Kor Paşa, Çadır Yıkan Paşa, Bursa’yı Ayağa Kaldıran Paşa |
Hani bir söz vardır, “Heykeli dikilecek adam”. Bir yerde heykeli veya büstü var mıdır, bilmiyorum? Ama bu sözü hak edenlerin başında Ahmet Vefik Paşa’nın geldiğini düşünüyorum.
Ahmet Vefik Paşa (Temmuz 1823 – 2 Nisan 1891) için çağdaşlarından bir yönetici kendisini elmasa benzeterek şunları söylemiştir, “Paşa, değirmen taşı büyüklüğünde elmastır. Ne parmağa takılır, ne de değirmende kullanılır”.
Ahmet Vefik Paşa, çok renkli ve çok yönlü bir kişiydi. Osmanlı İmparatorluğuna büyük hizmetleri dokunmuştur. Kendisinden yeterince yararlanılmamıştır. Sadece tiyatro konusunda yaptığı çalışmalarla hatırlanmaktadır.
Türkçülük hareketinin öncülerindendir. İki defa Maarif Nazırlığı yaptı. Bursa valiliği sırasında bu kentte bir tiyatro yaptırmakla ün kazanmış ve ismi Bursa ile özdeşleşmiştir. Göçmenlerin Hüdâvendigâr vilayetine başarıyla yerleştirmiştir.
3 Temmuz 1823’de İstanbul’da doğdu. Hariciye Nezareti memurlarından Ruhittin Efendi’nin oğludur. 1831 yılında İstanbul’da başladığı eğitimini, babasının görevi nedeniyle gittiği Paris’te Saint Louis Lisesi’nde tamamladı. Paris’te bulunduğu süre içinde Fransızca’yı anadili gibi öğrendi ve 1837’de yurda döndüğünde tercüme odasında çalıştı. 1840’da elçilik katibi göreviyle Londra’ya gitti ve İngilizce öğrendi.
Sırbistan, İzmir, Eflak ve Boğdan’da görev yaptıktan sonra 1842’de İstanbul’a döndüğünde başmütercim olarak tercüme odasında görev aldı ve Devlet Salnamesi hazırlanmasında görevlendirildi.
1849 yılında Macaristan mültecileri olayını çözmek için görevlendirildi. Olağanüstü yetkilerle Memleketeyn’de komiser vekili olarak görevlendirilen Ahmet Vefik Paşa, İstanbul’a döndüğünde Memleketeyn ile ilgisini kesmedi ve bu yerler hakkında rahatça bilgi edinebilmek için Rumence öğrenmeye başladı.
1851’de pek çok konudaki derin bilgisi nedeniyle, diğer resmi görevlerinin yanı sıra, yeni kurulan Encümen-i Daniş adlı bilim kuruluna üye seçildi ve bu üyeliğin gerektirdiği çalışmaların içinde yer aldı.
Çeşitli görevlerde bulunduktan sonra Tahran’a elçi olarak atanarak Fars dilini ve İran tarihinin kökenlerini öğrendi. Elçilik binalarına bayrak asma âdetini getiren, Tahran’da elçi iken elçilik binasını Osmanlı Devleti toprağı olarak ilan edip bayrak çektiren Ahmet Vefik Paşa olmuştur.
Tahran’da doğu dillerini incelemesi ve dillerin tarihsel gelişimine kafa yorması onu Osmanlıca’nın Farsça ve Arapça’nın etkisinden kurtarılması düşüncesine sevketti; Türkçü bir tutum geliştirdi.
Küçük yaşlardan beri kendisini koruyan Reşit Paşa’nın Abdülmecit’e sadrazam olması ile önemli görevlere getirilen Ahmet Vefik Paşa, “Meclis-i Valay-i Ahkam-ı Adliye” üyeliği (1855), “Deavi Nazırlığı” (1857), Paris elçiliği (1860) yaptı. Paris büyükelçiliği sırasında III. Napolyon ile aralarında yaşanan gerilim, fıkralara konu oldu.
Fransa’nın İstanbul elçilisi, Sultan Abdülmecit’in saltanat kayığının benzerini yaptırır. Bunu duyan paşa, İmparator III. Napolyon’un saltanat arabasının benzerini yaptırır. Bu hareketi Paris’te olay olur. Paşa, arabasıyla gezerken, Paris halkı ayağa kalkıyordu. İmparator, İstanbul’a baskı yaptırırsa da, paşa kulak asmaz. Sonunda İstanbul elçisi kayıpı bırakır, paşa da arabaya binmekten vazgeçer.
Paris sefaretinden İstanbul’a döndükten sonra 1862’de Darülfünun’da Hikmet-i Tarih (Tarih Felsefesi) hocası, aynı sene içinde Bursa’da Evkaf Nâzırıoldu.
Darülfünun hocalığı sırasında “Şecere-i Türkiye”’ (Türklerin soy kütüğü) adlı eseri Çağatay Türkçesi’nden İstanbul Türkçesi’ne çevirdi; Türklerin tarihinin Osmanlı tarihi ile başlamadığını savundu. Ayrıca “Lehçe-i Osmani” (Osmanlı lehçesi) ve Türk Lugati hazırlayacak değişik Türk lehçelerinin varlığını gösterdi.
