karışım ve bütünleşme olduğu görülmektedir. Bir etnik grubu diğerlerinden ayıran biyolojik, sosyokültürel ve linguistik özellikler bakımından ele alındığında Kafkasya halklarını biyolojik ve sosyokültürel açılardan birbirlerinden tamamen farklı etnik gruplar olarak ayırmak mümkün değildir. Aralarındaki farklılık linguistik özelliklere dayanmaktadır. Kafkasya halklarının sosyal yapıları onları birbirlerinden kesin sınırlarla ayrılan etnik gruplar biçiminde bir değerlendirmeye imkân vermemektedir. Bölgelere göre değişen küçük farklılıklar dışında Kafkasya halklarının sosyal yapıları birbirinden etkilenmiş ve birbiriyle bütünleşmiştir. Bu durumda Kafkasya halklarını ırklara ya da etnik gruplara göre değil, yalnızca aralarındaki linguistik farklılıklara göre “dil grupları” olarak sınıflandırmak mümkündür. Bunun dışında. Kafkasya halkları her yönden birbirleri ile karışmış ve akraba topluluklar haline gelmişlerdir. Etno-linguistik ve sosyo-linguistik araştırmalar onların dillerinin de birbirinden oldukça etkilendiğini ve aralarında önemli ölçüde kelime alış verişi olduğunu belgelemektedir.[9]

Ufuk Tavkul Kafkas Halklarının ( Abhaz-Abaza, Adige-Kabardey, Avar, Lezgi, Karaçay-Malkar, Oset, Çeçen, Kumuk…) dillerinde 1100’den fazla ortak kelime ve bunlardaki ses değişimlerini tespit etmiştir.

Abhaz-Abaza Dillerindeki Ses Değişmeleri:

Abhazcanın en önemli özelliklerinden biri bu dile yabancı dilden geçen bir kelimenin başına a- foneminin getirilmesidir. Abhaz diline özgü bir ses olayı olan bu ses türemesine özellikle Karaçay-Malkar Türkçesinden Abhazcaya geçen kelimelerde rastlanmaktadır. Örneğin:

abars ‘pars’ (Abhaz) < bars (Karaçay-Malkar)

abaşmak ‘ayakkabı’ (Abhaz) < başmak (Karaçay-Malkar)

abey ‘zengin, varlıklı’ (Abhaz) < bay (Karaçay-Malkar)

açaga ‘çapa’ (Abhaz) < çaga (Karaçay-Malkar)

açuan ‘dökme kazan’ (Abhaz) < çoyun (Karaçay-Malkar)

adombay ‘yaban öküzü, bizon’ (Abhaz) < dombay (Karaçay-Malkar)

agabanak ‘kapüşonlu keçe pelerin’ (Abhaz) < gebenek (Karaçay-Malkar)[10]

aguaguış ‘hindi’ (Abhaz) <gueguş (Kabardey)

aitu ‘ütü (Abaza) < itüv (Karaçay-Malkar)

akab ‘kabak’ (Abhaz) < kab (Karaçay-Malkar)

akalav ‘kalay madeni’ (Abhaz) < kalay (Karaçay-Malkar)

akamçı ‘kamçı’ (Abhaz) < kamçi (Karaçay-Malkar)

akançu ‘kamçı’ (Abhaz) < kamçi (Karaçay-Malkar)

akamhaş ‘manda’ (Abhaz) < kambeçi (Gürcü), kambeş (Megrel)

akaz ‘kaz’ (Abhaz) < kaz (Karaçay-Malkar)

akırkı ‘gırtlak, boğaz’ (Abhaz) < kırkı (Karaçay-Malkar)

akırmıc ‘gırtlak kıkırdağı, Adem elması’ (Abhaz) < kırkmıç (Karaçay-Malkar)

akralra ‘devlet’ (Abhaz) < kıral < karal (Karaçay-Malkar)

akuart ‘kuluçka’ (Abhaz) <gurt (Karaçay-Malkar)

akumaan ‘ibrik’ (Abhaz) < kumgan (Karaçay-Malkar)

amarca ‘haydi’ (Abhaz) < marca (Karaçay-Malkar)

amatsa ‘çekirge’ (Abhaz) < matse (Kabardcy, Ubıh)~mats (Adige)

atatın ‘duman, tütün’ (Abhaz) < tütün (Karaçay-Malkar)

atengiz ‘deniz’ (Abhaz) < tengiz (Karaçay-Malkar)

atınç ‘rahat’ (Abhaz) < tınç (Karaçay-Malkar)

atuc ‘dökme demir’ (Abhaz) < tuç (Karaçay-Malkar)

-e- > -a-

baganda ‘kira’ (Abaza) < beğenda (Karaçay-Malkar)

caguan ‘hasır’ (Abaza) < cegen (Karaçay-Malkar)

cıgar ‘çevik, hamarat’ (Abaza) < ciğer (Karaçay-Malkar)

gan ‘geniş’ (Abaza) < keng (Karaçay-Malkar)

kangaş ‘istişare, danışma’ (Abaza) < kengeş (Karaçay-Malkar)

kazu ‘zaman, sıra, an’ (Abaza) < kezüv-közüv (Karaçay-Malkar)

-ı- > -a-

talmaç ‘tercüman’ (Abaza) < tılmaç (Karaçay-Malkar)

tarnavıç ‘tırmık’ (Abaza) < tırnavuç (Karaçay-Malkar)[11]

-k- > -h-

 

halik ‘çörek, bazlama’ (Abaza) < katık ‘küçük yuvarlak bazlama'(Karaçay-Malkar) hıvra ‘kamış parçası, kurumuş bitki sapı’ (Abaza) < kavra (Karaçay-Malkar)

-o—ö- > -u—ua-

buran ‘bora, kasırga’ (Abaza) < boran (Karaçay-Malkar)

gual ‘göl’ (Abaza) < köl (Karaçay-Malkar)

kualan ‘alacalı’ (Abaza) < kolan (Karaçay-Malkar)

kunak ‘dost, misafir’ (Abaza) < konak (Karaçay-Malkar)

-ö- > -o-

toba ‘tepe’ (Abaza) < töbe (Karaçay-Malkar)

-ü- > -u-

dzuzim ‘üzüm’ (Abaza) < cüzüm (Karaçay-Malkar)

tuıman ‘on bin’ (Abaza) < tümen (Karaçay-Malkar)

tutın ‘duman, tütün’ (Abaza) < tütün (Karaçay-Malkar)[12]

Adige-Kabardey Dillerindeki Ses Değişmeleri:

Adigece’yi (Çerkesce’yi) oluşturan Adige-Kabardey dillerine yabancı dillerden geçen kelimelerin bazı seslerinde fonetik değişmeler göze çarpmaktadır. Bunların başlıcaları şöyledir:

-a-> -e-

ade ‘baba’ (Kabardey, Adige) < ata (Karaçay-Malkar)

ahşe ‘para’ (Adige/Kabardey) < ahça ~ açha (Karaçay-Malkar)

ahşedeş ‘şap’ (Kabardey) < açuvtaş (Karaçay-Malkar)

alaşe ‘beygir’ (Adige, Kabardey) <alaşa (Karaçay-Malkar)

almestı ‘cadı, hortlak (Kabardey) < almaştı (Karaçay-Malkar)

ane ‘anne’ (Adige) < ana (Karaçay-Malkar)

aslen ‘aslan’ (Kabardey) < aslan (Karaçay-Malkar)

azgen-tuzgen ‘zayıf, halsiz’ (Adige) < azgan-tozgan (Karaçay-Malkar)

