Eski Türklerin, yemeklerini kalaylı kaplarda pişirdikleri, yoğurtlarını bu kaplarda mayaladıkları, tarihi yayınlarda sık rastlandığı bilinir ve kalaycılık, Türk Kültürünün bir parçası olarak kabul edilir.
Tarih boyunca çeşitli madenler bulunurken, bunlardan saf metaller elde edilmeye çalışılmış ve bunlardan gerek savaş (balta, kama, kalkan, kılıç…) gerek günlük kullanım (tabak, kazan, kaşık, tarım aletleri,..) malzemeleri üretilmiştir. Bakırın günlük hayata girmesi ile oluşan istenmeyen durumlardan korunmak içinde kalay yapma tekniğinin geliştirildiğini görmekteyiz. Zamanla mutfak sektöründe bakır ürünlerin kullanımlarının yaygınlaşması ile kalay yapma işi de yaygınlaşarak bir meslek şekline dönüşmüş ve asırlarca da devam etmiştir.
Galyalılar, bakırı kalaylamaları ile ünlenirken, Çin’de Bronz çağına ait kalaylanmış aletler, eşyalar bulunmuştur. Teknolojik gelişmelere paralel olarak, kalaylama işlemi uygulama şekillerini adapte ederek sanayide de yerini almıştır.
Şehir merkezlerinde, kalaycıların, genellikle belirli bir mekanları olsa da seyyar kalaycılar, hiç azımsanmayacak sayıda idiler. Bu seyyar kalaycılar, köyleri, küçük kentleri, şehirlerin varoşlarını dolaşırlardı. Gittikleri yerleşim birimlerinin merkezi konumundaki boş bir arsada düzeneklerini kurarlar, genellikle kadınları, sokak aralarında dolaşır, “Haydiiii… Kalaycı geldi! tencereni, tavanı kalaylar, pırıl pırıl yaparııım…” diye bağırarak, mahalle sakinlerinin kalaylanacak kap-kacaklarını toplarlardı. Çoğu kez, bayanların yanında oğlan çocukları bulunur, çuvalı doldurup sırtlanı, taşımaya yardımcı olurlardı.
Genellikle, seyyar kalaycıların büyük çoğunluğu esmer vatandaşlar olur, Mahalle Muhtarı, bunların gelişlerinden mutlaka haberdar olurdu. Bu kalaycılar, hemen her yerleşim birimine belirli zamanlar uğrarlar, mal kaybolması gibi durumlar hemen hiç olmazdı. Bu sebepten, mahalle sakinleri, mallarını çekinmeden teslim ederlerdi. Gittikleri yerleşim yerlerinin büyüklüğüne göre, muhtar tarafından gösterilen yerde, birkaç gece konakladıkları olurdu.
Kalaylanmış kaplar, ailenin prestiji idi, hatta türkülerimize bile konu olmuşlardır. “Düriye’min güğümleri kalaylı ah kalaylı…”. Halk arasında pek hoş karşılanmasa da küfrün, nişadırlısı olurdu.
Kalaycılık, tenekecilik, lehimcilik gibi önceleri Ermeniler tarafından yapılırken, son yüzyılda esmer vatandaşlar tarafından yapılır olmuştur. Kentimizin en eski ve son kalaycısı Halil Usta, çocukluğunda bu mesleği Lazlardan öğrendiğini, gittikleri Mustafa Kemal Paşa’nın köylerinde gecelediklerini ve kalay yaptıkları damlarda, ağaçları kemiren kurtların seslerinin ikinci gece yok olduklarını hiç unutmadığı hatıra olarak anlatmakta. Salih Usta’nın bir tespiti de bu mesleği yapanların verem hastalığına hiç yakalanmadıklardır.
