Köy Enstitülü Bir Öğretmenin Ansiklopedik Defteri |
1 Eylül 1933 yılında Osmaniye ilinin, Düziçi ilçesinin Gökçayır köyünde doğdu. Gökçayır’da üç yıllık eğitmen okulunu bitirdikten sonra, Düziçi Köy Enstitüsüne kaydını yaptırdı. Enstitü bünyesinde açılan ilkokul dört ve beşinci sınıfları da okuyarak ilk tahsilini tamamladı. Sonra da Düziçi Köy Enstitüsüne devam etti. 1950-1951 öğretim yılında köy enstitüsünü bitirdi. On iki yıl çeşitli köylerde başöğretmenlik yaptıktan sonra, 1964 yılında Adana il merkezine atandı. Değişik ilkokullarda okul müdürlüğü, idarecilik, İlkokul Öğretmenleri Sendikası (İLK SEN ) Başkanlığı, Adana Milli Eğitim Müdürlüğü Atama Komisyon Üyeliği, Adana Öğretmenler Derneği Başkanlığı görevlerinde bulundu. 1974 yılında Adana Merkez İlköğretim Müdürlüğüne atandı. Bu görevini altı yıl sürdürdü. Bu süre içinde üç kez görevden alınmasına rağmen, Danıştay kararı ile geri döndü.
1989 yılında dördüncü kez görevden alınan öğretmenimiz, Adana Merkez Bahçelievler İlkokul Müdürlüğüne atandı. Danıştay kararıyla tekrar yürütmeyi durdurarak İlköğretim Müdürlüğü görevine geri döndü. Fakat göreve başlamadı. 1 Haziran 1982 tarihinde kendi isteği ile emekli oldu. O günden bu güne, kendi köyünde köy enstitülü olmayı en büyük onur kabul ederek hayatını sürdüren, öz geçmişini aktarmaya çalıştığımız bu öğretmenimiz Mehmet Yılmaz’dır.
Mehmet Yılmaz Öğretmenle 70’li yıllarda Adana’da birlikte çalıştık. Aynı karavanaya kaşık salladık. Gün oldu ağladık, gün oldu güldük. Dertlerimizi paylaştık. Ben o zaman Adana / Karataş / Kiremitli köyünde öğretmenlik yapıyordum. Sn, Yılmaz Adana Merkez İlköğretim Müdürü idi. Genç, dinamik, işi bilen, lider olma vasıflarını üstünde taşıyan bir yönetici idi. Gölgesi ağır ve de tatlı sertti.
Ben o yıllarda öğretmenliği bırakarak Adana’dan ayrılınca birbirimizin izini kaybettik. Ama onun Düziçi ilçesine bağlı Gökçayır köyünde olduğunu biliyordum. Fakat her nasılsa yolumuz kesişmedi.
17 Nisanda Köy Enstitülerinin Kuruluş Yılı kutlamaları münasebetiyle 2001 yılında Düziçi’ye gittim. Yine karşılaşamadık. Düziçi’ye gidip geldikten sonra, Mehmet Yılmaz Öğretmen telefonumu bulmuş beni aradı. Uzun uzun konuştuk. Hasret giderdik.
Kader bizi 22 yıldan sonra telefonda bir araya getirdi. O, benden vefalı çıktı. Telefonla başlayan muhabbet, zaman içinde karşı karşıya gelmemizi sağladı.
2004 yılının Haziran ayında Düziçi’ye yol düşürdüm. Mehmet Yılmaz Öğretmeni Amanos Dağlarındaki Mezdağı Yaylasında buldum. Evinin önünde bir şeyler yapıyordu. İşe kendini kaptırdığından geldiğimizi görmedi. Ben selâm verip, kendisine Mehmet Yılmaz’ın evini sordum. Sesimden tanıdı. Kucaklaştık. Hasret giderdik. Sağ olsun çok büyük ilgi gösterdi.