O dönemin koşulları gereği, Ermenilerden oluşan bir tiyatro grubu oluşturmuştur. Bursa valisiyken kendi adına bir tiyatro kurmuş, kendi çevirdiği veya uyarladığı piyesleri burada oynatmıştır. Sanatçı bu çalışmalarıyla Türk Tiyatrosu’nun kurucusu olarak anılır. Millî Eğitim Bakanlığı ve Bursa valiliği yıllarında eğitime büyük katkıları olmuştur. Öğretmen okulları açmış, özellikle kız öğretmen okullarına önem vermiştir. Öğretim metotları üzerinde okullara yönerge göndermiştir. Kızların on, erkek çocukların on üç yaşına kadar okula devamlarını zorunlu kılmıştır. Okullar için ders kitapları hazırlamıştır.
Evkaf Nazırlığı görevi sırasında çeşitli zelzelelerde, özellikle de 1855 depreminde hasar görmüş ve o güne kadar onarım görmemiş Osmanlı yapılarını tamir ettirdi.
29 Mayıs 1862 yılında Padişah Abdülaziz tarafından Divan-ı Muhasebat Reisliğine tayin edilen Ahmet Vefik Paşa bugünkü adıyla Sayıştay’ın ilk başkanlığını yapmıştır. 1864 yılında halkın şikâyetleri üzerine Bursa’daki görevinden alınarak yıllarca resmi bir görev verilmedi, bu süre içinde Türk tarih ve edebiyatına yeni eserler ve tercümeler kazandırdı. 1872’de birinci defa olarak Maarif Nazırı oldu ama 1873’de görevden alındı. Kısa bir süre Edirne Valiliği yaptı. 1878’de tekrar Maarif Nazırı, daha sonra da Başvekil oldu ama görevden alındı.
İlk Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında İstanbul vekili olarak yer aldı ve başkanlığı üstlendi. Başkanlığı sırasında, Arap milletvekillerine “Türkçe öğrenmeye başlayın” demesiyle ünlüdür.
18 Mart 1877’de çalışmalarına başlayan ilk Meclis-i Mebusan’ın İstanbul üyesi olarak seçilen Vefik Paşa, Mebusan’ın başkanlığını yaptı. Oturumları diktatörce idare ettiği yolunda eleştirilere uğradı. Meclisi tatil edilmesinde katkısı vardır.
1878’de tekrar Maarif Nazırı, daha sonra da sadrazam oldu ve yüzyıllardır kullanılan “sadrazam” sözcüğünü “başvekil” olarak değiştirdi. Bu göreve geldiği sırada imparatorluk, 93 Harbi’nden yenik çıkmıştı. Rusya ile yapılan ağır anlaşma koşullarını hafifletmek için çalıştı ve donanmanın teslimini önledi. Abdülhamit’i hal edeceği yönündeki bir jurnal nedeniyle 18 Nisan 1878’de görevinden azledildi.
İlk valiliği
Ahmet Vefik 1862’de Darulfünun’da Tarih Felsefesi hocalığına başlamışken, Anadolu Sağ Kol Müfettişlıği’ne atandı. Bu teftiş bölgesi, Hüdâvendigar Vilayetiyle başlıyordu. 1864’te Bursa halkının şikâyeti üzerine, görevinden uzaklaştırıldı. Paşa’nın asıl Bursa Valiliği, 1879-82 Yılları arasındadır.
Başpatrik Kevork Keresteciyan’ın kaleminden Bursa Depremi:
Bursa’nın Depremi Hakkında 1855 yılı Şubat ayında, günlerden beri kesif bir sis tabakası ve hafif bir yağmur Bursa’yı kaplamıştı. Mezkür ayın 16’sındal, Çarşamba günü, Büyük Orucun ikinci haftasında, aynı durum devam ediyordu. Ve işte öğleden sonra yer sarsıntıları başladı ve güneyden kuzeye doğru birkaç saniye sürdü. Çeyrek saat sonra, deprem korkunç bir uğultu ile gök gürültüsü gibi aksederek, yaklaşık on saniye devam etti ve muhtelif sarsıntılarla sona erdi. Aynı saat, çok şiddetli olaraK İstanbul’da dahi hissedilmiştir. Depremin korkunç sonuçları görülmekteydi: Gürültüler, âh u figanlar ve şehirdeki halkın paniğe kapılarak kaçışmaları.
Birinci sarsıntıdan sonra, evlerine, dükkânlarına ve meşguliyetlerine dönenler, tahripkâr ikinci depremin başlamasıyla korku ve dehşete kapılarak avlulara, bahçelere ve meydanlara doğru kaçışmaya başladılar. Büyük panik geçtikten sonra, titreyen birçok kimsenin gözlerinden yaşlar akmakta, ağlayıp sızlamakta ve Allah’tan yardım dilemekteydiler.
