Kentlilik Bilincinin Gelişmesinde Müzelerin Rolü |
Tarihin ilk sayfalarında, ilkel köy topluluklarının ortaya çıktığı Neolitik (Cilalı taş) Döneminden başlayarak, insanoğlu yaşadığı yeri benimsemiştir. Tarımın başlamasını takip eden gelişmelerle; hayatını herhangi bir dış müdahale olmadığı sürece, sonlanana dek aynı yerde devam ettiren, köy ve sonrasında kent kavramlarının oluşmasının önünü açmıştır.
Bahsettiğimiz bilgilerin günümüze ulaşmasını sağlayan bilim insanları, elde ettikleri verileri müzelerde paylaşmışlardır. Kültürel birikimin önem kazandığı 19. yüzyılda gezgin ruhuyla başlayan eser toplayıcılığı ve koleksiyonculuk, Anadolu geçmişini de gün ışığına kavuşturmuştur. Osmanlı İmparatorluğu dünyada başlayan bu akıma kayıtsız kalmayarak sahibi olduğu topraklardan müzeler doğurmuştur. Günümüzde “çağdaş müzecilik” anlayışıyla devam eden müzecilik, bir bilim dalı olarak ziyaretçilerini karşılamaktadır. Müzeler, yer aldığı kentin tarihi, kültürel, sosyal, ekonomik hafızasını; saklamak, korumak ve gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla, gelişimlerini sürdürmektedirler. Kuruldukları dönemde eser sergileme, koruma, koleksiyon geliştirme, araştırma gibi hedefleri olan müze kurumları, saydığımız önceliklerini aşarak, bünyelerinde eğitim-atölye çalışmaları, kütüphane, araştırma ve kent belleği birimleri gibi dallara yayılmışlardır.
Yerel ziyaretçilerine kentin parçalarını, yerleşim dışı ziyaretçilerine ise kentin tanıtımını artık sadece vitrinlerinde eserler izletmek yerine çeşitli aktiviteler ile sunan müzeler, birkaç yıl önceki hallerinden bile oldukça farklıdırlar.
Çalışmamızın ilk bölümünde, kentlilik bilinci kavramının tarihsel gelişimine değinilmiş, ikinci bölümünde müzelerin gelişimi ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise müzelerde kentlilik bilincine yönelik çalışmalar kapsamında, Bursa Büyükşehir Belediyesi Müzelerinde gerçekleştirilen aktivitelerden örnekler verilmiştir.
Kent sözcüğü, ilgili olduğu bilim dallarının hepsinde kısmen ortak ve birbiri ile benzeşen tanımlamalar içerir. Etimolojik açıdan Yunanca kökeninde “politiae” (siyaset) kökeninden polis, Latince kökeninde “civitas” (yurttaş), Arapça’da “medine” (medeniyet) (Acungil,2012:6) ve Türkçe’de “kend” (nişanyansozluk.com,2016) kelimelerinden türetilmiştir. Farsçada ise şehir, büyük kent, belde anlamını taşır (Aliağaoğlu ve Uğur, 2012:1). Örneklendirdiğimiz dillerdeki kökenlerine bakıldığında kentin insan ve yaşam ile bağlantılı olduğu, dolayısıyla kentin mimari anlamdaki yapılar topluluğundan farklı olarak, insanların yaşam alanını tanımladığını görmekteyiz. Bu nedenle kent, belli bir büyüklüğe sahip olmak ve belli yaşam standartlarına sahip olmak koşulu ile insanların yaşamlarını sürdürdüğü alandır. Bu nedenle tarihte “neopolis” (yeni şehir)ler yer almaktadır. Çünkü artık belli şart ve unsurları içinde barındırmayan, yani insan yaşamına elverişli olmayan eski şehirler terk edilerek, aynı bölgeye yeni şehirler imar edilmiştir.
Avcı ve toplayıcı beslenmeyle, küçük ölçekli gruplarla yaşamlarını sürdüren tarih öncesi insanın Anadolu’daki kentlilik serüveni, Neolitik (Cilalıtaş) döneminde, küçük köy yerleşimleriyle başlamıştır. Ancak yerleşimlerin daha belirgin hal aldığı dönem Kalkolitik (Bakırtaş) Dönemidir. Neolitik Dönem’den başlayarak yaşam alanlarının hendek, çevre duvarı gibi öğelerle sınırlandırılmaya gidilmesi, idari bir yapının varlığını; kendi bölgelerinden olan grupları dışarıdan gelen gruplardan ayırmak, korumak, hatta kendi içlerinde sınıfsal bir bölünme ve hiyerarşi oluşturmayı işaret eder. Bu durum yerleşimin benimsenmeye başlandığına işaret eder (Karul 2009:25-26).