Bahsen ‘ırmak adı’ (Kabardey) < Bahsan-Bashan (Karaçay-Malkar)

bey ‘zengin, varlıklı (Kabardey) < bay (Karaçay-Malkar)[13]

boren ‘bora, kasırga’ (Adige. Kabardcy) < boran (Karaçay-Malkar)

dombey ‘yaban öküzü, bizon’ (Kabarday) < dombay (Karaçay-Malkar)

feter ‘daire, konut’ (Adige) < fatar (Karaçay-Malkar)

hezır ‘fişeklik’ (Kabarday) < hazır (Karaçay-Malkar)

kame ‘kama’ (Adige) < kama (Karaçay-Malkar)

kaphen ‘tuzak, kapan’ (Kabardey) < kaphan (Karaçay-Malkar)

Karaşey ‘Karaçay’ (Kabardey, Adige) < Karaçay (Karaçay-Malkar)

kare ‘kara. siyah’ (Adige) < kara (Karaçay-Malkar)

kuley ‘zengin’ (Kabardey) < kolay ‘iyi, hoş’ (Karaçay-Malkar)

kuleysız ‘fakir, yoksul, sefil’ (Kabardey) < kalaysız ‘cansız, durgun’ (Karaçay-Malkar)

marje ‘haydi’ (Adige, Kabardey) < marca (Karaçay-Malkar)

semerkav ‘şaka’ (Adige) < samarkav (Karaçay-Malkar)

-c- > j-

jası ‘yatsı’ (Kabardey) < catsı (Karaçay-Malkar)

jerume ‘işkembeden yapılan bir yemek’ (Kabardey) < cörme (Karaçay-Malkar)

jızum ‘üzüm’ (Kabardey) < cüzüm (Karaçay-Malkar)

marje ‘haydi’ (Adige, Kabardey) < marca (Karaçay-Malkar)

mıjure ‘süngü’ (Kabardey) < mucura ‘mızrak'(Karaçay-Malkar)

-ç- > -ş-

ahşe ‘para’ (Adige/Kabardey) < ahça/açha (Karaçay-Malkar).

ahşedeş ‘şap’ (Kabardey) < açuvtaş (Karaçay-Malkar)

ahşetaş ‘şap’ (Adige) < açuvtaş (Karaçay-Malkar)

amalşı ‘usta, becerikli’ (Kabardey) < amalçı (Karaçay-Malkar)

bekulavuş ‘sedye, tahtırevan’ (Kabardey) < boklavuç (Karaçay-Malkar)

borş ‘vazife’ (Kabardey) < borç (Karaçay-Malkar)

kamış ‘kamçı’ (Adige) < kamçi (Karaçay-Malkar)

kamışı ‘kamçı’ (Kabardcy) < kamçi (Karaçay-Malkar)

kapşik ‘torba, kap’ (Adige-Şapsığ) < kapçık (Karaçay-Malkar)

kavgaşı ‘kavgacı’ (Kabardey) < kavgaçı (Karaçay-Malkar)[14]

kaygeşı ‘kavgacı’ (Kabardey) < kaygıçı (Karaçay-Malkar)

kulıkuşı “memur’ (Adige) < kullukçu (Karaçay-Malkar)

kulkaşhan ‘firar eden köle’ (Kabardey) < kulkaçhan (Karaçay-Malkar)

şagır ‘şarap’ (Kabardey) < çağır (Karaçay-Malkar)

şeruk ‘ayakkabı, çizme’ (Adige) < çuruk (Karaçay-Malkar)

şeruku ‘ayakkabı, çizme’ (Kabardey) < çuruk (Karaçay-Malkar)

Şecem ‘ırmak adı’ (Kabardey) < Çegem (Karaçay-Malkar)

Şeşen ‘Çeçen’ (Kabardey) < Çeçen (Karaçay-Malkar)

şetır ‘çadır’ (Adige. Kabardey) < şatır-çatır (Karaçay-Malkar)

telmaş ‘tercüman’ (Adige) < tılmaç (Karaçay-Malkar)

tılmaş ‘tercüman’ (Kabardey) < lılmaç (Karaçay-Malkar)

-g- > -c-

hec ‘örümcek’ (Kabardey) < böv (Kumuk) < böv (Codex Cumanicus) < bög (Divânü

Lügati’t -Türk)

becend ‘kiralık’ (Kabardey) < beğendi Karaçay-Malkar)

becı ‘örümcek’ (Adige) < böv (Kumuk) < böv (Codex Cumanicus) < bög (Divânii Lügat i’t -Türk)

becın ‘pişirilmiş mayalı boza hamuru’ (Adige) < begene (Karaçay-Malkar)

becine ‘pişirilmiş mayalı boza hamuru’ (Kabardey) < begene (Karaçay-Malkar)

belcılı “belli, açık, meşhur’ (Kabardey) < belgili (Karaçay-Malkar)

cinasu ‘cıva’ (Kabardey) <ginasuv (Karaçay-Malkar)

tencız ‘deniz’ (Kabardey) < tengiz (Karaçay-Malkar)

-ı- > -a-

argay ‘turnabalığı, somon’ (Kabardey) < ırgay (Karaçay-Malkar)

karaI ‘devlet’ (Kabardey) < kıral (Karaçay-Malkar)

karalıgo ‘devlet’ (Adige) < kıral (Karaçay-Malkar)

kargey ‘şahin, doğan’ (Kabardey) < kırgıy ‘aladoğan’ (Karaçay-Malkar)

-k- > -c-, -ç-

abrec ‘savaşçı, akıncı’ (Adige, Kabardey)< abrek (Karaçay-Malkar)

çenceş ‘istişare, danışma’ (Kabardey) < kengeş (Karaçay-Malkar)[15]

çeseç ‘parça (Kabardey) < kesek (Karaçay-Malkar)

çeşane ‘kule’ (Kabardey) < keşene ‘kule şeklinde mezar’ (Karaçay-Malkar)

çeşı ‘gece’ (Kabardey) < keç (Karaçay-Malkar)

çezıv ‘zaman, sıra, an’ (Adige) < kezüv-közüv (Karaçay-Malkar)

çezu ‘zaman, sıra, an’ (Kabardey) < kezüv-közüv (Karaçay-Malkar)

çırbış ‘kerpiç’ (Adige, Kabardey) < kırpıç (Karaçay-Malkar)

emlıç ‘eğitilmemiş at’ (Adige) < emilik (Karaçay-Malkar)

gonçec ‘pantolon’ (Adige, Kabardey) < könçek (Karaçay-Malkar)

gönşeç ‘pantolon’ (Kabardey) < könçek (Karaçay-Malkar)

tavçel ‘cömert’ (Adige) < tavkel (Karaçay-Malkar)

teçehu ‘teke’ (Adige-Şapsığ) < teke (Karaçay-Malkar)

Terç ‘Terek ırmağı’ (Kabardey) < Terk (Karaçay-Malkar)

-k->-h-

halebalık ‘gürültü, patırtı’ (Adige) < kalabalık (Karaçay-Malkar)

hatık ‘çörek, bazlama’ (Adige) < katık ‘küçük yuvarlak bazlama'(Karaçay-Malkar)

hetık ‘çörek, bazlama’ (Kabardey) < katık ‘küçük yuvarlak bazlama'(Karaçay-Malkar)

-o—ö- > -u—ua—ue-

guazanak ‘örme çit’ (Adige) < gözenek (Karaçay-.Malkar)

gueguen ‘güğüm’ (Kabardey) < gögen (Karaçay-Malkar)

guel ‘göl’ (Kabardey) < köl (Karaçay-Malkar)

guenşırık ‘ayakkabı’ (Kabardey) < gönçarık (Karaçay-Malkar)

guezneç ‘örme çit’ (Kabardey) < gözenek (Karaçay-Malkar)

huara ‘iyi cins at’ (Kabardey) < hora (Karaçay-Malkar)

kuenak ‘dost, misafir’ (Kabardey) < konak (Karaçay-Malkar)

kueten ‘göden, rektum’ (Kabardey) < kölen (Karaçay-Malkar)

kuley ‘zengin’ (Kabardey) < kolay ‘iyi. hoş’ (Karaçay-Malkar)

kuleysız ‘fakir, yoksul, sefil’ (Kabardey) < kalaysız cansız, durgun (Karaçay-Malkar)

uram ‘cadde, sokak’ (Adige. Kabardey) < oram (Karaçay-Malkar)[16]