Depremin gürültüsünün akisleri meyanında, dağlardan kopan kayaların uğultusu, yıkılan evlerin, muazzam ve meşhur camilerin, kârgir binaların, hamamların, hanların, depoların, duvarların, minarelerin ve sair binaların korkunç gürültüsü işitilmekte idi.
İkinci sarsıntıda, Ermeni Kilisesi’nin büyük geçidinin bitişiğinde bulunan, Boğosyan Mektebi’nin Güneydeki duvarının bir kısmı yıkıldı. Talebeler henüz dağılmamış oldukları ve kızlarla erkek çocukların mektepte bulundukları için, kötü haber Ermeniler arasında büyük üzüntü ile yayılarak, panik, kargaşalık, büyük endişe ve âh u figan yaratmasına neden oldu.
Başka yerlerde ve bilhassa Hisar’ın dibindeki Rumların Balıkpazarı denen mahallesinde dahi epeyce cesetler bulundu. Zira dağlık burundan muazzam bir kaya parçası, erkek işçilerle birlikte otuzdan fazla kadın ve kızın da çalıştığı ipek fabrikasının üzerine yuvarlandı. Kazanın patlaması sebebiyle bina tutuşarak ve harabeler altımda sağ kalanlar da yanarak hayatlarını kaybetmelerine neden oldu.
İkinci sarsıntıda tamamen yıkılan ünlü müesseseler veya binalar, diğerleri meyânında şunlardır: Davullu Camii, Hisar’daki Manastır ki bir zamanlar Rum manastırı olmuştur ve Büyük Kayağan Camii…
Birkaç gün sonra, halk arasında korku ve endişe henüz tamamen zail olmamasına rağmen, meskenlerine dönerek, herkes evindeki, çarşıdaki ve fabrikalardaki şahsî işleriyle uğraşmaya başladı. Ve böylece kırk gün tamamlandı.
29 Mart gecesi ise, bir deprem daha oldu. Depremin ilk darbesi hafifti, fakat ancak bir dakika kadar geçtikten sonra çok şiddetli olarak tekrarlandı ve on saniyeden fazla sürerek, altından uğultular ve gürültüler işitilmekte idi. Sanki yer ve gök izleyip kükremekte idi. İlk sarsıntılarda fena bir koku da her tarafa yayıldı ise de, tedricen zail oldu.
Herkes evlerinden, hanlardan ve kapalı çarşılarda dışarı kaçışıp, meydanlara ve bilhassa bahçelere toplanmaya başladı. Bulutlardan hafif yağmur inmekte ve insan çığlıklarıyla ah u figanları göğü inletmekte idi. Erkek ve kadın ve her bir millet, Allah’a yalvararak ve izleyerek hıçkırıkla ağlamakta idi..
Henüz kış mevsimi olduğundan, birçok ailelerin mangalları, tandırları ve sobaları sarsıntılardan devrilerek, muhtelif yerlerde yangınlar başladı. Bunların en büyüğü Kayağan Çarşısı’nda vuku buldu. Yangın birçok kollara ayrılarak ve yer yer şiddetlenerek, ateşten sütunlar gibi göğe yükselip, Bursalıları ikinci bir ümitsizliğe sevk etmekte idi. Zira bazı taraflarda yer çatlayıp hendekler açılmıştı. Yıkıntılar sokakları doldurarak, trafiği aksatmakta idi. Setbaşı Köprüsü tamamen yıkılıp, üst kenar ve lrgandı’nın dükkânları harap olmuştu.
Şafak söktükten ve güneş doğduktan sonra açık gözle yolları ve her şeyi görmek mümkün olduğu zaman, herkes yangın mahalline gitti. Yardımlar çoğalıp, ümitsiz gayretler sarfederek, on sekiz saat süren tahribatından sonra, birçok yerlere yayılan ve büyük zararlara sebebiyet veren yangını güçlükle söndürmeği başardılar.
Haftalarca deprem devam etti ve sevgililerini kaybedenlerin yürekleri sızlatan âh u zârı sona ermedi. Bu defa hanlar, minarelerin üst kısımları, camiler ve birçok hamamlar, Ulucami denilen büyük caminin bazı kemerleri ve kubbeleri, sayısız evler ve dükkânlar, yananlar hariç, yıkılıp harap oldular. Bazı yerlerde yeni çeşmeler peyda oldu, bazı yerlerde çeşmeler ise kurudu. Şubat ayında vuku bulan birinci depremden sonra, kurumuş olan Kükürdlü denen kaplıcanın ve erkeklerle kadınların kullandığı iki hamamın suyu yeniden ve daha bol akmaya başladı. Kırlarda bile, korkunç görünümlü çatlaklıklar açılmıştı. Bazı cesim ve yaşlı ağaçlar devrilmişti. Hapistekilerden bahsetmeyelim. Şayet deprem gece vuku bulsaydı, insan zayiatı iki veya üç misli daha fazla olacaktı.