Tarihi çağlarda yol alındıkça insanlığın birlikte yaşamaya olan bağlılığı artmıştır. Böylelikle birlikte yaşamın gerekleri olarak mezarlık, tapınak, liman hatta meclis gibi ortak kullanım alanları oluşturulmuştur. Kentlerin üretimleri coğrafi etmen ve yeterliliklere göre şekillenerek birbirleri arasında iletişim oluşturtulmuştur. Savaş, doğal etmenler, ekonomik ve ticari faaliyetlerle bölgesel nitelikli yaşanan iletişim, topluluklar arasında göç olgusunun doğal sonucu olarak baskın olanın diğerini, önce temel yapıyı etkilemeksizin içine sızma ve etkileme, esir alma, fethetme ya da tamamen yok etmeye yönelik yaşanabilir. (Koparal 2005:5)
Bölgesel kronolojik farklılıkları da dâhil ederek, Antik Çağ’a geçildiğinde ise kentlerin planlarla, mimarlarla, mühendislik faaliyetleriyle inşa edildiğini görmekteyiz. Şehirler tanrıların kehanetleri sonucu kurulur, ancak plana ihtiyaç duymanın sebebi, birey ve toplumun kazandığı önemdir. Toplumsal düzenin güven oluşturarak, sağladığı avantajlar vardır. Kentliler eşit pay dağılımı içinde, barınma ve geçinme ihtiyaçlarının sağlandığı, kentin rahat koşullarından yararlanarak, bu avantajları kullanmak ister. Bunu sağlayacak olan da sistem, yani yasalar olacaktır. Yasaları da devlet yapar. Kent plancılığı, M.Ö. 479’da Anadolu’nun batı ucundaki, Pers istilası sonucu yıkılan Miletos’u yeniden planlayan Hippodamos ile anılır. (Bingöl 1996:165-168)
Kentlerin sembollere sahip olması kent kimliğinin oluşmasının adımı olmalıdır ki, burada Knidos’da (Datça) bulunan gerçeği kadar canlı tanrıça Knidoslu Aphrodite’ye değinmek gerekir.Heykeltıraş Praksiteles’e ait heykelini borçlarına karşılık Bithynia Kralı Nikomedes satın almak istemiş, yapılan halk oylaması sonucunda heykel Knidos’ta kalmıştır. Zamanla ünü denizleri aşan heykel için Knidos, hatırı sayılır ziyaretçi kazanarak turizm geliri elde etmiştir. (datcabilgi.com:2016)
Roma Dönemi içinde daha rahat yaşam adına bir yarış olduğunu ise hatip Dion’dan öğreniriz. 1. yüzyılda, Bithynia eyalet başkenti ile olmak için Nikea (İznik) ve Nikomedia’nın (İzmit) mücadeleleri, başkent olmanın sağladığı mali gelir ve yargılanma ayrıcalığı avantajlardan dolayıdır. Günümüze seksen söylevi ulaşan Dion’un bildirdiğine göre :”Yapılarıyla, bayramlarıyla şehirlerin göğsünü kabartmak, kendine güvenini arttırmak, başka bir kentte yargılanmamak” kentini sahiplenmekle mümkündür. Çünkü, Nikea kentlilerinin, yönetiminden şikayette bulundukları yöneticileri, Nikomedia’ya sığınması sonucu aklanmaktaydılar. (Alkan 2011:12)
Tarihsel, epigrafik, filolografik ve arkeolojik çalışmalarıyla, bu ve benzer birçok bilgiyi gün ışığına çıkarıp, açıklanmasını sağlayan bilim insanları, tarihin karanlık sokaklarında dolaşmamızı sağlamaktadır. Sanatın tanrısı Apollon’un elinde Zeus’un dokuz kızının sanatın her bir kolunda ustalaştığı musalardan doğan müzelerin günümüzdeki işlevi, mitolojik karakterlerin çok uzağındadır. Hatıraların bıraktığı izlerden yola çıkarak biriktirilen eserler, kişisel koleksiyonlara dönüşmüş; eğer bu eserler bir şahsın değil bir toplumun ya da toplumların hafızalarına işlenerek toplanmışsa kişisel anıları anlatmaktan fazlasında yer tutar hale gelmiştir.