-ö- > -o-

gogon ‘güğüm’ (Adige, Oset) < gögen (Karaçay-Malkar)

gonçec ‘pantolon’ (Adige, Kabardey) < könçek (Karaçay-Malkar

t->-d

damıga ‘damga, arma’ (Kabardey) < tamga (Karaçay-Malkar)

donguaz ‘domuz’ (Adige) < tonguz (Karaçay-Malkar)

donguz “domuz (Kabardey) < tonguz (Karaçay-Malkar)

Dohşuk ‘bir soy adı’ (Kabardey) < Tohçuk (Karaçay-Malkar)

u- > a-

argoy ‘sivrisinek’ (Adige) < urguy (Karaçay-Malkar)

arguey ‘sivrisinek’ (Kabardey) < urguy (Karaçay-Malkar)

-ü->-u-

çezu ‘zaman, sıra, an’ (Kabardey) < kezüv-közüv (Karaçay-Malkar)

tumen ‘on bin’ (Kabardey) < tümen (Karaçay-Malkar)

tutın ‘duman, tütün’ (Adige, Kabardey) < tütün (Karaçay-Malkar)[17]

Bugün Adige (Çerkes) dilinde Karaçay-Malkarlıların ataları olan Hun-Bulgar Türklerinin dillerinden kalan ve eski Türk dilindeki fonetik değişmelere ışık tutacak çok önemli iki kelime yaşamaktadır. Bunlar Adige dilinde ‘yağ’anlamına gelen ‘dağe’ kelimesi ile ‘kamış’ ve ‘kaval’ anlamlarına gelen “kamıl” kelimesidir.

Her ikisi de Kuban Bulgar Türklerine ait eski Türkçe sözler olan ‘dağe’ ve ‘kamıl’ kelimelerinin bugün Adige (Çerkes) dilinde yaşaması dilbilimi ve kültür tarihi açısından çok önemlidir. Kuban Bulgar Türklerine ait bu kelimelerin bugün Adige (Çerkes) dilinde bulunması, eski Çerkes boylarının ve Kafkasya halklarının daha M.S. 3. Yüzyıldan itibaren Kafkasya’yı ellerine geçiren eski Türk kavimlerinin siyasi ve kültürel etkileri altına girdiklerini belgelemektedir (Bayçorov 1989). Bu bilimsel gerçek bugünkü Kafkasya halklarının sahip oldukları kültürün ortaya çıkmasında ve şekillenmesinde eski Kafkas kavimlerinin yanı sıra kuzeyden gelen eski Türk kavimlerinin de önemli oranda paylarının bulunduğunu ispatlamaktadır.[18]

Fonetik açıdan ‘dağe”(yağ) ve “”kamıl(kamış/kaval)kelimelerini açıklamamızda fayda vardır. Türkçenin ‘Ana Türkçe’ adı verilen dönemlerinde birbirinden farklı iki “l” ve iki ‘r’ sesi bulunmaktaydı. Türkçenin daha sonraki dönemlerinde bazı lehçelerde eski “l” ve ‘r’ sesleri korunurken, birçok lehçede bu sesler ‘ş’ ve ‘z’ seslerine dönüştü. M.S. 3.- 4. Yüzyıllarda Kafkasya’ya gelen ve Kuban ırmağı boylarına yerleşen Hunların Bulgar boyuna mensup Türklerin dilinde de Ana Türkçedeki eski “l” ve ‘r’ sesleri korunmuştu. İşte bu dönemde Kuban Bulgar Türkçesinde ‘kamış’ anlamına gelen ‘kamıl’ kelimesi Kuban Bulgarları ile kültürel ilişkiye giren Adige (Çerkes) halkının diline arkaik biçimiyle yerleşti. Yine Kuban Bulgar Türkçesinin ‘d’ diyalekti adı verilen diyalektinde Ana Türkçedeki ‘d’ sesi de korunmuştu. Türkçenin birçok lehçesinde ‘d’ sesi daha sonraki dönemlerde ‘y’ sesine dönüştü. Kuban Bulgar Türkçesinde ‘yağ’ anlamına gelen ‘dağ’ sözü de yine onlarla kültürel ilişki içinde olan Adige (Çerkes) halkının diline dağe” biçiminde girdi. Osetlerin eski kültüründe cenaze törenlerinde düzenlenen at yarışlarına verilen duğ ve doğ (Digor diyalektinde) adlarının da Kuban Bulgar Türkçesinde “ağıt ve cenaze töreni” anlamlarına gelen doğ kelimesinden kaynaklandığı bilinmektedir.[19]

Adige şivelerinde ‘örümcek’ anlamına gelen begı-becı kelimesi Kabardeycede bec, Abazacada ise bag biçiminde bulunmaktadır. Bu dillere komşu Karaçay-Malkar Türkçesinde örümcek anlamına gelen kelime ‘gıbı’dır. Dolayısıyla Adige ve Abaza dillerindeki örümcek ile ilgili kelimelerin kökeni Kafkas dilleri gibi görünmektedir. Ancak bu dillere uzak bir bölge olan Dağıstan’da konuşulan Kumuk Türkçesinde rastladığımız örümcek anlamına gelen ‘böv’ kelimesi Adige ve Abaza dillerinde örümcek anlamına gelen begı-bec-bag kelimelerinin eski Türkçe kökenli olduklarını göstermektedir. Nitekim Divânü Lûgati’t-Türk’de örümcek anlamına gelen bög kelimesi bulunmaktadır. Kıpçak Türkçcsinin büyük sözlüğü Codex Cumanicus’ta da örümcek anlamına gelen böv” kelimesi yer almaktadır. Adige ve Abaza dillerindeki kelimelerin fonetik yapısı örümcek ile ilgili bu kelimelerin Kumuk Türkçesinden değil, ondan çok daha eski bir dönemde, muhtemelen Kuban Bulgar Türkçesi döneminde bu dillere geçtiğini akla getirmektedir. Karaçay-Malkar dilindeki gıbı kelimesinin de metatez neticesinde begı-bag şekillerinden dönüştüğü anlaşılmaktadır. Adige (Çerkes) dilinin derinlemesine incelenmesiyle eski Türkçe dönemine ait daha pek çok arkaik Türkçe kelimenin ortaya çıkarılması mümkün olabilecektir. Çerkesleri kültürel yönden etkileyen Hun. Bulgar. Avar. Peçenek, Hazar, Kıpçak gibi pek çok eski Türk kavminin dillerine ait izler bugün Adige (Çerkes) dilinde yaşıyor olabilirler.[20]

Nart Destanlarındaki Ortak Adlar

Kafkasya halkları arasındaki kültürel etkileşime ve kültür birliğine delalet eden en önemli unsurlardan biri de Kafkas mitolojisinin efsanevi kahramanlarının olağanüstü hikâyeleri olarak tanımlayabileceğimiz Nart destanlarıdır. Destanlarda anlatılanlara göre Nartlar atı evcilleştirmişler, demiri bulmuşlardır. Nartlar mertliğin, cesaretin, iyiliğin ve Kafkas kültürünün sembolüdürler. Son derece akıllı ve usta savaşçılar olan Nartlar, insanüstü varlıklar olan düşmanlarını kaba kuvvetle değil, ince zekâları ve kurnazlıkları ile yenmektedirler. Karaçay-Malkar, Adige, Abhaz-Abaza, Oset ve Çeçen-İnguş halklarının folklorlarında Nart destanları eski Kafkas kültürünün en belirgin temsilcisi olma özelliği taşımaktadır.[21]