Çay ve kahve faslından sonra, birlikte araştırma yapacağımız Gökçayır’a döndük Köydeki kaynak kişileri tek tek bularak yöre kültürünün derlenmesine vesile oldu. Kısaca hazırladığım “Gel Vur Dağlarından Gavur Dağlarına” adlı kitap çalışmasın da bizi yalnız bırakmadı. Ufak tefek eksikliklerimizin hepsini tamamladı.
Gökçayır’daki evinde kitaplığını, arşivini, Atatürk köşesini gösterdi. Atatürk köşesindeki gazete kupürleri dosyası müthişti. Mübalâğasız On Kasım münasebetiyle yayımlanan gazetelerin hepsi bu dosyalarda mevcuttu.
Sonra Düziçi Köy Enstitüsüyle ilgili resimler. Kronolojik sıraya dizilmiş. Hayran oldum. Mehmet Yılmaz Öğretmen gerçek bir enstitülü, gerçek bir öğretmen, o ruhu hiç kaybetmeyen bir eğitimci. Evindeki dolabı, kaplığı, sandalyeyi vb. kendisi yapmış. Hiçbir malzemeyi israf etmeden değerlendirmiş. Kısaca Mehmet Yılmaz Öğretmen, üreten, aşkla şevkle üretimiyle bu ülkeye hizmet eden bir eğitimci. “Adam gibi adam”. Yörenin de en çok sevilen kişilerin-den biri.
Düziçi İlköğretmen Okulundan mezun olan birisi, hem de 70’li yıllarda birlikte çalışmış bir eğitimci olarak. Onunla gurur duymamak elde değil. Gerçekten o, örnek bir enstitülü, örnek bir insan.
Evinde zengin bir kitaplığı var. Benim yayımlanan kitaplarımın çoğu mevcut. Mezdağı Yaylasındaki evinde otururken, “Kara kaplı” tabir edilen bir defteri elimize geçti. Mübarek defter değil sanki ansiklopedi. Neler yoktu defterde. Ne bilgiler, ne bilgiler. O bilgiler, bu örnek insanın özenerek, hazırladığı “Kara kaplı” defterinde toplanmıştı. İşte bu yazı, Mehmet Yılmaz Öğretmenin defterindeki orijinal bilgiler nedeniyle kaleme alındı. Şimdi sizlere bu defterden bazı bilgiler aktarmak istiyorum. Okuyunca sizler de bana hak vereceksiniz.
Defterin ilk sayfasında “Anamın Dedikleri“ başlığıyla bir bölüm açılmış. Bölümün sağ tarafında anası ve babasının ölüm tarihleri saatiyle, günüyle birlikte yazılmış. Sonra da anasının kullandığı yöresel deyim ve sözcükler sıralanmış. İçinde yöresel beddualar da var. Bu bölümün arkasında “Yaş” la ilgili söylenmiş özdeyişler yer almış. İşte birkaç örnek: (…) “Kırk yaş gençliğimin yaşlılığı, elli yaş yaşlılığımın gençliğidir. Victor Hügo. Bir insanın yaşı, göze batacak başka şeyi kalmayınca dikkati çeker. Emerson. Yirmisinde istek, otuzunda zeka, kırkında akıl önemlidir. Franklin.”
Mehmet Yılmaz Öğretmenin ansiklopedik defterinin ikinci bölümünde “dokuz” sayısı ile ilgili deyimler, Türkler de dokuz sayısının önemi anlatan tespitler var.