Bu felâket haberine muttali olan yerli Hükümet, mühim ihtiyaçları derhal temin ettiği gibi, merkezî Osmanlı Hükümeti de, halkın merhametli pederi olan, Haşmetlu Sultan Mecid’in emri üzerine, kazazedelerin yardımına yetişmeye gecikmedi. Derhal çadırlar, para, ilâç ve sair ihtiyaç maddeleri göndererek, hiçbir ayırım yapmadan, bütün milletlerin muhtaç ailelerine dağıttı ve Bursalıları teselli etmeye gayret sarfetti. Korku içinde olanları ve göç etmek isteyenleri, ücretsiz İstanbul’a nakletmek için, iki gemi tahsis etti. Birçok kimseler de civar şehirlere, Bandırma’ya, İstanbul’a ve sair yerlere hicret ettiler. (Günaydın, Nurşen-Kaplanoğlu, Raif, Seyahatnamelerde Bursa, s,132)
İkinci Bursa valiliği
1879-1882 yılları arasında Bursa valisi olarak görev yaptı. Valiliği sırasında Bursa yolları ve caddelerini Paris belediye başkanı George Euègene Haaussmann’dan esinlenerek yaptırdı. Bursa’da zarar görmüş pek çok önemli anıtın onarımı şehre getirttiği Fransız mimar Leon Parvillee tarafından gerçekleştirildi. Ayrıca şehre Hükümet Konağı, Memleket Hastanesi, Belediye Binası, Tiyatro binası yaptırdı.
Yaptırdığı tiyatro binasında çevirdiği Molière eserlerinin sahneye konulmasını sağladı. İstanbul’da yıktırılan Gedikpaşa Tiyatrosu’nun oyuncularını himayesine alarak Bursa’ya getirtti; sahnelenecek oyunların dekorundan provalarına kadar her şeyiyle ilgilendi. Ahmet Vefik Paşa’nın kurduğu bu tiyatro, İstanbul dışında Anadolu’da kurulan ilk tiyatro idi.
Bursa valiliği sırasında bugün kendi adıyla anılan bir tiyatro yaptırdı. Moliere’in 16 eserini uyarladı, Victor Hugo ve Voltaire’in eserlerini tercüme etti.
Ahmet Vefik Paşa, tiyatroda, Tomas Fasulyacıyan Kumpanyasına kendi tercüme ve adaptasyonlarını oynattırır, her gün provalara gider, bir rejisör gibi oyunla ilgilenir ve memurları oyunu izlemeye mecbur tutardı.
2 yıl gibi kısa bir süre içerisinde Ahmet Vefik Paşa, Moliere’den beş tiyatro uyarlamıştır. Moliere’i Türk edebiyatına kazandıran isim olarak edebiyat tarihimize geçmiştir.
Paşa, ayrıca valiliği sırasında “Müntehabât ı Durub-ı Emsal” (Atalar Sözlüğü) adlı yapıtının içeriğini 5000 maddeye çıkarıp Hüdâvandigar Matbaası’nda yeniden bastırdı (1881).
BURSA’YA HİZMETLERİ
Büyük Türkolog Ahmet Vefik Paşa’nın Bursa Valiliği devrindeki imar faaliyetinden bahsedenler umumiyetle onun ancak bir iki eserini zikretmekle iktifa ederler. Hayrullah Efendi’nin Bursa Seyahatnamesi ‘ne göre., Efendi merhumun kendi gözleriyle gördüğünden bahsettiği üç muhtelif Bursa’nın üçüncüsü, yani bugünküsü baştanbaşa Ahmet Vefik Paşa’nın eseri sayılmak lazım gelir).
“… 1268/1852 senesi tekrar bir hareket-i-arz daha olduğundan şehrin ziynet ve ma’müriyyeti bütün bütün hâke berâber olmuş idi. Hamd olsun mebde’-i mamüriyyet dinmeğe şâyân olan asr-ı Hümâyunda ahalinin istihsâl-i saâdet-i hâli ve şehrin dahî ma’müriyyetçe olan noksanlarının ikmali zımnında teftiş-i mülk senesi (1280/ 1863) Anadolu’nun sağ koluna memür olan Meclis-i ahkâm-ı Adliyye âzây-ı fıhâmından Utüfetlü Ahmed Vefik Efendi Hazretlerinin Bursa’ya varup orada sâye-i Hümâyunda muvaffak olduğu âsâr-ı milimiyyeden meşhüdum olanlanm beyân iderim.”
(Ahmed Vefik Efendi’nin Bursa’daki icraatı hakkında Hayrullah Efendi’nin verdiği izahat imar ve tamir işleriyle içtimai faaliyetlere ait olarak iki kısma ayrılabilir: Geniş ve yeni caddelerle yollar ve meydanlar açmak, köprüler kurdurmak, yıkılmış abidelerle evleri yeniden yaptırmak ve çinileri tamir ettirmek gibi büyük imar hareketlerinin yanında dilencileri çalıştırmak, ipekçilere lonca kurdurmak, sıhhi ve iktisadi tedbirler ittihaz etmek gibi içtimaî gayelere de tesadüf edilir.