Müze, kelime anlamında Zeus’un dokuz kızı ilham perileri (AZRA ERHAT-MİTOLOJİ SÖZLÜĞÜ Dipnot VER) ifade etse de; yalın anlamda, sanat ve bilime ait veya sanat ve bilme yarayan nesnelerin saklandığı, halka gösterilmek için sergilendiği yer veya yapı (tdk.gov.tr,2016) olarak tanımlanmaktadır. Bu basit tanımdan bile, müzelerin işlevini sanat ve bilime hizmet etmek amacını taşıyan, barındırdığı eserleri saklama zorunluluğu bulunan yer veya yapı olarak açıklayabiliriz. Yer veya yapı olarak ayrıştırılmasında ise sergilenen eserlerin mutlaka bir bina içine sığdırılma mecburiyetinin olmadığı, eserlerin bulunduğu yerde özgün halleriyle sergilenebileceği anlaşılmaktadır. Nasıl ki sadece binalar bir kenti tamamlayamazsa; sadece yapısı da müzeyi tamamlayamaz. Müzeyi oluşturan koleksiyon parçalarının tamamladığı bütündür.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO’ya bağlı, Milletlerarası Müze Konseyi ICOM’un; Bakanlar Kurulunun 11.04.1985 tarihli kararı ile 15.05.1985 tarih ve 18755 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Milletlerarası Müzeler Konseyi (ICOM) Türkiye Milli Komitesi Yönetmeliği” nin 4. maddesinde “Kültür eserlerini koruyan ve bu eserleri etüd, eğitim ve bedii zevki yükseltme amacıyla toplu halde teşhir eden kamu yararına çalışan, sanata, ilme, sağlığa, teknolojiye, ait koleksiyonları bulunan müesseselere müze adı verilir.”
5.maddesinde ise ; ”Daimi teşhir bölümü bulunan kütüphaneler ve arşiv merkezleri resmi şekilde halkın ziyaretine açık bulunan tarihi anıtlar tarihi anıtlara ait binaların kısım ve müştemilatı, tarihi, arkeolojik tabii önemi haiz mevkiler ve parklar, nebabat ve hayvanat bahçeleri, akvaryumlar ve benzeri teşekküller bu tarife girer” denilerek müze niteliği ve içeriği tanımlanmıştır. (kulturvarkiklari.gov.tr:2016)
Avrupa’da Rönesans sonrasında başlayan eser toplama ve koleksiyon oluşturma yarışı, ellerini Anadolu kültür varlıklarına da uzatmıştır. Gezgin, arkeolog, diplomat gibi meslekler altında Anadolu’nun kültür hazineleri, izinli izinsiz, bazen de geri getirmek şartlarıyla Avrupa’nın ünlü müze koleksiyonlarına dahil edildiler. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu Batılılaşma hevesinin de isteği ile, 1846’da Tophane-i Amire Müşiri Rodosluzade Ahmet Fethi Paşa’ya ilk müzesini kurdurdu. Bizans kilise yapısı Aya İrini, eski eser koleksiyonu (Mecmua-i Asar-ı Atika) ve eski silah koleksiyonunu (Mecmua-i Asliha-ı Atika) içeriyordu. 1875 yılında daha geniş bir alanda yer almak amacıyla Çinili Köşk’e taşınan koleksiyon, için müzenin başına 4 Eylül 1881’de Osman Hamdi Bey getirildi. (Hitzel, Frederic, Osmanlı Arkeolojisinin başlangıcı Osman Hamdi Bey, Aktüel Arkeoloji Dergisi Eylül-Ekim 2015 sayısı sayfa 40)
Eser toplama, kazılarla çıkartma, koruma ve sergileme anlayışı yerleştiğinde, 1891’de Müze-i Hümayun adında bugünkü (İstanbul Arkeoloji Müzesi) inşa ettirilerek hizmet vermeye başlamıştır. Cumhuriyet Dönemi içinde ise Asar-ı Atika Müdürlüğü kurularak, 1924 yılında Topkapı Sarayı ve 1926 yılında Ankara Etnografya Müzesi ziyarete açılmıştır. (Altunbaş ve Özdemir,2012:11). Ülkemiz bu süreçte hem müze ve eser koleksiyonculuğunu öğrenmekte, hem de kültürel birikimini tanıma ve tanıtmaya adım atmaktadır. Bu süreçler göz önüne alındığında farkındalığın başlayarak geliştirildiği düşünülmektedir.