Önce dokuz sayısıyla ilgili birkaç deyim: “Dokuz canlı olmak / Dokuz köyden kovulmak / Dokuz yorgan eskitmek / Dokuz doğurmak” vb. Sonra da Türklerde dokuz sayısının önemi. Aynen aktarıyorum:
“Atalarımız öndere selam ve saygı için yere dokuz kez diz vururlardı. Altay destanına göre Tanrı önce 9 dallı bir ağaç, sonra da bu dallardan 9 kişi, onlardan da 9 oymak yaratmış. 9 oymağın başı Oğuzhan verdiği şölende 990 at, 9 bin koyun kestirmiş, hayvan derisinden 99 havuz yaptırmış. Dokuzuna rakı, doksan dokuzuna da kımız doldurmuş. Asya’daki atalarımız 99 tanrı olduğuna inanırlardı. 99 Tanrının yeri ayrı idi. Atalarımızın giydikleri hırkanın sağ koluna 4, sol koluna da beş çıngırak takardı. Kol uçlarına takılan çıngırak sayısının toplamı da dokuzdur. Kısaca 9, Türklerin hayatında önemli bir sayıdır.“
Defterde bu açıklamalardan sonra özlü sözler yer almış. İşte onlardan bir kaçı:
“Umut yoksulun ekmeği. Ye Mehmet ye. Orhan Arıburnu / Ne güçlü devletmişiz ki, siz dışarıdan biz, içeriden bunca çabaya rağmen hâlâ yıkamıyoruz. Keçeci zade Fuat Paşa / Uygarlık insanın yüreğinde değilse, başka yerde olmaz. Georges Duhamel / Türkler öldürülürler, fakat mağlup edilemezler . Napolyon”
Bu özlü sözlerden sonra defterde Dünya Gazeteciler Birliğinin 1999 yılında, Haziran ayında İsviçre’deki toplantısında ülkelere göre gazete satış ortalaması sonuçları sıralanmış. Bu tespite göre her bin kişiden: “Norveç”te: 588, Japonya’da: 577, Fillandiya’da: 455, İngiltere’de: 317, Almanya ’da: 303, ABD’de: 201, Singapur’da: 273, Taylant’da: 194, Fransa’da: 145, Türkiye’de ise: sadece 42 kişi” gazete okuyor.
Defterde bu bilgilerden sonra, kısaltılmış kurum ve kuruluş isimleri var. İşte birkaç örnek: “GİK – Genel idare Kurulu. / TGSD: Türkiye Giyim Sanayi Derneği / DAKTAV: Doğu Akdeniz Kültür Araştırma Vakfı / TÖMER: Türk Dil Öğretim Merkezi / DÖSİM: Döner Sermaye İşletmeleri Merkezi / ARPO: Asya Pasifik Okyanusu İşçi Sendikaları”.
Bu kısaltmalardan sonra yine özlü sözlere yer verilmiş, sonra da önemli buluşlar sıralanmış. İşte dünyadaki önemli buluşlardan birkaç örnek:
“1903-Wright kardeşler motor gücü ile ilk uçuşu gerçekleştirdi. / 1920-İlk radyo yayını gerçekleşti. / 1920- Elektrik süpürgesi, tıraş makinesi, santrifujü kurutma makinesi, buz dolabı ve donmuş besinler piyasaya çıktı. / 1926-Johnlogie Baird, radyo dalgalarıyla ilk TV yayının yapıldı. / 1928- Alexander Fleming penisilini keşfetti. / 1930- British Broadcasting Corporation (BBC) TV yayınına başladı. / 1935-Naylon ve plastik yapıldı, ilk naylon çorap giyildi./ 1945- Elektronik bilgisayar gerçekleştirildi. / 1947-William Shockley transistörü icat etti. / 1969-ABD’li astronotlar ayda yürüdü.”
Defterde buluşlar bölümünden sonra yine özlü sözlere yer verilmiş. Türk ve dünya düşünürlerinden seçilen özlü sözler hayli kapsamlı. Bu özlü sözlerin içinde M. Kemal Atatürk’e ait önemli özdeyişleri de bulmak mümkün. İşte sizler için seçtiğim birkaç örnek: “Yol verin bacıma, Demirel diyene acıma. Mustafa Balbay. Evlilik uzun ince bir yolun taşıdır. Hasan Pulur. Bir memleket iyi idare ediliyorsa fakirlik ayıptır / Bir memleket kötü idare ediliyorsa zenginlik ayıptır. Konfüçyüs. Akıllı insan düşündüğü her şeyi söylemez. Fakat her şeyi düşünerek söyler. Aristoteles. Kapıyı aralık bırakmayın. Farkına varmadan ardına kadar açılır. Atatürk.”