Kafkas halklarının ortak kültür ürünleri olan Nart destanları temelde birbirine benzemekle birlikte, konu, biçim ve söyleniş yönünden farklılıklar göstermekte, her halkın kendisine has milli vasıflarını barındırmaktadır. Nart kahramanlarının birçoğu Kafkas halklarının Nart destanlarında ortak isimlere sahip olmakla birlikte, her halkın kendi dilinin fonetik özelliklerine göre değişik biçimler almaktadır.[22]

Nart destanlarının bütün varyantlarında rastlanan demirci Nart kahramanı Karaçay-Malkar Nart destanlarında Debet ya da Devet adını taşırken, Adige Nart destanlarında demirci Nart kahramanı Tlepş adıyla karşımıza çıkar. Ancak Tlepş’in ustası Debet; adını taşır ve bu isim bazı Karaçay Nart destanlarında karşımıza çıkan Debek adıyla paralellik taşır. Abhaz-Abaza Nart destanlarında aynı özellikleri taşıyan demirci Nart’ın adı Aynarıj ya da Aynarjiy’dır. Oset Nart destanlarında ise demirci tanrı özelliğine bürünen bu karakter Kurdalagon adını almaktadır. Sonuçta Kafkas halklarının Nart destanlarının hepsinde demirci Nart kahramanı motifi farklı adlarla yer almaktadır. Karaçay-Malkar Nart destanlarında Nartların lideri olarak karşımıza çıkan Örüzmek’in yeryüzüne düşen bir meteor parçasının içinden doğduğu ve kurt sütü içerek büyüdüğü anlatılır. Oset Nart destanlarında Örüzmek’e paralel olan kahraman Wrıjmeg ya da Urızmag adını taşır. Adige destanlarında aynı özellikleri taşıyan karakterin adı ise Wuerzemec veya Wuezırmes’dir. Abaza Nart destanlarında bu kahraman Wuarzamag adıyla tanınır.[23]

Karaçay-Malkar Nart destanı kahramanlarından biri olan Batraz ~ Batrez ya da Batıraz Oset Nart destanlarında Batraz adıyla karşımıza çıkar.[24] Cesur, korkusuz ve güçlü kişiliği ile bu kahraman Karaçay-Malkar ve Oset destanlarında ortak özellikler taşır. Adige Nart destanlarında bu kahraman Beterez ~ Peterez adlarıyla tanınır. Abhaz Nart destanlarında Pataraz olarak görülen bu kahramanın Abaza Nart destanlarındaki adı Paterez’dir (özbay 1990: 68).Karaçay-Malkar Nart destanlarında örüzmek’in karısı olan Satanay güzelliğin ve bilgeliğin sembolüdür. Doğaüstü güçlere ve sihirlere sahiptir. Nartlar Satanay’a danışmadan hiç bir işe kalkışmazlar. Satanay Oset Nart destanlarında Satana veya Şatana adını taşır ve Karaçay-Malkar Nart destanlarındaki aynı özelliklere sahiptir. Adige Nart destanlarında Satanay farklı söylenişe sahiptir. Kabardeylerde Sataney Guaşe, Abzeh-Şapsığlarda Setenay, Abazalarda Seteney şeklinde karşımıza çıkan bu kadın Nart kahramanının adı Çeçen-İnguş Nart destanlarında Sela Sata, Gürcü-Svanlarda ise Sataney şeklindedir. Abhaz Nart destanlarında Sataniva veya Sataney adını alan bu karakter Abhazcada ‘orta direk’ anlamına gelen “guaşa” unvanını taşır ve 101 kardeşten meydana gelen Nart ailesinin annesidir. Guaşe unvanı Adige-Kabardey dillerinde ise ‘prenses, hanımefendi’ anlamlarına gelir.[25]

Karaçay-Malkar Nart destanlarında Sosurka ya da Sosuruk adını taşıyan kahramanın granit taşından doğduğu anlatılır. Adige Nart destanlarındaki Sosrukua veya Sosrıkua ile Oset Nart destanlarındaki Sozrıko aynı karakterdir. Karaçay-Malkar Nart destanlarında akıllı, kurnaz kişiliği ile ön plana çıkan Sosurka ile Oset Nart destanlarında yer alan Sozrıko paralel özelliklere sahiptirler. Abhaz Nart destanlarında ise bu kahraman Sasrıkua veya Sasruka adlarıyla karşımıza çıkar. Karaçay-Malkar Nart destanlarında Debet’in en büyük oğlu Alavgan’ın bir dev kadınıyla evlenmesinden doğan Karaşavav adlı oğlunun olağanüstü güçlere sahip olduğu anlatılır. Oset Nart destanlarında ise Karaşavay’ın paraleli olan karakter Suvav adını taşır. Adige Nart destanlarında Kanje oğlu Şavey adını taşıyan karakter de aynı özelliklere sahiptir. Bu kahraman Abaza Nart destanlarında Tatar oğlu Şauuev adıyla tanınır. Nart destanları Kafkas halkları arasındaki kültürel etkileşime en güzel örneklerden birini teşkil ederken, onların kültürleşme süreci neticesinde ortak bir kültür etrafında birleştiklerinin de bir delilini ortaya koymaktadır.[26]

Antroponimlerde Ortak Unsurlar

Soyadları açısından ele alındığında Batı Kafkasya’daki Adige (Çerkeş) boyları ile Kabardeyler, Abhaz-Abazalar ve Çeçen-İnguşlar arasında Karaçay-Malkar diline dayanan Türkçe kökenli soyadlarının bulunduğu göze çarpmaktadır. Aynı şekilde. Karaçay-Malkarlılar arasında da komşu Kafkas halklarının dillerinden geçen soyadlarının yer aldığı görülmektedir. Kültürel etkileşimin etnik karışma (amalgamasyon) ve bütünleşme süreçlerine bir işaret teşkil etmesi açısından bu soyadları önemlidir. Buna örnek olarak aşağıdaki soyadlarını verebiliriz:[27]

Kabardeylerde Türkçe Soy Adları

Abay, Agırean, Agubek, Ajgeriy < hacı+geriy, Ajnagoy < hacı+Nogay, Akbaş, Alakay, Alimurza, Aslan, Aslanbeç < Aslanbek, Astemir, Bagatır, Bekan < bek+kan, Bekmurza, Bekul < bek+kul, Beslan < bey+aslan, Beşkaziy, Beştok, Betugan < bey+tuvgan, Boran, Botaş, Dohşuk < Tohçuk, Duman. Hamırza < han+mırza, Hatohşuk < han+Tohçuk, İnal, Jamanbiy < Camanbiy, Jambek < Canbek, Jambot < Canbolat, Jamurza < can+mırza. Jandıbay < Candı hay, Jereşti < Caraştı, Joldaş < Coldaş, Kambiy < Kanbiy, Kankul, Karamurza, Karaşey < Karaçay, Kasay. Kaskul, Kaytuk, Kazan, Kılışbiy < Kılıçbiy, Krımşokal < Kırırnşavhal, Kubat, Kudaberdi < Kudavberdi, Kuday, Kudenet < Hudaynat, Kul, Kumık < Kumuk, Meremkul < Bayramkul, Mirzabek, Mirzakan, Sabançı, Sultanhan, Şabazgeriy < Şahbazgeriy, Şamurza < Şahmurza, Talostan < Tavsoltan, Tambiy, Tavkeş, Tembot < Temirbolat, Temirjan < Tcmircan, Temirkan, Tengiz, Tohtamış, Tokbay, Tokmak. Tugan < Tuvgan, Uzden < Özden, Yclbazduk < eh buzduk, Yeldar < El dar.[28]

