Frank ve Normanlar, haçlı seferleriyle Suriye’ye geldiklerinde Türklerle karşılaşırlar. Deyim yerindeyse şok geçirirler. Karşılarında savaş tekniklerini bilen, cesur ve şövalye hüviyetinde savaşçılar vardır. İlk tepkileri, “Biz bunlarla akrabayız” olur. Üstelik Normanların geldiği Kuzey ülkelerinde “Kağan” ünvanı kullanılmaktadır. Haçlı seferlerini anlatan kroniklerlerde bu efsanevi akrabalık belirtilir (Anonim. Histoire anonyme, dela premiere croisade, s.52, 69, 127).
Bu karşılaşmanın Türkler üzerinde etkisi benzer olur. Yazar, Guibert de Nogent “Geste de Dieu par les Francs” adlı eserinde (s.125) Türkler, franklarla aynı kökenden geldiklerine inanıyorlar” diye yazar.
Bu benzerliği bazı arap yazarlar da dile getirir.1332-1406 yılları arasında yaşayan İbni Haldun’a göre “Franklar ve Türkler” Yafes soyundandır diye yazar.
Yine anonim Haçlı kroniklerinde Türkler için “Kimse, güç, cesaret ve savaş sanatı açısından onlara erişemez” diyordu (Ortaçağda Türkler, M. Balıvet, s.20).
Türk suvarilerin kıyafetleri kullanım kolaylığı açısından kısa sürede diğer halklar tarafından kopya edilir. Sadece kıyafetleri mi? Giydikleri kızıl börklerde. 12. Yüzyılda Türkleri anlatan Ambroise, “L’Estroire de Guerre Sante” adlı eserinde (s.370) “Türkler, olgun meyvelerle kaplı kiraz ağaçları gibi, kırmızı başlık takarlar”. Türklerin kullandığı kızıl börkler, haçlılar arasında moda olur. Kızıl börkler Fransa ve İngiltere de satılmaya başlar. (Ortaçağda Türkler, M. Balıvet, s.21).
Her ne kadar iktidardan uzaklaştırılsa da Alaaddin Paşa’nın beylik yönetimi üzerinde bir etkisi olduğu görülüyor. Gazalar, fetihler devam ettiği için Anadolu’nun çeşitli yörelerinden, Anadolu beyliklerinden ve bağımsız alplerin komutasında çok sayıda Türkmen bursa ve Yenişehir yöresine gelmekteydi.
Osman Bey’in vefatının ardından Akçakoca ve Konuralp gibi savaşçılara komuta eden Alp’lerin ölümü doğal olarak bazı başıboş grupların doğmasına sebep olmuştu. Alaaddin Paşa, kardeşi Orhan Bey’e gelerek: “Hanım! Elhamdülillah ki seni padişah gördüm. İmdi, senin askerine bir alamet koyalım ki başka askerde olmasın”, Orhan Gazi: ”Kardeş, her ne ki sen dersen ben onu kabul ederim” dedi. O da “Etraftaki beylerin börkleri kızıldır. Seninki ak olsun”.
Orhan Gazi askerleri için Bilecik’de Ak börk için kumaş dokutup, börk yapılmaya başlandı. Kısa bir süre sonra Orhan Gazi’nin savaşçıları ak börk giymeye başladılar.
Beyliğin topraklarının büyümeyi devleşmeyi getirmeye başladı. Anadolu Selçuklu’nun uyguladığı tımar sistemi uygulanıyordu. İbni Batuta’nın belirttiği gibi Orhan Bey, yüzden fazla kalenin sahibiydi. Daha Osman Bey zamanında Pazar kurulan büyük kasabalara kadı atanıyordu.
Alaaddin Bey, daha sonra kardeşinden askerlerini arttırmasını istedi. Bunun için kadılara danışmasını tavsiye etmişti. Edebali’nin akrabası da olan ve Osman Gazi zamanında beyliğin en önemli kenti olan Bilecik kadılığına getirilen Çandarlı Kara Halil, İznik’in fethi üzerine İznik kadılığına getirilmişti. Daha sonra Bursa kadısı oldu. Orhan Bey zamanında Kadı asker oldu. Daha sonra vezir olan Halil Paşa’ya danışan Orhan Bey, kendisine danıştı.
Halil Paşa, “Halktan yaya askeri çıkar” dedi. O vakit adamların çoğu yaya askeri olmak için kadıya rüşvet gönderdi. Bu askerlere ak börk giydirildi. Asker olmak için rüşvet teklif edilmesi, Bizans’la yapılan savaşlarda, halka aman verilmesine rağmen ele geçen yerleşim yerindeki tekfurların şahsi servetlerinin ve doğal olarak ganimetin büyüklüğünü göstermektedir.
Gerek Âşık Paşazade ve Osmanlı tarihçiliğinin atası diyebileceğimiz Neşri’nin tarihlerinde Alaaddin Paşa’nın, Orhan Bey’in paşa ol teklifini reddettiği yazılıdır. Bazı tarihçilerin öne sürdüğü gibi Alaaddin Bey, veziri olmamıştır.