Bu bölümün sonunda “Hanımlar Hakkında” diye uzunca bir bölüm var ki önemli bilgiler içeriyor. Keşke hepsini örnekleyebilsek. Ama mümkün değil. Buradan da işte sizler için seçtiklerimiz:
“Hanımların %40 görücü usulüyle evli, %30 dini nikahla, %20 nikahsız. %64 hamilelik döneminde doktor görmüyor. 100 kadından sadece ikisi yüksek tahsil yapıyor. Kadınların siyasi partilere katılımı%13. Kadınlar en çok mutfakta ve yemek masasında kavga ediyor. 8 milyon kadın okuma yazma bilmiyor. Kadınlar en fazla yürüyenler listesine giriyor. Dünyada kadınlar erkeklerden daha çok.”
Bu bilgilerden sonra Anadolu’da hanımlara verilen adlar sıralanmış. 47 ad tespit edilmiş. Onlardan bazıları:
“Kaşık Düşmanı / Eksik Etek / Baldırı Çıplak / Çorbacı / Dırdır Makinesi / Uşakların Anası / Babamın Gelini / Ömür Törpüsü / Akrep Sultan / Ev Bekçisi / Fettan / Kül döken / Zebunum / Sirkeli Baş, Elinin Kiri / Cariye / Gece Müftüsü / Haremim / Bizimki / Dahiliye Nazırı / Kepçe tutan / Köroğlu / Kendi Gelen vb.”
Bu isimlerin arkasından faydalı bilgiler sıralanmış. İşte üç örnek: “1932 yılından bu yana Türkçe okunan ezan, 17 Haziran 1950 tarihinden itibaren Arapça okundu. 4 Kasım 1950’de Din Dersleri ilkokul programına alındı. 1951 yılında 471 halk evi, 4360 halk odası kapatıldı.”
Gerekli bilgiler bölümünde sigaranın zararlarına da yer verilmiş: “Sigarada 4 bin zararlı madde bulunmakta, 25 hastalığa sebep olmakta, her sigara insan ömrünü 11 dakika kısaltmakta, 20 yıl sigara içen kişinin vücudunda 7 kilo katran bulunmakta, beyin felcine sebep olmakta, dünyada sigaradan 8 milyon insan ölmekte, insan ömrünü 15 yıl kısaltmaktadır” bilgileri altı çizilerek verilmiş. Altta ki küçük notta da: “Dünyanın en uzun alfabesi 74 harfle Kamboçya’dadır” denilmiş.
Defterin en güzel bölümlerinden biri ise; “Mutluluk Reçetesi”. Faydalı bilgiler “Mutluluk Reçetesi” adlı bölümle varlığını sürdürmüş. Bunun da tamamını vermek imkânsız. Ama birkaç örnek vermek istiyorum. İşte mutluluk reçetesinden bazı maddeler:
“Ucuz araba kullan, ama alabileceğinin en güzelini al. Sevincini sakın erteleme. Kaybedecek şeyleri olmayan insanlardan kork. Her gün 30 dakika yürüyüş yap. Biri seni kucakladığında ilk bırakan sen olma. Kendini ve başkalarını affetmesini bil. Her gün 6 bardak su içmeyi unutma. Gözünün önünde hep güzel şeyler bulundur. Seni seven insanları koru. Zor da olsa ailenle tatil yapmak için her şeyi dene. Kendine yapılmasını istemediğin hiçbir şeyi başkasına yapma. Çok mükemmel bulduğun fikri başkasının engellemesine izin verme.”