Batı Kafkasya Adige (Çerkes) Boylarında Türkçe Soy Adları

Altıyak, Arslanoglı < Arslanoğlu, Aslanuk, Bekan, Bemırza < bev+mırza, Bersebiy, Betugan < bey+tuvgan. Boğadır < Bagatır, Bolat, Bolotok, Bora, Hamırza < han+mırza, Jambek, < Canbek, Jantemir, Karamırza, Kathan, Kaytmes < Kaytmaz, Ketmes < Ketmez, Kırımgeriy, Sultangirey, Şora, Tarhan, Temirdaş, Tokbay, Yelbezduk < e 1+buzduk, Yesaney .[29]

Abhaz ve Abazalarda Türkçe Soy Adları

Abreg < Abrek, Acibek < hacı+bek, Argun. Arslançik, Aslanuk, Avbek. Batırbiy, Bayramuk, Bekhan, Bekul, Camanbay, Camankul, Canay, Candar, Candubiy, Cantemir, C’araştı, Dudaruk, İnal-İpa, Kambiy, Karabaş, Karamsokal < Kırımşavhal, Kazan, Kılıç, Kızılbek, Kul, Kulbek, Kumuk, Maremkul < Bayramkul, Şakman, Şiranbcy, Tambiy, Tatarşay, Temir, Uzden < Özden, Yesaney.[30]

Çeçen-İnguşlarda Türkçe Soy Adları

Akbolat, Alisultan, Altabiy, Almurza, Altemir, Amırhan, Astcmir, Atgcriy, Baysultan, Baytemir, Bckmurza, Biybolat, Biysultan, Canbck, Cantay, Cantemir, Canay, Camurza, Canhot, Edisultan, Eldarhan, Elmurza, Gayırbek < Kayırbek, Gantemir < Kantemir, İnderbiy, Hasbulat, Mamay, Mamakay, Matgcriy, Miserbiy, Şahgiriy, Şahmurza, Tatar, Tcmirbolat, Temirsultan, Temurka, Tokay, Tugan < Tuvgan, Turpal < Tulpar, Yandarbiy.[31]

Karaçay-Malkarlılarda Kafkas Dillerinden Geçen Soy Adları

Abezeh, Afaşok, Ajoy, Apsuva, Bici, Biçekku, Edoka, Eristav, Gajon, Gelastan, Ebze, Goçiya, Gola, Goşa, Gummo, Güze, Gaca, Hatuvay, İja, Jobo, Kabardok, Kajok, Şabatuk, Şercmet, Şıdak, Tagalek, Teja, Tram, Zanıko, Zeniko.[32]

Abaza, Adige, Kabardey ve Karaçay-Malkarlılara ait soyadları ve damgalar incelendiğinde bu halklar arasında benzer soyadlarının ve damgalarının varlığı dikkati çekmektedir. Bu durum Kafkasya halkları arasındaki etnik karışma ve bütünleşmeye de ışık tutmaktadır. Aynı adı ve damgayı kullanan bazı soyların farklı toplumlarda yaşıyor olması Kafkasya halkları arasında uzun süreden beri etnik bir karışımın yaşandığını belgelemektedir. ‘Abay’ soyu Karaçay-Malkar’da ve Kabardey’de yaşamaktadır. Damgaları da benzerlik gösteren bu soy Karaçay-Malkar kökenlidir ve bir bölümü Kabardeyleşmiştir. Abay soyadı Osetlerde de bulunmaktadır. ‘Abuk‘ soyu Kabardeyler ve Abazalar arasında yaşamaktadır. Kullandıkları soy damgasının da aynı olması bu soyun kökeninin aynı olduğunu belgelemektedir. ‘Aci’ soyu Karaçaylılar, Kabardeyler ve Abazalar arasında bulunmaktadır. Karaçay’daki Aci soyu ile Abaza Aci soyu aynı damgayı kullanmaktadır. Karaçay-Malkar kökenli ‘Bolat‘ soyu Balet‘ adıyla Kabardey’de de yaşamakta ve soy damgaları da benzerlik göstermektedir. Karaçay kökenli Botaş soyu ‘Boteş‘ adı ile Kabardey’de de yaşamaktadır. Bu soyun bir kolu da Malkarlılar arasındadır. ‘Camankul‘ soyu Karaçaylılar ve Abazalar arasında yaşamakta ve aynı soy damgasını kullanmaktadır. Karaçay kökenli ‘Caraşdı’ soyu ‘Jereşti adı ile Abazalar ve Kabardeyler arasında da yaşamakta ve aynı damgayı kullanmaktadır. Abazaların Çurdım‘ soyu ile Kabardeyler’in Şurdım‘ soyu aynı kökene dayanmakta ve aynı damgayı kullanmaktadır. Kabardey kökenli Dohşuk(Dokşukin) soyu Karaçay’da Tohçuk‘ adıyla yaşamakta ve aynı soy damgasını kullanmaktadır. Haçuk‘ soyu Kabardeyler ve Abazalar arasında yaşamakta ve aynı soy damgasını kullanmaktadır. Karaçay kökenli Meker‘ soyu ‘Makar’ adıyla Abazalar arasında da bulunmakta ve aynı soy damgasını taşımaktadır. Abaza Şeremet‘ soyu ile Kabardey Şermet’ soyunun isimleri ve damgaları arasındaki benzerlik bu soyun aynı kökene dayandığını göstermektedir. Karaçaylılar ve Kabardeyler arasında yaşayan ‘Şıdak’ soyunun damgası da aynıdır. Bu da onların ortak kökenden geldiğini gösterir. Kabardey kökenli Tambiy‘ soyu aynı isimle Karaçay’da da yaşamaktadır. Abaza kökenli Tram‘ soyu KaraçayMalkar’da da yaşanmakta ve damgaları da benzerlik göstermektedir.[33]

Kafkasya’daki farklı etnik gruplarda göze çarpan benzer ya da aynı soyadları ve soy damgalarının varlığı, Kafkas halklarının etnik yönden birbirleri ile karışarak akraba etnik gruplar haline geldiklerini ve benzer sosyo-kültürel yapılar oluşturduklarını göstermektedir. Bu sosyolojik olgu Kafkas halkları arasındaki kültürel etkileşime de ışık tutmaktadır. Göç, asimilasyon gibi etnik karışımı (amalgamasyonu) sağlayan sosyolojik süreçler kültür unsurlarının da değişik etnik gruplar arasında taşınmasına yol açmış ve kültürel etkileşimin izleri Kafkas halklarının dillerine yansımıştır.[34]

Kafkasya’da Alfabe

Öteden beri Kuzey Kafkasya kültürünün en güç ve karışık problemlerinden birisi de yazı ve alfabe meselesidir. Bilindiği üzere Kuzey Kafkasyalılar ve bu meyanda Adige’ler son yüzyıl içerisinde Arap, Lâtin ve Rus (Kiril) esaslı olmak üzere muhtelif alfabeler kullandılar. Abhaz’lar ise bundan fazla olarak bir de Gürcü alfabesini kullanma tecrübesinden geçirildiler. Bütün bu değişikliklerin Kuzey Kafkasya kültür ve edebiyatı üzerindeki tesirlerinin hiç de müspet olmadığını hemen belirtmemiz gerekir. Yazılı Adigece Arap yazısı halinde yedinci yüzyıldan beri mevcuttu. Önceleri dinî okullarda ve Çarlık devrinde bazı liselerde okutulmuştu. XIX. yüzyılın sonları ile XX. yüzyılın başlarında Adige edebiyatı millî dilde yazan bir hayli yazar ve şaire sahipti. Araştırmalar Adige’lerin daha eski devirlerde Grek yazısını da bir müddet kullandıklarını göstermektedir [35]