1981’de alışılmışın dışına çıkılarak Türkiye’nin ilk özel müzesi olan Sadberk Hanım Müzesi hizmete açılmıştır. (Altunbaş ve Özdemir,2012:12) Türkiye’de devlet eli dışında, dileyen koleksiyon sahipleri ve müzeciler, kurum ve kuruluşlar, 22.01.1984 tarih ve 18289 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan “Özel Müzeler ve Denetimleri Hakkında Yönetmelik” te yer alan şartları yerine getirerek müze açabilirler.(http://teftis.kulturturizm.gov.tr/TR,14444/ozel-muzeler-ve-denetimleri-hakkinda-yonetmelik.html) 2014 yılındaki veriler dahilinde özel müzeler Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı müze sayısını aşmıştır. (Doğan Hızlan, 03.09.2014 Çarşamba Hürriyet Gazetesi köşe yazısı http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/dogan-hizlan_4/ozel-muze-patlamasi_27130653) Bursa’da ise toplam 18 müze bulunmakta, bunların 11 tanesi özel müze olarak hizmet vermektedir. (http://www.kulturvarliklari.gov.tr/TR,43253/bakanligimiza-bagli-muzeler.html?_tag1=-8587411612936765808) Bursa Büyükşehir Belediyesi kentin hafızasını oluşturan farklı kategorilerde 9 müzeye sahiptir.
Müzeler geçirdikleri süreç içinde, kültürel birikimin toplandığı, tasnif edildiği, korunduğu ve sergilendiği mekânlar olmanın dışına taşmak zorunda kalmıştır. Çünkü her müze, bulunduğu yerleşimi sahip olduğu koleksiyonla anlatan, anlatmanın da farklı metotlarını deneyen bir yapı haline gelmiştir. Eserlerin sadece belirli kurallar dâhilinde ziyaretçisine görsel güzelliğe dayalı sunulması ve bunu için yazılı bilgi panolarından yararlanması klasik müzecilik anlayışı, yerini toplumsal değişimler ve teknolojik gelişmelerin de etkisiyle modern müzeciliğe bırakmıştır.
Bu bağlamda, müze tanımının ICOM tarafından 2010 yılında nasıl güncellendiğine göz atalım : “Müze eğitim, araştırma ve eğlence amacıyla insanlığın ve onun çevresinin somut ve somut olmayan kültür mirasını toplayan, koruyan, araştıran, aktaran ve sergileyen; kamuya açık; toplumun ve onun gelişimine hizmet eden, kar amacı gütmeyen kalıcı bir kurumdur.”
20 Kasım 2015 tarihinde yapılan 20. Oturumda ise, “kar amacı gütmeden, insanlığın somut ve somut olmayan mirasını ve çevresini eğitim, araştırma ve eğlence amacıyla muhafaza eden, irdeleyen ve sergileyen halka açık, toplumun hizmeti ve gelişiminde kalıcı kurum” ifadeleri ile tanımlanmaktadır. http://www.unesco.org.tr/dokumanlar/somutkulturelmiras/mktk.pdf
Bu tanımlarda da yer alan klasik müzeciliğin görevlerinden kültür mirasını toplama, koruma, araştırma, aktarma ve sergilemenin dışında; insan ve toplum merkezinden yola çıkarak eğitim, araştırma, iletişim ve eğlenceyi amaç edinmişlerdir. Dolayısıyla koleksiyonun gereğini içeren toplama, koruma sergileme odaklı nesnel bakış açısı, insan odaklı katılımcı müzeciliğe çevrilmiştir. N. Hanzade Uralman; Müze Halkla İlişkileri Aracılığıyla Kentlilik Bilinci Oluşturma: Çanakkale’deki Müzelerin Değerlendirilmesi Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler Ve Tanıtımı Anabilim Dalı Halkla İlişkiler Bilim Dalı, Doktora Tezi, İstanbul 2012 s. 37-38
Koleksiyonlar nesne değil, yaşanmışlık içermektedir. Her eser birbirine sadece benzer, aynısı olamaz. Hepsinin farklı insanlar elinde, farklı anıları vardır. İnsan tek başına yaşamak için anı biriktirmez. Bu nedenle daha genele dokunmak zorundasınız. Müzelerde toplumun her kesiminden, eğitim düzeyi, ekonomik durumu ve sosyal konumu ayırt etmeksizin, her zümreye kapılarını açmak zorunda olan müze çalışmaları, toplumun tümüne yönelik olmalıdır ki atılan ok hedefine varabilsin. Bu nedenle çağdaş müzecilik anlayışı, yaşayan müze sloganıyla farklı yaş, meslek, eğitim durumları gibi değişkenliklere özel sergiler, yayınlar, konserler, tanıtım programları, konferans, eğitim-atölye çalışmaları, etkinlikler gerçekleştirmektedir. Böylelikle müzeler, ziyaretçisinin yalnızca kültür birikimini arttırmaktan öteye geçerek, kültürel bir merkez konumundadırlar.