Mutluluk reçetesi böyle güzelliklerle devam ediyor. Sonra Dünya devletlerinin uluslar arası para birimleri ve kısaltmaları, Türkiye’deki evlilik çeşitleriyle ilgili bilgiler sıralanmış. Ama ne bilgiler, ne bilgiler. İşte birkaç örnek:
“Açık bir gecede çıplak gözle 2000 ayrı yıldızı görmek mümkündür. Fareler hiçbir zaman istifra edemez. Dünyada 2300 yılan türü vardır. Timsahlar dillerini dışarı çıkaramazlar. İngiltere’de bütün kuğular kraliçenin malıdır. Zürafanın dili 35 cm uzunluğunda ve de siyahtır. Dünyada insan başına düşen karınca sayısı bir milyondur. Kutup ayıları solaktır. Mutlu evliler uzun yaşar. Kediler ultrasyon seslerini duyarlar. Gün ışığından daha fazla yararlanmayı Franklin başlatmıştır. Bu güne kadar ölçülmüş en büyük buz dağının uzunluğu 200 mil, genişliği 60 mil olarak tespit edilmiştir.”
Defterde bu bilgilerden sonra önemli telefonlar, uluslar arası plakalar, şehir plakaları, anayasal kuruluşlar yer almış. Sonra da evliliği bitirecek olan davranışlar sıralanmış. Arkasından da yine gerekli bilgilere yer verilmiş. Birkaç bilgi var ki önemli. Onu da buraya almadan geçemeyeceğim: İşte seçtiğimiz örnekler:
“Bazı maddelerin doğada kalma süresi: Cam 4 bin yıl. Plastik bin yıl. Bira kutusu 10-100 yıl arası. Sigara filtresi 2 yıl. Anıt kabir projesi ordinaryüs Prof. Dr. Emin Onat ile Mimar Orhan Arda tarafından 1942 yılında yapıldı. İlk Türkçe ezan 18 Temmuz 1932 tarihinde okundu. Dünyada ilk Üniversite Harran’da açıldı. Dünyada 500 den fazla et yiyen bitki var. İsviçre’de Pazar günü çamaşır asmak, Avusturalya’da pazar günleri pembe pantolon giymek, Singapur’da metroda sakız çiğnemek yasak. Dünyada ilk anayasa Amerika’da uygulandı. Atatürk’ün vatandaşlık numarası: 10. 000 000 146’dır. 25. 3. 2003 tarihi itibarı ile Türkiye saniyede 640 $ borç ödüyor. Okuma yazma bilen ilk Osmanlı hükümdarı Yıldırım Beyazıt. Atatürk’ün kayıtlı oldu il Gazi Antep. İlk kibrit 19. yüzyılda kullanılmaya başlandı. Türkiye’de en çok kullanılan soy ad sırasıyla: Yılmaz, Kaya, Demir, Şahin, Çelik. Mustafa Kemal Paşa Büyük Nutku’nu 15 ekim 1927 tarihinde okumaya başladı. 27 Ekim 1927 günü bitirdi. Nutkun okunması her gün 6 saat olmak üzere, 6 gün, 36 saat, 31 dakika sürdü. Ülkemizde ilk kilise Hatay’da açıldı. Üç türlü dost vardır: Ekmek gibi / İlaç gibi / Virüs gibi. 29 Ekim 2003 tarihinde Türkiye’de: 19 gazete, 110 dergi, 51 radyo, 20 televizyon, 250 dernek, 500 vakıf, 1000 şirket, bulunmaktadır. 800 okul ise kökten dincilerin elindedir.”
Defter çok güzel bilgilerle donatılmış, özene bezene seçilen özlü sözler ise her sayfada karşımıza çıkıyor. Gönlüm defterdeki bu bilgilerin hepsinin bilinmesinden yana. Onun için de sayfalardaki önemli bilgileri gördükçe gözüm takılıp kalıyor, satır atlayamıyorum. Çaresizim. Onun için azımızın çoğa sayılması dileğiyle yazıyı defterden seçtiğim Dostoyevsk’inin: “Dünyada var olan en korkunç güç, alçak gönüllülüktür” öz deyişi ile noktalamak, alçak sözünün de sadece gönlün önünde değer kazandığını hatırlatmak istiyorum.