Büyük kentlerde, önceleri pek çok kalaycı dükkanları bulunurdu. Zira, bakır kapların, oksitlenmesi sonucu oluşan oksitler, insan sağlığı açısından zararlı olduğundan, bu kapların 1–2 yılda bir kalaylanması gerekirdi. Halkın büyük çoğunluğunun, son 40-50 yıl öncesine kadar, mutfaklarında kullandıkları kazanlar, tepsiler, cezveler, tencereler, tabaklar, sahanlar bakırdan üretildiğinden, kalaycılık, çok revaçta bir meslek idi. Kentimizde en büyük çarşılardan biri “Bakırcılar Çarşısı” idi.
40-50 yıl önce alüminyum mutfak eşyalarının yaygınlaşması, bunu takiben paslanmaz çelik, emaye ve cam mutfak eşyalarının halk tarafından kabul görmesi sonucu, bakır kapların piyasadan çekilmeye başlamasıyla, kalaycılık mesleği de yok olmaya başlamıştır. Son yıllarda otantik turistik mekanlar ve ev süs eşyaları olarak bakır ve kalaylı ürünler piyasada bulunmaktadır.
Bütün bu süreç sonunda, mahalleleri ziyaret eden seyyar kalaycıların sayıları azalmış, çağa ayak uyduranlar, merkezi yerlerde yol kenarlarına minibüslerini park edip, megafon ile siteler arasında anonslar yaparak bakır eşyaları topluyorlar, jeneratörlerini çalıştırarak, nadiren kalaylama yaparken daha çok bakır eşyaların kararan yüzeylerini parlatıyorlar.
Kalaylama işlemi için gereken malzeme ve özelliklerini tanıyalım.
Kalay: Erime sıcaklığı 231 santigrat derece (C) olup, kimya dilinde ki işareti “Sn”, özgül ağırlığı 7,29 Gr/cm3, dövülebilen yumuşak bir metaldir. Dünya da en çok Güney Doğu Asya, Anadolu’da ise en çok bulunduğu yerler, Niğde, Bursa, Eskişehir ve Manisa yöreleridir. Kurşun ile çeşitli oranlarda alaşım yapılarak lehim, bakır ile yapılırsa tunç elde edilir. Farklı yapılara sahip çeşitleri vardır.
Nişadır: Kimyasal içeriği, Amonyum Klorür olup, kalaylama sırasında nişadır olmadığında kalay bakır yüzeye yapışmamaktadır. Bu işlem sırasında ki görevi bir nevi katalizör olarak kabul edilmektedir. Genel de toz halinde olup, ısıtılan yüzeye serpildiğinde kalay sıcak bakır yüzeye sıvanır ve ısıtılmayla eriyip gitmez.
Pamuk: Özellikle (hidrofil) temiz olmalı ve yumak yapılarak kullanılır. Pamuk, temiz üretilmedi ise içindeki kapçıklar kalay sırasında sırıtır ve hoş görüntü oluşturmaz.
Ocak: Bakır malzemeleri ısıtmak için kömürlerin yakıldığı ocaklar, alttan körük ya da fanlar vasıtasıyla pompalanan hava ile beslenir.
Kömür: Bu işlem sırasında, kestane ağacı kömürü kullanılır, hava pompalanmadığında kestane kömürü hemen karardığından çam kozalakları ilave edilirdi. Zamanla kestane ağaçlarının azalmasıyla bu kömür bulunmaz oldu. Meşe kömürü kullanıldığında ise çok müthiş kıvılcım oluşmakta ve çalışma rahatlığı kalmamaktadır.
Kestane ağacı kömürü, kok kömürünün verdiği sıcaklığa yakın sıcaklık veren tek doğal ısı kaynağıdır.Bu sebeple, kok kömürü doğal kömürlerin yerini almış oldu.
Kıskaç (Maşa): Bunlar, kalay yapılacak malzemenin yapısına göre değişen ölçülerde kerpeten benzerleri aletlerdir.
Kostik: Kimyasal açılımı, sodyum hidroksit eriyiği olup, kalay yapılacak malzemenin temizlenmesinde kullanılır.
İnce Kum (sıva kumu): Bu kum, bakır malzemenin ovularak temizlenmesinde kullanılır.
Kalaylama:
Kalaylanacak kap, kullanılmış ise, önce kostikli suda kaynatılarak yağ ve benzeri kirlerden arındırılır.