Ahmed Vefik Efendi’nin açtırdığı caddelerle yollar şöyle sıralanabilir:
l ) Gemlik Caddesi: Bursa “Hükümet Sarayı”ndan Gemliğe kadar “beş bin zirâ’ tülünde”dir;
2) “Saraydan sağ cânibe azirnet olundukda Emeni Mahallesi arasından geçerek Yeşil-imâret ve Emir-Sultan’a kadar en altışar zirâ arzında yekdiğere mütekabil ve muvâzi caddeler”: Bu caddelerin etrafına “müceddeden hâneler inşâ kılınmıştır”;
3) “Sol tarafta dahî Câmi-i Kebir’e dek gayet düz bir cadde açılmış olmağla saraydan Yeşil imâret ve Ulu-Câmi caddeleri boydan boya görülmektedir.”
4) “$ehrin en kadim ve en lâtif mevkiinde olan hisâra çıkmak içün gerek yaya, gerek hayvan ile gidecek münâsib bir yol yok iken şimdi hisâr kapusundan en ağır yüklü araba bile kemâl-i sühületle çıkacak surette tesviye olunmuştur.)
(Hayrullah Efendi. Müfettiş Efendi’nin en büyük himmetlerini âbidelerde gösterir:)
“…Bânî-i bünyân-ı devlet olan Osman-Gazi merhumun türbe-i şerifesi birçok ufak ve harâb hâneciklerin arasında kalmış olup şimdi mezkür hâneler sâhiblerinden iştirâ olunmuş ve (Osmâniyye meydanı) nâmiyle bir meydan olduğundan türbe-i şerife her ne kadar meydana çıkarılmış ise de bu havâlî mahsülü olan elvan mermerler ile yeniden inşâ ve tevsi olunacağı işidilmişıir…”
(Ahmet Vefik Efendi yeni bir Bursa kurarken Bursalıları da çalıştırmış.)
“…Ahâlî-i şehr hisârın içinde dağlarca yığılmış kalmış olan molozlan kaldırup gerek bâni-i bunyân-ı devlet ve gerek sânî-i selâtîn olan Orhan-Gazilerin medfün oldukları Davullu-manastırın hudüd-ı kadîme-i sahilinsı beş zira toprakların altından meydana çıkarılmıştır.”
“… Hudâvendigâr Gazi’nin Kosova muharebesine giderken ümerasiyle vedâ eylediği Şehâdet nâm câmii-şerif minim ve kubbesiyle münhedim” olduğundan
Müfettiş Efendi yeniden yaptırmış, “Hareket-tarzda taminti-ıslâh kabul itmez mertebede rahne ve harâblığa” uğrayan Yeşil-cami ile türbe “hey’et-i asliyye ve kad”mesi tağyir edilmiyerek tecdid olurıup bir takım nâ-ehl Evkaf müdirlerinin kadir-nâşinaslıkları ile nice zamanlardanberü beyaz badanalann altında mestuz kalan muzehheb çirıiler ve mülevven ve lâtif mermerler üzerine zemin-ü-zaman hm vc sülüs nakşolunmuş yazular şimdi meydana çıkmışdır.”
“Hudâvendigâr” türberiyle camii de “mimhedim olmuş iken”. İkinci Murad’ la Sultan C em vesair ışehzadelerin türbelenyle beraber “müceddeden inşâ” yahut “yeniden tamir-ü-ihyâ” olunmuştur. F akat Hayrullah Efendi nazarında “en ziyade teessüf olunacak şey Bursa Evkaf nâzırlarının adem-i elıliyyeti ile sanâyi-i kadirnesinin kaba badanalar altında kalması maddesidir.” Efendı” nin bu “sanâyi-i kadime” tâbirinden maksadı “nukıışu-elvânındaki metıârete hayrân olduğu” çinilerdir:
“… lşte çiniler fı-l-asl Acemistan’a Çin’den gelmiş iken 0 asırlarda Bursa mülhakatından “Çinizlik” dedikleri mahalde imâl olunur idi. Şimdi metriık-ü-mensi olduğundan tamirâtı içün burada imâli kabil olmayup nümfıne virilerek Avrupa’dan celbettirilmişdir…”
(Günaydın, Nurşen-Kaplanoğlu, Raif, Seyahatnamelerde Bursa, s, 167)
İngiliz Konsolosu Mr. Sandison’un Ahmet Vefik Efendi Yönetimindeki Bursa ’da Ortaya Çıkan Gelişmelere İlişkin Raporu. 29 Haziran 1864)
Bu raporla Ahmet Vefik Efendi yönetiminde gerçekleşen ilerlemeleri bildirmekten şeref duymaktayım.
