Ruşen Eşref, Mustafa Kemal Paşa’nın 9 Eylül 1922 günü Belkahve’den İzmir’i seyredişini şöyle anlatır:
“Mustafa Kemal Paşa İzmir’i seyrederken, 3 yıl 3 ay 22 gün süren kabusun bittiğini görüyordu. Yüzünde tatlı bir tebessüm oluştu. Akşamı Nif’te kendisi için hazırlanan bağ evine gitti. Tek kat, taş, penceresiz, gaz lambasının ışığıyla aydınlanan, buram buram Ege kokan bağevine… Yorgundu. Yemek getirdiler. Yemedi. Cıgara çıkardı. Kahve istedi.
“Biliyor musun İsmet” dedi… “Bir rüya görmüş gibiyim.”
Karabasanla başlayan, 3 yıl 3 ay 22 gün süren, mucizeyle biten bir rüya…
Yıllar sonra… Kurtuluş Savaşı ve İzmir ile ilgili bir sohbet sırasında şöyle diyecektir. Falih Rıfkı Atay “Çankaya” kitabında anlatıyor:
“Hatıralarını anlağı sırada Atatürk’e bir sual sormuştum. Kuvay-ı Milliye’ye katılıp katılmamak, erken veya geç katılmanın bir zamanlar Ankara’da başlıca tartışma konusu hatırlatınca, bakışları eskilere doğru uzaklaşarak ve sislenerek:
-İnanmayanlar da inananlar kadar haklı idiler. Ben Erzurum’dan İzmir’e sağ elimde tabanca, sol elimde idam sehpası, öyle geldim demişti…
Yazar Tayfun Çavuşoğlu anlatıyor:
Mustafa Kemal Paşa Anadolu’da görev alana kadar İstanbul’da geçen 6 ay, Samsun’a çıkış, kongreler dönemi, Amasya, Erzurum, Sivas, iç ayaklanmaların kasvetinin üzerine çöktüğü günlerde Ankara, fetvalar, idam fermanları, İnönü Savaşları, ardından Kütahya-Eskişehir muharebeleri ve Sakarya’nın doğusuna çekiliş…
Her biri diğerinden kaygılı günler, haftalar, aylar… Sonra Sakarya Meydan Muharebesinde elde edilen zaferin verdiği büyük coşku, hazırlıklar ve Büyük Taarruz… Onca karanlık günden sonra… Gerçekten rüya gibiydi… Kasvetli, uykuları bölen, kabus dolu bir rüya…
Ve nihayet sona eriyordu… İzmir’in dağlarında çiçekler açıyordu…