Âşık Paşazade, o dönemdeki kıyafet değişikliğini de yazar. Burma tülbent de Orhan zamanında ortaya çıktı. Divana gelecek beğlerin burma tülbenti olmasa ayıplarlar. “Divana geldin, hani burma tülbendin” derlerdi.
Beğler, burma tülbent giyerlerdi. Ne zaman sefer gitseler börk giyerlerdi. Börkün altına da şevküle adı verilen, önü kısa, ardı uzun ve içi deri kaplanmış bir takke giyerlerdi.
Âşık Paşa. “…Eski zamanda üstâdane taraklar ve hürmetli sakallar olurdu. Padişah hışmettiğinin sakalını kesip eşeğe bindirirdi. Şimdiki zamanda kendilerinin âdeti eşek oldu. Binip yürürler, sakallarını da kendi elleriyle keserler. Bu sakal kırkmak âdeti eskiden Firenklerden kalmıştır. Firenklerden de cünüp ışıklar almıştı (Sünni olmayan dervişler) almıştı. Şimdiki zamanda mübah oldu. Kadınlar saçını keser, erkekler sakalını”.
Daha sonra saray mensuplarının tanınması için sakalsız olmaları âdeti yerleşti.(Atsız, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, s.43,44,45)
Tarihçi Neşri olayı biraz farklı anlatır. Rivayet olur ki, birgün kardeşi Ali Paşa, Orhan Gazi’ye, “ey kardeş, Allah’a hamdolsun ki, padişah oldun. Günden güne askerin artmaya başladı. Şimdi sen de kendi askerinde bir nişan et ki, başka askerlerden mümtaz olsun, kıyamet gününe kadar anılsın” dedi.
Orhan,”sen ne buyurursan ben onu kabul ederim” dedi.
Ali Paşa, “Etrafındaki beylerin börkleri kızıldır. Senin has kullarının börkleri ak olsun” dedi.
Orhan Gazi, bu sözü kabul ederek, buyurdu: Bilecik’te ak börkler bükdürdü. Adam göndererek, Amasya’daki Hacı Bektaş-i Horasani’den icazet aldı. Önce kendi giydi, sonra hizmetindekiler giydi.”
….
Çandarlı Hayrettin Paşa, “ Sultanım meğer il’den (beylik topraklarından) yaya yazıp çıkaralım” dedi. Sonra yaya yazılmasına başlanınca, çok kişiler kadıya rüşvetler verdiler, yalvardılar, “beni yaz” dediler. Zira o zaman onlara hayli rağbet vardı. Hünkârın has adamları olurlar, ak börk giyerek yürürlerdi. Hatta yazma tamam olduktan sonra gelenler dahi yalvararak, “bizi, bari yamak yazın. Sefere bir yıl onlar, bir yıl da biz varalım” dediler. Neşri Tarihi, Hazırlayan: Pr. Dr. Mehmet Ali Köymen, s.76,77)
Aşıkpaşazade (1400-1484) ve Neşri (?-1520) arasındaki tarih farkı belki bazı eklemelere yol açmış olabilir. Gerek Osman Bey, Gerekse Orhan Bey’in sivil halkı köleleştirmemesi, teslim olanlara dokunmamaları, vergileri azaltmaları sonucu sivil halk yerinde kaldı. Sadece sivil halk değil, Rum sipahiler de bölgeyi terk etmeyip Orhan Bey’in emrine girdiler. Doğu Roma’da Patrik görevini imparator üstlenmişti. Patrik olmayışı kilise hiyerarşisini etkisiz bırakmıştı. Yerli halk hızla Müslüman olmaya başladı ve gazalara katılamaya başladı.
İlk kırılma Karesi Beyliği’nin ilhakı ve Süleyman Paşa’nın Gelibolu Yarımadası’na çıkması değiştirdi. Fethedilen bölgeye nüfus ihtiyacı oldu. İlk göçürülenler, Balıkesir’de yaşayan Arap denilen göçerler oldu. Daha sonra elegeçirilen beyliklerden zoraki göçler başladı. Bölgedeki Türkopollerde süreç içinde Müslümanlaştı. Ankara Savaşı’ndan (1402) sonra yaşanan fetret devrinden sonra handan eski gücüne kavuşmuş, Ege beylikleri ve sonrasında Karamanoğulları beyliği ve ona destek veren Türkmenler kitleler halinde Rumeli’ye sürüldüler.
Kimya mühendisi, araştırmacı, yazar.
Bursa Mustafakemalpaşa’da (1954) doğdu. Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümü mezunu.
TUBİTAK veri tabanına kayıtlı “Teknoloji tabanlı Başlangıç Firmalarına Özel İş Geliştirme” mentörü, C Grubu iş Güvenliği uzmanı olarak Nano kimyasalların tekstil materyallerine uygulamalar konusunda üniversitelerde konferanslar verdi.
Yayınlanmış kitaplarından bazıları:
"Kuşçubaşı Hacı Sami Bey",
"Özbek Mektupları",
"Yeşim Taşı - Ön Türkler ve Türk Tarihinden Kesitler",
"Kafkasya'dan Anadolu'ya - Zekeriya Efendi".
Belgeseltarih.com kurucu ortağı ve yazarıdır.
E-Posta: [email protected]