Katılımcı müzecilik, teknolojiden de yararlanılarak ziyaretçinin müzeye, müzenin de ziyaretçi ya da katılımcı müzecilik anlayışıyla izleyicisine, izleyiciden de müze yönetimine doğru karşılıklı iletişimi içeren bir anlayıştır. Anket çalışmaları, değerlendirme formları, medya çalışmaları (sosyal medyanın etkisi büyüktür) bunlara örnek olarak sunulabilir. Kopenhag Kent Müzesi’nde gerçekleştirilen projede, kent bölümlere ayrılmış ve her yıl kentin bir bölümü seçilerek müze koleksiyonundan fotoğraflar seçilmiştir. Kent sakinleri kendi çektikleri fotoğrafları da veri tabanına yükleyerek, geçmiş ve bugüne ait eşleştirmeler yapılması sağlanmıştır. Katılımcılar açtıkları hesaplara diledikleri kadar fotoğraf ekleyebilme, yorum ve anılarını da kaydedebilme imkanına sahiptirler. Böylece aynı anda kente dair geçmiş gelecek köprüsü kurulmuştur. Bu çalışma 12 metre uzunluğunda dokunmatik ekranlı bir duvar üzerinde yapılmıştır. Müzeler Sınırlarını Zorlarken: Katılımcı Müzecilik Elif Çiğdem Artan, Genç Sanat, Ocak 2015 s. 4
İnsan yaşadığı yer ile özdeşleşir, hayatına ait parçaları burada toplar. Bu açıdan kent, insan yaşamının önemli bir parçasıdır. Müze kurumları insana ait objeleri kendi kuralları çerçevesinde değerlendirip sunarken, aynı anda bölgesel anıları da açıklamış olmaktadır. Bunun içindir ki, her müze kent anılarının da bir parçasıdır. Kentliye kentinin değerini fark ettirmekte öncüdür. Yerleşim dışı ziyaretçisine kentle ilgili öğrenilmeye hazır bilgi sunar. Türkiye’nin son 50 yıldır köyden kente iç göç ile nüfus artışıyla metropol kentlerde yaşayanların getirdiği farklı kültür yapılarını yakınlaştırır. Kent kimliğinde bilinen ve bilinmeyeni ortaya koyar, tartışmaya açar, sivil, demokratik ortam oluşturur. Herkese ait olanı birleştirir. Kenti öğretir, öğretmenin yanında kente olan aidiyet duygusunu geliştirir. Varlığını sürdüren her müzenin kendisi tanıttığı bölgenin tarihi, sosyal, kültürel yapısından parçalar sunmaktadır. Bunun içindir ki, her yeni müze kentlilik bilincinin artışında yapıcı pay sahibidir. Bünyesinde var ettiği kütüphane, kent belleği, arşiv gibi bölümleriyle biriktirdiklerini paylaşır. Kent dışından süreli ziyaretler için bölge turizminin gelişmesinde katkı payı büyüktür. Ziyaretçilerinin hafızalarında müze dükkanında sunduğu hediyelerle yer eder. Kentin sahip olduğu değerleri araştırmak, yorumlamak, tanıtmak, sürdürmek adına farklı yöntemler kullanılır. Yapılan çalışmalar, kent sorunlarının çözümünde ne kadar aktif rol alabiliyorsa başarı oranı da o derecede artmaktadır.