Burada büyük emek isteyen işlere kalkışılmıştır. Bunlar içinde en çok emek harcanan da, şehrin merkezinden Çekirge yoluna doğru açılan muhteşem bulvardır. Bulvar ova çizgisiyle birleşerek. Karşı ki tepeleri de içine alan benzersiz bir manzara ortaya koymaktadır. Bu sert satıhlı (macadam) yol hemen hemen bitmiş olup, buradan serbest kalacak büyük bir işgücü, kıştan önce bitirilmesine çalışılan yolun geri kalan kısmına tahsis edilecektir. Bulvarın şimdiki başlangıç noktasından şehrin yukarı mahallelerine doğru yeni ve geniş bir cadde daha açılacak. Bu caddeyi Ulu Cami’ye doğru dik kesen başka bir cadde daha şehri iyice ferahlatacak, etraftaki binaların pek çoğu muntazam biçimde yeniden sıralanacaktır. Aynı merkezden ayrılan diğer düzgün caddeler çeşitli yönlere doğru oluşturulmakta. Kaleyi, eski sultan sarayının yıkık duvarlarını ve ilk iki (Osmanlı) sultanının türbelerini çevrelemektedir. Yeni binalar, zelzeleden tahrip olan eskilerinin yerlerini almakta, tarihî anıtların etrafı temizlenmektedir. Bunlar yapılırken. Büyük ölçüde unutulmuş ve boşalmış olan şehrin bu kesimine yeniden hayat ve canlılık gelmektedir.
Yol yapımları evleri ve dükkânları etkiledi; bazıları yıkıldı, çıkıntılar düzeltildi, yeni evler yapıldı, eski yapılar düzeltildi. İstimlâklardan sonra açık alanlar bırakıldı. Diğer boş yerlere de park ve bahçeler yapılacak. Ulu Cami’nin minareleri onarıldı, iç tezyinatı daha iç açıcı hale getirildi. Birinci Mehmet’in Camii ve türbesi de aynı şekilde onarıldı. Depremden çok zarar gören bu yapılar, şark mimarisinin en zarif örnekleridir. Aynı felâkette harap olan büyük han ya da kervansarayın da içi düzenlenerek, onları ayrı ayrı ticarethane ve dükkân olarak ipek ticaretiyle uğraşanlara kiraya verildi (Şimdiki Koza Han’dan söz ettiği anlaşılıyor). Yanan Vali Konağı’nın olduğu yerde, işleri kolaylaştırmak için bütün devlet dairelerinin ve mahkemelerin bulunduğu bir Vilâyet ve Vali Konağı inşa edilecek.
Şehrin civarındaki kaplıcalara giden rahat bir yol da inşa halinde. Aynı zamanda, bütün inançlardan ve milletlerden halka açık bir hastane için de yer seçildi ve işe başlandı. Birkaç aya kadar hazır olacak hastanenin sivil doktoru için bir de ev yapılıyor. Daha önce mevcut olmayanı böyle bir kurum için, ilk ağızda Valilik bu amaçla Bab-ı Ali’den 60.000 kuruş, takriben 550 İngiliz lirası tutarında bir gelir sağlamış bulunuyor. Bu gelir bazı küçük çaptaki ithalatla karşılanacak.
Camilerin tamiratı dışında diğer ufak tefek düzeltmeler, bir harcama gerektirmiyor. Kamu yararına yöneltilmiş bu faaliyetler halka pek az güçlük getiriyor. Evlerindeki değişiklik, birkaç günlük bir çalışma ya da bunun karşılığı bir para harcanmasını gerektiriyor. Bu işler için istihdam edilen duvarcı ve işçiler nakden rayiç ücretlerini alıyorlar. Mülkleri zarar görenlere yeni yerler sağlandığı gibi aynen ve nakden de bir tazminat ödeniyor. Bazı durumlarda ise tamirat ve yapım için işçi sağlanıyor. Fakat her halükârda mülk eskisine göre bir değer kazanıyor.
Yapılan ve yapılacak işlerin gerçekleşme sürelerini Ahmet Vefik Efendi’nin görevi ve etkinliği belirliyor. Ekselânsları alelâde bir vali değildir. Bitmiş ve yakında bitecek olan işlerle Bursa’nın manzarası tamamen değişti; güzellikle yararlılık bir arada sağlıklı ve yangına karşı daha güvenli bir şehir ortaya çıktı.
Tüm boş gezenlere iş sağladığı gibi, körler ve diğer sakatlıklar nedeniyle çalışamayacak olanlar dışında dilenciliği de denetim altına aldı. Ekselânsları, Dersaadet’teki mevki sahiplerine komisyon vererek ipekli mamul üretimini teşvik etti. Peşin parayla çalışıldığı için, neredeyse ortada diğer işler için çalışacak işçi bulunmaz oldu. Üstün yetenekleri, zevki, çok geniş bilgisi ile olaylara pratik yaklaşımı, çok uyanık ve dikkatli oluşu, sanayinin gelişmesini ve ilerlemesini sağlamıştır. Başlangıçta Ahmet Vefik Efendi, şiddet ve istibdatı ile bir despot (satrap) sayılmış olsa bile, mutlak iradesi ile bir hâdim-i halk olarak şimdi daha iyi anlaşılıp takdir ediliyor. Bu iyi işler başka türlü yapılamayacağı gibi, herhalde imparatorlukta da bunları başarabilecek başka bir kimse yoktur.