Sevgili Üstat !…
25 / 3 / 2005 / Ankara15 / 2 / 2005 tarihinde adıma göndermiş olduğunuz Kar Sıcağı adlı şiir kitabınızla birlikte kartınızı aldım. Teşekkür ederim. Kitabınızı okudum. Tebrik eder başarılarınızın devamını dilerim.
Yazmam; ha bu gün ha yarın derken ancak bu gün satırlar sizi benimle buluşturabildi. İşlerimin yoğunluğu nedeniyle (Lütfen klişeleşmiş bir tabir olarak düşünmeyeniz) dizelerinize ve de kartınıza cevap vermedim. Siz de belki kulak arkası ettiğimi düşündünüz. Şimdiye kadar hiçbir kartı, şahsıma yazılmış bir kitabı cevapsız bırakmadım. Bırakmam da. Hele sizler gibi kültürümüze, edebiyatımıza gönül vermiş dişinden tırnağından artırarak bir dergi çıkaran, topluma hizmet eden arkadaşlarımı asla. Bundan emin olabilirsiniz.
Kartınızda “Geç de olsa sizin gibi bir dostu bulmanın mutluluğu içindeyim“ diyorsunuz. Benden de alın o kadar. Buna inanmanızı isterim. Hizmet bizim için en yücedir. Siz de bunu elinizden geldiği kadar götürmeye çalışıyorsunuz. Canı gönülden kutlarım. Çünkü dergi çıkarmanın ne demek olduğunu çok iyi biliyorum. Zira pul parası bile kesenizden gider.
Sevgili dost: Derginizde hep yazmak istedim. Nedeni memleketime hizmet ediyorsunuz. Fakat benim çalışma alanım hep araştırmaya dayalı ve uzun yazılar. Farklı kulvarlarda koşuyoruz. Onun için hep geri planda kaldım. Derginin formatına ters düşer düşüncesi ağır bastı. Çukurova ve Toroslarla ilgili çok geniş bir arşivim ve araştırma dosyalarım olmasına, 1929 yılından bu yana Çukurova da çıkan dergilerin bütün ciltleri kitaplığımda bulunmasına rağmen sizin derginizin tamamı yok. Ayrıca memleketine düşkün Çukurova’nın taşına toprağına kurban olacak bir yapım olmasına rağmen maalesef Ardıç Kuşu’nda buluşamadık. Bu da Ardıç Kuşunun formatının bana göre farklı olmasından kaynaklandı. Dilerim geçmiş geride kalır.
Size dergi muhteviyatına yakın bulduğum iki yazımı gönderiyorum. Birisi Halil Soyuer’le ilgili, Sevgi Delisi. Öbürü de: Köy Enstitüsü Mezunu Bir Öğretmenin Ansiklo pedik Defteri başlığını taşımaktadır. Yazılar sanırım sizin yayın anlayışınıza uygundur. Ayrıca merhum Hasan Turanla ilgili müthiş bir çalışmam var. Ama çok uzun. Seri halde yayımlayabilir misiniz bilmiyorum.
Beni düşünerek kitap ve kart gönderdiğiniz için size teşekkür eder, başarı dileklerimin sizlerle birlikte olduğunu bilmenizi isterim. Görüşmek dileğiyle hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle kalın.
Dr. Halil Atılgan /Ankara
belgeseltarih.com sitesinin notu:
Düziçi TV tarafından hazırlanan ve Temmuz 2019’da yayınlanan “Düziçi Köy Enstitüsü” belgeseli ilginizi çekebilir.
Belgeselde bu yazıda sözü edilen 1950-1951 yılı mezunu Mehmet Yılmaz da konuşmacı olarak yer almıştır.