Ayrıca Lopatinski, Marr, Uslar vs. bilginler de bazı Kuzey Kafkas dilleri için çoğu kiril esaslı olmak üzere alfabeler meydana getirmişlerdir. Bununla beraber bütün bu alfabelerin geniş bir uygulama alanı bulamadığı ve halka inemediği de bir gerçektir. Sovyet hâkimiyetinin ilk yıllarında, Kuzey Kafkasya aydınları o zamanki geniş serbestlikten faydalanarak geçmiş yılların açığını kapatmaya çalıştılar. 1922 yılında Kuzey Kafkasya Dağlılarının kültür meseleleriyle ilgili bir konferans toplandı ve bunu takiben de Kuzey Kafkasya’da ana dillerde tedrisat yapan okullar açılmasına başlandı. 1925 yılında bu dillerin Lâtin esaslı yeni alfabeleri meydana getirildi. Fakat Kuzey Kafkasya dillerinin herbiri için birkaç edebî dil ve alfabe kabul edilmişti. Halbuki alfabenin lâtinleştirilmesi sırasında Kuzey Kafkasya’lı aydınlar arasında, bütün alfabeleri birleştirmek ve her dilin çeşitli lehçe ve şivelerini tek bir edebî dille ifade etmek fikri hâkim bulunuyordu. Bununla ilgili olarak ülkenin çeşitli muhtar cumhuriyet eyâletlerinde birçok kongreler toplanmıştı. Fakat bunlardan pratikte bir netice elde edilemedi. Zira bu faaliyetlerde rol oynayan aydınların birçoğu sonradan “burjuva nasyonalist” olarak tavsif ve tasfiye edildiler. 1930 yılında Moskova’da Dağıstanlı Celâl Korkmaz’ın başkanlığında, Sovyet halklarının alfabelerini birleştirmek gayesiyle yeni bir konferans daha toplandı. Fakat bundan da bir netice çıkmadı. Sebep ise bahsettiğimiz alfabe reformunun Kiril (Rus) harfleri esası üzerine yapılmak istenmesiydi.[36]

Lâtin esaslı alfabeler yerine Kiril harflerinin kabulü meselesi 1936-37 yıllarında yalnız Kuzey Kafkasya-da değil bütün millî cumhuriyetlerde had şeklini almış bulunuyordu. Bu değişiklik için ortaya konan gerekçe özet olarak şuydu:

1 — Lâtin esaslı alfabeler millî matbaalarda birtakım teknik zorluklar doğuruyorlardı.

2 — Kiril harfleri sayesinde gençler Rus dilini de daha kolaylıkla öğrenebilecek ve millî okullardan Rusça tedrisat yapan yüksek okullara daha kolaylıkla geçebileceklerdi.

Bu konuda “Büyük Sovyet Ansiklopedisi” şunları yazmaktadır:

“Evvelce müspet bir rol oynamış olan Lâtin esaslı alfabeler, zamanın geçmesiyle dillerin gelişme ihtiyacını sağlayamaz hale gelmişlerdi. Durum böyle olunca da (ki ayrı alfabe kullanmaktansa ana diller ve Rusça olmak üzere her iki dil için tek bir alfabe —yani Kiril alfabesi— esasını benimsemek daha makul bir hareket olacaktı.” Bu gerekçeden hareketle 1938-40 yıllarında Sovyet Hükümeti tarafından yapılan alfabe değişikliği yalnız Kuzey Kafkasya’yı değil, Gürcü ve Ermeniler hariç, bütün Rus olmayan milletleri ve özellikle Türk halklarını da içine alıyordu. Kuzey Kafkasya’da bugün bütün Adigeler tarafından—birkaç harf ve ses farkıyla—kullanılmakta olan Kiril esaslı alfabe, işte bu suretle meydana gelmiş ve kabul edilmiştir.[37]

Güney Kafkasya’da Acaralar, Ağaçeri Türkleri dediğimiz eski Türk boylarından olup Kuzeyden gelerek zamanla Gürcücenin değişik bir lehçesini konuşmaya başlamışlardır. Gürcistan üzerinde Hun ve Kıpçak Türklerinin kültürel ve fizyonomik olarak yoğun etkileri olmuştur. Ünlü tarihçi Zeki Velidî Togan, bu halka Acar ismini verenlerin, buraya gelip hükümranlık etmiş ve sonra aralarında erimiş olan bir Agaçeri zümresinden geçmiş olabileceğini belirtmektedir. Çünkü Türkmenlerin bir oymak ismi olan Acarlu kelimesi, kaynaklarımızda Agaçerili şeklinde yazılmaktadır.[38]

Gürcistan’da ise uzun asırlar boyunca hâkim olan Asparuh, Tomris, Oğuz Bagratlılar vd. hanedanlar Türklerden ola gelmiştir. Gürcistan Coğrafyasında Dede Korkut Oğuznamesi’nde geçen birçok yer adları bulunmaktadır. Hatta Makedonyalı İskender’in Doğu seferinde bu bölgede Bun (yerli) Türklerinin bulunduğu ve Türkçe konuşulduğu anlatılır.

Ayrıca, M. BROSSET’nin verdiği Tavatlar ve Aznavurlar/Zaimler listesinde, Kür boyu/Kartel ülkesindeki şu zâdegânın, “iya “şvili “/oğlu ve “dze”/ zâde anlamındaki son eklerden önce gelen âile adlarının, Türkçe ve tarihî hâtıralara göre olduğunu görüyoruz. Barat, Solag, Khıdırbeg, Khıdarbeg, Tuman, Tarkh(a)n, Karal, Babadib, Çolak, Kobul, Thurkistan, Kargan, Garakan, Karagöz, Urkmaz, Paryaman, Khalkanam, Tuklıarel, Kadag, Lala, Tula, Çubın, Tat, Kobyakh, Alibeg (Al-Bek), Budukhavur, Çınçal, Çaka, Alikul(u), Çalkanam, Amilakhor (Emir-Akhur), Liparit, Becan, Elyoz, Çaşıt, Palawan (Balaban), Samargan(t), Taklak, Çaçık, Kay(ı)tmaz, Kabakh, Can, Karkhan, Kodal (oymak adıdır), Bakhut, Ugan, Ağa bunlardan birkaçıdır. Başka bölgelerde kolları ve adaşları da vardır.[39]

Gürcülerin Türkçe konuşan kavimlerle ilişkileri bundan 2500 yıl öncelerine kadar gitmektedir. Buna, Gürcistan’a kuzeyden gelen Türk boyları tarafından getirilen ve Gürcü kültüründe yer edinen 12 Hayvanlı Takvim sistemi güzel bir örnektir. Gürcü yazar, sözlükbilimci, din adamı Sulhan-Saba Orbeliyani (1658-1725)”nin 18. yy’da kaleme aldığı ve araştırmacıların günümüzde de yararlandıkları 17 binden çok girişe sahip “Sitkviskona Kartulis (Gürcücenin Söz Demeti)” adlı eserinde bu takvim yer almaktadır. Orbeliyaninin eserindeki Gürcüce yıl adları ve onların eski Türk takvimindeki karşılıkları ise şöyledir:

sıçgan yıl, siç’.an il (sıçan yılı)

ud yıl, udi il (sığır yılı)

bars yıl, baars il (pars yılı)

tavışgan yıl, luşgan il (tavşan yılı)

lu yıl, lui il (ejderha yılı)

yılan yıl, iilan il (yılan yılı)

yunt yıl, uint il (at yılı)

koy yıl, kui il (koyun yılı)

biçin yıl, piçin il (maymun yılı)

takuk yıl, takki il (tavuk yılı)

it yıl, iit il (köpek yılı)

tonguz yıl, tanguz il (domuz yılı).[40]