Gayretleriyle Bilecik ve lznik üzerinden Dersaadet’ le telgraf irtibatı sağlanmıştır. Daha önce Tophane Amirliği“nin inhisarında olan İstanbul Bursa vapur işletmeciliğinin aksaklıklarını gidermek için tamamen kendi himayesinde ve denetiminde özel bir şirket tesis etmiştir. Bâb ı Ali, önce, kendi teknelerine rakip bir şirket için müsaade vermeyi reddetmişse de, valinin suratlı manevrasıyla bu güçlük yenilmiş ve Bursa’nın çok yararına olan bu teşebbüs için Sultan’ın izni alınmıştır.
Bursalılarla İstanbul’da burası ile ticaret yapan tüccarların ortağı olduğu bu hızlı tekne, bir süredir başarı ile seferler yapıyor; düzensiz, güvenliksiz ve verimsiz eski tekne yerine makul bir fiyattan halka hizmet ediyor.
Ekselânsları ovadaki bataklık ve sazlıkları kurutmak, daha sağlıklı ve verimli bir tarım arazisi elde etmek için çaba gösterdi. Özellikle ovanın kuzeyindeki çok değerli topraklar kurtarıldığı gibi diğer kurutma faaliyetleri için de bir yol açılmış oldu.
Kır ahalisi, kendisini aç gözlü tefecinin ve zalim müdürlerinin elinden kurtaran, düzen ve adaleti tesis eden bu görevliye derin bir şükran duymaktadır.
Ekselânsları pamuk tarımına ve şehrin civarındaki yolların ıslahına da büyük ağırlık vermektedir. Eski köprülerin onarımı ve birkaç yeni köprünün ilâvesiyle ulaşımda kolaylık sağlanmıştır. Bu ve diğer örnekler; kendisinin tarıma verdiği önemin delilleridir. Tarıma, doğrudan parasal araçlarla yaptığı yardımları ancak kendisi bilmektedir.
Bugünlerde kendisi Mihaliç yoluyla Balıkesir’e beş altı hafta süreceği ilân edilen bir seyahata başladı. Teftişin özel amacı, yolların güvenliğini sağlamak, köprü ihtiyaçlarını tespit etmektir. Daha önceden, suiistimalden hüküm giymiş bir kısım müdür ve görevliyi prangalara vurdurarak, halka teşhir olunmak üzere buralara göndermişti. Ve Ekselânsları İstanbul’a giderken yol üstünde, Bandırma’da suiidaresinden dolayı açığa alınmış ve hesabını acımasız bir adalet önünde vermek için getirilen Balıkesir Paşasına rastlamış.
Valinin ayrılmasıyla eldeki işlerin bir kısmı durdu, devam edenlerde de eski şevk ve heyecan kalmadı. Yavaşlamanın bir nedeni de, hasat yüzünden çalışacak nüfusun azalmasıdır. İşgücünün büyük kısmı Çerkeslerden oluşuyordu. Onlar da buralardan göçerek daha içerilere, kendilerine gösterilen yerlere göç ettiler. Burada ve vilâyetin diğer kesimlerinde ipek kozası üretimindeki büyük düşüşler, maalesef her açıdan halkın yaşamını güçleştiriyor ve burasını güzelleştirme çabalarına sekte vuruyor.
Bursa. 29 Haziran 1864 (Günaydın, Nurşen-Kaplanoğlu, Raif, Seyahatnamelerde Bursa, s, 135)
93 Harbi sonunda Balkanlardan gelen tüm göçmenleri ve çoğu Balkanlardan gelen Kafkasyalıları Bursa’ya başarıyla yerleştirmiştir. Bursa’da Altıparmak Cadde’sinin altından başlayan ve İnegöl istikametine uzanan hat boyunca yeni mahalleler kuruldu. Paşa, göçer Yörüklere “Bulunduğunuz yere yerleşin, yoksa yerleşecek yer bulamazsınız” diye haber gönderdi. Bursa’da birçok köy paşanın yerleşin emrinden sonra kurulmuştur. Yörükler bu yüzden Ahmet Vefik Paşa’ya “Çadır yıkan paşa, kor paşa” ismini vermişlerdir. Yörüklerin kullandıkları bir kısım yaylalara Çerkesler, Abazalar ve gürcüler yerleştirilmiştir. Bursa’da göçerlik paşanın valiliği döneminde sona ermiştir.
***
Osmanlı ordusunun ve bürokrasisinin modernleşmesinde Ahmet Vefik Paşa’nın büyük hizmeti olmuştur.
Koca Mustafa Reşit Paşa’nın sadrazamlığı sırasında1848 yılında Macar milliyetçileri Lajos Kossuth önderliğinde Avusturya imparatorluğuna karşı ayaklandılar. Leh (Polonya) milliyetçiler Macarlara yardıma koştular ve bir lejyon oluşturdular.
Macarlar, General Jozef Bem komutasında kısa sürede Avusturya ordularını bozguna uğrattılar. Bağımsızlık ateşinin Lehistan’a sıçrayacağından korkan Ruslar, Avusturya İmparatoru Franz Joseph’in yardım çağrısını geri çevirmediler. Çarlık orduları, bu isyanı kanla bastırdılar.