Durulanıp kurutulur, dip, köşe ve kıvrımların araları ince kum ile ovalanır. Büyük kazan gibi malzemelerin içine giren kişi ince kum banyosunda bir sağa bir sola (genelde çıraklar tarafından yapılır) döndürerek kabı temizler. Hatta halk arasında “kalaycı çırağı gibi ne kıvırıyorsun” gibi bir söz oluşmuştur. Çocukluğumda Demirtaş Meslek Lisesi’nin doğu tarafında bulunan dükkanlarda bu işi yapanların bir boruya tutunarak kıvırmalarını izler, sonra bu kişilerin gözleri dönmüş bir şekilde açığa çıkıp dinlenmeleri hala hatırlamaktayım. Bazen rahmetli babamla oralardan geçerken, tanıdığı esnafa “hayırlı işler, kolay gelsin” der, ardından “bakın okumaya, bu hayat çok zor çocuklar” derdi. Kalaylanacak kap, kullanılmamış ise, kostikle yıkama ve kumla temizleme işlemi ya yapılmaz ya da kap çok hafif bir işleme tutulurdu.
Temizlenen kap, ocağın yanına alınır, kıskaç ile tutulur, yavaş yavaş ısıtılır.
Kalaycı, bu tavlama işleminin yeterli olup olmadığını kendi tecrübesi ile belirler, daha sonra kabın içine bir miktar nişadır serper.
Bu sırada çıkan gaz en büyük gösterge olup, sonra bir miktar daha nişadırı kabın içine atar ve kabı sallar. Kalay çubuğunun ucunu bakıra sürterek işin kıvamını kontrol eder. Daha sonra bir miktar kalay parçalarını kabın içine atar, kabı sallar, bu arada kalay erimiş olur ve civa gibi hareketlidir. Kalaycı, pamuk yumağını alıp, ısıttığı yöreye kalayı sıvar.
Kap büyük değil ise işlemi bir kere de bitirir, eğer kap büyük ise, kap birkaç bölüm halinde kalaylanır, sonra kabı genel olarak hızla ısıtıp pamukla dolaşır, üfler ve soğumaya bırakır.
Kalay hava ile temas ettiğinde oksitlenmediğinden, iyi bir koruyucu tabakadır. Bazen çok soğuk havada hafif matlaşır. Bu matlaşmaya müze hastalığı gibi tabirler kullanılır.
Bu arada şu hususu belirtmekte fayda var kanaatindeyim. Bu seyyar kalaycıların kontrolleri pek olmadığından, kalaylama işleminde kalay yerine kurşun ya da karışım kullanıldıkları, bunların da çok çabuk karardıkları ve zehirli olabilecekleridir. Bu olasılık gerçekten çok vahim bir konudur. Zira kalayın bugün piyasa fiyatı, 50 TL/Kg
iken kurşunun kilogram fiyatı, 7 Liradır. Bu sebepten kullanılacak bakır malzeme, mutlaka güvenilen yerde kalaylanmalıdır.
Süs eşyası olacak ise dış kısmı kadife fırçaya tutulur. Bu fırça, kadife şeklinde bir kumaş olup motor ile hızla döndürülür ve arada bir buna katı (domuz) bir yağ sürtülür.
Kullanım alanı azalan ya da pek kalmayan her ürün gibi, kalaylı eşyalarında kullanımı yok olunca bu işlem ile ilgili mesleklerde yok olmaya yüz tutmaktadır.
Fakat sanayide, gıda ürünlerinin saklama kapları, demir malzemelerin paslanmaya karşı korunmaları amacı ile kalaylama işlemi halen devam etmektedir. Örneğin, konserve kutularının tenekeleri (kalaylanmış çelik saç, ince metal levha), bazı kimya, elektrik ve gıda dallarında malzemelerin korunması için elektroliz yolu ile kalaylama işlemi yapılmaya devam edilmektedir. Tabii ki bu sektöre bizim bildiğimiz kalaycılar geçiş yapamamışlardır.