Bursa Büyükşehir Belediyesi 2014-2019 Stratejik Planı doğrultusunda, yapacağı çalışmalarda, “Kültür, Sanat ve Turizm Hizmetleri Yönetimi” odak alanı içinde “Tarihsel kimlik bilinci Kentimizin Kültür, Sanat Ve Turizm Alanlarında Gelişimine Katkı Sağlanması ve Kültürel Mirasın Çağdaş Yaşamla Birleştirilip Gelecek Kuşaklara Aktarılması” nı amaç edinmiştir. Müzecilik faaliyetlerinin yaygınlaştırılması ve etkinleştirilmesi hedefi içinde yeni müzeler açmak ve müzecilik faaliyetlerini yaygınlaştırmak ve etkinleştirmeye de performans değerleri belirlemiştir. (2015 Performans Programı s.144) http://www.bursa.bel.tr/dosyalar/birimek/2016-yili-performans-programi.diger.uynCCSEgBh.pdf Kültür ve Turizm Dairesi Başkanlığı Müzeler Şube Müdürlüğü Bursa’da yukarıda anlatılan çalışmaları 9 farklı müzesiyle sürdürmektedir. Bursa, Türkiye’nin beş büyük kentinden biri olarak tarihi geçmişi, doğal güzellikleri, farklı kültürlere sahip insanları barındırmasıyla derin bir birikime barındırmaktadır. Kentin farklı tarihi dönemlerinin müzeler aracılığı ile paylaşılması yanında, güçlü bir kent hafızasına sahiptir. Bağlı birimleri; Bursa Kent Müzesi, Hünkar Köşkü Müzesi, Karagöz Müzesi, Merinos Tekstil Sanayi Müzesi, Merinos Enerji Müzesi, Bursa Göç Tarihi Müzesi, Cumalıkızık Köy Müzesi, Aktopraklık Höyük Arkeopark ve Bursa Bilim ve Teknoloji Merkezi’nden oluşmaktadır. İsimlerinden de anlaşılacağı üzere, her müze Bursa tarihinden, şehrin değerlerinden bir parçadır. Her kesimden farklı misafirler, bireysel ya da gruplar olarak ziyarete gelebilmektedirler. Bursa örneğinde kentlilik bilinci açısından yapılacak çalışmalara örnek vermek adına, bu müzelerin yapılarına, faaliyetlerine ve özelliklerine yakından bakalım:
Bursa Kent Müzesi: “Yaşayan Kentin Yaşayan Müzesi” sloganıyla Bursa eski Adliye binasının müzeye dönüştürülmesiyle 14 Şubat 2004 tarihinde kapılarını ziyarete açmıştır. Üç katlı binada Bursa’nın tarihi çağlarından başlayarak geçmişi, sosyal yapısına ait geleneksel mesleklerin tanıtıldığı esnaf sokağı, Karagöz’den Bursaspor’a kadar kente ait değerlerin detaylı tanıtıldığı bölümlerden oluşur. Üst kat ve koridorları kısa ve uzun dönemlik sergilerle hareketlendirilmektedir. Müze içinde ihtisas kütüphanesi, kafe, hediyelik eşya bölümü, çok amaçlı salon da bulunmaktadır. http://www.bursakentmuzesi.com/hakkinda/
Kent Müzeleri içerik olarak kentin bütününden çeşitler sunarak şehrin hemen her kısmına ulaşır. Bursa Kent Müzesi bu ölçekte Türkiye’deki Kent Müzelerine öncü ve kuruluş aşamalarında destekçidir. Dolayısıyla kent kimliği ve kentlilik bilincini en kapsamlı aktaran müzedir. Çeşitli yaş grubu ve okullarla yapılan eğitim çalışmalarıyla da pekiştirilmektedir. 10-13 yaş grubu için küçük rehber ve 15-18 yaş grubu için genç rehber projeleri Bursa’yı tanırken, tanıtanların sayısını da arttırmaktadır. Ara-bul-yaz oyunu, 9-11 yaş grubu için müzeyi bulmaca yolu ile öğretir. Ana sınıfı ve ilkokula yeni başlayan çocuklar Karagöz-Hacivat’ın kuklalarını çizer ve yapabilirler. Somut olmayan kültürel miras müze eğitim etkinlikleri içerisinde kentin kuruluşu, kronolojisi, özgün özellikleri, sembolleri, değerleri 11-14 yaş bireylere oyunlarla, yaşatarak öğrenmeyi sağlamaktadır. http://www.bursakentmuzesi.com/egitim-calismalari/
Yapılan çalışmalar eğitici öğretici amaçlı olup, çocukların gelişimleri için olumlu etkilidir. Hayal güçleri ve yaratıcı düşünmeyi, problem çözme yeteneklerini destekler.
Hünkar Köşkü Müzesi: 1844 yılında Osmanlı padişahı Adülmecid’in Bursa gezisi için av köşkü olarak 19 günde yaptırılan Hünkar Köşkü, Abdülaziz ve Sultan Reşat’ın ardından Atatürk’e de ev sahipliği yapmıştır. 2003 yılında müze olarak hizmet vermeye başlamıştır. 1925 yılında Bursa’ya ikinci kez konuk olan Ulu Önder, ilk kadın pilotumuz Sabiha Gökçen’i burada evlat edinmiştir.
Osmanlı Devleti’nin son dönemi ve Cumhuriyet Dönemi’ne ait Bursa’daki en önemli yapılardan olan Hünkar Köşkü içinde, köşkü konut olarak kullanmış üç padişah ve Atatürk’e ait silikon heykeller, yemek takımları, şahsi giysiler sergilenmektedir. Hünkar köşkü Osmanlı’nın kurucu başkenti Bursa’nın başka bir yüzü olarak önemli bir yer tutmaktadır. http://hunkarkosku.bursa.bel.tr/
Karagöz Müzesi: 1997 yılında Sanat Evi olarak hazırlanan 2007’de müzeye dönüştürülen Karagöz Müzesi, Bursa’nın en önemli değerlerinden, çocukluk arkadaşımız Karagöz ve Hacivat’ı Bursa’da yaşatmaktadır. Müze, geleneksel Karagöz gölge oyununun ve karakterlerinin tanıtıldığı, oynatıldığı hatta yapımının öğretildiği, Dünya ve Türk kuklalarından örneklerin sunmasıyla, binlerce ziyaretçi ağırlamaktadır.
