Kayıp Aydınlanma: Arap Fetihlerinden Timur’a Orta Asya’nın Altın Çağı – Frederick Starr |
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) vefatının akabinde 670 yılında başlayıp 750 yılına kadar devam eden süreçte Arap fetihleri Orta Asya’ya ulaşmış oldu. Doğuda Çin, kuzeyde Sibirya, güneyde Hindikuş Dağları, Batıda ise İran/Horasan eyaletiyle çevrili olan Orta Asya dediğimiz bu bölgeye literatürdeki diğer eserlerden farklı bir bakış açısıyla bakan bir kitaptan bahsetmek istiyorum: Kayıp Aydınlanma (S. Frederick Starr).
“Eser, 800 ila 1200 yılları arasında en büyük ve en gelişmiş kentlere, en zarif sanata ve hemen her alanda en ileri bilgi ve teknolojiye sahip olan Orta Asya’nın dünya ticaretini ve ekonomisini nasıl yönlendirdiğini anlatıyor.”
Eseri elime alıp okumaya başladığım anda bu satırlar beni heyecanlandırdı; çünkü Batılılar bizi anlattıkları hemen hemen pek çok eserde bizi “barbar” olarak nitelendirdikleri için Batılı birinin kaleminden hakkımızda övgü dolu satırları okuyacaktım.
Kitabın yazarı Frederick Starr; oldukça yaşlı, kariyeri yüksek, üç farklı ABD başkanına danışmanlık yapacak kadar bilge bir kişilik. Hem özel sektörde hem de akademik camiada kariyer yapmış. Bunu da eserine yansıtmış. Altı yüz elli sayfalık bu eserde Orta Asya’nın siyasi, dini, askeri, ekonomik durumu sıkılmadan okuyabileceğimiz basitlikte anlatılmış ve fotoğraf, harita vb. görsellere bolca yer verilmiş. Tümdengelimci bir yaklaşım ile kitaba başlayan yazar, ilk önce Orta Asya’nın dünya üzerindeki yerini gösteren bir uydu görüntüsü koymuş. Bununla birlikte kitabın konusu geçen dönemlere dair önemli kişilerin hayatlarını birer paragraflık yazılarla anlatmış. Hemen ardından bir tarih cetveli sunarak olayları bir zaman çerçevesi içinde anlamamıza yardımcı olmuş. İşte bu noktada Starr, eserin devamı için sağlam bir alt yapı oluşturuyor. Ardından detaylara yavaş yavaş giriyorsunuz. Oldukça öğretici bir metot bu.
İçerisinde sıra dışı bilgiler barındırmasının yanında bize sunduğu bakış açısı itibariyle çok kıymetli bir eser. Zira bu bakış açısı diğer oryantalist eserlerin vermek istediğinden çok farklı. Eserde Orta Asya, “dünyanın incisi” olarak bize tanıtılıyor. Yaşanan aydınlanmanın, medeniyetin büyüklüğünden bahsediliyor. Türkler, barbar olarak değil; âlim, şair, bestekâr, tüccar ve seyyah olarak tanıtılıyor. Bu bakış açısı bizim yüzlerce yıllık eziklik duygumuzdan sıyrılmamız için çok önemli. Bu açıdan eseri, gençlerin okuması daha da önem taşıyor.
Biz, cumhuriyet ile kendimizi Batı medeniyetine eklemledik. Batı tarihini de kendi tarihimiz olarak okuttuk. Gerçi cumhuriyet devrimleri Tanzimat ile başlayan devrimlerin devamı niteliğinde olsa da cumhuriyet ile birlikte tam anlamıyla Batılı olmuştuk. Atatürk, Türk kimliğinin köklerini araştırmak için tarih ve dil kurumlarını kurmuşsa da vefatını takip eden yıllarda çalışmalar yetersiz kalmış; yapılan üç beş araştırma da politize edilip amacından saptırılmıştır. İçinde bulunduğumuz son on yıllık süreçte Türk tarihi konusunda A. Taşağıl, O. Karatay, E. Usta, C. Piyadeoğlu gibi büyük yazarlar olsa da farkındaysanız Türk tarihi hakkında bilinen en temel eserler, Macar, Rus, Alman, Çin, Amerikan Türkologlarınındır. İşte bu noktada kitabı okuyup bitirdiğimde böyle güzel bir eseri neden biz yazmıyoruz ya da yazamıyoruz diyerek kendi kendime üzüldüm.
Batılılar, kendi medeniyet tarihlerini yazarken Antik Yunan ve Roma’yı esas aldılar. Bunun üstüne Hristiyanlığı koydular. Biz onlara göre barbar (!) olduğumuz için bizim medeniyetimizi yok saydılar. Bu yüzden medeniyetimizin getirdiği aydınlanma, onların es geçip unuttuğu bir olgu haline geldi.
Biz Türkler de kendimizi Batı medeniyetine bağladığımız için Batı tarihini kendi tarihimiz belledik. Batı, bizi keşfettikçe biz de kendimizi keşfediyoruz. Türk aydınlanması da yazar için “kayıp aydınlanma” olduğu kadar bizim için de “kayıp aydınlanma” oldu. Çünkü biz kendi varlığımızın yeri olarak Batı medeniyetini seçmişiz. Oysaki kendi yerimizi doğru tespit edip komplekssiz bir şekilde farklı medeniyet okumaları yapabilseydik kendi medeniyetimize ait yapı taşlarını başkalarının yönlendirmesiyle keşfetmek zorunda kalmaz, yalnızca dışarıdan nasıl göründüğünü yorumluyor olurduk. Kendi kimliğimizin farkına varmış olacaktık.
Hiçbir kitap tekil olarak okunmaz. Kafanızda soru işaretleri oluşunca bunları gidermek için başka eserlere göz atmanız gerekir. Kayıp Aydınlanma’yı da bu şekilde okursanız verim alabilirsiniz. Bu eseri, J. Paul Roux’nun “Türklerin Tarihi” adlı eseriyle eş zamanlı olarak okumanızı öneririm.