Kartuli Enis Ganmartebiti Leksikoni’de 12.949 sözcük bulunmaktadır. Bu sayı, sözlüğün yazıldığı 18. yy’da Gürcücenin sözcük hazinesi açısından dünyanın zengin dillerinden biri olduğuna delil olarak gösterilmektedir. Bugün sekiz ciltlik Büyük Gürcüce Sözlük’te 113 bin kelime bulunmaktadır. Fuat Köprülü’nün Gürcü öğrencisi Prof. Dr. Sergey Cikia’nın Gürcistan’daki ilk doktora öğrencisi olan ve hâlen Tiflis’teki Elyazmaları Enstitüsünün Türkçe bölümünde görev yapan öğretim üyesi Prof. Dr. Tsisana Abuladze’nin ifadelerine göre, Gürcülerin Divan-u Lügat’it Türk’ü sayılan bu sözlükte 3000’den fazla Türkçe kelime bulunmaktadır. 500’e yakın Türkçe kökenli kelime Tiflis Türkolojisi’nde bölüm başkanlığını yapan Prof. Dr. Maria Cikia’nın “Gürcücede Kullanılan Türkçe Kökenli Kelimeler” adlı çalışmasında ortaya konulmuştur. L.l. Ruhandze Gürcü halk edebiyatına Türkçeden geçen kelimeler üzerine incelemeler yapmıştır. [41]

Gürcistan’da Âşıklık Geleneği ve Gürcistan Âşıkları

Arapça kökenli “âşık” kelimesi (“ışk” olarak da kullanılmıştır) Anadolu Türkçesinde ilk kez 13. yüzyılda halk şairi Yunus Emre (1240-1320)’nin mısralarında geçmektedir. Yunus Emre bu metinlerde kendini “Âşık Yunus” olarak tanımlamaktadır. Bundan dolayı Anadolu âşıklık geleneğinin onunla başladığına inanılmaktadır. Bu konuda zengin bir litteratüre ve çalışma listesine sahip ordinaryüs F. Köprülü, Edebiyat Araştırmaları adlı eserinde konuyu 10. yy. öncesine kadar götürmektedir. XIV. yy’ın Horasanlı mutasavvıf şairi ve 12 bin beyitlik Garibnâme yazan Âşık Paşa (1272-1333) da hu kelimeyi gerçek adı olan Ali’nin yerine bir sıfat olarak kullanan ilk şairdir.[42]

Halk edebiyat tarihçisi Prof. Pertev Naili Boratav yedi yüzyıllık bir mazisi olan Âşıklık geleneğini 4 temel alt başlık altında ele almaktadır:

Mutasavvıf Âşıklar,

Şehirli Âşıklar,

Köy Âşıkları,

Göçmen Âşıklar.

Âşıklık geleneğinin milletler arasında yayılmasında ve bu kültürün 20. yy’ın sonlarına kadar canlı kalmasındaki öncü rol ise “Göçmen Âşıklar”a aittir.

Âşıklığın Gürcistan’da Yayıldığı İlk Mekânlar ve Tarihî Gelişimi:

“Âşık” kelimesinin Türk halk edebiyat tarihinde kavramsal ve kurumsal şeklini alması ancak 17. yüzyılda olmuştur. “Halk şairleri şiirlerini saz ile söylemişlerdir. Bu sebeple halk şairlerine saz şairleri de denmiştir. Eski şiir geleneğinin şairlerine Oğuz Türklerinde “ozan” adı verilmiştir. Bu kelime XVI. yy’a kadar devam etmiş XVII. yy’dan itibaren yerini ‘âşık’ ve saz şairine bırakmıştır.” Türkçedeki âşık kelimesinin Gürcüce karşılığı olan “aşug” kelimesinin Gürcü edebiyat litteratürüne ne zaman girdiğine ilişkin elde kesin veriler bulunmamaktadır. Fakat âşık edebiyatı form ve içeriğini kullanan âşık şiiri geleneğinin Gürcü edebiyatındaki ilk izleri 18. yüzyıla kadar gitmektedir. Gürcü, âşıklık geleneği, varlığını sürdürdüğü 20. yy’ın ikinci çeyreğine kadar kurumsallaşmadan bireysel icralarla devam etmiştir. Bu gelenek Gürcü edebiyatı üzerinde çok önemli bir iz bırakmamakla beraber, kendine ait özgünlüğü sayesinde bireysel olarak bazı Gürcü edebiyatçıları üzerinde etkili olmuştur. Gürcü Kral VI: David’in sarayında sanat icra eden ses sanatçıları arasında âşıkların da bulunduğu bilenmektedir.[43]

Gürcistan’da âşıklık kurumunun temelleri Güneybatı Gürcistan’da, Cavaheti ve Trialet yerleşim birimlerinde atılmıştır. Bunun sebebi âşıklık geleneğinin taşıyıcı unsuru olan Türkçenin, bu coğrafyada konuşulan dil olmasıdır. Azeri kaynakları bölgede Türkçenin yaygınlık kazanmasını Şah İsmail’in (1502-1524) bölgeye hâkim oluşuyla temellendirmekte ve bu dönemde yukarıda adı verilen iki bölgenin şehirlerinde ve köylerinde yaşayan Ermenilerin de Türkçe konuşup yazdıklarını ve Türkçe eserler verdiklerini belirtmektedirler. Prof. Hacılar, 18 ve 19. yy’ları kastederek adı geçen yüzyıllar için, Gürcü bilim adamı Q. Beltadze’nin, “Azerice Güney Kafkasya’da bu devir için uluslararası bir dil idi” dediğini belirtmektedir. E. Tagaişvili (1863-1953)’nin K. Kekeladze Elyazmaları Enstitüsü’ndeki günlüklerinde bu konuya ışık tutan bilgileri bulmak mümkündür. 16 ve 17. yüzyıllarda yörede kaydı tutulan âşık edebiyatı örneklerinde Türkçenin yaygınlığına Türkolog Marr da dikkat çekmiştir.[44]

Âşık şiirinin Gürcistan’a İran’dan geçtiğini ileri süren iddialar da söz konusudur. Fakat Gürcü âşıkların çalıp, söyledikleri şarkı ve şiirlere bakıldığında ve onların eserleri Anadolu âşık edebiyatı ürünleriyle karşılaştırıldığında ortaya çıkan benzerlik, Baratov’un belirttiği göçmen âşıkların Gürcistan âşıklarıyla kurdukları ilişkiyi daha mantıklı kılmaktadır. Koroglı[45] (1983) konuya ayırdığı çalışmasında Yunus Emre’nin Kafkasya’ya da gelerek burada sanat icra ettiğini belirterek bu çıkanını desteklemektedir. Zamanla Gürcü kültürü içinde değişikliklere uğrayan bu gelenek yerel şekil ve içerikler edinse de bu izler belirgindir. Gürcü âşıklık geleneği İran’daki âşıklardan çok farklıdır ve hatta buradaki âşıkların söyleyiş formunun İranlı âşıklara yabancı geldiği belirtilmektedir. Gürcistan âşıklarında içerik olarak da şekil olarak da Göçmen Türk âşıkların çalıp söyledikleri şarkı ve şiirlerle örtüşme söz konusudur.[46]

Âşıklık kurumunun Gürcistan’daki fonksiyonu çok renklidir. Âşıkları 18. yy. boyunca ve kısmen de 19. yüzyılda şehirlerde, köylerde, zanaatkar tezgâhlarında, ailelerin toplantı masalarında, halk oyunlarında, mabet kutlamalarında görmek mümkündür. Besteci Dmitriy Arakaşivili, Gürcistan’da 18. yy’da başlayan âşıklık geleneğinin temsilcilerini ve onların çalıp söyledikleri şarkıların melodilerini notaya aktararak onların geleceğe taşınmasında büyük rol oynamıştır. Gürcistan’da mabet kutlamaları çok yoğun olduğundan âşıklar, Tiflis ve çevresindeki mabetlerde, koruyucu-ikon günlerinde yapılan kutlamalara katılırlardı. Bunların arasında şarkıcılar, hikâye anlatıcıları, destan oluşturucuları ile sazendeler de bulunur ve kendi ustalıklarını bu tür merasimlerde ellerindeki çalgı aletleri eşliğinde ortaya koyar ve birbiriyle sanatlarının icrasında yarışırlardı. Dinleyiciler ise özel lütufla donatılmış âşıkların icralarını ses çıkarmadan dinler ve en ufak bir ayrıntıyı kaçırmamaya dikkat ederlerdi. Rus şair Lermontov, Aşık Garip hikâyesinin temasını, Gürcistan’da bulunduğu sırada buradan almıştır. Âşık edebiyatının ve ürünlerinin Gürcistan’da gelişmesinde Türkçenin yaygınlaşması ve Gürcistan üzerinden geçen İpek Yolu üzerindeki kervanların konakladıkları kervansaraylarda paylaşılan çok renkli kültürlerin de etkisi olmuştur.[47]

 

DİPNOTLAR:

[1] Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi (ESTÜDAM).