Merinos Tekstil Sanayi Müzesi: Merinos Yünlü Müessesesi, Bursa’da 2 Şubat 1938 yılında adıyla Atatürk’ün son açılış yaptığı yer olarak hizmete başlamıştır. Merinos Fabrikası’nın Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’ne dönüştürülmesiyle fabrikanın mirası müze konseptinde yer almaktadır. Türkiye’nin ilk ve tek tekstil sanayi müzesinde, fabrikanın hikayesi ve günümüze kazandırdıkları, üretim aşamaları müzeye ait iki kat içinde dört bölümde sergilenmektedir. Ayrıca Bursa ipeğine ait özel bölümde kozadan kumaşa oluşumuna değin süreçler canlı gösterimle sunulmaktadır. http://tekstilmuzesi.bursa.bel.tr/muze/
Merinos Tekstil Sanayi Müzesi, Bursa tekstili ve özellikle ipeğinin tanıtımı, gelecek kuşaklarca benimsenmesi adına önemli çalışmalar gerçekleştirmektedir. Dönemlik çağdaş tekstil sanatlarını içeren sergilerin yanında, ipek bölümünde müzeye gelen grup ziyaretçilere özel, kozanın kaynatılarak, ipek ipliğe ve sonrasında ipekli dokuma aşamalarını haftanın dört günü geleneksel yöntemlerle canlı gösterimde tanıtmaktadır. Okul öncesi ve okul grupları için ise kozadan bileklik ve anahtarlık, Merinos koyunu figürü ve notluk, keçe anahtarlık yapılmaktadır.
Merinos Fabrikası’nın çalışanları, “Geleneksel Merinoslular Buluşması” temasıyla her yıl müzede bir organizasyonla gerçekleştirmektedirler. Bunda amaç, Merinos’un hafızalardaki yeri her yıl bir kez daha tazelenmesidir. Merinos’un geçmişi ve bugünü ile ilgili kapsamlı bilgiler sunan bir de kitap bulunmaktadır. Geleneksel yöntemlerle ahşap baskı kalıplarıyla tekstil üzerine baskı atölyesi, geçmişi gelecekte yaşatmak adına yapılan çalışmalardandır. http://tekstilmuzesi.bursa.bel.tr/ogretmene-notlar/
Merinos Enerji Müzesi: Merinos Yünlü Dokuma Fabrikası’nın enerji ihtiyacının karşılanması için kurulan tesis, 1973 yılına değin, Bursa’nın bazı bölgelerinin de enerji ihtiyacını karşılamıştır. Enerji ve alternatif enerjinin önem kazandığı günümüzde, konunun bir müzede eğitici-öğretici biçimde aktarılması sağlanmaktadır. Bursa için farklı bir değer, hatta bir kültür olan Merinos’tan günümüze ulaşan elektrik üretim makineleri orijinal şekilde sergilenmektedir. Üretim hattına göre isim alan bölümler arasında geçici sergiler yapılmaktadır. http://bursamerinosenerjimuzesi.com/?page_id=5
Müzede, enerjinin günümüzdeki önemini vurgulamak adına okul ve okul öncesi öğrenciler için geri dönüşüm temalı atölyeler, yetişkin gruplar içinse sergiler, enerji tasarrufu konularını işleyen eğitimler gerçekleştirilmektedir.
Bursa Göç Tarihi Müzesi: Tarihin her döneminde çeşitli sebeplerle var olan göç olgusunun Bursa ilinde yaşanan kısmıdır Göç Tarihi Müzesi. Köklerinde göçmen nüfusun yoğunlukta olduğu, günümüzde ise iç göçlerle kozmopolit bir toplumu barındıran Bursa kentinin göç hikayesi ilk çağlardan bugüne bölümlerde kronoloji ile anlatılmaktadır. Soyut bir kavram olan göç olgusunun, duygu yoğunluğu içinde ziyaretçilere hissettirilebilmesi açısından, silikon heykellerle canlandırmalar kullanılmıştır.