Yenilen Macar ve Leh milliyetçileri 1849 yılında Osmanlı topraklarına sığındılar. Rus birlikleri kaçanları takip ederken Osmanlı topraklarına girip, bazı sınır kasabalarını tahrip etiler.
Osmanlının, bu tavrı Avrupa kamuoyunda büyük bir prestij sağladı. Kırım Savaşı’na giden yol böylece başladı.
Koca Mustafa Reşit Paşa, mültecilerle ilgilenmesi için Ahmet Vefik Paşa’yı görevlendirdi. Ah met Vefik Paşa, General Jozef Bem’le görüşerek Osmanlı’ya sığınan mülteci subaylar Müslüman olarak Osmanlı ordusuna alındılar. Budapeşte’de heykeli olan General Jozef Bem, Murat Paşa adını aldı.
Geberak Kmetty (İsmail Paşa), Kont Roswadowski Hamza Bey), Michael Czaikowsky (Sadık Paşa), Zanitski (Osman Paşa),Borzecki (Mustafa Celaleddin Paşa), Baron Stein (Ferhat Paşa). Seweryn Bielinski (Serasker Nihat Paşa), Wladislaw Czaikowsky (Muzaffer Paşa) adıyla Osmanlı ordusunda başarıyla hizmet verdiler. 1843’te Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın orduları karşısında yenilen Osmanlı Ordularının Kırım Savaşı’ndaki başarılarında önemli rol oynadılar.
Ahmet Vefik Paşa, sadece askerleri Osmanlı hizmetine almadı. Yetenekli sivillere de Osmanlı Devleti’nde görev verildi. Siviller için Müslüman olma şartı konmadı. Bir kısmı kendi isteğiyle ve Müslüman oldular. Macar ve Leh mülteciler, Osmanlı modernleşmesinde önemli rol oynadılar. (Ortaylı, İlber, (2016), İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı,s, 278-279)
*
Tekrar başvekil atandı ama 3 gün sonra görevden alındı. Cumhuriyetçi olduğuna dair saraya verilen bir jurnal sonucu Padişah Abdülhamit bu kararı verdi. Ahmet Vefik Paşa, bu olaydan sonra ölümüne kadar Rumelihisarı’ndaki evinde ilmi ve edebi çalışmalar yaptı. Oluşturduğu kütüphane, “İstanbul’un en zengin kütüphanesi” olarak tanındı. Türkçü bir anlayışa sahiptir. Türkçülük konusunda aydınlara rol model olmuştur.
İlk Türkçe sözlüklerden biri olan Lehçe-i Osmani’yi hazırlayan, Türk tarihinin Osmanlı ile başlamadığını gündeme getiren ve savunan Ahmet Vefik Paşa, bazılarına göre Osmanlı Türkleri’nin ilk Türkçüsüdür. Fezleke-i Tarih-i Osmani (Kısa Osmanlı Tarihi) ve Hikmet-i Tarih (Tarih Felsefesi) adlı tarih eserleri vardır. Şecere-i Türki isimli eseri Çağatay Türkçesi’nden Osmanlı Türkçesi’ne çevirmiştir.
2 Nisan 1891’de İstanbul’da ölmüştür, mezarı Rumelihisarı mezarlığındadır.
Ahmet Vefik Paşa’nın Eserleri:
Lehçe-i Osmanî: Türkçeden Türkçeye ilk sözlük çalışmasıdır. Sözcüklerin aynı zamanda farklı ağızlardaki kar¬şılıklarına da yer verilmiştir. Kullanımda olan yabancı sözcükler ve yerli sözcükler ayrı bölümler halinde derlenmiştir.
Şecere-i Türk Çevirisi: Çağatay Türkçesi ile Ebu’I Gazi Bahadır Han tarafından kaleme alınmış olan Şecere-i Türk adlı eseri Çağatay Türkçesinden Osmanlı Türkçesine aktarmıştır.
Müntehabat-ı Durûb-ı Emsâl: Şinasi’nin başlattığı atasözleri derleme çalışmasının daha sistematik ve hacimli halidir.
Fezleke-i Tarih-i Osmanî: Bu eser, kültür ve eğitim tarihimiz açısından oldukça önemlidir. Rüştiyelerde Osmanlı tarihi derslerinde okutulmak üzere hazırlanmış ilk ders kitabıdır.
Mensur Uyarlamalar
Manzum Uyarlamalar
KAYNAKÇA
-Danişmend, İsmail Hami, Hayrullah Efendi’nin gördüğü üç Bursa ( Yapı Kredi Bankası Bursa Şubesi’nin açılı; hatırası olarak, Doğan Kardeş Yayınları A.Ş. basımevinde Vedat Nedim TOR Şevket RADO tarafından hazırlanmış). İstanbul- 04. Haziran 1948
-Günaydın, Nurşen-Kaplanoğlu, Raif, Seyahatnamelerde Bursa-2000, Ticaret Borsası Yayını
– Ortaylı, İlber, (2016), İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul-Timaş Yayınevi
– Vikipedia