[2] Kâzım BERZEG, Çerkeş Dilleri Konusunda Yeni Bilimsel Görüşler ve Türkik Diller Camiasıyla Eski İlişkileri, Kafkasya Gerçeği, sayı 7, Ocak 1992, s. 29-30.

[3] Kâzım BERZEG, a. g. m. s. 29.

[4] Kâzım BERZEG, a. g. m. s. 29.

[5] Kâzım BERZEG, a. g. m. s. 29., Vitalij V. Shevoroshkin : Ana Dil (Mother Tongue), Çevirenler J.Stewart-Robinson ve Mehmet Tomanbay. Bilim ve Sanat Dergisi, Eylül-Kasım 1988, Ankara.

[6] Kâzım BERZEG, a. g. m. s. 29., Kâzım Berzeg : Vubıh’ların da Dahil Olduğu Çerkesler’in Yayılışı, Tarih ve Toplum Dergisi.

[7] Kâzım BERZEG, a. g. m. s. 30.

[8] A. Hazer Hızal, Adige Dilinde Arkaik (Kadim) Türkçeden Kalma Kelimeler Ve İrtibatlar -II-,Birleşik KAFKASYA Dergisi, 1998, yılı 64, sayı 15,s. 36-37., Ahmat Bayramuk-Tarihî Olaylar-Stavropal 1988, s.11.

[9] Ufuk Tavkul, Kafkasya’da Kültürel Etkileşim, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2009, s. 29-30.

[10] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 71.

[11] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 72.

[12] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 73.

[13] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 73.

[14] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 74.

[15] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 75.

[16] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 76.

[17] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 77.

[18] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 89.

[19] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 89., Ufuk Tavkul (1994), Adige (çerkes) diline Karaçay Malkar Dilinden geçen kelimeler, Kırım Dergisi, 2 (8), 26-29.

[20] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 89-90.

[21] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 113.

[22] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 113.

[23] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 113.

[24]Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 113., İvan Canaytı (1977), Asetin’lerde Nart efsaneleri, çeviren: İlhan tekin, Kuzey Kafkasya Kültür Dergisi, 8 (43), 6-8.

[25] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 114., Ömer B büyüka, Abhaz Mitolojisi anaç mı?, İstanbul, İstanbul Matbaası.

[26] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 114.

[27] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 115.

[28] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 115.

[29] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 115., Hasan Yahtanigov (1993) Severokavkazskie Tamgi-Nalcik,129-136.

[30] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 116. Hasan Yahtanigov (1993) Severokavkazskie Tamgi-Nalcik,159-163.

[31] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 116.

[32] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 116.

[33] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 116-117.

[34] Ufuk Tavkul, a. g. e., s. 117.

[35] Sefer E. Berzeg, Adige-Çerkes Alfabesinin Tarihçesi, Şenyuva Matbaası, Ankara, 1969, s. 3.

[36] Sefer E. Berzeg, a. g. e., s. 4.

[37] Sefer E. Berzeg, a. g. e., s. 5.

[38]Yunus Zeyrek, Acaristan ve Acarlar, Ankara, 2001, s. 12., Z. V. Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul, 1981, s. 258.

[39]M. Fahrettin Kırzıoğlu, Dede Korkut Oğuznâmeleri, II. Kitap, AKMBY, Ankara, 2000, s. 56. M. BROSSET, “Description Geographique de la Geogire, par la Tsarevitch Wakhoucht” 1842 S. -Petersbourg, “Appendice, Liste des Tawads”, s. 487-488, 489-493.

[40] İlyas Üstüner, Gürcü Dili ve Edebiyatı Üzerine Okumalar, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2010, s. 24-25.

[41] İlyas Üstünyer, a. g. e., s.25.

[42] İlyas Üstünyer, a. g. e., s.143.

[43] İlyas Üstünyer, a. g. e., s.144-145.

[44] İlyas Üstünyer, a. g. e., s.145-146.

[45] İlyas Üstünyer, a. g. e., s.143. Koroglı, Kh., Turetskeya Aşıkskaya Poeziya, önsöz, XIL, Moskva 983, s. 6.

[46] İlyas Üstünyer, a. g. e., s.146.

[47] İlyas Üstünyer, a. g. e. s. 147.

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN

Hilmi Özden, 1959 yılında dünyaya geldi. Konya ve Eskişehir’de İlk ve Orta öğrenime devam etti. Yüksek Öğrenimini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde tamamladıktan sonra, iki yıl mecburi hizmet ve on altı ay askerlik görevlerini takiben Sağlık Ocaklarında, Köy Hizmetleri 14. Bölge Müdürlüğünde tabip olarak çalıştı. 1995 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalında Prof. Dr. Gürsel ORTUĞ ve Prof. Dr. Nedim ÜNAL danışmanlıklarında“Omurganın Torakal Bölümü’nde Medulla Spinalis Çaplarının Manyetik Rezonans Tekniği İle Ölçümü ve Değerlendirilmesi”isimli tezi tamamlayarak Anatomi doktoru ünvanı aldı. 2005 yılında ESOGÜ tarafından Nottingham Üniversitesine gönderildi ve Dr. Lopa Leach’in yanında angiogenesis üzerine çalıştı. Yurt içinde sıçan ve farelerde transplantasyon, embriyonik kök hücre ve mikrocerrahi üzerine çalışmalar yapan ekiplerde görev aldı. 2013 yılında, Eskişehir Türk Dünyası Başkenti Ajansı Danışma Kurulunda ESOGÜ temsilcisi oldu. Şu anda ESTÜDAM (ESOGÜ Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi) müdürü olarak da görev yapmaktadır. Anatomi sahasında yurt içi ve yurt dışı çalışmaları bulunan yazar ESOGÜ Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim dalında öğretim üyesidir. Evli ve iki çocuk babasıdır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ
“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

Ekrem Hayri PEKER, 20 Kasım 2024
Türkülerde Felek

Türkülerde Felek

Dr. Halil ATILGAN, 19 Kasım 2024
Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Atilla SAĞIM, 17 Kasım 2024
Romanlarda Sosyal ve Kültürel Yaşam

Romanlarda Sosyal ve Kültürel Yaşam

Emel ÖRGÜN, 2 Kasım 2024
“İki Kasım 1943” Karaçay Sürgünü

“İki Kasım 1943” Karaçay Sürgünü

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 2 Kasım 2024
Bir Zamanlar Kültürpark

Bir Zamanlar Kültürpark

Haber Merkezi, 2 Kasım 2024
Söğütlülü Destancı Aşık Ali Şahin

Söğütlülü Destancı Aşık Ali Şahin

Haber Merkezi, 2 Kasım 2024