İnsanı ait olduğu topraklarla buluşturan Göç Tarihi Müzesi’nin ön kısmında yer alan müze galeri etkinlik salonunda; konferans, söyleşi, sergiler yapılmaktadır.
Cumalıkızık Köy Müzesi: Bursa’nın UNESCO Dünya Miras Alanları Listesi’nde yer alan, orijinali bozulmadan geleceğe taşınması yolunda çalışmalar yapılan Cumalıkızık’ta, somut olmayan kültürel mirasın korunması ve yaşatılması, köy kültürünün, tarihinin ve geleneklerinin sürdürülebilirliği amacıyla kurulmuştur. İçeriğinde Osmanlı’nın Kızık köylerinden biri ve arazisiyle vakıf köyü olmasıyla Bursa’nın geleneksel mirasının tanıtımı yapılmaktadır. Müze, köyün tarihi, sosyal, ekonomik yaşamının örneklerini tanıtmaktadır. http://alanbaskanligi.bursa.bel.tr/cumalikizik-koyu/
Aktopraklık Höyük Arkeopark: Bursa’nın batı kısmında yer alan Akçalar’da İstanbul Üniversitesi tarafından, 2004’ten bu yana tarih öncesi dönem kazılarının devam etmesi, Aktopraklık Höyük’ün İstanbul Üniversitesi, Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Kültür ve Turizm Bakanlığı ortaklığında Arkeopark Projesi’ne dönüşmesini sağlamıştır. 178 dönümlük geniş arazi içinde, ziyaretçisini 8500 yıl öncesinde Neolitik Dönem’den başlayarak, 19. yüzyıl köy evlerine uzanan bir zaman yolculuğunda gezdirmektedir. Konsepti içinde tarih öncesi günlük yaşamından kesitler, canlandırmalar ile sağlanmaktadır. Hem tarih öncesi dönem evleri içinde, hem de köy kültürünü tanıtmak amacıyla yerinden taşınarak, Arkeopark’a kurulan köy evlerinin içinde gezilebilmekte, toprak fırınlar içinde ekmek üretimini izleyerek ‘o an’a gidilebilmektedir.
Proje içinde ilgili ziyaretçilerin ve okul çağındaki çocukların deneyimleyebilmesi adına eğitimsel kazı alanı, deneysel arkeolojiden yola çıkılarak üniversitelerin konusundaki bölümleri için yaz kamplarında, tarih öncesi dönem aletleri üretimi ve tekniklerini öğrenebilirsiniz. http://www.bursa.bel.tr/?bolum=haber&id=20397
Değerlendirme ve Sonuç
Kent insanın yaşam alanı olarak, tarih boyunca birincil derecede önem taşımaktadır. Üzerinde yaşadığınız kara parçasına sahip değilseniz, yaşam hakkınız da elinizden alınmış olmaktadır. Yeryüzünün coğrafi ve iklim koşullarındaki çeşitlilik her kente özgünlük kazandırmıştır. Çağlar boyunca insanoğlu yaşadığı yeri benimsemiş, aidiyet hissetmiş ve korumuştur. Koruma çabasıyla tarih sayfaları her milletin farklı kent savunmalarını yazmaktadır. Her ne kadar korunan insan yaşamı ise de yakıp yıkılan da kentlerdir.
Kentin öğeleri içinde bulundukları yüzyılların, dolayısıyla o yüzyılın insanının ihtiyaçlarına göre şekillenmiştir. Doğası gereği anılarını toplayan insanlar, onlara ait nesneleri diğerlerinin beğenisine sunmak amacıyla sergiler. Koleksiyonculuğun doğuşunu takip eden süreçler, koruma, saklama ve sergilemeye yönelmiş; müzeleri oluşturmuşlardır.
Müzeler, insan yaşamından parçaları gözler önüne seren yapılar olarak, kent yaşamına da aittirler. Kentin yapısındaki değişimleri, yaşanmışlıkları, insanının özelliklerini, kültürünü ve daha bir çok şeyi karşımıza çıkarırlar.
Yapılan çalışmalardan da anlaşılacağı üzere, Bursa Büyükşehir Belediyesi faaliyetlerini sürdürdüğü müzeler ile geçmişle gelecek arasında köprü kurmaktadır. Deneyimleyerek öğrenebilecek atölyelerde; kentin tarihi parçalarından sosyal, ekonomik, kültürel alanlarından çağdaş müzecilik teknikleri ile kesitler sunmaktadır. Gelecek kuşaklara bırakılacak mirasın, kentin sahip olduğu değerler çerçevesinde kentlilik bilincini de sürdürülebilir düzeye getirilmesinde etkin pay sahibidir.
KAYNAKÇA